Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çocuğunuzu Cesaretsiz ve Güvensiz Yetiştirmenin Yolları

selsebil Çevrimdışı

selsebil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ÇOCUĞUNUZU CESARETSİZ VE GÜVENSİZ YETİŞTİRMENİN YOLLARI

İyi çocuklardan bıktınız mı? Etrafınızın dürüst, kendine güvenen, cesaretli çocuklarla dolu olmasından sıkıldınız mı? Hayatta hep güvensiz, cesaretsiz insanların mı başarılı olduğunu düşünüyorsunuz? ‘Ah keşke elimden tutan olsa da, hayalimdeki kötü çocuğu zahmetsiz yetiştirebilsem’ mi diyorsunuz? O zaman doğru adrestesiniz! Tam ağzınıza layık, yüzünüzü ‘güldürecek’ kötü çocuğu yetiştirmenin yolları burada! Vereceğim ‘aspirin’ bilgiler sizi düşünmenin ötesinde netice almaya götürecek. Tabii beni dikkatle dinleyip, her maddeyi ‘özenle’ uygulamaya gayret ederseniz.

Eğer çocuğunuzun cesaretsiz olmasını istiyorsanız, öncelikle çocuğunuza karşı dört dörtlük beklentiler içinde olmanızı öneririm. İçinde bulunduğumuz ‘çağ’ en ufak bir hatayı kaldırmıyor. Siz ne yapın edin, çocuğunuzun yatağını tıpkı sizin topladığınız gibi kusursuz toplamasını bekleyin. Sınavdan 4 aldığında niye 5 almadığını, 5 aldığında niye sınıf birincisi olmadığını sorun. Arada bir komşunun çocuğu Muratla kıyaslamayı da unutmayın. ‘Bak nasıl başardı, senin ondan ne eksiğin var?’ demeyi aman ihmal etmeyin. Yaptığı resmi göstermek için ‘Anneciğim bak güzel olmuş mu?’ diye size koşarak geldiğinde ‘Güzel olmuş da, hiç güneş yeşil olur mu? Keşke sarıya boyasaydın.’ Diyin. Böylece hem cesaretini, hem de hayal gücünü kırmış olursunuz, iyi olur.

Hatalarını herkesin yanında açıkça ifade etmekten çekinmeyin. ‘Okula başlayalı iki ay oldu hala okuyamıyor. Ne olacak bu hali bilmiyorum’ gibi cümleleri, içinde çocuğunuzun da bulunduğu kalabalık ortamlarda kurun. Dikkatsizliği nedeniyle bardağınızı kırdığında ‘Bugün yine sakarlığın üstünde!’ demeyi unutmayın. Kendince ürettiği fikirleri küçümseyin. Bisiklet almak için kavanozdan yaptığı kumbarası için ‘Bu kadar parayla bisiklet alınmaz, ancak baban alabilir’ demeyi ihmal etmeyin.

Ha unutmadan... Aramızda ‘Nergiz hanım benim bebeğim çok küçük. Ben de güvensiz, cesaretsiz bir çocuk yetiştirmek istiyorum, ne yapmalıyım?’ diye soranlar olabilir. Kendilerine söylediklerime harfiyen uymalarını tavsiye ediyorum. Öncelikle bebeğinizin altı ıslandığında hemen değiştirmeyin. Önce işlerinizi yapın, evinizi silin süpürün, olmadı bir çay için öyle temizleyin. Acıktığında hemen emzirmeyin. Dediğim gibi işleriniz bebeğinizden daha önemli! Ağladığında hemen kucağınıza almayın. Maazallah kucağa alışır. Hem bırakın ağlasın, ‘ciğerleri açılır’! 0-1 yaş, çocuklarda güven duygusunun yerleştiği dönem olduğu için, bu dönemde çocuğunuzu akrabaya (anneanne, dayı, teyze, hala vs. ) bırakıp yurtdışına gidin. Ne de olsa 15 gün sonra yine yanında olacaksınız. Hem zaten ‘güvendiğiniz’ insanlara emanet etmiyor musunuz? Böylece ‘Annem ihtiyacım olduğunda benim yanımda değil’ diye düşünecek, bundan sonraki hayatında attığı her adım ‘acaba?’ ile başlayan tereddütlerle dolu olacaktır.

Şimdilik benden bu kadar. Bir dahaki sefere sizlere beceriksiz ve pısırık çocuklar yetiştirmenin altın kurallarından bahsedeceğim. Tekrar görüşünceye dek hoşçakalın!

Nergiz Tuba Bozgeyik
 
MuhacirSelman Çevrimdışı

MuhacirSelman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
bebek.jpg



Çocuğu bu ölçüde yetiştirmek, ruhi ve ahlâki yönlerden sapmasını sağlayan tehlikeli nedenlerden biridir. Çoğu zaman bu duygu onu, ken*dini noksan işe yaramaz görmesine yol açar ve hayata karşı küskün ve kızgın bir hal almasını kolaylaştırır.

“Normal durumlarda bunun neticesi utanma, hakirlik, mertlik ve cesaretin kaybolması, yavaş yavaş ahmaklığa gidiş ve yaşıtlarından geri kalıştır.”

Aşırı nazlılığın, içe dönüklüğün çocukta noksanlık duygusunu doğurmasının ve hayata nefretle bakmasının tabii sonuçlarını şöyle sıralıyabiliriz:

İnsanlar ileri geçip giderken o kafilenin gerisinde kalır.

İnsanlar hareket, kaynaşma ve mücadele halinde o ise suskunluk, donuk bir vaziyette kalır.

İnsanlar zorluklar sıkıntıları aşarken o, ağlar, sızlanır bir halde bulunur, kendisine dokunan azıcık bir musibetten aşırı derecede sızlanır.

İşte durumu ve davranışı böyle olan bir çocuk, dosdoğru bir insan olabilir mi? Böylesi topluma yararlı bir âzâ durumuna gelebilir mi? Böylesi hayata ümit ve uğur ile bakabilir mi? Kendine güvenen müstakil bir şahsiyet seviyesine erişebilir mi?

Bütün bu soruların cevabı, hayır olunca:

O halde neden ana-babalar çocuğu nazlı yetiştirmede böylesine aşırı giderler? Neden onu böyle bir yola iterler? Neden ona fazlasıyle yapışıp ölçüyü kaçırırlar? Özellikle anne neden bütün bunları yapar?

Çünkü çocuğuna aşırı derecede bağlılık gösterip lüzumundan fazla onun üzerine titrer. Tabir caizse, çocuğunu nazik, içine dönük yetiştirmek için bilinen, alışılan ölçüyü aşar, itidal sınırını taşar.

Bu çok hatalı ve de tehlikeli tutumu birçok annelerde görmekteyiz ki bunlar hemen hemen çocuğu terbiyede İslam kurallarını yeterince bilmezler.

Sözü edilen hatalı terbiyenin açık belirtilerinden biri, annenin çocuğuna -gücü yettiği bir konuda bile- iş yaptırmaması, kendi an*layışına göre böylece çocuğuna şefkat ve merhamette bulunduğu ze*habına kapılmasıdır.

Yine bu hatalı terbiyenin açık görüntülerinden biri de, çocuğun de*vamlı ellerini boynuna götürüp bağlaması, boş vakitlerinde hep böyle yapmasına müsaade edilmesidir.

Bir diğer görüntüsü de, annenin çocuğunu gözünden ırak tutma*ması, ona bir kötülük dokunur endişesiyle onu devamlı gözetmesidir.

Bir başka görüntüsü de, çocuk evin düzenini bozup eşyayı kırdığında annesinin onu hesaba-sorguya çekmemesi, kalemiyle duvar*ları çizip lüzumsuz yere bağırıp çağırdığında onun bu hallerini hoş görmesi, en küçük bir uyarıda bulunmamasıdır.

Aşırı nazlı ve alıngan yetişme sadece çocukta değil ana-babada da tehlikeli bir ruh haleti meydana getirir; Çocuğu yıllarca besledikten veya anne birçok düşükler yaptıktan sonra bu çocuğu doğurup besleme imkanını bulduktan veya birçok kız evladı doğurduktan sonra bir erkek çocuk doğurma sevincine eriştikten sonra veya sözü edilen çocuk şiddetli bir hastalığa yakalanıp şifa bulduktan sonra ana-babasının ona karşı aşırı ilgisi ve kanatlarını ölçüsüzce gerip korumaya özen göster*meleri çocukta aşırı nazlanma, alınganlık ve içine dönüklük duygusunu geliştirir. Bu iki taraf için de üzücü neticeler doğurur.”

Bu aşırılıktan kurtulup meseleyi hafifletmede İslam'ın gösterdiği çare nelerdir?

A) Kaza ve kader inancının ana-babanın kalbine ve ruhuna iyice yerleşip derinleşmesi bunlardan biridir. O kadar ki, ana-baba kendileri*nin veya çocuklarının başına gelen hastalık, sağlık; mutluluk, mutsuz*luk veya Allah'ın takdir buyurduğu kısırlık, doğurganlık; fakirlik ve zenginlik gibi hallerinin hepsinin Allah'ın dileğiyle meydana geldiğine, kaza ve kaderiyle vücut bulduğuna itikad edip teslimiyet göster*melidirler.

Bu konuda Allah (c.c.) buyuruyor ki:

“Yeryüzünde ve kendi nefsinizde hiç bir musibet meydana gelmemiştir ki o, biz ortaya çıkarmadan önce kitapta (yazılı) ol*masın. Şüphesiz ki bu da Allah'a göre çok kolaydır. Bu da, eli*nizden çıkana tasalanmamanız ve size verdiğine fazla sevin*memeniz içindir. Allah çok övünen, böbürlenen kimselerden hiçbirini sevmez.” [1]

“Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır, di*lediğine kız çocuğu bağışlar; dilediğine erkek çocuğu bağışlar. Veya onları erkekli dişili çifte (ikiz) olarak verir. Dilediğini de kısır bırakır. Şüphesiz ki, O, bilir ve kudreti her şeye yeter.”[2]

“And olsun ki, sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da maldan candan ve ürünlerden noksanlık vermekle deneriz. Artık sabre*denleri müjdele! Onlar ki, kendilerine bir musibet dokunduğu zaman “biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döndürüleceğiz” derl*er, İşte onlar (o sabredip Allah'a bağlılık ve teslimiyet gösteren*ler yok mu) onlara, Rabblarından bol mağfiretler ve rahmet vardır; doğru yola eriştirilenler de onlardır.”[3]

B) Çocuğu terbiye edip uslandırmada kademeli bir metot uygulamak:

Eğer öğüt ve güzel söz söylemek çocuğu uslandırmada fayda veriy*orsa, o takdirde terbiyecinin, ana-babanın darılma, çocuk ileko-nuşmama gibi bir yola başvurmalarına lüzum yoktur. Eğer danhp on*dan biraz ayrı kalmakta yarar varsa, o takdirde o yola başvurur ve gerekirse biraz dayak atarlar. Bütün bu yollara ve çarelere başvur*duktan sonra terbiyeci çocuğu İslahtan aciz kalır, onu doğrultamazsa, o takdirde dayağı dener ancak yara-bere açmayacak şekilde bunu uygu*lar.

Bu bahsi, ınşaallah yeterli şekilde “Ceza Vermek Suretiyle Terbiye” konusunda açıklayacağız. Bu, kitabımızın üçüncü kısmı “çocukta tesir edecek terbiye vasıtaları” bölümünde geçer.

Çocuğu pek küçük yaştan itibaren sıkıntıya katlanma kendine güven, sorumluluk taşıma ve edebi cesaret hususlarında terbiye etmek:

Böylece çocuk kendi karakterini bulur, kendine gerekeni idrak eder, sorumluluğunu anlar.

Çocuğu küçük yaşta sıkıntıya alıştırma, nazenen yetiştirmeme hususu Peygamber (a.s.) Efendimizin şu hadisleriyle öğütlenmiştir:

“Nimet içinde rahat yaşamaktan kendinizi uzak tutun; çünkü Allah kulları nimet içinde rahat yaşayan kimseler

değillerdir.” [4]

Çünkü Allah, Peygamber (a.s.) Efendimizi en güzel ölçü ve anlamda edeplendirip terbiye etmiş, onu hayata bizzat kendi kudretiyle hazırlayıp örnek insan kılmıştır.

Bu bakımdan biz O'nun hayatının hemen her döneminden bir takım model ve örnekler vereceğiz özellikle çocukluk ve gençlik çağlarınıdaki yaşayışım belirtmeye çalışacağız. Böylece terbiyecilere doğru yolu gösteren en güzel örneği; Mü’min kuşaklar için en uygun önder ve misali vermiş olacağız:

Resûlüllah (a.s.) Efendimiz küçük yaşlarda koyun güderdi. Bunu şu sözleri ile şöyle açıklıyor: “Allah ne kadar bir peygamber göndermişse, mutlaka o koyun gütmüştür. Evet, ben de birkaç kırat karşılığı Mekke'lilerin koyunlarına çobanlık ederdim.” [5]

Yine Resûlüllah (a.s.) Efendimiz küçükken çocuklarla oynardı. Bu konuda İbn Kesir şu hadisi rivayet etmiştir: “Bir ara kendimi Kureyş kabilesinden bazı erkek çocuklarla birlikte, yine erkek çocukların ken*dilerine göre oynadıkları bazı oyunlar için taş taşırken biliyorum. Hepi*miz de entarimizi çıkarıp omuzlarımızın üzerine koyup (canımız acımasın diye taşıdığımız) taşlara yastık yapıyorduk Ben de çocuklarla beraber aynı şekilde gidip geliyordum. Ansızın görmediğim biri bana acı bir yumruk vurdu ve şöyle dedi:

“Entarini giyin, çıplak dolaşma!” Ben de hemen entarimi omuzumdan alıp giyindim ve taşları o vaziyette omuzum üzerinde taşımaya devam ettim.

Peygamber (a.s.) Efendimiz inşaatta amelelik ederdi. Sahih rivayet ve tesbitlere göre, Peygamber (a.s.) Efendimiz gençlik çağında iken, Kabe yıkılıp yeniden yapılmaya başlanmıştı. Efendimiz de Kureyş eşrafiyla birlikte Kabe'nin inşası için taş taşırdı. Bunun üzerine ancası Hz. Abbas (r.a.) ona, “entarini çıkarıp omuzuna yerleştir de taşları onun üzerine koyarak taşı” diye uyanda bulundu. Efendimiz de öyle yapınca az sonra bayılıp yere düştü, gözlerini göğe dikip bir süre öyle kaldı. Son*ra kalkıp, “entarim, entarim?” dedi ve onu alıp giyindi.

Terbiyeyi, kendine güven ve sorumluluk taşıma üzerine oluşturmaya gelince: Bunun ana tema ve kurallarını Resûlüllah (a.s.) Efendimiz, birkaç defa naklini tekrarladığımız hadisleriyle vermişlerdir:

“Hepiniz birer koruyucu çobansınız ve hepiniz, korumakla yükümlü bulunduğunuz şeylerden sorumlusunuz.”

Şüphesiz ki, bu sorumluluk, küçük, büyük; kadın, erkek; idare eden ve idare edilen, hükmeden ve hükmolunan herkesi kapsamaktadır.

Aynı zamada bu konuda ikinci halife Ömer'in de (r.a.) güzel bir tevcihleri söz konusudur:

“Çocuklarınıza yüzücülüğü, atıcılığı öğretin. Atların sırtına sıçrayıp kolayca binmelerini emredin.”

Bilindiği gibi, çocuk henüz küçük yaşta iken nasıl yüzeceğim, nasıl silah kullanacağım, ata nasıl bineceğini öğrenirse, kendine güveni ar*tar; kişiliğini anlar ve sonra da meşakkatli ve sorumluluk taşıyan olay*lara göğüs germesini bilir.

Terbiyenin edebi cesaret üzere geliştirilmesi konusuna gelince: Ashab'dan Ubade b. Samit (r.a.) anlatıyor:

“Biz, Resûlüllah (a.s.) Efen*dimize, iyi ve kötü günlerde, barış ve savaş zamanlarında, sıkıntılı ve genişlikte yardım edip onunla beraber bulunacağımıza dair bey'at ettik. Aynı zamanda, nerede bulunursak bulunalım, hakk'ı söylemeyi, Allah (c.c.) yolunda hizmet verirken hiçbir ayıplayam ayıplamasından endişe duymamayı da söz verdik.”

Şüphe yok ki, bu bey'at küçük ve büyük, erkek ve kadın herkesi kapsamaktadır...

Daha önce “beden terbiyesiyle ilgili Ssorumluluk” bahsinde, Pey*gamber (a.s.) Efendimizin en önemli tavsiyelerini, çocukların beden terbiyesi hususunda İslam'ın en açık talimlerini belirtmiştik. Şüphe edil*memelidir ki, bu çocuğun kendine güvenini; şahsiyet, fazilet ve karakter yapılarını geliştireceğini ve bunu adet haline getireceğini; emanetin nasıl bir sorumluluk taşıdığını gerçekleştirir.

D) Küçük yaştan itibaren oyuncaklarla oynayacak çağa ve sonra gençlik dönemine ve Allah'ın onu risaletle görevlendirip gönderdiği yıllarına kadar hemen hayatının her döneminde Resûlüllah (a.s.) Efendimize uymak:

Zira münezzeh olan Allah onu en güzel edeple edeplendirip terbiye etmiş, durumunu topralayıp himayesine almış ve gözetimi altında onu yapıp yakıştırmıştır.

İşte şimdi biz onun hayatının her safhasından, özellikle çocukluk ve gençlik döneminden bazı örnekler vereceğiz; ta ki terbiyeciler için doğru yol ve (aydınlatıcı) kandil; Mü’min kuşaklar için öncü, önder ve lider olsun.

Resûlüllah (a.s.) Efendimiz küçük yaşlarında koyun ve keçi otlatırdı. Buhari'nin rivayetine göre, Efendimiz (a.s.) kendisinden söz ederek şöyle buyurmuştur:

“Allah ne kadar bir peygamber gönderdiyse mutlaka o koyun ve keçi otlatmıştır. Evet, ben de Mekkeli'lere birkaç kirata koyun keçi çobanlığı yapardım.”

Resûlüllah (a.s.) Efendimiz, küçüklüğünde çocuklarla oynardı.

İbn Kesir, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu tesbit etmiştir:

“Bir ara kendimi çocukların oynadığı bazı oyunlar için taş taşıyan Kureyş çocukları arasında buldum. Hepimiz de soyunup taş taşımak üzere entarimizi omuzumuza koymuştuk. Gerçekten ben de on*larla birlikte bu vaziyette gidip geliyordum, derken göremediğim biri bana canımı yakar şekilde bir tokat vurduktan sonra “entarini sıkıca üzerine alıp giyin!” dedi.”

Peygamber (a.s.) devamla buyurdu ki:

“Bunun üzerine ben entarimi alıp sıkıca giyindim, sonra da taşları omuzumda taşımaya başladım. Arkadaşlarım arasında artık entarim üzerimde bulunuyordu.”

Resûlüllah (a.s.) Efendimiz bir de inşaat işinde çalıştığı olmuştur. Buhari ve Müslim'in rivayetlerine göre: Peygamber (a.s.) gençlik çağına gelince, Kabe yeniden tamir ediliyordu. Efendimiz de onun inşaası için Kureyş eşrafiyla birlikte taş taşıyordu. Bunun üzerine amcası Abbas (r.a.), Resûlüllah'a (a.s.):

“Taş taşıman için entarini (toparlayıp) omzuna yerleştir!” dedi. Peygamber (a.s.) da öyle yaptı ve bayılıp yere düşerek gözlerini göğe dikti, sonra da kalkıp

“Entarim, entarim!” diyerek, onu iyice giyindi ve sonra şöyle dedi:

“Doğrusu ben çıplak gezip dolaşmaktan menedildim.” Bu, O'nun nübüvvetten önce ilahi himayeye mazhar kılındığının, ismet-i rabbaniye'ye layık görüldüğünün delilidir.

Peygamber (a.s.) Efendimiz bazen ticari amaçla sefere çıkardı. Yine sahih tesbit ve rivayetlere göre, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz iki defa bu amaçla sefere çıkmıştır: Bir defasında henüz ergen olmamıştı ki amcası Ebu Talib ile beraber, bir defasında da ergenlikten sonra Hz. Hatice'nin tevcihiyle gerçekleşmişti.

Resûlüllah (a.s.) Efendimiz çocukluğunda bile sınırsız bir cesarete sahipti. Siyer kitaplarının tesbitine göre, bir defasında kendisine Lat ve Uzza ile yemin etmesi teklif edilmişti. Teklif edene şöyle demiştir:

“Bu ikisi adına benden birşey sorma ve isteme! Allah'a and olsun ki, bu ikisinden hoşlanmadığım kadar hiçbir şeyden hoşlanmamaktayım.”

Peygamber (a.s.) Efendimiz, henüz ergenlik çağına girmeden savaşlara katılmıştır. Siyer kitapları, onun Ficar Harbinde amcalarıyla birlikte düşmana ok attığını kaydederler.

Resûlüllah (a.s.) Efendimiz sağlam görüş ve üstün zeka sahibiydi. Henüz genç yaşta bulunuyordu, buna rağmen bazı konularda görüşüne başvurulur ve hakem seçilirdi. Siyer kitaplarının naklettiğine göre, Kureyş kabilesi Kabe'yi yıkıp yeniden inşa ederken Hacer-i Esved'i yerine koymakta görüş ayrılığına düştüler, sonunda Peygamber (a.s,) Efendi*mizi hakem seçtiler, onun görüşüne, hükmüne ve çok akıllıca buluşuna hayret ettiler.

Resûlüllah (a.s.) Efendimize iftihar ve şeref olarak, küçücük bir yetim iken hayır, iyilik üzere terbiye edilmesi, en güzel hasletlerle süslenip övgüye değer sıfatlar kazanması, yararlı adetleri benimseyip kötü geleneklerden uzak kalması, hiçbir puta secde etmemesi, cahiliyyetin ahlâk dışı sapıklıklarından hiçbirine katılmaması, onların putlar adına kestikleri hiçbir kurbandan yememesi yeter.

Tabii bütün bunları O'nun Rabbına nisbet edip yönlendirmesi ve başarıyı Allah'a izafe etmesi hiç de şaşılacak şey değil, çünkü O, böyle*sine bir ruh ve ilhamla doğmuştu.

“Rabbim beni terbiye etti, edebimi güzelleştirdi” buyurması, bu*nun açık ifadesidir.

İşte bütün bu pırıltılar, Resûlüllah (a.s.) Efendimizin çocukluğun*da geçen hayatının bir dönemidir; gençlik çağındaki korunmuştuk ve güzel ahlâkının belirtileridir. Bütün bunlar, terbiye konusunda en açık yolda hidayet meş'aleleridir ki, terbiyecilerin çocuklarını bu yolda yürütmelerini gerektirir. Şüphe yok ki, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz, en güzel önder, uyulması layık olan en güvenilir rehberdir; o çocukluğunda da, gençliğinde de hep böyle idi ve öyle kaldı... İşte bunlar Allah'ın hi*dayet verdiği kimselerdir; artık siz de onların bulunduğu doğru yola uyunuz.

Bu konuda şimdiye kadar anlattıklarımızı özetliyecek olursak: Aşırı derecede çocuğu nazlı ve içine dönük yetiştirmek, onun ruhen kayıp sapmasının başlıca sebeplerinden biridir. Çünkü bu hal, çoğu zaman onu çocukluğunda da ondan sonraki yıllarında da kendinde bir noksanlık duymaya iter ve böylece hem kendine güveni kalmaz, hem de kişiliğini kazandırmaz.

O halde anne-babaya gereken nedir? Özellikle annenin ne yapması gerekir? Çocuk terbiyesinde İslam'ın koymuş olduğu sünnetlere bağlı kalıp açmış olduğu yolda yürümek tavsiye edilir.

Annenin bu hususta yapacağı şeylerden biri, sevgide itidali koru*mak, çocuğa lüzumundan fazla ilgi göstermemek ve her hal-ü karda onu Allah'a teslim edip normal ölçüler içinde sevip beslemek, terbiye edip yetiştirmektir.

Bir diğer husus da, çocuğu terbiye, o henüz temyiz çağında iken terbiyenin elverdiği yapıcı yönleriyle uygulamalıdır. Anne bilhassa buna dikkat ve itina göstermelidir. Gerektiğinde hafif cezalara başvur*malıdır.

Bir başka husus da, çocuğu nazenin değil, hayat ile mücadele ede*bilecek az sertlik ve kabalık ölçüleri içinde terbiye etmek; böylece ona kendine güvenmesini sağlamak, sorumluluk taşımak ve edebi cesaretini geliştirmektir.

Yine annenin terbiye hususunda bir başka uygulaması, Resûlüllah (a.s.) Efendimizin şahsiyetini -peygamberliğinden önce de, sonra da dikkate alıp O'nun önder ve örnek olduğunu düşünerek çocuğunu sabırla terbiye etmeğe çalışması gerekir.

İşte terbiyeciler, belirttiğimiz bu yollar ve yöntemleri uyguladıkları gün, İslam'ın terbiye kurallarını kendilerine lüzumlu kabul edip bu yolda yürüdükleri gün, üzerlerinde terbiye edilme hakkı bulunanları asıl hürriyet ve şahsiyetlerine kavuştururlar, çocuğun kişiliğini oluşturan sebepleri ortaya koyup gerçekleştirirler, ona insanlıkla ilgili şeref ve fazileti vermiş olurlar. Böylece terbiyeciler çocuğun ruhunu, ahlâkını ve aklını istenilen düzeye yükseltmiş bulunurlar; çocuklar da bu sayede hayatta dosdoğru insan olurlar...[6]

Dipnotlar :

[1] Hadîd: 57/22-23.

[2] Şûra: 42//49-50.

[3] Bakara: 2/155-157.

[4] Ahmed b. Hanbel-Ebû Nuaym: Muâz b. Cebel (r.a.)'dan.

[5] Sahih-i Buharî.

[6] Prof. Dr. Abdullah Nasıh Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, Evlilik, Evlat Terbiyesi Ve Esasları- 1, Uysal Kitabevi, 10. Baskı, Konya, 1994: 288-295.
 
Üst Ana Sayfa Alt