Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Alimleri Taklid Etmenin Ölçüsü Nedir?

E Çevrimdışı

Ebu Ubeyde bin Cerrah

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum ve rahmetullah.

Hocam, bir alim bize bir fetva verdiğinde bizim bu fetvanın kurana ve sünnette uygun olup olmadığını araştırmak gibi bir yükümlülüğümüz var mı? Yani alimin hangi delilleri kullandığını, bu delillerin sıhhattını, daha sonra bu dellileri karşı başka delillerin olup olmadığını araştırmak zorunda mıyız?

Çünkü sizin de bildiğiniz gibi "kuran ve sünnet ölçümüzdür, alimlerin sözü alınır da atılır da" mantığı çok yaygın özellikle selefiler arasında. Bu mantık sonucunda coğu zaman alimlerin sadece kendi edindiğimiz bilgiyi tastik ettirmek için kullanıldığını fark ettim. Söyle ki ne zaman bir fetva alsak önce fetvanın delillerini iyice bir araştırıyoruz daha sonra diğer alimlerin bu konudaki görüşlerine bakıyoruz ve hangisi kafamıza yatıyorsa onu alıyoruz. Yani alimin yaptığı araştırmayı neredeyse biz de yapıyoruz ve edindiğimiz bilgi sonucunda ya fetvayı kabul ediyoruz ya etmiyoruz, anlayacağınız alime fetva sormamız "formalite" gibi oluyor. Bence bu tutumumuz alimlerin ilimlerine saygısızlık oluyor ve bu şekilde değerlerini düşürüyoruz. Herkes kendi çapında bir alim (!) oluyor.

Hocam size sorum şu: Alimleri taklit etmenin (yani fetvalarını araştırmadan kabul etmenin) ölçüsü nedir?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullâhi we berakâtuh;

Taklid ile ilgili hususları şöyle sıralayabiliriz:

1- Taklid, delilini bilmeden başkasının sözü ile amel etmektir.

2- Delilden anlamayan veya delile ulaşma imkanı olmayan avamdan insanlar için taklid câizdir.
El-Bâni şöyle der: “İbn-i Abdilber özetle şöyle der: Bütün bunlar avamdan olmayanlar içindir. Avamın, herhangi bir durumda alimlerini taklid etmesi kaçınılmaz olur. Çünkü delili bilmez, anlamadığı için de bunun bilgisine ulaşamaz. İlim derece derecedir ve en üstüne ulaşmak için en alttan başlamak gerekir. Bu da avam halk ile delil arasında engeldir. Avamın alimleri taklid etmesi ve “Bilmiyorsanız, zikir ehline sorunuz” ayetinde bunların kastedildiği konusunda alimler arasında ihtilaf yoktur. Bir muşkile ile karşılaştığı zaman, avamın ve bilgisi olmayan veya dini nasıl yaşayacağını bilmeyen insanların kıble ehlinden olduğuna inandığı alimlerden birinin söylediğini taklid etmesi kaçınılmazdır. Avamın fetva vermesinin câiz olmadığında da âlimler ittifak etmişlerdir. Çünkü helal ve haram olduğunu söylemek için manâları bilmemektedirler.
Bununla beraber avam hakkında mutlak konuşmanın ve mutlaka taklid etmesi gerektiğini söylemenin abartılı olduğu görüşündeyim. Çünkü taklidin, delili bilmeden başkasının sözü ile amel etmek olduğunu hatırlarsak, avamdan zeki olan bazı kişilerin, eline geçen nasstaki hucceti anlaması mümkündür. Çünkü bu tür nasslarda huccet açıktır.
Mesela, “Teyemmum, bir kez elleri ve yüzü silmektir” ifadesini avamdan hangi insan anlamaz ki? Bu nedenle, “delili bilmek ve anlamaktan aciz olanların taklid etmeleri gerekir” demek daha doğru olur. Çünkü Allahu Teala kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez.” (El- Bâni, el-Hadisu Huccetu'n Binefsihi, 85-86)


3- Avam için taklid câiz ise de, her meselede mutlaka belli bir mezhebi taklid etmesi gerekmez. Çünkü hak, bir mezheb ile sınırlı değildir.
Allahu Teala şöyle buyurur:
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Rasul’e ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, (Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman ediyorsanız) onu Allah'a ve Rasulu’ne götürün. Bu, hayırlı ve netice itibarıyla en güzeldir.” (4 Nisa/59)
Ayet, Allahu Teala ve Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) dışında kimsenin yanılmaz olmadığını belirtmektedir. Aksine Peygamber dışında herkesin sözü alınabilir veya alınmayabilir.
İbnu’l-Kayyim (rahimehullah) şöyle der:
“Avamın bilinen mezheblerden sadece birine bağlanması zorunlu mudur, değil midir? Bu konuda iki görüş vardır:
Bir görüşe göre yalnız bir mezhebe bağlanması gerekmez. Kesin doğru olan budur. Çünkü Allah ve Rasulu’nun vâcib kıldığı dışında vâcib olmaz. Allah ve Rasulu de ummetten sadece bir kişinin mezhebine bağlanmasını kimseye vâcib kılmamıştır. Önceki nesiller böyle bir şeyden beri olmuştur ve böyle bir şeyi kimse söylememiştir. Kaldı ki, avamdan insanların bir mezhebe bağlanması da doğru olmaz. Çünkü avamın mezhebi yoktur. Zira mezhebli olmak, ancak belli bir şekilde görüş ve delillendirme sahibi olup mezheblerden anlayanlar için söz konusu olur. Belli bir kişinin bütün görüşlerini almak ve başkalarının görüşlerini terk etmek anlamında ümmetten sadece birinin mezhebini almak hiçbir kimsenin üzerine vâcib değildir. Böyle bir şey, ummette ortaya çıkan çirkin bir bid’attır. Allah’ı ve Rasulu’nü (sallallahu aleyhi ve sellem) en iyi bilen ve ummet içinde derecesi ve kıymeti en büyük olan ummetin imamlarından hiçbiri böyle bir şeyin zorunlu olduğunu söylememiştir.” (İbnu’l-Kayyim, İlamu’l-Muvakkıin, 4/262)
İbnu’l-Kayyim başka bir yerde ise şöyle der: “Avamdan olan kişiler dört mezheb imamlarının birinden veya başka alimlerden sorabilirler. Ne soran kişilerin ne de fetva veren muftunun dört mezheb imamından biri ile bağlı kalması gerekmediği gibi, âlimin de kendi memleketinin veya diğer memleketlerin birinde kendisi ile amel edilen belli bir hadise bağlı kalması gerekmez. Sahih bir hadis bulduğunda onunla amel etmesi gerekir.” (İbnu’l-Kayyim, İlamu’l-Muvakkıin, 4/263)

4- İbn-i Teymiye (rahimehullah) şöyle der: “Kim belirli bir imamı taklid etmenin vâcib olduğunu söylerse, tevbe etmesi istenir, tevbe ederse ne âlâ, etmezse öldürülür. Mutlaka bir imamı taklid etmek gerekir, diyorsa, cahil ve sapmış biri olur.” (İbn-i Teymiye, el-İhtiyaratu’l-Fıkhiyye, 333)


İbn-i Teymiye (rahimehullah), “Allah ve Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) dışında her söylediğine uymanın vacip olduğu başka bir kimse yoktur” demek istemektedir. Çünkü değeri ve derecesi ne kadar büyük olursa olsun, insanlardan kim bir kişiye böyle bir özellik verirse, onu Allah’a ve Rasulü’ne denk tutmuş olur. Bu ise küfürdür. Allahu Teala şöyle buyurur:
Kafirler, rablerine başkalarını denk tutuyorlar.(En’am 1)
Her konuda sadece belli bir imama uymanın vâcib olduğunu kim söylerse, kâfir olur. Çünkü Allahu Teala’nın Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, (Allah'a ve ahirat gününe gerçekten iman ediyorsanız) onu Allah'a ve Rasulu’ne götürün” (Nisa 59) hükmünü reddetmiş olur. Ayet, Allah ve Rasulu dışında kimseyi belirtmemiştir.

El-Bâni, gençlere seslenişinde şöyle der: “Başkaları bir yana, okumuş mü’min gençlerin çoğuna bile kapalı olan bir konuya dikkatinizi çekmek isterim. Seyyid Kutub ve Mevdudi Rahimehumellah gibi çağdaş alimler, kitabları ve çabaları ile Müslümanlara, hakimiyetin sadece Allah’ın olduğunu, yani kanun koyma hakkının sadece Allahu Teala’ya ait olduğunu ve bunda kimsenin ona ortak olmadığını söylemişlerdir. Bu da Kitab ve Sünnet ile ilgili belirtilen nassların açıkça söylediği bir şeydir. Ancak burada söz konusu gençlerden birçok kişi, hakimiyetin yalnız Allahu Teala’ya ait olduğu akidesine aykırı olan, ona ortak koşma fiilinin Müslüman veya ğayri muslim tarafından işlenmesi arasında farkın olmadığını anlamıyorlar. Allah’tan başka hakimiyet ve teşri hakkını kendisinde gören kişilerin Müslüman veya kafir, alim veya câhil olması arasında bir fark yoktur. Çünkü böyle bir şey mu’min gençlerin iman ettiği “Hakimiyet Allah’ındır” ilkesine aykırı düşmektedir.”(El-Bani, el-Hadisu Huccetu'n Binefsihi, 96)


5- Taklid eden kişinin, hakkın, taklid ettiği mezhebinde olmadığını tesbit ettiği anda hak olana dönmesi vâcib olur. Allahu Teala şöyle buyurur:
Aralarında hüküm vermek üzere mü’minler Allah’a ve Rasulu’ne çağrıldıkları zaman sadece “işittik ve itaat ettik” demeleri gerekir. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Nur 51)


Allah ve Rasulü bir şeye hükmettiği zaman, iman etmiş olan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah'a ve Rasule baş kaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur.” (Ahzab 36)

Allahu Teala her konuda kendisine ve Rasulu’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) uymayı vâcib kılmıştır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dışında hiçbir kimse bu özelliğe sahib değildir. Alimin söylediği, sabit olan delile aykırı ise, reddedilir ve onunla amel etmediğimiz gibi başkalarının da onunla amel etmemesini söyleriz. Çünkü Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kim dinimizde, onda olmayan şeyler uydurursa, uydurduğu reddedilir.” (Buhari, Muslim)

İmam Şafii (rahimehullah) şöyle der: “Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini öğrendikten sonra onu bırakıp başka bir kişinin sözü ile amel etmek, hiçbir kimse için helal değildir.” (El-Fullani, İkazu Himemi Uli’l-Ebsar, 58) Bu aynı zamanda, meşhur dört mezheb imamının görüşüdür.

İbn-i Abdilber, “Camiu Beyani’l- İlmi” isimli kitabında İbn-i Mes’ud’dan (radıyallahu anh) şöyle dediğini rivayet eder:
“Hiçbiriniz, iman ediyorsa iman edecek ve küfrediyorsa küfredecek şekilde, dininde başkasını taklid etmesin. Çünkü kötülükte örnek olmaz.”
Şankiti (rahimehullah), Bunlar Kur’an’ı hiç düşünmezler mi, yoksa kalbleri üzerinde kilitler mi var?” (Muhammed 24) ayetinin tefsirinde taklid konusunda faydalı bilgiler vermekte ve nerede caiz olduğu, nerede kötü olduğunu belirtmektedir. (Şankıti, Advau’l-Beyan, 7/428)


Burada söylediklerimizden maksad, yaşayan veya ölmüş belirli bir kişiye ya da belli bir mezhebe bağnazlık derecesinde bağlanmanın kötülüğünü anlatmak ve böyle bir şeyden sakındırmaktır. Çünkü Müslümanın Kitab ve Sünnet’in, yani şer’i delilin dışında bir şeye bu şekilde sarılması doğru olmaz. Haklı veya haksız olarak kişilere veya mezheblere bağnazlıkla bağlanmak, kötü cahiliyyenin özelliklerindendir.
Allahu Teala şöyle buyurur:
O (muşrik)lere, “Allah’ın indirdiğine tabi olun” denildiği zaman, “Hayır, biz atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona tabi oluruz” derler.” (Bakara 170)

Muhammed Hâmid’in “Dinde anarşinin önüne geçmek için mezheb imamlarına bağlanmak gerekir” isminde bir kitabı vardır. (Muhammed Hâmid, Lüzumu İttibai Mezahibi’l-Eimmeti Hasmen li’l-Favda’d-Diniyye, Mektebetu’l-Menar, Ürdün) Yazar, kitabında belirli bir muçtehidi taklid etmenin vâcib olduğunu söyleyerek; “Bilmiyorsanız zikir ehline sorun” ayetini delil göstermiştir. Halbuki belirttiğimiz gibi ayet, belirli bir alimi veya mezhebi taklid etmek gerektiğini söylemiyor. Kitabında baştan sona kadar bu ayet dışında, söyledikleri için başka bir delil göstermemiştir. Halbuki İbnu’l-Kayyim’in dediği gibi, belli bir mezhebi taklid etmeyi vâcib kılan ne Kitab’da ve ne de sünnette bir nass bulunmamaktadır. Böylece belirli bir âlimi veya mezhebi taklid etmenin vâcib olduğunu gösteren bir delilin olmadığını anlamış olmaktayız. (Abdulkadir bin Abdulaziz, El Umde fi'i dadi-Udde)

İlgili Konu:

Bir Mezhebe Uyarak Namaz Kılmak Caiz mi? Mezhebler Arasındaki Farklılıklar?

https://www.islam-tr.org/konu/bir-m...z-mi-mezhebler-arasindaki-farkliliklar.31152/

Fitne Durumunda Farklı Mezhebi Taklid?
https://www.islam-tr.org/konu/cuma-...-fitne-durumunda-farkli-mezhebi-taklid.35827/
 
Üst Ana Sayfa Alt