Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Dansöz veya Porno İzleyen Kâfir Olur mu? Asr-ı Saadette Düğün Eğlence Sınırı Nedir?

ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
es-selamualykum akiler.... dansöz seyredin geçmüşte işyemiş olduğu bütün sevapların döküleceği ile ilgili bir söz duymuştum hadis olduğunu söylemişlerdi.... metin olarak ve delilli bir şekilde yazabilirmisiniz.... tabi böyle bir hadis varsa....
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Aleykum selam we rahmetullah;
Dansöz veya Porno İzleyen Kafir Olur mu? Asr-ı Saadette Düğün Eğlence Sınırı Nedir?

Dansöz, porno film vs. izleyenlerin, geçmişte işlemiş olduğu sevablarının silineceği diye bir söz hadis olamaz.
Kur'an-ı Kerim'e aykırıdır. Çünkü amelleri sadece silen dinden (şirktir) çıkmadır. Bu tür saplantıları olan kişi kafir değil fasık olur.

İsra suresinin 32. ayetinde Cenab-ı Hak, "Sakın zinaya yaklaşmayın!" buyuruyor. Buradaki "yaklaşmayın" emrinden hareketle İslam fıkıh alimleri insanı zinaya götürebilecek her türlü amelin yasak olduğunu ifade etmişlerdir. Mustehcen resim veya görüntelere bakmayı da bu kategori içinde mutalaa edebiliriz. Bu sebeple bu tür tesettursuz na mahrem haldeki (üstelik zinaya davet ederek tahrik eden) kadına (karşı cinse) bakmak caiz değildir.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den haber verildiğine göre o şöyle buyurmuştur:
إِنَّ اللهَ كَتَبَ عَلَى ابْنِ آدَمَ حَظَّهُ مِنْ الزِّنَا أَدْرَكَ ذَلِكَ لَا مَحَالَةَ، فَزِنَا الْعَيْنِ النَّظَرُ، وَزِنَا اللِّسَانِ الْـمَنْطِقُ، وَالنَّفْسُ تَـمَنَّى وَتَشْتَهِي، وَالْفَرْجُ يُصَدِّقُ ذَلِكَ أَوْ يُكَذِّبُهُ
[رواه البخاري
"Şubhesiz Allah Âdem oğluna zinâdan yana nasibini (yani zinâyı temennî etmek, ona adım atmak, onun için konuşmak, yabancı kadına bakmak, ona dokunmak ve onunla başbaşa kalmak gibi zinâya aracı olan şeyleri yapacağını) ezelde takdir etmiştir. Allah'ın takdir ettiği bu şey, Âdem oğlunun başına gelecektir. Bundan kaçış yoktur (mutlaka olacaktır). Bu sebeble gözün zinâsı, bakmaktır. Dilin zinâsı, konuşmaktır. Kalb de bunu temennî eder ve buna özlem duyar. Ferc (uzuv) ise, bunu ya doğrular (tasdik eder), ya da yalanlar."
(Ebu Davud, Nikah 44; Buhari, İsti’zan, 12, 6343)

Rasulullah (s.a.v.) Hiç şubhe yok ki, Allah Âdemoğluna zinadan nasibini yazmıştır. Buna kesinlikle erişecektir. (Yani kaçış yoktur) gözlerin zinası bakmak, dilin zinası da konuşmaktır. Nefis temenni eder ve şehvetlenir. Ferc (avret mahalli) de ya bunu tasdik eder ve (yahut da) yalanlar.” (Buhari, İstizan 12)

Hadisin bir başka rivayetinde şu ilaveler var: “Eller de zina eder, onların zinası tutmaktır. Ayaklar da zina eder, onların zinası yürümektir. Ağız da zina eder, onların zinası da öpmektir. Kulaklar da zina eder, onların zinası da dinlemektir.” (Muslim, Kader 21) buyurarak harama bakmayı, zinaya götüren fiillerden olduğu için caiz olmadığını belirtmiştir. Bu itibarla, erkek veya kadının, birbirlerini tahrik edici hal ve hareketlerde bulunmaktan kaçınmaları gerekir.


30-(Rasulum!) Mu'min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
31- Mumin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mumin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mu'minler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz. (Nisa surasi)

"...Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse artık onların bütün amelleri, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. İşte onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır." (Bakara 217)

"İşte bu, Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi." (En'am 88)

"İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların amellerini Allah boşa çıkarır." (Muhammed 1)


ebu el-fadl;219161' Alıntı:
Allah razı olsun akhi... peki rasulullahın döneminde de rakkaslar vardı biliyoruz bunları seyredenler ile ilgili bir bilgiye sahip olanımız varmı ..... müslümanların onların eylencelerine bakmaları ile ilgili bir bilgi varsa ....CEZEEKALLAHU KHAYRAN...


Haram, her zaman haramdır. Hele ki Bu dini bize ileten Rasulullah (s.a.v.), kendi döneminde harama nasıl musade eder.

Rasulullah (s.a.v.) döneminde düğünlerde, kadınlar kendi aralarında eğlendiğinden, kadınların kendi aralarında (cariyelerle) eğlence yapmasında bir beis yokur.

“ … Aişe (r.anha) şöyle dedi : Benim gözetimimde bir yetim kız bulunuyordu.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem o kızı kast ederek
:
- Falan yetim kız ne yaptı “ buyurdu.
Ben : - O kızı gelin edib kocasına hediye ettik dedim.
Nebi (s.a.v) : - Onunla def çalıb şarkı söyleyecek bir kızcağız gönderdiniz mi ? “ buyurdu. Ben :
- Şarkı olarak ne söyleyecek ? dedim.
Nebi (s.a.v) :
- Size geldik, size geldik . Bizi selamlayınız, sizi selamlıyoruz. Şayet kırmızı altınlar olmasaydı, alınlarınız asla parlamazdı. Şayet esmer buğday olmasaydı, bekar kızlarımız asla iyilenmezdi, sözlerini söyler, buyurdu.
(Tabarani 3289-M. Evsat; İbni Mace 1900; Beyhaki 7/289; Beğavi 2346-Masabih; Ahmed 3/391; Albani 1995-İrva ve S:181-Zifaf)

(… Urve şöyle tahdis etti : Aişe (r.anha) bir kadını Ensar’dan bir adamla evlendirmişti.
Nebi (s.a.v) :
Ya Aişe, beraberinizde lehv - yani eğlence - yok mu ? Çünkü Ensar, lehv’den hoşlanır “ buyurdu.
Tabiki burada eğlenceyle kastedilen şey ; kalbi haktan sapmış dalalet ehli kimselerin, bir takım çalgı aletleri eşliğinde , erkekli kadınlı karışık oynadıkları, yahud sadece munferiden kadının oynatılması manasında işlenen rezalet değildir. Aksine bu, Aişe (r.anha)nın rivayet ettiği şu hadisteki eğlencedir.

Yine Rasulullah (s.a.v.) devrinde , mescidde savaş oyunu oynayan (setr-i avrete dikkat eden) Habeşli'leri , sadece o sırada çok genç olan Aişe (r.anha)'ye, kendi yanında izlemesine izin vermiştir.

Bir bayram günü Aişe (r.anha), Habeşlilerin mescidde oynadıkları mızrak-kalkan oyununu seyreder. Olayı şöyle anlatır:

"Ben mi Rasulullah'a söyledim? O (s.a.v.)mu bana, seyretmek ister misin? dedi bilmiyorum, evet dedim.
Beni arkasına aldı, ya*nağım yanağında idi, Habeşlilere;
Haydi Erfıde Oğulları, oynayın bakalım, dedi. Habeşlilerin oyununu usanıncaya kadar seyrettim.
Rasulullah (s.a.v.) :
Yeter mi? dedi.
Ben, —
Evet, deyince,
Öyleyse içeri gir, dedi, ben de içeri girdim.
(Buhari, Ideyn 2)

Pek çok tariki bulunan bu hadisin bazı rivayetlerinde, Peygamber; yeter mi? deyince Aişe'nin birkaç defa, acele etme diyerek seyir muddetini (eğlenceyi) uzattığı ve Rasulullah'ın (s.a.v.) da buna izin verdiği hususu geçmektedir. (İbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalânî, Fethu'1-Barî Şer-Sahihi'l-Buharî, 11-565)
Yıllar sonra Aişe (r.anha) bu hadiseyi naklettikten sonra, "Ben de o zaman genç bir kadın idim. Oyun ve eğlenceye çok düşkün olan genç kızlara eğlenmeleri için fırsat verin.
(Buhari, Nikâh 114; Muslim Ideyn 17; Nesai, Ideyn 35)

Onlar eğlence ve oynayanları seyretmeyi çok severler. Ancak uzun bir süre seyredince buna doyar ve usanırlar. Bu nedenle, onlar doyuncaya kadar buna izin veriniz," (en-Nevevi, Muhyiddin Ebu Zekeriyya, el-Minhac, Mısır 1349, VI-185) demek suretiyle muhtemelen Peygamberden sonra, eğlence hakkında meydana gelen yanlış değerlendirmeyi düzeltme ihtiyacını hissetmiştir.

Esasen eğlencenin dinen caiz olmayacağı şeklindeki kanaatlar Rasulullah (s.a.v.) devrinde de vardı. Nitekim, Aişe'nin iki cariye ile yaptığı eğlenceye, babası Ebu Bekir'in karşı çıkması, mescidde savaş oyunları oynayan Habeş'lilere, Ömer'in mani olmak istemesi (Buhari, Cihad 79; Muslim, Ideyn 22; Nesaî, Ideyn 35) bunu göstermektedir. Fakat bu sahabiler, Peygamberin izni olduğunu görünce ses çıkarmamışlar ve onlar da seyre katılmışlardır.

Asr-ı Saadet'teki bu uygulamalardan da anlaşılacağı gibi Peygamber, insanların biyolojik ve sosyal yöndeki istek ve ihtiyaçlarını çok iyi biliyor, bu arzuların, meşruiyet zemini içinde ve aşırılığa kaçmadan normal bir şekilde tatminine izin veriyor, hatta bazan onları buna teşvik ediyor, konuyu yeterince takdir edemedikleri için karşı çıkanları da ikaz ediyordu.

miraç burak;219179' Alıntı:
birşey sormak istiyorum belki konu ile alakalı değil ama konudan dolayı aklıma şöyle bir soru geldi müslüman Allah ın yasakladığı şeylerden nefret etmelidir haramı keisnlikle sevmemelidir değilmi buna göre içkiden hırsızlıkdan haram olan şeylerden nefret ediyoruz peki açıkca şöyle diyeyim şimdi bir erkeğin müstehcen bir görüntüyü nefsinin sevmemesi gibi birşey olabilirmi yani karşı cinsden nefret edilirmi günah olduğunu düşünerek elbetde bakılmaz bakmamak gerek de yani insan ister istemez nefsi cinsi duygulardan dolayı bu tür görüntülerden nefret edemiyor bakmasada hayaline daha önce gördükleri geliyor buna göre bunda bir günah varmdıır acaba nefsin sevmesinden dolayı.


Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurur :

قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ {} وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ………..
İnanan mu’minlere söyle gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu onlar için en emin tarzdır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. İnanan kadınlara da söyle, onlar da gözlerini harama bakmaktan sakın dırsınlar ve ırzlarını korusunlar…….. " (Nisa 30-31)

Bir hadis-i şerifte Enes (r.anh)’dan, Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdular :
Şu altı şeyi kabul edin ki, ben de cennete girmenize vesile olmayı kabul edeyim :
1- Konuştuğunuz zaman yalan söylemeyin.
2- Söz verdiğiniz zaman, sözünüzden dönmeyin.
3- Size güvenildiğinde, hiyanet etmeyin.
4- Gözünüzü harama dikmeğin.
5- Elinizi harama uzatmayın.
6- Ve iffetinizi koruyun.
(Camiu’s Sağir, 2.C., Hadis N: 1798)

Takva olmayan kişilerin nefislerine yenilerek, karşı cinsin haram olacak şekilde mustehcen hallerine zaman zaman yönelmesi mumkundur. Çünkü takvayı muhafaza ederek günahlara meyleden nefsini (nefs-i emmare) ıslah edememiş, gunahlardan tiskinme (nefs-i levvame) seviyesine ulaşamamıştır, şeytanın giriş yollarını kapatamamıştır.
Bu durumdaki muslumanların bu pisliğe bulaştıklarında, hatırladıkları ilk anda pişmanlık ile tövbe ederek, acilen o işten uzaklaşmaları gerekmektedir. Bu sakınma sayesinde kişinin nefsi, nefs-i levvame (günahtan dolayı nefsini kınama) makamına erişir.


Muslim’in şerhinde Nevevi der ki : Günah olmayan bakış ; kasıtsız olarak yabancı bir kadına göz ilişmesidir. Ve bunun da vebali yoktur. Ama insan derhal gözünü çevirmesi gerekir. Yani, bir daha dönüb bakmaması lazım.

Beride (r.anh) şöyle demiştir : Rasulullah (s.a.v), Ali (r.anh)’ya şöyle dedi :
"Ya Ali, Bakışına bakış ekleme. Çünkü ilki sana ait, ama öbürleri değil". (Ahmed b. Hanbel, V, 353

Rasulullah (s.a.v), yollarda oturanlara bile, gözlerini sakındırmalarını emretmiş ve bunu, yolun hakkı olarak açıklamıştır. Yani, yolların üstünde dikilip/otorup kadınların güzelliğini seyretme, onların alıcı hallerini tahayyul ederek zevk almaya bahane edilmesin.

Ebu Said el-Hudri (r.anh)'dan gelen nakil de. Rasulullah (s.a.v) :
"Sizi yollarda oturmaktan menederim," buyurdu.
Onlar da : "ya Rasulallah, bundan başka imkanımız yoktur" oturup konuşmak için, dediler.
O da : "Öyleyse yollarda oturacaksanız, yola hakkını verin", buyurdu.
Yolun hakkı nedir ? diye sorulunca ;
Rasulullah : "Gözlerinizi korumanız, eza vermekten kaçınmanız, selama cevap vermeniz, emri bi'l ma'ruf ve nehy-i ani'l munker yapmanızdır", buyurdu. (Buhari : 5.C., S. 2281 ; Ahmed b. Hanbel, III, 47-61)

Yolda durub kadınlara bakmaktan men eden bir din, bilerek azmederek, nefsin azgınlaşmasıyla zinaya kapı aralayan mustehcen haldeki fahişelere bakmak, düşünüb arzulamak caiz değildir. Ancak bu gibi istenmeyen durumlarla bir anlık karşı karşıya kalınması durumunda, Allah korkusuyla yüz çevirerek mutmain nefsin (Fecr 29) yoluna giriş yapabilir
 
ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Allah razı olsun akhi... peki rasulullahın döneminde de rakkaslar vardı biliyoruz bunları seyredenler ile ilgili bir bilgiye sahip olanımız varmı ..... müslümanların onların eylencelerine bakmaları ile ilgili bir bilgi varsa ....CEZEEKALLAHU KHAYRAN...
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Haram, her zaman haramdır. Hele ki Bu dini bize ileten Rasulullah (s.a.v.), kendi döneminde harama nasıl musade eder.

Rasulullah (s.a.v.) döneminde düğünlerde, kadınlar kendi aralarında eğlendiğinden, kadınların kendi aralarında (cariyelerle) eğlence yapmasında bir beis yokur.

“ … Aişe (r.anha) şöyle dedi : Benim gözetimimde bir yetim kız bulunuyordu.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem o kızı kast ederek
:
- Falan yetim kız ne yaptı “ buyurdu. Ben :
- O kızı gelin edip kocasına hediye ettik dedim. Nebi (s.a.v) :
- Onunla def çalıp şarkı söyleyecek bir kızcağız gönderdiniz mi ? “ buyurdu. Ben :
- Şarkı olarak ne söyleyecek ? dedim. Nebi (s.a.v) :
- Size geldik, size geldik . Bizi selamlayınız, sizi selamlıyoruz. Şayet kırmızı altınlar olmasaydı, alınlarınız asla parlamazdı. Şayet esmer buğday olmasaydı, bekar kızlarımız asla iyilenmezdi, sözlerini söyler, buyurdu.
(Tabarani 3289-M. Evsat; İbni Mace 1900; Beyhaki 7/289; Beğavi 2346-Masabih; Ahmed 3/391; Albani 1995-İrva ve S:181-Zifaf)


(… Urve şöyle tahdis etti : Aişe (r.anha) bir kadını Ensar’dan bir adamla evlendirmişti. Nebi (s.a.v) :
Ya Aişe, beraberinizde lehv - yani eğlence - yok mu ? Çünkü Ensar, lehv’den hoşlanır “ buyurdu.

Tabiki burada eğlenceyle kastedilen şey ; kalbi haktan sapmış dalalet ehli kimselerin, bir takım çalgı aletleri eşliğinde , erkekli kadınlı karışık oynadıkları, yahud sadece munferiden kadının oynatılması manasında işlenen rezalet değildir. Aksine bu, Aişe (r.anha)nın rivayet ettiği şu hadisteki eğlencedir.




Yine Rasulullah (s.a.v.) devrinde , mescidde savaş oyunu oynayan (setr-i avrete dikkat eden) Habeşli'leri , sadece o sırada çok genç olan Hz. Aişe'ye, kendi yanında izlemesine izin vermiştir.

Bir bayram günü Hz. Aişe, Habeşlilerin mescidde oynadıkları mızrak-kalkan oyununu seyreder. Olayı şöyle anlatır:

"Ben mi Rasulullah'a söyledim? O (s.a.v.)mu bana, seyretmek ister misin? dedi bilmiyorum, evet dedim.
Beni arkasına aldı, yanağım yanağında idi, Habeşlilere;
Haydi Erfıde Oğulları, oynayın bakalım, dedi. Habeşlilerin oyununu usanıncaya kadar seyrettim.
Rasulullah (s.a.v.) :
Yeter mi? dedi. Ben,
Evet, deyince,
Öyleyse içeri gir, dedi, ben de içeri girdim.

(Buhari, Ideyn 2)
Pekçok tariki bulunan bu hadisin bazı rivayetlerinde, Hz. Peygamber; yeter mi? deyince Hz. Aişe'nin birkaç defa, acele etme diyerek seyir muddetini (eğlenceyi) uzattığı ve Rasulullah'ın (s.a.v.) da buna izin verdiği hususu geçmektedir. (İbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalânî, Fethu'1-Barî Şer-Sahihi'l-Buharî, 11-565.)
Yıllar sonra Hz. Aişe bu hadiseyi naklettikten sonra, "Ben de o zaman genç bir kadın idim. Oyun ve eğlenceye çok düşkün olan genç kızlara eğlenmeleri için fırsat verin. (Buhari, Nikâh 114; Muslim Ideyn 17; Nesai, Ideyn 35)
Onlar eğlence ve oynayanları seyretmeyi çok severler. Ancak uzun bir süre seyredince buna doyar ve usanırlar. Bu nedenle, onlar doyuncaya kadar buna izin veriniz," (en-Nevevi, Muhyiddin Ebu Zekeriyya, el-Minhac, Mısır 1349, VI-185) demek suretiyle muhtemelen Hz. Peygamberden sonra, eğlence hakkında meydana gelen yanlış değerlendirmeyi düzeltme ihtiyacını hissetmiştir.

Esasen eğlencenin dinen caiz olmayacağı şeklindeki kanaatlar Rasulullah (s.a.v.) devrinde de vardı. Nitekim, Hz. Aişe'nin iki cariye ile yaptığı eğlenceye, babası Ebu Bekir'in karşı çıkması, mescidde savaş oyunları oynayan Habeş'lilere, Hz. Ömer'in mani olmak istemesi (Buhari, Cihad 79; Muslim, Ideyn 22; Nesaî, Ideyn 35) bunu göstermektedir. Fakat bu sahabiler, Hz, Peygamberin izni olduğunu görünce ses çıkarmamışlar ve onlar da seyre katılmışlardır.

Asr-ı Saadet'teki bu uygulamalardan da anlaşılacağı gibi Hz. Peygamber, insanların biyolojik ve sosyal yöndeki istek ve ihtiyaçlarım çok iyi biliyor, bu arzuların, meşruiyet zemini içinde ve aşırılığa kaçmadan normal bir şekilde tatminine izin veriyor, hatta bazan onları buna teşvik ediyor, konuyu yeterince takdir edemedikleri için karşı çıkanları da ikaz ediyordu.

 
M Çevrimdışı

miraç burak

Üye
İslam-TR Üyesi
birşey sormak istiyorum belki konu ile alakalı değil ama konudan dolayı aklıma şöyle bir soru geldi müslüman Allah ın yasakladığı şeylerden nefret etmelidir haramı keisnlikle sevmemelidir değilmi buna göre içkiden hırsızlıkdan haram olan şeylerden nefret ediyoruz peki açıkca şöyle diyeyim şimdi bir erkeğin müstehcen bir görüntüyü nefsinin sevmemesi gibi birşey olabilirmi yani karşı cinsden nefret edilirmi günah olduğunu düşünerek elbetde bakılmaz bakmamak gerek de yani insan ister istemez nefsi cinsi duygulardan dolayı bu tür görüntülerden nefret edemiyor bakmasada hayaline daha önce gördükleri geliyor buna göre bunda bir günah varmdıır acaba nefsin sevmesinden dolayı.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurur :

قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ {} وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ………..

İnanan mu’minlere söyle gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu onlar için en emin tarzdır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. İnanan kadınlara da söyle, onlar da gözlerini harama bakmaktan sakın dırsınlar ve ırzlarını korusunlar…….. " (Nisa 30-31)

Bir hadis-i şerifte Enes (r.anh)’dan, Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdular :
Şu altı şeyi kabul edin ki, ben de cennete girmenize vesile olmayı kabul edeyim :
1- Konuştuğunuz zaman yalan söylemeyin.
2- Söz verdiğiniz zaman, sözünüzden dönmeyin.
3- Size güvenildiğinde, hiyanet etmeyin.
4- Gözünüzü harama dikmeğin.
5- Elinizi harama uzatmayın.
6- Ve iffetinizi koruyun.
(Camiu’s Sağir, 2.C., Hadis N: 1798)

Takva olmayan kişilerin nefislerine yenilerek, karşı cinsin haram olacak şekilde mustehcen hallerine zaman zaman yönelmesi mumkundur. Çünkü takvayı muhafaza ederek günahlara meyleden nefsini (nefs-i emmare) ıslah edememiş, gunahlardan tiskinme (nefs-i levvame) seviyesine ulaşamamıştır, şeytanın giriş yollarını kapatamamıştır.
Bu durumdaki muslumanların bu pisliğe bulaştıklarında, hatırladıkları ilk anda pişmanlık ile tövbe ederek, acilen o işten uzaklaşmaları gerekmektedir. Bu sakınma sayesinde kişinin nefsi, nefs-i levvame (günahtan dolayı nefsini kınama) makamına erişir.

Muslim’in şerhinde Nevevi der ki : Günah olmayan bakış ; kasıtsız olarak yabancı bir kadına göz ilişmesidir. Ve bunun da vebali yoktur. Ama insan derhal gözünü çevirmesi gerekir. Yani, bir daha dönüp bakmaması lazım.

Beride (r.anh) şöyle demiştir : Rasulullah (s.a.v), Ali (r.anh)’ya şöyle dedi :
"Ya Ali, Bakışına bakış ekleme. Çünkü ilki sana ait, ama öbürleri değil". (Ahmed b. Hanbel, V, 353

Rasulullah (s.a.v), yollarda oturanlara bile, gözlerini sakındırmalarını emretmiş ve bunu, yolun hakkı olarak açıklamıştır. Yani, yolların üstünde dikilip/otorup kadınların güzelliğini seyretme, onların alıcı hallerini tahayyul ederek zevk almaya bahane edilmesin.

Ebu Said el-Hudri (r.anh)'dan gelen nakil de. Rasulullah (s.a.v) :

"Sizi yollarda oturmaktan menederim," buyurdu.
Onlar da : "ya Rasulallah, bundan başka imkanımız yoktur" oturup konuşmak için, dediler.
O da : "Öyleyse yollarda oturacaksanız, yola hakkını verin", buyurdu.
Yolun hakkı nedir ? diye sorulunca ;
Rasulullah : "Gözlerinizi korumanız, eza vermekten kaçınmanız, selama cevap vermeniz, emri bi'l ma'ruf ve nehy-i ani'l munker yapmanızdır", buyurdu. (Buhari : 5.C., S. 2281 ; Ahmed b. Hanbel, III, 47-61)


Yolda durup kadınlara bakmaktan men eden bir din, bilerek azmederek, nefsin azgınlaşmasıyla zinaya kapı aralayan mustehcen haldeki fahişelere bakmak, düşünüp arzulamak caiz değildir. Ancak bu gibi istenmeyen durumlarla bir anlık karşı karşıya kalınması durumunda, Allah korkusuyla yüz çevirerek mutmain nefsin (Fecr 29) yoluna giriş yapabilir
 
S Çevrimdışı

Saadetdevri

Üye
İslam-TR Üyesi
Göz zinasi denen birsey var !
Ayrica haya imandan gelir,hayasi olmayanin imanida yoktur
Allah nefsine karsi cihad edip seytani yenenlerden eylesin
 
ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
kalplerden geçirdiğimiz şeylerden bile sorumlu olduğumuzu anlatan ayet indiğinde ; sahabe ey Allahın rasulü tamam birçok şeye güç yetirebiliyor haramlardan kendimiz alıkoyuyoruz da kalbimizden geçirdiklerimize... biz buna nasıl güç yetiririz dişyorlar..... Allah c.c. de Allah kimseye gücünün yettiğinde fazlasını yüklemez Ayeti ile cevap veriyor........ew keme gaal... yanlışım varsa kardeşlerim düzeltsinler hadisi...ve tevsiri metin olarak yazabilirlerse de güzel olur inş...es-selamualykum
 
M Çevrimdışı

miraç burak

Üye
İslam-TR Üyesi
hadisi bilmiyorumda tevsiri var seyyid kurupdan-------
286/a- Allah hiç kimseye kapasitesini aşacak bir yükümlülük yüklemez. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına ve işlediği kötülük de kendi zararınadır.
"...Allah hiç kimseye kapasitesini aşacak bir yükümlülük yüklemez. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına ve işlediği kötülük de kendi zararınadır." Ey Rabbimiz, eğer unutacak ya da yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklemiş olduğun gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü taşıtma, bizi affet, günahlarımızı bağışla, bize merhamet eyle, sen mevlamızsın bizim. Kâfirlere karşı yardım et bize.
Böylece müslüman,yeryüzündeki hilafetinde, yüklendiği sorumluluklarda, hilafet esnasında karşılaştığı imtihanlarda ve sonuçta amelinin karşılığı olarak aldığı mükafatta Rabbinin rahmetini ve adaletini düşünür. Bütün bunlarda Rabbinin rahmetine ve adaletine güvenir. Bu yüzden, yükümlülüklerinden bıkmaz, bunların karşısında göğsü daralmaz ve bunları ağır kabul etmez. Çünkü O, bunları yükleyen Allah'ın kendi gücünü çok iyi bildiğine inanır. Şayet gücü yetmeseydi bu sorumlulukları yüklemezdi. Bu düşüncenin bir diğer özelliği de kalplere akıttığı huzur, güven ve yakınlığa ilaveten müminde yükümlülükleri yerine getirme azmini harekete geçirmesidir. O, bilir ki, bunlar gücü dahilindedir. Şayet böyle olmamış olsaydı Allah böyle takdir etmezdi. Bir defa zayıflık gösterdiyse ya da yorulduysa veyahut sorumluluk ağır geldiyse bunun kendi zaafından kaynaklandığını kavrar, yoksa sorumluluğunun ağırlığından değil. Böylece azmi tekrar harekete geçer, zaafını giderir, sorumluluğunu yerine getirmeye yeniden karar verir. Tabii ki gücü oranında. Bu, uzun yol boyunca zaaf baş gösterdikçe gayretini harekete geçirmek için son derece üstün etkileri bulunan bir duygudur. Bu bilinç yüce Allah'ın kendisine yüklediği herşeydeki iradesinin hakikati hakkındaki düşüncesini arttırdığı gibi mümin ruhu, himmeti ve iradesi için de bir eğitimdir. Sonra, bu düşüncenin ikinci kısmı gelmektedir.
"...Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına ve işlediği kötülük de kendi zararınadır."
Sorumluluk bireyseldir. Dolayısıyla hiçbir nefis kazandığından başkasını alamaz, işlediğinden başkasını da taşımaz. Sorumluluk bireyseldir; ve her insan özel hayatıyla, lehinde ya da aleyhinde içinde kaydedilenlerle birlikte Rabbine dönecektir. Orada hiç kimseye hile yapılmayacağı gibi kimseden yardım da beklenmez. Bütün insanların fert fert Rabblerine dönecek olması -kalp yakınen inanırsa tüm fertlerin birlikte, O'nun kullarından hiçbiri için Allah'ın hakkından feragat etmemelerini, her zorbalık, azgınlık, sapıklık ve bozgunculuk karşısında Allah'ın hakkını savunmaları için durmalarını gerektirir. O, kendi nefsinden ve Allah'ın hakkından sorumludur -Allah'ın hakkı, tüm emrettikleri, nehyettikleri konusunda itaat etmek; inanç ve hayat tarzı olarak yalnızca O'na kulluk yapmaktır- zorbalık, sapıklık, zulüm ve azgınlık altında -kalbi iman ile mutmain olduğu haldeki zorlama müstesna- herhangi bir kul için Allah'ın bu hakkından vazgeçerse Kıyamet günü bu kullardan hiçbiri onu savunamaz ve şefaat edemez. Bu kullardan hiçbiri onun günahını taşıyamaz ve Ahiret günü Allah'a karşı ona yardım edemez. Bu yüzden herkes cezasını tek başına çekeceğine göre hem kendi hukukunu hem de Allah'ın hakkını koruma hususunda arslan kesilir. Bu ferdi sorumluluktan -bu aşamada- korkulacak birşey yoktur. Çünkü her ferdin Allah'ın üzerindeki hakkı olarak toplum içinde toplumun hakkını koruması imanının gereğidir. O, malı, kazancı, çabası ve öğütleriyle toplumda dayanışma içinde olmalı, toplumda hakkın gerçekleşmesi ve batılın yok edilmesi, hayır ve iyiliğin sağlamlaştırılması, şer ve inkârın uzaklaştırılması için toplumla birlikte hareket etmelidir. Tek başına Allah'la karşılaşacağı ve cezasını göreceği günde tüm bunlar, defterinde lehinde veya aleyhinde hesaplanacaktır.
Sanki müminler bu gerçeği duyup kavramışlardı... İşte bak, kalplerinden, Kur'an ayetinin Kur'an'a özgü tasvir yöntemiyle zikrettiği gibi titrek ve coşkulu bir dua yükselmektedir. Sanki biz, sorumluluk ve ceza gerçeğinin duyurulmasından sonra mümin safların tekrarladığı bir dua sahnesinin önündeyiz.
286/b- Ey Rabbimiz, eğer unutacak ya da yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklemiş olduğun gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü taşıtma, bizi affet, günahlarımızı bağışla, bize merhamet eyle, sen mevlamızsın bizim. Kâfirlere karşı yardım et bize.
MÜMİNLERİN DUASI ve SURENİN SONU
Bu dua; müminlerin Rabbleriyle olan durumlarını, zaaf ve acizliklerini idrak etmelerini, rahmetine, affına, medet ve yardımına olan ihtiyaçlarını, arkalarını O'nun desteğine dayamalarını, himayesine sığınmalarını, O'na intisap edip O'nun dışında herkesten soyutlanmalarını, O'nun yolunda cihada hazırlanmalarını ve zaferi O'ndan beklemelerini tasvir etmektedir. Bunların tümü, ahengiyle kalplerin ürpertisini ve ruhların süzülüşünü tasvir eden ürpertici ve tatlı bir nağme şeklinde sunulmaktadır. "Ey Rabbimiz, eğer unutacak ya da yanılacak olursak bizi sorumlu tutma..."
Hata ve unutkanlık, hiçbir ard niyet olmadan beşeri zaafların sonucu, müslümanın tasarruflarına egemen olabilir. Bu durumda hemen Rabbine yönelir, affını ve hoşgörüsünü talep eder. Ancak bu, hataları övmek veya emredilen şeylerden yüz çevirmeye bir başlangıç ya da yüce Allah'a itaat edip teslim olmaktan kaçınma yahut kasden ve bilerek sapıklığa dalmak anlamına gelmemelidir. Müminin Rabbiyle beraber olduğu durumda bunlardan hiçbirinden eser bulunmaz. O'ndan af ve hoşgörü dilerken bu duygulardan birine meyletmez. Onun tek amacı, tevbe edip yüce Allah'a dönmek ve itaat etmektir. Bu durumda yüce Allah, mümin kullarının duasını kabul eder. Resulullah şöyle buyuruyor: "Hata, unutmak ve zorda yaptırılan şeyden ötürü ümmetimden sorumluluk kaldırılmıştır." (Taberani ve başkaları rivayet etmiştir.)
"...Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklemiş olduğun gibi bize de ağır yük yükleme..."
Bu dua, bütün Risalet mirasına varis müslüman ümmetten yükselmekte, bu Kur'an da yüce Rabblerinin öğrettiği gibi önceki Risaletlerin muhatabı olan ümmetlerin hayat tarzını ve içlerinde bulunan bazı kimseler yüzünden yüce Allah'ın onlara yüklediği ağır yükleri bilmelerinden kaynaklanmaktadır. Bilindiği gibi İsrailoğulları'na, amellerinden dolayı bazı şeyler haram kılınmıştı: "Yahudilere bütün tırnaklı olanları haram kıldık. Sığır ve koyunun iç yağlarını da haram kıldık. Bunların sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan ya da kemiğe karışanı müstesna." (En'am Suresi, 146) Bu surenin başında değinildiği gibi buzağıya tapınmalarının keffareti olarak kendilerini öldürmeleri emredilmiş ve "cumartesi" günü ticaret veya avlanmaları yasaklanmıştı. Böylece müminler, kendilerinden öncekilere Allah'ın yüklediği ağırlıkları yüklememesi için Rabblerine dua etmektedirler. Kuşkusuz yüce Allah, ümmi peygamberini, müminlerden ve bütün insanlardan "ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri" (A'raf Suresi, 157) kaldırmak için göndermiştir. Kuşkusuz bu, hoşgörülü, kolay ve yumuşak din, fıtrattan kaynaklanıp onun çizgisini takip etmek için gelmiştir. Bu yüzden "Sana kolayına geleni kolaylaştırırız." (A'la Suresi, 7) şeklinde bir seslenişte bulunulmuştur peygambere.
Yüce Allah'ın müslüman ümmetin omuzlarından kaldırdığı ve kendisinden önceki ümmetlerin boynuna yüklediği, böylece hilafet ahdini bozup hadlerini aşmalarına neden olan en ağır yük, beşeriyete kulluktur. Kulun kula kanun koyması ve kulun şahsına, sınıfına veya ırkına boyun eğmesi şeklinde somutlaşan kulun kula kulluğudur. Yüce Allah'ın mümin kullarını yalnızca kendisine kulluk etmeye, yalnızca kendisine itaat etmeye ve hayatın düzeni konusunda sadece ve sadece kendisine başvurmaya yönelterek kurtardığı en büyük yük budur. Böylece müslümanlar, yalnız ve yalnız Allah'a kul olmakla, ruhlarını, akıllarını ve hayatlarını kula kulluktan kurtarmışlardır.
Kuşkusuz, hüküm, kanun, değer ve ölçüleri sırf O'ndan almak şeklinde somutlaşan tek başına Allah'a kulluk, beşeriyetin serbestlik ve özgürlük noktasıdır... Zorbaların, tağutların, mabed bekçilerinin, kâhinlerin, evham ve hurafelerin, örf ve adetlerin, heva ve şehvetin, kısaca insanlığın boynunu büken ve alınlarını bir ve güçlü olan Allah'tan başkasının önünde eğen ağırlıkların temsil ettiği tüm sahte otoritelerden kurtuluş ve özgürlük bildirisidir.
Müminlerin şu duası, "...Bizden öncekilere yüklemiş olduğun gibi bize de ağır yük yükleme..." Bu onların kula kulluk etme zilletinden kurtulup özgür olma nimetinin bilincinde olduklarım gösterdiği gibi o iğrenç duruma dönmekten korktuklarını göstermektedir.
"...Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü taşıtma."
Bu, kayıtsız şartsız teslimiyetin ruhuna uygun bir duadır. Çünkü ne olursa olsun müminler Allah'ın yüklediği birşeyden kaçınmayı düşünmezler. Ancak sadece O'na yönelerek, zayıflıklarına acımasını ve güçlerinin yetmeyeceği sorumluluğu yüklememesini böylece, acizlik gösterip kusur işlememeleri için O'na yalvarırlar. Yoksa kayıtsız şartsız itaat ve kesin teslimiyettir niyetleri. Bu, büyük merhametten küçük bir beklentidir. Zayıf olan kulun, herşeyin maliki ve mutlak egemenlik sahibi Allah'ın hoşgörüsüne ümit bağlamasıdır. Yüce Allah'ın kullarıyla ilişkisine hakim; ikram, iyilik, sevgi ve kolaylık atmosferine uygun bir istektir.
Sonra etkisini Allah'ın fazlı, affı ve bağışlamasından başka birşeyin gideremediği zayıflığı kabullenme ve kusuru hissetme duygusu yeralmaktadır:
"...Bizi affet, günahlarımızı bağışla, bize merhamet eyle..."
İşte imtihanda başarıya ulaşmanın ve Allah'ın hoşnutluğuna nail olmanın gerçek güvencesi. Çünkü kul her ne kadar sorumluluklarını yerine getirmeye çalışsa da kusur işler. Ona af, merhamet ve bağışlama ile muamele etmek de Allah'ın merhametine yakışır.
Hz. Aişe, Resulullah'tan şöyle rivayet eder: "Resulullah `sizden hiçbiriniz kendi ameliyle Cennet'e giremez' buyurdu. Orada bulunanlar: `Sen de mi ya Resulullah?' dediler. Resulullah da: `Şayet Allah beni rahmetine gark etmese ben bile' buyurdu." (Buhari)
Müminin duygusunda sorunun özü şudur; bütün gücüyle çalışmak, ancak her zaman eksikliğinin bilincinde olmak, bundan sonra da Allah hakkında kesin ümit sahibi olmak ve affını, bağışlamasını ve hoşgörüsünü beklemektir.
En sonunda müminler, Allah'ın dilediği hakkı gerçekleştirmek "fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah için oluncaya kadar.." (Bakara Suresi, 193) Allah'ın dinini ve hayat metodunu yeryüzüne yerleştirmek için Allah yolunda cihad görevini yerine getirirlerken de arkalarını Allah'ın desteğine dayarlar. Müminler arkalarını Allah'ın sarsılmaz desteğine dayayıp O'nun sancağını yükseltirler, cahiliye, çeşitli armalar ve isimlere intisap ederken, onlar sadece Allah'a intisap ederler.
Allah'ın dininden çıkmış kâfirlerle savaşırken, dostlarına va'dettiği zaferini, talep ederler. Çünkü onların yegane dostu Allah'tır.
"...Sen mevlamızsın bizim, kâfirlere karşı yardım et bize.."
Bu sonuç, sureyi özetlediği kadar, müminlerin akidelerini, düşüncelerini ve Rabbleriyle olan her zamanki hallerini de özetlemektedir.
 
F Çevrimdışı

FatmaNeşe

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah'ın c.c selamı ve rahmeti üzerinizden eksik olmasın kardeşlerim,

İki dirhem aklımla şunu söylemek istiyorum; eğerki yaradılmış ve yaradılacak her erkek milleti nefsine sahib çıkabilmiş olsa kötü kadın diye bir şey olmazdı. Hepimizde biliyoruz ki, maallesef bu böyle değil.

Kimisi der Allah c.c istemeseydi ben bu kötülüğü yapmazdım. Ama kazın ayağı öyle değil, rahmeti ve bağışlaması bol olan tek İlah olan Allah c.c önceden biliyor bizim neler yapıp yapmıyacağımızı. Adaletine tekrar tekrar inandığımız yüce Allah c.c biz insanları imtihan olarak yeryüzüne gönderir. Bize ne büyük bir şans tanımıştır, cennetimizi yada cehennemi kendimiz seçiyoruz. Oy kullanmaktaki gibi şike falan yok. Has ve halis bir enderi bulunmayan parmak izini imza olarak kullanıp oyunu kullanıyorsun.

Çukurumun eşiğinde değil tam dibindeyim, ama çıkış ümidimi yetirmedim. İsyanda değil, şükrediyorum. Biliyorumki bütün günahlarıma rağmen, beni terketmeyen, beni huzuruna davet eden rahmeti ve bağışlaması bol olan ve beni affedecek bir Rabbim var.

Dikkat etmeliyim hata üzerine hata işlememeye. Hata üzerine hata ehliyetin elden gitmesine sebeb olduğu gibi :)

Öyle göbek danslı yerlerde çoğunlukla alkollü içecekler bulunur. Ah arkadaş hatırı derken neler olur neler.
 
ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
maalesefki kadınlar erkeklerin bu zaaflarını biliyorlar ve gayet iyi bir şekilde kullanıyorlar...Rabbim bizleri bağışlasın ve cennetine koysun inşeeeAllah....
 
F Çevrimdışı

FatmaNeşe

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Hiç bir günahımız olmasaydı bize insan yerine melek denirdi. Bis insanız, nankörüz, günahkarız. Allah'a c.c ne kadar şükretsek az, bizi her halimizle hayatta bırakıyor. Dağların dahi yüklenmek istemediğini insanoğlu yüklenmiştir. Çoktan mahvolurduk ya, yatıp kalkıp Allah'a c.c ve Resulüne s.a.v dualarda bulunanım. Amin.
 
Üst Ana Sayfa Alt