Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Allah’ın indirdiği hükümler ile hükmetmeyen bir hakimin Kafir olmadıgı haller ve bu demokrasi musrik

T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
Şeyh Muhammed b. İbrahim, Maide Suresi’nin 44. ayetine dair itikadi küfrün kısımlarını açıkladıktan sonra bu son bölümde Allah’ın indirdiği ile hükmetmeme noktasında ameli küfrü açıklamaktadır. Acaba Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen bir hakim, hangi durumlarda kendisini ebedi cehennemlik yapan bir küfre girmiş olmaz ve yaptığı bu fiil ameli küfür olarak isimlendirilir. Şeyh şöyle demektedir:
“Maide Suresi’nin 44. ayetinde bahsedilen küfrün ikinci kısmı ise itikadi olmayıp ameli küfürdür ve kişiyi dinden çıkarmaz. İbn-i Abbas’ın ayete dair yaptığı tefsir bu bölümü kapsamaktadır ki, O bu ayetin tefsirinde ‘bu küfrün dışında bir küfürdür’ ya da ‘bu sizin bildiğiniz küfür değildir’ demiştir. İşte bu kişinin herhangi bir davada hüküm verirken, nefsinin arzularına ve şehvetine uyarak Allah’ın indirdiği hükümlerin dışına çıkmasıdır. Ancak bu kişinin, yaptığı hatanın büyüklüğünü ve doğru yoldan ayrıldığını da itiraf etmesi gerekmektedir. İşte böylesi bir durumda bu kişinin yapmış olduğu fiil kendisini dinden çıkarmaz. Ancak zina etmek, içki içmek, hırsızlık yapmak, yemini gamus gibi büyük günahlardan çok daha büyük bir günaha girmiştir. Çünkü Allahu Tealâ’nın kitabında küfür olarak isimlendirdiği bir günah, küfür olarak isimlendirmediği bir masiyetten daha büyüktür.”
Şeyh’in bu sözleri üzerine Sefer Havali şöyle demektedir: “Maide Suresi’nin 44. ayetine dair kişiyi dinden çıkaran itikadi küfrün dışında dinden çıkarmayan durumlar da mevcuttur. Şeyh’in, konunun girişinde de belirttiği üzere Allahu Tealâ’nın ahkamının dışında bir hükümle hükmetmek küfürdür ve Allahu Tealâ’nın da, küfür olmayan herhangi bir günahı küfür olarak isimlendirmesi ve sahibinin de kafir olması asla olası değildir. Ancak burada üzerinde durulması gereken bazı noktalar vardır. Acaba burada bahsi geçen küfür sahibini dinden çıkaran büyük küfür müdür? Yoksa sahibini dinden çıkarmayan küçük küfür müdür?
Küfür çeşitlerinden ilki itikadi küfür, diğeri ise ameli küfürdür. Şeyh bu ikinci bölümde, yani Maide Suresi’nin 44. ayetinde geçen küfür ibaresinin sahibini dinden çıkarmayan ameli küfür olduğuna dair İbn-i Abbas, Tavus ve Selef alimlerinin, ayetin büyük küfür hakkında nazil olmasına rağmen küçük küfrü de ihtiva ettiğine dair görüşlerini zikretmektedir.
“İşte bu kişinin herhangi bir davada hüküm verirken nefsinin arzularına ve şehvetine uyarak Allah’ın indirdiği hükümlerin dışına çıkmasıdır. Ancak bu kişinin, yaptığı hatanın büyüklüğünü ve doğru yoldan ayrıldığını da itiraf etmesi gerekmektedir.”
İster bir mahkemede hüküm veren hakim olsun, isterse de sadece belirli bir konuda hakem tayin edilen birisi olsun, hükmetme makamında olan bir kişinin, tabi olduğu, bağlandığı bir dini, bir sistemi, bir kurallar ve kanunlar bütünü vardır. Bu ya Allah’ın indirdiği hükümlerdir ya da Tevrat ve İncil gibi neshe-dilmiş şeriatler, Tatarların, Napolyo’nun kanunlarında olduğu gibi insan ürünü beşeri kanunlardır. İşte hükmetme makamında olan bir kişinin takip edeceği yol sadece bu ikisinden birisidir ve bu iki kısım arasında hiçbir bağ yoktur.
Hükmetme makamında bulunan hakimlerden birinci kısımda bulunanlar, Allah’ın emirlerine, Allah’ın dinine ve şeriatına uymuş, O’na bağlanmış, O’na boyun eğmiş ve teslim olmuşlardır. Diğerlerine gelince, onlarda Allah’ın dini dışında bir dine, Allah’ın şeriatı dışında bir şeriata tabî olmuşlar, boyun eğmişler ve teslim olmuşlardır. Onların kendisi ile hükmettikleri ve kendisine muhakeme oldukları kanunlar Allah’ın indirdiği kanunlar değillerdir. Bundan dolayı da bunların şeriati, dinleri ve sistemleri tabî oldukları beşeri kanunlardır. Bilindiği üzere her insanın tabî olduğu kanunlar, onun sistemi ve dinidir. Nitekim Allahu Tealâ bu hususu Yusuf Suresi’nin 76. ayetinde şu şekilde bildirmektedir:
“...İşte biz Yusuf’a böyle bir plana başvurmayı ilham ettik. Yoksa o kralın dinine göre kardeşini alıkoyamazdı.” (Yusuf Suresi: 12/76)
Bu ayette “Kral’ın dini” ifadesinde kastedilen O’nun kanunları ve sistemidir. Bu iki kısım hakimlerden birinci kısımda bulunanlar, Allah’ın hükümlerine boyun eğmelerine, O’na iman edip teslim olmalarına rağmen pratikte Allah’ın hükümleri ile hükmederlerken kendilerinde, muhalefet, cehalet, masiyet ve hata görülebilir. Nitekim bu durum imanın diğer şubelerinde de görülebilir. İman eden, Allah’a teslim olan bir kimse her zaman inandığı esasların gereğini tam yerine getiremeyebilir ve inandığı bazı şeylere muhalif hareketler de bulunabilir. Allah’ın zinayı haram kılıp onu kerih gördüğüne inanan bir kimseden zina fiili vukuu bulabilir. Yine aynı şekilde hırsızlığın, rüşvetin, faizciliğin haram olduğuna inanan bir kimseden bütün bu kötülükler sadır olabilir. Bütün bu suçlar Allah’ın emrine iman eden ve onları tatbik eden mü’minler üzerinde görülebilir.
İşte burada itikadi küfre giren hakimlerle ameli küfre giren hakimler arasındaki fark ortaya çıkmaktadır.
Şer’i esaslarla hükmeden mahkemelerde görev alan ve Allah’ın indirdiği esaslara bağlanan bir hakimin, kendisiyle hükmedeceği ve kendisiyle muhakeme olacağı kanunlar, Allah’ın kitabı, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın sünneti, kitap ve sünnet dayanaklı ictihadlar, sahabenin ve fakihlerin sözleridir. Bu hakim hiçbir zaman Allah’ın indirdiği hükümler dışında bir hükmü kabul etmez ve ona bağlanmaz. Bu hakimin kabul ettiği dini, yolu ve sistemi ancak Allahu Tealâ’nın indirdikleridir.”
Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen bir hakim ya Müslümandır ya da kafirdir. Müslüman olan hakimin kendisine bağlandığı hükümler ancak Allah’ın hükümleridir. Müslüman hakimler hayatlarının her alanında ancak Allah’ın dinine, O’nun indirdiği esaslara tabii olmak için uğraş verirler. Buna karşılık kafir hakimlerin tabi oldukları, bağlandıkları ve hayatlarının her alanında kendisiyle hükmettikleri kanunlar, beşer ürünü lanetli kanunlardır. İşte burada Müslüman hakimlerle kafir hakimlerin arasındaki fark ortaya çıktığı gibi, Maide Suresi’nin 44. ayetine dair, itikadi ve ameli küfrün arasındaki farkta ortaya çıkmaktadır.
Allah (Subhanehu ve Tealâ)’ın dinine bağlı, O’nun hükümleri ile hükmeden, Allah’ın meşru kıldığı hükümlerin haricinde hiçbir hükme ve kanuna tabii olmayan bir hakimin arzu ve isteklerine uyması, yakın akrabalarını gözetmesi, ya da rüşvet alması gibi çeşitli sebeplerden dolayı Allah’ın indirdiği hükümlerden sapması ve Allah (Subhanehu ve Tealâ)’ın hükümleriyle hükmetmemesi burada ameli küfrü ortaya çıkarmaktadır. Böyle bir hakimin işlemiş olduğu günah kendisini ebedi cehennemlik yapan itikadi bir küfür olmayıp, büyük günahlardan daha büyük günah olan ameli bir küfürdür. Nitekim Sefer Havali’de, yazdığı şerhte bu noktaya temas etmiş, Allah’ın indirdiği esaslara bağlı bir hakimin, imanının zayıf olmasından, heva ve hevesine uymasından veya suçlunun kendi akrabalarından ya da hükümdarın yakınlarından bir kimse olması dolayısı ile Allah’ın indirdiği ile hükmetmemesi sonucu kafir olmayacağını örnekler vererek belirtmiştir.
“Örnek vermek gerekirse, Allah’ın indirdiği hükümlere bağlı bir hakime zina eden ya da hırsızlık yapan bir kimse getirildiği zaman bu kimselere Allah’ın hükmünü uygular. Zina eden şayet evli ise onu recmeder, bekar ise sopa vurulmasına hükmeder. Kendisine getirilen kişi hırsızlık yapmışsa elinin kesilmesine hükmeder. Ancak aynı suçlardan dolayı şayet kendisine herhangi bir yakını ya da makam ve mevki sahibi birisi getirilirse o zaman başka bir hüküm verir ve Allah’ın indirdiği ile hükmetmez. Bu kimsenin suçu sabit olmasına rağmen, ona çeşitli kapılar açar, bazı çıkış yolları bulur, olayı farklı mecralara sürükleyerek bu kimseye ya ta’zir cezası verir, ya kınama cezası verir ya da suçu sabit olan kimsenin beraatine hükmeder. İşte bu hakim, bu yaptığıyla Allah’ın indirdiği ile hükmetmemiştir. Bununla beraber bu hakim kendi nefsinde bu kimseye verilmesi gereken hükmün ancak Allah’ın indirdiği hüküm olduğuna inanmaktadır. Fakat bu inancıyla birlikte, Allah’ın hükmüne de muhalefet etmiştir. Bu hakimi böyle bir suça iten etken heva ve hevesine tabii olması, şeytana uyarak günaha sürüklenmesidir. İşte böyle bir durumda bu hakim yaptığı bu fiille itikadi bir küfre girmemiştir ve kafir olup dinden çıkmamıştır.



Ancak Allah’ın şeriatinden başka bir şeriate, O’nun kanunlarından başka bir kanuna bağlanan, –şer’i bir mahkemede bile olsa- zina eden her suçluya beşeri kanunlarla hükmetmeye kalkan hakimin durumu bu konuştuğumuz bölümün dışındadır. Şayet bu hakim kendisine zina eden birisi getirildiği zaman onun öncelikle yaşına baksa, onsekiz yaşının altında olup olmadığını sorgulasa, evli olup olmadığına göre durumu değerlendirse, evliyse meselenin kocasına ait olduğunu söylese, bu kimseyi para cezası ile cezalandırsa ya da serbest bıraksa ve karşısına gelen her davada bu şekilde hareket etse işte bu durum kesinlikle sahibini dinden çıkaran bir durum olup birinci bölümde saydığımız itikadi küfre girmektedir. Bu hakim asla Allah’ın indirdiğine bağlanmamış, Allah’ın şeriatini din edinmemiştir. Bundan dolayı da yaptığı bu amel nedeniyle kafir olmaktadır. Ve bu hakimin durumu asla biraz önce belirttiğimiz ameli küfre giren hakimlerin durumu gibi değildir. Zira ameli küfre giren hakim, hayatının her alanında Allah (Subhanehu ve Tealâ)’ın indirdiği ile hükmetmektedir, ancak bazen nefsine uyması sonucu Allah’ın hükmüne muhalefet etmektedir.”
Maide Suresi’nin 44. ayetine dair sahabe, tabiin ve selef alimlerinden gelen Şeyh’in yukarıda yapmış olduğu türden açıklamalar bugün bir çok ilim ehlini ve dolayısı ile de ilim talebelerini çok hatalı bir anlayışın içerisine sürüklemektedir. Bu kimselere göre Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen bir hakim şayet Allah’ın hükümlerini kabul ediyorsa, Kur’an’ı ve sünneti inkâr etmiyorsa yaptığı bu amel ile dinden çıkmış olmamaktadır. Ancak bu görüş gerçekten kendisinde hiçbir doğru yönün bulunmadığı tamamıyla fasid bir görüştür. Zira öncelikle böyle bir ayrım vahiy destekli değildir. Bununla beraber Allah (Subhanehu ve Tealâ)’ın indirdiği hükümleri inkâr etmek zaten aslen küfür olan bir ameldir.
Bilinmelidir ki, burada önemli olan nokta hükmetme makamında bulunan bir kimsenin aslen ne ile hükmettiğidir. Şayet bir hakim, hayatının her alanında Allah (Subhanehu ve Tealâ)’ın indirdiği ile hükmediyor, karşısına gelen her davada Kur’an ve Sünnete göre hüküm veriyor ancak bazı durumlarda nefsine uyması, rüşvet alması ya da yakınlarını kollaması sonucu Allah’ın hükmünden sapıyorsa bu hakimin yaptığı fiili kendisini dinden çıkarmamaktadır. Tabii bu kişi, yaptığının büyük günah olduğunu bilmeli, günahını itiraf ederek tevbe etmelidir. Şayet bu yaptığını meşru görürse Şeyh’in itikadi küfrün dördüncü kısmında belirttiği kısma girmektedir ki, bu da sahibini ebedi cehennemlik yapan bir küfürdür.
Buna karşılık hayatının her alanında beşeri kanunlarla hükmeden, karşısına gelen her davada beşeri kanunları esas alan bir hakim, isterse Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmenin vacip olduğuna inansın, isterse yaptığı fiilin büyük günah olduğuna inansın durum değişmemektedir. Bu kimse bu yaptığı ile kendisini ebedi cehennemlik yapan bir küfre girmektedir. Çünkü bu hakimin kendisine bağlandığı din asla İslam değildir. O Allah’ın şeriati haricinde bir şeriate bağlanmış, hayatının her alanında, karşısına gelen her davada beşer ürünü lanetli kanunlara uymuştur. Böyle bir kimsenin küfrü ise çok açık ve çok aşikardır.
Bugün üzerinde yaşadığımız şu zamanda, gerek Arap dünyasında, gerekse üzerinde yaşadığımız coğrafyada, ilim ehli, alim kimseler olarak bilinen belirli bir kesim, tıpkı bundan 1400 yıl önce Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın Medine’sinde yaşayan Yahudiler gibi dillerini Allah’ın kitabına uzatarak şer’i esasları, Allah’ın apaçık kitabını, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın hadislerini ve özellikle de 14 asırlık süreçte Allah’ın dinini en güzel şekilde bizlere ulaştırmaya çalışan selef alimlerinin sözlerini, üzerinde bulundukları küfür ve şirk dini olan demokratik dini, onun mezheplerini (partilerini), demokratik din havarileri olan parlamenterleri, demokrasinin mabedleri olan parlamentolarda çıkarılmış kanunlarla hükmeden hakimleri savunabilme adına devamlı surette tahrif etmeye çalışmaktadırlar.
Malum olduğu üzere bugün gerek Arap dünyasında, gerekse de T.C’de, Allah’ın indirmiş olduğu şer’i esaslar bir kenara itilmiş, beşeri hukukla hükmeden mahkemeler kurulmuştur. Arap dünyasında bazı ülkelerde Allah’ın indirdiği şeriatle hükmeden mahkemeler olsa bile, yine aynı ülkelerde beşeri hukukla idare eden mahkemeler de mevcuttur. Bir çok Arap devletinde ise aynen günümüz T.C’sinde olduğu gibi, Kur’an ve Sünnet tamamen dışlanmış, mahkemelerde beşeri hukuk uygulanır olmuştur.
Bu gerçekle beraber hakim otoriter sistemden korkan, ilimlerini tağutların saltanatlarına satan günümüzün mürciesi, beşeri hukukla hüküm veren hakimlerin kafir olmadıklarını ispatlayabilme adına bir çok hileli yollara başvurmuşlardır. Ve üzülerek söylemek gerekirse bunda da başarılı olmuşlardır.
Maide Suresi’nin 44. ayetine dair sahabeden ve alimlerden gelen nakiller tamamen bu tağutların nefislerine hoş gelecek bir şekilde anlaşılmaya çalışılmış, konuldukları yerlerinden kaydırılmıştır. Beşeri hukukla hükmeden bir hakimin kafir olması ancak bütünüyle Allah’ın indirdiklerini inkâr etmesine, beşeri hukuku şer’i esaslardan üstün görmesine, beşeri hukukla hükmetmeyi mübah kabul etmesine bağlanmıştır. Sonuçta gerek Arap yarımadasında, gerekse Türkiye’de beşeri hukukla hükmeden hakimlerin hemen hemen hepsinin “ben kafirim ve Allah’ın indirdiklerini inkâr ediyorum. Bizim hukukumuz Allah’ın şeriatından daha üstündür” demeyecek kadar uyanık olmaları, bu tağutları Müslüman yapmaya kafi gelmiştir.
Kendilerinin selef alimlerine tabî olduklarını iddia eden ve buna nispetle kendilerini selefi olarak isimlendiren, ancak itikaden kelimenin tam anlamıyla selef alimlerinin tekfir ettiği Cehmiye ve Mürcie’nin itikadına sahip olan muasır Mürcie’nin, hakimiyet mefhumunu bu son bölümünde günümüzün tağutlarının Müslüman olduklarını ispat edebilme adına tutundukları deliller iki noktada toplanmaktadır. Bu delillerden ilki, Maide Suresi’nin 44. ayetinde geçen küfür ibaresine dair İbn-i Abbas, Ata ve Tavus’tan nakledilen rivayetlerdir:
Hakim, Sufyan b. Uyeyne, Hişam b. Huceyr El’Mekki, Tavus kanalıyla İbn-i Abbas (radıyallahu anhuma)’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Bu sizin bildiğiniz kişiyi İslam milletinden çıkaran bir küfür değildir.”
“Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.” (Maide Suresi: 5/44)
“Bu küfrün dışında bir küfürdür.”
Hakim, bu rivayetin Buhari ve Müslim’in sıhhat şartlarına göre sahih olduğunu, ancak İmam Buhari ve Müslim’in bu rivayeti tahriç etmediklerini söylemektedir. İbn-i Kesir’de tefsirinde ayete dair görüşleri zikrederken bunu aktarmıştır.
Bu görüş, İbn-i Abbas’a isnad edilmekle birlikte tabiinden de nakledilmiştir:
Abdurrezzak der ki: Bize Tavus’tan nakledildi: O şöyle demiştir: “İbn-i Abbas’a bu ayet sorulduğunda bu küfürdür demiştir.” İbn-i Tavus babasından naklen der ki: “Ancak bu Allah’ı, melekleri, kitapları, peygamberleri inkâr anlamındaki küfür değildir.”
Tavus ve başkaları der ki: “Bu kişiyi dinden çıkartan bir küfür değildir. Fakat, küfrün altında kalan bir küfür çeşididir.”
Bu ifadenin bir benzerini Taberi, tefsirinde, Ata b. Ebi Rebah'dan tahriç etmiştir: Cenabı Hakk'ın bu kavli hakkında Ata b. Ebi Rebah şöyle demektedir:
“Bu küfürden başka bir küfürdür, fasıklıktan başka bir fasıklıktır, zulümden başka bir zulümdür.”

Aynı görüşleri Razi’de, tefsirinde Ata ve Tavus’tan nakletmiştir.
Günümüzün Mürciesi bu görüşleri sıraladıktan sonra şöyle demektedir:
“Görüleceği üzere ayette bahsedilen küfür, sahibini İslam’dan çıkaran itikadi bir küfür olmayıp, ameli bir küfürdür. Bugün Allah’a iman ettiğini söyleyen, Kur’an’ın hükümlerini tasdik eden ancak bununla beraber beşeri hukukla hükmeden hakimler bu yaptıkları ile küfre girmemektedirler. Zira buradaki küfrün, küfrün dışında bir küfür olduğu İbn-i Abbas’ın sözü ile sabittir.
Bilindiği üzere sahabe görüşü de dinde bir hüccettir. Özellikle Kur’an’ın tefsiri hususunda ‘Tercuma’ul Kur’an’ olarak isimlendirilen İbn-i Abbas (radıyallahu anhuma)’ın kavli, bu konuda çok açık bir delildir. Bununla beraber tabiinden olan alimlerde buradaki küfrün büyük küfür olmadığını, bilakis küfrün dışında bir küfür olduğunu söylemişler, yine müfessirlerin çoğu bu görüşleri dile getirmişlerdir. İşte tüm bu nakiller, günümüzde Müslüman olduğunu söyleyen ve Allah’ın indirdiği esaslara iman eden ancak bununla beraber mahkemelerde beşeri kanunlarla hükmeden hakimlerin kafir olmadıklarını ortaya koymaktadır.”
Gelişi güzel bakıldığı zaman çok masumane ve ilmi bir açıklama olduğu zannedilen bu sözler, aslında tamamen günümüzün kafir ve müşrik idare sahiplerini savunma gayreti adına ortaya atılmış iddialardan başka bir şey değillerdir. Aynı zaman da ilmi bakımdan tahkik edildiği zaman da, ortaya atılan bu tip iddiaların, içerisinde bir çok hatayı barındırdığı görülmektedir. Biz burada günümüz Mürcie’si tarafından ileri sürülen bu tip iddiaların hatalı yönlerini konu başlıkları halinde izah etmek istiyoruz.



Maide Suresi 44. ayetinde geçen küfür lafzının dinden çıkarmayan küfre delalet ettiğine dair İbn-i Abbas (radıyallahu anhuma)’dan nakledilen rivayet her ne kadar zayıf da olsa, yukarıdaki satırlarda da görüleceği üzere tabiinden bazı alimler de bu yönde görüş belirtmişlerdir. Yine bununla beraber alimlerin bir kısmı da İbn-i Abbas’tan nakledilen rivayeti sahih olarak görmüşler ve bu görüşü kitaplarında belirtmişlerdir. Nitekim Şeyh Muhammed b. İbrahim’de konu hakkında yaptığı açıklamalarda İbn-i Abbas’ın görüşünü dile getirmiştir.
Maide Suresi’nin 44. ayetinde geçen küfür lafzının büyük küfür olmayıp, mecazi anlamda küçük küfre delalet ettiği yönündeki İbn-i Abbas’a isnad edilen görüşün rivayet bakımından sahih olduğunu düşünsek bile, bu görüş dirayet açısından çok zayıf bir görüştür.
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz bölümlerde Kur’an ve Sünnette geçen küfür lafızlarının itikadi mi yoksa ameli mi olduğunu bilmek için lafzi karineden bahsetmiş ve şunları söylemiştik:
Lafzi işaret, Arapça dil kaidelerine göre lafzın ıstılahi ya da mecazi anlamının belirlenmesidir. Lafzi işaretlerden en bilineni, ismin marife ya da nekra olarak gelmesidir.
Arapça’da isimler marife ve nekra olmak üzere ikiye ayrılırlar. Marife isimler belirli, bilinen, muayyen bir varlığa işaret ederler. Başlarında “Elif-Lam” takısı bulunan kelimeler mutlak surette marifedirler. Nekra isimler ise belirli, bilinen, muayyen bir varlığa işaret etmeyip tamamen umum ifade ederler. Nekra isimlerin başında “Elif-Lam” takısı bulunmaz. Bundan dolayı Kur’an ve Sünnette marife olarak gelen lafızlarda kastedilen, kesinlikle kelimenin dinde bilinen ıstılahi anlamıdır. Eğer kelime nekra olarak gelmiş ise, kelimenin ıstılahi anlamı kastedilebileceği gibi mecazi anlamı da kastedilebilir.
Bu açıklamalardan da anlaşılmaktadır ki, Maide Suresi’nin 44. ayetinde geçen küfür lafzı direk olarak büyük küfre delalet etmektedir. Zira ayetteki ibare “El’Kafirun” şeklinde marife olarak gelmektedir. İlim ehli ve dilbilimciler, bu ayette olduğu gibi elif-lam takısı ile marife (belirli) olarak gelen “El’Küfür” kelimesinin büyük küfür ifade ettiği hususunda ihtilaf etmemişlerdir. Bundan dolayı bu ayette bildirilen küfür kelimesi de büyük küfre delalet etmektedir. Çünkü küfür kelimesi elif-lam ile marife olarak gelmiştir. O halde ayette geçen küfür lafzının, “kufrun dûne kufr” (küfrün dışında bir küfür) olduğunu söyleyen tüm görüşler yanlıştır. Ebu Hayyan El’Endülisî, “el-Bahru’l Muhît” isimli tefsirinde şöyle demektedir:
“Buradaki küfrün, nimeti inkâr olduğu söylenilmişse de bu zayıf kalmış bir sözdür. Çünkü küfür kelimesi mutlak olarak geldiğinde, dindeki küfre delalet eder.”
Yine Fahreddin Razi, tefsirinde aynı görüşü dile getirmektedir: “Küfür lafzı mutlak olarak zikredildiğinde dini inkâr manasına hamledilir.”
Ömer Abdurrahman konuya dair şöyle demektedir:
“Burada küfrün dışında bir küfür görüşleri gündeme getirilmektedir. Fakat bu görüş zayıftır. Çünkü küfür lafzı bir şeyde veya bir yerde kullanıldığı zaman dinde bilinen küfür anlamına gelir. Bunun, lafzın zahirinin hilafına olduğunu söylemek hiç mümkün değildir. Ayette geçen küfür lafzı, cümlede her iki “Ulaike/işte onlar”, “El’kafirun” kelimesinde görüldüğü üzere “El” tarif harfiyle açıkça belirtilerek zikr olunur. “Hum/onlar” zamirinin de, “ulaike” kelimesi ile “kafirun” kelimesi arasına girmesi, bu anlamı daha da güçlendirmekte ve desteklemektedir. Buna ‘kasr ve hasr’ üslûbu denir. Bu üslub, söz konusu küfrün küçük küfür değil, dinden çıkaran büyük küfür olduğunda en ufak bir şüphe bırakmayacak kesinlikte açıktır ve nettir.”
Aynı şekilde Şeyh Abdulmecid Şazeli’de, buradaki lafzın mutlak olarak zikredildiğini ve kesinlikle büyük küfre delalet ettiğini, ayetteki ifadenin Elif-Lam takısı ile marife gelmesine bağlamış ve buna dair diğer ayetlerden deliller getirerek şöyle demiştir:
“O halde burada asıl olan küfür lafzının mutlak olarak bilinen küfre delalet ettiğidir. Açık bir delil ya da karine olmadan kesinlikle buradaki küfür lafzının mecazi olduğu söylenemez.”
Burada diğer bir nokta ise, itikadi/ameli küfre dair kitabımızın geçmiş sayfalarında yaptığımız açıklamalarda görüleceği üzere Kur’an ve Sünnette geçen zulüm, masıyet, fısk, fücur, dostluk, düşmanlık, rukûn (meyletmek), şirk vb. lafızlarından kastedilenin öncelikle ıstılahi anlamı olduğudur. Lafzi yada manevi herhangi bir işaret bulunmadan kelimeye ikinci anlam yani sözlük anlamı yüklenemez. Bu ancak nebevi ifade şeklinden, yahut sünnetin açıklamasıyla anlaşılabilir. Bu ayette geçen küfür lafzının ameli küfre delalet ettiğine ve sahibini İslam dininden çıkarmadığına dair karine nedir ki, ayet küçük küfre delalet etsin?
Eğer sahabe sözü ile buradaki mutlak manada kullanılan küfür lafzının küçük küfürle tahsis edildiği iddia edilirse, sahabe kavlinin Kur’an’ın nassını tahsis ve nesh etmediği bilinen bir husustur. Bu noktada usul alimleri arasında bir görüş ayrılığı yoktur. Bundan dolayı sahabe kavliyle ayetin tahsis edilebileceğini iddia etmek batıl bir görüş olmaktan öteye geçmez.
Bu konuda Şeyh Muhammed Emin Şenkîti (rahimehullah) şöyle demektedir:
“Araştırmalar mefru hadis hükmünde olması hariç, sahabe sözüyle nassın tahsis edilemeyeceğini ortaya koyar. Nasslar bir kimsenin içtihadıyla tahsis edilemez. Çünkü nass, kendine muhalif olan her görüşe karşı hüccet niteliğindedir.”


Burada diğer bir nokta, sahabe sözünün hangi durumlarda hüccet olup olmadığı meselesidir. Usulcüler ekseriyetle ictihad ve rey ile idrak edilemeyen noktalarda ve yine hakkında ittifak edilen hususlarda sahabe sözünün hüccet olduğunu söylemişlerdir. İbn-i Kayyım (rahimehullah) “sahabe sözü hüccettir” demiş ve buna dair 46 ayrı delil getirmiştir. İbn-i Teymiyye (rahimehullah), özellikle sahabenin Kur’an’a dair tefsirlerini ön plana almıştır. Her ne kadar İmam Gazali, Amıdi gibi usulcüler, İmam Şafi’nin yeni mezhebinde sahabe kavlini delil olarak almadığı iddia etseler de, İbn-i Kayyım İmam Şafii’nin eski ve yeni mezhebinde sahabe kavlini delil olarak kabul ettiğine dair bir çok örnek vermiştir. Bununla beraber fakihlerin hemen hemen hepsi sahabe sözünü kesin bir delil olarak almışlardır.
Ancak burada diğer bir nokta, sahabe sözünün bir başka sahabenin sözü ile çelişmesi durumunda, kesin bir hüccet olmadığı, kitap ve sünnete en uygun olanın alınabileceği de yine sahabe sözünü kesin hüccet kabul eden alimler tarafından da zikredilmektedir. Bilhassa İbn-i Kayyım sahabe sözünün kesin hüccet olduğunu söyledikten sonra “ancak burada sözün mihverini sahabeden birinin veya bir kaçının görüş sunması diğerlerinin ise ona muhalefet etmemesi oluşturmaktadır” diyerek, sahabe sözünün delil olması açısından önemli bir noktaya temas etmiştir. “Karşıt bir görüşün bulunup bulunmaması açısından bakacak olursak; sahabe sözü ancak kendisiyle çatışan bir görüşün bulunmaması durumunda delil getirilebilir. Sahabe sözlerinin birbiriyle çatışması durumunda hiçbiri hüccet olmaz; aralarında tercih yapmak gerekir. İlim ehli bu konuda icma etmişlerdir.”
Maide Suresi’nin 44. ayetine dair hemen hemen tefsir kitaplarının hepsinde geçen, isnadı sahih olmasına rağmen hiç zikredilmeyen bir rivayet vardır. İbn-i Mes’ud’a rüşvet almaktan sorulmuş, O’da bunun haram olduğunu söylemiştir. Hüküm verirken rüşvetten sorulduğunda ise “Bu küfürdür” demiş ve Maide Suresi’nin 44. ayetini okumuştur.
Sonuç olarak bilinmelidir ki, İbn-i Abbas’tan rivayet edilen ayete dair “kufrun dune kufr” ifadesi, senet bakımından zayıf olup, aslen bu tabiinin görüşüdür. Bununla beraber bu rivayetin sahih olduğunu farz etsek dahi, İbn-i Abbas (radıyallahu anhuma)’ın bu görüşüne bir başka sahabeden yani İbn-i Mes’ud’dan muhalefet vardır. Yukarıda da açıkladığımız gibi sahabelerin kendi aralarında muhalefetleri olduğu zaman, hiç birisi aslen hüccet olmayıp bu durumda doğruya en yakın olan görüş alınır. Burada ise doğruya daha yakın olan görüş ifadenin küçük küfür olmayıp büyük küfre delalet ettiğidir. Zira yukarıda yapmış olduğumuz izahlar bunu açıkca göstermektedir. Bu yönüyle İbn-i Abbas (radıyallahu anhuma)’a isnad edilen söz dirayet bakımından da zayıftır. Ve burada tercih edilmesi gereken görüş Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenlerin büyük küfürle kafir olduklarıdır.
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
As Salamu 'Alaykum

Akhi Şeyh Muhammed b. İbrahimin risalelerini toplu bir sekilde veya parca parca nerde bulabiliriz? (türkce/almanca)
PDF, .doc, Siteler vs. varsa yolla lütfen,...
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
akhi bu metini google kardesten buldum hayret ki turkçesini bulabilmisim yoksa fransizcasi tabi arapçadan çevrilmis burada kutphanelerde bulunur almanca bilmem akhi
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
akhi bende fransizca hukumdarlar ve kadilar hakkinda 9 icma vard bosnali bi arkadas'in sitesinde ama siteyi kapati ve ona sorarim inch'Allah bilgisayarinda hala duruyomu i onlarida bulabilirsem inch'Allah turkçeye cevirmeye çalisirim veya fransizcad'an turkçeye çevirenler varsa insh'Allah onlara sorarim aptallik ettim zamaninda bilgisayarima kaydetmedim
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
aslinda normalde kitab tevhid'in hukumdarla alakali sayfalarinda muhammed ibn ibrahim rahimehu Allah'in açiklamasi var
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
akhi bana yardimci ola bilirsen sevinirim ali el hudeyr gibi veya nasir el fehd gibi alimler'in eserlerinden turkçe olarak nerde bula bilirim ?
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
nasir el fehd akhi bu konuda tum suud krali'na alimlik eden alimleri mun akasaya çagirdi hapise girmeden once Allah onu o taghutlar'in elinde kurtarsin ve onlari bu konular hakinda munakasaya çagirdi hiç birinden ses çikmadi hiç biri onunla munakasaya yaklasmadi
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Akhi, nasir el fehdin risalelerini bende türkce olarak aradim ama bulamadim, ..
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
Allah nassir el fehd gibi suleyman el ulwan gibi bisr el bisr gibi ali el hudeyr gibi metin kaplan gibi ahmed el khalidi gibi alimleri tawaghitlerin elinden kurtarsin amin
 
E Çevrimdışı

ebucihad

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Allah nassir el fehd gibi suleyman el ulwan gibi bisr el bisr gibi ali el hudeyr gibi metin kaplan gibi ahmed el khalidi gibi alimleri tawaghitlerin elinden kurtarsin amin
vallahi ne diyeyim teksöz şu kalıyor kurulmuş bir hilafeti cemaleddin hoca vefaat eder etmez çil yavrusu gibi dağıtan birisi gerçek tewhidi bilenlerin gözünde ne derece alim olabilir acaba.?
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
merak etme metin kaplan'in alim oldugunu demek istemedim sadece obur alimlerin ismini yazdigim zaman metin kaplan'in ismini hapiste oldugu için yazdim ve sonunda ayirmamak için alimler dedim dur istiyorsan duzelteyim Allah nassir el fehd gibi suleyman el ulwan gibi bisr el bisr gibi ali el hudeyr gibi Alimleri ve metin kaplan gibi hocay'i tawaghitlerin elinden kurtarsin amin simdi oldumu ?
 
E Çevrimdışı

ebucihad

Üyeliği İptal Edildi
Banned
yahu dur hele ne olduki bildiğim kişiler hakkında konuşmayayımmı.hemen celallendin benim için hava hoş fakat buraya giren bir dünya insanın itikadı belkide yalan yanlış şeylerle şekilleniyor onun için hemen sinirlenmeye gerekyok inşeALLAH ayırmamak gerekir diyorsun bencede ayırmak gerekir alimliği ve hocalığı hak etmeyenlere bu sıfatlar verilmemeli her tevhidi anlatan gerçekten hoca alimmidir cemaleddin hoca şöyle diyordu öyle hoca alim efendiler varki 100 doğrudan 99 unu doğru söyle fakat 100. yanlışı bir yerlere sokuşturur siz anlayamazsınız işte baktığımızda bugünün hoca efendileri aynı bu yolu izliyorlar
 
halit bin velit Çevrimdışı

halit bin velit

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Şeyh Muhammed b. İbrahim, Maide Suresi’nin 44. Zira yukarıda yapmış olduğumuz izahlar bunu açıkca göstermektedir. Bu yönüyle İbn-i Abbas (radıyallahu anhuma)’a isnad edilen söz dirayet bakımından da zayıftır. Ve burada tercih edilmesi gereken görüş Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenlerin büyük küfürle kafir olduklarıdır.

Kardes gercekten güzel hazirlamisin Allah razi olsun.Bence bu konuya cevap verenler konuyu bastan okuyarak cevap versinler,yani konunun tamamini okusunlar,tekrar Allah razi olsun ahi
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
amin Allah tum muslumanlardan razi olsun fakat konuyu ben hazirlamadim akhi konunun turkçesini bula bildigim için sizlerle paylastim google kardes saoglsun
 
halit bin velit Çevrimdışı

halit bin velit

Üyeliği İptal Edildi
Banned
yahu dur hele ne olduki bildiğim kişiler hakkında konuşmayayımmı.hemen celallendin benim için hava hoş fakat buraya giren bir dünya insanın itikadı belkide yalan yanlış şeylerle şekilleniyor onun için hemen sinirlenmeye gerekyok inşeALLAH ayırmamak gerekir diyorsun bencede ayırmak gerekir alimliği ve hocalığı hak etmeyenlere bu sıfatlar verilmemeli her tevhidi anlatan gerçekten hoca alimmidir cemaleddin hoca şöyle diyordu öyle hoca alim efendiler varki 100 doğrudan 99 unu doğru söyle fakat 100. yanlışı bir yerlere sokuşturur siz anlayamazsınız işte baktığımızda bugünün hoca efendileri aynı bu yolu izliyorlar

tewhid-el kardes cundulhak kardesle anlastigina göre daha cok ahilerlen anlasacagiz insallah maasallah.........ahiler
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
insh'Allah akhi cundulhak kardesle tanisiyormusunuz ? hayirdir akhi ordumu kuruyoruz )) haydi bismillah
 
Üst Ana Sayfa Alt