Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çin Mallarını Boykot Edelim!!!!

!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Selamun aleykum kardeşlerim, Doğu Türkistandaki kardeşlerimiz her gün katlediliyor. Hep israil pisliklerinin mallarını boykot ediyorduk sizlere teklifim elinizden geldiğince çin mallarını da teşvik etmek.

Bu konuda boykot edilebilecek çin mallarından en çok tüketilen ve alternatifi olan ürünleri bilen kardeşlerimiz eklerse sevinirim.

Benim aklıma çin malı cep telefonları geliyor.


Zulm günbegün artıyor, kafirler dört bir yandan İslam'ı kökten yok etmek için uğraşıyor, Allah için tek başıma ne yapabilirim diye kendinizi küçümsemeyin en azından ahirette kimsenin kimseye faydasının etmediği gün bizleri korkudan emin kılacak ibadetleri yapmaya çalışalım.

Bugün biz,yarın başkaları ve bu gitgide artacakdır. Küfür de bu gücüne bir anda gelmedi. Lütfen elimizden geleni ardına koymayalım ve kardeşlerimize maddi ve manevi(dualarımızla) destek çıkalım..

Irakda amerikanlılar, Afganistanda tüm kafir güçleri, Somali de yine öyle Çeçenistanda azılı köpek ruslar ve Doğu Türkistan da kominist kafirler.

Dünyada süper güç denilen devlet hiç boş durmuyor durmadan İslami Kökünden yok etmek için saldırıyorlar. Bunu bilerek dua ve beddularınızı sizlerden Allah için istiyorum...
 
S Çevrimdışı

Sa'd Bin Ebi Vakkas

Üye
İslam-TR Üyesi
Çin malını boykot konusunu bir düşündümde ne olduğumu şaşırdım. "Made in China" yazılı ürün olmayan bir ev, dükkan, insan var mıdır acaba?
 
hümeyra__ Çevrimdışı

hümeyra__

Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum çinle abd birbirini yese inşallah çok iyi olur onlar eski düşman...bende düşündüm fakat o kadar fazlaki çin marka her alanda var tek tek saymak zor...şöyle bi haber okudum karayollarına gözünü diken çin türk şirketleriyle anlaşma yapılmış ve bi çok araba ve motor modelleri getiriliyormuş...
 
S Çevrimdışı

Sa'd Bin Ebi Vakkas

Üye
İslam-TR Üyesi
En iyisi elden geldiğince yeni ürün almaktan kaçınmak. =) Sadece Çin ve İsrail mi? Daha niceleri var. Gizli ya da açık. Küfrün milleti tek.
 
DAVA Çevrimdışı

DAVA

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
bende bir cin mali cep alacaktim bu olaydan sonra vazgectim...
düsünüp milleti düsünmeye tesvik ettigin icin Rabbim senden razi olsun axhi
 
S Çevrimdışı

serdar32

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Teknoloji devlerinin hepsi ürünlerini Çin'de imal ediyorlar.Düşünün gerisini :)
 
Abdulmucib Çevrimdışı

Abdulmucib

لا اله الا الله
Site Emektarı
boykot.png


DİN HAKLARI İHLALİ

.1949 yılında Komünist rejimin Doğu Türkistan’a girmesiyle diğer konularda olduğu gibi dinî konularda da baskılar artmıştır. Bu bağlamda ibadet yerleri, dinî ve millî eğitim yapan okullar, medreseler kapatılmış, kutsal dinî kitaplar yakılmıştır.

Çin Anayasası’nın 36. maddesinde “Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşları inanç özgürlüğüne sahiptir” diye belirtilmiş olmasına rağmen, Çin Komünist Partisi 1949 yılından bu yana çeşitli genelgeler çıkararak bütün gücüyle Türkistan halkını dinsizleştirmeye yönelik politikalar uygulamaktadır. Bunun için her türlü vasıta ve yönteme başvurarak İslam dinine hücum edilmektedir. Dine yapılan bu hücumlar aşağıdaki üç ana başlık altında özetlenebilir:

a) Şahıslara yapılan baskılar

Kızıl Çin, Türkistan halkını dinden uzaklaştırmak için birtakım politikalar uygulamıştır:

i. Din adamları öldürülmekte veya hapse atılmaktadır

Zamanın Doğu Türkistan Genel Valisi Burhan Şehidi tarafından 1952’de yapılan bir açıklamaya göre, Çin 1949 yılından 1952 yılına kadar geçen üç sene zarfında çoğu din adamı olmak üzere 120.000 kişiyi idam etmiştir. Bu katliam Mao’nun ölümüne kadar devam etmiştir. Mao’nun ölümünden sonra 1979 yılından 1990 yılına kadar Çin’in siyasetinde biraz yumuşama olmuş ve Çin’in din bilginleri üzerindeki baskısı hafiflemiştir. 1990 yılından sonra tekrar başlayan baskı, din adamlarına yönelik çeşitli cezaları beraberinde getirmiştir. İdam cezası günümüze kadar Türkistan’da yoğun bir şekilde uygulanmaya devam etmiştir. Türkistan’ın işgal altında yaşadığı 60 sene içerisinde Kızıl Çin tarafından öldürülen din adamlarının kesin sayısını vermek oldukça zordur. Gözaltına alınanların bazıları bir ömür boyu Çin toplama kamplarında son derece ağır koşullarda çalıştırılmaktadır. Bu kamplarda insanlara fiziksel işkencelerin yanı sıra manevi işkenceler de yapılmaktadır.

ii. Devlet memurlarının dinî faaliyet ve törenlere katılması yasaklanmıştır

Hükümet kurumlarında çalışanların namaz kılması, oruç tutması ve hacca gitmesi gibi ibadetler yasa dışı faaliyet sayılmaktadır. Mesela, Urumçi Şehri Kablolu Televizyon idaresi tarafından çıkarılan 25 nolu genelgenin 1. maddesinde “İşçi ve devlet memurları dinî ibadetlerde bulunamaz, bunu ihlal edenler cezalandırılır.” denmiştir. Bu genelgenin Çin merkezî hükümetinin 7 nolu genelgesine istinaden çıkarıldığı açıklanmıştır.

Memur erkek ise sakal bırakması, kadın ise başörtü takması yasaktır. Eğer memurların bu faaliyetlerden herhangi biriyle meşgul olduğu hükümet tarafından tespit edilirse bu kişiler yasa dışı faaliyetlerle uğraştıkları gerekçesiyle işlerinden çıkarılmaktadır. Memurlar emekli olsalar bile ibadet etmeleri yasalara göre yasaktır.

iii. Komünist Parti üyelerinin dine inanmaları yasaktır

Devlette herhangi bir görev alabilmek ya da terfi edebilmek için Komünist Parti’ye üye olmak gerekmektedir. Bir kişi işlediği bir suçtan ötürü veya herhangi bir sebeple ölüm cezasına çarptırılırsa Komünist Parti üyesi olması hâlinde cezası müebbet hapse çevrilmektedir. Bunun yanında diğer suçlarda da Komünist Parti üyeleri daha az ceza almaktadır. Dolayısıyla toplumda partiye üye olmak, hayatın her alanında bir ayrıcalığa sahip olmak anlamına gelmektedir. Daha açık bir ifadeyle bir insanın görmesi gereken asgari muamele sadece Komünist Partisi üyelerine yapılmaktadır.

Günlük yaşamda normal bir muamele görmek için Komünist Parti üyesi olmak gerekmektedir. Ancak parti üyesi olmak da başka sıkıntılar doğurmaktadır. Parti üyesi ister memur isterse sıradan bir vatandaş olsun, dine inanması parti tüzüğü gereği yasaktır. Dine samimi olarak inanan ve fikirlerini değiştirmemekte ısrar eden parti üyelerine tabi tutulacakları eğitimden sonra hatalarından(!) dönmeleri için bir süre verilemektedir. Bu kişiler durumun ciddiyetine göre partiden ihraç edilebilmektedirler.

iv. Öğrencilerin dine inanmaları yasaktır

İster okulda isterse okul dışında olsun öğrencilerin namaz, oruç gibi dinî vecibelerini yerine getirmeleri yasaklanmıştır. Erkek öğrencilerin sakal bırakması, kız öğrencilerin başörtü takması getirilen yasaklar arasındadır. Öğrencilerin bu yasak dışına çıktığı hükümet tarafından tespit edilirse okuldan atılmaları söz konusudur. Ülkede her sene çok sayıda öğrenci namaz kıldığı, oruç tuttuğu veya başörtüsü taktığı için okullardan atılmaktadır.

b) Camilere ve ibadet özgürlüğüne uygulanan baskılar

Doğu Türkistan’da İslam dininin yayılması ile beraber Türkistan halkı kendilerine ait olan bölgelere mescit yapmaya çok önem vermiştir. Tarihî kaynaklara bakıldığında Doğu Türkistan’da yapılan mescitlerin sayısının oldukça fazla olduğunu görmekteyiz. Ama maalesef bu mescitlerinden günümüze ulaşanların sayısı çok azdır. Çünkü Kızıl Çin, Doğu Türkistan halkını dinsizleştirmek için camilere yönelik politikalar uygulamıştır. Bu politikalar şu şekildedir:

1.i. Camileri yıkma veya kapatma
Kızıl Çin 1949 yılında Doğu Türkistan’a girdikten sonra din, Doğu Türkistan’da Çin Komünist Partisi tarafından “afyon”; devlet otoriteleri tarafından da “ulusal birliğe karşı tehdit unsuru”, hatta “insan sağlığını bozan bir faktör” olarak değerlendirilmiştir. İbadet yerleri ve camiler bu bağlamda tehdidin kök saldığı yerler olarak görülmüş ve kapatılmış veya yıkılmıştır. Dolayısıyla 1949 ile 1979 yılları arasında Doğu Türkistan’da 29 bin cami yok edilmiştir. Tahrip edilmeyen camiler domuz ahırı, askerî kışla, depo veya sinema, tiyatro gibi eğlence yerleri olarak kullanılmıştır. Doğu Türkistan’da bu durum Mao’nun ölümünden sonra biraz iyileşse de günümüze kadar davam etmektedir. Mesela 1997 yılından bu yana sadece Hoten bölgesinde 1218 cami zorla kapatılmış, 939 cami ise yerle bir edilmiştir.

ii. Kadınlara ve 18 yaşından küçüklere cami yasağı

Kadınların ister memur ister ev hanımı olsun camiye gitmesi yasa dışı faaliyet sayılmaktır. 18 yaşından küçüklerin de öğrenci olsun olmasın camilere girmesi yasaktır.

1.iii. Camilere getirilen keyfi kısıtlamalar
Her caminin cemaatinin namazlarını kendi camisinde kılması mecburidir. Bir kimsenin kendi mahallesindeki camiden başka mahalledeki bir camiye gitmesi yasa dışı bir eylem sayılmaktır. Dolayısıyla bu kişiler cezalandırılmaktır. Camilerde ezanın hoparlörle okunması yasaktır. Bir de merkezî camilerden başka camilerde teravih namazının kılınması yasaktır.

1.iv. Cami imamlarına getirilen kısıtlamalar
İmamlar hutbelerde hükümetin politikalarını destekleyen ve Komünist Partisi’nin propagandasını içeren sözler söylemek ve hutbeleri 20 dakikayla sınırlandırmak zorundadırlar. Bu şarta uymayan imamlar ise cezalandırılmaktadır. İmamların her cuma için devlet tarafından hazırlanmış hutbeler dışında bir şeyler söylemesi yasaktır. Buna örnek olarak 28 Ekim 1999’da önce ağır para cezasına çarptırılıp görevinden alınan, sonra gözaltına alınan Hotan’daki Oybağ Camisi’nin İmamı Mehmet Ali’yi zikredebiliriz. İmam Mehmet Ali’ye isnat edilen “suçlar” şu şekilde sıralanmıştır:

“Görevi boyunca İmam Mehmet Ali, Komünist Parti’nin kurallarını öğrenmemiş, öğretmemiş ve uygulamamıştır. Din İşleri Başkanlığı’nın talimatlarını görür gibi yapmış, ancak başkanlığın organize ettiği çalışmalara ve eğitsel faaliyetlere katılmamıştır. Kimliği belirsiz kişilerin camide kalmasına izin vermiştir. Dualarının sonunda ‘Allah Müslümanları ateistlerin baskılarından korusun!’ demiştir. Komşu bölgelerden ibadet etmek için camiye gelen kişileri geri çevirmemiştir. Cuma namazları ve vaazları için tanınan 20 dakikalık süreyi aşmıştır. Dinî eğitim almak için gelen insanların varlığından hükümeti haberdar etmemiştir.”

Türkistan’da bunun gibi gerekçelerle tutuklanan imamların pek çok örneğini bulmak çok kolaydır.

c) Din eğitimine karşı yapılan baskılar

Bir toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için eğitim çok önemlidir. Özellikle eğitimin dinî konularda olması, toplumu yönlendirmesi açısından bir kat daha önemlidir. Bunun farkında olan Çin yönetimi özellikle bu hususta baskılarını arttırmıştır. Çinliler Türkistan halkını eğitimden, özellikle dinî eğitim ve öğretimden mahrum bırakmak için çeşitli politikalar izlemiştir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1.i. Medreseleri yıkmak veya kapatmak
Çinliler Doğu Türkistan’a girdikleri 1949 yılından 1958’e kadar ülkede ne kadar medrese varsa hepsini kapatmışlardır. 1970 yılının sonuna kadar dinî faaliyet yapılması kesinlikle yasaklanmıştır. İleride bahsedeceğimiz bazı sebeplerden ötürü, 1980’li yıllarda Çinlilerin uyguladığı ölüm cezasından kurtulmuş ve cezalarını tamamlayıp cezaevinden çıkmış olan bazı âlimler kendi evlerinde dinî eğitimleri sürdürmüşlerdir. Bu âlimlerin evleri daha sonra medreselerin yerini almış ve bu yerler bu âlimlerin isimleri ile anılır olmuştur. Bu medreseler faaliyetlerine dinî yasakların geri geldiği 1990 yılına kadar ara vermeden devam etmişlerdir. 1990-1993 yılına kadar bazı yerlerde medreseler kapatılmıştır. Mesela bu yıllarda Hoten bölgesinde 118 medrese devlet tarafından kapatılmıştır. Bu medreselerde eğitim görmekte olan 918 talebe ile 108 hoca da cezaevine konmuştur. Bazı bölgelerdeki medreseler ise gizli olarak faaliyetlerine devam etmiştir. Bu kısıtlamalara bir örnek olarak Abdulahat Berat adlı şahsın yaşadıklarını aktaralım.

Mehmet Emin Buğra’nın yeğeni meşhur din âlimi Abdulahat Berat, evinde dokuz talebeye dinî eğitim verdiği esnada 15 Ocak 2003 tarihinde 70 yaşındayken tutuklanmış ve beş yıl hapse mahkûm edilmiştir. Eğitim alan dokuz talebenin aileleri de para cezasına çarptırılmıştır. Ders yapılan ev ise yıkılmıştır.

Hocanın tutuklanma gerekçesi şu şekildedir: “Dinî eğitim programı hazırlamak, Celaleyn tefsirini okutmuş olmak, ders esnasında cihatla ilgili cümleler kullanmak, verdiği dersleri kasete almak ve bunları evinde bulundurmak, İslam’ın Geleceği ve Müslümanların Cihadı adında iki adet kitabı evinde bulundurmak.”

Abdulahat Berat 1958’de devleti parçalamaya yönelik girişimlerde bulunduğu iddiasıyla da hapse atılmış ve 1983 yılında suçsuz olduğu anlaşılarak serbest bırakılmıştır. Keyfi bir şekilde 25 yıl hapiste tutulan bu âlim zat, hayatı boyunca dört defa tutuklanmıştır.

ii. Dinî kitapların yasaklanması

Kızıl Çin Türkistan’a girdikten sonra başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere tüm dinî eserler, Arapça metinler, pek çok tarihî el yazması yakılmıştır; bu türden uygulamalara hâlen daha devam edilmektedir. Evlerde dinî kitaplar bulundurmak da yasa dışı faaliyet sayılmaktadır.

1.iii. Dinî eğitime getirilen yasak
Çocuk, memur veya sıradan bir vatandaşın Kur’an okumayı öğrenmek başta olmak üzere dinî eğitim alması yasaklanmıştır. Böyle bir durum tespit edildiğinde ders veren hoca ve öğrenci tutuklanacaktır. Örneğin Hoten bölgesinde Abdurauf adında tanınmış bir hoca Aralık 2001’de sekiz kız talebeye Kur’an öğretirken gözaltına alınmıştır. Yine Muhabbet adında bir hanım hoca 10 Aralık 2001 tarihinde aralarında 13 yaşında bir kızın da bulunduğu öğrencileri ile birlikte gözaltında alınmıştır.

Bu haberi veren kaynağa göre, gözaltına alınan kişiler para cezası ödedikten sonra serbest bırakılmıştır. Cezalar ise 300 yuandan başlamaktadır; Abdurauf Hoca için bu rakam 7000 yuana kadar yükselmiştir. Kızlardan biri gözaltına alındığı sırada polise direnç gösterdiği için ayrıca 3000 yuan para cezasına çarptırılmıştır.

Bu tür uygulamalara memleketin diğer bölgelerinde de rastlamak mümkündür. Mesela Karakaş ilçesinde 1998 veya 1999 yılında bir ev dinî eğitim alan öğrencilerin kullanımına verildiği için yerle bir edilmiştir. Dinî eğitim verdiği veya aldığı için tutuklananlar ve para cezasına çarptırılanlarla ilgili örneklerin sayısını daha da çoğaltmak mümkündür.

Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı bu haksızlığın ve zulmün en önemli nedeni halkın Müslüman olmasıdır. Çünkü Komünist Çin, bölge üzerindeki hâkimiyetini ve sultasını kuvvetlendirmeyi amaçlamaktadır ve buna karşı en büyük engelinin İslam olduğunu görmektedir. Çünkü Türkistan’da Çin’e karşı yapılan her bir eylem ve olayın arkasında İslam yatmaktadır.

Çin’in Türkistanlıklara uyguladığı tüm baskı ve zulme rağmen, Türkistan halkı dinini ve İslami kimliğini yaşatmak için tüm gücüyle direnmekte ve mücadele etmektedir. İnsanlar bu uğurda gerekirse canlarını ve mallarını vermektedirler. Gençleri bilinçlendirmek amacıyla, başlarına gelecek tüm tehlikelere rağmen, her bir şehirde birkaç kişinin gizlice dinî eğitim faaliyetleri sürdürdüğü bilinmektedir.
 
Abdulmucib Çevrimdışı

Abdulmucib

لا اله الا الله
Site Emektarı
GÖÇ VE GÖÇE ZORLAMA

Doğu Türkistan’da yaşanan en büyük problemlerden biri de bölgeye haddinden fazla Çinli göçmenin yerleştirilmesidir. Göç uygulaması devlet tarafından planlı ve düzenli olarak devam ettirilmektedir. Bölgede göçmen sayısı her geçen gün artmaktadır.

1949 yılında Doğu Türkistan nüfusunun %3’ünü oluşturan Çinlilerin oranı 2005 yılında %53’ü geçmiştir.

Bunlardan farklı olarak bir diğer konu da 2007 senesinden itibaren Doğu Türkistanlı kızların zorla Çin’e götürülmesi meselesidir. Bahane ise, kızlara iş imkânı sağlamaktır. 14 ile 25 yaş arasındaki bu kızların evli olmamaları şartı aranmaktadır.

Hükümetin geçen sene Çin’in farklı eyaletlerine toplam 280 bin Doğu Türkistanlı kızı zorla götürdüğü bilinmektedir. Bu kızlar ya sağlıksız ortamlarda ya da genel evlerde çalıştırılmaktadır. Genelevlerde kızları çalıştırmak Çinliler için utanılacak bir durum değil, sıradan bir iştir. Kızlarının götürülmesine karşı çıkan Türkler 3000 yuan ile 5000 yuan arasında değişen para cezalarına çarptırılmaktadır. Ciddi karşılık gösterenler ise hapis cezasına çarptırılmaktadır.

Tüm bu uygulamalar aslında asimile politikasının bir parçasıdır. Her gün Çin’den çok sayıda Çinli göçmen getirilerek Doğu Türkistan bölgesinde yerleştirilmekte ve onlara iş imkânı sağlanmaktadır. Öte yandan göçe zorlanan Türklerin sadece 14-25 yaş arası bekâr kızlardan seçilmesi ise oldukça düşündürücüdür. Bu nesli, nesebi, inancı ve kültürü bozmaya yönelik bir harekettir. Edinilen bilgiye göre dört yıldır götürülen kızlardan geriye dönen olmamıştır.
 
Abdulmucib Çevrimdışı

Abdulmucib

لا اله الا الله
Site Emektarı
NÜFUS KONTROLÜ

.Çin hükümeti Uygurları hedef alan aile planlama siyasetini 1988 yılından bu yana sürdürmektedir.

Çin kaynaklarının verdiği resmî rakamlara göre Doğu Türkistan coğrafyasının büyüklüğü 1.600.000 km2, nüfusu 20.500.000’dir. Bu nüfus içinde Uygurlar 9.413.796, Çinlilerse 8.121.588 olarak verilmektedir. Geriye kalanlar da diğer azınlıklardır (2006). Bunlar Çin’in açıkladığı resmî rakamlar olup gayriresmî kaynaklara göre Doğu Türkistan’ın yüz ölçümü 1.823.418 km², gerçek Uygur nüfusu ise 40 milyonun üzerindedir.

1991 yılında Hoten vilayetine bağlı Karakaş ilçesinde zorunlu kürtaja tabi tutulan kadınların sayısı 18 bin 765’tir ki, bu sayı ilçedeki anne adaylarının %49’una tekabül etmektedir. 12 Eylül 1992 tarihli Sincan gazetesinin haberine göre, Doğumu Yasaklama Kanunu’nu tam olarak uygulamak için hükümet tarafından ilçeye 432 kişilik Çinli memur kadrosu tayin edilmiştir.

Yapılan kürtaj ve zorla kısırlaştırma uygulamaları yüzünden her yıl on binlerce kadın ve çocuk ölmekte; hamile kadınların eşleri devlet memuru iseler işten atılmakta ve bütün sosyal haklardan mahrum edilmektedirler. Örneğin, 180 bin nüfusa sahip Çapçal ilçesinde sadece 100 kadına doğum izni verilmiş, devlet dairelerinde çalışmakta olan 40 kişi, eşleri hamile kaldığı için işten atılmıştır. 200 bin nüfusa sahip başka bir ilçede ise, hamile kalan 35 bin kadının 686’sı zorla kürtaja tabi tutulmuştur. Direnen 993 kadın zor kullanılarak ameliyat masasına yatırılmış ve çocukları öldürülmüştür. 10 bin 705 kadın zorla kısırlaştırılmıştır.

Doğu Türkistan’da zorunlu kürtaj politikası o kadar dramatik bir noktaya varmıştır ki, ‘yasa dışı’ doğduğu için kaldırım kenarlarında ölüme terk edilmiş yeni doğmuş bebekler görmek mümkün hâle gelmiştir.

Söz konusu uygulamaya örnek teşkil etmesi bakımından Turfan şehrinde yaşayan Hayrunnisahan adında 32 yaşında bir Uygur kadın yaşadıklarını aktarmakta fayda vardır. Hayrunnisahan, Kasım 1999 yılında Ahmet Can adında 36 yaşındaki bir kişi ile evlenir. Kadının ve eşinin daha önceki evliliklerinden birer çocukları vardır, ancak her ikisinin de çocukları yanlarında değildir. Hayrunnisahan ve eşi, yeni evlendikleri ve yanlarında bakacak çocukları olmadığı için hükümetin kendilerine çocuk yapma izni vereceğini düşünerek bir çocuk dünyaya getirmeye karar verirler. Ancak Hayrunnisahan’ın hamileliğinden bir ay sonra incelemeye gelen doğum kontrol memuru ona “Plan dışı hamile kalmışsın, çocuğu derhal aldır.” der.

Çaresiz karı koca ilgili yerlere giderek durumlarını anlatırlar ama hiçbir sonuç alamazlar. Doğum kontrol memurları her gün gelerek aileyi çocuğu aldırmaya zorlar. Ahmet Can’ın çalıştığı devlet dairesindeki yöneticiler de “Çocuğu aldırmazsan seni işten çıkaracağız.” diyerek onu tehdit ederler. Ahmet Can çaresizlikten çocuğu aldırmaya karar verir. Fakat çocuğunu aldırmaya razı olmayan Hayrunnisahan bu baskıdan kurtulmak ve eşinin işten atılmasına fırsat vermemek için resmî olarak boşanmaya karar verir. Boşandıktan sonra başka bir yere giderek gizlice doğum yapacak ve olay yatıştıktan sonra da eşiyle yeniden resmî olarak evleneceklerdir. Bu şekilde hem çocuğunu doğurmayı hem de eşinin işine devam etmesini sağlamayı planlamıştır. Hayrunnisahan, tüm zorluklara sabrederek çocuğunu sağ salim dünyaya getirmek için her şeyi göze alır. Boşanma gerçekleşir ve Hayrunnisahan gizlice doğum yapmak için Piçan ilçesindeki bir akrabasının evine gider. Bir ay sonra Turfan’daki doğum kontrol memuru, Hayrunnisahan’ı Piçan ilçesinde gizlendiği yerde bulur ve onu derhal Turfan’a dönerek çocuğu aldırmaya zorlar. Hayrunnisahan oradan da kaçar ve Toksun ilçesindeki bir akrabasının evine sığınır.

Aradan bir buçuk ay geçtikten sonra durum yine fark edilir ve çaresiz kadın, Turfan’dan 300 km uzakta bulunan Karaşehir’e bağlı dağlık bir kasabada çobanlık yapan başka bir akrabasının evine giderek saklanır. Hayrunnisahan’ın doğum zamanının yaklaştığı bir günde, söz konusu Turfanlı doğum kontrol memuru onu yine bulur. Bu sefer memur ile beraber gelen iki polis, Hayrunnisahan’ın tüm yalvarmalarına, feryatlarına aldırmadan onu bir suçlu gibi zorla Turfan’a götürerek hastanenin ameliyat bölümüne teslim ederler. Burada doktorlar onu yatağa bağlarlar ve bebeğini düşürmesi için art arda iğne yaparlar. Bebeğin doğmasına sadece 5-6 gün kaldığı için iğneler etkili olmaz ve bebek sağ olarak dünyaya gelir. Doktorlar erkek olarak dünyaya gelen bebeğe bir iğne daha yaparak onu annesinin gözleri önünde öldürürler.

Çocuğunu dünyaya getirmek için büyük bir mücadele veren ancak arzusuna ulaşamayan biçare anne bu dehşet verici olaya dayanamayıp akli dengesini yitirir.

Çin’in aşağı yukarı 20 yıldan bu yana uygulamakta olduğu bebek katliamında ölenlerin sayısını tahmin etmek zor değildir. Örneğin sadece Gulca ilçesindeki küçük bir hastanede çalışan bir hemşirenin verdiği bilgilere göre 2008 yılında kürtaj sonucu öldürülen çocuk sayısı 200’den fazladır.




tüm bunlara inanasım gelmiyor. kararı sizlere bırakıyorum arkadaşlar. :(
 
Üst Ana Sayfa Alt