Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Anne Karnında Öğrenilmiş Korkular

F Çevrimdışı

Filistinim

Üye
İslam-TR Üyesi
Anne Karnında Öğrenilmiş Korkular


Her insanın belli bir hayat kalitesi vardır. Bu hayat kalitesinin oranı ise; yaşadığınız hayattan ne kadar keyif aldığınız ve bu hayatın ne kadarını içinize sindirerek yaşadığınızla alakalıdır.. Her anını keyifle, huzurla, kendine güven içerisinde, sevgiyle, her türlü isteğini yerine getirerek yaşayan, kendisiyle ve dolayısıylaçevresiyle barışık, sosyal, aktif bir hayat geçiren bir bireyin hayat kalitesi çok yüksektir. Ama tam aksiyse; her an öfkeli, korkudolu, kendine güvensiz, sevgiyi yaşayamayan ve yaşatamayan bir bireyin ise, hayat kalitesi de bir o kadar düşüktür.

İşte bu hayat kalitemizin düşmesine sebep olan ise egolardır. Ego deyince aklımıza kalıplaşmış bir açıklama gelir. Kendini beğenmiş, ukala insanlara bizler egolu damgasını yapıştırıveririz. Bu da bizim doğru bildiğimiz yanlışlardan biridir. Ego terimi oldukça geniştir ama bir tanesinin varlığı bile insanın mutsuz olmasına büyük bir nedendir. Bunlardan bazıları; kıskançlık,öfke, kırılganlık, saldırganlık, korkular (ölüm korkusu, terk edilme korkusu, yükseklik korkusu, yalnızlık korkusu, kaza yapma korkusu, hastalanma korkusu, başarısızlık korkusu, hırsız korkusu, hayvan korkusu…), güvensizlik, sevgisizlik (kendini sevmeme, sevilmediğini ya da sevilemeyeceğini düşünme), acılarla beslenme, kendine değer vermeme, yargılama, aşağılamadır. Ama tüm bunları tek bir başlıkta toplayacak olursak, tüm egoların kaynağı sevgisizliktir. Sevginin yeşermediği, daha doğrusu sevgiyle yeşermeyen her birey; kendine güvensiz olur, kendine güveni olmayan birey korkularını oluşturur.

Korkularıyla yaşayan birey, kıskanç olur, çabuk kırılır ve incinir. Kırılan, incinen kıskanç bir birey ise saldırganlaşmaya ve ani öfke patlamaları yaşamaya başlar. Eğer ki birey, bu egoların farkında değilse ve böyle davranmayı bir yaşam biçimi haline getirmişse, kendinden oluşan kuşaklara yani çocuklarına da bunları bilinçli ya da bilinçsiz olarak öğretmeye başlar. “Öğretmek” kelimesini özellikle, üstüne basa basa vurgulamak istiyorum çünkü egolar sonradan öğrenilmiş olan duygu karmaşalarıdır. Hiçbir birey anne karnına, egolara sahip olarak gelmez. Bu yüzden daha anne karnında başlar tanışıklığımız, sevgisizlikten doğan korkularla, yani egolarla.

Çoğunlukla, ilk, bebeğini dünyaya getirmeye hazırlanan bir anne adayı, kendine olan sevgisinden ödün vermeye başlar. Vücudu değişir, hareketleri kısıtlanır, kendini güzel bulmamaya yani artık aynaya baktığı zaman kendini sevmemeye başlar. Bu sevgisizlik içinde kendine olan güvenini kaybeder ve türlü korkular üretmeye başlar.
“Ben bu bebeğe nasıl bakacağım, ya sakat doğarsa, ay niye bugün kıpırdamadı bir sorun mu var, ya düşük yaparsam, ya doğuramazsam, ya eşim artık beğenmezse” gibi düşüncelerden oluşan korkularla, huzursuz geçecek bir hamileliğin temelleri atılmış olur. Bu hamilelik döneminin ilk aylarında, zaten geldiği yeri anlama ve alışma telaşında olan bebeğin karmaşık duygularına, bir de annenin, mutsuz ruh hali eklenince, bebek tümüyle rahatsız olur ve bunu da annesini rahatsız ederek göstermeye başlar. Anne adayı ise, bebek tarafından verilen bu tepkileri fiziksel problemler olarak hisseder.

Anne tüm duygu yoğunluklarını tek başına yaşadığını düşünürken, aslında onunla beraber yol alan, her yiyip içtiğinden olduğu kadar her yaşadığı duygudan da beslenen bebek, tüm bunlardan etkilenir ve anneye sinyaller göndermeye başlar. Anne, ne kadar bu sinyalleri algılayamazsa, bebeğin bu dünyada kalma isteği de aynı oranda azalır.

İşte ilk korkular bu devrede oluşur çünkü bebek, annenin mutsuzluğunun kendisinden kaynaklandığını düşünerek, anneyi üzüyor olmaktan korkmaya başlar. Bu da bebekte geldiği yere geri dönme isteği uyandırır ve sağlıksal olarak zayıflar ve bundan doğal olarak etkilenen anne adayı, sorunlar yaşamaya başlar. Ben tüm hamileliği boyunca, karın ağrıları, kramplar, kusmalar, yaşayan hatta doğuma kadar ki olan tüm zamanını hiç hareket etmeden yatarak geçirmek
zorunda olan birçok anne adayı tanıdım. Eğer ki anne; bu bebeği tam anlamıyla kabul eder ve onu hayatına müdahale etme potansiyeli olan bir varlık olarak görmeyi bırakırsa, bebek rahatlar, sevildiğini hisseder ve hayata sıkı sıkı tutunduğu için bu korkusunu atlatır ve anneyi de rahat bırakır.

Zaman ilerledikçe, anneyi olduğu kadar çevresindeki tüm olan biteni ve hatta konuşulanları bile iyice anlamaya başlayan anne karnındaki bebek, annenin hangi durumlardan iyi ya da kötü etkilendiğini, bu durumların ne olduğunu ve annenin bunlara nasıl bir tepki verdiğini ezberler. Fiziksel olarak gelişen bebek, duygularını da oluşturmaya başladığından, annenin tüm mutlu ve mutsuz olduğu durumları kendine mal etmeye, yani, bunu kendine bir yaşam biçimi olarak seçmeye başlar ve bunu kaydeder. Dolayısıyla, ne zaman aynı tip bir olayla karşılaşsa, otomatik olarak öğrendikleri devreye girer, bunları kendi yaşıyormuş gibi algılamaya ve anneden bağımsız olarak, kendine has tepkiler vermeye başlar. Örneğin; eğer ki bir anne adayının düşük yapma gibi bir korkusu varsa ve başına gelen her olayda bebeğini kaybetme korkusu yaşıyorsa, bebek bunu kaydeder, saklar ve anne adayının başına gelen en ufak bir kazada kendisi düşme korkusu yani ölüm korkusu yaşamaya başlar. İşte bu kaydettiği korkuyla hayata merhaba der ve eğer bunun farkına varmazsa, hayatı boyunca kaza geçirme ya da ölme korkusuyla yaşar. Bir başka örnek daha. Eğer ki anne adayı, hamileliği boyunca kendisiyle yüksek sesle konuşulmasına tepki veriyor ve bundan hoşlanmıyorsa, hatta bundan korkuyorsa; bunu algılayan bebek, duyduğu her yüksek sesten etkilenmeye yani korkmaya başlıyor, bunu kaydediyor ve bu korkuyla dünyaya merhaba diyor. Yine bu bunun farkına varmazsa, kendisiyle yüksek sesle konuşulmasından hoşlanmıyor, biri yüksek sesle konuştuğu zaman da korkup, bir kenara siniyor. Çünkü tüm bunları anne karnındayken öğrendi, kaydetti, kendine mal etti ve yaşamaya başladı.

Anne karnında öğrenilen tüm duygular gelecekteki yaşam kalitemizi belirleyen ana kıstaslardır. Sevgisizlikten doğan korkular başka korkuları da kendine çeker ve yeni korkular oluşturur. Anne adaylarının öğrettiği tüm korkular,
bilinçsizce, çocuğuna aktardıklarıdır.

alıntı
 
deli Çevrimdışı

deli

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
enteresan bir bakış açısı... Allah razı olsun
 
eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH razı olsun
ama ben yaşam kalitesi noktasına katılmıyorum
insan dünyaya yaşamaktan keyif almak için gelmemiştir kanımca
korkularımız var, kırılganız, saldırganız bazen v.s. çünkü insanız
bunların fıtraten insana yerleştirilmiş duygular olduğunu düşünüyorum
Rabbim öyle dilemişse olur, anne karnındayken gelmiş v.s. etkiler sadece vesiledir
ve bunları düşünüp insanların yaşam kalitesini artırmaya çalışması sadece daha fazla mutsuzluk, keyifsizlik ve korku getirir
tabii bunlar benim düşüncelerim...* * ::
 
deli Çevrimdışı

deli

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
o düşünceleri tek başına sahiplenme hemen ::
 
F Çevrimdışı

Filistinim

Üye
İslam-TR Üyesi
amin ecmain inşeAllah,

yaşam kalitesinden tüm hayatın keyifli geçer bi hale dönüştürülmesi olduğunu düşünmüyorum. hayatın geri kalan dönemlerinin belirletyicisi olan bir dönem olarak düşünüyorum anne karnında geçen süreyi , algımda bir bozukluk yoksa yazı da bunu belirtiyor. çocuğun karakteri daha anne karnında belirleniyor buna önem vermeyen ebeveynler , çocuğun neden kalbin atışlarına benzer buldukları sesleri duyunca dikkat kesildiklerini anlamaktan da uzaklar. bir bebek sahibi olduğumuzu öğrendiğiniz andan itibaren anne baba olmanın sorumluluğunu üzerimize almamız gerekiyor. düşükler ile ilgili kısmını okuyunca ilahi taktire karşıtlık varmı diye endişe de etttim ama hiçbir etkisi yoktur deyip editlemedim. yani bebeğin istenip istenmediğini hissetmesi ve travma diye açıkladığımız bir süreci daha o süreçte yaşaması ileriki yaşamına mutlaka etki eder diye düşünüyorum. hayata gelişimize anne babamız ne kadar vesile ise anne karnında iken bize verdikleri de aynı derecede vesile evet. çocukluğuna inmek lazım gibi uygulama var yanılmıyorsam terapilerde. bu da onun bir üst boyutu (mu) :) elbette bunlar asla ebeveynlerin suçlanmasına yol açacak tesbitler olarak algılanmamalı. bizde mevcut sinirlilik, depresiflik... ben neden böyleyim diye bi sorgulamaya götürmekten öte anne karnındaki dönemin ebeveynler tarafından önemsenmesine yardımcı bir konu olarak algılıyorum.
 
awesome Çevrimdışı

awesome

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ögrendiğim kadarı ile bebek belli bi donemden sonra anne karnında iken dısardakı seslerden etkıleniyor .Mesela yuksek sesle konusuldugunda bunu duyuyor yada hıssedıyor ve korkuyor bunlar anne karnındayken bıle etkılı kı sonrasındakı egıtımı dusunun.Algılama yetenegıde yıne bu donemde gelısıyor agac koku gıbı dusunun her bır dalı annenın hıslerı ve davranıslarıyla sekıllenıyor .Ben anne karnında kuran ı kerım dınlıyerek buyuyen cocukla sarkı dınlıerek buyuyen cocuk arasında yatkınlık olarak bıle olsa fark olacagını dusunuyorum .
 
S Çevrimdışı

saman*

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Korkuların nasıl başladığı ve nelere mal olduğu güzel anlatılmış da bunlardan nasıl kendimizi koruruz yada (benim gibi korkuları olanlar için ) korkularımızı nasıl düzeltiriz onuda anlatsaydınız daha bi hayırlı olurdu.
Allah razı olsun.
 
Ilunga Çevrimdışı

Ilunga

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Teşekkürler
 
Üst Ana Sayfa Alt