Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Allah Teala Levh-i Mahfuz'u Değiştirir mi?

Alp Arslan Çevrimdışı

Alp Arslan

.
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleyküm ve rahmetullah.
Hocam bir arkadaş bana bir soru yöneltti ama elimde net bir kaynak olmaması ve ilmimin eksikliğinden cevap veremedim.Okuduğu -Açıklamalı Sevadü'l Azam Tercümesi- adlı kitapta Levh-i Mahfuz'da yazılı olan bilgilerin olayların zamanı geldiğinde tek tek yazıldığı gibi bir söz görmüş.Kitapta örnek olarak Hz.Ömer'in önceden müşrik sonradan müslüman olmasını felan örnek vermiş.Arkadaş banada şu iki soruyu sordu;
Levh-i Mahfuz'da ALLAH değiştirme yapar mı?
Levh-i Mahfuz yazılmış mıdır yoksa olaylar oldukça mı yazılır?
Bu konularda bizleri aydınlatırsanız sevinirim.ALLAH ecrinizi versin.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh;

Kaderin Değişip Değişmeyeceği

Şubhesiz ki, Allahu Teâlâ her şeyi, yaratmadan önce, ezeli ilmiyle biliyordu. O ilk olarak kalemi yarattı ve ona büyük küçük her şeyi Levh-i Mahfûz’a yazmasını emredip yazdırdı. Sonra kendisine yakın kıldığı meleklerine, kâinatta icra edeceği hususları Levh-i Mahfûz’dan alıp uygulamakla görevlendirdi. İşte kaza ve kader denilince, hem Allah’ın ezelde her şeyi bilmesi, hem her şeyi Levh-i Mahfûz’a yazması, hem de meleklerin oraya yazılanları alıp Allah’ın emrettiği şekliyle uygulamaları kast edilmektedir. Bu itibarla kaderin değişip değişmeyeceği meselesi bu üç hususa göre farklıdır. Bu nedenle kaderin değişmesi konusu meselelere ayrılarak zikredilecektir:

Birinci Mesele: Allahu Teâlâ’nın ilmi değişmez
Kaderin temel esası olan Allah’ın ezelde her şeyi bilmesi kesin olarak değişmez, kimse bunun aksini iddia etmemiştir. Zira bilginin değişmesi, cehaleti gerektirir. Her şeyi bilen Yüce Mevlâ’nın bundan berî olduğu muhakkaktır.

İkinci Mesele:
Levh-i Mahfûz’da yazılanların değişmesi

Bunların Allahu Teâlâ’nın ilminin aynısı veya bir kısmı olmaları faraziyelerinde değişip değişmeyecekleri farklıdır.

1. “Levh-i Mahfûz’da yazılanların Allahu Teâlâ’nın ilminin aynısı oldukları” düşüncesi esas alınırsa, bunların değişmeyeceği kesindir. Zira bunların değişmesi, Allah’ın ilminin değiştiğini ifade eder. Bu da cehaletten kaynaklanır. Şanı Yüce olan Allah bundan münezzehtir.

2. Şayet “Levh-i Mahfûz’da yazılanlar, Allahu Teâlâ’nın ilminin bir kısmıdır, diğer bir bölümünü kendi nezdinde saklı tutmuştur. Ta ki kendisine en yakın olan melekler dahi buna aşina olmasınlar.” faraziyesi esas alınacak olursa, Levh-i Mahfûz’da yazılanların değişebileceklerini söyleyenler vardır ve görüşlerini şöyle izah etmişlerdir: Bazen Allahu Teâlâ Levh-i Mahfûz’a, bir şeyin olacağını yazar. Ancak o şeyin meydana gelmesi için gerekli olan şartları oraya yazmaz, kendi nezdinde saklı tutar. Ta ki kaderin sırrına kimse vakıf olamasın. Şartlar gerçekleşirse yazılan da gerçekleşsin; gerçekleşmeyince, o şey de gerçekleşmesin. Böylece Levh-i Mahfûz’a yazılan, değişmiş olur. Mesela Allahu Teâlâ “filan zaman, filan yerde deprem olacaktır.” diye Levh-i Mahfûz’a yazar da oranın halkının azmış olmaları şartına bağlar ve bu şartı da Levh-i Mahfûzu’na yazmaz, zaman gelir, halk azmadığından deprem olmazsa Levh-i Mahfûz’a yazılan değişmiş olur.

Bu görüşte olanlar, kaderin değişeceğini imâ eden nasları delil göstermişlerdir. Bu naslar yeri geldiğinde zikredileceklerdir.


Üçüncü Mesele: Meleklerin Levh-i Mahfûz’dan aldıkları bilgilerin değişmesi
Eğer bunların aldıkları hususlar, Allah’ın ilminin aynısı ise değişmeleri söz konusu değildir. Onun, kendinde saklı tuttuğu bilgilerin haricindeki bilgiler olduğu veya Levh-i Mahfûz’a yazılanların alınmasına müsaade edilen bölümü oldukları düşünülürse, bu bilgilerin de değişebileceğini söyleyenler vardır. Burada da bir önceki bölümün izahını yapmışlardır.

Vakıa, kaza ve kader hakkındaki naslar incelendiğinde, kahir çoğunluğun, bunların değişmediklerini beyan ettikleri görülür. Ancak değişebileceklerini imâ eden naslar da mevcuttur. Diğer yandan bir kısım naslar da sadece belli şeylerin değişmeyeceğini ifade etmektedir. Biz burada önce değişmediğini beyan eden, sonra değişebileceğine işaret eden, daha sonra yalnız belli şeylerin değişeceğini bildiren nasları zikredeceğiz.


Dördüncü Mesele: Kaza ve kaderin genel anlamda değişmeyeceğini beyan eden naslar
1. Ayetler

Benim nezdimde söz değiştirilmez…”[105]

…Allah’ın sözleri asla değişmez…”[106]

…Onun sözlerini değiştirecek hiç kimse yoktur. O her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilendır.”[107]

…Onun sözlerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. Sen Ondan başka sığınılacak hiçbir şey bulamazsın”[108]

Daha öncekiler hakkında Allah’ın kanunu budur. Elbette ki sen, Allah’ın kanununda bir değişme bulamazsın”[109]

Allah’ın öteden beri devam edegelen kanunu budur. Allah’ın kanununda bir değişlik bulamazsın”[110]

…Sen, Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın kanununda hiçbir sapma göremezsin”[111]

2. Hadisler

· Ebû Hurayra (r.anh) diyor ki: Dedim ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Ben genç bir erkeğim. Nefsim hususunda sıkıntıya düşeceğimden korkuyorum. Kadınlarla evlenmek için de bir şey bulamıyorum. Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) bana cevap vermeyip sustu. Sonra aynı şeyi bir daha arz ettim. Yine bana cevab vermeyip sustu. Sonra bunun gibi bir daha söyledim, yine sustu. Bir daha söylediğimde Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Ey Ebû Hurayra! Senin kavuşacağın mukadderâtı yazan kalemin mürekkebi kurumuştur. Sen buna göre ister kendini hadım et istersen bırak”[112]

Ali (r.anh) diyor ki: Bizler Rasûlullâh'la birlikte bir cenazede bulunuyorduk. Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) bir şey aldı ve onunla yeri eşelemeye başladı. Sonra şöyle buyurdu: “Sizden hiçbir kimse yoktur ki onun cennette kalacağı yer ve cehennemde kalacağı yer yazılmış olmasın” Dediler ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim için ne yazılmışsa ona tevekkül edip ameli bırakmayalım mı?” Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Aksine amel edin. Çünkü herkes, ne için yaratıldıysa, o onun için kolaylaştırılmıştır. Her kim bahtiyarlardan (cennetliklerden) ise ona bahtiyarların amelleri kolaylaştırılır. Her kim de bedbahtlardan (cehennemliklerden) ise ona da bedbahtların ameli kolaylaştırılır.” Sonra Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) şu ayetleri okudu:[113] “Kim Allah yolunda harcar, Ondan korkar ve en güzel olanı da tasdik ederse, biz onu en kolay olana muvaffak kılacağız. Fakat kim de cimrilik eder, hiç ihtiyacı yokmuş gibi davranırsa ve en güzel olanı yalanlarsa, biz ona en zor olanı kolaylaştırırız”[114]

· İmrân b. Husayn diyor ki: Bir adam dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Cennetliklerin cehennemliklerden ayrılacağı belirlenmiş midir?” Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) “Evet” cevabını verdi. Adam şöyle dedi: “Öyleyse amel edenler niye amel ediyorlar?” Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi: “Herkes yaratıldığı şeye erişmeye muvaffak edilır.”[115]

- Diğer bir rivayette hadis şöyledir: Muzeyne Kabilesi’nden iki adam Rasûlullâh’a (sallallahu aleyhi ve sellem) geldi ve Ona şöyle dediler: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ne dersin bugün insanların yaptıkları ameller ve harcadıkları çabalar geçmişteki kaderden dolayı onların üzerlerine yazılmış olan ve onlar için olmuş bitmiş olan bir mesele midir, yoksa peygamberlerinin kendilerine getirdiği ve delillerle kendilerine tespit ettiği hususları ilk olarak yapma mıdır?” Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yapılan bu ameller daha önce takdir edilen ve bitmiş bir meseledir. Şu ayet-i kerîme: Yemin olsun nefse ve onu şekillendirene. Sonra da ona kötülüğünü ve takvasını ilham edene’[116]bunun tasdikidır.”[117]

· Câbir b. Abdillâh diyor ki: Surâka b. Mâlik b. Cu`şum geldi ve dedi ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Bize sanki şimdi yaratılmışız gibi dinimizi beyân et! Bugün amel neye göredir? Kalemlerin kuruduğu ve miktarların belirlendiğine göre mi, yoksa gelecekte yapacağımıza göre mi? Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Hayır! Bilâkis hakkında kalemler kuruyup miktarların belirlendiğine göredır.” Surâka “O halde niçin amel yapılıyor?” dedi. Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Amel edin! Herkese, yazılı olan kolaylaştırılmıştır.”[118]

· Abdullâh b. Ömer diyor ki: Ömer “Ey Allah’ın Rasûlü! Ne dersin, yapmakta olduğumuz şeyler, yeni başlayan bir mesele mi, yoksa olmuş bitmiş bir mesele midir?” dedi. Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ey Hattâb oğlu Ömer! Yapmakta olduğumuz ameller, önceden takdir edilip tamamlanmış olan bir meseledir. Herkese, takdir edilen kolaylaştırılır. Bahtiyarlardan (cennetliklerden) olan, şüphesiz mutluluk için çalışıp çabalar, bedbahtlardan (cehennemliklerden) olan ise mutsuzluk için çalışıp çabalar.”[119]

· Aynı soruyuEbû Bekir,[120] Zu’l-Lihye el-Kilâbî,[121] Cuheyne veya Muzeyne kabilelerinden bir kişi[122] ve Ebu’d-Derdâ’[123] da Rasûlullâh’a (sallallahu aleyhi ve sellem) sormuşlar ve benzeri cevaplar almışlardır. Başka soranlar da olmuşlar ve aynı cevabı almışlardır.

· Abdullâh b. Abbâs diyor ki: Birgün Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) bineğine binmişken, ben de Onun arkasına binmiştim. Buyurdu ki: “Ey delikanlı! Sana birkaç kelime öğreteceğim. Allah’ı koru ki, Allah da seni korusun. Allah’ı koru ki, Onu her an karşında bulasın. Bir şey dilediğinde Allah’tan dile, yardım istediğinde Allah’tan iste. Bilmiş ol ki tüm insanlar sana bir konuda fayda vermek için bir araya gelseler ancak Allah’ın yazdığı kadarıyla sana faydalı olabilirler. Eğer tüm insanlar sana zarar vermek konusunda birleşip bir araya gelseler ancak Allah’ın sana yazdığı kadarıyla zarar verebilirler. Kader kalemleri kalkmış ve yazılan sahifeler kurumuştur.”[124]

· Abdullâh b. Feyrûz Ebû Busr ed-Deylemî diyor ki: Ubeyy b. Ka`b’ın yanına vardım ve Ona dedim ki: İçimde kaderle ilgili bir şey var. Bana bir şeyler anlat. Umulur ki Allah bu sayede kalbimden bu şeyi giderir. Dedi ki: Eğer Allah göklerinde ve yerlerinde bulunan halka azap etseydi onlara zulmetmiş sayılmazdı. Eğer onlara rahmetiyle muamele etseydi bu onlar için, yapacakları amellerinden daha hayırlı olurdu. Eğer sen Allah yolunda Uhud Dağı kadar altın infak etsen, kadere iman etmedikçe ve sana isabet eden şeyin senden şaşmayacağını, senden şaşacak şeyin de sana erişemeyeceğini bilmedikçe Allah onu senden kabul etmez. Eğer bundan başka bir inanç üzerine ölürsen cehenneme girersin, dedi. Deylemî diyor ki: Sonra ben Abdullâh b. Mes`ûd’un yanına vardım. O da buna benzer sözler söyledi. Sonra Huzeyfe b. el-Yâman’ın yanına vardım. O da aynı şeyleri söyledi. Sonra Zeyd b. Sabit’e vardım. O da bana Peygamber’den (sallallahu aleyhi ve sellem) buna benzer hadis rivayet etti.[125]

· Ebû Hurayra diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Allah katında, kuvvetli mûmin zayıf mûminden daha hayırlı ve daha makbuldür ama her birinde hayır vardır. Sana fayda veren şeye çaba göster. Allah’tan yardım dile ve âcze düşme. Başına bir şey gelirse ‘Şöyle yapsam şöyle olurdu’ deme. Fakat ‘Allah’ın kaderidir. O ne dilerse onu yapar’ de. Çünkü ‘eğer’ kelimesi, şeytanın ameline kapı açar.”[126]

Âişe (r.anha) diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) Ensar’dan bir çocuğun cenazesine çağrıldı da ben “Ey Allah’ın Rasûlü! Buna ne mutlu, cennet serçelerinden bir serçe. Kötülük işlemedi. Onu işlemeye yetişmedi” dedim.
Bunun üzerine Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Veya senin söylediğinden başka bir şey ey Âişe! Çünkü Allah, cennet için cennette kalacak kimseler yaratmıştır. Onlar, daha atalarının sülblerinde iken onları ora için yaratmıştır. Yine Allah cehennem için cehennemde kalacak kimseler yaratmıştır. Onlar, daha atalarının sülblerinde iken onları ora için yaratmıştır.”[127]

· Ebû Hurayra (r.anh) diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Âdem ile Mûsâ deliller göstererek birbirleriyle tartıştılar. Mûsâ Âdem’e ‘Sen, günahın seni cennetten çıkarmış olduğu Âdem’sin’ dedi. Âdem de Mûsâ’ya ‘Sen Allah’ın, peygamberliği ve konuşmasıyla seçtiği Mûsâ’sın. Sonra sen, ben yaratılmadan evvel üzerime takdir edilmiş bir işten dolayı beni kınıyorsun’ dedi” Bunun ardından Rasûlullâh iki kere “Böylece Âdem Mûsâ’ya gâlip geldi” buyurdu.[128]

· Ebû Hurayra (r.anh) diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Adak yapmak, Âdemoğluna Allah’ın takdir etmediği bir şeyi yaklaştırmaz. Lâkin adak yapmak kadere muvafık düşer de böylece cimrinin, elinden çıkarmak istemediği bir mal ondan çıkarılmış olur.”[129]

· Abdullâh b. `Amr (r.anh) diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün elinde iki kitap olduğu halde çıkageldi ve şöyle buyurdu: “Bu iki kitabın ne olduğunu biliyor musunuz?” Biz de “Hayır ey Allah’ın Rasûlü! Sen bize bildirirsen biliriz” dedik. Bunun üzerine sağ elindeki kitab için “Bu kitab âlemlerin Rabbi’nden bir kitap olup cennetlik kimselerin isimleri, babalarının isimleri ve kabilelerinin isimleri bu kitaptadır. Cennetliklerin sonuncusuna varıncaya kadar yazılmış ve toplanmıştır. Bunların sayısı artırılıp eksiltilmeyecektır.” Sonra sol elindeki kitap için “Bu kitab da âlemlerin Rabbi’nden bir kitab olup cehennemlik kimselerin, babalarının ve kabilelerinin isimlerini içermekte olup cehennemliklerin sonuncusuna varıncaya kadar yazılmış ve toplanmıştır. Bunların sayısı da artırılıp eksiltilmeyecektır.” buyurdu. Bunun üzerine Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı “Ey Allah’ın Rasûlü! Durum önceden tamamlanmış ve bitirilmiş ise çalışıp çabalamamız ne işe yarar?” dediler. Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Hedefe yönelin. Tam isabet edemeseniz de yaklaştırın. Çünkü cennete girecek kişinin ameli, (önceden) hangi ameli işlerse işlesin cennetliklerin ameliyle son bulacaktır. Cehenneme girecek kişinin ameli, (önceden) hangi ameli işlerse işlesin cehennemliklerin ameliyle son bulacaktır.” Sonra Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) o iki kitabı elinden bıraktı ve şöyle buyurdu: “Rabbiniz kulların yapacakları her şeyi bildiğinden dolayı ona göre kaderlerini yazıp bitirmiştir. Bir kısmı cennetlik bir kısmı da cehennemlik olacaktır.”
(Tirmizî, Kader, bab: 8, Hadis no: 2141
- Tirmizî hadisin Hasen, Sahîh ve Garib olduğunu, bu konuda Abdullâh b. Ömer’den de hadis rivayet edildiğini söylemiştir - ; Musned, İmam Ahmed, II, 167; İbn Mâce , Mukaddime, 10)


Görüldüğü gibi, bu naslar kaza ve kaderin mutlak olarak değişmeyeceklerini ifade etmektedir. Cumhur ulemâ bu görüştedir. Kanaatimiz de bu doğrultudadır. Ancak kaza ve kaderin değişebileceklerine işaret eden naslar da mevcuttur. Bu itibarla o naslara dayanarak kaderin bir kısmının değişebileceğini söyleyen âlimler de olmuştur.


Beşinci Mesele: Kaza ve kaderin değişebileceklerini imâ eden naslar
1. Ayetler

Aşağıda zikredilecek ayet-i kerîmeler Kaza ve kaderin değişebileceği imajını vermektedirler. Bu nedenle bunların değişeceği kanaatinde olan âlimler bu ayetleri delil olarak göstermişler, cumhur ulemâ bunlara katılmamıştır. Bu ayetler şunlardır:

…Şubhesiz ki, bir kavim kendisini değiştirmedikçe Allah onu değiştirmez. Allah, bir milletin kötülüğünü istediğinde kimse Ona karşı duramaz. O kavim için Allah’tan başka bir koruyucu da bulunmaz”[131]

Kaderin değişebileceğini söyleyen âlimler bu ayet-i kerîmedeki “değiştirmek”ten maksadın, kaderin değişmesi olduğunu söylemişler ve delil olarak meşhur olmayan hadis kitaplarında rivayet edilen şu hadisi zikretmişlerdir:

Ali (r.anh), Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. Allahu Teâlâ diyor ki: “İzzetime, büyüklüğüme, Arşım’ın üzerine yükselmeme yemin olsun ki, herhangi bir köy halkı veya ev halkı yahut çölde yaşayan biri, benim sevmediğim şey olan bana isyan etme durumunda iken, sonra benim sevdiğim şey olan bana itaat etme haline dönerse, ben de onlardan sevmedikleri azabımı sevdikleri rahmetime çeviririm. Yine herhangi bir köy halkı veya ev halkı yahut çölde yaşayan biri, benim sevdiğim bir şey olan bana itaat etme durumunda iken, sonra benim sevmediğim bir şey olan bana isyan etme haline dönerlerse, ben de onların sevdikleri rahmetimi, sevmedikleri azabıma çeviririm”[132]

Allah dilediğini siler, dilediğini ise olduğu gibi sabit bırakır. Kitabın anası Onun katındadır.”[133]

Görüldüğü gibi bu ayet-i kerimenin zahiri, her şeyin değişeceğini ifade etmektedir. Bu nedenle Kaza kaderin de değişebileceğini söyleyenlerin dayandıkları delillerden en güçlüsüdür. Bu konuya bilahere değinilecektir.

2. Hadisler

Kaza ve kaderin değişebileceğini imâ eden hadislerden en belirginleri şunlardır:

· Enes b. Mâlik diyor ki: Ben Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Her kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse akrabalarına iyi davransın”[134]

· Ebû Hurayra (r.anh) diyor ki: Ben Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Her kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse akrabalarına iyi davransın”[135]

Görüldüğü gibi bu hadislerde, akrabalara iyilikte bulunmanın rızkı bollaştıracağı ve eceli erteleyebileceği beyan edilmiştir. Bu da kaderin değişeceği imajını vermektedir.

· Selmân el-Fârisî (r.anh) diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Kaza’yı ancak dua önler. Ömrü ise ancak iyilikte bulunmak artırır.”[136]

· Sevbân, Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Ömrü ancak iyilik yapmak uzatır. Kaderi ancak dua etmek önler. Şubhesiz ki kişi yapmış olduğu bir günahtan dolayı rızıktan mahrum olur.”[137]

Mûâz b. Cebel (r.anh)diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Sakınmak, kadere karşı bir fayda sağlamaz. Fakat dua, inene (gelmiş olan bela ve musibetlere) karşı da inmeyene (henüz gelmemiş olan bela ve musibetlere) karşı da fayda verir. Ey Allah’ın kulları! Dua edin”[138]

Abdullâh b. Abbâs (r.anhuma)’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Kadere karşı sakınmak bir fayda vermez. Fakat Allah dua ile kaderden dilediğini siler.”[139]

Bu hadislerde de iyilikte bulunmanın ömrü artıracağı, duanın kaderi önleyeceği zikredilmiştir. Bu da kaderin değişeceği görüşünde olanlara dayanak olmaktadır.

· Ubâde b. es-Sâmit (r.anh) diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) hilali yeni gördüğünde şöyle derdi: “Allahu Ekber, el-Hamdu lillâh, lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh. (=En büyük Allahtır. Övülme Allah’a mahsustur. Herhangi bir halden diğer bir hale dönme ve herhangi bir şeye güç yetirme ancak Allah’ın yardımıyla olur) Ey Allahım! Ben senden bu ayın hayırlı olmasını diler, kaderin şerrinden ve mahşerin kötülüğünden sana sığınırım”[140]

Ali’nin oğlu Hasan diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) bana vitr namazında okuyayım diye şu sözleri öğretti: “Ey Allahım! Hidayete erdirdiklerin içerisinde beni de hidayete erdir. Afiyet verdiklerin arasında bana da afiyet ver. Gözettiklerinin içinde beni de gözet. Verdiğin şeyleri bana mubarek kıl. Kaza’nın (hüküm verdiğin şeylerin) şerrinden beni koru. Şüphesiz ki hüküm veren sensin. Senin aleyhine kimse hüküm veremez. Şüphesiz ki senin, velayetin altında aldığın zelil olmaz ve senin, düşman olduğun da aziz olamaz. Rabbimiz! Sen çok yücesin, çok ulusun”[141]

Bu hadislerde de Rasûlullâh’ın kaderin şerrinden Allah’a sığındığı rivayet edilmiştir. Bu da kaderin değişebileceği imajını vermektedir.


Altıncı Mesele: Kaza ve kaderin değişebileceklerini imâ eden nasların izahı
Her ne kadar yukarıda zikredilen ayetlerin birinde Allah’ın, dilediğini sileceği ve dilediğini olduğu gibi bırakacağı zikredilmiş, hadislerde de akrabalara iyilikte bulunmanın rızkı bollaştıracağı ve eceli erteleyeceği, insanlara iyilik yapmanın ömrü uzatacağı, duanın kaza ve kaderi önleyeceği, Rasûllullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem), kaderin şerrinden Allah’a sığındığı beyan edilmişse de bunlar kaderin değişmeyeceğini bildiren diğer manaları açık ve mütavatir olan naslara muhaliftirler, bu nedenle izaha muhtaçtırlar.

Birinci Olarak: Kaza ve kaderin değişeceğini imâ eden şu ayetin İzahı
Allah dilediğini siler, dilediğini ise olduğu gibi sabit bırakır. Kitabın anası Onun katındadır.”[142]

Cumhur ulemânın İzahına göre bu ayetin, kaderin değişmesiyle ilgili herhangi bir alâkası yoktur. Bazı âlimler ise bunu kaderin değişmesine delil göstermişlerdir. Diğer bir kısım âlimlerse bu ayetin kaza ve kaderin belli bölümlerinin değişebileceğini bildirdiğini söylemişlerdir. Bu ayetin tefsiri hakkındaki görüşleri şu şekilde özetlemek mümkündür:

1. Ayeti cumhur ulemânın tefsîri

Cumhur ulema bu ayette zikredilen Allah’ın sileceği ve olduğu gibi bırakacağı şeylerden maksadın, kaza ve kaderin dışındaki şeyler olduklarını söylemişler ancak bu değişenlerin veya olduğu gibi sabit kalanların neler oldukları hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir:

Sa`îd b. Cubeyr’e göre ayetteki değiştirme ve olduğu gibi sabit bırakmadan maksat; Allah, kullarının günahlarından dilediğini affedip siler, dilediğini de affetmeyip bırakır, demektir.

Katâde’ye, İbni Zeyd’e göre ve Sa`îd b. Cubeyr’den nakledilen ikinci görüşe göre bu ayetin manası şudur: Allah gönderdiği hükümlerden dilediğini nesh edip kaldırır. Dilediğini de nesh etmeyip devam ettirir.

Ali ve Abdullâh b. Abbâs’tan nakledilen görüşe göre bu ayetin izahı şudur: Allah, kavimlerden dilediğini yok eder dilediğinin neslini devam ettirir. Nitekim şu ayetler bunu ifade etmektedirler:

Onlar, kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi ve helâk edilenlerin onlara dönmediklerini hiç görmezler mi?”[143]

Derken o hak ettikleri çığlık onları kıskıvrak yakalayıverdi. Böylece biz onları, çerçöp haline getirdik. Uzak olsun Allah’ın rahmetinden o zâlim kavim! Sonra onların ardından başka nesiller yetiştirdik”[144]

Hasan el-Basrî’ye, Sa`îd b. Cubeyr’den nakledilen üçüncü bir görüşe ve onlara katılanlara göre bu ayetin manası şudur: Allah insanlardan eceli gelenleri öldürür, gelmeyenleri yaşatır.

Abdullâh b. Abbâs’tan nakledilen ikinci görüşe ve Dahhâk’a göre bu ayetin tefsîri şöyledir: Allah, kulun yaptıklarını yazan meleklerin defterlerinden sevap ve günahların dışındaki şeyleri siler, sevap ve günahları orada bırakır. Zira melekler kulun söylediği ve yaptığı her şeyi yazmakla yükümlüdürler.

Rabî`den nakledilen görüşe göre bu ayetin İzahı şudur: Allah uyuyan insanlardan bazılarının ruhunu alır ve onları öldürür. Bazılarının ruhlarını bedenlerine iade eder ve yaşatır. Nitekim şu ayet bunu ifade etmektedir: “Allah canlıların ruhlarını ölüm anında alır. Henüz ölmemiş olanların ruhlarını da uyurken alır. (Uyurken) eceli gelenlerin ruhlarını bedene göndermeyip tutar. Diğerlerinin (eceli gelmeyenlerin) ruhlarını ise belli bir vakte kadar bedene iade eder. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir kavim için deliller vardır.”[145]

Abdullâh b. Abbâs’tan nakledilen üçüncü bir görüşe göre bu ayetin izahı şöyledir: Allah uzun zaman sâlih amel işleyip sonra sapan ve sapık olarak ölenleri sâlihlerin listesinden siler, isyankârların listesine yazar. Buna mukabil uzun zaman günah işleyip sonra tevbe ederek ölenleri, sapıkların listesinden siler, sâlihlerin listesine yazar. Allah bunların akıbetlerinin ne olacağını ezelde bilmektedir. Buna rağmen bunları yapar.

Suddî’den nakledilen görüşe göre bu ayetin manası şudur: Allah bazı zamanlarda ayı göstermez, o silinmiş gibi olur; güneşi ise her zaman gösterir, o sabittir. Nitekim şu ayet bunu beyan etmektedir. “Biz, gece ve gündüzü varlığımızı gösteren iki delil kıldık. Gecenin alâmetini sildik. Gündüzün alâmetini ise aydınlatıcı kıldık ki, Rabbiniz’in lütfundan rızık arayasınız, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi geniş olarak açıkladık”[146]

Bazılarına göre bu ayetin manası şudur: Allah yarattıklarından bazılarının neslini tüketir, kökünü kurutur. Bazılarını devam ettirir. Bunlar insanlar, hayvanlar, bitkiler olabilir.

Diğer bir kısım âlimlere göre ise bu ayetin tefsîri şudur: Allah dünyayı yok edecek, ahireti devam ettirecektir.

Başka bir grup âlime göre bu ayetin izahı şöyledir: Allah tevbe edenin günahlarını siler. Onların yerine sevap yazar. Nitekim şu ayet bunu ifade etmektedir: “Ancak tevbe eden, imanında samimi kalıp sâlih amel işleyen bunun dışındadır. İşte Allah, onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok affeden ve çok merhamet edendır.”[147]

Görüldüğü gibi bütün bu izahlarda ayet-i kerîmedeki “değiştirmek” ve “olduğu gibi bırakmak”tan maksadın, kaderin dışındaki şeyler olduğu beyan edilmiştir.

2. Kaderin değişeceğini söyleyenlerin İzahı

Bazı sahabilerden ve diğer âlimlerden, bu ayeti kaza ve kaderin değişebileceği şeklinde izah ettikleri rivayet edilmiş, bunların, “değiştirmek”ten herhangi bir şeyi istisna etmedikleri nakledilmiştir. Bu zatlardan bir kısmı şunlardır:

Abdullâh b. Mes`ûd’un şöyle dediği rivayet edilmiştir: Herhangi bir kul şu dua ile dua edecek olursa, Allah onun geçimini mutlaka bol kılar: “Ey lütuf sahibi olup kendisine lütfedilemeyen! Ey azamet ve ikram sahibi olan! Ey nimet ve ihsan sahibi olan! Senden başka hiçbir ilah yoktur. Sen sığınanların koruyucusu, eman dileyenlerin himayecisi ve korkanların güvencesisin. Eğer beni Kitabın Anası’nda (Levh-i Mahfûz’da) mutsuzlardan (cehennemliklerden) yazdınsa, sen benden mutsuz olma ismini sil. Beni katında mutlu (cennetlik) kıl ve hayra muvaffak eyle. Çünkü sen kitabında buyuruyorsun ki: ‘Allah dilediğini siler. Dilediğini sabit kılar. Kitabın Anası Onun katındadır. [148] Abdullah b. Mesûd ‘Allah dilediği hükmü siler, dilediğini bırakır. Esas kitap Onun katındadır’ demiştır.”[149]

Ömer’in, Kâbe’yi tavaf ederken şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ey Allahım! Eğer beni mutlu olanlardan (cennetliklerden) yazdınsa, orada sabit kıl. Ey Allahım! Eğer bana bedbahtlığı (cehennemlik olmayı) veya günah işlemeyi yazdınsa, sen onu sil, mutluluğa ve affa çevir. Çünkü sen dilediğini siler, dilediğini bırakırsın. Kitabın Anası senin katındadır.[150]

Ebû Vâil Şakîk b. Seleme’nin şu duayı çokça yaptığı rivayet edilmiştir: “Ey Allahım! Sen bizi bedbahtlar (cehennemlikler) olarak yazdınsa, sen bizi ondan sil. Bizleri mutlular olarak yaz. Eğer bizleri mutlular olarak yazdınsa, sen bizi onda sabit kıl. Çünkü sen dilediğini siler, dilediğini sabit kılarsın”[151]

Ali’den rivayet edildiğine göre, O, Rasûlullâh’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) “Allah dilediğini siler, dilediğini sabit kılar.”[152] ayetinin manasını sormuş Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) da Ona şu cevabı vermiştir: “Ben bu ayeti tefsir ederek senin gözlerini de aydınlatacağım. Senden sonraki ümmetimin gözlerini de aydınlatacağım (seni de onları da sevindireceğim). Hak edene verilen sadaka, anne ve babaya iyilikte bulunmak ve insanlara iyilik yapmak, mutsuzluğu (cehennemlik olmayı) mutluluğa (cennetlik olmaya) çevirir. Ömrü artırır. Kötü şekilde helak olma yerlerinden korur.”[153]

İkrime, Abdullâh b. Abbâs’ın “Allah dilediğini siler, dilediğini sabit kılar.”[154] ayetini şöyle tefsir ettiğini rivayet etmiştir. “Allah dilediğini iki kitabın birinden siler. Kitaplar ikidir. Allah bunların birinden dilediğini siler, dilediğini sabit kılar. Kitapların tümü Onun katındadır.”[155]

3. Kaderin bir bölümünün değişeceğini söyleyenlerin İzahı

Bazı sahabiler ve onlara katılan âlimler de “Allah dilediğini siler.”[156] ayetindeki silinebilecek şeylerden maksadın her şey değil, bazı şeyler olduklarını söylemişlerdir. Bunlara göre öyle şeyler vardır ki onların silinmesi asla mümkün değildir. Rızık, ecel, cennetlik olma, cehennemlik olma ve benzeri şeyler bu kabildendir. Bunların dışındaki bazı şeyler de vardır ki silinmeleri mümkündür. Bu görüş şu zatlardan nakledilmiştir:

Abdullâh b. Ömer’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ben Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim. “Allah dilediğini siler, dilediğini sabit kılar. Ancak cennetlik olmak, cehennemlik olmak ve ölmek bunların dışındadır.”[157]

Abdullâh b. Abbâs’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah dilediğini siler. Dilediğini sabit kılar. Ancak yaratılış, huy, ecel, rızık, cennetlik olma ve cehennemlik olma bunun dışındadır.”[158]

Kuşeyrî şöyle demiştir: Deniliyor ki: “Cennetlik olma, cehennemlik olma, yaratılış, huy ve rızık değişmez, ayet bunların dışındaki şeyler içindır.”[159]


İkinci Olarak: Kaderin değişeceğini imâ eden hadislerin yorumu
1. Cumhur ulemânın yorumu:

Bunlara göre kaderin değişebileceğini ifade eden bu hadisler hakiki manalarında değil mecazî anlamlarında kullanılmışlardır ve bunlardan kast edilen manalar şudur:

a. Akrabalara iyilikte bulunmanın rızkı bollaştıracağından maksat, takdir edilen rızkın bereketli olmasıdır.

b. Akrabalık bağını gözetip onlara iyilikte bulunmanın veya insanlara iyilik yapmanın belirlenen eceli ertelemesinden veya ömrü uzatmasından maksat, miktarı belirlenmiş olan ömrün içinde mutlu bir hayat geçirmek veya sağlıklı yaşamak yahut ömrünü hayır işlemeye harcamak ya da ölümünden sonra hayırla anılacak şeyleri yapmaktır. Bunlar ömrü uzatmış gibi olurlar. Yoksa ecelin değişmeyeceği şu naslarda açıkça beyan edilmiştir. Allahu Teâlâ buyuruyor ki:

Allah, eceli gelen canı, hiçbir zaman mühlet verip geri bırakmaz. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[160]

Her ummetin belli bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman onu ne bir an geri bırakabilirler ne de ileri alabilirler.”[161]

Allah’ın tayin ettiği ecel geldiği zaman, asla ertelenmez. Keşke bunu bilseydiniz”[162]

De ki: ‘Allah’ın dilediğinin dışında benim, kendime ne bir zarar ne de bir fayda sağlamaya gücüm yeter. Her ummetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde, onu ne bir an geciktirebilirler, ne de öne alabilirler’”[163]

Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Vadeleri geldiğinde, onu ne bir an erteleyebilirler ne de bir an öne alabilirler.”[164]

Ecelin ve rızkın ne kadar olacakları anne rahminde yazılmıştır. Bu hususta Rasûlullâh’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) çokça hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

· Abdullâh b. Mes`ûd diyor ki: Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hanımı Ummu Habîbe dedi ki: “Allahım! Bana kocam Rasûlullâh’ı, babam Ebû Sufyân’ı ve kardeşim Mu`âviye’yi bağışla (beni onlarla uzun yaşat)” Bunun üzerine Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) “Sen Allah’tan biçilmiş ecelleri, sayılmış günleri ve taksim edilmiş rızıkları istedin. O hiç bir şeyi vakti gelmeden yaratacak yahut bir şeyi vaktinden sonraya bırakacak değildir. Şayet Allah’tan seni cehennemin azabından veya kabir azabından korumasını isteseydin daha hayırlı ve daha efdal olurdu” buyurdular.[165]

· Enes b. Mâlik diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Şüphesiz aziz ve celîl olan Allah, rahîme bir melek tevkil etti. O melek ‘Ey Rabbim! Bir nutfedir. Ey Rabbim! Bir kan pıhtısıdır. Ey Rabbim! Bir çiğnem ettir’ der. Allah onu yaratmayı hükmetmek istediği zaman melek ‘Erkek midir yoksa dişi midir? Bedbaht mıdır yoksa mesut mudur? Rızık nedir? Ecel nedir?’ sorularını sorar. Bunlar anasının karnındayken yazılır.”[166]

· Abdullâh b. Mes`ûd diyor ki: Doğru söyleyen ve doğru söylediği tasdik edilen Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) bizlere beyan etti ve buyurdu ki: “Şüphesiz sizden birinizin oluşumu annesinin karnında kırk günde toplanır. Sonra orada o kadar bir müddette bir pıhtı olur. Sonra o kadar müddette orada bir parça et hâline gelir. Sonra ona melek gönderilir. O ona ruh üfler. Meleğe dört kelime emrolunur: Rızkını, ecelini, amelini ve cennetlik yahut cehennemlik olacağını yazması…”[167]

c. Duanın kaderi önlemesinden maksat, kaderin dehşet ve ağırlığını önlemesidir. Kul dua ederse, takdir edileni âsân geçirir, etmezse onu olduğu gibi yaşar. Mesela hasta olur da dua ederse, onu hafif geçirir. Başına taş düşmemesi için dua ederse taş parçalanıp düşer. Trafik kazasına uğramaması için dua ederse, ondan az zarar görür veyahut hiç görmez.

d. Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kaza ve kaderin şerlerinden Allah’a sığınması da bunların değişmeleri için değil, lütufla tecelli etmeleri içindir. Bir önceki şıkta yapılan izahlar burada da geçerlidir. Nitekim Âişe (r.anha)’nin Rasûlullâh’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) rivayet ettiği şu hadiste bu husus açıklanmaktadır:

Âişe (r.anha)diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Sakınmak, kadere karşı hiçbir fayda sağlamaz. Fakat dua etmek, inmiş olana (bela ve musibetlere) karşı da henüz inmemiş olana (bela ve musibetlere) karşı da fayda verir. Şüphesiz ki dua ile bela birbirlerinin karşılarına dikilirler. Kıyamet gününe kadar çarpışırlar.”[168]

2. Cumhurun dışındaki âlimlerin yorumu:

Bunlar “kaderin değişeceğini ifade eden hadislerin hakîkî manalarında kullanıldıklarını, ancak bunların Allah’ın ezeli ilminin değiştiğini ifade etmediklerini, ancak Levh-i Mahfûz’da yazılanların veya meleklerin oradan aldıklarının değişebileceğini ifade ettiklerini” söylemişler ve bu yolla nasların tümünü birbirleriyle bağdaştırmaya çalışmışlardır.

· Abdullâh b. Abbâs’a “Kim rızkının genişletilmesini ve ecelinin ertelenmesini arzularsa, akrabalara iyi davransın”[169] hadisinin manası sorulduğunda şu cevabı vermiştir. “Allahu Teâlâ buyuruyor ki: ‘Sizi çamurdan yaratan sonra size bir ecel takdir eden Odur. Tayin edilen bir ecel de Onun katındadır. Sonra bir de şüphe ediyorsunuz’[170] Ayette geçen birinci ecel, kulun doğumundan ölümüne kadar olan zamandır. Allah’ın katında olan ikinci ecel ise ölümünden sonra tekrar dirilmesine kadar olan zamandır. Yani kabirde kalma süresidir. Eğer kul Rabbi’nden korkar, akrabalarına iyilikte bulunursa, Allah ona kabirdeki zamanından keser, dünyadaki ömrüne ekler. Böylece ömrü uzamış olur. Şayet Rabbi’ne isyan eder, akrabalarına kötü davranırsa, Allah onun dünyadaki ömründen keser, kabirdeki zamanına ekler. Böylece dünyada ömrü kısalır, kabirde artar. Fakat her iki durumda da doğmasından dirilmesine kadar olan ömrü değişmez”[171]

Görüldüğü gibi Abdullâh b. Abbâs’tan nakledilen bu görüş, ecelin değişmezliğini beyan eden nasslarla, değişeceğine işaret eden nasları birbirleriyle bağdaştırmaya çalışmıştır. Ancak cumhurun görüşünün daha kuvvetli olduğu muhakkaktır. Biz de kaderin hiçbir yönüyle değişmediği, değiştiğini imâ eden nasların mecâzî anlamlarda kullanıldığı kanaatindeyiz. Daha iyisini Allah bilir. [172]




[105] Kâf, 29.

[106] Yûnus, 64.

[107] Enam, 115.

[108] Kehf, 27.

[109] Ahzâb, 62.

[110] Fetih, 23.

[111] Fâtır, 43.

[112] Buhârî, Nikâh, bab: 8; Nesâî, Nikâh, bab: 4.

[113] Buhârî, Tefsîr, Sûrati’l-Leyl, bab: 2, hn: 4994; Kaderi, bab: 4; Tevhîd, bab: 54; Müslim, Kader, bab: 6-7, hn: 2647; Ebû Dâvûd, Sünnet, bab: 16, hn: 4694; Tirmizî, Tefsîr, Sûrati’l-Leyl, bab: 1, hn: 3344; Kader, bab: 3, hn: 2136; İbni Mâce, Mukaddime, bab: 10, hn: 78.

[114] Leyl, 5-10.

[115] Buhârî, Kader, bab: 2; Müslim, Kader, bab: 9, hn: 2649; Ebû Dâvûd, Sünnet, bab: 17, hn: 4709.

[116] Şems, 7-8.

[117] Müslim, Kader, bab: 10, hn: 2650; Müsned, İmam Ahmed, IV, 438.

[118] Müslim, Kader, bab: 8, hn: 2648; Müsned, İmam Ahmed, III, 335.

[119] Tirmizî, Kader, bab: 3, hn: 2135 (Tirmizî bu hadisin Hasen ve Sahîh olduğunu, bu konuda Hz. Ali’den, Huzeyfe b. Esîd’den, Enes b. Malik’ten ve İmrân b. Husayn’dan da hadisler rivayet edildiğini söylemiştir); Müsned, İmam Ahmed, I, 27, 29.

[120] Bkz. Müsned, İmam Ahmed, I, 6.

[121] Bkz. Müsned, İmam Ahmed, IV, 67.

[122] Bkz. Ebû Dâvûd, Sünnet, bab: 17. hn: 4696.

[123] Bkz. Müsned, İmam Ahmed, VI, 441.

[124] Tirmizî, Kıyâmet, bab: 59, hn: 2516 (Tirmizî hadisin Hasen ve Sahîh olduğunu söylemiştir); Müsned, İmam Ahmed, I, 293, 303, 307.

[125] Ebû Dâvûd, Sünnet, bab: 16, hn: 4699; İbni Mâce, Mukaddime, bab: 10, hn: 77.

[126] Müslim, Kader, bab: 34, hn: 2664; İbni Mâce, Mukaddime, bab: 10, hn: 79; Müsned, İmam Ahmed, II, 366, 370.

[127] Müslim, Kader, bab: 31, hn: 2662; Nesâî, Cenâiz, bab: 58; İbni Mâce, Mukaddime, bab: 10, hn: 82; Müsned, İmam Ahmed, VI, 41, 208.

[128] Buhârî, Enbiyâ’, bab: 31; Tefsîr, Sûrati Tâhâ, bab: 4; Kader, bab: 11; Tevhîd, bab: 37 (Metin bu bölüme aittir); Müslim, Kader, bab: 13, hn: 2652; Ebû Dâvûd, Sünnet, bab: 17, hn: 4701 (Ebû Dâvûd’un bu bölümünde hadis Hz. Ömer’den rivayet edilmiştir), 4702; İbni Mâce, Mukaddime, bab: 10, hn: 80; Muvatta’, Kader, bab: 1; Müsned, İmam Ahmed, II, 248, 264.

[129] Buhârî, Kader, bab: 6; Müslim, Nezr, bab: 7, hn: 1640 (Metin Müslim’e aittir); Tirmizî, Nuzur, bab: 10, hn: 1538; Nesâî, Eymân, bab: 26; Müsned, İmam Ahmed, II, 412.

[130] Tirmizî, Kader, bab: 8, Hadis no: 2141 (Tirmizî hadisin Hasen, Sahîh ve Garib olduğunu, bu konuda Abdullâh b. Ömer’den de hadis rivayet edildiğini söylemiştir); Musned, İmam Ahmed, II, 167.

[131] Ra`d, 11.

[132] Âlûsî, Rûhu’l-Me`ânî, XIII, 116. (Âlûsî “Bu hadisi İbni Ebî Şeybe, Ebû’ş-Şeyh ve İbni Merdûyeh’in rivayet ettiklerini söylemiştir.)

[133] Ra`d, 39.

[134] Buhârî, Buyu`, bab: 13; Edeb, bab: 12; Müslim, Birr, bab: 20, hn: 2557; Ebû Dâvûd, Zekât, bab: 45, hn: 1693.

[135] Buhârî, Edeb, bab: 12.

[136] Tirmizî, Kader, bab: 6, hn: 2139 (Tirmizî hadisin Hasen ve Garib olduğunu, bu konuda Esîd’den de hadis rivayet edildiğini söylemiştir).

[137] İbni Mâce, Mukaddime, bab: 10, hn: 90; Fiten, bab: 22, hn: 4022; Müsned, İmam Ahmed, V, 277, 280; Mûsânnefu İbni Ebî Şeybe, VI, 111, hn: 29858.

[138] Müsned, İmam Ahmed, V, 234 (Suyûtî bu hadisi Câmiu’s-Sağîr’inde zikretmiş, bunu İmam Ahmed’in, Müsnedi’nde, Taberânî’nin, Mu`cemu’l-Kebîri’nde, Ebû Ya`lâ’nın da Müsnedi’nde rivayet ettiklerini bildirmiş ve hadisin sahîh olduğunu gösteren işaret koymuştur); Suyûtî, Câmi`u’s-Sağîr, II, 453, hn: 7396.

[139] Hâkim, Mustedrek, II, 350 (Ra`d Sûresi Tefsîri). Hâkim bu hadisin senedinin sahîh olduğunu, bununla birlikte Buhârî ve Müslim’in bunu rivayet etmediklerini söylemiş, Zehebî de Ona katılmıştır.

[140] Müsned, İmam Ahmed, V, 329.

[141] Ebû Dâvûd, Vitr, bab: 5, hn: 1425; Tirmizî, Vitr, bab: 10, hn: 464; Nesâî, Vitr, bab: 1; İbni Mâce, İkâme, bab: 117, hn: 1178.

[142] Ra`d, 39.

[143] Yâsîn, 31.

[144] Muminûn, 41-42.

[145] Zümer, 42.

[146] İsrâ’, 12.

[147] Furkân, 70.

[148] Ra`d, 39.

[149] Mûsânnefu İbni Ebî Şeybe, VI, 69, hn: 29521.

[150] Taberî Tefsîri, XIII, 112; Âlûsî, Rûhu’l-Me`ânî Tefsîri, XIII, 170 (Âlûsî, bu sahâbî sözünü, `Abd b. Humeyd’in rivayet ettiğini söylemiştir).

[151] Taberî Tefsîri, XIII, 112; Âlûsî, Rûhu’l-Me`ânî Tefsîri, XIII, 170.

[152] Ra`d, 39.

[153] Âlûsî, Rûhu’l-Me`ânî Tefsîri, XIII, 171. (Âlûsî, bu sözü İbni Merdûyeh’in ve İbni `Asâkir’in rivayet ettiklerini söylemiştir)

[154] Ra`d, 39.

[155] Hâkim, Mustedrek, II, 349 (Hâkim, hadisin Sahîh ve Garip olduğunu söylemiş, Zehebî’de Ona katılmıştır).

[156] Ra`d, 39.

[157] Kurtubî Tefsîri, IX, 329.

[158] Taberî Tefsîri, XIII, 111; Kurtubî Tefsîri, IX, 329.

[159] Kurtubî Tefsîri, IX, 329.

[160] Munâfikûn, 11.

[161] A`râf, 34.

[162] Nûh, 4.

[163] Yûnus, 49.

[164] Nahl, 61.

[165] Müslim, Kader, bab: 32, 33, hn: 2663; Müsned, İmam Ahmed, I, 390, 413, 433, 445.

[166] Buhârî, Hayz, bab: 17.

[167] Buhârî, Enbiyâ’, bab: 1; Bed’u’l-Halk, bab: 6; Kader, bab: 1; Müslim, Kader, bab: 1, hn: 2643 (Metin Müslim’den alınmıştır); Tirmizî, Kader, bab: 4, hn: 2137 (Tirmizî hadisin Hasen ve Sahîh olduğunu, bu konuda Ebû Hureyre ve Enes’ten de hadis rivayet edildiğini söylemiştir); İbni Mâce, Mukaddime, bab: 10, hn:76.

[168] Mecma`u’z-Zevâid, X, 147. (Heysemî bu hadisi Taberânî’nin, Mu`cemu’l-Evsatı’nda ve Bezzâr’ın da Müsnedi’nde rivayet ettiklerini, hadisin ravileri içerisinde Zekeriyyâ b. Manzûr’un bulunduğunu, bunun Ahmed b. Sâlih el-Mısrî tarafından güvenilir biri olduğu söylendiği, cumhurunsa bunu zayıf gördüğünü söylemiştir)

[169] Buhârî, Buyu`, bab: 13; Edeb, bab: 12; Muslim, Birr, bab: 20, hn: 2557; Ebû Dâvûd, Zekât, bab: 45, hn: 1693.

[170] En`âm, 2.

[171] Bkz. Kurtubî Tefsîri, IX, 330.


[172] Şeyh Hasan Karakaya, İslam Akâidi
 
Üst Ana Sayfa Alt