Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Akide Dinin Temelidir

C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Akide dinin temelidir...

Binanın temeli nasıl binayı ayakta tutuyorsa, dini ayakta tutanda akidedir.Kişinin akidesi ne kadar sağlam olursa, dini de o derece sağlam olur.Bu sebeple, akidedeki herhangi bir boşluk veya bozukluk dinin yıkılmasına ve dolayısıyla işlenen amellerin boğa gitmesine neden olur.Aynı bina örneğindeki gibi...

Bir bina ne kadar güzel olursa olsun...Ne kadar özenle inşa edilirse edilsin...Temeli sağlam olmadıkça yıkılmaya mahkumdur.Kişi de ne kadar salih amel iğlerse iğlesin, Allah’a yaklaşmak için ne kadar çok ibadet ederse etsin,eğer akidesinde bozukluk varsa yapmış olduğu amel ve ibadetler boşa gidecek, kendisine hiçbir fayda sağlamayacaktır.

Çünkü amel ve ibadetleri geçerli veya geçersiz kılan akidenin sağlamlığı ya da bozukluğudur.

Allah(c.c) şöyle buyuruyor:

<Yaptıkları her işi ele alır onu toz duman ederiz.>

<İnkar edenlerin amelleri engin çöldeki serap gibidir.Susayan kimse onu su zanneder.Fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz.Orada Allah’ı bulur ve O ’da hesabını görür.Allah hesabı çabuk görendir.> (Nur:39)

Allah-u Telala bu ayeti kerimelerde, kafir ve müşriklerin namaz, oruç, hac, sadaka ve buna benzer ibadetlerini, içinde bulundukları küfür ve şirk nedeniyle kabul etmeyeceğini bildirmektedir.

Rasulullah(s.a.v)şöyle buyuruyor:

<Kim Allah’a eş koşarak ölürse cehenneme girer.” (Buharı - Müslim)

Ebu Hureyre (r.a)’den Rasulullah(s.a.v) şöyle buyurmuştur:

Allah(c.c) şöyle buyuruyor:<Ben, şirk koşanların koştukları şirkten beriyim.Kim bana, başka birini eş koşarak amel işlerse, onu işlediği amel ve şirk ile baş başa bırakırım.> (Müslim)

Öyleyse Allah’ın azabından korkup vereceği rahmeti umanların, her türlü şirkten kaçınıp amellerine hiçbir şirk ve küfür unsuru karıştırmamaları gerekir.Aksi takdirde Allah(c.c)’nun rahmet ve koruması kalkar, kişi yaptıklarıyla baş başa kalır.Ve şirk kişiyi asla kurtuluşa götürmez.

Hıristiyanlar Allah(c.c)’ya çokça ibadet etmelerine rağmen inançlarına şirk ve küfür unsurları karıştırdıkları için Allah-u Telala onları tekfir etmiştir.

Allah(c.c)şöyle buyuruyor:

<Allah, ancak Meryem oğlu Mesih’tir, diyenler an dolsun ki kafir olmuşlardır.> (Maide:17)

<Andolsun ki, <Allah üçten biridir> diyenler kafir olmuşlardır.> (Maide:73)

Yahudiler de Hıristiyanlar gibi Allah’a çokça ibadet etmelerine rağmen, sapık inançlarından dolayı Allah-u Tela onları da tekfir etmiştir.

Allah(c.c)şöyle buyuruyor:

<Yahudiler:<Allah’ın eli sıkıdır >dediler.Dediklerinden ötürü elleri bağlansın.Ve onlara lanet olsun...> ( Maide:64)

<Yahudiler:<Uzeyr Allah’ın oğludur> dediler.Hıristiyanlar:Mesih Allah’ın oğludur> dediler.Bu, daha önce inkar edenlerin sözlerine benzeterek ağızlarında geveledikleri sözdür.Allah onları yok etsin...Nasıl da uyduruyorlar?> ( Tevbe:30)

Çünkü onlar kendilerine gelen resullerin ardından, dinlerine hak olmayan şeyleri soktular, kendi dilleriyle uydurduklarına inanıp bunları Allah’tanmış ve resullerdenmiş gibi insanlara yaydılar.

Onları bu şekilde, hakka batıl karıştırmaya iten, bir değil birçok sebep vardı.Çünkü onlar dünya metaını seviyorlardı.Çünkü onlar makam ve mevki elde etmeyi istiyorlardı.Çünkü onlar

Dinlerini üstün görmeyi arzuluyorlardı.Çünkü onlar hakka ve hakkı getiren resule düşmanlık yapıyorlardı.Onların içinde işte böyle insanlar vardı.Ve onlar hakka bürünüp batıl için mücadele veriyorlardı.Sonunda hem kendileri saptı hem de başkalarını saptırdılar.

Allah-u Tela Arap müşriklerini de tekfir etmiştir.Halbuki onlar namaz, oruç, hac, Kabe’yi takdis etme, kurban kesme gibi ibadetleri çokça yapıyorlardı.Fakat onlar da Allah hakkında sapık inançlara sahiptiler ve onların yaptıkları bu ibadetler de elbette kabul edilmeyecekti.Çünkü onlar da melekleri, salih kimseleri, putları Ona eş koşuyorlardı.

Allah(c.c)şöyle buyuruyor:

<İyi bilinmelidir ki, halis din Allah’ındır.Allah’ı bırakıp Ondan başka dostlar edinenler:>Biz onlara ancak bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz>derler.Muhakkak ki, Allah aralarında ayrılığa düştükleri konuda hükmedecektir.Şüphesiz ki, Allah yalancı ve kafirleri hidayete erdirmez.> (Zümer:3)

İşte böyle...

Akidede herhangi bir bozukluk veya eksiklik olduğunda yada Allah(c.c)ya şirk koşulduğunda, yapılan bütün ibadetler, Allah katında geçersiz olur.

Bu sebeple, Allah’ın rızasını hedef kabul eden ve yaptığı ibadetlerin Allah katında geçerli olmasını isteyen herkesin, öncelikle akidelerini Allah’ın istediği şekilde düzeltmeleri gerekir.

Şu iyi bilinmelidir ki:İbadetlerin Allah katında geçerli olması için iki şart gerekir ve bu iki şart mutlaka bir arada olmalıdır.Herhangi birisinin noksanlığı yapılan ibadetleri geçersiz kılar.Bunlar;yapılan ibadeti Allah için ve Allah’ın istediği şekilde yapmaktır.

Allah(c.c)şöyle buyuruyor:

<Rab bine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işlesin ve Rab bine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.> (Kehf::110)

Akidedeki Bozukluk ve Sapmalar Her Ümmette Her Çağda Olmuştur

Şu asla unutulmamalıdır...

Hiç kimse ölünceye kadar akidesinden emin olamaz ve hidayet üzere kalacağının garantisini veremez. Her an için kişi doğru yoldan sapabilir veya akidesinde bozukluklar ortaya çıkabilir.

Ölene kadar Allah yolunda yaşamak ve sapmaktan korunabilmek için her kulun, her an Allah’tan yardım isteyerek Onun muhafazasına girmesi ve hayatı şekillendiren ilahi kaynağa kuvvetle sarılması gerekir.Bu iki kaynak ise şüphesiz Kuran ve sahih sünnetlerdir...

Musa ve Harun(a.s)zamanındaki Yahudileri değerli bir ümmettiler.

Allah’(c.c) şöyle buyuruyor

<Ey İsrail oğulları!Size verdiğim nimeti ve sizleri bir zamanlar alemlere üstün kıldığımı hatırlayın.> (Bakara:122)

Allah-u Tela onlara, Musa’nın asası, denizin yarılması, onlar kurtulduktan sonra firavun ve askerlerinin suda boğulmaları gibi bir çok mucizeler göstermiştir.Böyle olduğu halde Firavn’dan kurtulduktan kısa bir süre sonra puta tapan müşrikleri görünce, Hz.Musa’ya gelip, kendilerinin de puta tapmaları için izin istediler.

Allah(c.c) şöyle buyuruyor:

<İsrail oğullarının denizden geçmelerini sağladık. Sonra puta tapan bir millete rastladılar.

<Ey Musa!Onların ilahları gibi bize de bir ilah yap>dediler.Musa onlara :

<Doğrusu siz cahil bir milletsiniz....Bunlar yok olacaklalar ve işledikleri boğa gidecektir.>de

(Araf:.138-139)

Hz.Musa(a.s)Allah-u Tela ile buluşmaya gidince, bunu fırsat bilip, başlarında Hz.Harun olduğu halde buzağıya taptılar.



Allah(c.c ) şöyle buyuruyor:

“Musa’nın ardından milleti , ziynet eşyalarından canlıymış gibi böğüren bir buzağı heykeli yaparak onu ilah edindiler.O buzağının kendileriyle konuşmadığını ve yol da göstermediğini görmediler mi?Onu ilah olarak benimsemekle kendilerine yazık ettiler.Böylece zalimlerden oldular.”

( Araf:148 )

Allah(c.c)nun iki resulü arasında bulunduğu halde,İsrail oğullarının akidelerinde sapmalar ortaya çıkmıştı.Hatta onlar kendi elleriyle icat ettikleri buzağıya tapacak kadar ileri gittiler.Musa ve Harun(a.s) aralarından ayrılınca da sapıklıklarını kat kat arttırdılar,böylece doğru yoldan ayrıldılar.

Hıristiyanlar da, İsa(a.s) semaya yükseltilir yükseltilmez sapıttılar. Bir kısmı:<O Allah’ın oğludur> dedi.Bir kısmı da onu ilahlaştırarak:<O üçten üçüncüsüdür> dedi.



Peki, Ya Rasulullah(s.a)’ın ümmeti?

Bütün ümmetlerden daha üstün ve faziletli kılınan,o Rasulullah (s.a)’ın ashabına ne oldu? Onlar bu tür bozulmadan beri mi kaldılar? Sapmaktan ve fırkalaşmaktan korunabildiler mi?

Hayır!

Daha Rasulullah (s.a) hayatta ve aralarındayken cahili inançlara meylettiler.

Müşriklerin uğur verdiğine inandıkları için dallarına kılıçlarını astıkları <Zat-u Envat> adı verilen büyük bir ağaçları vardı.

Bazı sahabiler buna benzer bir ağaç görünce Rasulullah



Daha Rasulullah (s.a)’ın yanına gelip, müşriklerin Zat-u Envat’ı gibi kendilerine de bir ağaç tayin edilmesini istediler.

İnsanların akidelerinde sapma alametleri gören Rasulullah(s.a)

Bu durumu engellemek için gayet sert bir tavırla <Allah-u Ekber! Yemin ederim ki, sizin sözleriniz israil oğullarının Musa’ya söylediği sözlere benzemektedir.İsrail oğulları da Musa (a.s) ‘a şöyledemişlerdi:<Ey Musa! Onların ilahları gibi bize de bir ilah yap.> Musa (a.s) onlara şöyle dedi:

<Şüphesiz ki siz , cahil bir topluluksunuz.Bunlar yok olacaklar ve işledikleri de boşa gidecektir.> buyurdu>.

(Tirmizi, Ahmet b. Hanbel, Ebu Davud)
Tirmizi bu hadis için sahih demiştir.

Bir başkası da Rasulullah’a:

<Allah ve sen dilersen! >dedi.Rasulullah(s.a..v) bu kimseye de aynı tavrı göstererek:

<Böyle deme.Yalnız Allah diledi de.>buyurdu .(Nesei,İbn Mace)

Görüldüğü gibi, Rasulullah(s.a.v)zamanında da insanlar cahili düşünce ve hareketlere meyledebilmişlerdir.Fakat Rasulullah(s.a.v) onları vahiyle aydınlatıp sapık düşünce ve adetlerden uzaklaştırmıştır.

Rasulullah(s.a.v)zamanındaki bu sapmalar diğer ümmetlerle kıyaslandığında, şüphesiz daha az olduğu görülecektir.

Rasulullah(s.a.v)’ın vefatından sonra insanları Kur’an ve Sahih Sünnet ışığında yetiştirme, irşad etme, sapıklıklardan engelleyip doğru yolu gösterme görevi, onun sadık ve salih ashabına düştü.Onlar da Rasullerinin öğrettiği vahiyler ışığında bu yolda yürüyerek insanları irşad ettiler, böylece vahyi yaşayan en mükemmel topluluğu meydana getirdilir.

Rasulün vefatından sonra bir nesil bu şekilde huzur ve mutluluk içinde geçti.Fakat onlardan sonra bozulmalar ortaya çıkmaya başladı.Hatta bazı sahabeler daha hayatta iken, bir takım insanlar kaderi inkar etti.Bir başka gurup insanda Hz.Ali’ye gelip:<Sen Allah’sın >dedi.

Abdullah ibn Sebe’ye Ali ibn Ebi Talib’in ölüm haberi gelince şöeyle dedi:

<Vallahi onun başını bize bin defa getirseniz yine de onun öldüğüne inanmayız.Çünkü o yeryüzüne yayılmış olan zulmü ortadan kaldırıp, yerine adaleti ikame etmedikçe ölmeyecektir.>

Allah Allah!

Bu ne biçim söz ve ne biçim inançtır?Bu ancak cahiliyyeti içlerinde hakmış gibi yaşayan yahudilerin sözüdür.Cahilleri Allah yolundan alıkoymak için çalışan şeytan yandaşlarının çığlığıdır.

Şehristani şöyle demiştir:

<Sebeiler, Abdullah ibn Sebe’ye bağlı olan kişilerdir.Abdullah ibn Sebe, Ali (r.a)ye:<Sen ilahsın >dedi.Bunun üzerine Ali(r.a) bu pisliği sürgüne gönderdi.

Bazı kimseler Abdullah ibn. Sebe hakkında şöyle demişlerdir:<O yahudiden dönme bir müslümandı.Yahudi iken de, Musa(a.s) ile birlikte çıkan Yuşa ibn Nun hakkında,Ali ibn Talib’e dediği gibi <ilah> diyordu.

Yine bu pislik ,Rasulullah’ın vefatından sonra ortaya çıkıp müslümanları birbirine düşürmek için sapık görüşleriyle yaygara koparmış ,Ali (r.a) ‘nin halife olmasının farz olduğunu iddia etmiştir .Ali (ra) öldükten sonra da , onun ölmediğini,onda ilahlık vasfı olduğu için öldürülmeyeceğini söylemiştir.

Bulutları getiren gök gürültüsünün Ali (ra) ‘nin sesi, şimşeğinde onun kırbacı olduğunu ve Ali(r.a)’nin tekrar yeryüzüne inip zülmü kaldıracağını , yerine adaleti getireceğini idia eden de bu habis ruhlu yalancı yaratıktır.

(El-Miel ven Nihal-c:2,s:11)



İşte böyle ! İslam düşmanları İslam’ı ortadan kaldırıpyerine eski, kokuşmuş cahili adetlerini getirmek için müslümanlar arasında zuhur eden her meseleyi büyüterek olay haline getirip,onları birbirine düşürmek istemişlerdir.



Bu gaye ile söz söylerken de sözlerini aynı bu şeytan ruhlu Abdullah ibn Sebe gibi uydurma hadisler ve yanlış tefsirlerle desteklemişlerdir.

Müslümanların bu ve bunlar gibi yeryüzünde fitnenin yayılmasını arzulayan, özellikle alim görüşlü kimselere dikkat etmeleri ve onların söyledikleri sözlerin sıhhatini dakik bir şekilde araştırması gerekir. Ancak bundan sonra, söylenen sözler Kur’an ve Sahih Sünnet mutabıksa kabul edilmeli, mutabık değilse kesin olarak reddedilmesi gerekir.

Tarihi incelediğimizde hicri üçüncü yüzyıl biter bitmez, özellikle akide konusunda akla hayale gelmedik sapıklıkların ortaya çıktığını görürüz.İşin en kötü yönü, bu sapık görüşlü fitnecileri müslüman olduklarını iddia etmeleridir.



Çünkü onlar, din hususunda müslümanların hiçkimsenin görüşüne değer vermediğini, bu sebeple müslümanlık perdesinin arkasına sığınmanın gerekli olduğunu ancak bu şekil de sapık düşünce ve inançlarını islama mal edebileceklerini biliyor buna göre planlar hazırlıyorlardı.

Tarih ve fıkıhlarla ilgili kitaplar ve Milel ven Nihal gibi kitaplar incelendiğinde Rasulullah (s.a.v)’den sonra ortaya çıkan sapıklıkların boyutlarının nereye vardığı daha iyi anlaşılır.

İşte bu tip sapık fikir ve inançlara ait bazı örnekler:



Hulul fikri:Bu görüşe göre Allah, yarattıklarının vücduna girer ve o surette görünür.(Allah’ı bu sıfatlardan tenzih ederiz)



Vahded-i Vücüt fikri:Allah’u Teala’nın kendisine has varlık ve zati sıfatlara sahip olduğunu inkar eden bu görüşe göre;Allah yarattıklarıyla bir bütündür.

Allah’ın sıfatlarını inkar veya mahlukata benzetme, Rasulullah ve salih kişiler hakkında aşırı giderek onları ilah seviyesine çıkarma,sahabelere dil uzatma veya onları tekfir etme gibi fikir ve düşüncelerin oluşturduğu inançlar bu konuya bazı örneklerdir.

Peki ya günümüzde?

Günümüzde İslam’ı yıkma ve insanları saptırma düşüncesi ortadan kalkıp İslam düşmanları bu işten vaz mı geçtiler?

Hayır!

Bilakis, eski ve çağdaş metodların hepsiyle,daha yoğun bir şekilde bu eyleme ara vermede devam etmektedirler.

İnsanları İslam’dan açık ve sert tedbirlerle uzaklaştırmanın mümkün olmadığını gördükleri için hücumlarının sinsi ve teknik bir şekilde İslam’ın kaynağına, Kur’an’a yönettiler ve ayetlerin manalarını saptırmak için büyük güç sarfettiler.

İşte bu konuyla ilgili bazı örnekler:

Bir çok ayette hükmün sadece Allah’a ait olduğu, Allah’ın kanunlarından başka hiçbir kanunlarla hükmedilemeyecği, diğer kanunların ve yasaların zülmü yayıcı olduğu, sadece belli bir zümrenin arzularına cevap verdiği çok açık bir şekilde vurgulanmıştır.Böyle olduğu halde,gün ışığı gibi apaçık olan hüküm ayetini sanki, Allah’ın kanunlarını bırakıp insanların heva ve heveslerinden kaynaklanan kanunlarla hükmetmek caizmiş gibi batıl bir şekilde yorumlayan sapıklar da türemiştir.

Hatta alim görüntüsüyle perdelenen bazı kimseler bu gibi ayetlerin yahudiler hakkında nazil olduğunu müslümanları bağlamadığını bile iddia etmişlerdir.

Bazı kimseler de Kur’an’nın hükmünü yürürlükten kaldırıp insanların hevalarıyla hükmedenler hakkında:<Eğer bu kimseler İslam’a inanıyorum,namaz kılıyorum diyorsa kafir olmazlar, onlara itaat gerekir, bunlar ancak kafir olabilirler> demişlerdir.

Bu sözleri desteklemek için Allah’ın kanunlarıyla hükmetmeyenleri apaçık kafir olarak niteleyen ayetleri de şöyle tevil etmişlerdir:

<Buradaki kafirlerden maksat;kamil imana sahip değildir, demektir.Bu ise İslam’dan çıkatrmayan küçük küfürdür.>

İşte bu zındıklar bu batıl sözleri desteklemek için kendi tevil ve uydurmalarıyla yetinmeyip sahabelerin de bu görüşte olduklarını iddia edip kitaplarında yazmışlardır.

Şüphesizki bu insanlar Allah’ın kafir dediğine müslüman, müslüman dediğine de kafir demek suretiyle küfür bataklığına düşmüşlerdir.

Yine bu çağda, küfür sözlerini söyleyen kişinin kafir olmayıp müslüman kalabileceğini, tekfir edil memesi gerektiğini bu meselenin kalbi bir mesele olup niyete bağlı olduğunu iddia eden sapık da çıkmıştır.

Öyle bir insan düşünün!

Bu kişi müslüman olduğunu iddia etsin ve sonra şer’i hiçbir baskı unsuru bulunmaksızın tağutlar önünde saygıya kalksın, tağutların kanunlarına söz, fiil veya imza ile evet desin, onların meclislerinde öyle yada böyle, uydurulan düzmecelere katkıda bulunsun da hala müslüman kalsın.

Bu nasıl mümkün olabilir?Bu hangi cahilin ve Allah düşmanının görüşüdür?Bunun kalple ne ilgisi vardır?Bu kişinin söz ve hareketleri zaten kalbini yalanlamaktadır.İşte bunlara da kendileri gibi cahil olanlardan başkası tabi olmaz...

Yine günümüzde,<Lailahe illallah Muhammedun Rasulullah> kelime-i tevhidini, manasını bilmeksizin öylesine,yabancı bir şarkının anlamı bilinmeyen cümleleriymiş gibi söylemekle müslüman olunacağını iddia eden cahil ve sapık inanç sahipleride zuhur etmiştir.

Elbette bu ve buna benzer sapıkların ortaya çıkmasının çeşitli sebepleri vardır.Bu sebeplerin en önemlisi bu ümmetin değişik milletleri, değişik cahiliyyetleri içinde bulundurmasıdır.

İslam, büyük devletleri, birbirinden farklı cahiliyyetleri ve bunların akidelerini ortadan kaldırıp onların yerine Allah(c.c)’nun kanunlarını hakim kılmıştır.İşte bu sebeple İslam’ın düşmanları ortadan kaldırmış olduğu cahiliyye ve akideler nisbetinde çoğalmıştır..

İslam’ın ilk devirlerinden beri, ortadan kaldırmış olduğu akidelere mensup bazı kişiler, saltanat ve menfaatleri elden gittiği için İslam’a düşman olup kin beslemeye başladılar.İslam’a karşı çıkacak güç ve cesareti kendilerinde bulamadıkları devirlerde zahiren müslümanmış gibi görünüp islam maskesi altında düşmanlıklarını sinsice yürüttüler.

İslam’ı zayıflatıp yıkmak için yaptıkları planların başında hiç şüphesiz bu akideye ilahi olmayan bozuk ve sapık fikirler sokmak geliyordu.Bu gayelerine ulaşmak için de ellerinden gelen her şeyi yaptılar.

Ve nihayet, çalışmalarında maalesef başarılı oldular.Cahil müslümanların zaaflarından yararlanarak, onları daha koyu bir cehalet bataklığına sürüklediler.İslam’ı gerçek bilgilerden, Kur’an ve sahih sünnetten uzaklaşıp eski cahili adetlere yönelmelerine vesile oldular.

Şu asla unutulmaması gereken bir gerçektir ki: Allah (c.c)’nun Kur ‘an’dan önce göndermiş olduğu kitapları korunmasını yeryüzündeki kullarına bir görev olarak bırakmıştı. Fakat o insanlar kendilerine verilen ilahi emaneti gereği gibi sahip çıkmadılar. Onları kendi nefislerinden uydurdukları batıl sözlerle ve inançlarla karıştırdılar. Allah’ın, bazı hoşlarına gitmeyen emirlerini, kitaplardan çıkardılar ve herkese tatbik etmeyip ayrıcalık yaptılar. Böylece kiaplarını tahrif ettiler.

Fakat son kitap Kur’an’ı Kerim!

Kur’an-ı Kerim’in korunması böyle değildir. Allah (c.c) onun korunmasını insanlara bırakmamış, bizzat kendi üzerine almıştır. İşte bu ümmeti diğer ümmetlerden ayıran en önemli fark budur.Allah Kur’an-ı Kerim’i kıyamete kadar muhafaza edecek, hiçbir şeytan ve yandaşı onu bozup tahrif edemeyecek,bu alemin sonuna kadar indiği gibi tertemiz olarak kalacak, her çağda kendisine tabi olan sadık ve salih müslümanların yolunu aydınlatmaya devam edecektir.Ve her çağda ona gereği gibi tabi olan, hak üzerinden bulunan bir topluluk devamlı var olacaktır.

Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:

<Ümmetimden hak üzere bulunan bir topluluk kıyamet kopana kadar yer yüzünde devamlı var olacak ve muhalefet eden düşmanları onlara asla zarar veremeyecektir.>

(Buhari)

Şu da bir gerçektir ki, Kur’an ve sahih sünnetin apaçık ifadelerle bildirdiği gerçek akideyi muafaza eden, buna göre yaşayan ihlaslı kişiler olmadıkça, şeytan ve yandaşları her zaman kendilerine uygun çalışma ortamı bulacak ve akideye zarar verecektir.Böyle olunca da her çağda bu akideden sapan toplulukların sayısı ve yandaşları çoğalacaktır.
 
C Çevrimdışı

celcelet

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Mücadelem kardeş,

Senin bu yazıyı facebookta paylaştım, hakkını helal et.
 
Üst Ana Sayfa Alt