Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ahlak Hadisleri 1279 - 1322

!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
GECE ATIŞ YAPAN KİMSE

1279 — Ebû Hüreyre (Radiyatlâhu anh) 'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Gece bize (silâhla) atış yapan, bizden değildir.» (Ebû Abdullah demiştir ki, bu hadîsin isnadı sağlam değildir.)
Bİr müslümana okla veya herhangi bir silâhla haksız yere yapılan atış büyük günahtır. Bu isin gece İşlenmesi, tehlike bakımından daha büyük olacağı için, bilhassa geceleyin bunu irtikâp eden islâm ahlâkı ve gidişatı üzere değildir. İslâm'ın hak yolundan ayrılıştır ve bu bir isyandır. Bu bakımdan Peygamber (SalMiahU Aleyhi ve Sellem) ;
«Bize atış yapan, bizden, değildir.» buyurmuştur.
Eğer bu haram İşİ helâl itikat ederek İşleyen olursa, zaten imandan ayrılmış ve küfür içine düşmüştür. Böyle bir kimse de müslümanİardan dc-ğİldir, iman vasfını kaybetmiştir. Bu Hadîs-i Şerifi İmam Ahmed'in tah-riç ettiğini F a d I u ' I I a h dip notunda kaydetmek tedir.
1280 — Ebû Hüreyre'dea rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Re-sûlüllah (SallaHahi i Aleyhi ve Seltem) şöyle buyurdu: «Bize karş» $İlâh taşıyan, bizden değildir.» (J)
Bİr önceki Hadîs-i Şerîf'e ve açıklamasına bakılsın. (1) Müslim: Kİtabu'1-İman, Hadis: 164.
Bab : 619 ALLAH BİR KULUNUN RUHUNU ALMAK İSTEYİNCE 635
1281 — Ebû Musa'dan rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüİ-lah (Süllallahü Aleyhi ve Selle m) şöyle buyurdu:
«Bize karşı silâh taşıyan kimse, bizden değildir.» O
Bundan önce geçen iki Hadîs-i Şerife müracaat edilsin.
(B19)
ALLAH BİR KULUNUN RUHUNU BİR YERDE ALMAK İSTEDİĞİ ZAMAN, 0 KUL İÇİN ORADA BİR İHTİYAÇ YARATIR
1282 — Ebû'l-Melîh, kendi kavminden şahabı olan bir adamdan rivayet ettiğine göre, demiştir ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
«Allah bir kulunun canını 'bir yerde almak istediği zaman, o yerde o kul için bir ihtiyaç yaratır.» (")
Bu Hadîs-İ Şerif 780 sayıda geçmiştir. Bilgi için oraya müracaat edi-îebilİr.
U) Bühârî: Kitabu'l-Fiten, (7.) Bab.
Müslim ; Kitabu'1-İman, Hadîs : 163. (2) Tirmizî; Kitabu'l-Kader, Hadis : 2147. 2148.
636
EDEB-ÜL MÜFRED
(620)
ssso
MENDİLİNE SÜMKÜREN
1283 — (364-s.) Muhammed ibrii Şirin, Ebü Hüreyre (Radıyatlahu anh)
dan anlattığına göre, Ebû Hüreyre mendiline sümkürdü, sonra :
«Peh peh, Ebû Hüreyre keten bir beze sümkürüyor, (büyük hayret)!.. Kendimi biliyorum, Hz. Âişe'nin evi ile minber arasında baygın düşüyordum. İnsanlar diyordu ki, bu adam delirmiş. Halbuki bende açlıktan başka bir şey yoktu.» (*) ! .
Ashab-ı Kiramdan bazılarının öyle anları olmuştur kî, ne yiyecek bir lokma, ne de giyecek bir parça elbise bulamamışlardı. Ebû Hüreyre (Radîyalkshu anhy hazretler i de bu halleri yaşayanlardan biri idi. Daha sonra İslâm'ın gelişmesi ve civar beldelere hâkimiyeti İle bu sıkıntılar kalk-, mış, yeme ve giyme bakımından da sıkıntılı devirler geçmişti, işte Ebû Hüreyre hazretler i İlk devirdeki şiddetli açlık halini, öteye beriye bayılıp düşen bir mecnûn şeklinde ifadelend iren insanların anlayışıyle diİe getirmekt edir, önceleri sümkürecek bir yama bulamazke n, sonradan kavuşmuş ^olduğu keten beze sümkürme imkânına kavuşmasına hayret ederek geçirmiş olduğu iki devreyi kısa.ve öz bir dille kıyasiamıştır. Bu haberi biraz daha değişik lâfızlarla imam T İ r m İ z î" Hazretler i yine Muhammed ibni Şîrîn kanalı üe şöyle tahriç etmektedi r :
«Biz Ebû Hüreyre'nİn yanında idik. üzerinde ketenden boyanmış iki parça kumaş vardı. Bunlardan (mendil yerinde kullandığı) bir parçasına sümkürdü, sonra : Peh peh, Ebü Hüreyre keten kumaşa sünv
(1) Tirmisî; Kİtabu'z-Zühd, Hadîs: 2368. El-Ahvezî: C. VII, s. 33, Hadîs : 2472. Fadlu'llah ; C, II, s, 670, 671,
Bab : 621 VESVESE 637
kuruyor!.. Kendimi biliyorum, Resûlüllah (SaHallahü Aleyhi ve Selîem) 'in (Mes-cid'deki) minberi ile Hz. Â i s e'nin evi arasında açlıktan baygın olarak yere düşüyordum da gelen adam ayağını boynuma koyuyordu ve zannediyo rdu kİ, bende delilik var. Halbuki bende delilik yoktu, bendeki, o hal açlıktan başka bir şey değildi,»
Bİr şeyi büyük görmek ve taacüp etmek mânâsında Araplar «Bah bah —
tj t^ veva Bahın bahın = £ j£\ » derler. Türkçede «Peh peh = Amma da hayret edilecek şey» diye İfadeiendirilebİlir.
Her insan malî gücüne göre keten ve kumaş benzeri mendil kullanara k bunlara sümkürebilir ve bu hareket edeb dışı sayılmaz. Ebû Hüreyre'-nİn hal tercemesi hakkında bilgi edinmek için 5 sayılı'hadîsin açıklamasına bakılsın. . "
(621) ■
VESVESE
1284-— Ebû Hüreyre'deny (Ashab) dediler ki:
— Ya Resûlallah! Biz nefisleri mizde bir şey hissediyo ruz ki, onu konuşmayı istemiyor uz ve bizde üzerine güneş doğmamış (kimsenin bilmediği) şeyler var. Peygamber şöyle buyurdu : .
«Salı i d en siz bunu hissediyo r musunuz?» Onlar:
Evet, dediler. Peygamber :
«Bu, imanın en açığıdır.» buyurdu. (1). , . .
(1) Müslim: Kitabu'i-İman, Hadis: 209.
Ebû Davuâ : Kitabu'1-Edeb, Hadîs; 5111. Fadlu'llah; C. II, s. 671-673.
638 EDEB-ÜL MÜFRED
Bîr İnsanın içine doğup da İşleyip işlememekte karar veremediği ve mütemadiyen tereddüt ettiği hale vesvese denilir. Bu gibi kararsız kuruntula r ve hatırdan geçen kötü şeylerden dolayı insana günah yazılmaz. Ancak böyle kuruntula r söz veya iş haline geçirilmek kasıt ve azim derecesin e yükselirse, o zaman günah olur. Çünkü insan söz ve fül durumuna geçmekle kötülük doğuracak işleri örtmeğe memurdur. Bunları, söylemek ve yapmak açıktan onları irtikâp etmektir. Nefis kuruntula rıyle uğraşmak insanı hataya ve unutkanlığa sevk eder. Bundan kurtulmak için kuruntu yapılan işi terk edip, başka şeye geçmelidir.
İnsanın içinde taşıdığı kasıt ve niyeti, âlimler 5 mertebeye ayırırlar :
1— Hatır : Kalbden geçip de içerde kararlaşmayan şeye denir.
2— Hâcis : Kalbden geçen ve içerde kararlaşan şeye denir.
3— Hadîsü'n-Nefs : İçte kararlaşıp da dışarı çıkmayan ve İşlenip işlenmemesi hususunda bir tercih edilmeyen şeye denir.
4— Eğer tercih yapılıyor, fakat nefis onda tereddüt ediyorsa, buna Kemm denir.
5— Eğer tercih edilen kalp kuruntusu nu işlemeye nefis de karar ver-mişse, buna Azim denir. Baştan itibaren üç halde meydana gelen iç duygularından dolayı, kuruntula r ister iyi ve İster kötü olsun, bir şey gerekmez. Bunlardan ne. sevab yazılır, ne de günah... Hemm mertebesi ne çıkan bir kuruntuda n dolayı günah yine yazılmaz, fakat iyi kuruntu ise, ondan dolayı bir İyilik sevabı yazılır. Azim haline gelince, bu iki yönden de geçerlidir. Kuruntusu nu azim mertebesi ne çıkaran kimse, azmettiği kötülüğe karşı ceza ve azmettiği iyiliğe karşı sevab kazanır. Fakat bunlar işi başarmak derecesi altında olurlar. Eğer İşe azmediş ve teşebbüs işi başarma durumuna geçerse, yapılan îş ibâdetse on sevab ve günahsa bir ceza elde edilmiş olur. Eğer teşebbüs ve azim haliyle kuruntu neticelen ir de iş başarılmazsa, iyİ-lİkten dolayı bir mükâfat, kötülükten dolayı da azim günahı kazanılır. Eğer başarısızlık Allah korkusund an ve insanın kendi ihtiyarından ileri gelmiş, dış tesir buİunmamışsa, böyle kimseden azim günahı da kalkar ve yerine bir İyilik sevabı yazılır. Çünkü; azmedilen bir kötülük insanın kendi ihtiyar ve İradesiyle kaldırılmıştır, :
Biride kalbde yaşayan fenalıklar vardır ki, bunlara azmetmekt en İnsana günah yazılır. Bir kimseye kin besleme ve kıskançlık duygularını kalpte benimseyi p onları kabullenm ek azim olduğundan, bu ve buna benzer kötü ahlâkların hepsi azim mertebesi nde olunctı bunların günahı vardır. Fenalıklara çıkaracak olan iç ve dışa ait azimlerde n sakınanlar, tertemiz İslâm ahlâkını yaşayanlardır. Manevî olan iç ve dış temizliği budur. Buna maddî pislikler den arınış katıldığı zamcn kemâl mertebesi yaşanmış olur. Cenab-ı Hak bu yaşayışa erme imkânlarım bütün müminlere ilham edip, kemâle ulaştırsın, insanın İçindeki kötü vesvesele ri bilmesi ve onlardan sakınması, onlardan nefret duyması açık ve sağlam bir imanın varİığmo delildir.
Bab: 621 VESVESE 639
1285 — Şehr ibni Havşeb'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki, ben ve dayım Hz. Âişe'nin yanma vardık da, dayım sordu :
— Bizden birimizin içine öyle bir şey doğuyor ki, eğer onu söylerse âhireti gider ve eğer iş meydana çıkarsa, ondan dolayı öldürülür (bu halimize ne* dersin)? Râvi dedi ki,. Hz. Âişe üç defa tekbir getirdi, sonra dedi ki, Resûrüllah (SallaUahü Aleyhi ve Seltem)'e bundan soruldu da, şu cevabı verdi :
«Sizden birinizde bu hal olduğu zaman üç defa tekbîr getirsin, (Al-lah-ü Ekber desin). Zira bu hassasiye ti ancak mü'min duyar.»
Gerçek mümin her an kendini ve iç duygularını murakabe ettiği için daima Allah korkusunu taşır ve sorumlulu ktan kurtulma çarelerini arar. Manevî sorumluluğu mü'minden başkası anlayamaz . Onun için müminlere arız olan bu hal karşısında tekbîr getiriler ek kulluk görevi yerine getirilir . İç duygu sorumluluğu hakkında bilgi İçin daha önceki Hadîs-i Şerife bakılsın. Bu Hadîs-i Şerif için başka bir kaynak bulunamadı.
îl.» . . lir *. f II II ". - . iwim
1286 — Enes ibni Malik'in şöyle dediği İşitilmiştir.;
—. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu:
«Muhakkak surette insanlar «olmayan şeylerden soracakla rdır. Nihayet diyecekle r ki, Allah her şeyin yaratıcısıdır; q halde Allah'ı kim yarattı?» 0)
(I) Buhârî; Kitabu'l-İ'tisam, (3.) Bab. Müslim : Kitabu'İ-îman, Hadîs ; 217. Faûlu'llah : C. ir, s. 674.
Zamanla insanların hâdiseleri irdeleyip lüzumsuz, enine boyuna çeşitli _ * sorular sorup duracakla rını Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) çok ön- * w ceden bildirmiştir. Filozofla rın birbirine benzemeye n ve birbirine aykırı dü-! şen ve hiç bir zaman bir gerçek üzerinde kararlaşmayan soru ve teorileri *» umumiyetl e bu kabil çalışmalardır. Ufak tefek çeşitli soruları soracakla rı 'Ç şöyle dursun, en büyük mesele olan ve inkârın en büyüğünü teşkil eden x Allah ı kim yarattı?» sorusunu da soracakla rdır. İslâm inancında Allah'ın varlığı kendiliğindendir. O, ne doğmuştur, ne de doğurulmuştur. Ezelî ve ebedî varlık olup, her şey ona muhtaçtır. Eşi ve benzeri olmayan tek bir varlıktır. Bu inancın dışına çıkıp ona bir yaratıcı aramak, onun ulûhiyetini inkârdır, ve küfrün en, büyüğüdür. Bu sual ve böyle vesvese karşısında Al- i lah'a sığınmak ve İhlâs"Sûresini okumak_ge rekir. . ■ 1
(622) !
ZAN
1287 — Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«(Kötü) sandan sakınınız; çünkü zanla hüküm vermek sözün en yalanıdır. Tecessüs etmeyiniz, (insanların ayıplarını ve hallerini araştırmayınız). Birbirini zi çekememezlik etmeyiniz, birbirini ze arka çevirmeyiniz, birbirini ze hased etmeyiniz, birbirini ze kin beslemeyi niz; ey Allah'ın kulları kardeşler olunuz.»
Bu Hadîs-i Şerif, I. Cild, 192. bplümde 410 sayı ile geçmiştir. Bilgi için açıklamasına müracaat edilsin.
Eab : 622
ZAN
641
1288 — Enes (Radiyalla hu anh)'dan rivayet edildiğine göre, şöyle anlatmıştır :
— Peygamber (SoliaHahü Aleyhi ve SeUem) hanımlarından biri ile beraber bulunduğu sırada, bir adam Peygamber e tesadüf etti. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o adamı çağırıp:
«Ey falanca, bu (gördüğün hanım) benim falanca zevcenidi r.» dedi. Adam dedi ki:
— Ben kimseye kötü zan etmedim ki, size kötü zan beslemiş olayım. Peygamber şöyle buyurdu: . -«Gerçekten Şeytan insanoğlunun kan dolaşımı yerinde dolaşır.»
Şeytan her vesile İle İnsanların kalbine vesvese vermeye ve kötü zanna sürüklemeye imkân araştırır. Ona bu imkânı vermemek İçin kötü zannı doğuracak vaziyetle rden korunmak gerekir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hanımı ile konuşmakta iken tesadüf eden adama, yabancı kadınla tek başına konuşuluyor diye kötü zan gelmemesi için, konuştuğu kimsenin zevcesi bulunduğunu bildirmiştir. Bu vesile ile Şeytanın en hassas olan insanın kalbine vesvese1 bifakıp, kan damarları arasında dolaşacak kadar sirayet!! bulunduğunu da açıklamıştır.
(1) Ebû Davud: Kitabu's-Sünnet, Hadîs: 4719.
Fadlu'llah: C. II, s. 676. . ...,■.,.
C : 2, F: 41
642 EÖEB-ÜL MÜFEED
1289 — (365-s.) Abdullah (İbni Osman)'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
— Kendisind en çalınan adam o kadar zanda oulunur ki. hırsızdan daha büyük (günahkâr) olur.
Habersiz ve gizli olarak başkasının malını rızası dışında alana hırsız denir. Hırsızlık haramdır ve büyük günahlardandır. Bİr malı çalmak, bir haramı işlemekten İbarettir. Malı çalınan kimse eğer birçok kimselere kötü zan besleyere k suçu bunlara yüklemeye kalkışırsa ve işin gerçeğini bilmeksiz in buna kalkışırsa, onlara iftira etmiş olur. iftira da haramdır ve çok kimselere iftira suçu da, bir hırsızlık suçundan daha büyük olur. Onun İçin İşi araştırıp sağlam deliller elde etmeksizi n hiç kimseye suç isnad etmemelid ir. Rastgele isnadların zararı ve günahı işlenen suçtan daha ağır hale geçer. Bu haber İçin başka bir kaynak bulunamamıştır.
1290 — (366~s.) Bilâl ibni Sa'd El-Eş'arî'den rivayet edildiğine göre, Muaviye, Dimaşk fasıklarının adlarını bana bildir diye, Ebû'd-Derdâ Hazretler ine mektup yazdı. Buna karşılık Ebû'd-Derdâ dedi ki, benim Dimaşk fasıkları ile işim ne; ve ben onları nerden bileceğim? Bunun üzerine oğlu Bilâl w Ben onları yazarım, dedi de onları yazdı. Babasj Ebû'd-Derdâ şöyle dedi:
«{Oğlum) Sen nereden bildin? Sen onların fâsık olduğunu bildinse sen. de onlardansın, önce kendinden (yazmaya) başla.» Böylece isimlerin i (Muaviye'ye) göndermedi.
■ : ----------------------oOo—------------------
Sağlam ve kesin delile dayanmaksızın hiç kimse hakkında kötü zan beslenmem elİdir. Şayet kötü zan beslenirs e, o fenalık zan sahibi tarafından kazanılmış sayılır. Bunun için Ebû'd-Derda hazretler i, elinde kesîn delil bulunmaya n oğlunu fasıklar arasına girmiş durumda saymıştır
Bab : 624 ' KOLTUĞU YOLMAK 643
ve teşebbüsüne engel olmuştur. Şimdiki Şam şehrinin eski adı Di mask'd ir.
Ebû D. erda'nın oğlu Bilal, Y e z î d zamanında ve- ondan sonra D i m aşk kadılığında bulunmuştur.
■{Bu haber için başka bir kaynak bulunamamıştır.)
(623)
CARİYENİN VE ZEVCENİN KOCASINI TRAS ETMESİ
1291 — (367-s.) Sükeyn ibni Abdülaziz ibni Kays babasından rivayet ettiğine göre :
Babası (Abdülaziz) şöyle dedi:
— Abdullah ibni Ömer (Radiyalla hu anhüma)5nm yanma girdim ki, bir. cariye saçlarım traş ediyordu. Abdullah, dedi ki: -,
■.—. Nûre (Hamam otu) cildi yumuşatır. , : .
_------.-----o0o~----------- : "
Bu haberden anlaşıldığına göre, bir .kocanın hanımına başını traş ettirmesi nde edebe aykırılık yoktur. Türkçede hamam otu diye İsimlendirilen maddenin Arapçası. Nûre'dİr ki, bununla saç ve kıllar giderilir . F a d I u ' I -I a h rın dip notundakİ kaydına göre bu haberi Taberânî tahriç etmiş tir. C. .11, s. 678.. ., - ,. \
KOLTUĞU YOLMAK
644 EDBB-ÜL MÜPRBD
1292 — Ebû Hüreyre'den, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle buyurduğunu rivayet edilmiştir:
«Peygamberlerin seçtiği Kadîm sünnetler beştir: Küçükleri sünnet etmek, kasıkları faraş etmek, koltuğu yıolmak, bıyık kısaltmak, tırnaklan kesmek,»
1257 sayılı Hadîs-i Şerife ve açıklamasına bakılsın.
1293 — Ebû Hüreyre'den, Peygamber (Salluiiahü A leyhi ve Sellem) 'in, şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir :
«Beş şey Peygamber lerin seçtiği eski sünnettendir: Küçüklerin sünneti, kasıkların traş edilmesi, tırnakların kesilmesi, feoltuk altlarının yo-ftuîttiası ve bıyıkların kısaltılması.»
1257 sayılı Hadîs-İ Şerife ve açıklamasına bakılsın.
1294 — (368-s.) Ebû Hüreyre'den rivayet edilmiştir : «Beş şey Peygamber lerin uyguladığı eski işlerdendir: Tırnaklan kesmek, bıyık kısaltmak, koltuk altı yolmak, kasık traşı yapmak ve küçükleri sünnet etmek.»
-oO'o-
Bundan önceki Hadîs-i Şeriflere bakılsın.
Bab : 625
KADİRŞİNASLIK
648
(625)

KADİRŞİNASLIK
1295 — Ebu't-Tufeyl anlatıp, şöyle .demiştir:
— Ci'râne mevkiinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selietnj'i gördüm ki, et taksim ediyordu. Ben de o gün çocuktum, devenin kesilen et parçasını taşıyordum. Bu sırada Peygamber'e bir hanım geldi de, ,ona Peygamber hırkasını döşedi, (onun Ü2erine oturttu). Ben 'sordum:
Bu hanım kimdir? Denildi ki, bu, Peygamber i emziren süt annesiçlir. ■ ' ■ —---------oQo------—,------' ,
Ci'rane veya Ci'irrâne, Mekke-Tâif yolu üzerinde.bir yerin adıdır. Hu-neyn savaşından dönüşte Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu yerde ganimetle ri bölerken süt annesi Halime hanım huzura gelmişler ve me-tİnde anlatıldığı gibi, Hz. Peygamber tarafından güzel bîr şekilde iltifatla karşılanmışlardı. Kendileri nden iyilik görülen kimselere İyilik etmek ve on^ lara iltifatta bulunmak Hz. Peygamber in güzel ahlâklarından biri olduğunu burada görmüş olmakla öylece hareket etmeyi vazife bilmeliyi z.
«Ahd»'ın buradaki mânâsı, bir şeyin kıymetini bilip, onu gözetmek, bir şeyi benimseyi p korumaktır. Bu kelimenin lügat bakımından ■. Zaman, yemin, mekân, zimmet, vasiyyet, nasihat, sözleşme, sıhhat ve iman gibi birçok mânâları vardır. Ahd sözünün ilk mânâda kullanıldığına Beyhakî'nin tahriç ettiği ve Hz. Â İ ş e'den rivayet ettiği şu hadîs delil teşkil eder:
Hz. Â işe'den (Radiyaîlahu anha) demiştir ki : İhtiyar bir kadın Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleın)'e geldi de, Peygamber ona:
«Nasılsınız, haliniz nasıl, bizden sonra durumunuz nasıl oldu?»
Cl) Ebû Davud: Kitatu'1-Edeb, Hadis: 5144, Fadlu'Uah : C. II, s. 679-681,
646 EDJSB-ÜL MÜFRED
Diye sordu. Hanımcağız cevap verdi :
— Hayır üzereyiz, anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü... Hanımcağız evden çıkınca dedim ki, ya Resûlallah, bu ihtiyar kadına, bu güzel karşılama ve iltifatı yapıyorsun? Cevaben Peygamber şöyle buyurdu :
«Yâ Âi$e! Bu kadın Hatice'nin zamanında bize gelirdi. Muhakkak ki, kıymet gözetmek (kadirşinaslık) imandandır.»
Bu mânâda bir Hadîs-İ Şerif de 1. C. 232 sayıda geçmiştir.
(626)
TANIMA
1296 — (369-s.) Muğîre ibni Şu'be'den rivayet edildiğine göre, bir adam (kendisine) : . c
Allah Emîrin (Valinin) halini düzeltsin, senin kapıcın bazı insanları tanıyor da, onları izin. bakımından seçiyor, (içeri girmeleri ne müsaade ediyor). Muğîre şöyle dedi:
— Allah onu (kapıcıyı) bağışlasın; çünkü tanıma kuduz köpek yanında da, saldırıcı deve yanında da fayda verir.
Tanımanın ve bir şeyin gerçeğini bilmenin önemi büyüktür. Hataların çoğu iyi bilememek ten ve tanıyamamaktan ileri gelir. İşin kıymetine ve büyüklüğüne göre zararlar doğar. Gerçek hüviyetleri bilinen kimselere karşı yapılan muamele ve öncelik hakkı tanıma emniyet bakımından iltimas sayılmaz. Yerine göre tedbir ve işleri ayarlama olur. Hayvanlar bile tanıdıklara saldırıp zarar vermezler, insan saldırgan hayvanı tanıyınca ondan ko-runtflv Mûğtre Hazretler i sözleriyle bunu kasdetmek tedir. Muğîre'-nin bal tercemesi hakktnda bilgi edinmek İçin 1026 sayılı Hadîs-i Şerif açıklamasına müracaat edilsin. Bu haber için başka bîr kaynak bulunamamıştır.
Bab : 627 ÇOCUKLARIN CEVİZLE OYNAMASI 647
(627)
ÇOCUKLARIN CEVİZLE OYNAMASI
1297 — (370-s.) İbrahim'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki : ■
— Bizim ashabımız, oyunların hepsinde bize müsaade ederlerdi; .ancak köpeklerle değil, (bunlarla oyuna müsaade etmezlerd i).
Ebû Abdullah demiştir ki.: ■
— (Bize sözü ile) çocuklar kasdedili yor.
Çocuklar için oyun ve eğİence bir ihtiyaçtır. Onların sağlığına ve ahlâkına zarar vermeyece k şekilde her çeşit oyunla eğlenmelerine müsaade vardır. Ashab-ı kiram çocukların oyunlarına engel olmamışlardır. Hazreti Yakup (Aleyhisse lâm) da oğullarının isteği üzerine oynamalarına müsaade etmişti. Bu haber için başka bîr kaynak bulunamamıştır,
1298 — (371-s.) Ebû Ukbe'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştin — Bir defa İbni Ömer'le yolda yürüdüm de, İbni Ömer Habcş'li çocuklara tesadüf edip, onları oynuyorla r gördü. İki dirhem para çıkarıp onlara verdi.
Çocukları oynar vaziyette gören İbni Ömer {RadiyalUîhuanhüma) onlara çıkışmamış ve oyunlarına engei olmamış, üstelik gönüllerini hoş tutmak için onlara para vermiştir. Onun bu hareketi de çocukların oynamalarına izin vermek sayılır, Bu haber İçin yine başka kaynak bulunamamıştır.
1299 — Hazreti Âişe (Radiyalla huanha)'dan rivayet edilmiştir: «Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) kız çocuklardan ibaret arkadaşlarımı bana gönderdi. Onlar oyuncakla oynarlardı: Küçük bebeklerl e...» C) . : '
Bilhassa kız çocukların oyuncak bebeklerl e oynamaları onların yaratı-lışlarındaki Özelliğe en uygun bîr eğlencedir. Çocukluk çağında olan Hz. Âişe'nin kız arkadaşlarıyla bebek eğlentisinde bulunmasına Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) müsaade etmişler ve çocukları eğlenmeye teşvik buyurmuşlardı. Bu Hadîs-i Şerîf daha geniş bir mânâ ile 368. sayıda geçmişti. Oraya müracaat edilsin.
GÜVEKCİN KESMEK
1300 — Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki : Resûlül-lah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) bir adam gördü, bir güvercini kovalıyor. Şöyle buyurdu: «geytan, şeytanı kovalıyor.» (2)
(1) Buharı: Kitabu'1-Edeb, (81.) Bab. Müslim: Kitabu Fezaili's-Sahbe, Hadîs: 81. Fadlu'llah: C. II, s. ,683.
(2) EM Davud: Kitabu'1-Edeb, Hadîs : 4940. İbni Mace: Kitabu'1-Edeb, Hadis : 3756. Fadlu'îlah; C. II, s. 683, 684.
Bab: 628 GÜVERCİN KESMEK 649
Haclîs-İ Şerîf, güvercin emsali kuşlarla oynamanın, onları yakalayıp öldürmenin İyi bir iş olmadığını göstermektedir. Onun için bunu yapan insan ile İnsanı bu bos işe cazibesiy le sürükleyen hayvan birer şeytan olarak vasıflandırılarak, buna benzer hareketle rden sakınmamıza işaret buyurulu-yor. Kuş uçurtup damlar üzerinde kovalayar ak, evlerin camlarını kırmaya ve insanları rahatsız etmeye sebep olmak hep hoş olmayan hareketle rdir.
1301 —. (372-s.) Hz. Hasan'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: --------_—oOo--------------.
Başıboş dolaşan köpekler umumiyetl e insanlara ve hâyvaniara zarar verirler. Çok kere de İçlerinde kuduz köpek eksik olmaz. Her zarar veren şeyden korunmak gerektiğine göre, hiç bir İşe yaramayıp mütemadiyen ses ve saldırmaları ile cemiyeti mutazarrır eden böyie hayvanların öldürülmesini Hz. Osman (RadiyaÜahu anh) emretmişlerdir.
Güvercinler de bir oyun vasıtası olarak kullanıldıklarından ve insanları rahatsız ettikleri nden, bunların da kesilmesi ni istemişlerdi. Güvercin etinin yenilmesi nde bir mahzur yoktur. F a d I u ' I I a h 'in beyanına göre bu haberi Abdurrezz ak Musannefi nde tahriç etmiştir. Bunun için başka bir kaynak bulunamamıştır.
«(Halife) Hazreti Osman hutbe okuduğu her cuma günü köpeklerin öldürülmesini ve güvercinlerin kesilmesi ni emrederdi .»
(373-s.) — Yine Kasan'dan başka bir kanalla rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
«Hazreti Osman'ı hutbesind e dinledim, köpeklerin öldürülmesini ve güvercinlerin kesilmesi ni emrediyor du.»
Bundan önceki habere bakılsın. Bu habere ait başka bîr kaynak bulunamamıştır.
(629)
KİME İHTİYAÇ VARSA ONA GİTMEK UYGUNDUR
1302 — (374-s.) Zeyd ibni Sabit (RadiyalUt hu arttı)'den rivayet edildiğine göre, bir gün. Ömer ibni Hattab (RadiytıUâhûanb) kendisine geldi de, (içeri girmek için) izm istedi. Zeyd ona izin verdi, Zeyd'in başı, onu taramakta olan kendisine ait bir cariyenin elinde bulunuyor du. O esnada Zeyd başını (cariyenin elinden) yıkardı. Bunun üzerine Hz. Ömer ona :
«Cariyeyi bırak, .tarasın seni.» dedi. Zeyd cevaben dedi ki:
— Ey mü'minlerin Emîri! Bana haber gönderseydin de sana gelseydim ya? Hz. Ömer şöyle buyurdu :
«Benim (sana) ihtiyacım var.»
Hz. Ömer (' Radiyalla hu onh) bîr devİet reisi olduğu halde şahsî bir işi için başkasını yanına çağırmayı İslâm edebine uygun bulmamış, bizzat kendisi gitmiştir. Bu, İslâm ahlâkının en nazik edeblerİnden biridir. Zeyd ibnİ Sabİt bilhassa feraiz ilminde emsali bulunmaya n bir âlim olduğu İçin halife Hz. Ömer, dede mirası ile ilgili bir meseleyi öğrenmek İçin yanına gitmiş ve böylece büyük bir nezaket göstermişti. Bu haberi Bey-ha kî, Süneni Kübrâ adlı eserinin C. VI, 247. sayfasında ve Feraiz bölümünde tahrİç etmiştir. Zeyd ibni Sabit'İn hal tercemesi hakkında bifgi için 458 sayılı Hadîs-i Şerîf açıklamasına müracaat edilsin.
(630)
BİR TOPLULUK BERABERKE N BALGAM ATAN KİMSE
1303 — (375-s.) Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir :
«Bir topluluğun önünde insan (öksürüp de) balgam atacağı zaman onu avuçlarıyle (avucundak i mendille) gizleyere k, yere gömünceye kadar göstermesin. Bir kim.Se (Allah rızası için) oruç tuttuğu zaman yağ sürünsün (yıkanıp taransın, miskinleşmesin) de oruç eseri onda görülmesin.»
Soğuk almış veyc^iaconşİt hastalığına yakalanmış kimseleri n elinde olmayarak meydana gelen öksürmeleri sonunda balgam gelir. İnsanlar arasında iken bunu gösterip ortaya atmak çok ayıp ve çirkin bir hareketti r. İğrenç manzarayı iki avuçla ve mendille gizleyere k, sesi de mümkün olduğu kadar kısarak balgamı yok etmeli ve gömmek gerekiyor sa göstermemelidir. Hem sağlığı koruma bakımından, hem de edeb bakımından gözetilmesi gereken bir husustur bu...
İbâdetler Allah rızası için yapılır ve sevab ancak ondan istenir. Allah rıazsı için oruç tufan kimsenin İbâdetine gösteriş ve gurur ha'leri karışmasını önlemek için, bu ibâdetini açığa vurmaması gerekir. İnsan yıkanmış ve taranmış, koku ve yağ sürünmüş, zinde ve neş'efi bir halde bulunursa, onda oruçlu hali hissedilm ez. Çünkü onda açlık belirtisi görülmez. Allah katında makbul olan İbâdetler böyle ihlâsiı olanlardır. Farz olan ibâdetlerde gizlilik bahis konusu değildir. Zamanında ve yerinde AHah rızası için yerine getirilir ler.
Bu haber için başka bir kaynak bulunamamıştır.
(631)
İNSAN BİR TOPLUMA SÖZ SÖYLEYİNCE BİR KİŞİYE TEVECCÜH ETMESİN
1304 — (376-s.) Ebû Sabit'in oğlu Hubeyb'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir :
«Bir insan konuştuğu zaman bir kimseye teveccüh etmesini ashab sevmezler di, umuma teveccühünü isterlerd i.»
Bir topluma karşı konuşurken bunlar arasından herhangi bir şahsı mu-hatab edinip, ona dönerek söz s&ylemek edebe aykırıdır. Dİğer İnsanlara kıymet vermemek veya onları hiçe saymak hissini uyandırır. İtimad ve sevgi bağlarını zedeler, nezaket kaideleri ne aykırı düşer.
(632)
LÜZUMSUZ BAKIŞ
1305 — (377-s.) Ebu'l-Hüzeyl'in oğlundan rivayet edildiğine göre îöyle anlatmıştır :
Bab: 633 BOŞ SÖZ 653
Abdullah (ibni Mes'ud) bir hastayı ziyaret etti ve yanında arkadaşlarından bir adam vardı. Abdullah eve girince, arkadaşı (lüzumsuz olarak öteye beriye) bakmaya başladı. Bunun üzerine Abdullah ona :
«Vallahi, iki gözün oyulaydı, senin için daha hayırlı olurdu.» dedi. —__o0o-------------
Her evin bir özellik ve mahremiye ti vardır. Lüzumsuz yere (punlara göz atmak ve tecessüste bulunmak İslâm edebine yakışmaz. Bu hususta bilgi
İçin 531 sayılı habere müracaat edilsin.
1306 — (378-s.) Nafi'den rivayet edilmiştir :
«Irak halkından bir takım kimseler İbni Ömer (Radiyalla hu anhüma) nın yanma girdiler de, onların, hizmetçisi- üzerinde altın bir gerdanlık gördüler. Bundan dolayı birbirine baktılar. Bunun üzerine İbni Ömer :
— Amma da kötülük anlayışınız var!..»
Burada da lüzumsuz bakışın ve birbiriyl e işaretleşmenin çirkinliği belirtilm ekte, ağırbaşlılık ve ciddiyetl e hareket etmenin lüzumuna işaret edilmekte dir. Bu haber için başka bir kaynak bulunamamıştır.
BOŞ SÖZ
1307 — (379-s.) Ebû Hüreyre {Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
«Boş sözde hayır yoktur.»
Söz, insanın İçinde saklı duygulcri n ve gizli kuruntula rın tercümanıdır. Ağıidcn çıkan söz yakalanma z, geriye çevrilmesi de mümkün olmaz.'Onun İçin akıllı kimseye yaraşan, diünİ tutmakla söz sürçmelerinden sakınmak, zarar doğuracak düşüşlerden korunmaktır. İnsan konuşmadığı zaman durum daima lehinedir . Fakat konusunca ya lehine olur yahut aleyhine olur. Peygamber (Sahaifahü Aleyhi ve Seliem)"\n Hz. Muaz'o şöyle buyurduğu rivayet edilir:
«Ey Muaz! Seri sustuğun müddet selâmettesin. Konuştuğun zaman aleyhine olur Veya lehine olur.->
Bu itibarla bir faydo sağlamayan, ilim ve edeble ilgili bulunmaya n boş sözlerde hayır yoktur. Bunlar zarar getirtr. Konuşmalarda noksanlık ve hatalarda n kurtulmak için gözetilmesi gereken bazı şartlar vardır ;
1— Söz., ya bir fayda temin etmek, ya da bir zararı kaldırmak mak-sadiyle söylenmelidir.
2— Söz yerinde söylenmeli ve fırsatı kaçırmaktan sakınmalıdır.
3— Söz ihtiyaç miktarı olmalı, ziyade yapmamalıdır. ■ 4— Konuşulan açık ve sade bir dille söz söylemelidir.
Bir sebebe ve maksada bağlanmayıp rastgele konuşulan sözler hezeyan kabilinde n olacağı için, bunlarda hayır yoktur. Hayır olmayan şeyden de kaçınmak gerektir. (')
1308 — Ebû Hüreyrc'den rivayet edildiğine göre, Peyg&mber(SatlaUahü Aleyhi ve Sellsm) «öyle buyurmuştur;
«ÜmmeÜmin kötüleri, gevezeler dir, enine boyuna söz uzatanlar dır, sözlerinde büyüklük tıslayanlardır. Ümmetimin hayırlıları da ahlâk bakımından en güzel olanlarıdır.» (-)
Saçma sapan, gelişi-güzel söz söyleyip gevezelik etmenin, konuşurken böbürlenip büyüklük taslamanın ve uzun uzadıya konuşup zaman öldürmenin ne kadar zararlı bulunduğunu bu Hadîs-İ Şerîf açık olarak beyan etmektedi r, Bu hallere düşmemek için daha önceki haber dolayısİyle yapılan, açıklama şartlarına uygun söz söylemeyi âdet edinmelid ir.
(1) Edebü'd-Dünya : s. 275, 276, 1911/Mısır bsk.
(2) Tirmizı: Kitabü'l-BIrri, Hadîs : 2019. Faâlu'llah : C. II, s. 887.
(634)
İKÎ YÜZLÜ
1309 —; Ebû Hüreyre (Rcc/fyatlûhuanh) 'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Şunlara bir yüzle ve bunlara da (başka) bir yüzle geien iki yüzlü kimse, insanların en kötülerinden biridir.» t1)
Gerçekte hiç kimse için iki yüz yaratılmamıştır. Fakat bir grup İnsanla veya bir kişi İle karşılaşıp bunların hoşuna gidecek ve uygun düşecek söz söyleyen, sonra onların düşmanlarına gidip başka türlüsünü söyleyen kimseye iki yüzlü denir. İnanca bağlı hükümlerde böyle iki yüzlülük yapana münafık denir. Münafığın yeri cehennemi n en alt tabakasıdır. Diğer iki yüzlü de insanları aldattığından, birbirine düşürdüğünden, her devirde ve her zaman çıkarı için çalıştığından bundan daha kötüsü düşünülebilir mİ? Dargın olanların arasını düzeltmek ve barıştırmak İçin her iki tarafa iyi yönleri göstererek hareket etmekte sakınca yoktur. 8u konu ile İlgili olarak 313 ve 409 sayılı Hadîs-i Şeriflere müracaat edilsin.
Cl) Buharı: Kitabu'l-Ahkâm, (27.) Bab. Müslim : Kitabu'l-Birri, Hadîs : 98. Fadlu-llah; C. II, s. 688. Ebû Davud : Kitabu'1-Edeb, Hadîs : 48T2.
İKİ YÜZLÜNÜN GÜNAHI
1310 — Ammar ibni- Yasir'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki :
— Peygamber (SaüalUchü Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle buyurduğunu işittim :
«Dünya iki yüzlü olanın kıyamette ateşten iki dili olur.»
Sonra kaba bir adam geçti ele, Peygamber : .
«Bu adam onlardandır.» buyurdu. C1)
İman esaslarında tek yönü olmayıp iman edenlere bir yüzle ve İman etmeyen kâfirlere başka bir yüzle hareket edenler, küfür hali içinde bulunurla r. Tevbe etmeksizi n bu hal üzere ölenler İse, cehenneml iktirler ve cehennemd e kendileri ne ateşten İki dil yaratılarak azaba uğratılırlar, cehennemd e de ebedî olarak kalırlar. Kâfir olmayacak şekilde iki yüzlülük edenlerde n de Allah dilediği kimseleri muvakkat bir zaman için Gehennem'de böyle azaba yine sokar. Tevbe edip, hallerini düzeltenler ve helâllik alanlar kurtulurl ar.
Ammar İbni Ya si r 'in hal tercemesi İçin 181 sayılı Hadîs-i Şe-rîfin açıklamasına bakılsın. ,
(1) Ebû Davud: Kitabu'1-Edeb, Hadîs: 4873.
İNSANLARIN KÖTÜSÜ KÖTÜLÜĞÜNDEN KORKULAND IR
1311 — Hz. Âişe (Radiyalla huanha) haber verdiğine göre, bir adam Peygamber (SailaltahÜ Aleyhi ve Seltem) "in huzuruna girmek için izin istedi de, Peygamber (onun hakkında) :
«Ne kötü aşiret çocuğudur!..» buyurdu. Adam içeri girince Peygamber ona yumuşak söz söyledi. Ben dedim ki: .
— Yâ Resûlallah! (O adam için) söylediğini "Söyledin, sonra sözü yu-.muşattm? Peygamber:
«Ey Âişe! insanların kötüsü, fenalığından korkulara k insanların ter-kettiği (yahut insanların yakasını bıraktığı) kimsedir.» buyurdu (1).
Bir kimsenin kötülüğünden ve elinden çıkacak zararlard an körkuîarak ona yumuşak söz söylemek ve İyi muamele etmek siyaset icabıdır ve bu hareketin İki yüzlülükle hiç bir ilgisi yoktur. Çünkü kötü insana karşı iyi ve yumuşak davranmak la ondan gelecek fenalık önlenir ve İslâm'a muhabbeti kazanılır. Bir de kötülüğü bildirile n insandan da diğer kimseleri n sakınma İmkânı hasıl olur. İnsanların ahlâkı bilinince aldanma olmaz. Bu mânâda daha geniş olarak Hadîş-i Şerifler 338 ve 755 sayılarda geçmiştir. Onlara da bakılsın.
(1) -Buhâfp: Kitabü'1-Edeb, (38.) Bab. Müslim: Kitabü'l-Birri, Hadîs : 73. Fadlu'llah: C. II, s. 689, 690. ■ .
UTANMA
1312— îmran ibni Husayn demiştir ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
«Utanma ancak hayır getirir."
Bunun üzerine Bügeyr ibni Kâ'b şöyle dedi :
— Hikmetli sözlerde, hayanın bir kısmı, vakardandır ve bir kısmı da kararlılıktandır, îmran da ona şu cevabı verdi :
— Ben Peygamber den, sana hadîs anlatıyorum, sen ise bana kendi sayfandan anlatıyorsun!.. (ı)
Bir konuşma esnasında imron hazretler ine bazı kitaplard an hikmetli söz seçerek Büşeyr'in karşılık vermesine haklı olarak İmran kızmış ve Hz. Peygamber in sözüne hiç bir sözün mukabÜ tutulamay acağını ifade etmiştir. Utanma (Haya) konusu 271 sayılı bölümde 597-603 sayılı Hadîs-İ Şeriflerle geçmirrir, Bilgi için oraya müracaat edilsin.
(1) Buhâri: KitabÜ'I-Edeb, (77.) Bab. Müslim : Kitabü'1-İman, Hadîs : 61. Fadlu'llah: C. İL s. 690-692,
Bab: 838 .■ CEFA 659
1313 _ (380-s.) İbni Ömer. (Radiyctll ahuanhümaj'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
«Gerçekten. haya ile iman bütün olarak her ikisi birbirine bağlıdır. Bunlardan biri kaldırılınca, diğeri de kalkar.»
Birinci cild 271 sayılı «Haya ~ Utanmak» bölümüne bakılsın. Bu haber! Hakim tahrİç etmiştir, FadiuP!lah : C. M, s. 693, dip not.
1314 — Ebû Bekir ıRadiyaUMhü arih)'ddn. Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve SHlem)'ixı şöyle buyurduğu rivayet edilmişti)::
«Haya imandandır; iman ise cennetted ir. Arsızlık (yüzsüzlük) cefadandır, cefa ise Cehennemd edir,»

Utanmak İmandan bir bölüm olduğu itibarla, iman nimeti sahibini cennete götürdüğü gibi, utanma hasîeîi de insanı cennete ulaştırır.
Katı yürekliliğe, kabalık ve arsızlığa «Cefö» denir. Arsızlık ve haya-sızlığa do «Bezâ» denir. Allah'dan ve insanlard an utanmayan lar kaba ve haşin kimselerd ir ki, bunlar kötülükleri dolayısiyle cehenneml ik olurlar. Ha-yasızlik bunların ayrılmaz bir vasfı bulunduğundan, hayasızlar da onlarla beraber cehenneme airerler.
Ü) Tirmizl: Kitabti'l-Birri, Hadîs : 1314. İbni Mace: Kitabü'z-Zülıd, Hadîs : 4184. FaâU'llah: C. ÎI, s0 693, 694.
1315 — Muhammed ibni. AH (İbnil-Hanefiyye) babasından rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir :
«Peygamber (Saîlallohü Aleyhi ve Seîlem) 'in. başı büyükçe idi, gözleri iri idi. Yürüdüğü zaman ayaklarım yüksek yerden iner gibi kaldırarak yürürdü. (Bir kimseye karşı) döndüğü zaman bütün vücudu ile dönerdi.» (ı)
Görünüşte bu Hadîs-i Şerifin «Cefa» ile ilgisi yoksa da, gerçekte bağ-lanhsı vardır. Peygamber (Sdlallahü Aleyhi ve Selîem) vakar ve heybetle yürürlerdi. Bir kimseye- teveccüh buyuracak ları zaman da yolnız başı çevirmekle değil, butun vücudu çevirerek teveccüh eder ve iltifatta bulunurla rdı. Her iki hareket, kendileri nde cefa bulunmaya n, kibir ve azamet dışı güzei davranışlardır ve bunlar hayanın gereğidir. Bu bakımdan .hayayı gerektire n hal ve gidişat örnek alınmalıdır. Hayasızlık sayılan hallerden uzaklaşmalıdır.
(639)
UTANMAYIN CA DİLEDİĞİNİ YAP
1316 — Ebû Mes'ud'dan rivayet edüdiğifre göre, demiştir ki :
— Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Seliem) şöyle buyurdu:
«İlk Peygamber lik kelâmından (zamanımıza kadar gelip) insanların ulaştığı söz, utanmadığın zaman dilediğini yap, sözüdür.»
Bu Hadîs-i Şerif J. Cild, 597 sayıda aynen geçmiştir. Oradaki açıklamasına bakılsın. Kaynaklan da orada gösterilmiştir.
(1) Tîrmizî: Kitabü'l-Menakıb, Hadis : 3641. Cllah: C. H, s. 694.
(640)
ÖFKE
1317 — Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre; ResûlüUah(SWto/fafttt Aleyhi ve Sellem) şöyle buy-ürnıuştur :
«Güdü olmak. insanî arı yenmelkle değildir. Gerçekte güçlü, öfke zar mam»da nefsme- sahip olandır.»
Nefsin hoşuna gitmeyen kırıcı ve tahkir edici' ağır söz ve,..hareketler .karşısında nefsin kabarıp1 taşkınlık ve hırçınlık göstermesi haline gazap' denîr. Bu hal, hiddetin ve taşkınlığın aerecesin e göre zarariar doğurur, hatta büyük cinayetle re de "sebep .olur. Böyle bir halde iken nefse bekim olup, onun taşkınlığına meydan vermemek en büyük başarı ve pehlivanlıktır. Bunun İçîn Peygamber (Sallalk-hü Aleyhi ve Sellem);
«Gücü ve kuvveti ile insanları yenen kimse pehlivan değil, asıl peh-Hvan. gazap zaman arıda nefsine saihip olan ve onun taşkınlığına meydan vermeyend ir.» buyurmuştur. . ■
Gerçekten nefsi yenmek ve onun fenalıklarına engel olmak pehlivanlıktan daha zordur ve çok daha faydalıdır. Buna muvaffak olan kimse, fenalıklardan ve musibetle rden kurtulmuş olur.
Metinde geçen «Sura'a = *£_rA'1» kelimesi ismi fail sığası olup, mübalâğa mânâsı taşır. Kuvvet ve gücü İle çok insanları yenen kimseye denir. İşte asıl güçlü, bu adam değil, nefsine sahîp olan ve onu yenendir. Bu İtibarla Cenob-ı Hak, Kur'ân-ı Kerîm'de cennete girecek olan takva sahipleri ni şöyle vasıfiıyor:
«(Cennete girecek takva sahipleri), bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenle r, öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını bağışlayanlardır.» (Âl-i îmran Sûresi. Âyet: 134).
(1) Buharı: Kİtabü'1-Edeb, C76.J Bab. Müslim: Kitabü'l-Birri, Hadîs : 107. Ebû Davud: Kitabü'1-Edeb, Hatfîs.; 4779. Fadlu'îlah ; C, II, s. 695,
Nefse hakim olup, öfkeyi yutmanın mükâfatı cennet olduğundan bundan daha büyük pehlivanlık düşünülemez.
İnsan öfkelendiği zaman bu halini- gidermek için ya susmalı, ya da meclisi değiştirip başka bir işle uğraşmalı, abdest alıp bir ibâdete koyulmalıdır. Şeytanın şerrinden Allah'a sığınmohdır.
İ31S — (381-s.) İbni Ömer (Rao'iyaUahu anhüma) 'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir":
«Allah rızasını dileyerek öfke yudumunu yutan bir kulun yudumunda n sevabca daha büyük (ve daha. faziletli) bir yudum Allah katında yoktur.»
Bundan önceki Hadîs-ı Şerif münasebetiyle öfkesini yutanların mükâfatı cennet olduğu AHah kelâmı deîi! gösterilerek kaydedilm işti. Karşılığı cennet olan bîr İşin ne kadar önemli olduğu meydandadır. .Bu .fazilete -erişebilmek için öfkeli anlarda çok uyanık ve tedbirli olmakla cenner fırsatını
8u haberi İmam A h m e d merfü' hadîs olarak tahrİç etmiştir. Fad-lu'llah: C. II, s. 696, dip not.
İNSAN ÖFKELENİNCE NE SÖYLEK
13.İ91 — Süleyman ibra Surcd (R.adiyaltâhuanh)"d&n rivayet edildiğine göre, şöyle anlatmıştır : .
— İki adam Peygamber (SetHülİahü Aleyhi ve SeUetn) 'in yanında sövüştü. Bunlardan, biri Öfkelenip yüzü kızarmaya başladı. Peygamber (SaUallâhü Aleyhi ve Sellenı.) ona bakıp, şöyle b ay urdu :
«Ben bîr fiöz biliyorum kî, eğer bu adam onu söylerse, ondan bu öfke gider. (Bu söz) : Euzû Billahi MmeŞŞeytanirracîm! = Kovulmuş Şeytandan Allah'a sığınırım, sözüdür,» Bunun üzerine bir adam kalkarak o Öfkeliye gidip, dedi ki:. . . . .
— Biliyor musun, Peygamber ne dedi? Eûzü Billahi Mineşşeytanir-racîm, söyle dedi. Buna karşı Öfkeli adam :
— Beni deli mi görüyorsun? dedi.
Bu ve bundan sonra mükerrer olarak gelecek oİan Hadîs-i Şerîf I. Ciid, 444. sayîaâo 434 sayı ile geçmiştir. Hern oraya, hem de bundan önce öfke ile ilgili bulunan Hadîs-i Şerîf açıklamasına bakılsın. 434 sayılı hadîsin münasebetiyle kaynaklar gösterilmiştir
1319 — (M.) Süleyman îbıa." ÎSured'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir :
— Ben Peygamber (Sallatlah ii Aleyhiiye Seüem)'\e beraber oturuyord um, iki adam da sövüşüyorlardı. Bunlardan birinin yüzü kızardı ve gah damarları şişti. Bunun üzerinu Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sallan) şöyle buyurdu:
«Ben bir söz biliyorum IU, eğer bunu süyJeyeydi, duyduğu şey (hiddet) ondan giderdi.» (Mecliste bulunanla r) ona dediler İçi, Peygamber (SallüUahü Aleyhi ve Sellem) (senin için) şöyle buyurdu;
664 EDEB-ÜL MÜFRED
«Kovulmuş Şeytan'dan Allah'a sığın.» Adam :
— Bende delilik ini var? dedi.
Bir önceki Hadîs-i Şerife müracaat edilsin.
(6*2)
İNSAN ÖFKELENİNCE SUSAR
1320 — İbni Abbâs (RadiyaUah uanhüma)'dan rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«Öğretinin ve kolaylaştırıma:, öğretiniz ve kolaylaştırınız.» (Bu sözü) üç defa söyledi.
«Bir de öfkelendiğin zaman sus.» (Bunu da) iki defa söyledi.
Bu Hadîs-i Şerif I. Cild, 260. sayfada 245 sayı ile geçmiştir. Bilgi için oraya ve 1317 sgyıh Hadîs-i Şerifin açıklamasına bakılsın..
1643)
DOSTUNU ORTA YOLLU SEV
1321 — (382-s.) Hazreti Ali Radiyai^fai anh) 'nin ibni Kevvâ'ya §öyle dediği igitilmig tir;
— Öncekilerin ne dediğini biliyor musun?
Arkadaşını.orta;yollu sev (aşırı sevme), ki bir gün düşmanın olabilir. Düşmanına da orta yollır bir düşmanlık yap ki, bir gün dostun olabilir.
Bir kimseye sevgi beslemekt e de, düşmanlık etmekte de ileri gidip taşkınlık etmemelid ir. Her işte oîduğu gibi, bunlarda da itidali kaybetmem eli, orta ve ölçülü bir yal tutmalıdır. İnsan aşırı derecede sevdiği bir kimseye her türlü esrarını açabilir ye ona bütün zayıf taraflarını da bildirebi lir. Böyle bir dostla ara açılır da, düşmanlık meydana gelirse, ono silâh verilmiş olur, büyük manşyî kırıklık meydana gelir. Onun İçin : «Düşmanından bîr defa sakın, dostundan bin defa.,.» denmiştir.
Bir kimseye düşmanlık etmekte de aşırı gitmemeli . Bİr gün dostluk kurulursa, insan önceden yaptıklarına mahcup olur ve -utanır, pişmanlık duyar. Netice olarak hem sevmekte, hem de düşmanlık etmekte itidali bırakmamalı, orta derecede bir yo! tutmalıdır.
Bu haberi İmam T i r m i z î Sünen'inde Ebû Hüreyre Hazretler inden merfû' hadîs olarak rivayet etmiştir.
(644)
DÜŞMANLIĞIN TELEF OLMASIN
(1) Tirmizî; Kitabü'l-Birri, Hadis ; 1998. Fadlu'llah: C. II, s. 697, 698.
1322 — (383-s.) Ömer ibııi. Hattab (Aacllyal$!w anh)'dm rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
«Sevgin taşkınlık derecesin de bir yük olmasın. Düşmanlığın da (yok etme derecesin de) telef olmasın. (Kavilerde n Eşlem dedi kî) : Sordum. Bu nasıldır? O şöyle dedi : «Sevdiğin zaman, çocuğun düşkünlükle sevmesi gibi külfetle seversin ve düşmanlık ettiğin zaman da, arkadaşının yok olmasını istersin.»
Hz. Ömer (Radiyalia hü anh) ' Hazretler inden rivayet edilen bu ho-berİn lâfzı, bundan öncekinden değişik1 ise de, mânâ bakımından aralarında fork yoktur. Her iki haber de, gerek dostluk kurmakta ve gerekse düşmanlık etmekte itidali tavsiye etmekte ve taşkınlıktan sakındırmaktadır. Ne çocukların bazı şeylere karşı olan aşın sevgileri gibi sevmeli, ne de bir kimsenin telef oiması derecesin de kin ve düşmanlık beslemeli dir. Her ikî hal, İsİâm edeb ve ahlâkının benimseme diği ve hoş görmediği tutum ve hareketle rdir.
Bu haberi Abdürrezz-ak «Musannef» adlı eserinde, yine ravüer-den Hz. Eşlem yolu iie Ömer (Radiyalla huanh) Hazretler inden rivayet etmektedi r. Bunlardan başka bîr kaynak bu haber için bulunomamış-îır. İmam Buhârî Hazretler inin de «El-Edebü'l-Müfred» odı altında der-lemîş olduğu Hadîs-i Şerîfier mecmuası da bu son haberler sona eriyor ve ünsanin her yaşayış anında sahip bulunduğu sevmek ve sevmemek hasletler inde ölçüyü iaşırmamak bize tavsiye ediliyor ve İki zıd kutup arasında İslâm edeb ve ahlâkının güzelliklerini yaşamak öğretilmiş bulunuyor . Kur'-ân-ı Kerim ve Hadîs-İ Şeriflerle bütünleşen islâm dininin bu İki rüknünden 'bİrî bulunan hadîsler kısmım en sağlam ve en îlmî bîr şekilde ötmez usullere dayanarak bize miras bırakan imam Buhârî Hazretler ine her hizmetind e olduğu gibi, bu eserinden dolayı da Yüce Allah'dan bol bol rahmet diier, kusur ve hatalarımın bağışlanmasını ve ehl-i sünnet yolundan ay-rılmayarak iman selâmeti île göçmemizi yine Cenab-ı Hak'dan niyaz ederim.
15/Rebiulewel/1394 ve 8/Nîsan/1974 pazartesi
SON —0O0—-
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt