Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ayetlerde Incelikler(yaradılış)

M Çevrimdışı

Muzammil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İnsanlardaki organların gelişim sırası:

O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Mü’minun Suresi, 78) Kuran’da duyulardan hep belli bir sıra ile bahsedilmektedir: Duyma, görme, hissetme ve anlama. Embriyolog Dr. Keith Moore, embriyonun gelişim sürecinde iç kulakların ilk halinin belirmesinden sonra gözün oluşmaya başladığını ifade etmektedir. Hissetme ve anlama merkezi olan beynin ise, kulak ve gözün ardından gelişimine başladığını söylemektedir.

Fotosentezin sabah vakti başlaması:

Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun, ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha; (Tekvir Suresi, 17-18) Fotosentezin en verimli olduğu zaman, oksijenin en fazla üretildiği zamandır. Tekvir Suresi’nde sabah vakti ile ilgili olarak dikkat çekilen “iza teneffese” yani “nefes almaya başladığı zaman” ifadesi, mecaz yoluyla teneffüs etmek, solumak, derin derin nefes almak anlamlarına gelir. Ayette vurgulanan bu ifade, sabah vakti oksijen üretiminin başlaması, solunumun ana şartı olan oksijenin en yoğun olarak bu vakitte elde edilmesi açısından oldukça dikkat çekicidir.

Güvenilmez dişi ankebut

Ankebut suresi 41. Ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “Allah’tan başka dostlar edinenlerin misali, kendisine ev edinen dişi örümceğin misaline benzer. Gerçek şu ki, evlerin en çürüğü örümceğin evidir. Keşke bilselerdi!”

Bu ayet-i kerimede iki önemli nokta vardır. Birinci nokta şudur: Ayette geçen “ankebut” kelimesi ile dişi örümcek kastedilmektedir. Ayetteki “edindi” manasına gelen اِتَّخَذَتْ fiilin dişi sigasıdır. Bu fiilin erkek sigası اِتَّخَذَ dir. Allah-u Teâlâ dişi sigasını kullanarak örümceğin evini dişi örümceğin yaptığını bildirmiştir. İşte Kur’an’daki dişilik ile ilgili bu belirti bir mucizeyi daha ortaya koymaktadır.

Şöyle ki: Hayvanlar üzerine yapılan araştırmalarda örümcekler ile ilgili çok ilginç bilimsel sonuçlara ulaşılmıştır. Bunlardan biri de örümceğin evini erkek örümceğin değil, dişi örümceğin yapmasıdır. Bilimin ulaştığı bu netice, Kur’an’ın verdiği haber ile tam bir uyum içindedir. Kur’an, örümceğin evini dişi örümceğin yaptığını bildirir. Bilim de bunu tasdik eder ve doğruluğunu kabul eder.

Ayet-i kerimedeki ikinci önemli nokta şudur: Örümceklerle ilgili araştırmalar sonucunda ulaşılan bir başka bilgi de şu şekildedir: Canlıların çok büyük bir bölümünde erkekler dişilere nazaran daha iri, daha kuvvetlidir. Örümcekler, dişilerin erkeklerden daha büyük olduğu azınlıktaki canlı türlerinden biridir. Canlı türleri genelde evlerini; sıcaktan, soğuktan, düşmanlardan ve her türlü zarardan korumak için inşa ederler. Oysa örümcek evini; yok etmek, zarar vermek, evine yanlışlıkla uğrayanları yemek için inşa eder. Bu yüzden evlerin en güvenilmezi, örümceğin evidir.

Dişi örümcek, erkek örümcek ile birleştikten sonra kendi erkeğini de yemektedir. Bu yüzden dişi örümceğin evi, bırakın başkalarını, kendi erkeği için bile güvenilmezdir. Eğer erkek örümcek, birleşmeden sonra kaçmayı başarabilen ender şanslı erkeklerden değilse, dişisinin evi kendi mezarı olacaktır. Demek Kur’an, örümceğin evinin çürüklüğü ile bu mecaz manayı kastetmektedir.

Demek Kur’an, hem örümceğin evini dişisinin yaptığını haber vermekle hem de evlerin en çürüğünün örümceğin evi olduğunu bildirmekle bir mucizeyi daha ortaya koymaktadır.

Demirdeki sır

Hadid suresinin 25. ayet-i kerimesinde şöyle buyrulmuştur:

“Biz demiri indirdik ki, onda çetin bir sertlik ve insanlar için faydalar vardır.” (Hadid Suresi 25)

Ayet-i kerimede, demirin oluşumu için kullanılan “enzelna” tabiri, “Biz indirdik” manasına gelmektedir. Hâlbuki bizim bildiğimiz şey, demirin yer altından çıkarılmasıdır. Yani bize göre, “Demiri indirdik.” yerine “Demiri çıkarttık.” denilmeliydi. Ancak durum hiç de öyle değildir. Ayet-i kerimedeki “indirdik” tabiriyle çok önemli bir bilimsel mucizeye dikkat çekilmiştir.

Şöyle ki: Demir madeninin oluşabilmesi için bir sıcaklığa ihtiyaç vardır. İhtiyaç duyulan bu sıcaklık, Dünya’da olmadığı gibi Güneş’te de mevcut değildir. Güneş’in 6000 santigratlık bir yüzey ısısı ve 15 milyon santigratlık bir çekirdek ısısı vardır. Bu ise demirin oluşumu için yeterli bir sıcaklık değildir. Demir ancak Güneş’ten çok daha büyük yıldızlarda, birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda oluşabilmektedir. Nova veya Süpernova olarak adlandırılan bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince, artık yıldız bunu taşıyamaz hale gelir ve patlar. Demirin uzaya dağılması da işte bu patlamalar sonucunda mümkün olur. Bütün astronomik bulgular, Dünya’daki demir madeninin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur.

Sadece Dünya’daki demir de değil, tüm Güneş Sistemi’ndeki demir, dış uzaydan elde edilmiştir. Çünkü ifade ettiğimiz gibi, Güneş’in sıcaklığı demir elementinin meydana gelmesi için yeterli değildir. Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere, demir madeni dünyada oluşmamış, Süpernovalardan taşınarak, aynı ayet-i kerimede bildirildiği şekilde indirilmiştir.

Parmak uçlarındaki kimlik

Kıyamet Suresi 3- 4. ayetlerde şöyle buyrulmuştur:

“İnsan, kendisinin kemiklerini asla bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet, bir araya getiririz. Parmak uçlarını dahi düzenlemeye gücümüz yeter.”

Peygamberimiz (S.a.v.)’in yaşadığı dönemin insanları için parmak uçları önemli bir şey ifade etmezdi.

1856 yılında Genn Ginsen adında bir İngiliz, parmak uçlarındaki çizgilerin her insanda farklı olduğunu keşfetti. 1856 yılına kadar insanlar parmak ucunun önemli özelliğinden haberdar değillerdi.

Tarih boyunca yaşamış tüm insanların parmak ucunun farklı olduğunun anlaşılmasıyla, parmak ucunun adeta bir kimlik kartı olduğunun farkına varıldı.

Daha sonra bu bilgi polis örgütlerince suçluların yakalanmasında veya tanınmayacak duruma gelmiş ölülerin tespit edilmesinde kullanılmaya başlandı. Parmak ucu öyle bir kimlik kartıdır ki aynı yumurta ikizlerinde bile farklıdır. Bu kimlik kartı asla sahtekârlık kabul etmez. Elimizi değdirdiğimiz birçok eşyaya sahtekârlık kabul etmeyecek şekilde imzamızı atar. Hiç kimse de bu imzamızı taklit edemez. Bu mührümüzün ne taklidi, ne de inkârı söz konusudur. Ömür boyu bu mührü hiç kaybetmeden yanımızda taşırız.

Üst deri yanmalarından ve yaralanmalardan, yaşlanarak vücudumuzun şekil değiştirmesine kadar tüm etkenler mührümüzün orijinalliğini bozmaz.

İki santimetrekarelik bir alanda milyarlarca değişik deseni, silinmez çizgiler halinde bir mühür gibi işleyen Yaratıcımız ne kadar da büyük bir kudrete sahiptir.

Bebeğin rahimdeki üç karanlık devresi

“Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan başka bir yaratılışa geçirerek yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O’nundur. O’ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?”
(Zümer Suresi: 6)

Kur’an, bebeğin rahimdeki üç karanlık devresine bu ayet-i kerimesiyle dikkat çekmiş ve insanın anne karnında üç aşamalı bir yaratılışla yaratıldığını bildirilmiştir.

Türkçeye “üç karanlık içinde” manasıyla çevrilen Arapça فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ifadesi, embriyonun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgeye işaret etmektedir.

Bu bölgeler sırasıyla:

1- Batın duvarı karanlığı

2- Rahim duvarı karanlığı

3- Amniyon zarı karanlığıdır.

Görüldüğü gibi, bugün modern biyoloji, bebeğin embriyolojik gelişiminin ayet-i kerimede bildirildiği şekilde, üç farklı karanlık bölgede gerçekleştiğini ortaya koymuştur.

Ayrıca embriyoloji alanındaki gelişmeler bu bölgelerin de üçer katmandan oluştuğunu göstermiştir.

Ayrıca ayette, insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı evrede meydana geldiğine işaret edilmektedir. Gerçekten de bugün modern biyoloji, bebeğin anne karnındaki embriyolojik gelişiminin üç farklı devrede gerçekleştiğini de ortaya koymuştur.

Bugün tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulan bütün embriyoloji kitaplarında bu konu en temel bilgiler arasında yer alır. Örneğin, embriyoloji hakkında temel başvuru kitaplarından biri olan Basic Human Embryology (Temel İnsan Embriyolojisi) isimli kaynakta bu gerçek şöyle ifade edilmektedir:

Rahimdeki hayat 3 evreden oluşur:

Preembriyonik evre (ilk 2,5 hafta).

Embriyonik evre (8. haftanın sonuna kadar).

Ve Fetal evre (8. haftadan doğuma kadar).

Bu evreler bebeğin farklı gelişim aşamalarını içerir. Anne rahmindeki gelişim ile ilgili bu bilgiler, ancak modern teknolojik aletlerle yapılan gözlemler sayesinde elde edilmiştir.
 
Strangers Çevrimdışı

Strangers

Şam Bir Sabır Kalesi Oldu...
İslam-TR Üyesi
İnsanlardaki organların gelişim sırası:

O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Mü’minun Suresi, 78) Kuran’da duyulardan hep belli bir sıra ile bahsedilmektedir: Duyma, görme, hissetme ve anlama. Embriyolog Dr. Keith Moore, embriyonun gelişim sürecinde iç kulakların ilk halinin belirmesinden sonra gözün oluşmaya başladığını ifade etmektedir. Hissetme ve anlama merkezi olan beynin ise, kulak ve gözün ardından gelişimine başladığını söylemektedir.

Fotosentezin sabah vakti başlaması:

Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun, ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha; (Tekvir Suresi, 17-18) Fotosentezin en verimli olduğu zaman, oksijenin en fazla üretildiği zamandır. Tekvir Suresi’nde sabah vakti ile ilgili olarak dikkat çekilen “iza teneffese” yani “nefes almaya başladığı zaman” ifadesi, mecaz yoluyla teneffüs etmek, solumak, derin derin nefes almak anlamlarına gelir. Ayette vurgulanan bu ifade, sabah vakti oksijen üretiminin başlaması, solunumun ana şartı olan oksijenin en yoğun olarak bu vakitte elde edilmesi açısından oldukça dikkat çekicidir.

Güvenilmez dişi ankebut

Ankebut suresi 41. Ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “Allah’tan başka dostlar edinenlerin misali, kendisine ev edinen dişi örümceğin misaline benzer. Gerçek şu ki, evlerin en çürüğü örümceğin evidir. Keşke bilselerdi!”

Bu ayet-i kerimede iki önemli nokta vardır. Birinci nokta şudur: Ayette geçen “ankebut” kelimesi ile dişi örümcek kastedilmektedir. Ayetteki “edindi” manasına gelen اِتَّخَذَتْ fiilin dişi sigasıdır. Bu fiilin erkek sigası اِتَّخَذَ dir. Allah-u Teâlâ dişi sigasını kullanarak örümceğin evini dişi örümceğin yaptığını bildirmiştir. İşte Kur’an’daki dişilik ile ilgili bu belirti bir mucizeyi daha ortaya koymaktadır.

Şöyle ki: Hayvanlar üzerine yapılan araştırmalarda örümcekler ile ilgili çok ilginç bilimsel sonuçlara ulaşılmıştır. Bunlardan biri de örümceğin evini erkek örümceğin değil, dişi örümceğin yapmasıdır. Bilimin ulaştığı bu netice, Kur’an’ın verdiği haber ile tam bir uyum içindedir. Kur’an, örümceğin evini dişi örümceğin yaptığını bildirir. Bilim de bunu tasdik eder ve doğruluğunu kabul eder.

Ayet-i kerimedeki ikinci önemli nokta şudur: Örümceklerle ilgili araştırmalar sonucunda ulaşılan bir başka bilgi de şu şekildedir: Canlıların çok büyük bir bölümünde erkekler dişilere nazaran daha iri, daha kuvvetlidir. Örümcekler, dişilerin erkeklerden daha büyük olduğu azınlıktaki canlı türlerinden biridir. Canlı türleri genelde evlerini; sıcaktan, soğuktan, düşmanlardan ve her türlü zarardan korumak için inşa ederler. Oysa örümcek evini; yok etmek, zarar vermek, evine yanlışlıkla uğrayanları yemek için inşa eder. Bu yüzden evlerin en güvenilmezi, örümceğin evidir.

Dişi örümcek, erkek örümcek ile birleştikten sonra kendi erkeğini de yemektedir. Bu yüzden dişi örümceğin evi, bırakın başkalarını, kendi erkeği için bile güvenilmezdir. Eğer erkek örümcek, birleşmeden sonra kaçmayı başarabilen ender şanslı erkeklerden değilse, dişisinin evi kendi mezarı olacaktır. Demek Kur’an, örümceğin evinin çürüklüğü ile bu mecaz manayı kastetmektedir.

Demek Kur’an, hem örümceğin evini dişisinin yaptığını haber vermekle hem de evlerin en çürüğünün örümceğin evi olduğunu bildirmekle bir mucizeyi daha ortaya koymaktadır.

Demirdeki sır

Hadid suresinin 25. ayet-i kerimesinde şöyle buyrulmuştur:

“Biz demiri indirdik ki, onda çetin bir sertlik ve insanlar için faydalar vardır.” (Hadid Suresi 25)

Ayet-i kerimede, demirin oluşumu için kullanılan “enzelna” tabiri, “Biz indirdik” manasına gelmektedir. Hâlbuki bizim bildiğimiz şey, demirin yer altından çıkarılmasıdır. Yani bize göre, “Demiri indirdik.” yerine “Demiri çıkarttık.” denilmeliydi. Ancak durum hiç de öyle değildir. Ayet-i kerimedeki “indirdik” tabiriyle çok önemli bir bilimsel mucizeye dikkat çekilmiştir.

Şöyle ki: Demir madeninin oluşabilmesi için bir sıcaklığa ihtiyaç vardır. İhtiyaç duyulan bu sıcaklık, Dünya’da olmadığı gibi Güneş’te de mevcut değildir. Güneş’in 6000 santigratlık bir yüzey ısısı ve 15 milyon santigratlık bir çekirdek ısısı vardır. Bu ise demirin oluşumu için yeterli bir sıcaklık değildir. Demir ancak Güneş’ten çok daha büyük yıldızlarda, birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda oluşabilmektedir. Nova veya Süpernova olarak adlandırılan bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince, artık yıldız bunu taşıyamaz hale gelir ve patlar. Demirin uzaya dağılması da işte bu patlamalar sonucunda mümkün olur. Bütün astronomik bulgular, Dünya’daki demir madeninin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur.

Sadece Dünya’daki demir de değil, tüm Güneş Sistemi’ndeki demir, dış uzaydan elde edilmiştir. Çünkü ifade ettiğimiz gibi, Güneş’in sıcaklığı demir elementinin meydana gelmesi için yeterli değildir. Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere, demir madeni dünyada oluşmamış, Süpernovalardan taşınarak, aynı ayet-i kerimede bildirildiği şekilde indirilmiştir.

Parmak uçlarındaki kimlik

Kıyamet Suresi 3- 4. ayetlerde şöyle buyrulmuştur:

“İnsan, kendisinin kemiklerini asla bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet, bir araya getiririz. Parmak uçlarını dahi düzenlemeye gücümüz yeter.”

Peygamberimiz (S.a.v.)’in yaşadığı dönemin insanları için parmak uçları önemli bir şey ifade etmezdi.

1856 yılında Genn Ginsen adında bir İngiliz, parmak uçlarındaki çizgilerin her insanda farklı olduğunu keşfetti. 1856 yılına kadar insanlar parmak ucunun önemli özelliğinden haberdar değillerdi.

Tarih boyunca yaşamış tüm insanların parmak ucunun farklı olduğunun anlaşılmasıyla, parmak ucunun adeta bir kimlik kartı olduğunun farkına varıldı.

Daha sonra bu bilgi polis örgütlerince suçluların yakalanmasında veya tanınmayacak duruma gelmiş ölülerin tespit edilmesinde kullanılmaya başlandı. Parmak ucu öyle bir kimlik kartıdır ki aynı yumurta ikizlerinde bile farklıdır. Bu kimlik kartı asla sahtekârlık kabul etmez. Elimizi değdirdiğimiz birçok eşyaya sahtekârlık kabul etmeyecek şekilde imzamızı atar. Hiç kimse de bu imzamızı taklit edemez. Bu mührümüzün ne taklidi, ne de inkârı söz konusudur. Ömür boyu bu mührü hiç kaybetmeden yanımızda taşırız.

Üst deri yanmalarından ve yaralanmalardan, yaşlanarak vücudumuzun şekil değiştirmesine kadar tüm etkenler mührümüzün orijinalliğini bozmaz.

İki santimetrekarelik bir alanda milyarlarca değişik deseni, silinmez çizgiler halinde bir mühür gibi işleyen Yaratıcımız ne kadar da büyük bir kudrete sahiptir.

Bebeğin rahimdeki üç karanlık devresi

“Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan başka bir yaratılışa geçirerek yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O’nundur. O’ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?”
(Zümer Suresi: 6)

Kur’an, bebeğin rahimdeki üç karanlık devresine bu ayet-i kerimesiyle dikkat çekmiş ve insanın anne karnında üç aşamalı bir yaratılışla yaratıldığını bildirilmiştir.

Türkçeye “üç karanlık içinde” manasıyla çevrilen Arapça فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ifadesi, embriyonun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgeye işaret etmektedir.

Bu bölgeler sırasıyla:

1- Batın duvarı karanlığı

2- Rahim duvarı karanlığı

3- Amniyon zarı karanlığıdır.

Görüldüğü gibi, bugün modern biyoloji, bebeğin embriyolojik gelişiminin ayet-i kerimede bildirildiği şekilde, üç farklı karanlık bölgede gerçekleştiğini ortaya koymuştur.

Ayrıca embriyoloji alanındaki gelişmeler bu bölgelerin de üçer katmandan oluştuğunu göstermiştir.

Ayrıca ayette, insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı evrede meydana geldiğine işaret edilmektedir. Gerçekten de bugün modern biyoloji, bebeğin anne karnındaki embriyolojik gelişiminin üç farklı devrede gerçekleştiğini de ortaya koymuştur.

Bugün tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulan bütün embriyoloji kitaplarında bu konu en temel bilgiler arasında yer alır. Örneğin, embriyoloji hakkında temel başvuru kitaplarından biri olan Basic Human Embryology (Temel İnsan Embriyolojisi) isimli kaynakta bu gerçek şöyle ifade edilmektedir:

Rahimdeki hayat 3 evreden oluşur:

Preembriyonik evre (ilk 2,5 hafta).

Embriyonik evre (8. haftanın sonuna kadar).

Ve Fetal evre (8. haftadan doğuma kadar).

Bu evreler bebeğin farklı gelişim aşamalarını içerir. Anne rahmindeki gelişim ile ilgili bu bilgiler, ancak modern teknolojik aletlerle yapılan gözlemler sayesinde elde edilmiştir.
Sübhanallah
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt