Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Altıncı Rükün: Kadere İman

_katre_ Çevrimdışı

_katre_

الحمدلله
Site Emektarı
Altıncı Rükün: Kadere İman
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, her hayır ve şerrin Allah’ın kaza ve kaderi ile meydana geldiğine, Allah’ın dilediği her şeyi yaptığına kesin olarak îmân ederler. Her şey O’nun iradesi ile olur.Hiçbir şey O’nun dilemesi ve tedbiri dışına çıkamaz. O olmuş ve olacak her şeyi olmadan önce ezelden beri bilir. Ezelî ilminin gereğine ve hikmetine uygun olarak meyda-na gelecek bütün kâinat için kaderler ve miktarlar tayin etmiş, kullarının hallerini, rızıklarını, ecellerini, amellerini ve daha başka diğer hallerini bilmiştir. Meydana gelen her yeni şey O’nun ilim, kudret ve irâdesi ile meydana gelir.Kadere îmân özetle; ebede kadar meydana gelecek olan her şeye dâir Allah’ın ezelî bilgisi ile kalemin bunları yazdığına inanmaktır.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Bu önce geçenlerde Allah’ın geçerli kıldığı sünnetidir. Allah’ın emri mutlaka yerini bulan bir kaderdir." (Ahzâb Sûresi, 38)

"Çünkü biz her şeyi bir takdir ile yarattık." (Kamer Sûresi, 49)

Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle buyurmaktadır:

"Bir kimse, hayrı ve şerri ile kaderin Allah’tan geldiğine îmân etmedikçe, kendisine gelip isâbet eden bir şeyin gelip çatmamasının imkânsız olduğunu ve kendisini gelip bulmayan bir şeyin kendisine isâbet etmesinin imkânsız olduğunu kesinlikle bilmedikçe hiçbir kul îmân etmiş olmaz." (Hadisi Tirmizî rivâyet etmiş, Elbânî de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, der ki: Kadere îmân ancak dört husus ile tamam olur. Bunlara da kaderin mertebeleri ya da esasları adı verilir.Bu hususlar kader meselesini anlamanın yoludur.Kadere îmân ise, bütün esasları gerçekleştirilmedikçe tamam olamaz. Çünkü bunların bir kısmı diğerine bağlıdır. Bunların hepsini kabul eden bir kimsenin kadere imanı tamam olur. Bunlardan birisini yahut daha fazlasını eksik bırakanın ise kadere imanında sarsıntı meydana gelir.

Birinci Mertebe: İlim

Allah Teâlâ'nın olmuş ve olacak,olmamış şeyler eğer olacak olsa nasıl olacaklarını, genel ve bütün incelikleriyle bildiğine îmân etmektir. O kulların neler yapacaklarını, onları yaratmadan önce bildiği gibi, onların rızıklarının,ecellerinin, amellerinin, hareketlerini ya da hareketsizliklerinin inceliklerini de bilendir. Onlardan kimin cennetlik, kimin de cehennemlik olduğunu da bilendir.O bütün bunları ezelden beri mevsûf kadîm ilmiyle bilir.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Şüphesiz Allah herşeyi çok iyi bilendir." (Tevbe Sûresi, 115)

İkinci Mertebe: Yazmak (Kitâbe)

Bu da Allah Teâlâ'nın mahlukatın kaderleri ile ilgili olarak ezelden bildiğini Levh-i mahfuz’da yazmış olduğuna îmân etmektir.Levh-i mahfuz ise hiçbir şeyin eksik bırakılmaksızın tamamiyle yazıldığı kitaptır. Meydana gelmiş, gelecek ve kıyâmet gününe kadar olacak her şey Allah Teâlâ'nın nezdinde Ümmül-kitap’ta yazılıdır.Buna Zikr, İmam, Kitabul-Mübin adları da verilir.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Biz her şeyi apaçık kitapta (Levh-I Mahfûz'da) sayıp kaydetmişizdir." (Yasîn Sûresi, 12)

Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmaktadır:

"Şüphesiz ki Allah’ın yarattığı ilk şey kalemdir. Ona: Yaz diye buyurdu.O: ne yazayım? diye sorunca, kaderi yaz, olmuş olan ile ebediyete kadar olacak olanı yaz diye, buyurdu." (Hadisi Tirmizî rivâyet etmiş, Elbânî de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)

Üçüncü Mertebe: İrâde ve Meşîet (Dileme)

Yani kâinatta meydana gelen her şey rahmet ve hikmet özellikleri ile Allah Teâlâ'nın irâde ve meşîeti ile meydana gelir. O dilediğini rahmetiyle hidâyete iletir, dilediğini hikmeti ile saptırır. Hikmet ve egemenliği eksiksiz lduğundan dolayı, yaptıkları hakkında O'na soru sorulmaz, ancak yaratılmışlara sorulur.Bu kabilden meydana gelen her şey O'nun Levh-i mahfuz’da yazılı ve ezelî ilmine uygundur. Allah’ın meşieti gerçekleşir, kudreti de her şeyi kapsar. O’nun dilediği olur, dilemediği olmaz. Hiçbir şey O’nun irâdesi dışında değildir.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." (Tekvîr Sûresi,29)

Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle buyurmaktadır:

"Bütün Ademoğullarının kalpleri Rahman’ın iki parmağının arasında, dilediği gibi evirip çevirdiği tek bir kalp gibidir." (Müslim)

Dördüncü Mertebe: Yaratmak

Allah Teâlâ'nın her şeyin yaratıcısı olduğuna inanmaktır. O’ndan başka bir yaratıcı, O’nun dışında bir Rab yoktur.O’nun dışında ne varsa yaratılmıştır. O, amelde bulunan herkesi ve onun amelini, hareket eden her varlığı ve hareketini yaratandır.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Her şeyi yaratıp onu inceden inceye takdir ve tayin etmiştir." (Furkan Sûresi,2)

Hayır ve şer türünden îmân ve küfür, itaat ve masiyet kabilinden meydana gelen her şeyi Allah dilemiştir, takdir etmiştir ve yaratmıştır.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Allah’ın izni olmadan hiç kimsenin îmân etmesi mümkün değildir." (Yunus Sûresi,100)

"De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası asla bize isabet etmez." (Tevbe Sûresi,51)

Allah Teâlâ tek başına yaratıp var edendir. O, istisnasız her şeyin yaratıcısıdır. O’ndan başka bir yaratıcı, O’nun dışında bir Rab yoktur.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şeye vekildir." (Zümer Sûresi,62)

Allah Teâlâ itaati sever ve masiyetten hoşlanmaz. Dilediği kimseyi lütfuyla hidâyete iletir, dilediği kimseyi de adâletiyle saptırır.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Eğer kâfir olursanız, şüphesiz Allah size muhtaç değildir. Bununla birlikte O kullarının kâfir olmalarına râzı olmaz. Eğer şükür ederseniz, faydanız için ondan râzı olur.Günah taşıyan hiç kimse başkasının günah yükünü yüklenmez." (Zümer Sûresi,7)

Allah Teâlâ'nın saptırdığı kimsenin ileri sürecek herhangi bir delili veya bir mazereti yoktur. Çünkü Allah Teâlâ ileri sürülecek bir bahane kalmasın diye peygamberler göndermiş ve kulun işlediği ameli ona izâfe ederek, bunu kulun kazancı olarak takdir etmiş ve ancak gücünün yettiği şeylerle onu yükümlü tutmuştur.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Bugünde herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün zulmetmek yoktur." (Ğâfir Sûresi,17)


"Gerçekten Biz, ona yolu gösterdik. İster şükredici olsun, ister nankör (kâfir olsun)." (İnsan Sûresi,3)

"Müjdeleyici ve uyarıcı olmaları için peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah’a karşı bir bahaneleri (mazeretleri) olmasın." (Nisâ Sûresi,165)

"Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (Bakara Sûresi,286)

Allah Teâlâ'nın rahmetinin kemâli dolayısıyla şer O’na nisbet edilemez. Çünkü O hayrı emretmiş olmakla birlikte şerri yasaklamıştır. Şer ancak O’nun takdiri ve hikmeti ile meydana gelir.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her fenalık da kendindendir." (Nisâ Sûresi,79)

Allah Teâlâ zulümden münezzehtir. O adâlet sıfatına sahiptir.Kimseye zerre kadar dahi zulmetmez. O’nun bütün iilleri adâlet ve rahmettir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Ben kullara asla zulmedici değilim." (Kâf Sûresi,29)


"Rabbin kimseye zulmetmez." (Kehf Sûresi,49)

Yaptıklarından ve dilediklerinden dolayı Allah Teâlâ'ya soru sorulmaz.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Muhakkak Allah zerre miktarı dahi zulmetmez." (Nisâ Sûresi,40)

"O işlediklerinden sorumlu tutulmaz. Halbuki onlara sorulur." (Enbiyâ Sûresi,23)

O halde insanı ve fiillerini yaratan Allah Teâlâ-'dır.Allah Teâlâ, ona bir irâde, bir kudret, bir tercih ve bir dileme gücü vermiştir. Allah Teâlâ bunu mecâzi anlamıyla değil de gerçek anlamıyla fiillerini yapan kendisi olsun diye insana bağışlamıştır. Sonra da ona hayır ile şerri birbirinden ayırt edecek bir akıl vermiş, ancak irâde ve tercihiyle yaptığı amellerden dolayı onu hesaba çekecektir.İnsan mecbur değildir,aksine onun kendi iradesi ve tercihi vardır. Bunlarla fiilerini ve inançlarını tercih eder. Şu kadarı var ki meşîeti itibariyle Allah’ın meşîetine tabidir.Allah’ın dilediği her şey olur, dilemediği hiçbir şey de olmaz. Kulların fiillerini yaratan Allah Teâlâ'dır.O fiilleri işleyen ise kullardır. O halde bu fiiller yaratılmaları, var edilmeleri ve takdir edilmeleri itibari ile Allah’tan, fiil ve kazanım olmaları itibariyle de kula aittirler.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

" O ancak âlemlere bir öğüttür, aranızdan dosdoğru yolda gitmek isteyenlere. Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz." (Tekvîr Sûresi,28-29)

Allah Teâlâ kaderi delil göstererek:
"Allah dileseydi biz de, babalarımız da şirk koşmazdık. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık." (En'âm Sûresi,148)

Diyen müşriklerin söylediklerini kabul etmeyerek, âyetin devamında onların yalanlarını şöyle reddetmektedir:

"De ki: Yanınızda bize çıkartıp gösterebileceğiniz, herhangi bir bilgi var mı? Siz ancak zanna uyuyorsunuz ve siz yalnızca yalan uyduruyorsunuz." (En'âm Sûresi,148)

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, kaderin Allah Teâlâ-'nın yarattıklarındaki bir sırrı olduğuna îmân ederler. Ona ne yakın bir melek,ne bir peygamber muttalidir. Bu hususta çokça derine dalmak ve uzun boylu düşünmek sapıklıktır. Çünkü Allah Teâlâ kader bilgisini yarattıklarından saklı tutmuş ve onun nihai maksadını bilmeye kalkışmalarını yasaklamıştır.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"O işlediklerinden sorumlu tutulmaz. Halbuki onlara sorulur." (Enbiyâ Sûresi,23)

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, kendilerine aykırı hareket eden sapık fırkalara Allah Teâlâ'nın şu emri ile hitap eder ve onu delil gösterirler:

"De ki: Hepsi Allah’tandır. Böyle iken bunlara ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?" (Nisâ Sûresi: 78)

İşte sahâbe, tabiîn ve kıyâmet gününe kadar onlara güzel bir şekilde uyan selef-i salihin îmân ettikleri hususlar bunlardır.
Allah Teâlâ onların hepsinden razı olsun.

Selef-i Salih Akidesi
Abdullah b. Abdulhamid el-Eseri
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt