Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

4. Bölüm: ZEKAT

!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
4. Bölüm: ZEKAT
Zekat lügatte; temizlik, artma, bereket anlamına gelir. Bir malın belli bir miktarını, Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'de saydığı sekiz sınıftan birisine veya bir kaçına Allah rızası için vermektir. Terim olarak zekât; İslâm'ın beş şartından birisi olan malî ibadetin adıdır.
Fakirin hakkı çıkarılarak malı, cimrilik kirinden arındırarak da şahsı temizlediği ve malda berekete sebep olduğu için bu malî ibadete zekât denilmiştir
Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de Ey Muhammed! Mallarının bir kısmını kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak al" (Tevbe, 103) ve "...Sarfettiğiniz her hangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar." (Sebe, 39) buyurulur.
Farziyeti;
İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Muâz (radıyallâhu anh)'ı Yemen'e gönderdi. (Giderken) ona dedi ki:
"Sen EhI-i Kitap bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin iIk şey Allah'a ibâdet olsun. Allah'ı tanıdılar mı, kendilerine AIIah'ın zekâtı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver.
Kur’anı kerimde zekat, namazla beraber bağlanmıştır; “Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.”(Bakara 43)
“namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin).”(Müzemmil 20)
İbni Mesud (ra.) dedi ki; “Allah Azze ve Celle namaz ile zekatı beraber bağlamıştır. Kim zekat vermez ise onun namazı da yoktur.”
Zekata teşvik ve vermeyenin sakındırılması;
“İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekât veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat arttıranlardır.”(Rum 39)
“Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”(Al-i İmran 180)
“Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve râhiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! (Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): "İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın!”(Tevbe 34-35)
Ebu Hureyre(Ra)’den; Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
أيما رجل له مال لم يعط حق الله منه إلا جعله شجاعا أقرعا على صاحبه يوم القيامة له زبيبتان ينهشه حتى يقضى بين الناس فيقول ما لي و لك؟ فيقول أنا كنزك الذي جمعت لهذا اليوم فيضع بيده في فيه فيقضمها
“Hangi adam malı olup ta Allah’ın hakkı (olan zekatı)nı vermemişse o mal, kıyamet gününde sahibi için dazlak başlı ve iki gözü arasında siyah bir nokta bulunan büyük bir ejderha şeklinde gelip boynuna dolanacak ve insanlar arasında hüküm verilene kadar onu ısırıp duracaktır. Adam diyecek ki; “Bana neden böyle yapıyorsun?” o da diyecek ki; “Ben senin bu güne kadar toplayıp biriktirdiğin hazinenim.” Elini bıraktığında adamın elinde dişinin parçaları kalacaktır.”
O mal, şüphesiz ki zekatı verilmeyen maldır. Ama zekatı eda edilmiş mala gelince o temiz bir kazançtır, kenz değildir. Eğer sahibi ondan infakta bulunuyorsa onu temizlemiş olur. Kendinden sonrakilere kalırsa da, temiz ve mübarek bir mal bırakmış olur. Allah’ın dilemesi ile. Nitekim Nebi Sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir;
نعم المال الصالح للرجل الصالح“ Salih insan için, salih mal ne güzeldir.”
Ebü Hüreyre ve Câbir (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resuülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Deve, sığır veya davar sâhibi olup da, bunlardaki Allah'ın hakkını eda etmeyen herkese Kıyamet günü, bu mallar, olduğundan daha çok ve mümkün olduğunca iri ve şişman olarak geleceklerdir. Adam, onlar için, düz ve geniş bir yere oturtulacak, hayvanlar bacakları ve tabanlarıyla onun üzerinden geçecekler. Geçiş sırasında boynuzlarıyla tosluyacaklar ve ayaklarıyla ezecekler. İçlerinde boynuzsuz veya boynuzu kırık biri bulunmayacak.
Bu şekilde sonuncusu da onun üzerinden geçince, birincisi aynı geçişe tekrar başlayacak. Mahlükatın hesabı tamamlanıp hüküm verilinceye kadar bu hâI devam edecek. Keza "kenz'‚ (hazine) sâhip olup da ondaki (AIIah'ın) hakkını ödemeyen herkese, Kıyamet günü hazinesi, dazlak başlı bir yılan olarak gelecek, ağzını açıp peşine düşecektir. Yılan yaklaştıkça adam ondan kaçacak. Sonunda yılan ona: "Gizlediğin hazineni aI! Ben ondan müstağniyim!" diye bağırır. Adam, neticede yılandan kaçma çaresinin olmadığını anlayınca, elini ağzına sokar. Yılan da onu, aygırın (alafı) kemirmesi gibi kemiriverecek."
Ebu Zerr (Ra)’den; “Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’e gittiğimde Kabe’nin gölgesinde oturuyordu. O henüz beni görmemişti ve şöyle diyordu; “Kabe’nin Rabbi’ne yemin olsun ki onlar zarar ediyorlar.” Yanına varıp, oturup oturmamakta karasız kaldım ve dedim ki; “ Ey Allah’ın Rasulü! Anam babam sana feda olsun, kimdir onlar?” buyurdu ki;
هم الأكثرون إلا من قال هكذا وهكذا من بين يديه ومن خلفه وعن يمينه وعن شماله و قليل ما هم ما من صاحب إبل ولا غنم لا يؤدي زكاتها إلا جاءت يوم القيامة كأعظم ما كانت تنطحه بقرونها و تطؤه بأخفافها كلما نفدت عليه آخرها عاد أولها حتى يقضى بين الناس
“ Onlar mal çoğaltanlardır. Ancak önünden, arkasından, sağından ve solundan şöyle şöyle (infak edip) verenler müstesnadır. Böyleleri ise çok azdır. Zekatları verilmemiş hiçbir deve sahibi, koyun sahibi yoktur ki, kıyamet gününde hayvanları çok diri, cüsseli ve semiz olarak gelip sahiplerini boynuzlayıp toslamasınlar ve ayakları altında ezmesinler. Her bir hayvanı diğeri takip eder ve bu insanlar arasında verilecek hüküm bitinceye kadar devam eder durur.”
Zekat vermeyenlere ne yapılır?:
Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) vefat edince, ondan sonra Hz. Ebü Bekir (radıyallâhu anh) halife seçildi. Bunun üzerine bedevilerden bir kısmı "irtidât" etti. (Ebu Bekir r.a. halife olarak onlarla savaşmaya karar verince) Ömer r.a., "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): "İnsanlar lâilaheillallah deyinceye kadar onlarla savaşmaya emrolundum. Bunu söylediler mi, benden mallarını ve nefislerini korurlar. (İslâm'ın) hakkı hâriç artık hesapları da Allah'a kalmıştır!" demiş iken, sen nasıl insanlarla savaşırsın?" dedi. Hz. Ebü Bekir: "Allah'a yemin olsun, namazla zekâtın arasını ayıranlarla savaşacağım. Zira zekât, malın hakkıdır. Vallahi, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a vermekte oldukları bir oğlağı vermekten vazgeçseler, onu almak için onlarla savaşacağım" dedi. Hz. Ömer sonradan demiştir ki: "Allah'a yemin ederim, anladım ki, Hz. Ebü Bekir'in bu görüşü, Allah'ın savaş meselesinde ona ilhamından başka bir şey değildi. İyice anladım ki, bu karar hakmış."
Kimlere farzdır?:
Nisaba malik olan her hür müslümana farzdır. İbni Ömer r.a.’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Mü’minlere kaynaktan ve yağmurdan sulanan ürünlerin – veya gelir getiren şeylerin – onda birini, kendi suladıklarının ise yirmide birini sadaka vermeleri gerekir.” Bu hadis bunun zimmet ehline vacip olmadığını gösterir. Gayri Müslimlerden nasıl zekat alınır ki? Zekat malın temizliğidir ve müminlerin temizliği içindir. O şirki temizlemez!
Nisapta şart olan nedir?:
1- Kişinin yiyecek, elbise, ev, binek, meslekî aletler gibi bunlarsız edemediği zaruri ihtiyaçlarından fazla olan malın nisap miktarına ulaşması,
Ebu Said el Hudri (Ra)’den; Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
ليس فيما دون خمس أواق صدقة وليس فيما دون خمس ذود صدقة وليس فيما دون خمس أوسق صدقة
“Beş ukiye (ikiyüz dirhem)’den, aşağı olan miktarda ki (gümüşten) zekat yoktur. Beş deveden az sayıdaki deveden zekat yoktur. Beş vesk ( )’ten aşağı miktarda ki (hurma, üzüm ve tahıllardan) zekat yoktur.”
“Beş Ukiye’nin altında sadaka yoktur” kavlinin manası; İki yüz dirhemden aşağısından zekat alınmaz demektir. İki yüz dirhemi bulan mal üzerinden bir yıl geçince ondan kırkta bir vacip olur ki; O da beş dirhemdir.
“Beş zevd’den aşağısında sadaka yoktur” kavlindeki “zevd” deve demektir. Bir kimsede beş deveden az sayıda deve varsa ona zekat düşmez. Sayısı beşi bulduğu zaman, çoban tarafından otlatılır ve bir sene üzerinden geçmesi ile ona bir koyun zekat gerekir.
“Beş vesk’ten azında sadaka yoktur” kavlinin manası; ekilen buğday, arpa, tohum, kuru üzüm, yenilen ekinler ve kalan küçüklerden, her bir sınıfın miktarı beş vesk ve daha fazlaya ulaşınca zekatı vacip olur. Beş vesk’ten aşağı ise zekat düşmez. Vesk; altmış sa’ dır, miktarı 320 rıtıl eder. O da on üç kafis, iki mükük (iki fincan) ve iki keliç eder. Yağmurun ve akar suyun suladığı arazinin mahsulünden Öşür (onda bir) gerekir.
2- ele geçtiği günden itibaren üzerinden bir hicrî yılın geçmesi; Aişe r.a. hadisinde; “Üzerinden bir sene geçmedikçe malın zekatı yoktur.” Buyrulmuştur.
Bu iki şart, mahsullerden verilmesi gereken öşür hakkında geçerli değildir. Öşür, ürünün kaldırıldığı gün verilir. Allah Teala buyuruyor ki; “Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin”(En’am 141)
Nisap miktarı mala sahip olan kişi, bu mal üzerinden geçen birinci sene içerisinde kar ederse, üzerinden bir sene geçmiş bulunan asıl mal miktarından zekat verir. Ettiği karın zekatını ise havelanı havl, yani üzerinden bir sene geçtikten sonra verir. Şeyh Elbani de böyle demiştir.
Çocuğun veya delinin malik olduğu maldan zekat vermek, bunlara bakmakla mükellef olan velisine düşer. Şeyh Ahmed Şakir de bunu tercih etmiştir.
Vakti;
Zekat vacip olduğu anda verilmelidir. Geciktirilmesi caiz olmaz. Ukbe Bin Haris r.a.’den; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber ikindi namazını kıldım. Namaz bitince hızla kalkarak hanımlarından birinin yanına gitti ve tekrar çıktı. Orada bulunanlar O’nun bu kadar hızlı davranmasına şaşırdılar. Buyurdu ki; “Namazdayken elimde bulunan bir miktar altını hatırladım ve onun benim elimde olarak gecelemesinden hoşlanmadım. Gidip onun taksim edilmesini emrettim.”
Zekat vermede acele etmek;
Ali (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Abbâs (radıyallâhu anhüm ), Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a hayırda acele etmek maksadıyla daha senesi dolmadan, erken vakitte zekâtın verilmesi hususunda sormuştu. Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hususta ona müsâade etti."
Zekat gereken mallar;
Nakit, altın, gümüş, hububat, meyveler, madenler ve hayvanlardır. Mallar; açık (zâhire) ve gizli (bâtıne) olmak üzere iki kısma ayrılır. Yılın altı ayından fazlası kırlarda otlayarak beslenen ve ticaret için değil de, eti, sütü, yünü vs. için tutulan (Sâime) hayvanlar, bazı toprak mahsulleri, madenleri, yer altından çıkartılan defineler ve gümrüklerden geçen ticaret malları açık (zâhir) mallardır. Nakit paralar, altın, gümüş ve depolarda ya da mağazalarda bulunan ticaret malları da gizli (bâtın) mallardandırlar. Bu mallardan her biri belirli ölçülerde zekâta tabîdirler.
Altın, gümüş ve paranın zekatı;
“Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve râhiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! (Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): "İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın!"”(Tevbe 34-35)
85 gram altına sahip olan kişiye kırkta bir vermesi gerekir. Ali r.a.’den; “Yüz dirhemin olup üzerinden bir yıl geçmişse ona beş dirhem zekat gerekir. Altın yirmi dinara ulaşmadıkça bir şey gerekmez. Yirmi dinarın olup üzerinden bir yıl geçince ondan yarım dinar zekat vermen gerekir.”
Bir dinar; 4.25 gramdır. Yirmi dinar; 85 gramdır. Yüz dirhem gümüşe kırkta bir (%2.5) zekat gerekir.
İbnu Ömer ve Hz. Aişe radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre: "Rasulullah aleyhissalatu vesselam, her yirmi dinar ve daha fazlası için yarım dinar (zekat) alırdı, kırk dinar için de bir dinar (zekat) alırdı.
Amr Bin Şuayb, babasından, o da dedesinden; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “yirmi miskalden az olan altında ve yüz dirhemden azında zekat yoktur.”
Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizi (ticari olmayan) atın ve kölenin zekâtından affettim. Öyle ise gümüş paralarınızın zekâtını verin. Bunun her kırk dirhemine bir dirhem vereceksiniz. Ancak yüz doksan dirheme zekât düşmez. İki yüz dirheme ulaştı mı beş dirhem verilecektir."
Enes (radıyallâhu anh)'in anlattığına göre, Hz. Ebü Bekir es-Sıddik (radıyallâhu anh), kendisini Bahreyn'e gönderdiği zaman, ona şu gelecek talimatı yazılı olarak vermiş ve altını da Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın mührü ile mühürlemişti. Mühüre nakşedilen yazı üç satır halinde idi. Bir satırda Muhammed, bir satırda Resül, bir satırda da Allah yazılı idi. Mektup şöyle idi: "Bismillâhirrahmânirrahim. Bu, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın müslümanlara farz kıldığı ve Allah'ın da Resülüne emretmiş olduğu zekât farizasıdır. Müslümanlardan her kimden bu, usülünce taleb edilirse, derhal vermelidir. Kimden de belirtilenden fazlası istenirse vermesin:…… (İki yüz dirhemlik) gümüşte, onda birin dörtte biri (yani kırkta bir miktarı) zekât vâcibtir…”
Ticaret Mallarının Zekatı;
Ticaret malından zekat alınmasının Kitap ve sünnetten delili olmadığı gibi Beraati asliyye’ye de zıttır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem veda haccındaki hutbesinde; “Kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız, şu gününüz, şu ayınız gibi, şu beldenizdeki gibi haramdır. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?” buyurmuştur.
İbni Abbas r.a.’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Müslüman kişinin malı ancak gönül hoşluğuyla helal olur.”
Semüre İbnu Cündüb (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) satmak üzere hazırladığımız şeyden sadaka vermemizi emrederdi." Hadisine gelince; bu rivayet sabit olmayıp, bundan kastedilen de nafile sadakadır.
İbni Cureyc’den; Atâ bana dedi ki; “İncide, zebercette, yakutta, kıymetli taşlarda, ticaret mallarında zekat yoktur. Eğer ticaret malları satılırsa, satıldığı zaman kazancından sadaka vardır.” Bu rivayette ne nisap, ne havelanı havl zikredilmemiştir. Bu da gösterir ki bundan farz olan zekat değil, nafile olan sadaka kastedilmiştir.
İbrahim es Saiğ’den; “Atâ’ya; “Çeşitli türlerden pek çok ticaret malı olan, ve bunlardan bilmediği miktarda karı olan zekat verir mi? Diye soruldu. Dedi ki; “Hayır. Lakin altını ve gümüşü varsa bundan zekatı verir, satılık mallarınınkini ise ancak satılınca verir.”
Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müslüman üzerine, atı ve kölesi için zekât mükellefiyeti yoktur."
Madenlerin ve definenin zekatı;
Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hayvan(ın sebep olduğu mağduriyet) hederdir, kuyu(nun sebep olduğu mağduriyet) hederdir. Maden (in sebep olduğu mağduriyet) hederdir. Defineye humus (beşte bir nisbetinde zekât) vardır."
Mâlik (rahimehullah) der ki: "Bizim nazarımızda ihtilâfsız makbul olan ve ehl-i ilimden işitmiş olduğumuz görüş şudur: Derler ki: "Rikâz, câhiliye devri insanlarının gömdüklerinden, bir mal sarfını gerektirmeden, nafaka harcamadan, fazla yorgunluk olmadan, yük altına girmeden ele geçirilen şeydir. Mal taleb edilen, çok fazla çalışmayı gerektiren, bazan rastlanıp bazan rastlanmayan şey rikâz değildir."
Bunlarda(definede) nisap ve havelani havl şartı yoktur. Hemen beştebiri verilir. Madenlerin (kurşun, bakır, demir, kibrit gibi) zekatı hakkında ise nas varit olmamıştır. Ancak sadaka verilmek istenirse o başka. Ama altın ve gümüş gibi madenler işlendiği zaman yukarıda açıklandığı gibidir.
Deniz ürünleri:
Bunlarda zekat gerekmez. İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) şöyle demiştir: "Anber, rikâz değildir. Bunu deniz atmıştır."
Borcun zekatı;
Borç iki çeşittir; birisi ödenmesi beklenen borçtur ki ona zekat gerekir. İkincisi; ödenmesi umulmayan, borç sahibinin zor durumda olması sebebiyle gelmesi beklenmeyen borçtur. Buna zekat gerekmez. Aişe r.a.’dan; “Borcun zekatı yoktur.” Yine demiştir ki; “Borç teslim alınana kadar ona zekat yoktur.”
Ali r.a. sahibinin tahsil edip edemeyeceği bilinmeyen borç hakkında; “Eğer alırsa geçmiş seneler de dahil olarak zekatını verir” demiştir.
Zinet eşyasının zekatı:
Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) şöyle demiştir: "Ben altından zinetler takınıyordum. Bir gün: "Ey Allah'ın Resülü! Bu, (Kur'àn'da yasaklanan) kenz sayılır mı?" diye sordum. Bana şöyle cevap verdi:
"Zekâtı verilecek miktara ulaşan şeyin zekatı verilirse kenz sayılmaz."
Ebu Said el Hudri (Ra)’den; Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Beş ukiye (ikiyüz dirhem: 640 gr.)’den, aşağı olan miktarda ki (gümüşten) zekat yoktur. Beş deveden az sayıdaki deveden zekat yoktur. Beş vesk (875 kg)den aşağı miktarda ki (hurma, üzüm ve tahıllardan) zekat yoktur.”
Amr İbnu Şuayb, an ebihi an ceddihi tarikinden anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissâlatu vesselâm)'a bir kadın, beraberinde bir kızı olduğu halde geldi. Kızın elinde, altından kalın iki bilezik vardı.
"Bunların zekâtını verdin mi?" diye (Rasulullah aleyhissâlatu vesselâm) kadına sordu. Kadın:
"Hayır!" diye cevap verdi. Rasulullah:
"Kıyamet günü Allah'ın, onları sana ateşten iki bilezik yapması seni memnun eder mi?" dedi. Bunun üzerine kadın, bilezikleri derhal çıkarıp Rasulullah'ın önüne bıraktı ve:
"Bunlar Allah ve Rasulüne aittir!" dedi."
Kullanılması haram olan altın ve gümüşten kaplar, kaşıklar, altın yüzük, kolye, bileklik gibi erkeğin kullanması haram olan zinetlere nisaba ulaştığında ve havelanı havl ile zekat gerekir.
Mahsullerin zekatı;
Allah Teala buyuruyor ki; “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır.”(Bakara 267)
“Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.”(En’am 141)
Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Rasulullah aleyhissalatu vesselam, (yerden çıkan mahsullerden) şu beş şeyden zekat verilmesini teşri buyurdu: "Buğday, arpa, hurma, üzüm ve darı."
Muaz r.a., Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e sebzeler (bakliyat) hakkında soran bir mektup yazmıştı; Buyurdu ki; “Onlardan bir şey gerekmez.”
Bu mahsullerde nisap miktarı beş vesktir. (60 sa’=875 kg.) Nitekim Ebu Said r.a. hadisinde geçmişti.
Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissâlatu vesselâm) buyurdular ki: "Nehir ve yağmur sularının suladığı şeylerden (zekât olarak) öşür (onda bir) alınır. Hayvanla sulananlardan öşrün yarısı (yirmide bir) zekât alınır."
Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana, sema(dan inen suyun) suladığı mahsülden tam öşür, âletle çıkarılan suyun suladığı mahsülden yarım öşür almamı emretti."
Mahsulü tahmin:
Attâb İbnu Üseyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize, hurmaya tahmin biçtiğimiz gibi, üzüme de tahmin biçmemizi ve zekâtını kuru üzüm olarak almamızı emretti, tıpkı hurmanın zekâtını kuru hurma olarak aldığımız gibi."
"Hars" hazr, tahmin ve takdir demektir. Tirmizi, şöyle açıklamıştır: "Hars, bu işi anlayanın ağaca bakıp: "Bu üzümden şu kadar mahsül, bu hurmadan şu kadar hurma çıkar" demesidir. Bunun zekatı adamlara borç yazılır. Yahud takdirci bu mahsulün öşrüne bakar ve bunu sahiplerine borç olarak tesbit eder, sonra mal sahibi ile meyveyi başbaşa bırakır, onlar diledikleri tasarrufu yaparlar. Meyva olgunlaştı mı onlardan öşrünü alır."
Süleymân İbnu Yesâr anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Abdullah İbnu Revâha'yı Hayber'e yahudilerle kendi arasında mahsülün takdiri için gönderiyordu. Yahudiler, hanımlarının zinetlerinden ona bazı takılar verip: "Bu sanadır (al, karşılığında) bize yükümüzü hafiflet, taksimde lehimize olarak biraz göz yumuver!" dediler. Abdullah (radıyallâhu anh) onlara şu cevabı verdi:
"Ey yahudiler toplumu! Sizler, bana Allah Teâlâ'nın en menfur mahluklarısınız. Bu, beni size karşı zulme sevk etmeyecektir. Bana teklif ettiğiniz rüşvete gelince, o haramdır ve biz bu haramı yemeyiz." Yahudiler:
"Arz ve semâvâtı ayakta tutan işte bu (dürüstlük)tür!" dediler."
BALIN ZEKÂTI
İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Balda on tuluk için bir tuluk zekat vardır."
Ebu Seyyare el Mütteki anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü, benim bal arılarım var (zekat düşer mi?)dedim.
"Evet! Öşürünü ver!" buyurdu. "Ey Allah'ın Reslulü! Arıları benim için muhafaza buyur!" dedim, o da onları benim için muhafaza buyurdu."
Hayvanların zekatı:
Deve ve koyunların zekatı; İbni Ömer (Ra)’den; “Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem alınması gereken zekat hakkında bir mektub yazdırdı. Ancak zekat memurlarına gönderemeden vefat etti. (Onu kılıcı ile beraber bir yere koymuştu) Ebu Bekr (Ra) halife olunca ölünceye kadar onu uyguladı. Sonra Ümer(Ra) da ölünceye kadar onu uyguladı. O mektupta şunlar yazılı idi;
“Beş devesi olan; bir koyun,
on devesi olan; iki koyun,
on beş devesi olan; üç koyun,
yirmi devesi olan; dört koyun verecek,
yirmi beş devesi olan; develerinin sayısı otuz beş olana kadar; iki yaşında bir deve verecektir.
Bundan fazla devesi olan; kırk beş deveye kadar; üç yaşında bir deve verecektir.
Bundan fazlasında altmış deveye kadar; dört yaşında bir dişi deve verecek,
bundan fazlasında yetmiş beş deveye kadar; beş yaşına girmiş bir dişi deve,
bundan fazlasında doksan deveye kadar; iki tane üç yaşına girmiş dişi deve,
bundan fazlasında yüz yirmi deveye kadar; dört yaşına girmiş iki dişi deve verecek,
bundan fazlasında ise her elli’de; bir dört yaşına girmiş dişi deve,
her kırk’ta; üç yaşında bir deve verecektir.
Koyunda; Kırk koyunda; bir koyun verecektir. Sayı yüz yirmiye ulaşıncaya kadar bu böyledir.
Yüz yirmi bir’den iki yüz koyuna kadar; iki koyun,
daha fazlasında üç yüz’e kadar; üç koyun,
daha fazlasında; her yüz koyunda bir koyun verecektir.
Yüz’den aşağı olanda yüze ulaşıncaya kadar küsürattan zekat gerekmez.
Ayrı olan birleştirilmez, bir arada olanda zekat korkusu ile ayrılamaz. İki ortağın malından alınan zekatta, her ikisi de eşit olarak birbirine müracaat eder. Sakat, yaşlı ve kusurlu hayvandan zekat alınmaz. (yani bu hayvanlar zekat olarak alınmaz)
Zühri dedi ki; “Zekat memurları geldiği zaman koyunları, iyi orta ve kötü diye üçe ayırır, orta halli olanlardan zekat alır.” Zühri sığırın zekatından bahsetmedi.
“Ayrı olan birleştirilmez, bir arada olan ayrılmaz” kavlinin manası zekat korkusu ile bunun yapılmamasıdır. Karyelerde ve köylerde yaşayan insanlar, zekat memurunun, zekat alacaklarını öğrendikleri zaman her kırkta bir için üç tane örnek koyun çıkarıyorlardı. Birbirlerine diyorlardı ki; “Gelin aramızda ortaklık kuralım, şöyle deriz; “biz üç ortağız, bizim toplam yüz yirmi koyunumuz var” böylece zekat memuru onlardan bir koyun alıyor, fakirlerin hakkı olan iki koyun eksik kalıyordu. “Ayrı olanlar zekat korkusu ile bir araya getirilemez” kavlindeki mana ile bu fiilden nehyedildiler.”
“Bir arada olan ayrılamaz” kavline gelince bu hitap zekat memurunadır. Diyelim ki iki ortağın seksen koyunu var, onlara bir koyun zekat vermeleri gerekir, ortaklıktan ayrılmazlar. “Eğer onlar ayrılsa idi her birinden birer koyun alınacaktı.” Onlardan her biri bir sene geçtikten sonra çağrılmaları gerekir. Allah’tan korksunlar.
“İki ortak birbirine eşit olarak müracaat ederler” kavline gelince; bunun manasında fıkıh alimleri ihtilaf ettiler. İmam Malik Radıyallahu anh’ ın kavli –ki O Ebu Sevr ‘in de kavlidir; “Koyun veya sığırda ortak olan iki kişiden her birine zekat düşer. (Mesela, zekat olarak, bir koyun düşmüş ise, ortaklar aralarında ödeşir.) Koyun ortağı olan iki kişinin hisselerinin toplamı ancak nisap miktarına ulaşıyorsa, zekat gerekmez. Yani yirmi koyun birine ait, yirmi koyun diğerine ait ise, zekat düşmez. İki ortak seksen koyunda ortak olup, her birinin kırkar koyunu varsa, veya toplam yüz yirmi koyunları olup birinin seksen, diğerinin kırk koyunu varsa, zekat memuru geldiğinde, onlardan bir tane koyun zekat alır. Sonra ortaklar, zekat olan o bir koyun hakkında adil şekilde ödeşirler. Seksen koyun sahibi üçte ikilik kısmını, kırk koyun sahibi de üçte birlik kısmını ödemiş olur.
Şafii, Ahmed Bin Hanbel ve başkalarına göre; ortaklar, tek bir maldan zekat verir gibi zekat verirler, sonra ortaklar kendi aralarında adil bir şekilde ödeşirler. Otuz koyunu olan ve on koyunu olan iki ortaktan, zekat memuru bir koyun alır, otuz koyunu olan ortak; dörtte üç hisse, on koyunu olan ortak ise; dörtte bir hisse ödemiş olur. Sayı bundan fazla olduğunda da buna göre taksim edilir.
Sığırların zekatı; Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissâlatu vesselâm) beni Yemen'e gönderdi ve bana:
"Her otuz sığırdan bir erkek veya dişi buzağı (tebi'a=iki yaşında sığır), her kırktan bir müsinne(üç yaşında sığır), almamı" emretti."
Çalıştırılan sığırlara zekat düşmediği rivayet edilmiştir.
Zekatı değeri üzerinden ödemek:
İhtiyac anında veya maslahat gereği bu caizdir. Tâvus (rahimehumullah) anlatıyor: "Muâz (radıyallâhu anh), Yemen ahâlisine dedi ki: "Bana arpa ve mısır yerine size daha kolay gelen Medine'de Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashâbı için de daha muvafık olan arz getirin, giyecek getirin."
Zekatı malın iyisinden vermek:
“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça "iyi" ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.”(Al-i İmran 92)
Bera İbnu Azib radıyallahu anh'tan rivayet edildiğine göre, bu yüce sahabi "Ey iman edenler! Kazandığınız şeylerin) ve yerden sizin için çıkardığımız şeylerin temizlerinden infak ediniz ve malın kötüsünden infak etmeye kalkmayın!" (Bakara 267) mealindeki ayet-i kerime hakkında şöyle demiştir: "Bu ayet-i kerime Ensar radıyallahu anhüm hakkında nazil oldu. Onlar, hurma toplama mevsimi gelince, kendi bahçelerinden taze hurma salkımlarını devşirip Rasulullah'ın mescidinde sütunlar arasına gerilmiş iplere asarlardı. Bunlardan fakir muhacirler yerlerdi. Ensarilerden biri, bu kadar çok salkımın arasında bir tane adi hurmalı salkımın bulunmasını caiz sanarak adi hurmalar da bulunan bir salkım sokuşturmuştu. İşte bunu yapan zat hakkında buyrularak "Zekatınızı, bozuk ve kötü hurmadan vermeye kalkmayın" ihtarında bulunulmuştur. "Öyle kötü hurmalar ki, eğer size hediye edilmiş olsaydı işinize yaramayan bir şeyi size gönderdiği için hissedeceğiniz öfkeden dolayı, sahibinden utanç duyarak kabul edecektiniz" denmek istenmiştir. Hak Teala hazretleri, bizim sadakalarımıza muhtaç olmadığını belirterek, sadakayı kendi menfaatimiz için verdiğimizi, öyleyse iyi şeylerden vermemiz gerektiğini ihtar etmiştir."
Zekat memurunun vazifesi;
Ebu Humeyd es-Sâidi (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) zekât toplama işinde bir adam istihdâm etti. -Bir rivâyette "Beni Süleym'in zekâtını toplama işinde" denmiştir- Adam vazifeden dönünce:
"Bu size aittir, şu da bana hediye edilenler!" dedi. Bunun üzerine Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) (öfkeyle) minbere çıkıp, Allah'a hamd ve senâda bulunduktan sonra şunları söyledi:
"Emmâ ba'd, Ben sizden birini, Allah'ın bana tevdi ettiği bir işte istihdam ederim. Sonra o gelir:
"Bu size aittir, şu da bana hediye edilenler!" der. Bu adama, babasının veya anasının evinde otursaydı da, eğer doğru sözlüyse hediyesi ayağına gelseydi ya! Vallahi sizden kim haksız bir şey alırsa mutlaka onu boynunda taşır olduğu halde Kıyâmet günü Allah'la karşılacaktır. Eğer bu haksız aldığı şey deve ise böğürecek, sığırsa möleyecek, koyunsa meleyecek!"
Sonra Resülullah ellerini kaldırdı, o kadar ki koltuk altındaki beyazlık gözüktü: "Allah'ım tebliğ ettim mi?" dedi ve bu sözünü üç kere tekrar etti."
C'abir İbnu Atik (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Size bir grup sevimsiz atlılar gelecek. Geldikleri zaman, onları iyi karşılayın. Onlarla talep ettikleri şeylerin arasından çekilin. Adalet ederlerse bu kendi lehlerinedir. Zulmederlerse bu da onların aleyhlerindedir. Siz onları râzı edin. Zekâtınızın kemâli onların rızâsına bağlıdır. (Öyle ise onları râzı edin ki) sizlere dua etsinler."
Abdullah İbnu Ebi Evfâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Babam ashabu'ş-şecereden idi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine bir kavm zekâtlarını getirince şöyle dua buyururlardı:
"Allah'ım Ebu Evfâ'ya rahmet buyur"
Zekatın verileceği yerler:
“Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.”(Tevbe 60)
Verilecek zekatın her sınıfa bölünmesi gerekmez. Bu sınıflardan birine verilebilir. Bu âyette belirtilen sınıflar şunlardır:
1-2- Fakirler, Miskinler:
Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Sadaka(zekat), ne zengine ne de sakatlığı olmayan güçlüye helâl değildir."
Sakatlığı olmayan kişi eğer dilenmiyorsa ona zekat caizdir. Fakir genel bir tabir, miskin ise özel tabirdir. Aynı her mümin müslümandır ama her müslüman mümin değildir dememizdeki gibi.
Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"(Hakiki) miskin kapı kapı dolaşırken verilen bir iki lokmanın veya bir iki hurmanın geri çevirdiği kimse değildir. Fakat gerçek miskin ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve halini anlayıp kendisine tasaddukta bulunacak biri çıkmayan, (buna rağmen) kalkıp halktan birşey istemeyen kimsedir."
Nevevi r.a. der ki; “Geliri olup geçinemeyene zekat verilir. O malını satmakla mükellef değildir.” Benzerini İmam Ahmed Bin Hanbel de söylemiştir.
3- Âmiller (Zekat memurları);
Müstevrid İbnu Şeddâd radıyallahu anh anlatıyor: "Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Kim bize amil (zekat memuru) olursa, kendine bir zevce edinsin. Hizmetçisi yoksa bir de hizmetçi edinsin. Meskeni yoksa bir mesken edinsin." Ebu Bekr radıyallahu anh dedi ki: "Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle buyurdukları bana haber verildi:
"Kim bunun dışında bir şey edinirse, bu kimse haindir, hırsızdır."
Abdullah İbnu Amr es-Sa'di'nin anlattığına göre, "Hilafeti sırasında Hz. Ömer radıyallahu anh'ın yanına geldi. Hz. Ömer kendisine:
"Bana haber verildiğine göre, sen müslümanların işlerinden bir kısmını üzerine almışsın ve sana maaş verilince almaktan kaçınmışsın (doğru mu)?" diye sordu. Ben de: "Evet!" dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Bundan maksadın ne?" dedi. Ben de:
"Benim atlarım var, kölelerim var (halim vaktim iyidir), hayır üzereyim. Ben maaşımın müslümanlara sadaka olmasını istiyorum" dedim. Hz. Ömer:
"Hayır! Böyle yapma! Çünkü (bir ara bende senin gibi düşünmüş), senin arzu ettiğin şeyi arzu etmiştim. Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm bana ihsanda bulunuyordu. Ben de:
"Bu parayı ona benden daha çok muhtaç olan birine ver!" diyordum. Hatta bir seferinde Aleyhissalâtu vesselâm yine bana mal vermişti. Ben yine:
"Bunu, onu benden daha çok muhtaç olan kimseye ver!" demiştim. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Onu al, kendi malın yap, sonra tasadduk et! Bu maldan, sen talep etmeden, bekler vaziyeti almadan, gelen olursa onu al. Böyle olmayana gönlünü bağlama!" buyurdular."
4- Müellefe-i Kulûb;
Bunların kısımları vardır. Onlardan birisi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, o an müşrik olan Safvan Bin Ümeyye’ye Huneyn ganimetlerinden verdiği gibi , müslüman olması için kendilerine zekat verilenlerdir.
Onlardan bir diğeri, kalpleri islamda sağlamlaşsın diye verilenlerdir. Onlardan birisi de; müslümanlardan zararı def edilmek istenenlerdir.
5- Mükâteb Köle;
İbni Abbas ve Hasen el Basri r.a.; “Kölenin zekat olarak azad edilmesinde sakınca yoktur” dediler.
6- Borçlular: Borçlu olup, bunun karşılığından fazla olarak nisap miktarı malı olmayanlardır.
Kabîsa İbnu Muhârik radıyallahu anh anlatıyor: "Sulh için diyet (hamâle) ödemeyi kabullenmiştim. Bu hususta yardım istemek için Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı aradım ve karşılaştık. (Meseleyi açınca):
"Bekle, bize sadaka malı gelecek. O zaman ondan sana da verilmesini emrederim" buyurdular. Sonra da:
"Ey Kabisa! İstemek, üç kişi dışında hiç kimseye helal olmaz:
-Sulh diyeti (hamâle) kabullenen kimse. Buna, gereken miktarı buluncaya kadar, istemesi helaldir. Ama o miktara ulaşınca, artık istemez.
-Afete uğrayıp malını kaybeden kimse. Buna da maişetini temin edecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir.
-Fakirliğe uğrayan adam. Eğer kavminden üç kişi, "Falancaya fakirlik isabet etti" diye ittifak ederlerse, geçimine yetecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir. Bunlar dışında istemek, ey Kabîsa haramdır."
Borçluya ancak ihtiyacı kadar zekat verilir. Fazlası verilmez.
7- Allah yolunda cihad edenler: Bunlar, Allah için savaşa katılmak (veya hacca ve umreye gitmek ) istediği halde maddî imkânsızlıktan dolayı silah ve nafakasını temin edemeyenlerdir.
İbni Ömer r.a.’dan; “Allah yolunda otuz dirhem vasiyet etmiş olan bir kadın hakkında; “Bunlar hac için verilebilir mi?” diye soruldu. İbni Abbas r.a.; “O da Allah yolu değil mi?” dedi.
Ebu Lâs el-Huzai demiştir ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), (bizi hacca giderken) sadaka develerine bindirdi."
Zekat, mescid yapımı gibi hayır işlerine verilemez! Ebu Ubeyd der ki; “Ölünün borçlarını ödemek ve kefenlenmesi için zekat vermek, mescid yapmak ve nehir (kanal) açmak gibi harcamak ise, Süfyan ile Irak ehli ve diğer alimler tarafından caiz görülmemiştir. Zira bunlar sekiz sınıfa dahil değildir.”
8- Yolcular: Memleketlerinde malları olsa bile, gittikleri yerde parasız kalanlardır.
Atâ İbnu Yesâr merhum anlatıyor; (Ebu Said r.a’den; ) "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sadaka şu beş kişi dışında zengine helâl değildir:
1- AIIah yolunda gazveye çıkan,
2- Sadakayı toplamak için çalışan
3- Borçlanan,
4- Sadaka malını kendi parasıyla satın alan,
5- Komşusu fakir olan kimse. Şöyle ki: Bu fakire sadaka verilir, o da bundan zengin komşusuna hediyede bulunur."
Zekat verilmesi caiz olmayan yerler:
1- Küfür ve ilhad ehli: Daha önce Muaz r.a. hadisinde ancak zengin müminlerden alınıp, fakir müminlere verilmesinin emredildiği geçmişti. Bu konuda icma vardır. Ancak nafile sadaka onlara verilebilir; İnsan suresi 8. ayetinde; “Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.” Buyrulmuştur. Bu sure Mekkî bir sure olduğu için müminlerin ancak kafirlerden esiri olması sözkonusudur.
2- Haşimoğulları ve Muttaliboğulları: Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hasan İbnu Ali (radıyallâhu anhümâ) zekât hurmasından bir tanesini alıp, hemen ağzına attı. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Hişt, hişt at onu! Bilmiyor musun, biz zekât yemiyoruz!" -veya: "Bize zekât helâl değildir!-" diye müdâhale etti."
"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ben bâzan evime dönüyor, yatağımda veya odamda yere düşmüş bir hurma buluyorum. Onu yemek üzere kaldırdığım vakit, "bu, sadaka hurması olmasın?" diye aklıma geliyor, korkup (tekrar yere) atıyorum."
Cubeyr Bin Mut’im r.a.’den; “Ben ve Osman Bin Affan r.a. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e giitk ve dedik ki; “Ey Allah’ın Rasulü! Muttaliboğullarına verdin, bize vermedin. Biz ve onlar senin yanında aynı menzilede değil miyiz?” Buyurdu ki;
“Muttaliboğulları ile Haşim oğulları tek şeydir.” Leys dedi ki; Yunus bunu şu fazlalıkla rivayet etti; “Cübeyr dedi ki; “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Abdişemsoğullarına ve Nevfeloğullarına taksimde bulunmadı.” İbni İshak dedi ki; “Abdişems, Haşim ve Muttalib aynı anadan; Atike Binti Mürre’den kardeş idiler. Nevfel ise babalarından kardeş idi.”
(Peygamberimizin azadlısı) Ebü Râfi' (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm), Beni Mahzüm'dan bir adamı zekât toplamak üzere gönderdi. Adam bana: "Benimle sen de gel, zekâttan sana da bir pay düşsün" dedi. Kendisine "Hele Resülullah'a bir sorayım" cevabını verdim ve sordum. Efendimiz: "Bir kavmin âzadlısı o kavimden sayılır, bize sadaka helâl değildir" buyurdu."
Enes (radıyallâhu anh)'den rivâyet edilen bir hadiste denmiştir ki: "Berire (radıyallâhu anhâ)'ye tasadduk edilen bir etten Resülullah'a ikrâm edilmişti. (Etin menşeini öğrenen Resülullah: "Bu ona sadakadır, bize ise hediyedir" buyurdu."
3- Zekatla mükellef olan tarafından kendisine nafaka ödenmesi gerekenler; bu yüzden kişi hanımına zekat veremez. Eğer nafakası üzerine vacip değilse, zekatı onlara vermek evladır. Kadının kocasına zekat vermesi gibi;
Zeyneb'in (r.ah.) bildirdiğine göre: Resulü (a.s.): "Ey kadınlar topluluğu, kendi ziynet eşyalarınızdan da olsa sadaka veriniz" buyurdu. Bunun üzerine ben Abdullah'ın (r.a.) yanına dönüp: Sen fakir bir kişisin Resulüllah ise bize sadaka vermemizi emir buyurdu. Sen Peygamber'e git ve ondan şunu sor: Kocama ve ilgililerime infak etmem benden sadaka yerine geçer ve kâfi gelir mi? Yoksa sadakalarımı sizden başkalarına mı vereyim? dedim. Abdullah bana, Resulüllah'a sen git ve bunu sor, dedi. Bunun üzerine ben gittim. Resulüllah'ın kapısında Ensar'dan bir kadını (bekler) gördüm. Onun meselesi de benimki gibiydi. Resulüllah kendisine Allah tarafından bir heybet verilmişti de (herhangi bir kimse yanına girmeye cesaret edemezdi). Derken yanımıza Bilâl geldi, biz ona: Resulüllah'a git ve ona haber ver ki; kapıda iki kadın var sizden; kocalarına ve himayelerinde bulunan yetimlere sadaka verip infak etmeleri, kendilerinden sadaka yerine geçer mi? diye soruyorlar de. Fakat bizim kimler olduğumuzu ona haber verme dedik. Bilâl, Resulüllah'ın yanına girip bu hususu ondan sordu. Resulüllah Bilâl'e: "Kim onlar?" dedi. Bilâl de: "Ensar'dan bir kadın ile Zeynep" dedi. Resulüllah: "Zeynep'lerin hangisidir?" diye sordu. Bilâl: "Abdullah'ın hanımıdır." dedi. Bunun üzerine Resulüllah (a.s.) ona: "Evet, bunlardan her birinin sadakası için iki sevap vardır: Biri akrabalık (sılayı rahim) ecri, öbürü de sadaka sevabı" buyurmuştur.
4- Ayette sayılan sekiz sınıftan başkasına zekat caiz değildir. Yukarıda açıklandı.
İhtiyaç sahibi olup namaz kılmayana tevbe edip namazları vaktinde eda edinceye kadar zekat verilmez. Fakir bir salih bulunmazsa fasık müslümana zekat verilebilir. Yine kalbi ısındırılmak istenen fasık müslümana zekat verilebilir.
Kişi, şayet alacağından ümitsiz değil ve alacaklısı zorda ise ve ona; “alacağım malımın zekatıdır” derse, borçlu da kabul ederse zekat yerine geçer.
Zekat nisabı hesaplanırken alacaklar dahil edilmez. Ta ki eline geçinceye kadar. Zekatın, kişinin bulunduğu beldedekilere verilmesi efdaldir.
Kişi borçlanarak altın veya zekata giren mal alsa, üzerinden bir yıl geçmesiyle zekatını vermesi gerekir.
Yanlışlıkla zengine zekat veren: Ebu Hüreyre (radıyaIlahu anh) anIatıyor: "Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir adam: "Bu gece mutlaka bir sadaka vereceğim!'' deyip, sadakasıyla çıktı. Fakat (farkına varmadan) onu bir hırsızın avucuna sıkıştırdı. Sabah olunca herkes:
"Bu gece bir hırsıza sadaka verilmiş!" diye dedikodu yaptı. Adam:
"Ya Rabbi bir hırsıza sadaka verdiğim için sana hamdediyorum'' dedi
ve ilâve etti: "Ancak mutlaka bir sadaka daha vereceğim!''
Yine sadakasıyla çıktı. (Gece karanlığında bu sefer de) bir zaniyenin avucuna sıkıştırdı. Sabahleyin herkes:
"Bu gece bir zâniyeye sadaka verilmiş!" diye dedikodu yaptı. Adam:
"Allah'ım bir hırsız ve zâniyeye sadaka verdiğim için sana hamdolsun! yine de bir sadakada bulunacağım!'' dedi. Sadakasıyla birlikte sokağa çıktı. (Karanlıkta) bu sefer de bir zenginin eline sıkıştırdı. Sabahleyin herkes:
"Bu gece bir zengine sadaka verilmiş!'' diye dedikodu yaptı. Adam:
"Allah'ım, bir hırsız, bir zâniyeye ve bir zengine sadaka verdiğim için sana hamdediyorum!'' dedi. (Bilahare rüyasında ona gelip şöyle denildi):
"Senin sadakaların kabul edildi. Şöyle ki: (İhlasla yani Allah rızası için vermen sebebiyle) hırsızın hırsızlıktan vazgeçip iffete gelmesi, zâniyenin ziinadan vazgeçmesi, zenginin ibret alıp Allah'ın kendine verdiklerinden tasadduk etmesi umulur."
FITIR SADAKASI
İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sadaka-i fıtrı müslümanlardan büyük-küçük, kadın-erkek, her bir hür ve köle üzerine bir sa' hurma veya bir sa' arpa olarak farz kıldı."
"Halk (Muâviye'nin bir hitabesi üzerine) yarım sa' buğdayı bir sa' hurmaya denk kıldılar. İbnu Ömer Hazretleri (radıyallâhu anhümâ) fıtır sadakasını hurmadan verirdi. (Bir sene) Medine halkı hurmaya muhtaç oldu. İbnu Ömer (o yıl) sadaka-i fıtrını arpadan verdi."
Ebu Said (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Biz sadaka-i fıtrı bir sa' yiyecek veya bir sa' arpa veya bir sa' hurma veya bir sa' ekıt (denen yoğurt kurusu) veya bir sa' kuru üzümden çıkarırdık."
İbni Ömer r.a.’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem fıtır zekatının insanlar (bayram) namaz(ın)a çıkmadan önce ödenmesini emretti.”
İbni Abbas r.a’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem fıtır zekatını; oruçlu için boş sözlerden ve müstehcen konuşmalardan temizlik, miskinler için yiyecek olsun diye farz kıldı. Kim namazdan (bayram namazından) önce verirse kabul olunan bir sadakadır. Kim de namazdan sonra verirse, bu herhangi sadakadan bir sadakadır.”
Fıtır zekatı zımmilere verilmez. Zira bu hadiste kastedilen müslüman miskinlerdir. Oruç bölümünün sonunda bu konuda inşallah tekrar bilgi verilecektir.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Şerif Cürcani Tarifat(s.83)
Subkî, el-Menhel(11/113)
Buhâri(1458) Müslim(19); Tirmizi(625) Ebu Dâvud(1584) Nesai(5/55).
Acurri Kitabüş Şeria(s.98) Ebu Ubeyd Emval(919)
Sahihtir. Ahmed(2/355,379,489) Buhari(2/131, 6/49) Nesai (5/39) Şerhus Sünne(5/478) Beyhaki(4/81,7/2) Malik Muvatta(s.256) Şafii El Ümm(2/2) Cem’ül Fevaid(2676) Deylemi(8710)
bu anlamda Cabir r.a. hadisi için bkz.: Sahihut Tergib(740)
Hasendir. İsnadında Musa Bin Ali vardır. O saduktur, bazen hata eder. (Takrib (2/286) Ahmed(/197) Buhari Edebül Müfred(299) Deylemi(6757) İhya(4/101) Mecmauz Zevaid(4/64) Kunuzül Hakayık(8125) Fethul Vehhab(805) Ebu Ya’la(1/345) Teberani Evsat(Mecmaul Bahreyn; s.164) İbni Hibban(1089) Hakim(2/2) Kudai(1315) Şerhus Sünne(2485)
Buhâri, Zekât 3, Tefsir, Âl-i İmrân 14, Berâet 6, Hiyel 3; Müslim(987) Muvatta(2/444) Ebu Dâvud(1658,1659,1660) Nesâi(5/12-14)
Sahitir. Buhari(1403) Müslim (990) Ahmed (5/152, 158) İbni Ebi Şeybe(13/244) Tirmizi(617) Nesai(5/10) İbni Huzeyme(2251) Beyhaki(4/97,10/27) Ebu Nuaym Hilye(7/364)
Buhâri(1399) Müslim(20) Muvatta(1, 269) Tirmizi(2610) Ebu Dâvud(1556) Nesâi(5,14)
İbni Ebi Şeybe ve başkaları sahih senetle; Sahiha(142)
vesk; Kufelilere göre ikiyüz kg.dır. Ukiye ; 128 gr.dır
İsnadı sahihtir. Buhari (2/133,143,147) Müslim (979) İbni Ebi Şeybe (3/117) Ahmed(3/6) Malik(248) Ebu Davud(1558) Tirmizi(627) Nesai (5/36) İbni Mace(1794) İbni Hibban (5/113,117,119) İbni Hüzeyme(2293-94, 2302, 2303) İbnül Carud(340) Dare Kutni(2/129) Cem’ül Fevaid(2695) Tayalisi(2197) Abdürrezzak (7253) Şafii el Ümm (2/3,7/180) Darimi (1/384) Ebu Ya’la (979,1071) Tahavi (2/34) Beyhaki (4/106,120,124,133,7/5) Şeybani Muvatta (325)
Sahihu İbni Mace(1449) El İrva(787)
Avayşe Mevsuatul Fıkh(3/21)
Ahmed Şakir İbni Hazm’ın el Muhalla adlı eserine Ta’lik’inde;(5/304)
Buhari(1121)
Ebu Dâvud(1624); Tirmizi, (678, 679)
Sahihu Süneni Ebu Davud(1391)
Sahihu İbni Mace(1448) el İrva(813)
Ebu Ubeyd el Emval(1113) Şahitleriyle sahihtir. El İrva(815)
Tirmizi(620) Ebu Dâvud(1574) Nesâi(5/37) Sahihu Ebu Davud(1392) Sahihu Tirmizi(506)
Buhâri(1454) Ebu Dâvud(1567) Nesâi(5/18-23).
Buhari(1739) Müslim(1679)
Ahmed ve başkaları sahih isnad ile; El İrva(1459)
Ebu Dâvud(1562) çok zayıftır.
Abdurrazzak(4/84) İbni Ebi Şeybe(3/144) senedi sahihtir.
İbni Zencuye el Emval(3/946) hasen senedle.
Buhâri, Zekât 45, 46 Müslim (982) Muvatta(1/277) Tirmizi(628) Ebu Dâvud(1594, 1595) Nesâi(5/35)
Buhâri, Zekât 66, Şirb 3, Diyet 28, 39; Müslim(1710); Muvatta, Zekât 9; Tirmizi(642,1377) Ebu Davud(3085) Nesâi(5/45) İbnu Mâce(2673-2676)
Muvatta, Zekât 9
Buhâri, Zekât 36, (1499) Şafii, İbni Ebi Şeybe ve başkaları sahih senetle mevsul olarak, bkz.: Fethul Bari(3/362) Ebu Ubeyd Emval(884)
İbni Ebi Şeybe hasen isnad ile; el İrva(784)
İbni Ebi Şeybe hasen isnad ile; el İrva(784)
Ebu Ubeyd(1220) ve Beyhaki sahih senedle; el İrva(785)
Ebu Dâvud(1564) Sahihu Ebu Davud(1383) Sahiha(559)
Buhari(2/133,143,147) Müslim(979) İbni Ebi Şeybe(3/117) Ahmed(3/6) Malik(248) Ebu Davud(1558) Tirmizi(627) Nesai(5/36) İbni Mace(1794) İbni Hibban(5/113,117,119) İbni Hüzeyme(2293-94, 2302, 2303) İbnül Carud(340) Darekutni(2/129) Cem’ül Fevaid(2695) Tayalisi(2197) Abdürrezzak (7253) Şafii el Ümm (2/3,7/180) Darimi (1/384) Ebu Ya’la (979,1071) Tahavi (2/34) Beyhaki (4/106,120,124,133,7/5) Şeybani Muvatta (325)
Ebu Dâvud(1563) Nesâi(5/38) Tirmizi(637)
Tebyinul Mesalik(2/73)
İbni Mace(1815) Ebu Musa ve Muaz r.a.’dan sahih senedle benzeri; el İrva(3/278,no;801) Sahiha(879)
Sahihu Tirmizi(519) bkz.: el İrva(801)
Müslim(981) Ebu Dâvud(1597) Nesâi(5/42).
Nesâi (5/42) Sahihu İbni Mace(1472) el İrva(799)
Tirmizi(644) Ebu Dâvud(1603) Nesâi(5,109) İbnu Mâce(1819)
Muvatta(2, 703, 704); Ebu Dâvud(3413, 3414)
Tirmizi(629) Sahihu Tirmizi(514) bkz.: Mecmauz Zevaid(3/77) Ebu Ubeyd Emval(s.480-481)
Sahihu İbni Mace(1476) Ebu Ubeyd Emval(1489)
Sahihtir. Buhari(2/144-5) Ebu Davud(1567) Ahmed(1/11-12,2/14,15) İbni Ebi Şeybe(3/12) Tirmizi(621) Darimi(1/381) Hakim(1/392-94) Beyhaki(4/88) İbni Mace(1798) Şafii El Ümm(2/4,7/157) Ebu Ya’la (254/2) İbni Huzeyme(2267) Nesai(5/18-21,27-29) Malik(zekat 11)
bkz.: Şeyh Halil Şerhus Sağir(1/602) Şerhul Kebir(1/439) Kavaninul Fıkhiyye(108)
bkz.: Mühezzeb(1/150 v.d.) Keşşaful Kına(2/227 v.d.) Şerhul Mecmu(5/408 v.d.) el Muğni(2/607)
Tirmizi(623) Ebu Dâvud(1576, 1577, 1578) Nesâi(5, 25, 26). Metnin lafzı Tirmizi'ye aittir. El İrva(795) Sahihu Ebu Davud(1394) Ebu Ubeyd el Emval(992)
Ebu Ubeyd el Emval(1001-1010)
Buhâri, Zekât 33. Buhâri, bu rivayeti senetsiz olarak, bâb başlığında kaydeder. Ebu Ubeyd el Emval(957)
Sahihu İbni Mace(1475) Sahihu Tirmizi(2389)
Buhari, Hiyel 15, Cum'a 29, Zekât 67, HÎbe 17, Eymân 3, Ahkâm 24, 41; Müslim(1832) Ebu Dâvud(2946)
Ebu Dâvud(1588) Cerir Bin Abdullah’dan benzeri; Müslim(989)
Buhâri, Zekât 64, Meğâzi 35, Daavât 19, 33; Müslim(1078) Ebu Dâvud(1590) Nesâi(5/31)
bkz.: Mecmuul Fetava(25/40) Sıddık Hasen Han Ravzatun Nediyye(1/503)
Tirmizi(652) Ebu Dâvud(1634) Nesâi(5/99) İbnu Mâce(1839) Ebu Ubeyd el Emval(1727) sahihtir; el İrva(877)
Buhari(1479) Müslim(1039) Muvatta(2/923) Ebu Dâvud(1631, 1632) Nesai(5/85).
Avayşe Mevsuatul Fıkh(3/109)
Ebu Davud(2945) Sahihu Ebu Davud(2552)
Buhari(7163) Müslim(1045) Nesai(5/103).
Müslim(2313)
bkz.: Buhari(4351) Müslim(1064)
Fethul Bari(3/331-332) Elbani Muhtasarul Buhari(1/348) Ebu Ubeyd Emval(1966)
Müslim(1044) Ebu Davud(1640) Nesai(5/96, 97) İbni Huzeyme(4/72)
bkz.: Sahihu Ebu Davud(1753) Temamul Minneh(s381)
Ebu Ubeyd Emval(1977) Fethul Bari(3/258) isnadı sahih.
Buhâri, Zekât 49, Ahmed İbnu Hanbel(4/221) İbni Huzeyme(2377)
Ebu Ubeyd Emval(1980)
Muvatta(1/268) Ebu Dâvud(1635,1636); İbnu Mâce(1841)
Buhâri(1491) Müslim(1069)
Buhâri, Lukata 6; Müslim(1070); Ebü Dâvud(1651,1652)
Buhari(3140)
Tirmizi(657) Ebü Dâvud(1650) Nesâi(5/107) Elbani Sahiha(1613)
Buhâri, Zekât 62, Hibe 5; Müslim(1074); Ebu Davud(1655)
Buhari(1466) Müslim(1000)
Şeyhülislam İbni Teymiye İhtiyarat(s.103)
bkz.: Mecmuul Fetava(25/89) Ebu Ubeyd(1230)
bu konuda rivayetler için; Ebu Ubeyd Emval(s.555)
bkz.: Ebu Ubeyd Emval(1234-1237)
Buhari, Zekât 14; Müslim, Zekat 78, (1022); Nesâi Zekat 47, (5, 55-56)
Buhâri, Zekât 70, 71, 73, 74, 76, 78; Müslim(984) Muvatta(1/283) Tirmizi(676) Ebu Dâvud(1611,1612,1613,1614,1615) Nesâi(5/47) İbnu Mâce(1926)
Buhâri, Zekât 77
Buhâri, Zekât 72, 73, 75, 76; Müslim(985) Muvatta(1/284) Tirmizi(673) Ebu Dâvud(1616,1617,1618) Nesai(5/51) İbnu Mâce(1829)
Buhari(1059) Müslim(986)
Sahihu Ebu Davud(1420) Sahihu İbni Mace(1480) el İrva(843)
 
Üst Ana Sayfa Alt