Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çocuklarımıza İslamı Nasıl Anlatmalıyız?

eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Amaç güzel ve doğru olduğu halde, ona götüren yol da doğru değilse, çoğu zaman istenenin tersiyle karşılaşılır. Yüce İslam dininin bütünüyle hak, hayır ve fayda olan gerçekleri de eğer usulüne uygun olarak sunulmazsa ters teper. Bazı dindar aile çocuklarının dinden uzaklaşmalarının nedeni genellikle bu tür yanlış uygulamalardır.

Zorlayıcı olmamalı

Çocuklara bir şey anlatırken, zorlayıcı, mecbur edici tavırlardan titizlikle kaçınılmalıdır. Allah, sevgili Peygamberine de “zorlayıcı olmaması gerektiğini” ısrarla hatırlatıyor. Bizim görevimiz sadece tebliğdir. Hidayete getirmek, kalplerde iman ışığını yaratmak Allah’ın işidir. Görevimizi yapmalı Allah’ın işine karışmamalıyız. İnsanoğlu, özellikle gençlik çağında muhalefet etmekten hoşlanır. Muhalefet damarlarını tahrik etmekten uzak durulmalıdır.

Hikmetle hareket edilmeli

Gençlerin yetiştirilmesinde hikmetli hareket edilmelidir. Yapı ve yetenekleri iyi tespit ve teşhis edilmeli, nabızlarına göre şerbet sunulmalıdır. İnsanları eğitip yönlendirirken bu yapılar zorlanmamalı, sadece dengeleyip olumluya kanalize edilmelidir. Aksi halde tepkiyle karşılaşmak sürpriz olmayacaktır.

İyi arkadaş edinmesine yardımcı olmalı

Özellikle iyi bir arkadaş ortamı oluşturulmalı, bu onun da ilgisini çekecek unsurlarla cazip hale getirilmelidir. Faydalı sporlar, sanatsal kurslar, geziler, piknikler, izci kampları vs. bu gibi arkadaşlıkları pekiştirebilir. Bunu yapmazsanız bu boşluk zararlı olanla dolabilir.

Örnek hayatlar lanse edilmeli

Tarihimizden örnek şahsiyetlerin hayat hikayelerini roman akıcılığıyla sunmalıyız. Başka milletler, bu boşluğu hayalî kahramanlarla doldurmaya çalışırlar. Bizim öyle hayalî kahramanlara ihtiyacımız yoktur. Tarihimiz gerçek kahramanlarla doludur. Piyasada bu tür faydalı eserler çok şükür ki, oldukça boldur.

Bizzat örnek olunmalı

Örnek ve rehber sunma ihtiyacı için sadece uzak ve yakın tarihteki şahsiyetlerle boşluğu doldurmak yetmez. Biz de gençlere düzgün ve ideal yaşayışımızla örnek olmalıyız. Hal dili, söz dilinden daha etkilidir. Sigara içen birinin, başkasına “içme” demesi ne derece etkili olur? Bu yapılmadığı takdirde, Müslümanlığın ancak geçmiş çağlarda yaşanabildiği, günümüzde ise ideal prensiplerinin yaşama şansı olmadığı sanılır ve sürekli geçmişin hayal ve özlemi ile yaşanır.

Faydalı yayınlar temin edilmeli

Yaşına ve meraklarına göre yayınlar temin edilmeli ve bunlardan istifadesi sağlanmalıdır. Şu anda her seviyeye göre, her türlü yapıya hitap edici, son derece kaliteli, rengarenk kitap ve dergi mevcuttur. Bu konuda hiçbir masraftan kaçınılmamalıdır. Çocuklarımızın en az giyim ve beslenmelerine verdiğimiz önem kadar zihin ve ruhî beslenmelerine de özen göstermeliyiz.

İyi bir hedef verilmeli

Gençliğe amaç kazandırmalıyız. Onları yüksek gaye ve ideal sahibi yapmalıyız. Böylece çalışma azim ve enerjileri artar. Amacı olmayan, ya da himmeti düşük olanlar, yüksek amaç ve ideal sahibi başkalarına hedef ve yem olmaktan kurtulamaz. Amacı olan insanlar meydana getirilmelidir.

Doğru ve güzel bakış açısı kazandırılmalı

Bakış açısı kazandırmak en önemlisidir. Bu da kuvvetli bir iman ile mümkün olur. İmana ağırlık ve önem vermeliyiz. Meşhur misaldir: Bir kasa balık hediye etmektense balık tutmayı öğretmek daha faydalı olur. Gençlerimize öylesine sağlam bir iman perspektifi kazandırmalıyız ki, gezip seyrettiği her tabiat manzarasını, öğrendiği her ilmi o gözle değerlendirebilmelidir. Böylece, bütün hayatı tefekkür ve ibadet hükmüne geçer.

Kök ve temelden başlanmalı

İman köktür, esastır. Ağacın kökü ne kadar sağlam olursa, dalları o kadar gür, meyvesi de o kadar güzel ve kaliteli olur. İman da ne kadar sağlam olursa, dalları olan ibadet o kadar gür ve candan, meyvesi olan güzel ahlak da o kadar güzel ve olgun olur. Şu halde, yaş ve seviyelerine göre imanî bir bakış açısı kazandırılmalı ki, rahat ibadet edebilsinler, ahlakları güzel olsun. Çürük bir temel üzerinde gökdelenler dikebilir misiniz? İman Müslüman kişiliğin temelidir.

Problemlerin kaynağına inilmeli

Sıkıntılar ve aksaklıklar varsa, gerçek sebebini araştırmalıyız. Tıpta da durum böyledir. Ateşi olan bir hastaya, ateş düşürücü vermek çare değil. Meselâ, vücuttaki sancı, bir iltihaptan kaynaklanıyorsa o iltihap kurutulmalıdır. Tırnak yiyen bir çocuğa engel olmak amacıyla tırnaklarına acı ilaç sürmek çözüm olabilir mi? Bu defa da dudaklarını kemirecektir. Anormalliğin asıl sebebi teşhis ve tedavi edilmedikçe aksaklık başka bir şekilde ortaya çıkarak sürüp gidecektir.

Şefkatle yaklaşılmalı

Gençlerimize dostça, şefkatle yaklaşmalı. Bu hem halimizde, hem de söz ve üslubumuzda kendisini göstermelidir. Gerek kendi hayatımıza, gerekse etrafımızdaki insanlara baktığımızda böylesi bir şefkatli elden iman denilen hayat iksirini içen, böylece iki dünyası kurtulan pek çok örnek görebiliriz. Böylesi şefkatli simaların bakışları, tomurcuklar açtıran güneş; nefesleri, ruhları okşayan meltem; sözleri yaralı gönüllere merhemdir. Hatıraları da en sevgili bir babanın ki kadar sıcak ve özlem doludur.

Uygun zamanları kollamalı

Gençlerimizin almaya istekli bulunduğu anları kollamalıyız. Aç ve iştahlı iken yenen bir yemeğin ancak, faydası olabilir. İsteksiz, şevksiz ve heyecansız iken dünyanın en açık ve faydalı hakikatini de takdim etseniz gereği gibi alınmaz, sindirilmez ve yarayışlı olmaz.

Çocuk, İslam’ın güç ve cazibesinden emin olmalı

Nasıl bir ortamda bulunursa bulunsun, her genç doğuştan hakikatin müşterisidir. Onda buna yatkın bir potansiyel vardır. Günümüz Batı dünyasında, her gün her türlü nefsanîliğin içinde büyüyen çok sayıda gencin Müslümanlığı seçmesi, bunun açık bir kanıtıdır. Bugün dünyada en çok yayılan din İslam’dır. İslam’ın hiçbir rakip cereyandan endişesi yoktur. O kendi kendisini müdafaaya kadirdir. Birçok mensubundan gölge etmemekten başka bir ihsan da istememektedir. Bu gerçek bilinmeli ve İslam’ın tebliği hiçbir gençten esirgenmemelidir.

Seviyesine göre anlatılmalı

Gençlerin seviyesine inmek, anlayacağı bir dille anlatmak da şarttır. Dinî hakikatler genellikle soyuttur. Anlaşılması, idrak edilmesi kolay değil. Bu nedenle Kur’an, Hz. Peygamber ve İslam büyüklerinin metoduna uyarak meseleleri temsil ve örnekle akıllara yaklaştırmalıyız. Günlük hayattan, yaşayıp gördüklerinden temsiller getirmeliyiz. Temsil ve örnek, soyut gerçeği hem kavratır, hem de zihinde kalıcı hale getirir.

Anlatırken mütevazı olunmalı

Anlatırken öncelikle kendi nefsimizi muhatap kabul etmeliyiz. Kendimizi düzeltmeyi esas almalıyız. Çocuğumuz da olsa başkasını kendi ders arkadaşımız gibi görmeliyiz. Yoksa, hep kendimizi satıcı, başkalarını ise almaya muhtaç durumda görmek, hem ihlasa ters, hem de tesiri azaltan yanlış bir metottur.

Bıktırmadan tekrar etmeli

Bıktırmadan tekrar etmeliyiz. Bıktırmaması için de, aynı hakikatleri değişik yöntemlerle, farklı üsluplarla sunmalıyız. Kur’an’ın, aynı gerçeği farklı kıssalar, aynı kıssayı da farklı üsluplarla sunması bizim için güzel bir örnektir.

Allah’ın rızasını esas almalı

Allah’ın adıyla ve onun rızası için anlatmak. Kişisel hislerimizi işe karıştırmamak. Çocuk üzerinde en büyük hak sahibi, onu hiçten alıp aşamadan aşamaya geçirerek şekillendire şekillendire sevimli ve mükemmel bir insan halinde yaratan Yüce Allah’tır. Dolayısıyla öncelikli olarak O tanıtılmalı ve sevdirilmelidir. Bize karşı hayırlı bir evlat olması da zaten buna bağlıdır.


-alıntı-
 
laylay Çevrimdışı

laylay

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Galiba Çok Hata Yaptık . . .
Kendisi dindar olduğu halde çocuğu dinle-diyanetle hiç ilgili olmayan anne-baba gerçekten çok fazla. Bunun bir tek sebebi yok elbette. Ama sebeplerden biri de, hiç şüphesiz, çocuğun dini öğrenme sürecinde ebeveynlerin yaptığı hatalar. Bu hatalara ve ne yapılması gerektiğine kısaca göz atalım isterseniz.

Çocuklarda değer ve inançlar 2-3 yaşından itibaren şekillenmeye başlar. Bu yaştan itibaren çocukta din ve ahlâk gelişimi, bir yandan aile bireylerinin tutum ve davranışlarını taklit yoluyla kazanılırken, diğer yandan çocuk, çevrede olup bitenleri kavrayabilmek ve varoluş nedenlerini anlamak için yoğun bir çaba içerisine girer. Çünkü inanma ihtiyacı, yeme, içme, sevme, saygı görme gibi temel ihtiyaçlardan biridir.

Yakan Allah nasıl sevilir?
İnanma ve bir değer sistemine mensup olma bu kadar tabii bir süreç olduğu halde, çocuğun dini eğitiminde genellikle tatbik edilen ödül-cezaya dayalı anlayış, işi büyük ölçüde zora sokar. Yani çocuğu disipline etmede yetersiz kalan ebeveynler, çok yanlış bir tutumla, görünmez bir varlık olarak Allah’ın adını devreye koyarlar. Yaramaz çocukları Allah’ın cezalandıracağını söylerler.

Şu ifadeyi çocukluğunda duymayanımız veya çocuğuna söylemeyenimiz yok gibidir: “Gördün mü, bak benim sözümü dinlemedin, düştün. İşte Allah seni böyle cezalandırdı!.”

Daha vahim olanı da, henüz doğru-yanlış kavramını edinememiş küçük çocuklara “Allah yakar” ifadesi ile dini eğitim verilmeye çalışılmasıdır. Yazık ki çocuklar için derlenen dini hikayeler de pek farklı değildir: Şefkatinden, merhametinden daha çok, cezalandıran bir Allah anlatımı... Ve bir çocuğun anlayış seviyesine hitap etmekten çok uzak sebeplere bağlı olaylar.

Çocukluğumda, uzunca bir müddet kendi ellerimle beslediğim, kırda-bayırda yalnızlığımı paylaştığım biricik kuzumun günün birinde kesilerek bayram yapılmasını anlamakta güçlük çekerdim. Bir kurban bayramında yine kuzum kesileceği için ağlamaktaydım. Amcam, beni teselli etmek için olsa gerek: “Niye ağlıyorsun? Bu kuzu kesilmeseydi yerine bir çocuk kesilecekti” deyiverince dehşete kapılmıştım.

Hz. İsmail (A.S.)’ın kurban edilme teşebbüsündeki ilahi hikmeti anlayabilmem ve bir çocuğa kurbanın hikmetinin böyle anlatılmasının yanlışlığını görebilmem, ancak uzun yıllar sonra gerçekleşti!..

Diğer taraftan, ilköğretim çağındaki çocukların dini eğitimi için hazırlanmış hikaye kitaplarının önemli bir bölümü de dövüş ve savaş motiflerinden oluşmakta. Gerek ders kitaplarında, gerekse din ve tarih kitaplarında, Hz. Peygamber (A.S.)’ın hayatına sadece hicret ve yaptığı savaşlarla değinilir. Keza İslâmiyet’in yayılışı bahislerinde de hep savaşlardan söz edilir. Oysa “gönül erleri”nin bu konudaki katkısı daha fazladır. Ve hâlâ birçok kesimde çocuklara iman esasları ve Yaratıcı’yı sevmeden önce “cihad” öğretilmeye çalışılır.

Demek ki çocuğumuzun dini eğitiminde “neyi, niçin öğretmeliyiz?” sorusunun doğru cevabını aramalı, çocuklarımızın inanç sistemini sağlam temeller üzerine inşa etmeliyiz.

“Çocuğumun şansına” diyerek dua-niyaz edip, çocuğuna piyango bileti çektiren bir anne veya yine aynı temennilerle çocuğuna loto-toto doldurtan bir baba ne yapıyor dersiniz? Söyleyelim: Hem kendi maddi hayal ve beklentilerini çocuğa yüklemekte -ki bu taşınması çok zor bir yüktür- hem de çocuğun inanç sisteminin temeline dinamit koymaktadır. Şansına bir ödül çıkmazsa, çocuk Allah’ın kendisini sevmediğini düşünmez mi dersiniz?..

Sevdirmek için sevmek gerek
Ruh sağlığı uzmanlarının genel görüşüne göre, çocukta Allah inancının şekillenmesinde ilk yaşlardaki ebeveyn tutumları önemli rol oynar. Katı, cezalandırıcı bir disiplin anlayışı çocuğun Allah’ı da öyle zannetmesine neden olur. Oysa gerçek olan, Allah’ın kullarına karşı merhametinin, bir annenin bebeğine hissettiği karşılıksız sevgiyle bile mukayese edilemeyecek kadar büyük olduğudur.
Çocuğun temel gıdası sevgidir. O halde ilk yapılması gereken iş, çocuğa yaratıcısı tarafından ne kadar sevildiğinin hissettirilmesidir. Korkmayın! Allah’ın sevgisi, çocukları anne-babanın aşırı sevgisi gibi şımartmaz, asi olmasına neden olmaz. Aksine, iyi yönlendirilirse Allah’a yaklaşmasına, O’nun istediği gibi yaşamasına zemin hazırlar. İç huzur ve tevekkülü benliğine sindirememiş bir bireyin, dünya ve ahiret saadetine ulaşabilmesinin güç olduğunu hepimiz biliriz.
İşte yazının başında söylediğimiz inanma ihtiyacı ruhu tatmin edecek şekilde karşılanmazsa, şeytanın önderlik ettiği pek çok sapık itikadın yolcuları çoğalmaya devam eder. Hatta, yanlış öğretilmiş cihad kavramı da, bazı psikolojik kişilik bozuklukları olan kimselerin bu sapık eğilimlerini tatmin ettiği bir kılıf noktasına gelir.

Her kavram her yaşta anlaşılmaz
Çocuğun dini ve ahlâki kural ve kavramları anlaması, onun bedenen, zihnen ve ruhen büyümesi ile paralellik gösterir. Küçük çocukların gözle görülmeyen, elle tutulmayan kavramları anlayabilmeleri zordur. Bu sebeple 4 ila 7 yaşlarda çocukların, Allah’ı bir şeye benzeterek kavramaya çalışması doğaldır. Bu konuda sık sık sorular da sorarlar. “Allah’ın ayağı dağ kadar mıdır?” veya “Boyu bulutların neresine kadar gelir?” gibi...
Bu devrede net cevaplar yerine, çocuğun hayal gücünü örselemeyecek cevaplar verilmelidir. “Henüz ben görmedim, ama belki dediğin kadar büyüktür” veya “Belki o kadar kocaman değildir ama çok güçlüdür; yıldızları havada tutar, dünyayı düzenler...” gibi.
(bu kısma çok katılmıyorum bence o yaşta bile olsa çocuğa Yaratan'ın görülemiyeceği ve hiçbir varlığa benzemediği söylenmeli ve tanımlama cümleleri gücüne yönelik cümleler olmalıdır, yanlış düşünüyor olabilirim tabi) Çocukların bu yaşlarda her kavramı gözle görülür, elle tutular olarak anlama çabası, suistimal de edilegelmiştir. Mesela Yaratıcı’yı reddeden bir eğitimci ilkokuldaki öğrencilerine: “Allah’tan şeker isteyin bakamı verecek mi?” diye sorar ve ilave eder: “Bir de benden isteyin!” Ve sonra çocuklara şeker dağıtarak kendince bir şeyler kanıtlar. Ancak aynı numara ortaokul veya lisede hiç tutmaz. Çünkü çocuklar artık soyut, yani madde ile izah edilemeyen kavramları da anlamaya başlamışlardır. Yazık ki bazı kişiler bu soyut düşünceye hiçbir zaman geçemeyebilirler. Ve varlığın yokluğunu kanıtlama çıkmazında takılırlar.
Soyut düşünebilme kabiliyeti, tam olarak ergenliğe geçişle birlikte, yani 12-14 yaşlarında kazanılır. Dinimizde ceza ehliyetinin ve ibadet sorumluluğunun bu yaşlarda başlaması elbette bir tesadüf değil, insan fıtratına uygun bir düzenlemedir.

Kur’an öğrenmek çok mu zor?

Her çocuk, 6 yaşına geldiğinde normal zekaya sahipse okuma-yazmayı öğrenebilir. Kur’an öğretimi de okuma-yazmadan çok farklı değildir. Onu zor kılan elifba’lar değil, teşvik yetersizliği, zaman azlığı ve uygulanan öğretim metotlarıdır.
Kur’an harflerinin karışık ve anlaşılamaz olduğu düşüncesi, çeşitli hikaye ve filmlerde de sıkça görülen bir karşı propaganda ile yerleştirilmiştir. Hoca efendilerin yanlış tutumu ve ilkel öğretim metotları da, zaten gözü bu harflere aşina olmayan çocuğun öğrenmesini zorlaştırır. Oysa çocukların ikinci bir yazı sistemini öğrenebilmesi, eğitim bilimi açısından hiç de zor değildir. Aksine, bulmaca çözme gibi eğlendirici bir iştir.
1-2 yıl öncesine değin yaz döneminde camilerde 2 ay süreyle açılan Kur’an kurslarına gönderilen 6-12 yaş arası pek çok çocuk gördüm.
Buna mukabil yine aynı kurslara giden 12-13 yaştan büyük çocuğa pek rastlamadım!. Neden öyleydi acaba? Halbuki elif cüzleri yetişkinlere göre hazırlanmış izlenimi veriyor: Resimsiz, figürsüz, diyalogsuz... Demek ki ileri yaşlara ertelenen Kur’an öğretimi, okul derslerinin ağırlaşması, sınavlara hazırlık, çocuklardan iş ve yardım beklenmesi gibi mazeretlerden dolayı gerçekleşememektedir.
Şu husus da gözden kaçmamalıdır: Çocukların Kur’an öğrenmelerini çocuklar değil, aileler istemektedir. Ergenlik yaşına gelen çocuğun ailenin talepleri karşısındaki genel tavrı ise, ailenin değerlerini sınama, reddetme ve aile bireyleriyle çatışmadır. Kısaca aile ‘git’ dese, ergen çocuk genellikle ‘gitme’ anlar. Ayrıca arkadaş grubunun tesiri de büyüktür. Yetişkinlerden çok, arkadaşlarının ve karşı cinsin beğenisi genci yönlendirir. Oysa 6-7 yaşlarda çocuklar kendilerini yetişkinlere beğendirmeye ve başkalarının takdirini kazanmaya çok önem verirler. Bu, bir öğretmen, bir hoca, bir komşu veya bir akraba olabilir. Bu hassas dönem iyi değerlendirilmelidir. Bu, şu demektir: Başkalarının çocukları sizden, sizin çocuklarınız başkalarından daha istekle ve daha kolay öğrenirler.
Şimdi değerli anne-babalar, halalar-teyzeler, dayılar-amcalar... Bir öğretmen olmaya hazır mısınız? Hani, iş başa düştü derler ya!. Mükemmel olmanız gerekmez, bilmeniz yeter.
Çocuklarımız her yaz tatilinde, sıcakta, sabahtan öğleye kadar camilerde hapis olmasınlar. Onlara bir saat ayırmak yeter de artar bile. Ayrıca, uzun bir kış döneminde, yazın öğrenilenler unutuluyor. Sonra yaz geldiğinde sil baştan yapılıyor. Böylece 4-5 yaz süren çaba çoğunlukla amacına ulaşamıyor. Öğrenmenin yazı-kışı da olmaz. Haftada 1 saat bile çocuklara yeterli olabilir. Yeter ki sık sık tekrar yapmak ihmal edilmesin. Ve en iyi öğretim metodunun şefkat ve sabır olduğu unutulmasın.

Yazar:Esan Gül
 
Üst Ana Sayfa Alt