Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çirkin İsimler

E Çevrimdışı

Ehlitakwa

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Çirkin İsimler:

Her kul irade ile hareket ettiğinden ve azmetme, karar verme iradenin başlangıcı olduğundan, kulun hareket ve kesbi iradesine bağlı bulunduğundan ötürüdür ki, isimlerin en doğrusu Hemmâm ve Haris isimlendir. Zira bu isimleri taşıyanlar, bunların ifade ettiği anlamın hakikatinden uzaklaşmaz ve ayrılmazlar. Gerçek hükümranlık yalnız Allah'a ait olduğundan ve O'ndan başka gerçek hükümran bulunmadığından Allah katında en çirkin, en aşağılık ve O'nun en çok gazaba geldiği isim Şâhânşah yani Hü-kümranlak Hükümranı, Sultanlar Sultanı ismidir. Çünkü böyle bir şey Al-
lah'tan başka hiç kimse için sözkonsu değildir. O'ndan başkasını bu isimle adlandırmak en bâtıl bir husustur. Allah bâtılı sevmez.
Bazı ilim adamları buna Kâdı'l-kudât ( = Kadılar Kadısı) ismini de katmışlar ve demişlerdir ki: Kadılar Kadısı diye yalnız hak hüküm verene denir. O, haklıyı haksızdan ayıranların en hayırlısı demektir. Bir hüküm verdiğinde ona yalnızca "ol" der, o da oluverir.
İğrençlik, çirkinlik ve yalanlık bakımlarından bu ismi Seyyidünnâs ( = İnsanların Efendisi) ve Seyidü'1-küll ( = Herkesin Efendisi) isimleri izler. Bu yalnız Allah Rasûlüne (s.a.) ait bir özelliktir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.): "Ben kıyamet günü Âdemoğullannın efendisiyim. Bunda övünç yok" demiştir.[762] Herhangi bir kimsenin O'ndan başkasına "Âdemoğullarmın Efendisi" demesi caiz olmadığı gibi, "İnsanların Efendisi" ve "Herkesin Efendisi" demesi de katiyen caiz değildir.
Harb ve Mürre isimlerinin ifade ettikleri anlamlar nefislerin en hoşlanmadığı ve en çirkin gördüğü şeyler oldukları için, isimlerin en çirkini Harb ve Mürre isimleri olmuştur. Hanzale ( = Ebu Cehil karpuzu), Hazn ve bunlara benzer isimler de buna kıyas edilir. Bu isimler, kendilerini taşıyanlarda tesir uyandırmaya ne kadar da uygundurlar! Nitekim "Hazn" ismi Saîd b. Müseyyeb ve ailesinde hüzün (yahut sertlik) tesiri yapmıştır. [763]


Kaynak; Zadul Mead 2.cilt (ibni kayyum)
 
Mushay Çevrimdışı

Mushay

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Peki Allahu Teala'nın İsimlerini koymakta aynı şekilde yasak değil mi?Delillendirirseniz İnşaAllah Seviniriz mesela Samed Cebbar Rahman gibi...
 
E Çevrimdışı

Ehlitakwa

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Peygamber İsimleri Almak:

Peygamberler, Âdemoğullarmın efendileri, ahlâkları en şerefli ahlâk ve amelleri de en sahih ameller olduğundan ötürü onların isimleri de en şerefli isimlerdir, tşte bu sebeple Hz. Peygamber (s.a.) ümmetini peygamberlerin isimlerini almaya teşvik etmiştir. Ebu Davud ve Nesâî'nin Sünen'-lerinde rivayet ettikleri bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.): "Peygamberlerin isimleriyle adlanın." buyurmuştur[764] Bunda hiçbir fayda olmasa bile isim, kendisini taşıyanı hatırlatır ve anlamıyla ilgilenmeyi icabettirir ki, bu da bir fayda olarak yeterlidir. Mamafih peygamber ismini almak, peygamberlere ait isimlerin korunmasını hatırlanmasını ve unutulmamasını; isimlerinin, onların vasıf ve hallerini hatırlatmalarını sağlar. [765]

Yasakladığı Bazı İsimler:

Erkek çocuğa Yesâr, Eflah, Necîh ve Rabâh isimlerini koymayı yasaklaması, hadisde işaret ettiği bir başka anlamdan ötürüdür. Onu da şöyle izah etmiştir: Zira sen bu isimde birini aradığında "Orada mı?" diye sorarsın, "Hayır" cevabını alırsın.[766] Bu ilâve Hz. Peygambr'e (s.a.) ait ifadelerin devamı mı, yoksa araya sokuşturulmuş (=müdrec) bir sahabî sözü müdür, işin doğrusunu en iyi Allah bilir. Her ne olursa olsun bu isimler nefislerin hoşlanmayacağı bir uğursuzluk düşüncesi yaratır ki bu düşünce, nefisleri, sadedinde oldukları şeylerden alıkor. Meselâ, bir adama "Yesâr yahut Rabâh yahut da Eflah yanında mı?" diye sorsan, o da "hayır" cevabını verse, hem sen hem de o kimse bundan uğursuzluk çıkarırsınız. Uğursuz sayılan şey özellikle bu düşünceye kapılanların başlarına gelir. Bir şeyi uğursuz sayıp da uğursuz saymış olduğu şeye uğramayan, o şey başına gelmeyen kimse pek nâdirdir. Nitekim bir şiirde denmiştir ki:
"Bil ki, uğursuzluk ancak uğursuzluğa inanan aleyhine sözkonusudur. İşte helak odur."
Bu sebeplerden ötürü ümmetine şefkat ve merhameti sonsuz olan şeriat sahibi (Hz. Peygamber'in) hikmeti, hoşlanılmayan bir şey işitmelerini yahut başlarına hoşlanılmayan bir hal gelmesini icabettirecek sebeplerden menetmeyi ve buna sebep olan şeyleri bir kenara bırakıp herhangi bir zarar gelmeksizin maksadı gerçekleştirecek isimlere yönelmeyi gerekli görmüştür. En uygun olan da budur. Mamafih buna, bir de ismin zıddımn kişiye takılması, yani en fakir insanlardan olan birine "Yesâr = Bolluk", hiç başarısı olmayan kimseye "Necîh - Başaran" ve ziyankârlardan olan birine "Rabâh = Kâr" adı verilip böylece hem o kişiye ve hem de Allah'a karşı yalancı durumuna düşme hali eklenir. Bir diğer husus, ismi taşıyan kimsenin ismin icabını yerine getirip getirmediği araştırılır da, isminin gereğini yerine getirdiği görülmezse; bu, o kişinin kötülenmesine ve ona sövülmesine sebep olur. Nitekim bir şiirde denmiştir ki:
"Cehaletlerinden sana Sedîd ( = Doğru) adım verdiler. Vallahi, sende hiç doğruluk yok. Sen varlığı fesad olansın, kevn ü fesâd (olma-bozulma) âleminde."
Görüldüğü gibi şâir, bu isimden hareketle ismi taşıyanı kötülemeye vol bulmuştur. Bana ait beyitler:
"Ona Salih adını verdim. İsminin zıddıyla halk arasında döner dolaşır oldu. Sandı ki, ismi, sıfatlarım örtecek. (Kötü) nam yapıp rezil oldu."
Nitekim öyle övgüler vardır ki, kötüleme yerine geçer ve övülen kimsenin değerinin insanların gözünden düşmesine sebep olur. Zira bir kimse kendisinde bulunmayan bir özellikten dolayı övülse, nefisler derhal övüldüğü özelliği o kimsede ararlar ve onda böyle bir özellik var sanırlar. Kişiyi o şekilde bulamayınca kötülemeye dönerler. Ama kişi Övülmeden bırakılsa ona böyle bir zarar gelmez. Bu kimsenin hali şuna benzer: Bir kimse kötü valilik yapsa, sonra valilikten azledilse bu kimsenin değeri, vali olmadan önceki değerinden noksanlaşmış olur. İnsanların gönüllerinde de sevgisi valilikten öncesine göre azalır. Bu konuda bir şâir şöyle der:
"Bir adamı, birine anlattığın zaman onu tasvirde aşırılık etme, orta yolu tut. Çünkü sen aşırıya kaçarsan, o kimse hakkında zanlar, en uzak noktaya varır. Görülmeyenin görülene üstünlüğü bulunduğundan, büyülttüğün yerden o kimsenin kadri eksilmiş olur."
Bir diğer husus, ismi taşıyan kimse kendisinin öyle olduğunu sanır ve buna inanır. Böylece nefsini temize çıkarma, onu büyültme ve başkalarından üstün görme hatasına düşer. İşte Hz. Peygamber (s.a.) "Berre" ismini almayı bu nedenden dolayı yasaklamış ve: "Kendinizi temize çıkarmayın. Allah, ihsan ve iyilik sahibi olanlarınızı sizden daha iyi bilir." buyurmuştur.[767]'
Buna göre Takı, Müttakî, Mutf, Tâi\ Râdî, Muhsin, Muhlis, Münîb, Reşîd ve Sedîd isimlerini koymak da mekruh olur. Kâfirler bu isimleri koyduklarında onlara bu imkânı tanımak, onları bu isimlerden herhangi biriyle çağırmak ve onlardan söz ederken bu isimleri kullanmak caiz olmaz. Allah (c.c.) onlara bu ismi vermekten gazaba gelir. [768]





kaynak; zadulmead 2.cilt


[762] Buharî, 60/3; Müslim, 194 ve 2278; Ebu Davud, 4673; Tirmizî, 3618; tbn Mâce, 4308; îbn Hibbân, 2127.
[763] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/345-346.
[764] Ebu Davud, 4950; Nesâî, 6/218, 219; Ahmed, 4/345; Buharî, el-Edebu'l-Müfred, 814. Senedi zayıftır. Müslim (2135) Hz. Peygamber'in (s.a.): "Onlar peygamberlerinin ve kendilerinden önceki salihlerin adlarını koyuyorlardı." dediğini rivayet eder. Buharî, ei-Edebü*I-Müfred'de (838) Abdullah b. Selâm'ın oğlu Yusuf'un
şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allah Rasûlü (s.a.) bana Yusuf adını koydu, beni kucağına oturttu ve başımı sıvazladı." Bu rivayetin senedi sahihtir.
[765] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/346-347.
[766] Müslim, 2136.
[767] Müslim, 2142 (19); Ebu Davud, 4953.
[768] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/347-349.

 
E Çevrimdışı

Ehlitakwa

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
KÜNYELER KONUSUNDAKİ TUTUMLARI

1- Künye Vermesi:

Künye, verildiği şahıs için bir tür hürmet ve övgü ifadesidir. Nitekim şair diyor ki
"Kendisine seslendiğim vakit saygımdan ötürü künyesini söylerim. Onu lakabıyla çağırmam. Ayıp ve kötü olan, lâkabdır."
Hz. Peygamber (s.a.) Suheyb'e Ebu Yahya, Hz. Ali'ye (r.a.) -Ebu'I-Hasan künyesi yanısıra- Ebu Türâb künyesini takmıştır. Ebu Türâb, Hz. Ali'nin en sevdiği künyesiydi. Enes b. Mâlik'in kardeşi henüz daha ergenlik çağına girmemiş küçük bir çocuk iken Peygamberimiz (s.a.), ona Ebu Umeyr künyesini takmıştır. [769]

2- Ebu'I-Kâsim Künyesini Yasaklaması:

Çocuğu olana da, olmayana da künye takmak Hz. Peygamber'in (s.a.) sünneti idi. Ebu'l-Kâsım künyesi dışında herhangi bir künyeyi yasakladığı sabit değildir. Sahih bir rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.): "İsmimi alın, künyemi almayın" buyurmuştur[770] Âlimler ihtilâf edip konuda dört görüş ileri sürmüşlerdir:
Birinci görüş: İster isminden ayrı olarak, ister ismiyle birlikte olsun ve ister sağlığında, ister vefatından sonra olsun herhalükârda Hz. Peygam-ber'in (s.a.) künyesini almak caiz değildir. Bunların dayanağı bu sahih hadisin umumi ve mutlak ifadesidir. Bu görüşü Beyhakî, Şafiî'den aktarmıştır. Diyorlar ki: Çünkü yasaklamanın sebebi, bu künye ve ismin ifade ettiği anlamın Hz. Peygamber'e (s.a.) has bir özellik olmasıdır. Hz. Peygamber (s.a.) şu hadisinde buna işaret etmiştir: "Vallahi, ben hiç kimseye veremem ve hiçkimseyi menedemem. Yalnızca ben kâsım'ım ( = paylaştırıcıyım). Em-rolunduğum yere koyarım. "[771] Malumdur ki, bu sıfat O'ndan başkasında kemâl derecesinde bulunmaz.
Bu görüşün sahipleri yeni doğan çocuğa Kasım ismini koymanın caiz olup olmadığında ihtilâf etmiş; bir grup caiz sayarken, ötekiler yasak saymışlardır. Caiz görenlere nazaran yasağın illeti, sırf kendisine mahsus olan bir künyede Hz. Peygamber'e (s.a.) ortaklık etmemektir ki bu da isimde mevcut değildir. Yasak sayanlara nazaran ise künyenin yasaklanışına sebep olan mânanın misli, burada isimde eşit bir şekilde yahut yasaklanmaya daha elverişli bir biçimde mevcuttur. Bunlar diyorlar ki: Hz. Peygamber'in (s.a.): "Yalnızca ben kasımım" sözünde, bu ayrıcalığa (özelliğin yalnız O'na mahsus olmasına) bir dikkat çekme sözkonusudur.
İkinci görüş: Yasaklama, yalnızca isim ve künyesini birlikte alma için sözkonusudur. Birini, diğerinden ayrı olarak almada bir sakınca yoktur. Ebu Davud, Sünen'inâe "Bu İkisi Birlikte Alınamaz Görüşünde Olanlar Babı" diye bir bölüm açıp Ebu'z-Zübeyr'in Câbir'den rivayet ettiği şu hadisi kaydeder: Hz. Peygamber (s.a.) buyurmuştur ki: "İsmimi alan, künyemi almasın. Künyemi alan da ismimi almasın."[772] Bu hadisi Tirmizî de rivayet etmiş ve: "Bu hadis hasen-garîbtir" demiştir. Yine Tirmizî hadisi Muhammed b. Acîân -babası Aclân- Ebu Hureyre senediyle de rivayet etmiş ve: "Bu hadis hasen-sahihtir" demiştir. Bu hadisin metni şöyledir: "Allah Rasûlü (s.a.), kendisinin ismi ve künyesini herhangi bir kimsenin birlikte almasını, Muhammed Ebu'l-Kâsım ismim koymasını yasakladı."[773] Bu görüşün sahipleri diyorlar ki: Bu hadis, Sahihayn'daki Hz. Peygamberin (s.a.) künyesini almayı yasaklayan hadisi takyîd ve tefsir etmektedir. Zira isim ve künyesi birlikte alındığı vakit isim ve künyedeki ayrıcalıkta Hz. Peygamber'e (s.a.) ortak olunmaktadır. Biri diğerinden ayrı olarak alındığında bu ayrıcalık ortadan kalkmaktadır.
Üçüncü görüş: İsim ve künyesini birlikte almak caizdir. Bu görüş Mâ-lik'den rivayet edilmiştir. Bu görüşün sahipleri, Ebu Davud ve Tirmizî'nin Muhammed b. Hanefiyye aracılığıyla Hz. Ali'den (r.a.) rivayet ettikleri şu hadistir: Hz. Ali diyor ki: Hz. Peygamber'e (s.a.): "Ey Allah'ın Rasûlü! Senden sonra benim bir çocuğum olursa ona senin ismini koyup, künyeni vereyim mi?" diye sordum. "Evet" cevabını verdi. Tirmizî: "Bu hadis hasen-sahihtir" diyor.[774]
Sünen-i Ebu Davud'âaki bir rivayete göre Hz. Âişe anlatıyor: Bir kadın, Hz. Peygamber'e (s.a.) geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü! Ben bir erkek çocuk dünyaya getirdim. Ona Muhammed ismini koydum ve Ebu'l-Kâsım künyesini verdim. Bana, senin, bunu hoşgörmediğini söylediler." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.): "Benim ismimi helâl, künyemi haram kılan nedir?" yahut "Benim künyemi haram, ismimi helâi kılan nedir?" buyurdu. [775]
Bunlar diyorlar ki: Yasaklayıcı hadisler bir iki hadisle neshedilmişlerdir.
Dördüncü görüş: Ebu'l-Kâsım künyesini almak Hz. Peygamber'in (s.a.) sağlığında yasak idi. O'nun vefatından sonra caizdir. Bu görüşün sahipleri diyorlar ki: Yasaklama sebebi ancak Hz. Peygamber'in (s.a.) sağlığına özgü bir şeydir. Zira Sahih'de Enes'ten gelen bir rivayette deniyor ki; Bir adam Bakî mezarlığında, "Ey Ebu'l-KâsımJ" diye seslendi. Allah Rasûlü (s.a.), ona baktı. Adam: "Ey Allah'ın Rasûlü! Ben seni kasdetmedim. Filânı çağırdım." dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.): "İsmimi alın, künyemi almayın." buyurdu[776]' Hz. Ali hadisinde de buna işaret vardır. Hz. Ali: "Senden sonra benim bir çocuğum olursa..." diye sormuş; Hz. Peygamber (s.a.) hayatta iken dünyaya gelecek çocuğuna verip veremeyeceğini sormamıştır. Ancak bu hadiste Hz. Ali (r.a.): "Bu benim için bir ruhsattı." demiştir. Sözüne değer verilmez biri ayrıbaş çekip Hz. Peygamber'in (s.a.) künyesini almanın yasaklığına kıyas ederek O'nun ismini koymanın da yasak olduğunu söylemiştir. Doğrusu Hz. Peygamberdin (s.a.) ismini almak caiz, künyesini almak ise yasaktır. Sağlığında yasak daha şiddetli idi. İsim ve künyesini birlikte almak yasaktır. Hz. Âişe hadisi ga-rîbtir; böyle bir hadisle sahih hadise karşı konulmaz. Hz. Ali (r.a.) hadisinin sahihliği söz götütür. Tirmizî'de, hadisi sahih sayma konusunda biraz gevşeklik ( = tesâhül) vardır. Oysa Hz. Ali "Bu benim için bir ruhsattı" demiştir. Bu söz de ondan başkaları için yasağın devam ettiğini gösterir. En iyi bilen Allah'tır. [777]

3- Ebu İsa Künyesini Almak:

Selef ve haleften bir grup âlim Ebu İsa künyesini almayı mekruh saymış, başkaları ise caiz görmüşlerdir. Ebu Davud'un Zeyd b. Eslem'den rivayetine göre Ömer İbnü'l-Hattâb'ın Ebu İsa künyeii bir oğlu vardı. Mu-gîre b. Şu'be de Ebu İsa künyesini aldı. Hz. Ömer ona: "Ebu Abdillah künyesini taşıman yetmez miydi?" dedi. O da: "Bana künyemi Allah Rasûlü verdi"[778] dedi. Hz. Ömer: "Allah Rasûlü'nün gelmiş ve gelecek bütün günahları bağışlandı. Bizim emsallerimiz sayıca azaldı, bize de ne olacağım bilmiyoruz." dedi. Bunun üzerine Mugîre b. Şu'be ölümüne kadar Ebu Abdillah künyesini taşıdı.[779]
Hz. Peygamber (s.a.) Hz. Âişe'ye Ümmü Abdillah künyesini vermiştir.[780] Yine Hz. Peygamber'in (s.a.) hanımlarının Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme gibi künyeleri vardı. [781]



kaynak; zadul mead 2. cilt (ibni kayyim)



[769] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/351.


[770] Buharı, 61/20, 78/106; Müslim, 2134; Ebu Davud, 4965; Ahmed, 3/248, 260, 270, 277, 312, 392, 395, 455, 457, 470, 478, 491, 499, 519.


[771] Buharî 57/7; Müslim, 2133; Ebu Davud, 2949; Ahmed, 2/314.


[772] Ebu Davud, 4966; Tirmizî, 4845. Senedde Ebu'z-Zübeyr el-Mekkî'nin tedlîsi vardır. Ancak Tirmizî'nîn rivayet eniği sonraki Ebu Hureyre hadisi buna şahidiik eder ve bu şahit hadisle kuvvet bulmuş olur. Bundan dolayı Tirmizî: "Bu hadis hasen-sahihtir" demiştir.


[773] Tirmizî, 2843.


[774] Ebu Davud, 4967; Tirmizî, 2846, Senedi sahihtir.


[775] Ebu Davud, 4968. Senedi zayıftır.


[776] Buharî, 61/20; Müslim, 2131; Ahmed, 3/114, 121, 189; Tirmizî, 2844.


[777] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/351-354.


[778] Bu hadis sahihtir. Râvileri sikadır, Sahih(-i Buharı) râvîleridir. Hadisde bir illet yoktur!


[779] Ebu Davud, 4963. Senedi hasendir. .


[780] Ebu Davud, 4970. Senedi sahihtir.


[781] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/354.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt