Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Abdurrahman b. Hasan, el-Mevridu’l-Azbu’z-Zülal fi Nakz-i Sibh-i Ehli’d-Dalal adlı eserinde şöyleder

E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
“Kelime-i tevhid olarak ifade ettiğimiz “La İlahe İllallah”, insanoğlunu selâmete çıkaran yegâne cümledir. Cennetin anahtarıdır. Allahu Teâlâ bu cümleyi takva cümlesi ve kendisine sarılanı kurtulusa götüren cümle olarak isimlendirmistir. Bu cümle, İbrahim aleyhisselâm’ın bütün nesiller için bıraktığı ihlâs cümlesidir. Allah’tan baska ibadete lâyık (gerçek) ilah olmadığı, bu cümleyle ifade edilir. Bütün yönleriyle kulluk ve ibadetin sadece Allah’a tahsis edilebilmesi onunla tahakkuk eder.

Allahu Teâlâ bu hususta söyle buyurur: “Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demisti ki: “Ben sizin taptıklarınızdan uzağım” “Ben yalnız beni yaratana taparım; çünkü O, bana doğru yolu gösterecektir.Zuhruf, 43/26, 27.

Yusuf (as.)’dan bahsederken de söyle buyurulmaktadır:“Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim herhangi bir seyi Allah’a ortak kosmamız bize yakısmaz. Bu (tevhid) bize ve bütün insanlara Allah’ın bir lütfudur; ama insanların çoğu sükretmezler.”

“...Hüküm, yalnız Allah’ındır. O, yalnız kendisine tapmamızı emretmistir. İste doğru din budur; ama insanların çoğu bilmezler.Yusuf, 12/38, 40.

“De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen fakat kendisi beslenmeyen Allah’tan baska dost mu edineyim?”...”Enam, 6/14.

“De ki: “Allah, her seyin Rabbi iken ben O’ndan baksa Rabb mi arayayım”...”Enam, 6/164.

“Allah, size Kitabı açıklanmıs olarak indirmisken ben O’ndan baska hakem mi arayayım?..”Enam, 6/114.

Kur’an-ı Kerim’i gözden geçirdiğimizde bastan sona kadar özetle sunu görürüz:Kendi dini için peygamberler ve kitaplar gönderen Allahu Teâlâ, bütün ibadetlerin ve kulluğun sadece kendisine yapılmasını emretmekte ve kendisinin dısında kalan varlıklardan herhangi birinin bu ibadete karıstırılmasını yasaklamaktadır.

Enfal suresinin 39. âyetinde söyle buyuruyor: “ Fitne(sirk) kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savasın.”

Azıcık basiret sabibi olanlar için anlasılmayacak bir sey yoktur. İste, “La İlahe İllallah”, bu manayı ihtiva eder. Kureys müsrikleri bu manayı gayet iyi kavramıslardı. Fakat ona boyun eğmek istemiyorlardı. Hz. Peygamber onları “La İlahe İllallah” demeye davet ettiği vakit söyle diyorlardı:
“Tanrıları bir tek tanrı mı yaptı? Bu, cidden tuhaf bir sey!”“Onlardan bir grup fırladı: “Yürüyün, tanrılarınıza bağlı kalın! Çünkü bu, arzu edilen bir seydir.”“Sad, 38/5,6.

Tevhid kelimesi “La ilahe illallah”, insanlar tarafından hem anlam yönüyle, hem ilmi, itikadi, ameli yönleriyle muhtelif derecelerde değerlendirilmektedir. Bu değerlendirmeler asağıdaki sekilde özetlenebilir:

1- “La İlahe İllallah’ı diyenlerden bir kısmı bu cümleyi tam bir suur ve içten gelen bir arzuyla söylemektedirler. Bunlar, Kelime-i tevhidin hakkını vererek, onun ihtiva ettiği mânaların hepsini fiilen yasarlar. Geçmisteki ve gelecekteki bütün tevhid ehlini severler, Allah’a sirk kosanlara düsmandırlar. Tevhid akidesine gölge düsürecek seyleri yapmazlar.

İste bunlar, gerçek Müslüman ve Mü’min insanlardır. İmanlarıyla sirki birbirine karıstırmazlar. Sirk kokan bütün inançlarından kendilerini uzaklastıran ve sadece kendisine bağlanmayı lutfeden Allah’a sükrederler. Bunlar hakkında Allah Teâlâ söyle buyuruyor: “Rabbimiz Allah’tır, deyip, sonra doğruluk üzere bulunanlar...”Fussilet, 41/30.

Yani, Allah’a karsı kulluklarını pürüzsüz bir sekilde yapanlar. Çünkü bunlar, kendilerini yoktan var eden, bütün kâinatın hakimi ve mutasarrıfı olan Allah’ı kendilerine yegâne mabud olarak seçmisler, O’nun dısında kalan yaratıklardan hiçbir nesneyi ilah olarak kabul etmemislerdir.

İbn-i Cerir’in Enes İbn-i Malik’ten rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) yukarıda geçen âyeti okuyarak:“Bu sözü söyleyenler çok oldu ama, bir çoğu tekrar küfre dönüp İslâm’ı bıraktılar” buyurmustur.

2- “La ilahe illallah” diyenlerden bir çoğu bu cümleyi söylemekle birlikte cümledeki mânâ ile yoğrulamazlar. Aksine, kelime-i tevhide karsı çıkarcasına kendilerine bir takım putlar edinip onlara taparlar. Böylece Allah’a ortak kosarlar. Bir yandan “La İlahe İllallah” deyip, diğer yandan Allah’ın bir ve tek olusunu adeta inkâr ederler. Bir kimse kendilerine tevhidi açıklayıp tevhide davet etse, ona düsman kesilirler. Onların bu hali, dillerinden düsürmedikleri kelime-i tevhidin mânasını iyi anlayamadıklarını gösterir. Bu konuda cahildirler. Bir muvahhid bunlara: “Allah’tan baskasına tapınmak caiz değildir, ancak O’na bel bağlanır ve O’ndan yardım istenir”, gibi kulluğa taalluk eden sözler söylese, derhal dilleri ve kalpleriyle bu sözlere karsı çıkarlar.

Sahabe’den Sa’d (r.a)ın rivayet ettiği bir hadisi, Nevevî söyle anlatıyor: Sa’d, Hz. Peygambere, ya Resulallah, ben falan adamın mümin olduğu kanaatindeyim. Siz ne dersiniz, dedi. Hz. Peygamber cevap olarak: “O kisi sadece müslümandır”, buyurdu.

Bu cevapta, “Hakk”ı müdafaa edenlere destek vardır. Zira onlara göre, bir kimse diliyle söylediği seyi kalbiyle de tasdik etmiyorsa, o sözün bir değeri olamaz.

Bu hükme Kerramiye ve Gulat’ül-Mürcie mezhepleri karsı çıkmıslar ve sadece dille söylenmesini yeterli görmüslerdir. Ancak, bu görüsün son derece hatalı olduğu ortadadır. Zira diliyle bir türlü konusup kalbiyle baska türlü inananlar münafıklar zümresindedir. Münafıkların ise kâfir olduklarını bizzat Kur’an’dan ve icma-i ümmet’ten öğreniyoruz.

Ben derim ki: Bir kimse Allah’a sirk kosup tevhidi inkâr ediyorsa, bu kimsenin bu durumu, kalbinde iman eseri bulunmadığına dair en büyük delildir. Allahu Teâlâ bir âyetinde söyle buyuruyor: “Allah, tek basına anıldığı zaman; ahirete inanmayanların kalpleri ürker. Ama O’ndan baskaları anıldığı zaman, hemen sevinirler.” Zümer, 39/45.

Buna benzer bir çok âyet vardır. Allahu Teâlâ’nın su âyetlerde açıkladığı tevhid prensiplerine kulak verip ibret almamız gerekir:

“Sen yüzünü, dosdoğru, hanif olarak dine çevir, (Allah’ın yaratma kanununa uygun olan dine dön) ki, insanları ona göre yaratmıstır. Allah’ın yaratmasında değisme yoktur. İste dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmez.”

“Yalnız O”na yönelin ve O’ndan korkun; namazı kılın ve ortak kosanlardan olmayın.”

“(Ortak kosanlardan olmayın ki onlar) dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her grup kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.” Rum, 30/30,31,32.

3- “La İlahe İllallah” diyen bir de münafıklar grubu vardır. Bunlar, Müslümanlar arasında Müslüman görünerek yasarlar. Allah’ın bir olduğunu ve Hz. Muhammed (a.s.)in hak peygamber olarak geldiğini dilleriyle ikrar ederler. Müslümanlarla birlikte namaz kılarlar, oruç tutarlar, zekât verirler ve onların saflarında cihada girerler. Müslümanlara karsı olduklarını belli etmezler. Bütün bu davranıslarıyla Hz. Peygambere gelip: “Hiç süphe yok ki sen, mutlak surette Allah’ın elçisisin, biz buna sehadet ediyoruz” dediklerinde, Allahu Teâlâ onların, bu ifadelerinde yalancı olduklarını su âyetlerle haber vermistir:

“Münafıklar: “Sahitlik ederiz ki sen muhakkak Allah’ın elçisisin,” derler. Senin kendisinin elçisi olduğunu Allah elbet bilir ve Allah münafıkların yalancı olduklarına sahitlik eder.”

“Yeminlerini kalkan yapıp (insanları) Allah’ın yolundan çevirirler. Onların yaptıkları ne kötüdür.”

“(Onların bu davranıslarının) sebebi sudur: Onlar inandılar, sonra inkâr ettiler, bu yüzden kalplerinin üzeri mühürlendi, artık onlar anlamazlar.” Münafikun, 63/1,2,3.

Bu âyetlerden anlasılıyor ki, kalpleriyle inanmadıkları halde kelime-i sehadet getirerek dilleriyle ikrarda bulunmaları ve tüm ibadetleri yerine getirmeleri sadece Müslümanları aldatmak içindir. Aslında münafıktırlar, kâfirdiler. Yerleri cehennemdir. Onları bu duruma düsüren ise, cahillikleri ve süphecilikleridir. Allah Teâlâ Bakara suresinde onların bazı özelliklerini söyle açıklıyor:

“Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını artırmıstır. Yalan söylemelerinden dolayı onlara can yakıcı bir azap vardır.”

İman edenlere rastladıkları zaman: “İnandık” derler. Fakat seytanlarıyla basbasa kaldıkları zaman: “Biz sizinle beraberiz, biz sâdece (onlarla) alay ediyoruz,” derler. Bakara, 2/10,14

Su âyetlerde de onlar anlatılıyor.

“Arada yalpalayıp dururlar. Ne bunlara bağlanırlar, ne de onlara. Allah’ın sasırttığı kimseye asla bir çıkar yol bulamazsın!” Nisa, 4/143.

“... Onlar, kalplerinde olmayan bir seyi söylüyorlar.” Fetih, 48/143.

“... Ağızlarıyla sizi razı ederler, fakat kalpleri sizi istemez. Çokları da yoldan çıkmıslardır.”Tevbe, 9/8.

Yukarıda anlatılanları söyle özetleyebiliriz:

Bir kimsenin mü’min olabilmesi için amelleriyle inancının birbirine mutabık olması sarttır. Kalbindeki inanç, bilinçli ve sarsılmaz olmalı, yaptığı fiil ve ameller ise o inancın tezahürü olmalıdır. Sayet, kalbinde iman ve inanç olduğunu söylüyor; fakat fiilinde bu inancın tezahürü görülmüyorsa, üstelik inanca ters düsen davranıslarda bulunuyorsa, bu kisiye mümin demek mümkün değildir. Zira diliyle ifade ettiği inancı gerçekten benimseyip kalbine yerlestirmisse, o inancın gereği olan amelleri de seve seve yapması gerekir. Çünkü amelleri yerine getirmesi, kalbindeki imanın mevcudiyetini ortaya çıkaracak ve kalbindeki iman, kendisini bu amelleri yapmaya zorlayacaktır. iç ve dıs dünyası bu sekilde birbirine mutabık değilse ve sırf insanları aldatmak için Mümin görünmeye çalısıyorsa bu kisiye Mümin denemez. Allah Teâlâ bu konuda söyle buyuruyor:

İnsanlardan kimisi var ki “Allah’a inandık,” der, fakat kendisine Allah uğrunda eziyet edilince insanların iskencesini, Allah’ın azabı gibi sayar. Ama Rabbinden sana bir yardım gelse, andolsun: “Biz seninle beraberdik,” derler. Allah, âlemlerin göğüslerinde bulunan düsünceleri (herkesten) daha iyi bilmiyor mu?” Ankebut, 29/10.

Müfessirler bu âyet-i kerimeleri tefsir ederken ortaya çok daha genis mânalar koymaktadırlar. Ben meseleyi özet halinde sunduğum için oralardan bilgi aktarmıyorum.

Hz. Muhammed (as) vefat edince bazı Araplar Đslâm prensiplerini çiğneyip küfre girdiler. Bunlar aynı zamanda kelime-i tevhidi elden bırakmıyorlar ve mümin olduklarını iddia ediyorlardı. Beni Huneyfe topluluğu da bu gruptandı. Hem peygamberlik iddiasında bulunan Müseylimetü’l-Kezzab’ın peygamberliğine inanıyorlar, hem de müslüman olduklarını söylüyorlardı.

Hz. Ebubekr ile Ömer arasında cereyan eden hadiseyi hadis ve siyer kitaplarında ibretle okuyoruz.

Bir de Allah Teâlâ’nın su buyruğunu düsünelim: “Eğer onlara sorsan: “Biz sadece lafa dalmıs sakalasıyorduk,” derler. De ki: “Allah ile O’nun âyetleriyle ve O’nun Resulü ile mi alay ediyorsunuz?”.” Tevbe, 9/65.

Bu âyetin kimler hakkında indiğini ve nüzul sebebini tefsir ve hadis kitaplarından öğrenmek mümkündür. Bu insanlar Hz. Peygamberle birlikte namaz kılıyorlar, sadaka veriyorlar, cihad ediyorlardı. Fakat, İslama karsı olan söz ve ifadeleri yüzünden Allah onların kâfir olduklarını bildirdi. Bu konudaki âyette söyle buyurur:

“(Senin aleyhinde söyledikleri yakısıksız sözleri) söylemediler diye Allah’a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür sözünü söylediler, islâm olduktan sonra inkâr ettiler.” Tevbe, 9/74.

Bu âyetin inis sebebi ve kimler hakkında indiği malumdur. Âyetler söyle devam ediyor.“Onlardan kimi de: “Eğer Allah, lütuf ve kereminden bize verirse elbette sadaka vereceğiz ve faydalı insanlardan olacağız,” diye Allah’a and içtiler.”

“Ne zaman ki Allah kereminden onlara verdi, O’nun verdiğinde cimrilik ettiler, sözlerinden döndüler. Zaten onlar dönek insanlardır.”

“Kendisine verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı, kendisiyle karsılasacakları güne kadar Allah, onların kalplerine iki yüzlülük sokmustur.” Tevbe, 9/75-77.

İnsanın Allah’tan korkması ve bu türlü günahlardan sakınması gerekir.” Abdurrahman b. Hasan, el-Mevridu’l-Azbu’z-Zülal fi Nakz-i Sibh-i Ehli’d-Dalal, sf. 22-27
 
Üst Ana Sayfa Alt