Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Bayrak Asmak - İslam'a Göre Bayrak ve Müslümanın Tavrı

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
İSLAM'A GÖRE BAYRAK VE MÜSLÜMANIN TAVRI
raye.jpg

Bayrak , ülkeleri-devletleri temsil eden renk ve şekli özelleştirilmiş millî alametin adıdır.
Arabca râye ve liva kelimelerinin karşılığı olan bayrak ve sancak, genellikle dikdörtgen biçiminde ve kumaştan yapılır.
İslam dini gelmesiyle, İslam’a aykırı olan inanç , adet-ibadet ve amelleri ya kaldırmış ya da ıslah etmiştir. İslam’a aykırı olmayanları ise olduğu gibi almıştır.
İslam öncesi zamanlarda varlıklarını sürdürmüş olan devletlerinde bayrak kullandıklarını tarihten biliyoruz. İlk bayrağın Yahudiler, İran'lılar, Mısır'lılar ve Çin'liler tarafından kullanılmış olması ihtimali olmakla birlikte Hicretten 2813 yıl kadar önce Mısır'lıların kullandığına dair kesin kayıtlar mevcuttur.

İslam tarihinde ise hicretin 1. yılından itibaren bayrak kullanılmaya başlandı. Peygamber efendimiz (s.a.v.) hicretin 1. senesinde Şam'dan dönmekte olan Kurayş kervanına karşı gönderdiği Hamza (r.anh) komutasındaki 30 kişilik kuvvete bayrak şeklindeki sembolü ilk defa kendi elleriyle bir mızrağın ucuna beyaz bir bez bağlayarak askerlerden Ebu Mersed'in eline verdi.

Liva-ul-Beyda ismiyle anılan bu bayrak, Hayber gazasına kadar kullanıldı. Hayber'den sonra Raye denilen siyah bir bayrak kullanıldı. Dört halîfe devri, Emevîler, Abbasîler, Endülüs Emevîleri zamanlarında da çeşitli renk ve şekilde bayraklar kullanıldı.
Türklerin ilk kullandıkları bayrağın rengi ve şekli hakkında kesin bir bilgi yoktur. Ancak Orta Asya tarihi hakkındaki bilgilere dayanarak İslam’dan önceki Türklerde Tuğ adı verilen bayrak veya sembollerin kullanıldığı bir gerçektir.
Siyah, kırmızı, mavi, sarı, yeşil, beyaz gibi çeşitli renklerde semboller kullanmış olan eski Türkler, bir mızrağın ucuna bağladıkları, umumiyetle ipekten yapılmış bu alametlere batrak, badruk, bayrak gibi isimler verdiler.
Dokuzuncu asırdan itibaren kitleler halinde Müslümanlığı kabul eden Türkler de çeşitli bayraklar kullandılar. Bu bayraklardaki en büyük özellik, İslamî motif ve unsurlarla birlikte millî motif ve sembollere de yer verilmesi idi.
Böylece İslam’dan olan ile milliyetten gelen argümanlar birbirine karıştı , zamanla da hepsi dinden sanılarak kutsanır hale geldi.

İlk müslüman Türk devletlerinden olan Gazneliler’in bayraklarında, yeşil zemin üzerinde beyaz hilal ve kuş resimleri vardı. Karahanlılar’ın bayraklarında al renk üzerinde dokuz tuğ resmi bulunuyordu. Diğer müslüman Türk devletleri de çeşitli renk ve şekilde bayraklar kullandılar. Büyük Selçuklu Devleti'nin ilk yıllarında mavi zemin üstüne beyaz çift kartal sembolü ve siyah çizgili gerilmiş yay ve ok resimleri varken, daha sonra siyah renkli bayrak kullandılar. Bu bayrak Anadolu Selçukluları tarafından da benimsenmişti. Selçuklularda hanedan rengi olarak kabul edilen al renkli bayraklar da vardı.
Haçlı seferlerine kahramanca göğüs geren Selahaddîn-i Eyyubî'nin bayrağı sarı renkli olup, üzerinde hilal bulunuyordu. Bu şekil hem bu devletin bayrağı, hem de Avrupalılar tarafından İslamiyet’in sembolü olarak kabul edilmiştir.
Osmanlı’lar zamanında da çeşitli renk ve şekillerde bayraklar kullanıldı. Osmanlı’larda bayrak; padişahı, dolayısıyla devleti temsil ederdi. Zira padişah, devleti temsil etmekteydi.
Sultan 3. Selîm Han devrinde kurulan Nizam-i cedîd ordusu kıt'aları için ihdas edilen, ortasına sarı sırma ile bir hilal, yahut ortadaki hilalden başka dört köşesine de hilaller işlenmiş kırmızı veya fes rengi bayraklar kullanıldı.

Sultan 2. Mahmud Han zamanında da bayrak şekilleri hemen hemen aynen devam etti. Ancak bu devirde kalelere ve hükümet binalarına ayyıldızlı al sancak çekildiği görülmektedir.
Yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine bunlara ait hususî bayrakların kullanılmasına son verildi. Yeniçeriler arasında çok yayılmış olan yeniçeriliği ve bektaşiliği hatırlatan bir takım kelimelerle birlikte bayrak kelimesinin kullanılması da yasak edildi. Bunun yerine sancak kelimesinin kullanılması için her tarafa emirler verildi.

Yeniçerilerin son zamanlarinda daha ziyade kirmizi renkte, üzerinde beyaz bir pençe, bir zülfikar ve bir daire sekli bulunan çatal uçlu bayraktar kullanildi.

Sultan ikinci Mahmud Han tarafından kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediyye'ye mahsus olarak üzerinde kelime-i şehadet veya fetih suresi ayetleri bulunan siyah bayraklar yapıldı. Siyah rengin tercihi Peygamber efendimizin Ukab adlı meşhur siyah sancağının rengini taklid etmek maksadıyladır.

İkinci meşrutiyetin îlanına kadar orduda üzerinde ayetler yazılı ve hükümdarların ortası tuğralı armalarını taşıyan sırma saçaklı çeşitli alay sancaktan kullanıldı ve ondan sonra da bu adet devam etti. Bu sancakların rengi umumiyetle kırmızı idi.

Kırmızı zemin üzerine hilal ve yıldız bulunan bayrak, Osmanlılarda ilk defa 1793'de devletin resmî bayrağı olarak kabul edildi. Ancak bu bayraktaki yıldız, sekiz köşeli idi.
Bu bayrak Osmanlı Devleti'nin resmi ve umumî sembolü olarak kullanıldı. Sultan 1. Abdulmecîd Han zamanında 1842'de yıldızın beş köşeli olması kararlaştırıldı ve Osmanlı bayrağının şekli saltanatın kaldırılmasına kadar kesinleşti.

1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti tarafından saltanatın kaldırılarak, hilafet makamı ihdas edilmesi üzerine halîfeye mahsus olarak, yeşil zemin ortasında sekiz şualı beyaz bir güneş içindeki kırmızı zeminde beyaz ay yıldızı ihtiva eden bir sancak kabul edildi ve saltanata mahsus bayrak kaldırıldı. Lakin daha önceki millî bayrak muhafaza edildi.
Halifeliğin kaldırılarak Laik Cumhuriyet idaresinin kurulmasından sonra 25 Teşrin-i Evvel 1925'de bir sancak talimatnamesi çıkarılarak, harb ve ticaret gemileri hakkında muayyen esaslar kabul olundu. Bu talimatname millî bayrağın şeklini tesbit etmekle beraber, daha ziyade donanmanın ihtiyaçlarına göre yapıldığından, az çok hususî bir mahiyet arz ediyordu. Bunun üzerine 29 Mayıs 1936 tarih ve 2994 sayılı beşeri kanunla Laik Türk Devleti bayrağının şekli ve ölçüleri kesin bir şekilde tesbit edildi. 28 Temmuz 1937 tarih ve 2/7175 sayılı kararnameye ilişik 45 maddelik bir tüzük (Türk bayrağı nizamnamesi) ile de Türk bayrağının kullanılışı nizam altına alındı.
İslam'daki bayrak ve mahiyeti, zamanın aşınması sonucunda harf ve kültür inkılaplarıyla kavramlar dejenere olmuş, bunun sonucunda Bayrak gibi bazı terimler de gerçek içeriğinden saptırılarak faşizan yaklaşımlara ve art niyetli cahil kişilerin kötü emellerinin kurbanı olmuştur.
Beşeri düzenlerin hakimiyetinde olan çok ilahlı tağuti devletlerde, bayrakta bir put haline getirildiğinden önünde put gibi kımıldamadan tazim duruşları eda edilir, bayrağı gerçek mahiyetinden çıkararak kutsi bir maneviyat yüklenerek, kendilerinin verdiği kutsaliyet değerince yaklaşamayanlar vatan haini ilan edilerek en ağır cezalara çarptırılır.
Bayrak kıble edinilerek bulunduğu yöne huşu halinde tazim duruşları yapılarak maneviyatlar diri tutulur.
Allah'tan başkasına yemin etmenin şirk olduğu İslam dinin mensublarına(!) Allah'a yemin edercesine Bayrak üzerine yemin edilmesi onur meselesi sayılır!
images
images
bayrağa.jpg



Halbuki İslamda Hüküm şöyledir :

"Allah'tan başkasına yemin eden, şubhesiz apaçık bir şirk koşmuştur.
(Tirmizi , Nuzûr, 9 ; Dârimî, Nuzûr, 6 ; Nesâî, Eymân 4; İbn Mâce, Keffârât, 2)

"Kim yemin edecekse Allah'a yemin etsin, yahutta sussun"
(Buhârî, Şehâdât, 26, Eymân 4; Muslim, Eymân 3)

Bayrak bulunulan mekanın en yüksek yerine asılarak gönüller şad(!) edilir.
Şeriatın, Hilafetin kaldırılıp Laikliğin getirilerek bayram yaptıkları günlerde , Yine Hakimiyetin Allah'tan alınıp insana/ulusa verildiği 23 Nisan günlerine kamuflaj olarak aynı zamanda çocuk bayramı da yutturmacasına aldanan gariban cahiller, bayraklarıyla dört bir yanı donatıp , evleri ve işyerlerine küfür nizamının simgesi olan Dar'ul Harb'in sembollerini huşu içerisinde asarlar.
Bu yetmezmiş gibi Allah'ın evlerine dahi faşizanca bir uslûbla milliyetçilik motifleri işlemekten sakınılmaz !

bayrak.jpeg
CpUmg3yXYAAdOPt.jpeg
bayrakkk.jpg
Yine bu tür halkının inancıyla harb halindeki rejimlerin idaresinde ülkelerde, bu rejimin bekası için ölen askerleri, gazetecileri, memurları ve tağutun önemli gördüğü kimselerin cenazeleri esnasında Tabutların üzerinden "her nefs ölümü tadacaktır" (Ankebut 57) yazılı örtü indirilerek, yapay ve yanlış bilgilerle donatılan halka Dar'ul harbin sembolleri olan bayraklar sarılarak cenazesi kaldırılır.

bayra 44.jpg
bayra 45.jpg

Gezeteci Kemal Çaprazın cenazesi
sehit_cenazesine_bayrak_sardirmadilar13407860650_h896288.jpg


Halkın artık bu tarz cenazelere göz aşinalığı olduğundan yadırgamaz, sıradan bir hal görülmektedir.
Daha önceden de gördüğümüz gibi bayrak, devleti , ülkeyi temsil eder. Devletler ise Allahın nizamına (şeriat) uyup uymamasına; yönetim biçimlerine göre Dar'ul Harb ve Dar'ul İslam isimlerini alırlar.
Bir müslümanın doğduğu ülkesi olduğu gibi , İslam'la yönetilen her yer (dar'ul İslam) onun ülkesidir.
Allah yeryüzünü temiz ve temizleyici- mescid kılmıştır.
Yakın çağımızın teknolojik olarak önde olan batı medeniyetinde, globalleşen dünyada müslüman, Hırıstiyan, Laiklik, Krallık vs çeşitli küfür rejimlerinin idaresinde olan ülkelerde doğabilmektedir.
Türkiye'de doğdum diye Dar'ul Harb olup, olmamasına bakmaksızın bayrağı sahiplenenlerin, Haçlı bayraklarının sembolize edinen batılı ülkelerde doğmuş olan ırkdaşlarının, vatandaşı bulundukları ülkenin Haçlı bayraklarını sevip sarılmalarını, asmalarına kızmamaları gerekmektedir.
Tağutu reddetmekle yükümlü olan müslümanın tağutun bu tarz sembollerini sevip asması, vela gösterdiğini, kanunlarını sevip itaat ettiğinin göstergesidir ki bu da tağutu tam anlamıyla reddedemediğinin anlamına geldiğinden, küfürdür.
İkrah ve geçerli bir tevil olmaksızın kafirlerin işaretlerini, bayraklarını asmak sadece haram değil, küfürdür. Çünkü kafirlerin bayrağını asmak; onlara ve devletlerine bağlanmanın, onları dost edinmenin ve onların dinine girmenin zahiri bir alametidir.


zahir.jpg
Müslümanlar zahire hükmetmekle yükümlüdür.
Tağuti düzenlerin simgesi olan bayrağın küfre delalet edişi cahil müslümanların kafalarında net değildir. Bu nedenle kafir - Dar'ul Harb'in bayrağını asan, onu simge edinen bir Müslümana bu yaptığının küfür olduğu kendisine izah edilerek kafasındaki şubheler giderilmelidir.


Sahih kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilere göre bayrak , Bayrak sahibinin İslami birliğin, timin komutanı ve savaşlarda en önde bulunarak mucahidlere şevk ve cesaret verecek cesaretli komutanlara lâyıktır. Müslümanlar bayraklarını gözeterek İslami ordunun durumunu kontrol ederek cihadlarını sürdürürlerdi. Bu yüzden o bayrağı taşımak her mucahidin en büyük arzularından olmuştur.

Sehl b. Sâ`d buyurdu ki :

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem`in Hayber günü (Hayber`in fethi uzayınca) şöyle buyurduğunu işittiği rivâyet olunmuştur:
- Müslümanların bayrağını artık (yarın) bir kişiye vereceğim ki, Allah feth ve zaferi onun iki elleriyle müyesser kılacaktır. (O, Allah`ı ve Peygamberini sever, Allah ve Peygamber`i de onu sever).

Bunun üzerine orada bulunan Ashâb bayrağın onlardan hangisine verileceğini tahayyule başladılar. Onların hepsi bayrağın kendisine verilmesini umarak ertesi güne erdiler.
Fakat Rasûlullah ertesi gün: -Alî nerededir? diye sordu.
Ashâb tarafından: - Gözleri ağrıyor, denildi.
Ve Rasûlullah`ın emriyle Alî huzûra çağırıldı. Rasûlullah Alî`nin gözlerine tükürdü. Hemen orada gözleri, hiç ağrımamış gibi iyi oldu.
Bunun üzerine Alî: - Yâ Rasûlallah, Hayber yahûdîleriyle onlar da bizim gibi (müslümân)oluncaya kadar vuruşuruz! dedi.
Rasûlullah da: - Yâ Alî, ağır ol! Tâ ki sükûnetle Hayberlilerin sâhasında alarga bir mahalle iner(ordugâhını kurar)sın! Sonra onları İslâm`a davet edersin ve üzerlerine vâcib olan İslâm esaslarını haber verirsin!. Yâ Alî, tek bir kişinin senin irşâdınla müslümân olması, iyi bil ki, sana kızıl develer bahşedilmesinden (senin de onları yoksullara tasadduk etmende) hayırlıdır, buyurdu.
(Sahih-i Buhari : 1236)


Savaşta Bayraklar da Kullanılır mı?
bayra.jpg

Muhammed b. Kâsım’ın azâdlı kölesi Yunus b. Ubeyd (r.anh)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir:
Muhammed b. Kâsım kendisine Rasûlullah (s.a.v.)’in savaşlarda kullandığı bayrağı sormak üzere beni Berâ b. Âzib’e gönderdi. Berâ dedi ki:
Nemire kumaşından yapılmış siyah ve dört köşe idi.”
(Tirmizi, Cihad, bab 10, Hadis no 1680; İbn Mâce, Cihâd: 20; Ebû Dâvûd, Cihâd: 69)

Tirmizî: Bu konuda Ali, Hâris b. Hassân ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece İbn ebî Zaide’nin rivâyeti olarak bilmekteyiz. Ebû Yakub es Sekafî’nin ismi İshâk b. İbrahim’dir. Ubeydullah b. Musa kendisinden hadis rivâyet etmiştir.


1681- İbn Abbâs (r.anhuma)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.)’in bayrağı siyah sancağı ise beyazdı.”
(Ebû Dâvûd, Cihâd: 69)

Tirmizî: İbn Abbâs hadisi olarak, bu hadis bu yönüyle hasen garibtir.
(Tirmizi , Cihad bahsi , Bölüm 10 ; 1680, 1681)

İslam'daki bayrak, sünnet olan kelime-i Tevhid yazılı olmasıdır.

- Berâ’ b. Âzid’den, kendisine “ Rasulullah (s.a.v.)’in bayrağı ne idi ” diye sorulduğunda şöyle dediği rivayet edilmiştir:
O basmadan yapılmış dörtgen siyah bir bayraktı.”

“Basmadan” kast olunan, yani ipekten kumaş ya da yünden kumaştır.


Osmanlı Alay sancağı (Kelime-i Tevhid işlemeli.jpg
tevhide.jpeg

Osmanlı Alay sancağı (Kelime-i Tevhid işlemeli)

Bayrağın üzerinde " لا اله إلا الله محمد رسول الله " Kelime-i Tevhid’in yazılı olduğu da rivayet edilmiştir.
- İbn Abbas, Ebu Şeyh’in yanında şu lafzı rivayet etmiştir:

Rasulullah (s.a.v.)’in bayrağı üzerinde لا اله إلا الله محمد رسول الله yazılı idi.”
Seyyid Kutub bir eserinde şunları ifade etmiştir :
Yüce Allah milliyetçilik ülküsü ile ortaya çıkmanın ve insanları buna çağırmanın doğru bir yol olmadığını biliyordu. Ülkenin gaspedilen topraklarını Rum ve Pers tağutlarının elinden kurtarıb bir Arab tağutuna teslim etmek çözüm değildir. Adı sanı ne olursa olsun tağutun hepsi tağuttur. Yeryüzü Allah'ın mülküdür, O nun adına kurtarılması gerekir. Üzerine "LailaheillAllah" bayrağı çekilmeyen hiç bir toprak parçası Allah adına kurtarılmış değildir...” Yoldaki İşaretler – Seyyid Kutub

Mıkdâd b. Esved (r.anh)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
İster kerpiçten yapılsın, ister deve kılından, Allah, yeryüzündeki her eve İslâm’ı hakim kılacaktır. Bu da, ya yüce olan (dinin) izzeti/hakimiyeti veya hor olan (küfrün) boyun eğmesi ile gerçekleşecektir. Bundan sonra da Allah onları da yüceltir ve Ehl-i İslâm’dan kılar, ya da boyun eğdirir ve İslâm’ın hakimiyetine mâni olamazlar, benimserler.
(İmam Ahmed b. Hanbel, el-Musned, çev. Rıfat Oral, Konya, 2003, C.1, Sh.122-123, Hadis no: .45/87. Bu hadis, “Hasen’ dir)

Rabbimiz, Melikimiz ve İlâhımız olan Allah Teâlâ ve O’nun Rasulu (s.a.v.) mutlaka doğru buyurdular...
Yegâne hayat nizamı İslâm, bütün tağutî ideolojilere, doktrinlere, ve felsefî anlayışlara üstün gelecek, bütün cahiliyye düzenleri alaşağı edecektir... Ve öyle bir gün gelecek ki, bütün yeryüzü semâsında yalnızca İslâm’ın bayrağı dalgalanacak ve bütün gayrı-ı İslâmî bayraklar indirilecektir... gayr-i İslâmî tağutî bayrakların inişi öyle bir iniş olacak ki, bir daha asla yükselmeyecekler... İslâm’ın bayrağı öyle yükselecek ki, inşaallah bir daha inmeyecek, muvahhid mu’min müslümanların oluşturduğu İslâm Milleti, onun gölgesinde bütün yeryüzünde iktidarda olup, İslâm egemenliğini gündeme getirecek ve “Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmedib adâleti sağlayacaklardır... fitne ve fitneciler yok edilmiş, zulum ve sömürüye son verilmiş olacaktır... ve çağdaş muşrikler hoşlanmazlarsa da bu olacaktır!..


Bayrak üzerindeki gezegen semboller, İslam öncesi İbrahim'in (a.s.) mucadeleyle gönderildiği yıldızlara tapan devletlerin (Keldanililer) ve İslam öncesi gök tanrı (şaman) inancının tezahürüdür. Bunları sonraki dönemlerde müslümanların elinde gören batılıların İslamdan sanma yanlışı sürdürülemez !



Aşağıda da deliliyle göreceğimiz gibi Göktürk'ler , İslam dini daha ortada yok iken bile , Ay Yıldız sembolünü Şaman inancı sebebiyle (gezegenlere tapmanın belirtisi olarak) paralarına bile basmışlardı :

1500 yıllık ay-yıldızlı TL


paraa.jpg

Türklere ait ilk parayı Göktürkler bastırmış. Kazılarda ortaya çıkan ay-yıldızlı Göktürk paralarının bulunuşu 'Orhun yazıtları kadar değerli' diye yorumlandı
UTKU BOLULU (Arşivi)İZMİR - Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan'da yapılan arkeolojik kazılarda ilk büyük Türk uygarlığı olan Göktürklere ait paralar bulunduğu ortaya çıktı. Paralar, 'Türk uygarlığında önemli keşif' olarak değerlendirildi.
Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan'da yapılan arkeolojik kazılarda ilk büyük Türk uygarlığı olan Göktürklere ait paralar bulunduğu ortaya çıktı. Paralar, 'Türk uygarlığında önemli keşif' olarak değerlendirildi.
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi'nin 4-6 Ekim 2004'te Bişkek'te düzenlediği İkinci Uluslararası Türk Uygarlığı Kongresi'ne katılan Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Yavuz Daloğlu, burada tanıştığı Özbek tarihçi Gaybullah Dr. Babayar'ın eski Türk devletleri paraları üzerinde yaptığı çalışmayı inceledi. Daloğlu, bu paralar arasında daha önce hiç duymadığı, görmediği Göktürk paralarıyla karşılaştı. Dr. Daloğlu, Dr. Babayar'la yaptığı çalışma sonunda, Göktürk paralarının bulunuşunu 'Türk uygarlığında önemli bir keşif' olarak açıkladı.
Sikkelerden birinde ortada kağan kabartması ve kenarlarda üç tane ay-yıldız olduğunu söyleyen Daloğlu, bu sikkenin Türk uygarlığı açısından çok büyük önemi olduğunu belirtti. Daloğlu, şöyle dedi:
"Göktürklerden sonra 8'inci yüzyılda Türgişlere ait paralar bulunmuştu. Ancak Göktürklere ait paralar onlardan 150-200 sene daha önceye, 576-600 yıllarına ait. En önemlisi, bu sikkelerin Türk toplumuna dayatılan 'Türkler barbardı, Türklerin uygarlığı yoktu, göçerlerdi' gibi Avrupa merkezli anlayışı çürütmesi. Göktürk sikkelerinin bulunuşu, Orhun Yazıtları'nın bulunuşu kadar önemlidir. Ayrıca ay-yıldızın bize İslam'da Semavi anlayıştan miras kaldığını biliyorduk. Ancak, yeni bulunan Göktürk paralarında da ay-yıldızlı figürler var."


Radikal-çevrimiçi / Yaşam / 1500 yıllık ay-yıldızlı TL


"Hilal ve Yıldız" tanrı Mitra'nın da sembolüydü. Bosphor Krallığında MÖ 5. yüzyıl ile MS 1. yüzyıl arasında da hem VI. Mithridates'in soyundan gelen krallrdan hem de Mitra tarısı kültüne olan inançtan dolayı bayrak ve krallık sembollerinde kullanılmıştır. (Yulia Ustinova, The Supreme Gods of the Bosporan Kingdom, Brill, 1998, pp 270-274; B.C. McGing, The Foreign Policy of Mithradates VI Eupator, King of Pontus, Brill, 1986, p 97)



Hadian_denarius_coin_star_crescent.jpg

Bizanslılar 4. yüzyıl olaylarından sonra şehrin amblemi olarak "Hilal ve Yıldız"'ı kabul etmelerine rağmen şehirin paralarında bu amblemin yer alması 1 yüzyıl sonra meydana gelmiştir. M.Ö. döneme ait Byzantium ve Kalkedon sikkelerinde Mitridates'in korumasında olduklarından Mitridates'in resmi ve Hilal-yıldız resmedilmektedir. (B.C. McGing, The Foreign Policy of Mithradates VI Eupator, King of Pontus, Brill, 1986, p 58)

Cahiliyye Çeçenya'nın bayrağı

images
images


Mucahidlerin Çeçenyasının bayrağı


120169939_2743016555968185_7873308418921561744_n.jpg

İlgili Konu :

KÜFÜR SİMGELİ BAYRAK TAŞIMAK , ELBİSE -FORMA GİYMEK

 

Ekli dosyalar

  • bayra 46.jpg
    bayra 46.jpg
    72.3 KB · Görüntüleme: 27
  • zahid.png
    zahid.png
    113.7 KB · Görüntüleme: 23
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
İSLAM'İ KAYNAKLARDA BAYRAK


Ordunun sancağı ve bayraklarının / flamalarının olması zorunludur. Sancak ile bayrak arasındaki fark şudur:
Sancak, direğin ucuna bağlanan ve ona sarılandır. Ona
عَلَم “âlemun” de denir. “Sancak” diye isimlendirilir. Çünkü büyüklüğünden dolayı sarılı durur, gerekmedikçe açılmaz. O büyük bir bayraktır. Ordu emirinin yeri için bir alamettir. Emir nereye giderse o da oraya götürülür.
Bayrak ise, ordu için verilen bir alâmettir/nişandır. Ona lakab olarak “ummul harb” da denilir. Bayrak direğe bağlanıp rüzgarın dalgalandırmasına terk edilir.
Rasulullah (s.a.v.) zamanında İslâm ordusunun sancak ve bayrakları vardı.


EBU DAVUD : CİHAD bahsi

69. Bayraklar ve Sancaklar
2591. ...Muhammed b. eI-Kâsım’ın azadlı kölesi Yunus b. Ubeyd dedi ki; Muhammed b. el-Kasım Rasûlullah (s.a.v.) bayrağının nasıl olduğunu sormak üzere beni el-Bera b. Âzib'e gönderdi. (el-Bera b. Âzib de), "Bayrak Nemîre kumaşından, siyah renkli ve kare şeklinde idi." diye cevab verdi.
[Tirmizi, cihad 10; Ahmed b. Hanbel, IV, 297. - Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/93]

Açıklama
Aliyyu'l-kâri'nin açıklamasına göre "râye" büyük bayrak demektir. Peygamber'in bayrağının adı "Ukâb" idi. Bir askeri birliğe ait olan âleme "liva" denir. "Liva" mızrağın ağaç kısmına sarılan bir bez parçasıdır.
"Râye" ise, askeri birliğin alâmeti olub, "ummu'1-harb" ismiyle künyelendirilir. Livadan daha üstündür.
Turbeştî'nin beyânına göre “râye", harb kumandanını temsil eden bir âlem, liva ise, devlet reisini temsil eden bir alemdir. Binaenaleyh "liva" râye'den üstündür.
Müslim şerhinde de "râye" küçük bayrak, "liva"ise, büyük bayraktır, denilmek suretiyle bu görüş tercih edilmiştir. Nitekim, "
Kıyamet gününde livâu'l- hamd benim elimde olacaktır. Âdem (a.s.) ile ondan sonra dünyaya gelmiş olan kimseler de benim livamın altında toplanmış olacaklardır" mealindeki hadis-i şerif te bu gerçeği te'yid etmektedir.

(Aliyyu1-kâri, Mirkâdı'I-mefâtih IV, 210)

Mutercim Âsim Efendi Kamus tercümesi Okyanus'ta "râye" kelimesinin sancak, "liva" kelimesinin de bayrak anlamına geldiğini ifâde ettikten sonra bu kelimelerden her birinin diğeri yerinde kullanılageldiğini de söylemiştir.
Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözcüğü'nde M. Zeki Pakalın da vak'a-nuvis Vasıf Efendiden naklen şu açıklamaları kaydediyor:
"Ulemay-ı luğat beyninde, liva ve râyet bir manadadır. Fakat asrımızın ıstılahına göre liva bayrak ve râyet sancak diye tercüme olunur.”
(Tarih Deyimleri ve Terimleri I, 47 (alem maddesi)

Bu mevzuda İmam Muhammed (rahimehullah) es-Siyer'l-Kebîr isimli meşhur eserinde şunları söylüyor: "Ukab, Peygamber (s.a.v.)'in bayrağının ismiydi. Nitekim başka eşyalarının da ismi vardı. Sarığının ismi es-Sahab, atının ismi es-Sekb, katırının ismi de Duldul'dür.

Liva sultana ait olan ve onun önünde çekilen sancaktır. Râye ise, her komutan ve askeri birliğin ve o birliğin fertlerinin altında toplandıkları bayraktır. (Ayintabi seyyid Muhammed Munib, Tercümetu's-siyer'il-kebir, I, 44)

72646_peygamber_efendimiz_savin_sancagi_hz_mehdi_asnin.jpg

Muhammed Hamidullah da bu mevzuda şunları söylemiştir: "Meselenin çözüm yolu olarak şunu düşünüyoruz:
Liva, muşrik Mekke'de düşmana karşı hücum ve çarpışma esnasında ordunun en kahraman ve yiğit eri tarafından taşınan umumiyetle askeri sancaktır. Halbuki râye ordu kumandanının alâmet veya timsali olan bir bayraktır. Bu iki kelime bazan eşanlamlı olarak da kullanılmıştır. İslâm'da ise bu, zıt anlama bürünmüştür...” (M. Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 249)

"...Görüldüğü gibi aynı şey bazı kaynaklar tarafından liva, diğerleri tarafından da râye olarak adlandırılmaktadır ki bu durum, her iki ıstılahın da esasında eş anlamlı olduğunu ve birbirlerinin yerine kullanılabileceğini ve henüz Hayber devrindeki teknik manayı iktisab etmediğini ve ancak bu Hayber savaşındadır ki ordu kumandanının liva çekme hakkına ve orduya mensub her birliğin de râye sahibi olma hakkına malik olduğunu isbat etmektedir.
Kelime aslı bakımından liva sarılıb dürülen şey'e işaret eder ki, teşhire ihtiyaç duyulmadığı vakit rabtedilmiş bulunduğu bir nevi mızrağın üzerine sarılıb dürülen kumaş parçası manasınadır. Râye kelimesinin kökü “görmek”dir ki, kendisinin veya düşman ordusunun merkezini gösteren şeye işaret eder, yani kumandanın itibarî olarak bulunduğu yeri gösterir.

[M. Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 254]

Daha sonraki devirlerde Milli varlığı temsil eden sembollere bayrak (râye), askeri birlikleri temsil eden sembollere de (liva = sancak) ismi verilmiştir. Metinde geçen "Nemir’e" siyah ve beyaz çizgili yün kumaş demektir. Kaplan derisine benzediği için bu kumaşa Kaplan anlamına gelen nemir kelimesinden türetilen "Nemire" ismi verilmiştir.


Bayrakların siyah olmasının hoş karşılanması savaşçıların siyah rengi seçmelerindendir. Her topluluk kendi bayrağının çevresinde toplanırlar. Siyah renk günün aydınlığında daha iyi ve rahat görünür. Hele tozlu ve dumanlı zamanlarda başka renklerden daha iyi seçilir. Askerler savaş esnasında birbirlerini kaybettikleri zaman siyah bayrakları sayesinde birbirlerini daha rahat bulabilirler. İşte bu yüzden mucâhidler bayrakları için siyah rengi tercih ederler.
Şer'î yönden ise, bayrakların beyaz, sarı yahud kırmızı olmalarında bir sakınca yoktur. Sancaklarda beyazın seçilmesi ise, Rasûlullah (s.a.v.)'ın; "Allah yanında elbisenin en sevimlisi beyaz olanıdır. Canlılarınız beyaz giysin ölülerinizi de onunla kefenleyin' hadis-i şerlerinden kaynaklanmaktadır ve her orduda ancak bir sancak bulunur.
[ Seyyid Muhammed Munib, Tercumetu’s-siyeri'l kebir 1, 44.- Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/93-95 ]

Cabir (r.anh)'den merfu' olarak rivayet olunduğuna göre "Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye girdiğinde sancağı beyazdı."
[Tirmizi, cihad 9,10; Nesâi, menâsik 106; İbn Mâce cihâd 20]

.Simak'ın haber verdiğine göre, kavminden bir kimse, "Ben peygamber (s.a.v.) in bayrağını sarı renkli olarak gördüm" demiştir.
[ Beyhâkî, es-Sunenu'1-Kubrâ, VI. 293.- Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/96]


Açıklama
Bu hadisi rivayet eden ravinin ismi ile Peygamberin sarı bayrak taşıdığı bu savaşın hangi savaş olduğu hadis sarihleri tarafından tesbit edilememiştir.
Bazı hâdis-i şeriflerde Peygamberin bayrağının siyah olduğu ifade edilirken
(2591 nolu hadis ve İbn Mâce, cihâd, 21; Tirmizi cihâd 10), burada sarı olduğundan bahsedilmesi bu hadisler arasında bir çelişki olduğu anlamına gelmez. Çünkü Peygamberin bazı seferlerde siyah bazılarında da beyaz bayrak taşımış olması mümkündür. Nitekim, Prof. M. Hamidullah'ın şu sözleri de bu gerçeği te'yid etmektedir.
"....
Peygamber zamanında orduya mahsus asgari iki nevi bayrak bulunuyordu ki renkleri başka başkaydı...."

[İslam Peygamberi II, 255.-
Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10 / 96 ]



İBN MÂCE : CİHAD BAHSİ

El-Hâris bin Hassan (Radıyallâhu anh)'den; Şöyle demiştir:
Ben Medîne-i Munevvere'ye geldim. Peygamber (s.a.v.)'i minber üzerinde ayakta iken gördüm. Bilâl da O'nun önünde ayakta idi, bir kılıç kuşanmıştı. Bir de siyah bir bayrak gördüm ve bu (bayraklı adam) kimdir? diye sordum.
Dediler ki: Bu, Amr bin el-Âs'dır, bir savaştan geldi."

Câbir bin Abdillah (Radıyallâhu anh)'dan rivayet edildiğine göre :
Peygamber (s.a.v.) fetih günü beyaz sancaklı olarak Mekke'ye girdi."

(Abdullah) bin Abbâs (Radıyallâhu anh)'dan rivayet edildiğine göre :
Rasûlullah (s.a.v.)'in bayrağı siyah ve sancağı beyaz idi."

[Sunen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 7/543]


Haris (Radıyallâhu anh)'in hadisinin muellifimizden başka kim tarafından rivayet edildiğini tesbit edemedim. Bu duruma bakılmalıdır. Câbir (Radıyallâhu anh)'in hadîsini Tirmizî, Ebû Dâvûd ve Nesâi de rivayet etmişlerdir.

İbn-i Abbâs (Radıyallâhu anh)'in hadîsini Tirmizî ve Hâkim de rivayet etmişlerdir. Ebû Dâvûd'un rivayet ettiği bir başka hadîste Rasûl-u Ekram (Aleyhi's-salâtu ve's-selâm)'in bayrağının sarı renkli olduğu bildirilmiştir.
Tuhfe yazarı Tirmizî'nin şerhinde bu rivayetleri anlattıktan sonra; Rivayetler arasında bir ihtilâf söz konusu değildir. Çünkü değişik zamanlarda değişik renkli bayrak kullanılmış olabilir, demiştir.
îlk hadîsin râvisi el-Hâris bin Hassan (Radıyallâhu anh) el-Bekri Ebû Kelde sahâbidir. Kûfe'ye yerleşmiştir. Yedi adet hadisi vardır. Tirmizî, Nesâî ve îbn-i Mâceh onun hadislerini rivayet etmişlerdir. Râvîleri Eyâd bin Lakit ve Asım bin Behdele1dir.

[Hulftsa: 67
Sunen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 7/543-544)

Buhari, Enes’ten şunu rivayet etti:
“Nebi (s.a.v.); Zeyd’in Cafer’in, İbn Revaha’nın ölümünü haberleri gelmeden önce insanlara duyurmuştur. Zira şöyle demiştir:

أَخَذَ الرَّايَةَ زَيْدٌ فَأُصِيبَ ثُمَّ أَخَذَ جَعْفَرٌ فَأُصِيبَ ثُمَّ أَخَذَ ابْنُ رَوَاحَةَ فَأُصِيبَ
Bayrağı Zeyd aldı, öldürüldü. Sonra Cafer aldı, öldürüldü. Sonra İbn Revaha aldı, öldürüldü.”
(Buhari, K. Menâkıb, 3474)

- Rivayet edildi ki: “Nebi (s.a.v.), Safer ayının sonunda Rum ile savaşa hazırlanmaları için insanlara delegeler gönderdi. Usâme’yi çağırıp şöyle dedi:
Babanın öldürüldüğü yere git. Onlara at hazırla. Seni bu orduya komutan tayin ettim. İbni halkına sabahtan saldır, onların üzerine ateş yak. Yolculukta acele et, haberlerden önce sen oraya var. Allah sana zafer verirse, onların içinde fazla oyalanma.”

Çarşamba günü Rasulullah (s.a.v.)’in ağrısı başladı. Usâme’nin eline sancağı verdi. Usâme onu alıp ulağına teslim etti. Askerler bir kayalıkta toplandılar.”

- El-Haris b. Haân el-Bekri’den şöyle dediği rivayet edildi:
“Medine’ye geldiğimizde Rasulullah (s.a.v.) minberde idi. Bilal kılıç kuşanmış olduğu halde onun önünde duruyordu. O ara siyah bayraklar göründü.
Bu bayraklar nedir? diye sordum.
Dediler ki: "Amr'u b. Âs, gazveden geldi.”

- Sahihayn de Nebi (s.a.v.)’in şöyle dediği rivayet edildi:
لاعْطِيَنَّ الرَّايَةَ رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ قَالَ فَتَطَاوَلْنَا لَهَا فَقَالَ ادْعُوا لِي عَلِيًّا
Muhakkak ki bayrağı Allah ve Rasulunu seven, Allah ve Rasulunun de kendisini sevdiği birisine vereceğim. Onu Ali’ye verdi.
(Muslim, K. Fedâl es’Sahâbe, 4420)

Diğer bir hadis-i şerifte şöyle geçer :


Fasıl: HÛRU`L-ÎYN VE ONLARIN MUSTESNÂ SIFATLARI
Konu: Hayber Gazâsı; Savaşta bayrak
Ravi: Sehl b. Sâ`d
Başlık: HAYBER GÜNÜ SANCAĞIN HAZRET-İ ALÎ`YE VERİLMESİ VE FETH-U ZAFER MÜYESSER OLMASI
Hadis:


Nebî sallallahu aleyhi ve sellem`in Hayber günü (Hayber`in fethi uzayınca) şöyle buyurduğunu işittiği rivâyet olunmuştur:

- Müslümanların bayrağını artık (yarın) bir kişiye vereceğim ki, Allah feth ve zaferi Onun iki elleriyle müyesser kılacaktır. (O, Allah`ı ve Peygamberini sever, Allah ve Peygamber`i de onu sever).
Bunun üzerine orada bulunan Ashâb bayrağın onlardan hangisine verileceğini tahayyule başladılar. Onların hepsi bayrağın kendisine verilmesini umarak ertesi güne erdiler.
Fakat Rasûlullah ertesi gün: -Alî nerededir? diye sordu.
Ashâb tarafından: - Gözleri ağrıyor, denildi.
Ve Rasûlullah`ın emriyle Alî huzûra çağırıldı. Rasûlullah, Alî`nin gözlerine tükürdü. Hemen orada gözleri, hiç ağrımamış gibi iyi oldu.
Bunun üzerine Alî: - Yâ Rasûlallah, Hayber yahûdîleriyle onlar da bizim gibi (müslümân) oluncaya kadar vuruşuruz! dedi.
Rasûlullah da: - Yâ Alî, ağır ol! Tâ ki sukûnetle Hayberlilerin sâhasında alarga bir mahalle iner(ordugâhını kurar)sın! Sonra onları İslâm`a davet edersin ve üzerlerine vâcib olan İslâm esaslarını haber verirsin!. Yâ Alî, tek bir kişinin senin irşâdınla müslümân olması, iyi bil ki, sana kızıl develer bahşedilmesinden (senin de onları yoksullara tasadduk etmende) hayırlıdır, buyurdu.

(Sahih-i Buhari, Hadis No: 1236)

- Nesei de, Enes’ten şunu rivayet etti:
Nebi (s.a.v.)’in katıldığı bazı savaşlarda, İbn Ummu Mektum’un beraberinde siyah bayraklar vardı.”

Yukarıda geçen rivayetlerle açığa çıkıyor ki Nebi (s.a.v.)’inzamanında orduya ait sancak ve bayraklar vardı. Bu nasslar dikkatle incelendiğinde görülüyor ki; bayrak, sancaktan küçüktür, sancak bayraktan büyüktür.
Sancak ordu komutanı için bağlanır. Bayrak ise orduya verilir.

İslâm tarihinde bağlanan ilk sancak, Abdullah b. Cahş'a verilen sancaktır. Sa’d b. Malik el-Ezdi'ye de üzerinde beyaz bir hilal bulunan siyah bir bayrak verilmiştir. Tüm bunlar, ordunun bayrak ve sancaklarının olmasının kaçınılmaz olduğunu, ordunun başına tayin ettiği kumandana bayrağın Halife tarafından verildiğini göstermektedir. Sancaklara gelince, bunları Halife’nin takdim etmesi câiz olduğu gibi bayrak alan komutanların takdim etmesi de mümkündür.
Sancak, karargahta ordu komutanına alâmet olarak bulunur. Bayraklar ise tabur ve bölük komutanlarında ve ordunun çeşitli birliklerinde bulunur.
Dolayısıyla orduda bir çok bayrak vardır. Halbuki ordunun bir sancağı olur. Bu sancak ile bayrak arasındaki fark bakımındandır.

Sancak ve Bayrakların Renkleri

Rasulullah (s.a.v.)’in bayrağının siyah, sancağının beyaz olduğu sabit olmuştur.
- İbn Abbas’tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasulullah (s.a.v.)’in bayrağı siyah, sancağı beyaz idi.”

- Cabir’den rivayet edilmiştir ki;
Nebi (s.a.v.) beyaz sancağı ile Mekke’ye girdi.”
- Üstte geçen Hâris Hadisinde de şu ibare vardı:
O ara siyah bayraklar göründü.”

Bu Hadisler bayrağın siyah renge, sancağın ise beyaz renge sahib olduğuna delâlet etmektedirler.


Sancak ve Bayrağın Şekli :

siyah_bayragin_anlami_ne_h11905.jpg

Bayrağın dörtgen ve kumaştan olduğu geçmiştir.
- Berâ’ b. Âzid’den, kendisine “Rasulullah (s.a.v.)’in bayrağı ne idi” diye sorulduğunda şöyle dediği rivayet edilmiştir:
O basmadan yapılmış dörtgen siyah bir bayraktı.”
“Basmadan” kast olunan, yani ipekten kumaş ya da yünden kumaştır.

Bayrağın üzerinde " لا اله إلا الله محمد رسول الله " Kelime-i Tevhid’in yazılı olduğu da rivayet edilmiştir.

- İbn Abbas, Ebu Şeyh’in yanında şu lafzı rivayet etmiştir:

Rasulullah (s.a.v.)’in bayrağı üzerinde لا اله إلا الله محمد رسول الله yazılı idi.” (Takiyyuddin en Nebhani, İslam Şahsiyeti, C.2)
Bayrak hakkında söylenen, sancak hakkında da söylenir. Zira sancak da kumaştan yapılmış dörtgen olur. Üzerine de لا اله إلا الله محمد رسول الله yazılır. Ancak sancak bayraktan büyük olur ve üzerine siyah yazı ile yazılır. Bayrak ise beyaz yazı ile yazılır.

Nasslarda geçtiği şekle ve bayrakların vakıasına göre; hem bayrağın hem de sancağın açıkça dörtgen olması, enin ölçüsünün boyunun ölçüsünün üçte ikisi (2/3) olması, sancağın boyunun 120 cm, eninin 80 cm olması; bayrağın boyunun 90 cm, eninin 60 cm olması göz önünde bulundurulur. Sancak ve bayrakların daha büyük ve daha küçük ölçülerde olması caizdir.

اذا رايتم الرايات السود قد اقبلت من خراسان فاتوها ولو حبوا على الثلج, فان فيها خليفة الله المهدى
Horasan tarafından çıkan siyah sancaklıları gördüğünüzde, kar üzerinde sürünerek de olsa onlara gidin. Çünkü onların içinde Allah’ın halifesi Mehdî vardır.”
(Fetava-i Hadîsiyye, , İbn-i Hacer-i Heytemi-37)

Yani onlar Mehdî’nin askerleridir, O’na zemin hazırlarlar. Horasan bölgesi İran’ın doğu tarafıdır ki şu anki Afganistandır.

و الطبرانى فى الاوسط "انه صلى الله عليه و سلم اخذ بيد على فقال: يخرج من صلب هذا فتى يملا الارض قسطا و عدلا, فاذا رايتم ذلك فعليكم بالفتى التميمى فانه يقبل من قبل المشرق و هو صاحب راية المهدى
Taberani Evsat’ta şöyle demiştir: Rasul-u Ekram (s.a.v.) Ali’nin (r.anh) elini tuttu, dedi ki:
Bunun sulbünden bir adam çıkar, arzı adaletle doldurur. Bunu gördüğünüzde Temim kabilesinden bir adama tabi olun ki, o doğu tarafından çıkar ve o Mehdî’nin sancağının sahibidir.”

(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-37)

siyahsancaklargy7tt7-300x278.jpg

رجل ربعة,أسمر, من بنى تميم, مجذوم, كوسج, يقال له شعيب بن صالح فى اربعة الاف ثيابهم بيض و راياتهم سود يكون على مقدمة المهدى ولا يلقاه احد الا قتله
Temim oğullarından orta boylu, esmer, meczum (hafif sakallı), kevsec (sakalı yanlarda az, aşağı tarafı uzun olan; diğer bir manası da Yemen asıllı) bir adam ki, ona Şuayb bin Salih denilir. Beyaz elbiseli, siyah sancaklı 4000 kişinin kumandanıdır. Mehdî’nin öncüsü olur ve kiminle mukatele ederse, harbde kim ona karşı çıkarsa onu öldürür.
(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-41)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
TÜRK BAYRAĞI'NIN TARİHÇESİ

Türk Bayrağı'nın 1. Kosova Savaşı (28.07.1389) sırasında savaşta ölen Türk askerlerin kanının bir çukurda toplanması sonucunda; ay ve yıldızın yan yana gelmesi ile oluştuğu efsanesi söylenmektedir. Yapılan tüm varsayımlar arasında, 1. Kosova Savaşı'nın sebeb olması en büyük ihtimallerden biridir, çünkü 28.07.1389 akşamında gökyüzünde Jüpiter ve Ay yan yana gelmiştir.

(Ay yıldızı alan diğer ülkelerde de aynı hikayelerin uydurulması beklenmektedir)
ghjkl.jpg

(sanki bayrakları daha eskiden varmış gibi )

images.jpeg

- 28 Temmuz 1389 Kosova'da gökyüzünün gece yarısı görünümü -

Türklerin ilk kullandıkları bayrağın rengi ve şekli hakkında kesin bir malumat yoktur. Ancak Orta Asya tarihi hakkındaki bilgilere dayanarak İslamiyet’ten önceki Türklerde Tuğ adı verilen bayrak veya sembollerin kullanıldığı bir gerçektir.
Siyahtan kırmızıya kadar; mavi, sarı, yeşil, beyaz gibi çeşitli renklerde semboller kullanmış olan eski Türkler, bir mızrağın ucuna bağladıkları, umumiyetle ipekten yapılmış bu alametlere batrak, badruk, bayrak gibi isimler verdiler.
Dokuzuncu asırdan itibaren kitleler halinde Müslümanlığı kabul eden Türkler de çeşitli bayraklar kullandılar. Bu bayraktaki en büyük özellik, İslami motif ve unsurların ön plana geçmesiyle birlikte, milli motif ve sembollere de yer verilmesi idi.
İlk Müslüman Türk devletlerinden olan Gazneliler’in bayraklarında, yeşil zemin üzerinde beyaz hilal ve kuş resimleri vardı. Karahanlılar’ın bayraklarında al renk üzerinde dokuz tuğ resmi bulunuyordu. Diğer Müslüman Türk devletleri de çeşitli renk ve şekilde bayraklar kullandılar. Büyük Selçuklu Devleti'nin ilk yıllarında mavi zemin üstüne beyaz çift kartal sembolü ve siyah çizgili gerilmiş yay ve ok resimleri varken, daha sonra siyah renkli bayrak kullandılar. Bu bayrak Anadolu Selçukluları tarafından da benimsenmişti. Selçuklularda hanedan rengi olarak kabul edilen al renkli bayraklar da vardı. Haçlı seferlerine göğüs geren Selahaddîn-I Eyyubi'nin bayrağı san renkli olup, üzerinde hilal bulunuyordu. Bu şekil hem bu devletin bayrağı, hem de Avrupalılar tarafından İslamiyet’in sembolü olarak kabul edilmiştir.

Osmanlılar zamanında da çeşitli renk ve şekillerde bayraklar kullanıldı.
Osmanlılarda bayrak; padişahı, dolayısıyla devleti temsil ederdi. Zira padişah, devleti temsil etmekteydi.
Padişah bayrak ve sancaklarını, Emir-i Âlem denilen pasa ile bunun maiyetindeki saltanat sancaklarıyla mehterhane takımını ihtiva eden bölükler taşırdı. Ayrıca her ocağın, her birliğin hatta her ortanın (taburun) ayrı sancağı vardı. Sancaklar da çeşitli renklerde kullanılmıştır. Yeşil ve kırmızı renklerin hakim olduğu bayrak ve sancaklarda, Osmanoğullarının hanedan rengi kırmızı daha doğrusu al idi. Al renk, doğrudan doğruya Osmanoğullarını işaret ederdi. Sultanlar yani padişah kızları bile beyaz renkte değil al renkte gelinlik giyerlerdi.
Padişahın yorganı, çarşafı, yastığı al renkteydi. Al renk esasında Selçuklularda da hanedan rengi olarak kabul ediliyordu. Osmanoğulları, Selçukoğullarının meşru varisleri olarak bu rengi devralmışlardır. Bu husus al renge tamamen bir milli karakter vermiştir ki, bugün de devam etmektedir. Selçuklularda bu rengi selefleri olan Karahanlı'lardan almışlardı. Kırmızıyı süsleyen ayin menşei ise destanlar dönemine kadar dayanır. Yıldız ise daha sonraki devirlerde konulmuştur.

Osmanlıların ilk bayrağı, Anadolu Selçuklu hükümdarı Gıyaseddin Mes'ud tarafından Osman Bey'e gönderilen hediyeler arasındaki beyaz renkli bayrak idi. On dördüncü asırdan itibaren çeşitli renk ve şekilde bayraklar kullanıldı. Kamus-ul-a'lam'da bildirildiğine göre, Osmanlı sancağının rengini ve (bugünkü ayyildızlı Türk bayrağının) seklini tayin eden, sultan birinci Murad ve Yıldırım Bayezîd devirlerinde yaşayan Tîmurtas Paşa’dır.
Bu asırda Osmanlı donanmasında ve azap kıtalarında kırmızı; yeniçeri kıt'alarında beyaz bayraklar kullanıldığı, Fatih Sultan Mehmet'in muasırı olan tarihçi Türsün Bey'in ifadelerinden anlaşılmaktadır. On beşinci asırda Osmanlıların kırmızı bayraklar kullandıkları, Asıkpaşazade'nin Alaşehir’de dokunan bir nevi al kumaştan bayrak ve hil'at yapıldığı hakkındaki kaydında yer almaktadır. Muhtelif kaynakların incelenmesinden anlaşıldığına göre, Osmanlılar kuruluştan İtibaren diğer İslam ve Türk devletlerinde olduğu gibi, çeşitli bayraklar kullandılar. On beşinci asırda padişaha ait sancaklardan başka çeşitli askeri birliklere ve büyük devlet adamlarına, beylerbeyi, sancakbeyi, donanma kumandanı ve reisleriyle azab ocaklarına ve ticaret gemilerine mahsus türlü renklerde bayrak ve sancaklar vardı. Bu bayrakların ve sancakların üzerinde muhtelif sekil ve yazılar bulunurdu. Yeniçeri ocağının muhtelif ortalarının (tabur) kendileri ne mahsus nişanları vardı. Kışlaların kapılarına asılan ortaların bayraklarına bu alametler nakşedilirdi. Bu asırda yeniçerilere ak, sipahilere kırmızı, silahdar bölüğüne san, orta ve aşağı bölüklere alaca renkli olarak verilen bayraklar bu birliklere verilen sancak mahiyetinde idi. Çünkü Osman Gazi'den İtibaren Kanuni Devri de dahil olmak üzere padişahlara mahsus olan bayrak beyaz renkli idi. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran ve Mısır seferlerinde, otağının önüne hakimiyet alameti olan beyaz ve kırmızı renkli bayraklar dikilmişti. Ayrıca Yavuz Sultan Selim zamanında, bugün Topkapı Sarayı mukaddes emanetler dairesinde bulunan, Peygamber Efendimize ait olan Sancak-ı Şerif Osmanlılara geçti. Asırlardır muhafaza edilen Sancak-i Şerif kılıf içinde bulundurulur, asla açılmazdı. Sefer-i humayunlarda padişahlar beraberlerinde götürürlerdi. Halifelik alametlerinden biri olan Sancak-ı Şerif, devleti son derece tehdit eden hallerde ve isyanlarda padişahîn emriyle çıkarılır, millet, asilere karşı Sancak-ı Şerif’in altında toplanmaya çağrılırdı. Bu suretle millet birlik içinde hareket ederek isyanı bastırırdı.

Yavuz Sultan Selim zamanında Çaldıran seferinde ilk defa olarak kullanılan yeşil renkli bayrak, bu devirden sonra da hemen her zaman sık sık kullanılmıştır. Osmanlılar; hilafete de sahip olduklarını göstermek için kullandıkları yeşil renkli sancak, Barbaros Hayreddîn Pasa ve Utul Ali Reis'in donanmalarında da kullanıldı Sultan I. Mahmut devrinde donanma bayrağı olarak kabul edildi.

Kanuni Sultan Süleyman devrinde de beyaz, alaca, kırmızı ve san bayraklara siyah ve yeşil renkliler ilave edildi. Doğrudan doğruya padişahın hassa kuvvetini teşkil eden kapıkulu ocaklarının taşıdıkları bayraklar, umumiyetle saltanat sancakları sayılırdı. Macaristan seferine çıkan ve orduya kumandan tayin edilen Sadrazam İbrahim Paşa’ya; beyaz, yeşil ve sarı renkte üç sancakla iki kırmızı, iki de alaca bayrak verilmesi bu hususu isbat etmektedir. Topraklı süvarinin yukarısı yeşil, aşağısı kırmızı renkte olmak üzere iki renkli bayrağı vardı.

Osmanlı ordusunda olduğu gibi, donanmasında da türlü renk ve şekillerde bayraklar kullanıldı. On besinci asırda genellikle kırmızı renkli bayraklar kullanıldığı halde on altıncı asırda kumandana mahsus bayrağın yeşil, derya beylerinin ise beyaz, kırmızı, sarı, sarı kırmızı, ufki çizgili alaca bayraklar kullandıkları görülmektedir. Bu asırda ticaret gemilerinin beyaz bayraklar taşıdıkları da bazı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Daha sonraki asırlarda da kaptan paşalara mahsus olan bayrak yeşil idi. Gemi sancaklarında en ziyade kırmızı renk kullanılmakla beraber, yeşil bayraklar da kullanılmıştır. Bunların kimlere ait olduğu üzerlerindeki şekillerden anlaşılırdı. Sultan I. Mahmud devrinden sonra donanmada daha çok yeşil sancaklar kullanılmaya başlandı.

Kalyonların kıç sancakları yeşil olduğu gibi, amirallere mahsus forslar da yeşil zemin üzerinde Zülfikar ve hilal şekillerini ihtiva ederdi. Sultan III. Selim zamanında ordu ve donanmada yapılan yeni düzenlemeler esnasında bayraklar üzerindeki hilal şekline, sekiz köseli yıldız ilave edildi. Bayrak meselesinin belirli esaslara bağlandığı bu devirde, büyük gemilerin muhtelif direklerine çekilecek bayraklar tesbit edildi. Padişaha mahsus gemiye (taht gemisi) çekilecek kırmızı sancağın üstünde Sultan III. Selim’in tuğrası vardı. Ticaret gemilerinin taşıdığı bayrakların renk ve şekillerinin tespit edildiği bu dönemde, Cezayir Beylerbeyi’nin, üst köşesinde beyaz renkte sarıklı bir insan başı bulunan kırmızı bayrağı vardı. Bu dönemde kumandan forsları yeşil olup, beylerbeyliğe ait ticaret gemilerinin bayrağı; yeşil, beyaz, kırmızı üç ufki parçadan meydana gelmişti. Tunus ve Cezayir ticaret gemileri ortası yeşil olmak üzere iki mavi, iki kırmızı, beş ufki parçadan meydana gelen bayraklar taşıyordu, Trablus Beylerbeyi ile İstanbul limanına mahsus sancak, üç hilalli olub yeşildi. Sultan III. Selim devrinde kurulan Nizam-i Cedîd Ordusu kıta’ları için ortasına sarı sırma ile bir hilal yahud ortadaki hilalden başka dört kösesine de hilaller islenmiş kırmızı veya fes rengi bayraklar kullanıldı.

Sultan II. Mahmut zamanında da bayrak şekilleri hemen hemen aynı devam etti. Ancak bu devirde kalelere ve hükümet binalarına ayyıldızlı al sancak çekildiği görülmektedir. Yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine bunlara ait hususi bayrakların kullanılmasına son verildi. Yeniçeriler arasında çok yayılmış olan yeniçeriliği ve Bektaşiliği hatırlatan bir takım kelimelerle birlikte bayrak kelimesinin kullanılması da yasak edildi. Bunun yerine sancak kelimesinin kullanılması için her tarafa emirler verildi.

Yeniçerilerin son zamanlarında genellikle kırmızı renkte, üzerinde beyaz bir pençe, bir Zülfikar ve bir daire sekli bulunan çatal uçlu bayraktar kullanıldı.

Sultan II. Mahmud tarafından kurulan Asakır-i Mansure-i Muhammediyye'ye mahsus olarak üzerinde kelime-i şahadet veya fetih ayetleri bulunan siyah bayraklar yapıldı. Siyah rengin tercihi Peygamber Efendimizin Ukab adlı meşhur siyah sancağının rengini taklit etmek maksadıyladır.

İkinci meşrutiyetin ilanına kadar orduda üzerinde ayetler yazılı ve hükümdarların ortası tuğralı armalarını taşıyan sırma saçaklı çeşitli alay sancaktan kullanıldı ve ondan sonra da bu adet devam etti. Bu sancakların rengi umumiyetle kırmızı idi.

Kırmızı zemin üzerine hilal ve yıldız bulunan bayrak, Osmanlılarda İlk defa 1793'de devletin resmi bayrağı olarak kabul edildi. Ancak bu bayraktaki yıldız, sekiz köseli idi. Bu bayrak Osmanlı Devleti'nin resmi ve umumi sembolü olarak kullanıldı.
Sultan I. Abdulmecid zamanında 1842'de yıldızın beş köseli olması kararlaştırıldı ve Osmanlı bayrağının şekli kesinleşti. Bu devirde padişaha ait tuğralı sancaktan başka hükümdarın gemileri ziyaretinde kullanılan, ortasında güneş ve dört kösesinde de şualar bulunan bir sancak daha vardı. Kaptan paşaya mahsus sancakta; bir hilal ile sekiz köseli yıldız mevcuttu. Osmanlı hâkimiyetinde bulunan, Tunus, Eflak, Boğdan beyleri ile Sırp prensliğinin özet bayraklarında; Osmanlı bayrağının kırmızı rengiyle birlikte mavi, beyaz, san gibi mahalli renkler de kullanılırdı. Tunus beyinin sancağının, ortasında kırmızı zemin üzerindeki bir beyaz daire içinde kırmızı hilal ve yıldız sekli mevcuttu. Sırp, Eflak ve Boğdan beylerbeyleriyle Sisam adasına ait hususi bayrakların üst köşelerinde, Osmanlı hâkimiyetinin sembolü olmak üzere, kırmızı zemin üzerinde beyaz üç yıldız bulunan sarı, Eflak bayrağı ile mavi Boğdan bayrağında, birincisinde çifte kartal, ikincisinde de bir öküz başı mevcuddu.

Sultan Abdulaziz zamanından başlayarak, padişahlara mahsus kırmızı renkli bayrakların ortasındaki tuğraların beyaz renkte sekiz suali bir güneş içinde alınması adet oldu. Sonradan bu bayrağın rengi vişneçürüğü olarak değiştirildi ve saltanat sancağı kabul edilen bu bayrak, saltanatın kaldırılmasına kadar devam etti.

Sultan II. Abdulhamid zamanında Cuma namazı munasebetiyle yapılan selamlık resminde hilafete mahsus bir bayrak kullanılırdı. Bu, kırmızı atlas zemin üzerine etrafı beyaz ile işlenmiş dört köşe bir çerçeve içinde; bir tarafında Fetih süresi, diğer tarafta ise güneş resmi bulunan sırma saçaklı ve ucu hilalli bir sancaktı.

1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından saltanatın kaldırılması üzerine halifeye mahsus olarak, yeşil zemin ortasında sekiz suali beyaz bir güneş içindeki kırmızı zeminde beyaz ay yıldızı ihtiva eden bir sancak kabul edildi ve saltanata mahsus bayrak kaldırıldı. Lakin daha önceki milli bayrak muhafaza edildi. Cumhuriyet idaresinin kurulmasından ve halifeliğin kaldırılmasından sonra 25 Teşrin-i Evvel 1925'de bir sancak talimatnamesi çıkarılarak, harp ve ticaret gemileri hakkında muayyen esaslar kabul olundu. 29 Mayıs 1936 tarih ve 2994 sayılı Kanunla Türk Bayrağı’nın şekli ve ölçüleri kesin bir şekilde tesbit edildi.
28 Temmuz 1937 tarih ve 2/7175 sayılı Kararnameye ilişik 45 maddelik bir tüzük ( Türk Bayrağı Nizamnamesi ) ile de Türk Bayrağı'nın kullanılışı kural altına alındı.



Üzerinde Fetih suresi bulunan Osmanlı sancağı


axiy8b07ai0c7croo.png

A,B ve C)At kuyruğundan yapılmış tuğ figürleri, D ve E) Alem figürleri, F ve G)Birlik sancağı, H)Birlik forsu, I)Savaş Sancağı, J)Eyalet Sancağı, K)Savaş Sancağı, L)Kumandan Sancağı

images



An%C4%B1tkabir+Ankara+Cumhuriyet+Mitingleri.jpg
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
TÜRK BAYRAĞI KANUNU


Kanun Numarası 2893
Kabul Tarihi 22/9/1983
Yayımlandığı R. Gazete Tarih 24/9/ 1983 Sayı : 18171
Yayımlandığı Düstur Tertip: 5 Cilt : 22 Sayfa : 599




Amaç

Madde 1 - Bu Kanunun amacı Türk Bayrağının şekli, yapımı ve korunması ile ilgili esas ve usulleri belirlemektir.

Bayrağın Şekli ve Yapımı

Madde 2 - Türk Bayrağı, bu Kanuna ekli cetvelde gösterilen şekil ve oranlarda olmak kaydıyla beyaz ay - yıldızlı albayraktır.
Bayrak ile özel bayrakların (sembolik bayrak, özel işaret, flama, flandra ve fors) standartları, hangi kumaş ve maddelerden yapılacağı tüzükte gösterilir.




turkbayragi_bayrak-cizim.jpg


G Genişlik
A Dış ay merkezinin uçkurluktan mesafesi 1/2 G
B Ayın dış dairesi kutru 1/2 G
C Ayın iç, dış merkezleri arası 0,0625 G
D Ayın iç dairesinin kutru 0,4 G
E Yıldız dairesinin ayın iç dairesinden olan mesafesi 1/3 G
F Yıldız dairesi kutru 1/4 G
L Boy 1 1/2 G
M Uçkurluk genişliği 1/30 G


Not: Bayrak genişliği ne olursa olsun (G) emsali değişmez.


Bayrağın Çekilmesi ve İndirilmesi

Madde 3 - Bayrak, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yurt dışı temsilciliklerine ve kamu kuruluşlarıyla gerçek ve tüzelkişilerin deniz vasıtalarına çekilir. Yurt içinde ve yurt dışında yetkililerin araçlarına takılır.
Bayrak çekilirken ve indirilirken tören yapılır. Bayrak törenlerinin gereken biçimde yapılmasından o mahaldeki yetkili amirler sorumludur.
(Değişik : 14/7/1999 - 4409/1 md.) Kamu kurum ve kuruluşlarında Türk Bayrağı sürekli çekili kalır.
(Değişik : 14/7/1999 - 4409/1 md.) Bayrağın; nerelerde daimi olarak çekilmeyeceği, hangi kapalı yerlere konulacağı, nerelere fon olarak takılacağı veya asılacağı, kamu kurum ve kuruluşlarından başka yerlerde ne zaman ve nasıl çekileceği, Türk Silahlı Kuvvetleri yüzer birliklerinde ve Türk Bandıralı ticaret gemilerinde Bayrak çekme ve indirme zamanları ile Bayrak çekilirken ve indirilirken yapılacak törene ilişkin hususlar, tüzükte gösterilir.


Bayrağın Yarıya Çekilmesi

Madde 4 - Türk Bayrağı , yas alameti olarak 10 KASIM'da yarıya çekilir. Yas alameti olmak üzere Bayrağın yarıya çekileceği diğer haller ve zamanı Başbakanlıkça ilân edilir.

Bayrağın Selâmlanması

Madde 5 - Çekilmesi ve indirilmesi esnasında veya tören geçişlerinde Bayrak, cephe alınarak selâmlanır.

Bayrağın örtülebileceği Yerler

Madde 6 - Türk Bayrağı, Cumhurbaşkanlığı yapmış kişilerin, şehitlerin ve tüzükte belirlenecek asker ve sivil kişilerin cenaze törenlerinde bunların tabutlarına, açılış törenlerinde ATATÜRK heykellerine veya resmi yemin törenlerinde masalara örtülebilir.
Ayrıca milli örf ve âdetler göz önünde tutularak Bayrağın diğer kullanılma şekil ve yeri tüzükte gösterilir.


Yasaklar

Madde 7 - Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz. Resmi yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara kürsülere, örtü olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve benzeri eşyaya Bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya üniforma şeklinde giyilemez.
Hiçbir siyasî parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek şekilde kullanılamaz.
Türk Bayrağına sözle, yazı veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz.
Bu Kanuna ve tüzüğe aykırı fiiller yetkililerce derhal önlenir ve gerekli soruşturma yapılır.


Cezalar

Madde 8 - Bu Kanuna ve çıkarılacak tüzüğe aykırı olarak Bayrak yapmak, satmak ve kullanmak yasaktır. Bu yasağa aykırı olarak yapılan Bayraklar o mahallin yetkili amirlerince toplatılır.
Bu Kanun hükümlerine aykırı davranışta bulunanlar suçları daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesi uyarınca cezalandırılır.


Tüzük

Madde 9 - Bu Kanunun ilgili maddelerinde tüzükte düzenleneceği belirtilen hususlar ile kanunun uygulanmasına ilişkin diğer esaslar, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde çıkarılacak tüzükte gösterilir.

Yürürlükten kaldırılan kanun :

Madde 10 - 29 Mayıs 1936 Tarih ve 2994 Sayılı Türk Bayrağı Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.

Yürürlük

Madde 11 - Bu Kanun yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girer.

Yürütme

Madde 12 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.


****************************

29 Mayis 1936 tarih ve 2994 sayili kanunla Türk bayraginin sekli ve ölçüleri kesin bir sekilde tesbit edilmiştir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
TÜRK BAYRAĞI TÜZÜĞÜ


Bakanlar Kurulu Kararının Tarihi : 25.1.1985 No : 85/9034
Dayandığı Kanunun Tarihi : 22.9.1983 No : 2893
Yayımlandığı R. Gazetesinin Tarihi : 17.3.1985 No : 18697
Yayımlandığı Düsturun Tertibi : 5 Cildi : 24, S. 2095



BİRİNCİ BÖLÜM

Kapsam ve Deyimler

Kapsam

Madde 1- Türk Bayrağının ve özel bayrakların standartları, Bayrağın hangi kumaslardan yapılacağı, hangi kapalı yerlere konulacagı, nerelere fon olarak takılacagı veya asılacağı, kamu kurum ve kuruluslarinda ve bunlar dışındaki yerlerde ne zaman ve nasıl çekilecegi, Bayrak çekilirken ve indirilirken yapılacak törene dair hususlar, kimlerin tabutlarına Bayrak örtülebilecegi, ulusal geleneklere göre Bayrağın diger kullanılma şekil ve yerleri ve Türk Bayrağı Kanununun uygulanmasına dair diğer esaslar bu Tüzükte gösterilmiştir.

Deyimler

Madde 2- Bu Tüzükte geçen deyimlerden;

Bayrak, Türk Bayrağı

Uçkurluk, Bayragin, ipin geçecegi, beyaz kumastan, Bayrak enince yapilmis bölümü,

Uçum kenari, Bayragin uçkurluk karsisina gelen kenari,

Üst kenar, çekildigi zaman Bayragin üste gelen kenarı,

Alt kenar, çekildigi zaman Bayragin alta gelen kenari,

Uçkurluk dış kenarı, uçkurluğun direğe gelen kenari,

Uçkurluk iç kenari, uçkurlugun kumasa dikilen kenari,

En Bayragin üst ve alt kenarlari arasindaki uzaklik,

Boy, uçkurluk dis kenariyla uçum kenari arasindaki uzaklik,

Bayrak merkezi, Bayrak dikdörtgeninin kösegenlerinin kesistigi nokta,

Bayrak ekseni, Bayrak merkezinden üst ve alt kenarlarina paralel olarak geçtigi farzedilen çizgi, anlamina gelir.

İKİNCİ BÖLÜM

Bayragin Kumaşı, Standartları ve Direği

Bayrağın kumaşı

Madde 3- ( Degisik : 17/7/1995-95/7075 K.)

Bayrak, 4.üncü maddede belirtilen standartlarda, al zemin üzerine beyaz ay yildiz konmak suretiyle asagida gösterilen kumaslardan yapilir.

TÜZÜKLER, KASIM 1995


- % 100 naylon

2- % 100 poliyester

3- % 50 ipek + % 50 yün

4- % 50 ipek + % 50 naylon veya poliyester,

3 veya 4 numaralarda belirtilen kumaslardan yapilan bayraklar özel hallere münhasirdir.

B) Al ve beyaz renklerin kodlari asagida gösterilmistir.

1) Al rengin koordinatlari;

Parlaklik (aydinlik) = 27,5

Kirmizilik - yesillik = 44,8

Sarilik - mavilik = 15,6

olarak ve en çok 3 NBS renk farki kabul edilir.

2) Ay yildizin beyazligi 460 nanometre dalga boyundaki yasima yüzdesinin iki katiyla 620 nanometre dalga boyundaki yansima yüzdesinin farki ipek ve sentetik karisimi kumaslarda en az % 15, digerlerinden az % 60 olmalidir.

Bayragin yapiminda kullanilacak kumas ve maddelerle ilgili ayrintilar mecburi Türk Standardinda gösterilir.

Bayrak üreten isletmeler T.S.E. belgesi almak zorundadir.

Bayragin standartlari

Madde 4- Bayrak, asagida gösterilen standartlara göre yapilir : (Ek : 1)

A) Bayragin boyu eninin bir buçuk katidir,

B) Ay ve yildizin meydana getirilmesi için çizilen çemberin merkezleri eksen üzerinde bulunur,

C) Ay, ve dis çemberlerinin birbirinin kesmesinden meydana gelir,

D) Ayin dis çemberinin çapi, bayrak eninin yarisina esittir. Merkezi, uçkurlugunun iç kenarindan bayrak eninin yarisina esit uzakliktadir,

E) Ayin iç çemberinin çapi, Bayrak eninin onda dördüne dogru bayrak eninin 0,0625 kati uzakliktadir,

F) Ayin agzi uçum yönüne bakar,

G) Yildiz, çapi bayrak eninin dörtte birine esit olan ve bes esit parçaya bölündügü farzedilen bir çemberin bölüsme noktalari birer atlanarak meydana getirilir,yildizin uçlarindan biri, Bayrak ekseniyle ayin iki ucundan geçtigi farzedilen çizginin kesistikleri nokta arasindaki uzaklik, Bayrak eninin üçte birine esittir,

H) Uçkurlugun genisligi, Bayrak eninin otuzda biridir.

Bayragin ebadi

Madde 5- Bayragin eni, 50 santimetre veya katlaridir.

Eni, 750 santimetreye kadar olan Bayraklarin standartlari, Tüzügü ekli çizelgede gösterilmistir.

Binek tasitlarina çekilecek Bayragin ebadi 20 x 30 santimetre.

Bayragin büyüklügü, çekilecegi binalarin ve deniz tasitlarinin büyüklügüyle mütenasip olacaktir. Siddetli rüzgarli ve yagmurlu günlerde daha küçük ebatta Bayrak çekilebilir.

Bayrak diregi

Madde 6- Bayrak,agaç veya madenden yapilmis, yuvarlak bir direge çekilir.

Diregin üst ucunda, içinde Bayrak ipinin geçmesine yarayan bir makara olan, yassi, yuvarlak ve diregin kalinligiyla orantili bir tepelik bulunur.

Direk, çekilecek Bayrak eninin en az iki kati boyunda ve en setr havalarda kirilmayacak ve bükülmeyecek saglamlikta olacaktir.

Yere dikilecek diregin yüksekligi, en az üç metre olacak ve Bayrak uçum alt ucunun yere sürünmesine imkân vermeyecektir.

Agaçtan yapilmis direkler, kendi renginde cilali veya beyaz yahut cevizi renkte boyali,madenden yapilmis direkler, beyaz yahut bronz renkte veya agaç rengine boyali yahut galvanize edilmis olacaktir.

Bayrak direginin konulmasi


Madde 7- Bayrak direginin nerelere ve nasil konulacagi ve Bayragin bunlara nasil çekilecegi asagida gösterilmistir:

A- Binalarda, en yüksek yere veya binanin ön yüzünün veya bu yüzdeki balkonun yahut benzer çikintili yerin tam ortasina dikey olarak konulacak direge, bu mümkün degilse, alt ucu yoldan geçenlere dokunmayacak yükseklikte, ön yüzün ortasina veya binanin en gösterisli yerene, bina yüzüyle direk arasinda en çok 45 derecelik açi yapacak sekilde egik olarak konulacak direge, bu da mümkün degilse, binanin giris önünde veya tören alaninda 6 nci maddenin üçüncü fikrasina uygun olarak yapilmis direge,

B- Deniz araçlarinin, limanda, varsa arka direklerine, seyirde, denizcilikteki usullere göre, Bayrak çekilmesi gereken direklerine bagli gize veya direge, yelkenli gemilerin randa yelkeninin çördek yakalarina,

C- Binek tasitlarinda, sag ön tarafa dikey olarak konulacak küçük direge,


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Bayrağın Çekilmesine ve İndirilmesine dair Esaslar

Çekilme ve İndirilme zamanı

Madde 8- Bayrak saat 08.00'de günün bu saatte agarmadigi hallerde gün agardiginda çekilir, gün batimin da indirilir.

( Degisik . 2/3/1995 – 95/6649 K. ) Bayrak, milli bayram, genel tatil ve hafta tatili günlerinde tatilin basladigi saatte, günü bu saatten evvel kararmasi halinde ise gün batimin da çekilir, tatil süresince çekil birakilir, tatil sonunda gün batimin da indirilir.

Bayrak yirtilmasina, ipinin veya makarasinin kopmasina sebep olabilecek rüzgarli havalarda indirilebilir.

Sürekli bayrak çekilecek yerler

Madde 9- Asagida yazili resmi daire ve kuruluslarin bayraklari sürekli çekili kalir:

A) Türkiye Büyük Millet Meclisi

B) Anıtkabir

C) Polis, jandarma, hudut gümrük muhafaza, karayollariyla, hudut kapıları.

Her gün Bayrak çekilecek yerler

Madde 10- Asagida yazili resmi daire ve kuruluslarla deniz araçlarina her gün Bayrak çekilir :

A) Cumhurbaskanligi,

B) Hükümet konaklari,

C) Limanda, demirli veya seyir halinde bulunan makineli büyük ve küçük her çesit deniz araçlariyla Devlet islerinde kullanilan makinesiz deniz araçlari

Seyir halinde bulanan gemiler, geceleri Bayraklarini çekili birakabilirler.


TÜZÜKLER, MAYIS 1995

Milli Bayram, genel tatil ve hafta tatilinde Bayrak çekilecek yerler

Madde 11- Milli Bayramlar, genel tatil ve hafta tatili günlerinde Bayrak çekilecek yerler asagida gösterilmistir:

Resmi daireler,

Bagimsiz bölükler ve daha üst askeri karargahlar,

Kamu kurum ve kuruluslariyla kamu kurumu niteligindeki meslek kuruluslari, siyasal partiler, fabrikalar, isletmeler, Milli kuruluslar.

Müsaade ile Bayrak çekilmesi veya konulmasi

Madde 12- 11 inci madde de sayilan günler, kurtulus ve Atatürk'ü anma günleri disinda, Bayrak çekilmesi veya konulmasi mahalli mülki amirinin müsaadesine baglidir.

Ancak, milli spor karsilasmalarinda ve milli gelenekler gerektiriyorsa törenlerde ve dügünlerde Bayrak kullanilabilir.

Yabanci ülkelerde ki resmi ve milli binalara Bayrak çekilmesi

Madde 13 - Türkiye Cumhuriyetinin yabanci ülkelerde bulunan resmi ve milli binalarina Bayrak çekilip indirilmesinde, mahalli geleneklerle milletlerarasi tatbikat göz önünde bulundurularak bu Tüzük hükümlerine uyulur.

Hava araçlari

Madde 14 - Hava araçlarina Bayrak çekilmez. Sivil hava araçlarina ,yön dümeninin her iki yanina boyayla al zemin üzerine Bayraktaki oranlara uygun, beyaz renkte ay yildiz resmolunur.

Tek Bayrak çekilmesi

Madde 15 - Birden çok resmi dairenin bulundugu binaya tek Bayrak çekilir.

Birden çok binaya yerlesmis resmi dairelerin ayri binalara Bayrak çekilmesi, dairenin en büyük amirinin taktirine baglidir.

Bayragin yabanci devletlerle birlikte çekilmesi

Madde 16 - Milletlerarasi toplantilarda, fuarlarda ve yabanci turistlerin konakladigi yerlerde, yabanci devlet bayraklari, ancak bayrakla birlikte çekilebilir. Bu taktirde 12 nci maddenin birinci fikrasi hükmü uygulanmaz.

Bu durumlarda Bayrak, bina ön yüzüne göre sagdaki ilk direge çekilir.

Yabanci devlet bayraklarinin ebadi, Bayrak ebadindan büyük, direkleri Bayrak direginden yüksek olamaz. Yabancilarin karsilikli olmak sartiyla uyrugunda bulunduklari devletin bayragini konut veya ticaret hanelerine çekmelerinde birinci, ikinci, üçüncü fikralar hükümleri uygulanir.

Ikiden çok yabanci devlet bayraginin Bayrakla birlikte çekilmesi halinde, diger devletlerin bayraklari Bayragin soluna alfabetik siraya göre çekilir.

Yabanci diplomatik misyonlarda yukaridaki hükümle uygulanmaz.

Konut ve is yerlerine Bayrak asilmasi

Madde 17 - Isyeri konut vb. özel yerlere, Milli Bayramda, resmi bayramlarda, kurtulus ve Atatürk'ü anma günlerinde 7 nci maddenin A bendi hükümlerine bagli olmaksizin Bayrak asilabilir.


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BAYRAGIN KONULABILECEGI VE ÖRTÜLEBILECEGI YERLER

Bayrak Konulacak Makam Odalari:

Madde 18 - Cumhurbaskani, Türkiye Büyük Millet Meclisi Baskani, Cumhurbaskanligi Konseyi Üyeleri, Basbakan, Anayasa Mahkemesi, Yargitay ve Danistay Baskanlari, Bakanlar, Yüksekögretim Kurulu Baskani, Sayistay Baskani, Yargitay Cumhuriyet Bassavcisi, Danistay Bassavcisi, Yargitay ve Danistay baskan vekilleri ve daire baskanlari, Uyusmazlik Mahkemesi Baskani, Yüksek Seçim Kurulu Baskani, Sayistay daire baskanlari, Cumhurbaskanligi Genel Sekreteri, Devlet Denetleme Kurulu Baskani, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Baskani, üniversite rektörleri, müstesarlar, valiler, büyükelçiler, Yüksek Denetleme Kurulu Baskani, müstesar yardimcilari, genel müdürler ve bu düzeydeki baskanliklar, bölge idare mahkemesi baskanlari, Cumhuriyet savcilari, adalet komisyonu baskanlari, fakülte dekanlari, kaymakamlar, baskonsoloslar, bucak müdürleri, belediye baskanlari, bölge basmüdürleri ve bölge müdürleriyle bakanliklarin il kuruluslarinin basinda bulunanlarin ve resmi hastane bastabiplerinin makam odalarina Bayrak konur.

Türk Silahli Kuvvetlerinde Bayrak konulacak birlik, karargah, kurum, komutan ve amir odalari asagida gösterilmistir:

Tabur komutanlari ve daha üst birlik komutanlariyla komutan yardimcilari (yüzer birlikler hariç olmak üzere deniz ve havada esiti).

Yüksek Askeri Sura üyeleri,

Genelkurmay Ikinci Baskani,

Milli Savunma Bakanligi Müstesari ve müstesar yardimcilari,

Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ve Yardimcisi,

Harp Akademileri Komutani ve Yardimcisi, Kuvvet Harp Akademileri komutanlari, Milli Güvenlik ve Silahli Kuvvetler Akademisi Komutani,

Okul komutanlari ve yardimcilari,

Kurmay baskanlari, kurmay yar-baskanlari ve erkan baskanlari,

Milli Savunma Bakanligi, Genelkurmay Baskanligi, Kuvvet Komutanlari ve Jandarma Genel Komutanligi karargahlarindaki baskan ve daire baskanlari,

Gülhane Askeri Tip Akademisi Komutani,

Yukarida sayilanlar disinda, birlik ve kurumlara komuta etmeyen, karargahlarda görevli general ve amiraller,

General ve amiral kadrolarinda görev yapan subaylar,

Askeri Yargitay Baskani, Ikinci Baskani, Bassavcisi, daire baskanlariyla Askeri Yüksek Idare Mahkemesi Baskani, bassavcisi ve daire baskanlari,

Askeri hastane bastabipleri,

Askerlik daire ve sube baskanlari,

Askeri savcilar ve askeri mahkeme kidemli hakimleri,

Emniyet teskilatinda Bayrak konulacak makam odalari asagida gösterilmistir.

Emniyet Genel Müdürü,

Polis Akademisi Baskani,

Il Emniyet Müdürü,

Polis Koleji ve Polis Okulu Müdürleri,

Bayrak, tepesinde ay yildiz bulunan direge çekili bulunur, makam masasinin sag gerisinde uygun bir yere konur. Büyüklügünün odanin büyüklügüne uygun olmasina ve uçlarinin yerden en az 25 santimetre yukarida bulunmasina itina gösterilir.

Bayrak çekilecek binek tasitlari

Madde 19- Cumhurbaskaninin, illerinde valilerin, görevli bulunduklari dis ülkelerde büyükelçilerin binek tasitlarina, tepesinde ay yildiz bulunan kromajli küçük direklere Bayrak çekilir.

TÜZÜKLER, AGUSTOS 1993

Kaymakamlarin binek tasitlarina, Milli ve resmi bayram günlerinde ve hudut görüsmelerinde Bayrak çekilir.

Cumhurbaskaninin bulundugu kortejde, sifati ne olursa olsun, kimsenin binek tasitina Bayrak veya fors çekilemez.

Bayrak konulacak diger yerler

Madde 20 - Atatürk köselerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanti salonunda baskanlik divaninin sagina ve soluna, Bakanlar Kurulu toplanti salonunda Basbakanin oturdugu yerin sag arkasina, Anayasa Mahkemesi toplanti salonuna, Yargitay, Danistay, Sayistay genel kurullari ve Danistay Idari Isler Kurulu salonlarina, Uyusmazlik Mahkemesi toplanti salonuna, bakanliklarin, Yüksek Ögretim Kurulu ve yüksek ögretim kurumlarinin ve valiliklerin toplanti, brifing, seref salonlariyla durusma salonlarina Bayrak konur.

Türk Silahli Kuvvetlerinde hudut protokol odalariyla asagida belirtilen birlik, karargah ne kurumlarin toplanti, brifing ve seref salonlarina Bayrak konur:

Tugay ve daha üst komutanliklar ( deniz ve havada esiti),

Yüksek Askeri Sura,

Milli Savunma Bakanligi,

Milli Güvenlik Kurulu,

Harp Akademileri Komutanligi,

Okul Komutanliklari,

Gülhane Askeri Tip Akademisi Komutanligi,

800 yatakli askeri hastaneler.

Bayrak örtülebilecek yerler

Madde 21 - Bayrak, açilis törenlerinde Atatürk heykellerine, yemin törenlerinde masalara örtülebilir.

Cumhurbaskanligi yapmis kisilerin, sehitlerin, Türk Silahli Kuvvetlerinin sivil personel disindaki mensuplarinin, bunlarin emeklilerinin, 18 inci madde hükmüne göre makam odalarinda Bayrak bulunan kamu görevlilerinin, bu görevleri daha önce yapmis olanlarla asagida yazili kimselerin cenaze törenlerinde tabutlarina Bayrak örtülebilir:

Milletvekilleri ve milletvekilligi yapmis olanlar,

Temsilciler Meclisi, Danisma Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu üyeligi yapmis olanlar,

Milli Birlik Komitesi üyeligi yapmis olanlar,

Gaziler,

Yüksek yargi organlari üyeleri ve emeklileri,

Sayistay üyeleri ve emeklileri,

Hakim ve savcilarla emeklileri,

Yüksek ögretim kurumlari ögretim üyeleri ve emeklileri,

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yüksek Kurul üyeleriyle bu görevi yapmis olanlar,

Devlet sanatçilari,

Devlet madalyasi sahipleri,

Kizilay, Türk Hava Kurumu genel baskanlari ve bu görevi yapmis olanlar,

Emniyet mensuplari ve emeklileri,

Dünya, Olimpiyat ve Avrupa sampiyonlugu kazanmis olmalari dolayisiyla 2913 sayili Kanuna göre aylik baglanmis sporcular,

Resmi okul müdürleri,

Basin seref karti sahipleri,

R. Isçi ve isveren sendikalari konfederasyon baskanlari ve bu görevi yapmis olanlar,

Kamu kurumu niteligindeki meslek kuruluslarinin en üst kurulusunun baskanlari ve bu görevi yapmis olanlar,

Bilimsel, sanatsal, Kültürel, sportif ve sosyal alanlarda üstün hizmet verdigi mülki amirlerince kabul edilen diger Türk vatandaslari.

Ancak, Devlet aleyhine veya yüz kizartici mahiyette bir suç islemekten hüküm giymis olanlarin tabutlarina, affedilmis olsalar bile, Bayrak örtülemez.


BESINCI BÖLÜM

BAYRAK TÖRENI, BAYRAGA SAYGI VE YASAKLAR

Bayrak Töreni

Madde 22 - Bayrak, asagida yazili törenle çekilir ve indirilir:

Türk Silahli Kuvvetlerindeki Bayrak törenlerinde, bir subay ve astsubay komutasinda tüfekli bir kita, Bayragin çekilecegi veya çekili bulundugu diregin karsisinda veya yakininda, bando veya boru yahut silistre çalacak askerlerle birlikte cephe alir. Geregine göre, bir veya iki er, Bayragin direge çekilis veya indirilisi için hazir bulunur ve çekilmesinden sonra veya indirilmesinden önce Bayragi selamlar. Bando istiklal Marsini, boru veya silistre saygi marsini çalmaya basladigi anda, subay veya astsubay elle, kita tüfekle selam durur. Bu durum, Bayrak çekilinceye veya indirilinceye kadar sürer.

Küçük savas gemileriyle yardimci gemilerde Bayrak, silistre çalinarak çekilir ve indirilir. Bu törende asker çikarilmaz. Küçük askeri birliklerin bulundugu yerlerde ise, Bayrak, bir kita tarafindan selamlanarak çekilir ve indirilir.

Emrinde polis, jandarma gibi üniformali kuvvet bulunan dairelerde ve bu kuvvetlerin bulunduklari karakollarda, tören, Türk Silahli Kuvvetlerindeki gibi yapilir.

Emrinde üniformali kuvvet bulunmayan kurumlardaki ve yabanci ülkelerde bulunan resmi ve millî binalardaki törenlerde, Bayragi çeken veya indiren kimse, basi açik olarak bulunur, çektikten sonra veya indirmeden önce Bayragi selamlar.

Okullardaki Bayrak töreni, ( C) bendinde yazili oldugu gibi yapilir. Ögrenciler törene saygi durumu alarak katilirlar, su sirada, varsa, bando esliginde, yoksa, boru veya komutla Istiklal Marsi söylenir.

Türk bandrali ticaret gemilerinde tören, üç kisilik bir mürettebat çikarilmak ve üniformali olup olmadiklarina göre, (B) ve (C) bentlerinde, küçük araçlarda ise, (C) bendinde yazili esaslara göre yapilir.

Özel yerlerde ve konutlarda tören, Bayragi çekecek ve indirecek kimsenin, üniformali olup olmadigina göre, Bayragi selamlamasi suretiyle yapilir.

Bayraga saygi

Madde 23- Bayrak, çabuk çabuk çekilir ve yavas yavas indirilir.

Bayrak çekilmeden önce veya indirildikten sonra özel bir saygiyla tasinir.

Türk silahli kuvvetlerine ait gemilere girip çikanlar, direkte bulunan Bayragi yüzlerini dönerek selamlarlar.

Bayrağın yarıya çekilmesi

Madde 24- Bayrak, 10 Kasimda Türkiye'de ve Türkiye Cumhuriyetinin dis temsilciliklerinde, resmi ve milli binalarinda yariya çekilir.

japonya-i%C3%A7in-bayrak-yar%C4%B1ya-indi.jpg
bayrak_856b85e39e.jpg


Bayragin yariya çekilecegi diger haller ve zamanlar Disisleri Bakanliginin görüsü alinarak Basbakanlikça tesbit ve ilan edilir.

Bu hallerde Bayrak, önce tepeye kadar çekilir, sonra yariya indirilir.

Sürekli Bayrak çekilen yerlerde de, Bayrak yavas yavas yariya indirilir.

TBMM binasinin önündeki Bayrak hiçbir zaman, Anitkabirdeki Bayrak 10 Kasim disinda yariya indirilemez.

Bayrak çekilmeyecek ve konulmayacak yerler

Madde25-Yikik, terkedilmis, yapimi tamamlanmamis binalara, mutfak, tavla vb. yerlere, liman, göl ve nehirlerde çalisan 18 tonilatodan küçük yat ve salapuryalara, çamur, çöp dubasi vb. teknelere, 19 uncu maddede belirtilen binek tasitlari disindaki kara tasitlarina Bayrak çekilemez ve konulamaz.

Yasaklar

Madde 26-Bayrak, yirtik, sökük, yamali, delik, kirli, soluk, burusuk olarak veya tasidigi manevi degeri zedeleyecek biçimde kullanilamaz; 21 inci madde hükümleri disinda, ne maksatla olursa olsun, örtü olarak serilemez; oturulan veya ayakla basilan yerlere konulamaz; elbise ve üniforma olarak giyilemez. Bu yerlere, masalara, kürsülere vb. esya üzerine Bayragin sekli yapilamaz.

Hiç bir siyasi parti, kurulus, dernek, vakif tarafindan amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön ve arka yüzünde, Bayrak , esas ve fon olarak kullanilamaz.

Bayraga sözle, yaziyla veya hareketle veya herhangi bir sekilde hakaret edilemez, saygisizlikta bulunulamaz. Bayrak yirtilamaz, yakilamaz, yere atilamaz, gerekli itina gösterilmeden kullanilamaz.

ALTINCI BÖLÜM

Özel Bayraklar

Özel bayraklar

Madde 27-Tanitici bayraklar disindaki özel bayraklar al zemin üzerine ay yildiz resmolunarak yapilir. Özel bayraklarla tanitici bayrak asagida gösterilmistir.

Cumhurbaskanligi forsu,

Flandra,

Sembolik bayraklar,

Özel isaretli bayraklar,

Kare bayraklar,

Gidon bayraklar,

Eksiz bayraklar,

Flamalar,

Tanitici bayraklar,

Cumhurbaskanligi forsu

Madde 28-Cumhurbaskanligi forsu, ekte gösterilen ölçülere uygun olarak yapilir. Forsun sol üst kösesinde yer alan günes ve yildizlar sari renktedir. Cumhurbaskaninin ikametgâhinda, ziyareti süresince bulundugu yerde, bayrak diregine çekilir, gece ve gündüz çekili kalir, makam odasinda çalisma masasinin sol gerisine konur, içinde bulundugu arabanin sol önünde, tepesinde ay yildiz bulunan kromajli direge çekilir.

Flandra

Madde 29-Flandra, boyu eninin 18 kati olan bayraktir. Bu bayraklar, savas gemileriyle yardimci gemilerde, tanitma isareti olmak üzere , yalniz denizde kullanilir.

Sembolik bayraklar

Madde 30-Sembolik bayraklar, küçültülerek kumas veya baska maddeler üzerine yapilan bayraklardir.

Özel isaretli bayraklar

Madde 31-Özel isaretli bayraklardan;

Kare bayraklar, eni boyuna esit olarak,

Gidon bayraklar, boyu eninin birbuçuk kati olan Bayragin, uçum yönünde eklenen ve kenarlari Bayrak enine esit olan karenin kösegenlerinin kesistigi noktayla uçum kenarinin iki ucu arasinda kalan üçgenin oyulmasiyla

Eksiz bayraklar, eni bir metre, boyu üç metre olan bayraga yüksekligi bir metre olan ikizkenar üçgen eklenmesiyle,

yapilir.

Flamalar

Madde 32-Flamalar, boyu eninin birbuçuk kati olan ve uçum yönünde birlesen kenarlari birbirine esit bulunan üçgen seklindeki bayraklardir.

Tanitici bayraklar

Madde 33-Tanitici bayraklar, boyu eninin birbuçuk kati olan ve üzerlerine, resmi ya da özel kurum ve kuruluslarin tescil edilmis amblemleri resmolunan bayraklardir.

Özel bayraklarin kullanilmasina dair diger esaslar

Madde 34-Sembolik bayraklar, özel isaretli bayraklar ve flamalar millî ve resmi bayramlarda, kurtulus ve Atatürk'ü anma günlerinde, yabanci devlet büyüklerinin Ülkemize yapacaklari ziyaretlerde kullanilir.

Sembolik bayraklar, ayrica, okullarin süslenmesinde kullanilabilecegi gibi, birinci fikrada sayilan günlerde, temel atma ve açilis törenleri, Devlet büyüklerinin yapacaklari Yurt gezileri vb. durumlarda, tabiî renkte veya kirmizi beyaz renklere boyanmis yahut ucuna bayrak uzunlugunda kirmizi beyaz kurdele ve seritler baglanmis çubuklara takilarak elde tasinabilir; iplere tek tek veya dizi halinde takilarak veya dogrudan sarkitilarak donanma amaciyla kullanilabilir.

Sembolik bayraklarin bu durumlar disinda kullanilmasi, mahallî mülkî amirinin müsaadesine baglidir.

Tanitici bayraklar, sadece, ait olduklari kurum ve kuruluslarin binalari önüne çekilebilir, bunlarin düzenledikleri tören ve toplantilarda kullanilabilir. Ayrica, bunlarin üst görevlilerinin makam odalarinda, çalisma masalarinin sol gerisine konulabilir. Bu bayraklarin çekildigi direklerin tepesine ay yildiz konulamaz.

Türkiye Kizilay Derneginin tanitici bayragi, saglik kuruluslarinin direklerine çekilebilir.

Bayragin tanitici bayraklarla birlikte çekilmesi

Madde 35-Tanitici bayrak çeken kuruluslarda en az iki direk bulunur. Bina ön yüzüne göre sagdaki direge Bayrak, soldaki direge tanitici bayrak çekilir.

Bu durumlarda , tanitici bayraklarin ebadi Bayrak ebadindan büyük, direkleri Bayrak direginden yüksek olamaz.

Bu gibi yerlere, ancak, Millî Bayram, genel tatil, hafta tatili, kurtulus ve Atatürk'ü anma günlerinde Bayrak çekilebilir.

Üç direk bulunan yerlerde Bayrak, ortadaki direge, üçten çok direk varsa bina ön yüzüne göre sagdaki direge çekilir.

Bu direklerin hepsine Bayrak çekilmesi halinde, bayraklarin ebadi esit olmalidir.

TÜZÜKLER, KASIM 1995

YEDINCI BÖLÜM

Tescil ve Müsaade Islemleri

Tescile yetkili makamlar

Madde 36-Tanitici bayraklar ve forslar sekil, ölçü, renk vb. özellikleri yönünden incelenip tescil edilmedikçe kullanilamaz.

Tescile;

Türk Silahli Kuvvetlerine ait olanlar için, Genelkurmay Baskanligi,

Egitim kurumlari, spor kulüpleri, izci ve yavrukurt kuruluslari vb. kuruluslara ait olanlar için, Milli Egitim Gençlik ve Spor Bakanligi,

Bunlar disinda kalanlar için, Içisleri Bakanligi, yetkilidir.

Türk Silahli Kuvvetlerine ait olanlar disinda kalan tanitici bayraklarin tescil ve müsaade islemlerinin nasil yapilacagi ilgili bakanliklar ve kuruluslarin görüsleri alinarak Içisleri ve Milli Egitim Gençlik ve Spor Bakanliklarinca yürürlüge konulacak yönetmeliklerde gösterilir.

1615 sayili Gümrük Kanununun 163 üncü maddesinde yer alan gümrük bayragi bu madde hükümlerinin disindadir.

SEKIZINCI BÖLÜM

Çesitli ve Son Hükümler

Donanma maksatli süsler

Madde 37-Donanma maksadiyla yapilan çesitli renk ve sekildeki süsler, bu Tüzük hükümlerine bagli degildir.

Eskimis bayraklarin yok edilmesi

Madde 38-Eskimis, solmus, yirtilmis ve kullanilmayacak duruma gelmis bayraklar, yok edilmek üzere Sümerbank kuruluslarina teslim edilir.

Kanuna ve Tüzüge aykiri fiillerin önlenmesi

Madde 39-Türk Bayragi Kanununa ve bu Tüzüge aykiri filler, yetkili makamlarca derhal önlenir.

Yürürlük

Madde 40-22/9/1983 günlü ve 2893 sayili Türk Bayragi Kanununun 2,3,6 ve 9 uncu maddelerine dayanilarak hazirlanmis ve Danistayca incelenmis olan bu Tüzük hükümleri Resmî Gazetede yayimi gününde yürürlüge girer.

Yürütme

Madde 41-Bu Tüzük hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

25/1/1985 TARIHLI VE 85/9034 SAYILI ANA TÜZÜGE ISLENEMEYEN HÜKÜMLER :

17/7/1995 tarihli ve 95/7075 sayili Tüzügün geçici maddesi:

Geçici Madde - Mevcut bayraklarin kullanimlarina eskiyinceye kadar devam olunabilir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
TÜRK BAYRAĞININ EFSANESİ

1. Kosova Savaşı sonrasında savaşta ölen Türk askerlerin kanının bir göl gibi toplanması sonucunda, Ay ve Yıldız'ın bu göl üzerinde yansıması ile oluştuğu kabul edilmektedir. Yapılan tüm varsayımlar arasında, 1. Kosova Savaşı'nın sebep olması en büyük ihtimallerden biridir, çünkü bu savaşın akşamında gökyüzünde Jüpiter ve Ay yan yana nadir anlarından birini yaşamıştır.

1. Kosova Savaşı tarihi (28 Temmuz 1389), ve Kosova koordinatlarında (Lat: 43.41 , Long: 25.65) gökyüzündeki gezegenlerin konumu incelendiğinde Ay ve Yıldız'ın aslında Ay ve Jüpiter olabileceği ortaya çıkar.

Eğer ki bu yansımayı, olası bir kan gölü üzerinde düşünürsek de; bize Türk Bayrağı'nın şu anki hali gözükür. Bunun için o tarihte ve koordinatta gece yarısı saatlerindeki gökyüzü görüntüsünü, ayı arkanıza alarak kan çukuru üzerindeki yansımayı izlemek isterseniz karşımıza aşağıdaki resimdeki gibi bir görüntü çıkar, ve Türk Bayrağı ile arasında müthiş bir benzerlik vardır.

Jüpiter'in köşeleri Jüpiter'in gözükebilen 4 ay'ının da etrafında kısmen parlaması (basit bir teleskopla gözükebilir, ancak çıplak gözle en iyi ihtimal Jüpiter'e yakın bir parıltı gözükür); büyük bir ihtimal Jüpiter'i köşeli bir yıldıza benzetilmesini sağlamıştır. Lâkin, Güneş'in herhangi bir gezegen üzerindeki yansımasının Dünya'daki insanlar tarafından parlak bir yıldıza benzetilerek de izlenebilir. Uranüs gezegeni de, bu süre içerisinde Jüpiter'e olan yakınlığı (her ne kadar çıplak gözle gözükmesi çok zor olsa da, küçük bir parıltı olarak gözükebilir); Jüpiter etrafında farkedilebilir 5 köşe gözükmesine sebebiyet verir.

1. Kosova Savaşı sırasındaki, Kosova'da gökyüzündeki görüntüye ulaşmak için örnek resimlerde Stellarium isimli ücretsiz planetarium programı kullanılmıştır. Planetarium programımızı 1. Kosova Savaşı tarihine (28 Temmuz 1389), ve Kosova koordinatlarına (Lat: 43.41 , Long: 25.65) alırsak ; gökyüzündeki Ay ve Yıldız'ın aslında Ay ve Jüpiter olduğu ortaya çıkar
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
k_25124014_497024537_tn50_0.jpg


MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI BAYRAK TÖRENLERİ YÖNERGESİ


Tebliğler Dergisi : MART 2007/2594

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1 - (1) Bu Yönergenin amacı; Bakanlığa bağlı her derece ve türdeki resmî/özel örgün eğitim okul/kurumları ile şartları uygun olan yaygın eğitim kurumlarında Ulusal Bayram, resmî bayram, dinî bayram, genel tatil, yılbaşı tatili, Atatürk günleri, mahallî kurtuluş günleri; hafta tatili başında ve bitişinde, ders yılının açılış ve kapanışı ile 10 Kasım'da yapılan bayrak törenlerinin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Yönerge, Bakanlığa bağlı her derece ve türdeki resmî/özel örgün eğitim okul/kurumları ile şartları uygun olan yaygın eğitim kurumlarında Ulusal Bayram, resmî bayram, dinî bayram, genel tatil, yılbaşı tatili, Atatürk günleri, tarihî günler, mahallî kurtuluş günleri, hafta tatili başında ve bitişinde, ders yılının açılış ve kapanışı ile 10 Kasım'da yapılan bayrak törenlerinin uygulanışına ilişkin usul ve esaslarla görev, yetki ve sorumlulukları kapsar.
Dayanak
MADDE 3 - (1) Bu Yönerge, 2893 sayılı Türk Bayrağı Kanunu, 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 1inci ve 2 nci maddesi, Türk Bayrağı Tüzüğünün 6, 8, 11, 15, 22, 23, 24, 26, 34 ve 35 inci maddeleri, 09/04/1982 tarih ve 17659 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anıtkabir Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Yönetmeliğin 42 nci maddesi, Mahallî Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihî Günlerde Yapılacak Törenler Yönetmeliği, Resmî Bayramlar ve Anma Günlerinde Anıtlara Konulacak Çelenklerin Hazırlanma, Taşınma ve Sunulması Hakkında Yönetmelik ile 1/10/1981 tarihli ve 17475 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ulusal ve Resmî Bayramlarda Yapılacak Törenler Yönetmeliği'nin 18 inci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
MADDE 4- (1) Bu Yönergede geçen;
a) Bakanlık: Millî Eğitim Bakanlığını,
b) Ulusal Bayram: Cumhuriyet Bayramını,
c) Resmî Bayram: Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı ile Zafer Bayramını,
ç) Dinî Bayram: Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramını,
d) Yılbaşı tatili: 1 Ocak günü yapılan tatili,
e) 10 Kasım: Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikal ettiği 10 Kasım 1938 tarihini ve bu tarihin yıl dönümü olan 10 Kasım günlerini,
f) Atatürk günleri: Atatürk'ün çeşitli nedenlerle il, ilçe ve diğer yerleşim birimlerine yaptığı gezilerin tarihlerinin yıl dönümü olan günleri,
g) Tarihî günler: Millî tarihimizde önemli yeri bulunan günleri,
ğ) Mahallî kurtuluş günü: Mahallîn kurtuluş tarihinin yıl dönümü olan günleri,
h) Bayrak Töreni: Ulusal ve Resmî bayram, genel tatil, yılbaşı tatili, Atatürk günleri, tarihî günler, mahallî kurtuluş günleri, hafta tatili başında ve bitişinde, ders yılının açılış ve kapanışı ile 10 Kasım'da okul/kurumlarda İstiklal Marşı ile yapılan töreni,

ı) Sabit bayrak direği: Bayrak çekmek için ahşap, demir veya benzeri metalden yapılmış, binanın en gösterişli yerine veya ön cephesindeki tören alanına, Atatürk Büstü'nün yanına dikilmiş, tepesinde makaralı sistem bulunan, binanın yüksekliği ile orantılı olan direği,
i) Seyyar direkli Bayrak: Törenler için 250 cm ya da çekili Bayrak eninin iki katı uzunluğundaki ahşap, demir veya benzeri metal malzemeden yapılmış, tepesinde ay yıldızlı alem bulunan direkle taşınan, eni 150, boyu 225 cm olan Türk Bayrağını,
j) Bayrağı selamlamak: Bayrağı direkten indirecek ve çekecek kişinin indirmeden önce ve çektikten sonra hazır ol duruşta başıyla selamlamasını; tören alanına getirilen ve götürülen seyyar direkli Bayrağı, törende yer alan kişilerin hazır ol duruşta başıyla takip etmesini,

k) Bayrak taşıma grubu: Törenlerde nöbetçi öğretmen eşliğinde seyyar direkli Bayrağı getiren ve götüren üç öğrenciden oluşan grubu
ifade eder.


İKİNCİ BÖLÜM
Görev ve Sorumluluklar
Törenlerde görev ve sorumluluklar

MADDE 5 - (1) Bayrak törenleri, okul/kurum müdürünün denetim ve gözetiminde müdür yardımcısı, beden eğitimi öğretmeni ve müzik öğretmeni ile diğer görevli öğretmenlerce hazırlanıp yürütülür. Birleştirilmiş sınıflı okullarda bayrak töreni müdür yetkili öğretmen tarafından yapılır:
a) Törenlere; okul/kurum müdürü, müdür başyardımcısı, müdür yardımcıları, öğretmenler, öğrenciler ile tören alanında bulunan diğer görevliler kılık kıyafet yönetmeliğine uygun bir şekilde hazır ol duruşunda katılırlar.
b) Törenlerde yapılan konuşmalar, İstiklal Marşı'nın söylenmesinden önce bitirilir.
c) Okul müdürlüklerince bayrak törenleri için Bayrak Kanunu ile Bayrak Tüzüğünde belirtilen özelliklere uygun Bayrak bulundurulur. Bayraklar; yıpranmamış, rengi solmamış, temiz ve ütülenmiş olur. Tören alanında direğe çekilecek Bayrağın büyüklüğü, direk boyuna uygun orantıda olmalıdır. Gerektiğinde ses yayın cihazı da kurulur.
ç) Törenlerde komutlar, beden eğitimi öğretmeni veya okul yönetimince görevlendirilen öğretmen tarafından verilir.
d) İstiklal Marşı'nın ilk iki kıtası, varsa bando ya da usul ve makamına uygun olarak ses kayıt araçlarına kaydedilmiş sözlü/sözsüz müziği eşliğinde müzik öğretmeni veya müzik bilgisi ve yeteneği olan bir öğretmen yönetiminde; bunun mümkün olmadığı durumlarda ise müzik öğretmeni veya müzik bilgisi ve yeteneği olan bir öğretmen yönetiminde törende hazır bulunanlar tarafından yüksek sesle söylenir.
e) Bayrak, İstiklal Marşı eşliğinde görevli öğrenci tarafından, hızlı bir şekilde direğe çekilir.
(2) Okul veya kurumlarda bayrak törenleri gün batımından önce yapılır.
Tek bayrak direği bulunan okul / kurumlarda bayrak töreni
MADDE 6- (1) Bayrak töreni aşağıda belirtilen şekilde gerçekleştirilir:
a) Öğrenciler ve diğer görevliler tören için yerini almadan bir süre önce direkte çekili bulunan Bayrak, cephesi Bayrağa dönük olarak duran iki öğrenci ve Bayrağı indirecek bir öğrenci tarafından hazır ol duruşta başla selamlandıktan sonra, nöbetçi öğretmen eşliğinde yavaş yavaş indirilir.

b) İstiklal Marşı'nın ilk iki kıtası, beden eğitimi öğretmeni veya görevli öğretmenin “hazır ol” komutu ile birlikte varsa bando ya da usul ve makamına uygun olarak ses kayıt araçlarına kaydedilmiş sözlü/sözsüz müziği eşliğinde müzik öğretmeni veya müzik bilgisi ve yeteneği olan bir öğretmen yönetiminde, bunun mümkün olmadığı durumlarda ise müzik öğretmeni veya müzik bilgisi ve yeteneği olan bir öğretmen yönetiminde törende hazır bulunanlar tarafından yüksek sesle söylenir.
c) Bayrak, İstiklal Marşı eşliğinde görevli öğrenci tarafından hızlı bir şekilde direğe çekilir.
ç) Bayrağı çeken öğrenci, çekme işi tamamlandıktan sonra ipi sabitleyip direkten iki adım geriye uzaklaşarak ön cephesi Bayrağa dönük hazır ol duruşunda İstiklal Marşı'na katılır.

d) Beden eğitimi veya görevli öğretmenin “rahat” komutu ile tören tamamlanır.
(2) Törenlerde Bayrağın çekilme, indirilme ve taşınmasında son sınıftaki kız ve erkek öğrenciler sırayla görevlendirilir.

(3) Okul/kurumlarda bayrak direği bulunması ve tören yapılabilmesi durumunda ayrıca seyyar direkli Bayrak kullanılmaz.
İki bayrak direği bulunan okullarda bayrak töreni
MADDE 7- (1) Okul binasının önünde iki bayrak direğinin bulunması durumunda;
6 ncı maddenin hükümleri uygulanır. Binanın cephesine veya Atatürk Büstü'ne göre sağ direkteki Bayrak sürekli çekili olarak bulundurulur.


Seyyar direkli Bayrak ile yapılan bayrak töreni


MADDE 8 - (1) Sabit bayrak direği veya direklerin bulunduğu tören alanında hava şartlarının uygun olmaması veya alanın yetersizliği durumunda bayrak törenleri; salon ve koridor gibi kapalı mekânların uygun olan bir alanında seyyar direkli Bayrak ile aşağıdaki şekilde yapılır.
a) Bayrak, açılmış şekilde, ortadaki öğrencinin taşıma askısına takılı bulunur. Taşıyan öğrencinin sağ ve solunda birer öğrenci ile bu öğrencilerin sağ başındaki nöbetçi öğretmenden oluşan bayrak taşıma grubu, tören alanını görecek ve komutu duyacak bir konumda hazır bekler.


b) Töreni yöneten beden eğitimi öğretmeni veya görevli öğretmenin, “hazır ol” komutu ile hazır ol duruşuna geçen gruplar, tören için getirilen Bayrağı başlarıyla ve gözleriyle takip eder. Bayrağı taşıyan öğrenci, grupların ön cephesinde gruba dönük şekilde yerini alır, diğer iki öğrenci ise seyyar direkli Bayrağın sağına ve soluna iki adım yana açılarak yüzü Bayrağa dönük hazır ol duruşuna geçer. Bayrak taşıma grubunun sağ başındaki öğretmen, törene katılan grubun önünde, cephesi Bayrağa dönük hazır ol duruşuna geçerken İstiklal Marşı'nı yönetecek öğretmen de yerini alır.
c) İstiklal Marşı'nın ilk iki kıtası, beden eğitimi öğretmeni veya görevli öğretmenin “hazır ol” komutu ile birlikte varsa bando ya da usul ve makamına uygun olarak ses kayıt araçlarına kaydedilmiş sözlü/sözsüz müziği eşliğinde müzik öğretmeni veya müzik bilgisi ve yeteneği olan bir öğretmen yönetiminde, bunun mümkün olmadığı durumlarda ise müzik öğretmeni veya müzik bilgisi ve yeteneği olan bir öğretmen yönetiminde törende hazır bulunanlar tarafından yüksek sesle söylenir.
ç) İstiklal Marşı'nın bitiminde seyyar direkli Bayrak, getirilişindeki düzen ve saygı ile tören alanından götürülürken hazır ol duruşunda bekleyen gruplar, Bayrağı başlarıyla ve gözleriyle takip eder. Bayrağın tören alanından çıkması ve “rahat” komutu ile tören tamamlanır.

10 Kasım'da yapılacak bayrak töreni

MADDE 9 - (1) Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikal ettiği 10 Kasım günü yapılacak törende Bayrağı yarıya indirecek öğrenci ile direğin sağ ve solunda Bayrağa dönük olarak bulunan diğer iki öğrenci, Bayrak indirilmeden önce hazır ol duruşunda Bayrağı selamlar.
(2) Törene katılanlar saat 9.05'te siren, komut veya boru sesi eşliğinde iki dakikalık saygı duruşunda bulunur. Varsa boru ile “ Ti “ işareti verilir.
(3) Saygı duruşunun bitimi ile başlayan İstiklal Marşı eşliğinde direkte çekili bulunan Bayrak, İstiklal Marşı süresince ağır ağır yarıya kadar indirilir. İstiklal Marşı'nın bitimi, beden eğitimi öğretmeni veya görevli öğretmenin ‘rahat' komutu ile bayrak töreni tamamlanır.
(4) Tören yapmak üzere ikinci direkte de çekili Bayrak varsa, diğer Bayrak ile birlikte aynı anda ağır ağır yarıya kadar indirilir.
(5) Tam gün öğretim yapan okul/kurumlarda; hafta tatili başında ve dinî bayramların bir gün öncesine rastlayan 10 Kasım'da, gün batımından önce bayrak töreni yapılması gerekiyorsa yarıya indirilen Bayrak/Bayraklar yerinde bırakılır ve tören seyyar direkli Bayrak ile yapılır.
(6) Saygı duruşu ile birlikte meşaleler yakılır. Müdür veya müdür yardımcısının denetim ve gözetiminde, ikişer kişilik öğrenci grupları tarafından tören süresince Atatürk Büstü'nün sağ ve sol yanında saygı nöbeti tutulur.
(7) Okullarda saygı nöbeti; biri kız, diğeri erkek olmak üzere iki öğrenci tarafından tutulur.
(8) 10 Kasım'da ulusal yas nedeniyle İstiklal Marşı eşliğinde direğin yarısına kadar indirilen Bayrak, gün batımında görevli kişi tarafından törensiz olarak tepeye çekilir.
(9) Bayrağın yarıya indirileceği diğer hâller ve zamanlarda da bu maddenin 8 inci fıkra hükmü uygulanır.
(10) Saygı duruşu süresi, 10 Kasım'da iki dakika, diğer törenlerde ise bir dakikadır.
(11) Bayrağın sürekli çekili olmadığı yerlerde iki dakikalık saygı duruşunu takiben İstiklal Marşı eşliğinde Bayrak, hızlı bir şekilde direğe çekilir ve İstiklal Marşı'nın ikinci kıtasının söylenmesi süresince ağır ağır yarıya indirilir. İstiklal Marşı'nın bitimi ve tören yöneticisinin “rahat” komutu ile bayrak töreni tamamlanır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler

Törenlerde kullanılacak Bayrağın katlanması ve saklanması
MADDE 10 – (1) Çeşitli nedenlerle yıpranan, solan, yırtılan, ipi veya makarası kopan ve eskiyen Bayrakların değiştirilmesi için okul müdürünün odasında camlı bir dolap içerisinde beyaz örtüye sarılı Bayrak/Bayraklar bulundurulur. Bayrak, Türk Bayrağı Tüzüğünün ekinde yer alan Ek: 5 teki şekliyle önce eni yönünde ikiye, sonra tekrar ikiye, beyaz renkli kısım içte kalacak şekilde uçum ve uçkur kısmı ortada birleştirildikten sonra ikiye katlanır. Katlanmış Bayrağın her iki yüzünden de ay ve yıldızın hiçbir kısmı görülmez.
(2) Bayrak, çeşitli nedenlerle değiştirilmesi gerekli durumlar ile ipin veya makaranın kopmasına sebep olabilecek rüzgâr, fırtına ve benzeri durumlarda kurum amirinin bilgisi dâhilinde geçici olarak indirilebilir.


Belirli gün ve haftalarda bayrak töreni
MADDE 11 - (1) Belirli gün ve haftalarda bayrak töreni, bu Yönergedeki hükümlere göre yapılır.
Hüküm bulunmayan hâller
MADDE 12– (1) Bu Yönergede hüküm bulunmayan hâllerde bayrak törenleri, diğer mevzuat hükümlerince okul müdürünün alacağı tedbirlerle gerçekleştirilir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Yürürlük, Yürütme
Yürürlük
MADDE 13- (1) Bu Yönerge onaylandığı tarihte yürürlüğe girer.
Yürütme

MADDE 14- (1) Bu Yönerge hükümlerini Millî Eğitim Bakanı yürütür.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Suudi arabistan , Irak bayrağı vs. güzel olan bayraklardandır. Bayrağın güzel olması Onların küfür rejimlerini ve yılmaz bekçilerini savunmayı, desteklemeyi gerektirmez.
Bu tarz hileler tağuti rejimlerin saf müslümanları kandırmak için hilekar tutumlarından biridir. Müslümanlarla savaşan , ABD finoluğu yapan pakistanda Trafik polisleri sakallı ve takkelidir!
Bayrak İslama uygun ayet ve kelimelerde olsa devleti ve yönetim şeklini de ifade eder. Bayrağa uygun der fakat devlete, rejimine yine karşı çıkarız. Bayrağı uygun diye tağutu sahiplenemeyiz.
O bayrağa bakarak dünya milletleri o devleti tanırlar. Halkının içinden her tür inançtan insanlar olması doğaldır. Önemli olan o bayrağın ifade ettiği rejimidir . Zamanımızda da laik rejimin ve devletin sembolüdür.
Bugün bu ülkede doğup, müslümanlığıyla övünen kişilerin bu bayrağı asıp sevmesi tağutu reddetmesinde problem olduğunu göstermektedir. Halbuki aynı kişi avrupada İsviçrede yada herhangibir kafir Haçlı bayağı olan bir ülkede doğmuş bir müslüman olsaydı o bayrağı acaba yine asar , eline bayrağı alıp haçıda boynuna takar mıydı ?
Duygusal yaklaşanlar bu konuda ziyanda olanlardır.


13mayisafispc8.jpg



izmir3.jpg


250px-Protect_Your_Republic_Protest_-_6_%282007-04-14%29_edit.jpg
250px-Protect_Your_Republic_Protest_-_1_%282007-04-14%29.jpg

Cumhuriyet Mitingi'ne yüzbinler katıldı


ERGENEKON PAŞALARI DA !

BANDROLLU KAFİRLERDE
15.jpg
 
ensarullah Çevrimdışı

ensarullah

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
sonraki resim onları çok iyi anlatıyor.hocam birde bazı müslümanlarda gizli milliyetçilik var ben böyle diyorum.başka devletlere bayraklara düzenlere kin kusarken üzerinde yaşadığı ve küfür düzeninin hüküm sürdüğü yerlere karşı gizli bir sempati var diye düşünüyorum
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
sonraki resim onları çok iyi anlatıyor.hocam birde bazı müslümanlarda gizli milliyetçilik var ben böyle diyorum.başka devletlere bayraklara düzenlere kin kusarken üzerinde yaşadığı ve küfür düzeninin hüküm sürdüğü yerlere karşı gizli bir sempati var diye düşünüyorum

İlk mesajı sonuna kadar okursan benim bu konuya değindiğimi , bu başlığı uzun zamandan beri açmama sebeb olan meselenin özünü bu tarz yanlış hareketi sergileyen vela- bera mahrumu Müslümanların (!) olduğunu göreceksindir .
Tebrikler kardeşim .
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Eski Türkler’de İnanç Motifi


Gelenek, Göktürk, Oğuz ve daha eski Türk inançlarından gelmektedir. Orta-Asya Türkleri’nin inancını dört temel noktada toplayabiliriz.Gök-Tanri kültü, Atalar kültü, Tabiat Kültleri ve IX.yüzyıldan itibaren bu kültlere eklemlenen Şamanizm inancı; tüm bu inançlar öylesine birbirine girmiş ki, ayırmak imkansiz hale gelmiştir.
Atalar Kültü; ölmüş büyüklere tazim, atalara saygı, "baba hukuku"nun inanç sahasindaki belirtisi olarak görülmektedir.
Hemen hemen bütün kuzey ve Orta-Asya kavimlerinde bulunduğu görülen ve Ata-erkil aile yapısının bir sonucu olarak yorumlanan atalar kültü, tarihi nisbeten iyi bilinen en eski Türk topluluklarından Hunlar zamanında tesbit edilmektedir. Hunlarda yılda bir kere umumi bir merasim düzenlenerek ataların ruhlarına kurban kesiliyordu.

Atalara ait hatıraların kutlu sayılması, Türk mezarlarına yapılan tecavüzlerin ağir şekilde cezalandırılmasından da anlaşılıyor. Attila’nın I.Balkan Savaşı’nın bir gerekçesi de Hun Hükümdar ailesi kabirlerinin Bizans’ın Margos Piskoposu tarafından açılarak soyulması idi...Soyulma nedeni, Eski Türkler de ölülerin silahları, kıymetli eşyası, bazen tam techizatlı atları, kadınların mücevherleri ile birlikte gömülmesi idi. Böylece öteki dünya da rahat yaşamlarının sağlandığı düşünülüyordu. Türkler ölenin yeri belli olsun diye Kurgan inşa ederler, mezarlarının üstüne tümsek yaparlar veya geniş daireler şeklinde taş yığarlar ve hatta taş heykeller (Balbal’lar) dikerlerdi.
Göktürk Yazıtları’ndan anlaşılıyor ki; "Türk halk inancına göre, insanin ruhu, öldükten sonra kuş yahut böcek şekline giriyormuş. Ölen hakkında "uçtu" deniyor.Bilindiği gibi Batı Türkleri’nde, hatta İslamiyeti kabulden sonra,"öldü" yerine “şukar boldu” yani "şahin oldu" deyimi kullanılıyordu.
Yakutların inancına göre, ölüm halinde “Kut” (can) bedeni terk ederek, kuş şeklini alır ve kainatı kaplayan Dünya Ağacı’nın dalları üzerine konar.Yakutlar’da ruh, hayvan şekline de girmektedir. Moğol şamanın kuş şekline girmesini sağlayacak kanatları vardır.Orhun Yazıtları’nda ve Kaşgarlı Mahmut'un Divanı’nda görüldüğü üzere, eski Türkçe’de “Cennet”in “Uçmak-Uçmağ” kelimesi ile açıklanması da bu bakımdan mana taşır. Bu kelimeyi bazı Alevi Şairlerinin nefeslerinde de buluruz. Bektaşiler ölen insanın canının hayvan şekline girebileceğine inanİrlar.Bu tarikata göre ölüm, "göçmek" bir diyardan, başka bir diyara taşınmak, "Kalıbı dinlendirmek”tir. Tasavvuftaki Devriye görüşünün, bu eski Türk inancının tesiri altında kaldığı tahmin edilebilir.
Definle İlgili Gelenekler
İnsan öldükten sonra evinin büyük odasında orta bir yere cenaze konur, üzerine cecim örtülür etrafına yakın akrabaları (kadınlar) ve köyün diğer kadınları toplanarak ağıtlar yakılır.
Ölü mezara götürülürken arkasından su dökülür ve tüm köy halkı evlerinde bulunan depo edilmiş içme sularını dökerler “umup umacağın bu olsun” diye. Yaşamları boyunca atı çok seven insanların ölümü esnasında atı var ise atı eğerlenip cenaze mezarlığa götürülürken cenazenin önünden at götürülür ve mezarlığa kadar götürülür. Ölen kişi gömülürken eğer çok sevdiği bir eşyası var ise o eşyası cenaze ile mezara konur. Mezarlıktan dönen kişiler ölü evine yemek yemeye giderler. Yemek için önceden bir koç kesilir, pişirilir ve yapılan yemekler insanlara yedirilir. Buna “kazma kürek” ekmeği denir. Ölü evinde kuran okutulup ev boşaltılır. Ölü evinde birkaç gün yakın akrabaları kalır. Ölünün yıkandığı yerde ki genelde burası kapı önüdür. Üç gün boyunca akşamları ateş yakılır. İnanca göre bu ateş ahretine çıra tutmak (kişiyi ahrette aydınlatmak) amacıyla yapılır. İnsanlar kendi çocuklarından yakınırken “sanki ahretime çıramı (ışık mı) yakacak” diye yakınırlar. (Babam İstanbul’ da öldüğünde Annem üç akşam balkonda mum yakmıştı ve ateş yakamamanın ızdırabını çekmişti. A.K.)
Orta Asya Şamanist Türkler’de de ölen için duyulan acı, çeşitli şekillerde ve birtakım törenlerle ifade edilirdi. Hubyar Köyü’deki bu gelenekte eski Türk izlerini taşımaktadır.
Ahretine karşılık gelsin ve öbür dünyada çıplak gezmesin diye ölünün elbiseleri fakir insanlara dağıtılır. Fakir insanın bu elbiseleri giydiği zaman ölen insanın ahrette çıplak gezmediğine inanılır. Ölü kişi için aynı gün “kazma kürek ekmeği” düzenlenir koç kesilir ve insanlara yemek verilir. İlk Cuma akşamı cumalık yapılır. Yemek verilir. Kuran okutulur.
Kırk gün sonra kırk yemeği verilir.Kuran okutulur. 52. gün etin kemikten acı duyularak ayrıldığına inanılır . ölünün bu acıyı duymaması için kendisinden önce ölen akrabalarının ve sevdiği insanların o kişinin bu acıyı hissetmemesi için eğlence düzenledikleri ve yemek verdiklerine inanılır. 52 sinde yemek mezarı başınd a verilir. Kuran okunur. Kişinin vasiyetnamesi okunur. Ölümün birinci yılında ve takip eden yıllarda da can ekmeği verilir. Can ekmeği toplu bir yemek olarak verilebildiği gibi herhangi bir zamanda da insanlara herhangi bir parça lokma da ölü kişinin canı için verilir.Can ekmeğinden sonra Cem yapılır. Ölen kişinin mezarı bir yıl dolmadan yaptırılmaz.Ölen insan için öldü denmez göç etti, yolcu oldu denir. Mezarlıklar bayramlarda ziyaret edilir ve mezarlıklara Elma, Helva, Börek, ve yiyecekler götürülür. Orada gelenlere yedirilir. Artanlar mezara bırakılır. Ölü kişi yıkanırken veya yıkama bittikten sonra ölü kişinin yakınları su döker ve ölen kişi büyük saygın birisi ise eli öpülür. Hortladığına inanılan kişinin mezarının ortasına elma ağacından bir kazık çakılır. Ölü kişi çok fazla rüyaya girerse hortladığına inanılır.

Sıraç Topluluklarında iki türlü cenaze kaldırılmaktadır. Bunlardan ilki ve yaygın olanı Sünni inançlı insanların kaldırdığı şekilde kuranla v.b. şekilde kaldırılanıdır. İkinci şekil ise tüm Hubyarlı Sıraç topluluklarında eskilerde olduğu gibi halen de günümüzde de Orta Asya Türkmen geleneklerine göre kaldırılanıdır. Bu şekle göre; Kişi öldükten sonra köyde bulunan dede ya da sofu kişinin öldüğünü köy ahalisine duyurtur. Bundan sonra ağıt v.b törenler yapıldıktan sonra ölü kişinin üzerine yeni elbiseleri giydirilir. Diğer taraftan eşilen mezara bir döşek serilir , yastık konulur. Ölü kişi bir salla mezarlığa getirilir. Önceden hazırlanan döşeğin üzerine konulur. Üzerine yorganı örtülür. Ve mezar toprakla kapatılır. Sofu veya Dede Türkçe deyişlerini ve dualarını okurlar. Bu topluluklarda KURAN okunmaz , mezar taşlarında fatiha veya benzeri kelimeler yer almaz. Arapça bir kelime hiç yer almaz. Sıraç topluluklarının küçümsenemeyecek bir sayıda olan köylerinde cenazeler bu şekilde kaldırılmaktadır.

Hubyar köyü başta olmak üzere diğer birçok köyünde ise Sünni inançta olduğu gibi kaldırılmaktadır. Burada Hubyar köyü ile birlikte diğer köylerin bu konuda asimilasyona uğradığı söz konusudur. Çünkü aynı topluluklara ve inanca mensup insanların farklı şekillerde cenaze kaldırmaları normal değildir. Gerçi Hubyar Dedeleri bu durumu kabul etmekte ve Diğer şekilde cenaze kaldıranları da yanlış bir şekil olarak değerlendirmekteler. Hatta bir kısım Dedelerimiz sakın bunların bu şekilde cenaze kaldırdıklarını başka yerde anlatmayın sonra bunların yüzünden bizlere MÜSLÜMAN DEMİYORLAR demektedir. Tüm kaygının ve zamanla Hubyar – Sıraç topluluklarının bu şekilde cenaze kaldırmaktan vazgeçmelerinin temel noktası buradır. Bugün halen Hubyar Toplulukları içerisinde Anşa Bacılılar veya Babacılar diye adlandırılan topluluklar bu şekilde asimle olmadan cenazelerini kaldırmaktadırlar. Fakat bu guruplar yoğun bir şekilde Hubyar Dedelerinden ve Taliplerinden ve diğer Alevi topluluklardan tepkiler almaktadırlar. Bir çok köy bu sebeple günümüzde veya yakın geçmişte de asimle ye uğramıştır. Bu asimilasyona direnen köyler de cenazelerini kimseler görmesin diye ya akşam gün batımından sonra veya sabahın çok erken vakitlerinde kaldırmaktadırlar.
ATEŞ VE OCAK İLE İLGİLİ İNANÇ

Ocak ve Ateş Kültü; Sümer, Asur, Hitit gibi Antik Anadolu uygarliklarında ve Eski Türkler’de önemli bir inançtır. Aynı gelenek Alevi kültürüne ve örfüne de eklemlenerek yaşatılmıştır.
Şamanın Ocak kutsiyeti ve tanımlaması; "Od Ata ve Od Ana" geleneği, Alevilerde "Dede Ocakları" şeklinde İslami bir forma girer. Cemlerde ilk önce “çerağ uyandırılıp” ayine başlanması, Ateş kültünün bir gereğidir.
İnsan olan bir evde ateş söndürülmez, bacadan duman çıkmak zorunluluğundadir. Ateşin sönmesi istenmiyorsa ocağa tezek yerleştirilerek, için için yanması sağlanır ve üstü külle örtülerek dinlendirilir, tekrar odun ocağa atılarak ateş çoğaltılır. Ocak kendiliğinden sönerse "hayra-alamet" sayılmaz. Bir kimseye beddua edilecekse “Ocağın Sönsün” diye beddua edilir.
Yeni ev kuranların ya da yeni evlilerin ocağı, baba evinden götürülen ateşle odunlar tutuşturularak yakılır.Yeni yanan ocağa da “Allah-Muhammed Ya Ali” diye sağına, soluna ve ortasına niyaz edilir. Davlumbazlı ocak olmayan evde; tasavvufda “küre” denilen sobalar kutsal sayılır ve ateş yakıldığı için bunlara niyaz edilir. Cuma akşamları ocağın başında Atalara dua edilir, Kuran okunur, toplu yemek yenerek sofra duası ve duvaziman okunur. Cuma Cemleri ocağın bulunduğu odada eda edilir ve o gece ocağın yanında mum yakılır. Sercem olarak dedelik görevini ifa eden zatın postu ocağin yanına serilir. Ocağın diğer yanında ise iman ve rehber oturur.
Ocak ve Ateş Kültü; Türklerde Atalar Kültü ile irtibatlı olup, ateşin ilk atalarının yaktığına inanılır. Sıraçlar’da ateşin közü oturursa misafir gelir denilir. Ateş ses çıkartarak (gürüldeyerek) yanarsa birisinin ev sahipleri hakkında (yani kimin ateşi gürlerse onun aleyhinde) dedikodu yapıldığına inanılır.
Ocak kutsal olup dede postu ocak başına yakın olur. Ocak ve Ateşle ilgili fallar mevcuttur.Bir kişi ev yapıp ilk ateşini yaktığı zaman kurban keser.



GÜNEŞ - AY- YILDIZ KÜLTÜNÜN SIRAÇLARDAKİ İZLERİ

Eski Türkler’ine inanışına göre, kainatın kuruluşunda güneş ile ay yoktur. Gök- Tanrı’nın gönderdiği ulu bir varlık, göğe iki büyük ayna asarak yeyüzünü aydınlatmıştır. Bu inanç geleneğinin bir devamı olarak Aleviler’de “Ay Ali’dir güneş Muhammed’dir” demektedirler. Bu özdeyişinde ki gerçek, “Muhammed-Ali”nin aydınlatıcı, irşat edici olmasını belirtmektir. Türkmen Şamanlar hırkasına güneşi ve ayı sembolize eden parlak madeni yuvarlaklar takarlar. Türkler güneşi “diş”i, ayı “erkek” olarak düşünmüşlerdir. Güneş, doğurganlığı, üremeyi simgelemekte, Ay ise döllenme yaptığından “Ay Baba/Dede” olarak anılmaktadı. Hz.Muhammed’in nesli kızı Fatıma’dan yürüdüğü için “güneş/gün” olarak telakki edilmekte; baba olab Hz.Ali ise “Ay” olarak kabul edilmektedir. Hz.Fatıma zühre yıldızıdır. Türkler, Zühre yıldızını Tanrı’ya aşık, güzel bir bakire kız olarak düşünürler. Alevilerde bu “Ali ile Fatıma aşkı ve beraberliği” olarak algılanır. Ali ile Fatıma izdivacı nesli idame ettirir. Tanrı ile Zühre’nin birliği de yeryüzüne yağmur yağdırırkı bu da berekettir. Türkler göre, gök bir çadır şeklindedir. Aleviler de cemevlerini bu gök çadıra göre dizayn etmişlerdir. Türkler, Gök-Tanrı’ya dua ettikleri ve kurban sundukları yerlere sütun dikerler.Bu direk dünyanın mihveri sayılan kutup yıldızını simgeler. Cemevlerin ortasında ki “Karadirek”te aynı şeyi simgelemektedir.
Sıraçlar’da; Ay tutulunca önüne haremi çıktığına inanılır, teneke çalınır, saz çalınır. Güneş kız imiş, Ay erkek Güneş gündüzleri gezer ve kendisine bakana iğne batırırmış. Sabahları güneşe karşı dua edilir. Akşamları aya karşı dua edilir. Dokuzlar Tepesine (Tekeli Dağı) güneşin doğuşunu izlemek için geceden gidilir. Güneşin bin bir güçlükle ve engellemelere rağmen doğduğu düşünülür. Bu doğumun çabuk olması için dualar edilir. Doğduktan sonra da güneşe dualar edilir.


HAYVANLAR İLE İLGİLİ İNANÇ

İnsanın öldükten sonra ruhunun “börtü-böcek ile hayvan”a hatta bitkilere geçeceğine inanan Aleviler, O’nlara yaklaşımları sevgiyle olmuştur. Öküz-İnek, Koç-Koyun,Arslan, Geyik,Kurt,Turna,Güvercin,Yılan,At-Eşek,Kaz,Şahin, Doğan, Keçi, Arı gibi hayvanlar uğurlu sayılmıştır. Keklik gibi soyuna ihanet eden hayvanlar ile Katır gibi üretimde bulunmayan ve Tavşan gibi şeklen diğer hayvanlardan özellik farklılığı olanlar uğursuz sayılmıştır.Aleviler horozu “cebrail” olarak niteleyerek kutsal saymışlardır.Horoz ibadet törenlerininde ve adak olarak kurban edilir.Aleviler evliyalarına kutsal saydıkları hayvanların adlarını vermişlerdir. Bunlardan bazıları: Arslan Baba, Koyun Baba, Koçu Baba, Geyikli Baba, Barak Baba, Bozgeyikli Baba, Horoz Dede,Buzağı Baba, Kurt Baba....
Pir Sultan Abdal, şiirlerinde Alevi ulularıyla hayvan motiflerini özdeşleştirerek şöyle ifade etmektedir.
“Hazret-i Şah’ın avazı

Turna derler bir kuştadır”
Bir başka deyişinde:
“Bakışı arslan da kaldı
Düğüşü dahi koçtadır”
Yine bir nefesinde:
“Haberim duyarsın geyikler ile
Yaramı sararsın şehidler ile

Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile
Dost senin derdinden ben yana yana”
Tahtacı ve yörüklerde geyik bolluk ve bereketi,iyiliği ve koruyuculuğu simgeler. Alevi dergahlarında ve türbelerinde geyik boynozu ile takdis yapılır.
Kul Hasan, Alevi inancında ki “don değiştirme”yi hayvan ve insan motifiyle şöyle ifade etmektedir.
“Aslan olup yol üstünde oturan
Selman idi ana nergis getiren

Kendi cenâzesini kendi götüren
Hünkâr Hacı Bektaş,Ali kendidür”
Aleviler de müsahib kurbanı tığlama (kesme-pişirme) şölenleri belli bir ritüelle olur. Kesilen kurbanlık hayvanın yeniden dirileceğine inanıldığı için, kemikleri hiç kırılmaz, bir bütün olarak pişirilerek sofraya gelir.Eti yendikten sonra iç organlarıyla birlikte gömülür.
Dişi hayvan üretimde bulunduğu için kesilmez.Kısır ve yaşlı olanlar kesilir.Hayvan kesilirken mutlaka gözleri ve ayaklar bağlanır.Tekbirlendikten sonra çok hızlı bir şekilde hayvan kesilerek, canının acımaması sağlanır.
Sümer,Mısır,Hitit uygarlıklarında olduğu gibi Alevilerde de “Boğa/Öküz” kutsal sayılmıştır. Derviş Muhammed “Öküz Divanı” adlı deyişini Arapkir-Onar Köy’ünde ki “Büyük Ocak Tekkesi”nde ( 17 .yy.? da) irticalen söylerken bir üretim ve iş hayvanı olan öküz’ün önemini şöyle belirtmektededir:
Damdan kütür kütür hezen indirir
İndirir de aşk oduna yandırır
Her evin devliğini öküz döndürür
İreçberler iyce bakın öküze


Öküzün damını alçacık yapın
Altını yaş koman kuruluk serpin
Koşumdan koşuma gözünü öpün
İreçberler iyce bakın öküze

Derviş Muhammed’im sözüm dağlıdır
Elim,belim,dilim Hakk yoluna bağlıdır
Şah-ı Merdan Onar Baba oğludur
İreçberler iyce bakın öküze
Çiftleşme mevsiminde Koçlar ve koyunlar’ın yünleri toprakaşı boyalarla rengarenk süslenir. Koçların boynozlarına elmalar ve kurdeleler takılır.Gelin-güveği görünümüne büründürülür.Yemleri özel olarak hazırlanır.Çobanlara ve hane halkına,komşulara günün önemini belirten yemekler verilir.Çocuklara leblebi şeker dağıtılır. Keci ve Koyunların doğduğu mevsimd de aynı tip tören ve şölenler yapılır.
Kuşların,Hayvanların yuvasını bozmak,yavrularını öldürmek günahtır.Onlara yapılan işlemler insana yapılmış olarak kabul edilerek; dâra çekilerek cezalandırılır.Aynı muamele yaş ağaç kesenlere de yapılır.
Oğuz Boylarının her birinin ayrı bir kuştan totemi vardır. Bazı hayvankar kutsal (rahmani) sayılırken bazı hayvanlar ise kötü ruhların temsilcisi (şeytanın) ya da simgesi olarak adletmişlerdir.
Sıraç topluluklarında; Saksağanın haberci kuş olduğuna inanılır. Eğer bir evin önüne gelip saksağan öterse gurbetçi, yolcu veya bir misafirin geleceğine inanılır. Leş kargalarının ötmesi hayra yorulmaz ve öttüğü zamanda da susturmak için taş atılır. Köpek ulumasının iyi olmadığı ve ölüm getirdiğine inanılır. Hz. Ali ‘ nin “durna” donuna girdiğine inanılır. Kurt kutsal bir hayvan olarak kabul edilir. Kurt’ un erenler tilkinin ise kurdun kardeşliği olduğuna inanılır. Kurt un Yalıncak Sultanın itleri olduğuna inanılır. Kurdun öldürdüğü koyunun mundar olmadığı söylenir. (Yinede itibar edilmez). Ayı ya eli büyük veya karaoğlan denir. Geyik kutsal hayvandır ve uğurlu sayılır. Dünyanın sarı öküzün üstünde kurulu olduğuna ve kıpırdadığı zaman ise deprem olduğuna inanılır.
“Bak sarı öküzün işine
Dünyayı almış başına
Sineğini savaşına
Tutar Ali Ali deyu”
Sarı öküz kültü; tarım toplumuna geçmiş Sıraçlar’ın bir üretim hayvanı olan öküzü kutsamaları, onun tarlada tapanda, sabanda iş görmesinden kaynaklanmaktadır. Öküz öldüğü takdirde de “iktisadi deprem” olacağını dolayısı ile “dünya sarı öküzün boynozunda döndüğü” mecazi olarak vurgulanmaktadır. “Saban daima kılıçı galebe çalmıştır” özdeyişini Sıraçlar “öküzü kutsayarak” anlatmışlardır.


DOĞA OLAYLAR - YEL VE YAĞMUR KÜLTÜRÜ

Eski Türk inancına göre rüzgarlar yüce dağlarda uyur ve gürültüyle uyanırlar. Kasırga kötü ruhu temsil eder. Yağmur yağdıran “Yada Taşı” denilen bir tür taştan eski Türk kaynaklarında bahsedilmektedir ki, yağmur duasını da “Yadacı” denen “Kam” yapmaktadır.
Şamanist Türkler gökte ve yerde gerçekleşen çeşitli doğa olayları, Tanrıların işi olduğuna inanırlardı. Aleviler de; Gök Gürlemesi Hz. Ali’nin nağarasına, Şimşeği atı Düldül’ün nal izine, yıldırımı kamçısı olduğuna inanmaktadırlar ki, bu inanç motifi eski bir Türk kültüdür. Türkler gök gürlediği zaman bağırarak göğe doğru ok fırlatırlardı. Yıldırımdan korunmak için, teneke çalıp gürültü çıkarırlardı ki kötü ruhlar gitsin. Yıldırım düşen yerden kötü ruhları kovmak için Şaman özel bir ayin töreni yap ve kurban kesilirdi.
Sıraçlar’da “Yel” kelimesi rüzgar anlamında kullanılır. Bir de başı ağrıyan kişi başıma yel değdi der.Yağmur duası için “Yağlaş dede”nin yemesi için “yağlaş” yapılarak ziyarete sunulur. Ağaç kültü gereği kap eşiği kutsaldır. Soğan ve sarımsak kabuğu yakılmaz. Hubyar- Sıraç topluluklarının büyük bir kısmında davul- zurna çalınması günah sayılır. Eski Türk geleneğinde kötü ruhların uyandırılacağından korkulduğu için bu tip sazlar kullanılmamıştır. Davul zurnanın yerine bağlama (saz) kullanılmıştır. Bilhassa Davul sesi hoş karşılanmaz. Bunun sebebi konusunda yaşlılardan net bir cevap alınamamışsa da, Hz. Hüseyin’ in Kerbela da başının kesilmesinden sonra, Şam da Yezit ve taraftarlarınca Davul – Zurna eşliğinde şehirde gezdirilmesi sebep olarak gösterilmektedir. Davul çalınmasının uğursuzluk getirdiğine inanılır.

HIDIRELLEZ İNANÇ İLE YAPILAN ETKİNLİKLER
Bir küpe dağda bulunan 7 tür çiçek atılır ve ayrıca küpün içine orada bulunan insanlar altın, bilezik, yüzük, v.b. eşyalarını da atarlar. Diğer bir kişi manilerle küpten bunları birer birer çıkartır.
“Çiçek çiçek çil olu
İçi dolu gül olu”
Çiçeğe gelenlerin dileği kabul olur. Küpten kimin eşyası çıkarsa onun dileği kabul olur.Eve giren ilk kişinin o seneki duruma göre hayırlı gelip gelmediğine bakılır. O sene aile için hayırlı geçmiş ise bir sonraki senede eve ilk önce o kişi davet edilir. İyi gelmemişse ondan uzak durulur. Cöfer inancı vardır. Tekke ve kutsal yerlerde bulunan toprak cöfer olarak yenir ve hastalara yemesi için götürülür. (Tabi burada bahsedilen toprak çay kaşığı kadar küçüklükte ve toz halindeki topraktır.)
Bir yılanın 7 yıl insan yüzü görmemesi durumunda ejderha haline geldiğine inanılır.Ziyaret yerlerine Cuma akşamları mum yakma geleneği vardır.



DOĞUMLA İLGİLİ İNANÇ

Eski Türkler’in inancına göre, insanın ruhu (kut), doğmadan önce gökte bulunur ve çocuğun ruhu annenin bedenine girer.Manas Destanı’nda kısır kadınlara çocuk veren “ardıçlı mezar”dan bahsedilmektedir. Hubyar Köyü’nde çocuğu olmayan kadınlar Sersem diye adlandırılan kutsal yere gider ve ağaca bez, beşik bağlayarak dilekte bulunurlar.
Al Karısı İnancı:
Tüm Anadolu da olduğu gibi Hubyar-Sıraç topluluklarında da al-karısı inancı vardır. Bu sebeple hamile kadın daha doğum yapmadan önce beklenmeye yalnız bırakılmamaya çalışılır. Hamile kadın doğum yaptıktan sonra da yanında mutlaka bir erkek çocuk veya yetişkin. Süpürge, iğne, kitap (Kuran veya Buyruk), erkek elbisesi loğusa kadını al karısından korumak için konur. Ayrıca loğusa nın başına demirden malzemeler balta, bıçak, nacak, zevle v.b malzemeler konur.Tüfek atılır. Al Karısının kapalı kapılar ardından giren hayalet gibi bir şey olduğu söylenmektedir. Loğusa kadının sevdiği bir insan kılığında gelip, loğusa kadının ağzını açtırmaya uğraşırmış. Al karısının parmakları uzun ve kemiksizmiş, kadın ağzını açınca rahatlıkla parmaklarını ağzından içeri sokup kadınların ciğerini alırmış. Al karısı ahırlara girip atları koşturmayı çok severmiş. Al karısı uzun saçlı bir kadın tipindedir. Al karısında bulunan iğne alındığı takdirde bir yere gidemediği ve bu yolla teslim alındığına inanılmaktadır. Hubyar Köyünde Ürfangil den birisi ahırdaki atın üzerine yapışkan kara sakız yapıştırmış ve al karısı ata binmiş bir daha inememiş. Böylece al karısı yakalanmış. Yakalayan kişi al karısının yakasında bulunan iğnesini almış ve al karısını attan indirmiş. İğnesi alınan al karısı hiçbir yere gidemez olmuş. Kendisine iş yaptırmaya ve konuşturmaya başlamış. Anlatılanlara göre yoğurduğu hamur , pişirdiği ekmek bitmez imiş. Ürfan Ocağından bu kişi al karısına yemin ettirir ki bir daha bizim sülalemize hatta bez parçamızın değdiği yere uğramayacaksın diye. Al karısı yemin eder ve iğnesi verilerek serbest bırakılır. Al karısı giderken benden her şeyi öğrendin eme öldürdüğüm kişileri nasıl kurtaracağınızı öğrenemedin der ve kaçar gider.Anlatılan kişinin Al karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu bile anlatılmaktadır.
Al Karısı ile ilgili bir hikaye de şöyledir:
Genç bir delikanlı dağda gezerken bir ev görüyor. Ev de üç beş tane kadın ve kız yaşamaktadır. Genç delikanlı bunlardan birisine aşık oluyor ve evleniyorlar. Gel zaman git zaman gelinle damat kızın annesinin evine misafir oluyorlar oturup sohbet ediyorlar. Vakit ilerleyince genç adam yatıyor. Kızlar ve anaları sohbete devam ediyorlar. Kızların Annesi soruyor. Kızım nasılsın evliliğin nasıl, memnun musun diye. Kız anne çok iyiler fakat insan ciğeri yemiyorlar der. Annesi köylerinde loğusa var mı diye sorar. Kız; var ama çok iyi birisi yazıktır anne diyor. Annesi oklavaya binip genç adamın köyüne gidiyor. Loğusa kadının ciğerini alıp geliyor. Közde pişirip yiyorlar. Kız acıyor, anne ölmüş müdür diyor. Annesi ölmüştür ama kızım eğer bu közlerden götürülüp ezilir ve suya atılıp suyundan geline içirilirse loğusa kadın sağalır diyor. Diğer tarafta uyur gibi gözüken genç adam bunu duyuyor. Kadınlar yattıktan sonra genç adam közden bir parça alarak doğrum köye gidiyor. Al karısının anlattıklarını uygulayarak loğusa kadını hayata döndürüyor.
 
cihadzaferi Çevrimdışı

cihadzaferi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Güzel açıklamışsın ALLAH razı olsun. Ancak bu Mehdi inancı bir Şia inancı değil mi ? yoksa ben mi yanlış biliyorum. açıklarsan sevinirim.

İSLAM'İ KAYNAKLARDA BAYRAK


hilaltevhidxj3.jpg


Ordunun sancağı ve bayraklarının / flamalarının olması zorunludur. Sancak ile bayrak arasındaki fark şudur:
Sancak, direğin ucuna bağlanan ve ona sarılandır. Ona عَلَم “alemun” de denir. “Sancak” diye isimlendirilir. Çünkü büyüklüğünden dolayı sarılı durur, gerekmedikçe açılmaz. O büyük bir bayraktır. Ordu emirinin yeri için bir alamettir. Emir nereye giderse o da oraya götürülür.
Bayrak ise, ordu için verilen bir alamettir/nişandır. Ona lakab olarak “ummul harb” da denilir. Bayrak direğe bağlanıp rüzgarın dalgalandırmasına terk edilir.
Rasulullah s.a.v. zamanında İslâm ordusunun sancak ve bayrakları vardı.



EBU DAVUD : CİHAD bahsi

69. Bayraklar Ve Sancaklar

04wc9.jpg


2591. ...Muhammed b. eI-Kâsım’ın azatlı kölesi Yunus b. Ubeyd dedi ki; Muhammed b. el-Kasım Rasûlullah (s.a.) bayrağının nasıl olduğunu sormak üzere beni el-Bera b. Âzib'e gönderdi. (el-Bera b. Âzib de), "Bayrak Nemîre kumaşından, siyah renkli ve kare şeklinde idi." diye cevap verdi.
[ Tirmizi, cihad 10; Ahmed b. Hanbel, IV, 297. - Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/93.]

Açıklama

Aliyyu'l-kâri'nin açıklamasına göre "râye" büyük bayrak demektir. Hz.Peygamber'in bayrağının adı "Ukâb" idi. Bir askeri birliğe ait olan âleme "liva" denir. "Liva" mızrağın ağaç kısmına sarılan bir bez parçasıdır.
"Râye" ise, askeri birliğin alâmeti olup, "ummu'1-harb" ismiyle künyelendirilir. Livadan daha üstündür.
Turbeştî'nin beyânına göre “râye", harp kumandanını temsil eden bir âlem, liva ise, devlet reisini temsil eden bir alemdir. Binaenaleyh "liva" râye'den üstündür.
Müslim şerhinde de "râye" küçük bayrak, "liva"ise, büyük bayraktır, denilmek suretiyle bu görüş tercih edilmiştir. Nitekim, "Kıyamet gününde livâu'l-hamd benim elimde olacaktır. Hz. Âdem ile ondan sonra dünyaya gelmiş olan kimseler de benim livamın altında toplanmış olacaklardır" mealindeki hadis-i şerif te bu gerçeği te'yid etmektedir.
[Aliyyu1-kâri, Mirkâdı'I-mefâtih IV, 210]

Mutercim Âsim Efendi Kamus tercümesi Okyanus'ta "râye" kelimesinin sancak, "liva" kelimesinin de bayrak anlamına geldiğini ifâde ettikten sonra bu kelimelerden herbirinin diğeri yerinde kullanılageldiğini de söylemiştir.
Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözcüğü'nde M. Zeki Pakalın da vak'a-nüvis Vasıf Efendiden naklen şu açıklamaları kaydediyor:
"Ulemay-ı luğat beyninde, liva ve râyet bir manadadır. Fakat asrımızın ıstılahına göre liva bayrak ve râyet sancak diye tercüme olunur.”[Tarih Deyimleri ve Terimleri I, 47 (alem maddesi)]
Bu mevzuda İmam Muhammed (r.a.) es-Siyer'l-Kebîr isimli meşhur eserinde şunları söylüyor: "Ukab, Peygamber (s.a.)'in bayrağının ismiydi. Nitekim başka eşyalarının da ismi vardı. Sarığının ismi es-Sahab, atının ismi es-Sekb, katırının ismi de Düldül'dür.
Liva sultana ait olan ve onun önünde çekilen sancaktır. Râye ise, her komutan ve askeri birliğin ve o birliğin fertlerinin altında toplandıkları bayraktır.[Ayintabi seyyid Muhammed Munib, Tercümetu's-siyer'il-kebir, I, 44]
Asrımızın ilim adamlarından Muhammed Hamidullah da bu mevzuda şunları söylemiştir: "Meselenin çözüm yolu olarak şunu düşünüyoruz:
Liva müşrik Mekke'de düşmana karşı hücum ve çarpışma esnasında ordunun en kahraman ve yiğit eri tarafından taşınan umumiyetle askeri sancaktır. Halbuki râye ordu kumandanının alâmet veya timsali olan bir bayraktır. Bu iki kelime bazan eşanlamlı olarak da kullanılmıştır. İslâm'da ise bu, zıt anlama bürünmüştür...”[M. Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 249]
"...Görüldüğü gibi aynı şey bazı kaynaklar tarafından liva, diğerleri tarafından da râye olarak adlandırılmaktadır ki bu durum, her iki ıstılahın da esasında eş anlamlı olduğunu ve birbirlerinin yerine kullanılabileceğini ve henüz Hayber devrindeki teknik manayı iktisab etmediğini ve ancak bu Hayber savaşındadır ki ordu kumandanının liva çekme hakkına ve orduya mensub her birliğin de râye sahibi olma hakkına malik olduğunu isbat etmektedir.
Kelime aslı bakımından liva sarılıp dürülen şey'e işaret eder ki, teşhire ihtiyaç duyulmadığı vakit rabtedilmiş bulunduğu bir nevi mızrağın üzerine sarılıp dürülen kumaş parçası manasınadır. Râye kelimesinin kökü “görmek”dir ki, kendisinin veya düşman ordusunun merkezini gösteren şeye işaret eder, yani kumandanın itibarî olarak bulunduğu yeri gösterir.
[ M. Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 254]

Daha sonraki devirlerde Milli varlığı temsil eden sembollere bayrak (râye), askeri birlikleri temsil eden sembollere de (liva = sancak) ismi verilmiştir. Metinde geçen "Nemir’e" siyah ve beyaz çizgili yün kumaş demektir. Kaplan derisine benzediği için bu kumaşa Kaplan anlamına gelen nemir kelimesinden türetilen "Nemire" ismi verilmiştir.
Bayrakların siyah olmasının hoş karşılanması savaşçıların siyah rengi seçmelerindendir. Her topluluk kendi bayrağının çevresinde toplanırlar. Siyah renk günün aydınlığında daha iyi ve rahat görünür. Hele tozlu ve dumanlı zamanlarda başka renklerden daha iyi seçilir. Askerler savaş esnasında birbirlerini kaybettikleri zaman siyah bayrakları sayesinde biribirlerini daha rahat bulabilirler. İşte bu yüzden mucâhidler bayrakları için siyah rengi tercih ederler.
Şer'î yönden ise, bayrakların beyaz, sarı yahut kırmızı olmalarında bir sakınca yoktur. Sancaklarda beyazın seçilmesi ise, Rasûlullah (s.a.)'ın; "Allah yanında elbisenin en sevimlisi beyaz olanıdır. Canlılarınız beyaz giysin ölülerinizi de onunla kefenleyin' hadis-i şerlerinden kaynaklanmaktadır ve her orduda ancak bir sancak bulunur.
[ Seyyid Muhammed Munib, Tercumetu’s-siyeri'l kebir 1, 44.- Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/93-95 ]


2592. ...Cabir (r.a.)'den merfu' olarak rivayet olunduğuna göre "Peygamber (s.a.) Mekke'ye girdiğinde sancağı beyazdı."
[ Tirmizi, cihad 9,10; Nesâi, menâsik 106; İbn Mâce cihâd 20]

2593. ...Simak'ın haber verdiğine göre, kavminden bir kimse, "Ben peygamber (s.a.) in bayrağını sarı renkli olarak gördüm" demiştir.
[ Beyhâkî, es-Sunenu'1-Kubrâ, VI. 293.- Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/96]

Açıklama

Bu hadisi rivayet eden ravinin ismi ile Hz. Peygamberin sarı bayrak taşıdığı bu savaşın hangi savaş olduğu hadis sarihleri tarafından tesbit edilememiştir.
Bazı hâdis-i şeriflerde hz. Peygamberin bayrağının siyah olduğu ifade edilirken[2591 nolu hadis ve İbn Mâce, cihâd, 21; Tirmizi cihâd 10], burada sarı olduğundan bahsedilmesi bu hadisler arasında bir çelişki olduğu anlamına gelmez. Çünkü Hz. Peygamberin bazı seferlerde siyah bazılarında da beyaz bayrak taşımış olması mümkündür. Nitekim, Prof. M. Hamidullah'ın şu sözleri de bu gerçeği te'yid etmektedir.
"....Hz. Peygamber zamanında orduya mahsus asgari iki nevi bayrak bulunuyordu ki renkleri başka başkaydı...."
[ İslam Peygamberi II, 255.-
Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10 / 96 ]

Tıkla : 15


İBN MACE : CİHAD BAHSİ

2816 El-Hâris bin Hassan (Radıyallâhu anh)'den; Şöyle demiştir:
Ben Medîne-i Munevvere'ye geldim. Peygamber (s.a.v.)'i minber üzerinde ayakta iken gördüm. Bilâl da O'nun önünde ayakta idi, bir kılıç kuşanmıştı. Bir de siyah bir bayrak gördüm ve bu (bayraklı adam) kimdir? diye sordum.
Dediler ki: Bu, Amr bin el-Âs'dır, bir savaştan geldi."

2817 Câbir bin Abdillah (Radıyallâhu anh)dan rivayet edildiğine göre :
Peygamber (s.a.v.) fetih günü beyaz sancaklı olarak Mekke'ye girdi."

2818 (Abdullah) bin Abbâs (Radıyallâhu anh)dan rivayet edildiğine göre :
Rasûlullah (s.a.v.)'in bayrağı siyah ve sancağı beyaz idi."
[Sunen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 7/543]
İzahı


Haris (Radıyallâhu anh)'in hadisinin müellifimizden başka kim tarafından rivayet edildiğini tesbit edemedim. Bu duruma bakılmalıdır. Câbir (Radıyallâhu anh)'in hadîsini Tirmizî, Ebû Dâvûd ve Nesâi de rivayet etmişlerdir.
İbn-i Abbâs (Radıyallâhu anh)'in hadîsini Tirmizî ve Hâkim de rivayet etmişlerdir. Ebû Dâvûd'un rivayet ettiği bir başka hadîste Rasûl-u Ekrem (Aleyhi's-salâtu ve's-selâm)'in bayrağının sarı renkli olduğu bildirilmiştir. Tuhfe yazarı Tirmizî' nin şerhinde bu rivayetleri anlattıktan sonra; Rivayetler arasında bir ihtilâf söz konusu değildir. Çünkü değişik zamanlarda değişik renkli bayrak kullanılmış olabilir, demiştir.
îlk hadîsin râvisi el-Hâris bin Hassan (Radıyallâhu anh) el-Bekri Ebû Kelde sahâbidir. Kûfe'ye yerleşmiştir. Yedi aded hadisi vardır. Tirmizî, Nesâî ve îbn-i Mâceh onun hadislerini rivayet etmişlerdir. Râvîleri Eyâd bin Lakit ve Asım bin Behdele1 dir.
[Hulftsa: 67
Sunen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 7/543-544 ]


TIKLA : http://www.darulkitap.com/oku/hadis/hadis-kitaplari/ibnimace/24-Cihad.htm#_Toc122923768



Buhari, Enes’ten şunu rivayet etti:
“Nebi (s.a.v.); Zeyd’in Cafer’in, İbn Revaha’nın ölümünü haberleri gelmeden önce insanlara duyurmuştur. Zira şöyle demiştir:
أَخَذَ الرَّايَةَ زَيْدٌ فَأُصِيبَ ثُمَّ أَخَذَ جَعْفَرٌ فَأُصِيبَ ثُمَّ أَخَذَ ابْنُ رَوَاحَةَ فَأُصِيبَ
Bayrağı Zeyd aldı, öldürüldü. Sonra Cafer aldı, öldürüldü. Sonra İbn Revaha aldı, öldürüldü.”
[Buhari, K. Menâkıb, 3474]

- Rivayet edildi ki: “Nebi (s.a.v.), Safer ayının sonunda Rum ile savaşa hazırlanmaları için insanlara delegeler gönderdi. Usâme’yi çağırıp şöyle dedi:
Babanın öldürüldüğü yere git. Onlara at hazırla. Seni bu orduya komutan tayin ettim. İbni halkına sabahtan saldır, onların üzerine ateş yak. Yolculukta acele et, haberlerden önce sen oraya var. Allah sana zafer verirse, onların içinde fazla oyalanma.”
Çarşamba günü Rasulullah (s.a.v.)’in ağrısı başladı. Usâme’nin eline sancağı verdi. Usâme onu alıp ulağına teslim etti. askerler bir kayalıkta toplandılar.”

- El-Haris b. Haân el-Bekri’den şöyle dediği rivayet edildi:
“Medine’ye geldiğimizde Rasulullah (u) minberde idi. Bilal kılıç kuşanmış olduğu halde onun önünde duruyordu. O ara siyah bayraklar göründü.
Bu bayraklar nedir? diye sordum. Dediler ki: "Amr'u b. Âs, gazveden geldi.”

- Sahiheynde Nebi (s.a.v.)’in şöyle dediği rivayet edildi:
لاعْطِيَنَّ الرَّايَةَ رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ قَالَ فَتَطَاوَلْنَا لَهَا فَقَالَ ادْعُوا لِي عَلِيًّا
Muhakkak ki bayrağı Allah ve Rasulünü seven, Allah ve Rasulünün de kendisini sevdiği birisine vereceğim. Onu Ali’ye verdi.
[Muslim, K. Fedâl es’Sahâbe, 4420 ]

Diğer bir hadis-i şerifte şöyle geçer :


Fasıl: HÛRU`L-ÎYN VE ONLARIN MÜSTESNÂ SIFATLARI
Konu: Hayber Gazâsı; Savaşta bayrak
Ravi: Sehl b. Sa`d
Başlık: HAYBER GÜNÜ SANCAĞIN HAZRET-İ ALÎ`YE VERİLMESİ VE FETH-U ZAFER MÜYESSER OLMASI Hadis:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem`in Hayber günü (Hayber`in fethi uzayınca) şöyle buyurduğunu işittiği rivâyet olunmuştur:

- Müslümanların bayrağını artık (yarın) bir kişiye vereceğim ki, Allah feth ve zaferi onun iki elleriyle müyesser kılacaktır. (O, Allah`ı ve Peygamberini sever, Allah ve Peygamber`i de onu sever).
Bunun üzerine orada bulunan Ashâb bayrağın onlardan hangisine verileceğini tahayyule başladılar. Onların hepsi bayrağın kendisine verilmesini umarak ertesi güne erdiler.
Fakat Rasûlullah ertesi gün:
-Alî nerededir? diye sordu.
Ashâb tarafından: - Gözleri ağrıyor, denildi.
Ve Rasûlullah`ın emriyle Alî huzûra çağırıldı. Rasûlullah Alî`nin gözlerine tükürdü. Hemen orada gözleri, hiç ağrımamış gibi iyi oldu.
Bunun üzerine Alî: - Yâ Rasûlallah, Hayber yahûdîleriyle onlar da bizim gibi (müslümân)oluncaya kadar vuruşuruz! dedi.
Rasûlullah da: - Yâ Alî, ağır ol! Tâ ki sükûnetle Hayberlilerin sâhasında alarga bir mahalle iner, (ordugâhını kurar)sın! Sonra onları İslâm`a davet edersin ve üzerlerine vâcib olan İslâm esaslarını haber verirsin!. Yâ Alî, tek bir kişinin senin irşâdınla müslümân olması, iyi bil ki, sana kızıl develer bahşedilmesinden (senin de onları yoksullara tasadduk etmende) hayırlıdır, buyurdu.
HadisNo: 1236 Sahih-i Buhari


- Nesei de, Enes’ten şunu rivayet etti:

“Nebi (s.a.v.)’in katıldığı bazı savaşlarda, İbn Ummu Mektum’un beraberinde siyah bayraklar vardı.”

Yukarıda geçen rivayetlerle açığa çıkıyor ki Nebi (s.a.v.)’inzamanında orduya ait sancak ve bayraklar vardı. Bu nasslar dikkatle incelendiğinde görülüyor ki; bayrak, sancaktan küçüktür, sancak bayraktan büyüktür.
Sancak ordu komutanı için bağlanır. Bayrak ise orduya verilir.
İslâm tarihinde bağlanan ilk sancak, Abdullah b. Cahş'a verilen sancaktır. Sa’d b. Malik el-Ezdi'ye de üzerinde beyaz bir hilal bulunan siyah bir bayrak verilmiştir. Tüm bunlar, ordunun bayrak ve sancaklarının olmasının kaçınılmaz olduğunu, ordunun başına tayin ettiği kumandana bayrağın Halife tarafından verildiğini göstermektedir. Sancaklara gelince, bunları Halife’nin takdim etmesi caiz olduğu gibi bayrak alan komutanların takdim etmesi de mümkündür.
Sancak, karargahta ordu komutanına alamet olarak bulunur. Bayraklar ise tabur ve bölük komutanlarında ve ordunun çeşitli birliklerinde bulunur.
Dolayısıyla orduda bir çok bayrak vardır. Halbuki ordunun bir sancağı olur. Bu sancak ile bayrak arasındaki fark bakımındandır.

Sancak ve Bayrakların Renkleri

Rasulullah s.a.v.’in bayrağının siyah, sancağının beyaz olduğu sabit olmuştur.
- İbn Abbas’tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasulullah (s.a.v.)’in bayrağı siyah, sancağı beyaz idi.”

- Cabir’den rivayet edilmiştir ki;
“Nebi (s.a.v.) beyaz sancağı ile Mekke’ye girdi.”

- Üstte geçen Hâris Hadisinde de şu ibare vardı:
“O ara siyah bayraklar göründü.”

Bu Hadisler bayrağın siyah renge, sancağın ise beyaz renge sahip olduğuna delâlet etmektedirler.

Sancak ve Bayrağın Şekli :

siyahsancak1sh7ff2.jpg
tevhid-sancagi01.jpg
faloja_01.gif




Bayrağın dörtgen ve kumaştan olduğu geçmiştir.
- Berâ’ b. Âzid’den, kendisine “Rasulullah (s.a.v.)’in bayrağı ne idi” diye sorulduğunda şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“O basmadan yapılmış dörtgen siyah bir bayraktı.”
“Basmadan” kast olunan, yani ipekten kumaş ya da yünden kumaştır.

Bayrağın üzerinde " لا اله إلا الله محمد رسول الله " Kelime-i Tevhid’in yazılı olduğu da rivayet edilmiştir.

- İbn Abbas, Ebu Şeyh’in yanında şu lafzı rivayet etmiştir:
“Rasulullah (u)’in bayrağı üzerinde لا اله إلا الله محمد رسول الله yazılı idi.”

Bayrak hakkında söylenen, sancak hakkında da söylenir. Zira sancak da kumaştan yapılmış dörtgen olur. Üzerine de لا اله إلا الله محمد رسول الله yazılır. Ancak sancak bayraktan büyük olur ve üzerine siyah yazı ile yazılır. Bayrak ise beyaz yazı ile yazılır.

Nasslarda geçtiği şekle ve bayrakların vakıasına göre; hem bayrağın hem de sancağın açıkça dörtgen olması, enin ölçüsünün boyunun ölçüsünün üçte ikisi (2/3) olması, sancağın boyunun 120 cm, eninin 80 cm olması; bayrağın boyunun 90 cm, eninin 60 cm olması göz önünde bulundurulur. Sancak ve bayrakların daha büyük ve daha küçük ölçülerde olması caizdir.

siyahsancaklilarib1.png
43926495qx8.png


اذا رايتم الرايات السود قد اقبلت من خراسان فاتوها ولو حبوا على الثلج, فان فيها خليفة الله المهدى

“Horasan tarafından çıkan siyah sancaklıları gördüğünüzde, kar üzerinde sürünerek de olsa onlara gidin. Çünkü onların içinde Allah’ın halifesi Mehdî vardır.”

(Fetava-i Hadîsiyye, , İbn-i Hacer-i Heytemi-37)


Yani onlar Mehdî’nin askerleridir, O’na zemin hazırlarlar. Horasan bölgesi İran’ın doğu tarafıdır ki şu anki Afganistandır.

logous4.gif

و الطبرانى فى الاوسط "انه صلى الله عليه و سلم اخذ بيد على فقال: يخرج من صلب هذا فتى يملا الارض قسطا و عدلا, فاذا رايتم ذلك فعليكم بالفتى التميمى فانه يقبل من قبل المشرق و هو صاحب راية المهدى



Taberani Evsat’ta şöyle demiştir: Rasul-u Ekrem (s.a.v.) Ali’nin (r.a.) elini tuttu, dedi ki:
“Bunun sulbünden bir adam çıkar, arzı adaletle doldurur. Bunu gördüğünüzdeTemim kabilesinden bir adama tabi olun ki, o doğu tarafından çıkar ve o Mehdî’nin sancağının sahibidir.”

(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-37)



رجل ربعة,أسمر, من بنى تميم, مجذوم, كوسج, يقال له شعيب بن صالح فى اربعة الاف ثيابهم بيض و راياتهم سود يكون على مقدمة المهدى ولا يلقاه احد الا قتله


Temim oğullarından orta boylu, esmer, meczum (hafif sakallı), kevsec (sakalı yanlarda az, aşağı tarafı uzun olan; diğer bir manası da Yemen asıllı) bir adam ki, ona Şuayb bin Salih denilir. Beyaz elbiseli, siyah sancaklı 4000 kişinin kumandanıdır. Mehdî’nin öncüsü olur ve kiminle mukatele ederse, harbde kim ona karşı çıkarsa onu öldürür.

(Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-41)


siyahsancaklargy7tt7.jpg





tevhid44.jpg


2066677756361c60a39bobf5.jpg



[flash]http://content.longtailvideo.com/files/player.swf?file=http://youtubedenindir.com/tube.php?vid=HyyDjAN8A-0&type=video&image=http://i2.ytimg.com/vi/HyyDjAN8A-0/hqdefault.jpg&logo=https://www.islam-tr.org/images/statusicon/forum_old.gif&flash width=500, height=350[/flash]
 
cihadzaferi Çevrimdışı

cihadzaferi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Vesselam nerdeyse Bayrağı Haşa Rab edinmişler. Bayrak için o kadar methiye düzeceğinize biraz düşünseniz ne olur du sanki .. yazık vALLAHi yazık.
 
O Çevrimdışı

Olcay20

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Yazık evet sizde birazcık türk olmayı düşünseniz sizin için hayırlı olur...
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Yazık evet sizde birazcık türk olmayı düşünseniz sizin için hayırlı olur...

Türk olmak, ya da alman ya da rus ya da arap olmak nasıl hayırlı olunur anlamıyorum az açar mısın.

Mesala biri var ama Allah'a inanmıyor ama kökü (anne ve baba ) türk hatta 7 sülalesi türk.

Biri de var. Ermeni, Ana yahudi, baba ortadoks ama kendisi araştırarak vs vesilelerle islamı seçmiş biri.

Şimdi bana dermisin lütfen hangisi hayırlı hangisi hayırsız. :friends_1_1:
 
S Çevrimdışı

seekerofthelight

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Konuyu acan arkadasım ellerin dert zeval görmesin tarifi mumkun olmayan bir sıkıntıydı bu konu benım ıcın ve bunu da islamtr.netde çözmüş oldum. mimbere tabuta bayrak asmalar meğer nekadar yanlışmış. musluman toplumun büyük bir dilemmasıydı. demekki islamda yeri yokmus. cok aydınlatıcı oldu.
türk olmak ile ugandalı olmak arasında bir farkın olmadıgını daha öğrenememişmiyiz 2010 yılında?
 
eL_Muhacir Çevrimiçi

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
geçen bir arkadaş bi mesele anlattı gözüne bir bayrak çarptı başladı anlatmaya yabancı turistler türkiyeyi dolaşırken rehbere soruyorlar bu ülkede neden bu kadar bayrak var
turistlerin bile ilgisini çekmiş

türkler bir tek bununla kendini avutuyor başka birşey değil
 
M Çevrimdışı

msaitaydın

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
s.a. hıc kımse turkırkını suclamasın ve kucuk görmesın bugun islamıyetın ayakta durşunun tek yegane temelı turk osmanlı padişahları dır .cennet mekan abdul hamit ve bır cok ları gb .kımseye kıybet etmeyın ve bılmedınız toplum hakkında yorum yapmayın en ni hayetınde inanclıyız ve islam icın şavaşmaya layık toplumuz .ey guzel insanlar .
 
H Çevrimdışı

Hz ubeyde

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
mehdi resul un mahmut efendi tefsiride şam ve kudüsten geleceği yazıyordu hadiste afganistan mehdilik ile ilgili güvenilir hangi hadis kitabına ,kaynağını almalyım soru sormamın sakınca varmı yasak mı bilmiyorum kusura bakmayın selametle:islam-tr:
 
Üst Ana Sayfa Alt