Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Allah'ın İzni Olmadan Kimse Zarar ve Fayda Veremez

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah'ın İzni Olmadan Kimse Zarar ve Fayda Veremez


Yüce Allah, İslam düşüncesinin temel kaidelerinden biri olan varlık aleminde Allah'ın izni olmadan hiçbir şeyin olmayacağı hakikatini şu şekilde açıklıyor.

"Allah'ın izni olmadan, onlar bir kimseye zarar verecek değillerdir." (Bakara-102)

Sebepler, Allah'ın izni ile işlevlerini yerine getirir. Onun izni ile etkileri görülür ve sonuçları gerçekleşir...

Bu, mü'minin kalbinde iyice açığa kavuşturulması gereken İslam düşüncesinin temel bir kuralıdır. Bu kuralı, bu noktada, en iyi şu örnek anlatabilir:

Elini ateşe soktuğun zaman, ateş elini yakacaktır. Fakat bu yanma olayı Allah'ın izni olmadan gerçekleşemez. Ateşe yakma özelliğini veren Allah'tır. Eline de yanma özelliğini O vermiştir. Ve o özel bir hikmetten dolayı dilemediği zaman bu özellikleri durdurmağa kadirdir. İbrahim (a.s.) için olduğu gibi.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Dedik ki, Ey ateş! İbrahim 'e karşı serin ve selametli ol."

Her etkene Allah'ın izni ile, etki etme özelliği verilmiştir. O bu izinle işlevini görmektedir. Bu özelliği verdiği gibi, dilediği zaman, bunu durdurabilir de. Gayb işleri tamamen Allah'a aittir.Dilediğine, dilediği kadar ve dilediği zamanda bildirdiğinin dışında kimse gaibten bir şeye muttali olamaz. Bu yüzden kullar kendileri için bir fayda ya da zarara güç yetiremezler.

"De ki, "Allah'ın dilediğinin dışında kendi nefsim için bir fayda ya da zarara gücüm yetmez. Eğer ben gaybı bilseydim, iyiliği arttırırdım. Bana kötülük de dokunmazdı. Ancak ben, iman eden bir kavim için uyarıcı ve müjdeciden başka bir şey değilim.'' (A'raf-188)

Bazı işleri yaparken onunla bir zararı kaldırmayı ümid ediyorlar, fakat sonuç onlar için gizlidir, istemeden yaptıkları bir işin sonunun hayır, severek yaptıkları bir işin sonunun kötülük olması mümkündür. Sonuçlar onlar için gayb perdesindedir.

"Hoşlanmadığınız bazı şeyler de sizin için şer olabilir." (Bakara-216)

Bu hakikat, beşerin bilinmeyen gayb karşısındaki gerçek konumunu belirtiyor, insan ne kadar çabalarsa, ne kadar gaybı bilmeye çalışırsa çalışsın, perdeli, gizli ve kapalı gaybın önünde mahcup beşeriyetini hatırlayacaktır.

Resulullah (s.a.v.) de beşer olduğunu, kendisi için bir fayda veya zarara gücünün yetmediğini, çünkü gaybi bilmediğini, daha başındayken yolun nereye varacağını bilmediğini, fiillerinin sonucunu bilmediğini, dolayısıyla fiilinin sonucunu tayin edemediğini söylemiştir. Sonucu hayır da görse, şer de görse bunun böyle olduğunu bildirmiştir. O çalışır ancak sonucun Allah'ın takdir ettiği gaybın içinde gizli olduğunu bildirmekle görevlidir.

Bu ilan ile, İslami tevhid akidesinin her çeşit şirkten mutlak surette arınması ve yüce uluhiyet makamının beşerin hiçbir surette ortak olamayacağı özellikleriyle birlenmesi hakikati tamamlanmış oluyor.

Bu beşer, Allah'ın seçtiği ve sevdiği kulu Muhammed (s.a.v.) de olsa...

Gaybın eşiğinde beşeri güç ve beşeri ilim durur. Aynı şekilde beşeri sınırının başlamasıyla Muhammed (s.a.v.)'in şahsı durur ve görevi biter.

"De ki: Ben size bir zarar veya iyilik dokundurmaya güç yetiremem." (Cin-21)

Resulullah (s.a.v.) kulluk ettiği biricik Rabb'inin bir özelliğini herhangi bir şeye atfetmelerinden ellerini çekmek, uzaklaştırmak ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamakla emrolunuyor. Zarar veya fayda vermeye yalnızca o muktedirdir. Bununla, her şey ve Nebi (s.a.v.) fayda ve zarar üzerine etkin olmaktan uzaklaştırılır. Bu işte de uluhiyet makamı birlenince imanı soyutlama ile düşünce, bu tam açık ve sarih istikameti bulur.

"De ki,"Ben, Allah'ın dilediğinden başka, kendim için bir zarar veya faydaya güç yetiremem." (Yunus-49)

Resulullah (s.a.v.) kendisi için bir zarar veya faydaya malik olamayınca, onlar için de bir fayda ya da zarara malik olamaz. Dolayısıyla iş Allah'a havale edilir.

"Şayet Yüce Allah, bir zararı kaldırırsa, O'ndan başka onu geri getirecek kimse yoktur ve eğer bir hayrı kaldırırsa O herşeye kadirdir... O, kullarının üstünde kahirdir ve O hikmet sahibi dir, haberdardır." (En'am-17,18)

Bu konuda çoğu zaman nefislerin ve göğüslerin vesvesesine, korku ve ümit bağlanan makamlara, şüphe ve zannın ürünü hurafelere tabi oluyor insanlar. Bunların tümünden, akidenin aydınlığı, imanın hakkı batıldan ayıran özelliği, düşüncenin netliği ve uluhiyetin gerçek mahiyetini bilmekle kurtulmak mümkün olur...

İnsan niçin Allah'tan başkasını dost edinir?

Yaşamakla emrolunduğu İslam'a muhalefet etmek suretiyle Allah'ın yasakladığı şirkin girdabına neden düşer?

Bunun sebebi dünya hayatında bir faydayı celb (elde etmek) ve bir zararı uzaklaştırmak mıdır?

Zarar anında insanların yardımını ummak ya da bollukta insanların faydasını beklemek midir?

Oysa bunların tümü Allah'ın elindedir. Sebepler üzerindeki mutlak güç Allah'ındır. Aynı zamanda O, kulları üzerinde kahredici güce sahiptir. Vermenin ve men etmenin hikmeti ve bilgisi O'nun yanındadır.

Hiç kimsenin, tağutuyla, zorbasıyla, itirazıyla, inadıyla ve hilesiyle cahiliyedeki eğilimlere ihtiyacı yoktur. Bu şerleri işlemeye hiç kimsenin ihtiyacı yoktur aslında. Aklı selim, zarar ve faydanın Allah'tan geldiğini kabul eder.

İbn-i Abbas (r.a) şöyle der:

"Bir gün Resullullah (s.a.v.)'ın arkasında yürüyordum. Bana dedi ki; "Ey delikanlı, sana bazı sözler öğreteceğim. Onları koru ki, Allah seni korusun. Koru ki, Allah'ı yanında bulursun. İstediğin zaman, Allah'tan iste. Yardım dilediğin zaman, Allah'tan dile. Şunu bilki, şayet bütün ümmet, sana bir yarar dokundurmak için bir araya gelseler de, Allah'ın senin için yazdığının dışında bir yarar dokunduramazlar. Aynı şekilde, sana bir zarar dokundurmak için toplansalar Allah'ın senin için yazdığından başka bir şey dokunduramazlar. Kalemler kaldırılmış, sayfalar durulmuştur." ( Tirmizi rivayet etmiş ve, "sahih bir hadistir" demiştir.)

Tirmizi'nin dışında başka bir rivayette de şöyle denir.

"...Koru ki Allah'ı önünde bulursun. Bollukta Allah'ı tanırsan zorlukta seni tanır. Bilki sana isabet etmeyen başına gelmeyecektir. Başına gelecek şeyin de yanılması mümkün değildir. Bilki, sabırla beraber zafer, sıkıntıyla beraber rahatlık ve zorlukla beraber kolaylık vardır."

Şüphesiz Yüce Allah kulları üzerinde sonsuz bir güce sahiptir. Verdiği hükümden sorumlu tutulamadığı gibi takdir buyurduğunu da geri çevirecek birisi yoktur. Azgın cahiliyenin yerine yeniden İslam'ı inşa hareketine girişen bir kalbte bu hakikatlerle bunların zıddına yapılan davranışların bir arada olması düşünülemez. Bu öyle bir sorumluluktur ki, dağlar bile kaldıramaz...

Müslümanın, cahiliyyenin yeryüzünü kapladığı bu noktada durması ve bu yüce, kesin, hakla batılı ayıran, sarsıcı ve korkutucu hakikati cahiliyenin yüzüne çarpması kaçınılmazdır. Sonra da her şeye kadir olduğunu kulların üzerinde sonsuz güce sahip olduğunu bildiği Yüce Rabb'ine yönelmeli ve kulların -tağutların ve zorbaların da dahil- bir sinekten daha zayıf olduklarını bilmelidir. Hem de sinek, onlardan bir şey koparsa onu geri alamayacaklarını bilmelidir. Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar ve fayda veremezler. Allah işinde galip olandır; fakat insanların çoğu bilmezler.

Nitekim Yüce Allah, peygamberlerine bu gerçeği ilan etmesini emrediyor:

"De ki, "faydası ve zararı dokunamayanı çağırır mıyız? " (En'am-71)

De ki, Ey Muhammed!. Onların, Allah'tan başka çağırdıkları ve yardım beklediklerini inkar ederek...

Allah'tan başka tahtadan, ağaçtan putlar, heykeller, ruh, melek, cin ve insan; bir fayda veya zarara malik değildirler. Onların tümü fayda ve zarar dokunduramamakta eşittirler. Her şey, Allah'tan bir kader doğrultusunda, hareket eder. Allah'ın izin vermediği şey olamaz. O'nun takdir ettiğinden başkası olamaz. Olup bitenler, hep O'nun kaza ve kaderi dairesinde olup bitiyor.

İnsanoğlu, haktan saptığında, artık beyinsizlikte sınır tanımaz. Bu yüzden Allah'tan başka ne fayda ne de zarar verebilen bir sürü tanrı edinir.

"Kendilerine ne zarar ne de fayda dokunduramayan Allah'tan başkasına kulluk ediyorlar. "Bunlar Allah'ın yanında bizim şefaatçilerimizdir "diyorlar. De ki; "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz? "O, onların şirk koştuklarından yüce ve münezzehtir." (Yunus-18)

Onlar bu sahte rabblerin Allah'ın katında şefaatçi olduklarını zannediyorlar. Oysa Yüce Allah bunların, iddia ettikleri şeyin imkansız olduğunu biliyor:

Siz O'nun bilmediği bir şey mi biliyorsunuz.?

Yoksa gökte ve yerde varlığını bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz.?

Bu, içinde yüzdükleri beyinsizliğe uygun bir üsluptur. Ardından da O'nun yüceliğine yakışır bir tenzih geliyor.

"O ,şirk koştuklarınızdan yüce ve münezzehtir."

Zarar ve fayda Yüce Allah'ın elindedir.

"Allah'tan başka sana ne zarar ne de fayda dokundurmayanı çağırma! Eğer böyle bir şey yaparsan, sen de zalimlerden olursun." (Yunus-106)

Allah'tan başka, zarar ve fayda veremeyen bu putları çağırma! Müşriklerin zarar ve fayda edinmeyi umarak çağırdıkları gibi yaparsan sen de müşriklerden olursun.

"Şayet Allah sana bir zarar dokundurursa O'ndan başka onu giderecek kimse yoktur. Sana bir hayır da dilerse lütfünü geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine verir. O, gafurdur, rahimdir." (Yunus-107)

Zarar Allah'ın koyduğu fıtri kanunlara karşı hareket ettikçe insanın başına gelecek bir sonuçtur. Faydada öyle Yüce Allah, yürürlükteki kanunun sonucu bir zarar sana dokundurursa, sünnetine tabi olmaktan başka onu giderecek bir güç yoktur. Biliniyorsa şayet, sebepleri terketmek zarara sebebiyet teşkil eder. Kanun uyarınca hareket etmen sonucu Yüce Allah, sana bir iyilik dokundurursa, O'nun yarattıklarından hiç kimse senden bu iyiliği çeviremez. Bu sebepler onun genel dileyişine ve eşyaya yerleştirdiği sünnetine uydukları oranda kullarından dilediğine verdiği bir fazilettir. Hiç kimse bir zararı gidermeye muktedir değildir.

"De ki, iddia ettiklerinizi çağırın, sizden bir zararı gidermeye ve değiştirmeye güçleri yetmez." (İsra-56)

Kullarının kaderine mutlak egemen olan Allah'tan başka hiçbir kimse bir zararı gidermeye ve onu değiştirmeye güç yetiremez. O her şeyin Rabb'ı Yaratıcısı ve her-şey O'nun elindedir.

"De ki; "Göklerin ve yerin rabbi kimdir?" De ki,"Allah!" Kendilerine bir fayda ve zarara güçleri yetmeyenleri, Allah'tan başka dostlar mi edinirsiniz? De ki, "Kör ile gören bir olur mu? Ya da, karanlıkla aydınlık bir olur mu?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki, "Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O tek başına her şeyin üzerinde kahredici güce sahiptir." (Ra'd-16) .

Onların Allah'tan başka edindikleri dostları reddeder tarzda sor. Mesele gayet açık olduğu halde, hakla batıl arasındaki farkı, kör ile gören veya karanlıkla aydınlık arasındaki fark kadar açık olduğu halde yine de sor onlardan...

Allah'tan başka kullukta bulundukları bu ortakların bir şey yarattıkları görülmüş müdür?

Dolayısıyla hangisinin ortakların yarattığı olduğunumu bilmiyorlar?

O halde ve kesinlikle, ortak koştuklarının, Allah gibi yaratmaya güçleri yetmez. Yaratan kimse, kulların kullukta bulunmasına yalnızca o müstahaktır.

Bu olay, her şeyin Allah tarafından yaratıldığını, çağırdıkları tanrıların hiçbir şey yaratamadıkları gibi, kendilerinin yaratılmış olduğunu gören bir kavme musallat olan en büyük bir çirkefliktir. Buna rağmen onlara şüphe etmeden kullukta bulunurlar. Akıllar ancak bu kadar beyinsizlik çukuruna düşebilir. Onların bir fayda ve zarara güçleri de yetmez.

"Kendilerine bir fayda ve zararda bulunamayacak, Allah'tan başka ilahlara kullukta bulunuyorlar." (Furkan-55)

Buna rağmen, sorulduğunda, Allah'ın göklerin ve yerin yaratıcısı olduğunu kabul ediyorlar.

"Eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olursan, şüphesiz, "Allah!" diyecekler. De ki: "Görüyor musunuz Allah'tan başka çağırdıklarınızı? Şayet Allah bana bir zarar dilerse onların gücü bunu gidermeye yetmez. Ya da bana merhamet etmeyi dilerse onlar O'nun rahmetini kesebilirler mi? De ki: Allah bana yeter. Tevekkül edenler O'na tevekkül ederler." (Zümer-38)

Müşrikler, göklerin ve yerin yaratıcısının Allah olduğunu kabul ediyorlardı. Hiçbir zaman bunu kabullenmekten geri kalmazlardı. Akıl, göklerin ve yerin varlığını onların üzerindeki mutlak iradeden başka bir şeyle izah edemez. Bu, açık fıtri hakikati hepsi de kabul ediyorlardı. Yerin ve göklerin yaratıcısı Allah olduğuna göre, hiç kimse O'nun bir kulu için irade ettiği rahmeti engelleyemez. Durum bu olunca, Allah'tan başka çağırdıkları ne yapabilirler ki? O'ndan gelen bir zararı kimse engelleyemez. O'nun rahmetini kimse kesemez. O'nu hiç kimse azaltamaz, gizleyemez ve yolundan alıkoyamaz.

Bu hakikatler mü'minin kalbinde yer edince, meselenin ona yönelik tarafı bitmiş oluyor. Tartışma bitmiştir. Gerisi Allah'a kalmıştır. O, kullarına yeter, yalnızca güven, bağlılık ve kesin bilgi vardır...

Sarsılmasından korkulmayan, güven; azalmayan bağlılık ve yanılmayan kesin bilgi.

Bu, varlık üzerindeki egemen gücün hakikatidir.

"Yerde ve nefislerinde size isabet eden her şey, biz onu yaratmadan önce bir kitaptadır. Bu Allah'a kolaydır. Ta ki kaybettiklerinize üzülmeyesiniz, kazandığınıza da sevinmeyesiniz. Allah, bütün şımarık kibirlileri sevmez." (Hadid-23)

Böylece nefis istikrar bulur. Allah'tan gelen ve kendilerine isabet eden hayır ve şerle tatmin olur. Üzülerek hüzünlenmez nimetin yokluğunda...

Nimete ulaşınca da kibirlenmez. O, yoklukta da, varlıkta da istikrarlı olur. Hiçbir sebebi, olayı ve kurumu Allah'a ortak koşmaz. Tümü önceden taksim edilmiş kader ve belli bir süre içindirler.

"Sonuçta her şey Allah'a döner."

"De ki: "Allah'a karşı kim sizin için bir şeye güç yetirebilir? Şayet sizin için bir zarar veya fayda dilerse? Şüphesiz Allah, işlemekte olduklarınızdan haberdardır." (Fetih-11)

Bu, Allah'ın takdirine teslimiyeti ve duraksamaksızın O'nun emrine itaati ilham ettiren bir sorudur. Durmak, gecikmek, zararı defetmediği gibi iyiliği de geciktirmez. Mazeretleri sıralamak Allah'ın ilmini gölgeleyemez.

Allah'ı birleyen beşer kalbi;

- O'ndan başkasına kullukta bulunmaz.

- O'ndan başkasının önünde eğilmez.

- Ondan başkasından bir şey istemez.

- Yarattıklarından birine dayanmaz.

- O'nun gözünde, yalnızca Allah güçlüdür; kullarının üzerinde kahredici güce sahiptir.

Kulların tümü onun yanında zayıf ve cılızdırlar.

Hiç kimse O'na bir zarar veya fayda dokunduramaz.

Onlardan birisinin yardımına ihtiyaç duymaz.

Onlar kendi nefislerine de bir fayda veya zarar dokunduramazlar.

Yüce Allah, dilediğini vermeye veya engellemeye kadirdir.

Kulların O'ndan başkasına yönelmeye ihtiyaçları yoktur. O, zengin, kullarıysa fakirdir.

Böylece tevhidin etkisi, davranış ve tasarrufla görüldüğü gibi, düşünce ve duygularda da kendini gösterir.

Hayat için tam, açık ve belirgin bir metod çizer. Tevhid, dille söylenen bir kelime olmaktan çıkar.

Bununla beraber, Allah'ın indirdiği kitabın sıkça tekrarladığı ve açıkça anlaşılmasına çalıştığı tevhid akidesinin, her zaman, her çağda ve herkes tarafından anlaşılması gerekmektedir.

Tevhid, bu kapsamlı ve geniş anlamıyla idrak edilmeyi gerektirir.
 
Üst Ana Sayfa Alt