Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Daru’l Harb’de Cuma Namazı

Dadas2583 Çevrimdışı

Dadas2583

Üye
İslam-TR Üyesi
TÜRKİYE’DE CUMA VE DARULHARP MESELESİ

Konumuza öncelikle “darulislam” ve “darulharp” kavramlarının ne anlama geldiğini belirterek başlayalım. Böylelikle darulharp eksenli ortaya atılan fikir ve düşüncelerin temel dayanağını anlama imkânımız olabilir. İslâm hukukçuları, ülkeleri, İslâmî hükümlerin uygulanıp uygulan*mamasına göre tasnif etmişlerdir. Böylelikle devletin niteliğini tarif ve tespit ederken ülkeleri iki kısma ayırmışlardır: Devletin siyasî, İktisadî, idari ve hukukî düzeninin İslâm esaslarına dayandığı, yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin İslâmî yönetimin elinde bulunduğu ülkelere darulislâm, İslâm düzeninin hâkim olmadığı ve bu yetkilerin islamî yöne*timin elinde bulunmadığı ülkelere de darulharp adını vermişlerdir.


İslam Savaş Dini midir?
“Darulharp” kavramı her ne kadar ilk bakışta “kendisiyle darulislâm arasında savaş halinin mevcut olduğu ülke” manasını ifade ediyorsa da İslâm hukuku kaynaklarında “darulislâm dışındaki ülkeler” anlamında ve bugünkü “yabancı ülke” tabirinin karşılığı olarak kullanıl*mıştır. İslâm hukukçularının ülkeleri bu şekilde ikiye ayırmaları ve ya*bancı ülkeleri darulharp şeklinde adlandırmaları konusunda bazı Batılı müelliflerin ileri sürdüğü müslümanların gayrimüslimlere karşı sürekli savaş hali içinde bulundukları ve dolayısıyla darulislâmın diğer ülkelerle münasebetinin savaş esasına dayandığı, söz konusu ayırım ve adlan*dırmanın da bundan kaynaklandığı şeklindeki iddia gerçeği yansıtma*maktadır. İslâm hukukundaki hâkim telakkiye göre gayrimüslim millet*lerle savaşın meşruiyet sebebi onların müslümanlara savaş açmalarıdır. Yabancı ülkelerin darulharp şeklinde adlandırılmasında da Ortaçağ bo*yunca milletlerarası münasebetlere hâkim olan tarihî ve siyasî şartlar et*kili olmuştur.


Darulharp kavramı, müslümanlarla savaş halinde olan ülkeye de*nildiğinden; harp ülkeleri, Allah’ın otoritesi yerine başka otoriteye bağla*nıp bu batıl otoritelere itaat ettiklerinden ve her zaman müslümanlara karşı savaş durumunda bulunduklarından dolayı bu adı alırlar. Islâm’ın sürekli savaşı temel aldığı şeklinde ileri. sürülen yanlış kanaatin aksine, onlar eğer barış istiyorlarsa müslümanlar bazı şartlara bağlı olarak an*laşma yapabilirler. Böyle ülkelere, o zaman, anlaşmalı ülke anlamında “darulahd” denilir ki, bu ülkeler%harp ülkelerinden ayrı bir hukuka tabi olur. İslâm'da zorlama yoktur, ama din yalnız Allah’ın oluncaya kadar cihat vardır. İslâm devleti yeryüzünden fitneyi kaldırmak için cihadı temel siyaset yaptığı gibi, barış isteyenlere de şartlarına uydukları müddet*çe asla dokunmaz.


İslâm hukukçularının darulislâm için, hukuk düzeninin hâkim ol*duğu ülke anlamında “daru ahkâm”, buna karşılık gayrimüslim ülkeler için de kuvvet ve zorbalığın hâkim olduğu yerler anlamında “daru kahr”, ‘daru kahr ve galebe”, “daru kahr ve ibâha” tabirlerini kullanmış olmaları da dikkat çekicidir.
 
Dadas2583 Çevrimdışı

Dadas2583

Üye
İslam-TR Üyesi
Bu Kavramlar Ne Zaman Ortaya Çıktı?
Darulislâmın kavram olarak ortaya çıkışı Hz. Peygamber’in Medi*ne dönemine rastlar. Çünkü müslümanlar Mekke döneminde henüz müslakil bir idareye ve siyasî teşkilâta sahip değildiler. Ancak hicretten sonra Medine’de İslâm devletinin kurulmasıyla kendilerine ait bir ülkeye ve bu ülkede müstakil bir yönetime kavuştular. Böylece ilk darulislâm Medine oldu. Müslümanlar Medine’de siyasî anlamda bir toplum meydana getirip gayrimüslimlerle münasebetleri milletlerarası bir mahiyet kazanınca Is*lâm yönetiminin faaliyet ve hukuk düzeninin uygulama alanı olarak darulislâm da meydana gelmiş oldu.


Darulharp kavramı müslümanlara savaş izninin verilmediği hicret öncesi için de kullanılmıştır. Bazı fıkıh âlimleri, çeşitli konularla ilgili görüşlerine delil getirirken hicretten önceki Mekke’ye atıfta bulunarak oranın İslâm otoritesinin hâkim bulunmadığı darulharp olduğunu açıkça belirtmişlerdir.


İslam devletinin ilk dönemlerinde bu kavramlar teorik olarak ele alınmıştır. Fakat haçlı ve Moğol istilaları yaşanınca, İslam hukukçuları*nın hu kavramları geniş bir şekilde tartışma ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

Darulislam Ne Demektir?
Darulislam Müslüman bir devletin hâkimiyeti altındaki topraklar için kullanılan bir fıkhî terimdir. İslâm hukukunda ise “İslâmî bir yönelimin hâkimiyeti altındaki ülke” anlamında kullanılır.


Bir ülkenin İslâm veya küfre nisbet bakımından niteliğinin tayin ve İldir'İçilmesinde temel ölçü yönetim ve hâkimiyettir. Fıkıh kitaplarında ılıımlislfıının “müslümanlarm hâkimiyeti altındaki • yer” veya müslümanların imamının (devlet başkanı) hüküm ve sultasının yürürlük*le olduğu ülke” şeklinde tarif edildiği görülmektedir. Buna göre dmıılislimi, müsliimanlann hâkimiyeti altında bulunup İslâm hukuk sis*teminin uygulandığı ülkedir. Bu durumda nüfusun Müslüman veya gay*rimüslim, az veya çok olması önemli değildir.


Darulharp Ne Demektir?
Darulharp Müslüman olmayan bir devletin hâkimiyeti altındaki topraklar için kullanılan bir fıkhî terimdir. İslâm hukukunda ise “Gayri İslâmî bir yönetimin hâkimiyeti altındaki ülke” anlamında kullanılır.


Fıkıh kitaplarında “küfür yönetiminin hâkim olduğu ülke”, “kâfir liderin emir ve idaresinin yürürlükte olduğu ülke” şeklinde tarif edilmiş*tir. Buna göre darulharp, İslâm dışı devlet ve yönetimlerin hâkimiyet ala*nını, faaliyet ve hukuk düzenlerinin uygulama sahasını ifade eder. Başka bir deyişle İslâm siyasî hâkimiyetinin sınırları dışında kalan, yönetim ve hukuk düzeni İslâm esaslarına uymayan her ülke darulharptir.


İmam-ı Şafi’ye göre Müslümanlarla barış halinde bulunan gayri*müslimlerin ülkeleri darulharp değildir.
 
Dadas2583 Çevrimdışı

Dadas2583

Üye
İslam-TR Üyesi
Darulharp Nasıl Darulislama Dönüşür?
Darulharp sayılan bir ülke, halkının müslüman olması veya fetihten sonra orada İslâm hükümlerinin uygulanmasıyla darulislâma dönüşür. Bu hususta fıkıh âlimleri arasında görüş birliği vardır. Ancak bir ülke yalnız fethedilmiş olmakla darulislâm haline gelmez. Darulislâm sayılması için yurt edinilmesine karar verilmesi, başka bir ifadeyle yönetici tayin edile*rek İslâm hukukunun uygulamaya konulması gerekir. Ayrıca darulharbin darulislâma dönüşebilmesi için mutlaka İslâm ülkelerine bitişik olması da gerekmez. Etrafı darulharp topraklarıyla çevrili bulunan bir yer küçük de olsa belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde darulislâm olur.

Darulislam Nasıl Darulharbe Dönüşür?
Darulislâmın hangi durumlarda darulharbe dönüşeceği konusunda İslâm hukukçuları arasında görüş ayrılıkları mevcuttur. Fıkıh kitaplarında darulislâmın darulharbe dönüşmesi şu üç durumda söz konusu edilmiştir:


a- Gayrimüslim bir devletin İslâm ülkesini ele geçirmesi.
b- Darulislâmda bir şehir veya bölge halkının irtidad (dinden dön*me) ederek o yeri işgal etmesi.
c- Zimmet akdiyle İslâm devletinin himaye ve hâkimiyetine geçe*rek İslâm tebaası olan gayrimüslimlerin (zimmîier) bu anlaşmayı bozup bulundukları yerde hâkimiyetlerini ilân etmeleri.


Bu üç durumda hangi şartların gerçekleşmesiyle darulislamın darulharbe dönüşmüş olacağı hususundaki görüşler de şöyledir:


1- Mâliki ve Hanbelî fakihleriyle Hanefîler’den Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre darulislâm, içinde küfür ahkâmının uygulanmasıyla danıllıurbc döıuişiir. Bu görüş kıyasa dayanmaktadır. Yani darulharp İslâm İnikınnlı ı ıııııı ıiy^tılunmasıyla darulislâma dönüştüğüne göre, darulislâm dıı kulın lıOMluılnmiu uygukııımasıyUı darulharbe dönüşür,

2- Şâfiîler’e göre danılislâm daha sonra istilâya uğramış olsa, hatta istilânın üzerinden uzun yıllar da geçse darulharbe dönüşmez. Darulislâmın darulharbe kesinlikle dönüşmeyeceği şeklindeki bu görüş, mülkiyetin hukuken gayrimüslimlere geçmeyeceği anlamındadır. Çünkü diğer üç mezhebin aksine Şâfiîler’e göre gayrimüslimler istilâ ile müslümanların mal ve mülklerine hukuken sahip olamazlar. Ancak gerek bir İslâm ülkesini istilâ etmesi gerekse Şâfiîler’e göre savaşın sebebinin küfür olması göz önüne alındığında bu devletle savaş halinde bulunula*cağı ve ülkenin siyasî ilişkiler açısından darulharp sayılacağı da açıktır. Nitekim halkının irtidad ederek istilâ ettiği ülke, İmâm Şafiî’ye göre kü*für hükümlerinin uygulanmasıyla darulharbe dönüşür. Zira malların ve arazilerin mülkiyeti esasen irtidad edenlere ait olup bir el değiştirme söz konusu değildir.



3- Ebû Hanîfe’ye göre darulislâmın darulharbe dönüşmesi için şu üç şartın gerçekleşmesi gerekir:


a- İstilâ edilen yerde küfür ahkâmının (İslâm dışı hukuk düzeninin) uygulanması,
b- Ülkede ilk emanları üzere bulunan hiçbir müslüman veya zimmînin kalmaması,
c- Ülkenin darulharbe bitişik olması.


Birinci şarta göre istilâya uğrayan darulislâmda küfür hükümleriyle birlikte İslâm hükümleri de uygulanıyorsa bu şart gerçekleşmemiş de*mektir.


İkinci şartta geçen ilk emandan maksat ise düşman istilâsından ön*ce darulislâmda müslüman ve zimmîlerin İslâm hukuku gereğince sahip oldukları can ve mal güvenliğidir. Bu güvenlik hiç kesintiye uğramadan devam ediyorsa, o yer darulharbe dönüşmez. Üçüncü şarta göre ülke, di*ğer İslâm ülkeleriyle çevrili olup darulharple sının bulunmazsa yine darulharbe dönüşmez.


İmam-ı Azam’a göre bir hüküm bir illetle sabit olunca o illetten bir şey kaldığı sürece aynı hüküm devam eder. Darulharp, orada İslâm hü*kümlerinin tatbikiyle darulislâm olmuştur. Bu sebeple istilâya uğrayan darulislâmda İslâm hükümlerinden bazıları mevcutsa illetten bir cüz mevcut olacağından darulislâm hükmü de devam eder. Sözü edilen üç şart gerçekleşmemişse gayri müslimlerin fiilî hâkimiyetiyle İslâm hâki*miyetinin hükmen devamı söz konusu olacağından deliller çatışma halinde (kıyasların tearuzu) olacaktır. Bu durumda ya ihtiyaten Islâm tarafı tercih edilerek veya kıyasların birbirini hükümden düşürmesi sebebiyle istishâb kaidesi gereğince o yerin darulislâm olduğu kabul edilecektir.


İmam-ı Azam’ın bu görüşünü şöyle açıklayabiliriz: İslâm hâkimi*yeti altında bulunan bir yer İslâm dışı güçlerin eline geçtiğinde ülke hükmünün değişmesi için fiilî hâkimiyet yeterli değildir. Hâkimiyetin el değiştirmesiyle birlikte müslümanların daha önce sahip oldukları can ve mal güvenliğinin kesintisiz devam etmesi, müslümanların ibadetlerini ye*rine getirmede, dinî eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmede serbest olmaları, bunların o yerde mevcut yönetimin görmezlikten gelemeyeceği bir güce sahip bulunduklarını ve dolayısıyla fiilî de olsa gayri İslâmî hâkimiyetin tam gerçekleşmiş sayılamayacağını göstermektedir. Bu da Is*lâm hâkimiyeti altında bulunan bu yerin küfür hâkimiyetine geçmiş sayıl*masına engeldir. Bu durumda ülkenin darulislâm kalmaya devam ettiğini belirtmek, ülkedeki küfür hâkimiyetinin hukuken geçerli sayılmadığı an*lamındadır.

İmam-ı Azam ve İmameyn’in görüşlerini birer örnek vererek daha iyi anlayabiliriz:


Daha önce bir İslam memleketi olan Endülüs sonraları Hıristiyanlar tarafından işgal edilmiştir. Müslümanların hiçbir şekilde mal ve can gü*venliği kalmamış, küfür hükümleri yüzde yüz uygulanmaya başlanmıştır. Endülüs’in hiçbir İslâm ülkesi ile de sınırı yoktur. İmam-ı Azam’ın ileri sürdüğü üç şart Endülüs örneğinde birlikte ortaya çıktığı için orası darulharptir.


Batum örneğinde ise yüzde yüz Rus hâkimiyeti altında bulunduğu ve içerisinde küfür ahkâmı yüzde yüz uygulandığı için, İmameyn’e göre darulharptir. Şayet Batum’da bayram ve Cuma namazlarının kılınması gibi herhangi bir İslâm ahkâmına müsaade edilirse, orası yine İmameyn'e göre, darulharp olmaktan çıkar.


Ülkenin darulharbe dönüştüğünü kabul etmek ise mevcut hâkimi*yetin hukuken geçerli olduğunu onaylamaktır. Ancak ülkenin ister darulislâm kalmaya devam ettiği, ister darulharbe dönüşmüş bulunduğu kabul edilsin, mevcut gayri İslâmî yönetimin oradaki müslümanlar ve di*ğer İslâm devletleri tarafından siyasî bakımdan tanınması söz konusu de*ğildir.
 
Dadas2583 Çevrimdışı

Dadas2583

Üye
İslam-TR Üyesi
Darulislam veya Darulharp Olmak Neleri Fark Ettirir?


Alimlerimiz, ülkeleri bu şekilde tanımlamanın hükümlere tesiri ve buna bağlı olarak darulharpte bazı hükümlerin değişip değişmeyeceği konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hanelilere göre müslümanların darulharpte işledikleri suçlara ceza hukuku hükümleri uygu*lanmaz. Diğer üç mezhebe göre ise bu konuda darulislâmla darulharp arasında fark yoktur. Ancak Hanefılerce cezanın uygulanmaması, suç teşkil eden fiilin mubah olduğu anlamına gelmez. Adam öldürme, hırsız*lık, zina ve içki içmek gibi fiiller her yerde haram olmakla birlikte devle*tin hâkimiyet sınırları dışında işlendiğinde toplum düzenini sağlamak amacıyla konulmuş olan dünyevî ceza uygulanmaz. Bu durumda cezayı uygulama imkânı fiilen bulunmadığından işlenen suça cezu takdir etme*nin anlam ve faydası da yoktur. Ebû Hanife ve talebesi İmam Muhammed’e göre, darulislâmda yapıldığında faiz sayılan muamelelerle dinen alım satımı yasaklanan maddelerin konu edildiği alışverişler darulharpte müslümanla bu ülkenin vatandaşı gayrimüslim (harbî) arasında yapıldı*ğında caizdir. Ancak faiz sayılan fazlalığı müslümanın alması ve söz ko*nusu maddeyi müslümanın satmış olması şarttır.


Diğer üç mezhep âlimleriyle Hanefî mezhebinden Ebû Yûsuf a gö*re ise anılan bütün muameleler darulislâmda olduğu gibi darulharpte de haramdır.


Darulharpte küfür, darulislamda ise iman esas alınır. Yani buna gö*re darulharpte bir sahipsiz ölü bulunsa, hayatta iken namaz kıldığı vs. gö*rülüp bilinmediği sürece gayrimüslim olarak kabul edilip küffar mezarlı*ğına defnedilir. Ama darulislamda böyle bir ölü bulunsa, aksini iddia eden çıkmadıkça hiçbir alamet aramadan onun Müslüman olduğu kabul edilir ve buna göre işlemleri yapılır.

Daruislam Darulharbe Dönüşürse?


Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:
“Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: «Ne işte idiniz!» dediler. Bunlar: «Biz yeryüzünde çaresizdik» diye cevap verdiler. Melekler de: «Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!» dediler, işte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir .” (Nisa suresi: 97)


Bu ayetten anlaşıldığı üzere müslümanın vatanı İslam diyarı olma*lıdır. Yani islamm yaşandığı, islamın hükümlerini uygulayabilme imka*nına sahip olduğu yer olmalıdır. Bu nedenle bir Müslüman darulharpte küfrün zulmü ve işkenceleri altında sıkıntılı bir hayat sürüyor, dininin emirlerini yerine getiremiyor, farzlarını ifa edemiyor ve kendisinin veya neslinin küfre girmesi için zorlanıyor ya da zorlanmaktan korkuyorsa, böyle bir yerden hicret etmesi farzdır.


Habeşistan ve Medine hicretlerine bakacak olursak, bunların Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin izniyle gerçekleştiğini görürüz. Hic*ret edene kadar yapılan mücadele, darulharpte yaşayan müslümanların orada kalıp mücadele etmeleri, orayı darulislâm haline getirmeye çalış*maları gerektiğini göstermektedir. Ancak böyle bir durumda kâfir yöne*timin müslümanlara eziyet ve zulümde bulunacağı, onları şehit edeceği ve bunun çok zulümlere neden olacağından hicret yolu daha uygun olmuştur.


Darulislam olan bir yer darulharbe dönüşürse, Müslüman bu durumdan asla memnun olamaz. Rahatsız olup mücadele eder. Eğer başaramazsa ve dinini yaşama imkanı bulamazsa, hicret etmek zorundadır. Yoksa bugünkü anlayış gibi,, “ne yapalım darulharp oldu, öyleyse faiz helaldir, cumaya gidilmez” demek son derece yanlış ve mesnetsizdir.

Gayrimüslimlerin ele geçirdiği İslâm ülkelerinde yaşayan müslümanların yapmaları gereken husus, bu ülkeleri darulharp kabul edip faiz yemek değil, yeniden müslümanların hâkimiyetini sağlamak için ça ba göstermektir. Yani darulharptir deyip tabiri caizse yan gelip yatmak olmaz.Aksi takdirde bu düşünce yapısı çok yanlış yollara sevk edcı Darulharptir deyip soygun yapar ama ganimet topluyoruz dersiniz. Metres hayatı yaşarsınız, cariyelerimiz dersiniz.


Devleti dolandıracaksın, zimmetine para geçireceksin, her türlü lıile ve hurdaya başvurup orayı burayı dolandıracaksın. Adına da darulharpte ganimet topluyoruz diyeceksin. Sen de mücahit olacaksın. Oh ne âlâ!


Müslüman her yerde kendinden güven duyulan insandır. Devletin İslam ya da küfür olması müslümanın niteliğini değiştirmez
 
Dadas2583 Çevrimdışı

Dadas2583

Üye
İslam-TR Üyesi
Türkiye Darulharp midir?
• •
Öncelikle şu hususa temas etmekte fayda vardır. Sanki ülkemizin en büyük meselesi darulharp konusuymuş gibi bir hava estirmek, bunu sık sık dillendirerek Müslümanları rahatsız etmek son derece yanlıştır.Beğensek de beğenmesek de bir ülkemiz vardır. Azıyla çoğuyla ibadet etme özgürlüğümüz bulunmaktadır. Böyle tartışmalar yerine, bizlere daha fazla kazandıracak meseleleri gündeme getirmek daha doğru olacaktır. Örneğin “Cuma kabul oluyor mu” demek yerine, “namazları daha düzgün kılalifn”, “huşu içerisinde nasıl namaz kılabiliriz” sorularını ortaya atmak her müslümana fayda sağlayacaktır. Bu temenninin adından meselemize bakalım:


Türkiye’nin darulharp olduğunu savunan kimselerin ortaya attıkları görüşler soyut iddialara dayanmaktadır. Bir delile dayanmadan gerçeklik payı olmayan soyut iddialara itibar edilmez.


Her ilmi, uzmanlarının tartışması ve bu konuda fikirleri onların ortaya koyması gerekir. Yoksa ehliyet sahibi olmadan, görüşlere dayanak olacak sağlam ilim yeterliliği olmadan kişilerin konular hakkında fikir belirtmesi doğru olmaz. Çünkü her alanda olduğu gibi şer'i ilimlerde do meselelerin kesin delillere dayandırılması gerekmekledir.

Şeri ilimlerin uzmanları da başta dört büyük mezhebin imamları olmak üzere müctehidler ve fıkıh âlimleridir, Bu sebeple kim olursa olsun din adına konuşan bir kimse büyük müçtehidlerin içtıhadlarını, fıkıh alimlerinin fetvalarını göz ardı edemez, Bu konuda herkes haddini bil*mek zorundadır.


Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk-u İslâmiye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamûsu’nda Darulislâm ve darulharbi şöyle tanımlamaktadır:


Darulislâm, Müslümanların hâkimiyeti altında bulunup Müslümanların emniyet ve güven içinde yaşayarak dinî vazifelerini ifa ettikleri yerlerdir. Müslümanlar ile aralarında antlaşma bulunmayan gayrimüslimlerin hâ*kimiyeti altında bulunan yerler de Darulharptir. (Bilmen, O. Nasuhî; Hukuk-u İslâmiye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, c:3, s: 369) Bu ve diğer tanımlamalara bakacak olursak, Türkiye’nin darulharp olmadığı bir gerçektir.


Darulislamın darulharbe nasıl dönüşeceği konusunda İmam-ı Azam ve İmameynin görüşlerini belirtmiştik.


Buna göre darulislam bir yerin darulharbe dönüşmesi için İmam-ı Azam’ın ileri sürdüğü üç şartın ülkemiz Türkiye’de gerçekleşip gerçek*leşmediğini ortaya koyalım.


Ülkemiz Allah Teala’ya şükürler olsun yüzyıllardır İslam hâkimi*yeti altındadır. Yani darulislamdır ve bu özelliğini sürdürmektedir. Bu*gün muamelatla alakalı bazı hükümler istisna olmak üzere itikat, ahlak ve ibadete dair hükümlerin ifa edilmesine bir engel yoktur. Bununla birlikte muamelatı içeren dini nikâh gibi bazı hükümlerin ferdi olarak yerine geti*rilmesine de bir engel yoktur.


Devletimiz bir kısım dinî hizmetleri bizzat üstlenmiş ve bu hizmet*leri yürütmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Vaazlar kür*sülerden dinî telkin etmekte, islâmı anlatmaktadır. Bütün il ve ilçelerde fetva mercii olan müftülükler, fiilen hizmet görmekte, yüzlerce Kur’an Kursu faal olarak çalışmaktadır. Ezan, cemaat, cuma, bayram ve hac gibi İslâmî şeâir canlı ve hayatkar olarak varlığını devam ettirmektedir. Bin*lerce cami ve mescidlerden, günde beş kere Ezan-ı Muhammedi okun*makta, cemaat namazları, cuma ve bayram namazları serbestçe kılınabilıııektedir. İsteyen Müslümanlar hac ve umre ibadetini yapabilmekte*dirler. Kur’ân-ı Kerîm’in ve İslâmî eserlerin yayını rahatlıkla yapılmak*ladır. Dinî bayramlar resmen tatil günü olarak kabul edilmiştir. Müslü*manlar evlâtlarına istediği ismi koyabilmekte, hatim duası, mevlit, sünnet düğünü gibi örf ve âdetler varlığını devam ettirmektedir. Din dersleri okullarda okutulmaktadır. Devletin açmış olduğu binlerce Îmam-Hatip Okulu ve dinî yüksek okullardan, din adamı yetişmektedir. İslâm ülkelerirıe gidiş-geliş serbesttir. Devletin radyo ve televizyonlarında dinî programlar halka takdim edilmekte, özellikle mübarek gecelerde ve ramazan ayında bu programlar yoğunlaştırılmaktadır.


Bu örnekler göz önüne alındığında, İmam-ı Azam’ın ileri siirdüğiı birinci şart olan istilâ edilen darulislamda küfür ahkâmının (İslâm dışı hukuk düzeninin) uygulanması Türkiye için yüzde yüz geçerli değildir. Çünkü istilâya uğrayan darulislâmda küfür hükümleriyle birlikte İslâm hükümleri de uygulanıyorsa bu şart gerçekleşmemiş demektir. Böylelikle İmam-ı Azam ve İmameyn’in aynı olan ilk şartları ülkemiz için geçerli olmamaktadır.


Bu şartla birlikte ileri sürülen” gayrimüslimlerin Müslümanlara yüzde yüz galip gelmesi” de ülkemiz için söz konusu değildir. Çünkü Elhamdülillah ülkemiz bir Yunanistan, Bulgaristan örneğinde olduğu gibi gayrimüslimlerce idare edilmemektedir. Beğeniriz veya beğenmeyiz ayrı konu, ülkemiz milletin seçtiği kimselerce idare olmaktadır. Nüfusun yüz*de doksan dokuzu Müslüman olan halk, kendi seçtiklerini yönetici olarak belirlemektedir.


“Ülkede ilk emanları üzere bulunan hiçbir müslüman veya zimmînin kalmaması” şartı da ülkemiz için mevzu bahis değildir. Çünkü Türki*ye bağımsız bir ülke olup gayrimüslimlerin hâkimiyeti altında değildir. Müslümanlar ile birlikte vatandaşlığı meydana getiren azınlıkların bile hakları muhafaza edilmektedir. Yani can ve mal güvenliği kesinlikle bu*lunmaktadır. Gayrimüslim bir ülkede tek bir müslümanın eman içinde yaşaması o ülkenin tam olarak gayrimüslim hakimiyetinde olmadığına delil iken, yetmiş milyon Müslümanın emin olarak yaşadığı ülkemize ke*sin bir şekilde darulharp denemeyeceği çok açıktır.


İmâm Kâsânî, “darulislâm ve darulharp tanımlamasından maksat, bizzat İslâm veya küfrün mahiyeti değildir. Kasıt, emniyet ve korkudur. Eğer emniyet mutlak surette müminlere, korku da mutlak surette kâfirlere aitse o belde darulislâmdır. Korku mutlak surette müminlere aitse, orası da darulharptir. Hükümler, emniyet ve korkuya bağlıdır.” demektedir. (İmam Kâsâni, el-Bedâiü's-Sanâyi, Beyrut 1974, VII. 131)


Ülkenin darulharbe bitişik olması” şartı da savunma ve güvenlikle ilgilidir. Sınırların artık sadece haritayı göstermede öneminin kaldığı gü*nümüz dünyasında, küreselleşme sonucunda dünya adeta tek ülke konu*muna gelmiştir. Burada önemli olan kendini savunmak ve bağımsızlığını koruyabilmektir. Bu nedenle farz edelim ki ülkemizin dört bir yanı gay*rimüslim devleti ile çevrilmiş olsa da, Türkiye kendini savunacak ve is*tiklalini muhafaza edecek güce sahiptir.

İmam Şafi'nin görüşüne göre, darulsilam daha sonra istilâya uğ*ramış olsa, halta istilânın üzerinden uzun yıllar ıhı geçse darulharbe dönüşmez. Ayrıca İmam-ı Şall’ye göre Müslümanlarla barış halinde bulunan gayrimüslimlerin ülkeleri darulharp değildir. İmam-ı Şafi’ye göre, hiı diyarın darulharp olması için, Müslümanların idaresi altına hiç gir*memiş olması ve Müslümanlarla barış halinde olmaması lâzımdır. İmam-ı Şafi Hazretlerinin görüşüne göre başta ülkemiz olmak üze*re Balkanlarda ve Asya’da birçok ülke darulharp değildir. Mesela Bosna, Bulgaristan, Kırım...


Yukarıda belirttiğimiz gibi, ne İmam-ı Azam, ne de İmameyn’in ileri sürdüğü şartların hiçbiri tam anlamıyla ülkemiz için geçerli değildir. Bunun yanı sıra İmam-ı Şafi’nin görüşü de “Türkiye darulharp değildir” görüşünün hakikatini ortaya koymaktadır.


Elbette bu delillere rağmen Türkiye darulharp midir, değil midir larlışmaları sürecektir. Bu iddiada bulunup Cuma namazı kılmayan kar*deşlerimize şöyle seslenmek istiyorum:


Türkiye’nin darulharp olduğu kesin değildir ve hatta olmadığı daha güçlü ihtimaldir. Kaldı ki ülkemizin darulharp olduğunu kabul etsek bile, yine de Cuma namazının kılınması gerekir.


Hz.Ali (R.A.)ya atfedilen bir kıssada, müşrikle ahiret inancıyla ilgi*li tartışırken Hz.Ali (R.A.) şöyle diyor: “Ben ahretin olduğuna ve burada yaptıklarımızın karşılığını göreceğimize inanıyorum. Sen ise ahiret ol*madığına ve burada yaptıklarımızın bir karşılığının olmadığına inanıyor*sun. Diyelim ki senin inancın doğru olsun: Ben ne kaybederim? Ama be*nim inancım doğru çıkarsa, sen neler kaybedeceksin?”


Siz de bir düşünün? Sizler ki ülkemiz darulharptir diyerek Cuma namazını kılmıyorsunuz, faizli işlemlerde bulunuyorsunuz. Ya Türkiye darulharp değilse?
 
Dadas2583 Çevrimdışı

Dadas2583

Üye
İslam-TR Üyesi
Türkiye Darulharptir Demek Ciddiyet İster


Öncelikle bu konuda bir kısım insanların samimi olup bilgi eksikli*ğinden kaynaklanan yanlış düşüncelerinin olduğunu kabul etmek gerekir. Darulharp gibi iddialı ve etkili bir sözün ardından gitmelerine rağmen, niyetlerinin samimi ve halis olduğunu söyleyebiliriz. Tabi bu bahsettikle*rimiz oldukça az bir sayıya karşılık geliyor.


Allah'ın emrini yerine getirmekten başka arzusu olmayan ve çoğun*luğu gençlerden oluşan kardeşlerimizden bir kısmı bu görüşün doğru ol*duğuna inanmışlardır. Günümüzde, bu sebeple Cuma namazını kılmayan ve bunu İslam'ın egemen olması uğruna yapılan bir cihat sanan insanlar ortaya çıkmıştır.

Bu konuyu Türkiye'de ilk gündeme getiren kişiler, bununla aslında müslümanların şuurlanmasını düşünmüşlerdir. Ama hu hiçbir zaman böyle olmamıştır. Cuma namazı kılmayanların hu görüşünden devletin etkilenip geri adım attığı söylenemeyeceği gibi, halkın da Cuma namazını kılmayanlara tavrı beklentilerin tam aksine olmuştur. Cumayı terk, halkı şuurlandıracağına; terk eden gençlerin cami cemaatinin gözünden tümüyle düşmesine sebep olmuştur. Cuma, terk edilerek değil; sahiplenilerek aslî hüviyetine kavuşturulabilir.


Türkiye darulharptir demek, iddia sahibine birçok sorumluluk yükler. Hem de yüklenmek istemeyeceği çok ciddi sorumlulukları yükler.


İlk başta bu iddia, idaredeki kişileri küfürle itham etmek anlamına gelir. Açıkça ben gayrimüslimim demeyen bir kimseyi tekfir etmektir ki. son derece ciddi sorumluluğu vardır.


Darulharp olan bir yerde bazı haram muameleler mubah nitelik kazanır. Gayrimüslimden faiz almak, gayrimüslime içki, domuz vb. haram ürün satmak, gayrimüslimle kazanacağına emin olduğun bahse girip kumar oynamak bu muamelelere örnektir. Ayrıca zina, hırsızlık vb. suçların dünyevi cezaları darulharpte uygulanmaz.


O zaman şu soruları iddia sahiplerine yöneltelim: Türkiye darulharptir diyerek elinize ne geçiyor? Kazancınız nedir?


Sizler Türkiye darulharptir diyerek aslında yaşamak istediğiniz ha*yatı belirtiyorsunuz. Darulharp olsun ki, faizli işlemleriniz göze batma*sın, metreslerinize cariye havası verebilin. Devleti, kamu kuruluşlarını fesat ve hilelerle dolandırıp kazancınıza ganimet deyiverin. Aldatın, çünkü dini ölçü değil, antlaşma esastır deyin. Rahatça suç işleyin, dünyevi cezası yoktur.


Manzarayı görebiliyor muyuz? Nerede olursa olsun dosdoğru olmak*la mükellef olan Müslüman görüntüsü nerede? Yaşantımız bizi anlatacak iddiasmdayken, gayrimüslimle farkımız ne olacak? Onları nasıl İslama çağıracağız? Gel bizim gibi mi ol diyeceğiz? Zaten aynı olmadık mı?
• •
 
Dadas2583 Çevrimdışı

Dadas2583

Üye
İslam-TR Üyesi
Darulharpte İslam Fıkhı Uygulanmaz iddiası


Bir ülke darulharbe dönüşünce oradaki Müslümanların mükellefiyetleri kalkmış olmaz. İslâmın bütün emir ve yasaklarıyla yine muhatap*tırlar. Ancak eda ehliyetlerinde bazı noksanlıklar bulunmaktadır. Bu nok*sanlık da: Ukûbat yani işlenen suçlarla ilgili cezalar, veraset ve mülkiyet gibi bir kısım muamelâtla ilgilidir. Namaz konusunda ise farzların terk edilmesi veya eksilmesi gibi bir şey asla söz konusu değildir. Diğer İbadetler ve şerî hükümlerde de bir değişiklik yoktur. Bu bakımdan "Islâm fıkhı uygulanmaz" ifadesi büyük bir hatadır.

Darulharpte laiz almak, kıumar gibi bazı haram fiillerin caiz olma*sından dolayı, öyle bir anlayış ortaya konmak ısloııiyoı ki, sanki darulharpte günah işlemek, haramları yapmak serbestliği bulunmak*tadır. Oysa günah, darulharpte de, darulislamda da günahtır. Günahın günahlığı baki; uhrevî azap ve mesuliyeti değişmezdir. Fakat işlenen günah*ların dünyevi yaptırımının uygulanması bakımından fark vardır. Hanefi mezhebine göre müslümanların darulharpte işledikleri suçlara ceza huku*ku hükümleri uygulanmaz, diğer üç mezhebe göre ise uygulanır. Hanefi mezhebince böyle olması, darulharpte işlenen günahın günah olarak ka*bul edilmediğinden değildir. Günahlara karşı konulan dünyevi cezalar, toplumsal düzenin ve huzurun sağlanması içindir. Oysa darulharpte ceza*yı uygulama imkânı (yetkili uygulama mercii) fiilen bulunmadığından iş*lenen suça ceza takdir etmenin anlam ve faydası da yoktur. Bunun aksi ise anarşiden daha vahim bir ortam ortaya çıkarabilir. Bir kısım suçların cezasını fertlerin vermeye kalkması dine rağmen din için yapılan çok teh*likeli bir hâl ortaya çıkarır.


Hanefi mezhebi bu hükmü verirken, parayı İktisadî bir silâh olarak düşünüp, müslümanın onu kafirin ülkesinde ve onun rızasıyla, herhangi bir yolla alabileceğini, böylece onu iktisaden zayıf düşüreceğini, müslümanın hiçbir surette faiz veremeyeceğini, yani fazlalığı müslümanın alması halinde bunun caiz olabileceğini belirtmişlerdir.

Imam-ı Azam kumarı da aynı kategoriye sokmuş ve yüzde yüz ka*zanacağını bilmesi halinde bir müslüman darulharpte bir gayrimüslim ile kumar oynayabilir, demiş ve meseleye Rum suresinin (2. ve 5. ayet) başında işaret edilen ve Hz. Ebu Bekr'in Şirk diyarı olan Mekkelilerle girdiği bahsi delil göstermiştir. Çünkü bahsin kumardan başka bir anlamı yoktur ama Hz. Ebu Bekr kazanacağını Allah Rasûlünün haber vermesiyle kesinlikle bilmektedir.


Faiz ve kumar örneğini öne sürerek haram işlemenin serbestliği id*dia edilemez. Çünkü bu muameleler, darulharpte, ancak gayrimüslimlerle Müslümanlar arasında ve Müslümanların faydasına olduğu takdirde caiz olur. Bu bakımdan, bir Müslüman bir gayrimüslimden faiz alabilir, fakat ona faiz veremez. Müslümanların kendi aralarında ise, bu gibi muamele*lere cevaz verilmez, müsaade edilmez.


Bu nedenle, İslâm idaresi olmayan bir memlekette yapılan bütün ibadetlerin batıl olduğu iddiası son derece asılsız ve yanlıştır.ibadet, insanın yaratılış gayesi ve var oluşunun hikmetidir. Bu ne*denle bir Müslüman İslam diyarı veya küfür diyarında da olsa, ibadet et*mekle, Allah Teala’nın emir ve yasaklarını uygulamakla mükelleftir.

Hatta alimlerimiz arasında, gayrimüslim diyarında Müslüman olan hu kimsenin ibadet yükümlülüğünde cehalet özrünün olup olmadığı tartışılmakladıı Dikkat ederseniz, ibadet etmeli midir diye bir tartışına asla olmamıştır. Buna göre gayrimüslim bir ülkede Müslüman olan bir kimse öğrenene kadar kılmadığı namazları daha sonra kaza elmez, Çünkü darulharpte cehalet bir özürdür.


Günümüzde dünyanın birçok yerinde insanlar islamla müşerref ol*maktalar. Bulundukları darulharpte en zor şartlarda bile ibadet etmeye gayret etmekteler. O halde bu kimselere “sizin ibadetleriniz makbul olmaz” demek ne kadar doğru olabilir? Öyleyse gayrimüslim biı ülkede Müslüman olunmaz anlayışı ortaya çıkar ki bu da insanların İslama girmesine engel olur.


Darulharpte ibadetin hükümsüz olduğunu söylemek, Müslümanları gayrimüslimlerden ayıracak mühim bir alâmetten mahrum koymak, onları gayrimüslim muamelesine maruz kalma tehlikesiyle karşı karşıya bı*rakmak demektir.


Darulharptir, laik devletin imamları arkasında Cuma namazı kılınmaz diyerek Cuma namazını terk etmek, Diyanet düzenliyor diye hac ibadetini yerine getirmemek, düzenin camileri diyerek camilerimizi cemaatsiz ve de sadece yaşlılara bırakmak, protesto etmek hiçbir müslümana yakışmaz. Bu doğru bir tavır değildir. Bu tavırlar, kaynağını Kur’an ve Sünnet’ten alan davranışlar olmadığı gibi, tebliğe de zarar ve*ren yanlışlardır.
____
 
Dadas2583 Çevrimdışı

Dadas2583

Üye
İslam-TR Üyesi
Darulharpte Cuma Namazı Kılınmaz iddiası


Bu iddia da son derece yanlış ve mesnetsizdir. Türkiye ittifakla darulharp kabul edilse bile ki, böyle bir ittifak mevcut değildir, cuma namazı kılınamaz denemez. Zira: “Darulharpte cuma namazı kılınmaz" diye bir kural yoktur. Çünkü hicretten evvel Medine-i Münevverede Müslümanların cuma namazını kıldıkları, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efen*dimiz de ilk Cuma namazını hicret esnasında kıldıkları kaynaklarda zikredilmiştir. Bu esnada Islâm devleti olmadığı gibi, Islâm Şeriatı da hâkim değildi. Hiçbir ayet-i kerime veya hadis-i şerif veya mezheb içtihadı, cuma namazının bir yerde kılınabilmesi için İslâm devletinin hâkim olmasını veya İslâm şeriatının tatbik edilmesini şart koşmamıştır. Hanefi mezhebinden 4 kişi bilittifak küfür diyarında bulunsa, aralarından birini imam seçerler ve cuma namazını kılarlar.

Ayrıca Tatarların istila ettiği Müslüman beldeler hakkında, zamanın Hanefî fukahasının verdiği fetva, kâfir valilerin yönetimindeki beldelerde Müslümanların cuma ve bayram namazlarını kılmalarının caiz ve sahih olduğunu vurgulamaktadır. Şöyle ki: Bugün küffarın yani kafirlerin elinde bulunun beldeler, şüphe yok ki İslam beldeleridir. Harp beldeleri değildir. Çünkü bu beldeler harp beldelerine btişik olmadığı gibi, orada küfür hükmünü hakim kılmış ta değildir.Bilakis kaza müessesi, Miislünıanlara aittir. Onlardan kim: Ben Müslümanım der ve kelime-i şahadeti getirirse, Müslüman olduğuna hükmedilir. Müslümanlardan onlara muva*fakat edenler fasıktırlar; mürdet değildirler, kâfir de değildirler. Bunları müıted diye isimlendirmek büyük günahların en büyüklerindendir. Çün*kü bu, İslâm’dan nefret ettirmek, İslâm topluluğunu azaltmak ve küfre tahrik ve teşviktir. Buna hüccet olarak, nifaklarına dair apaçık vahiy ol*duğu halde münafıklara şeriat sahibinin İslâm hükümlerini icra etmesi kaildir. Onlara zaruret gereği itaat eden idareciler Müslümandırlar. İtaat*leri zaruret gereği olmayanlar da Müslümandırlar, ama fasıktırlar. Onlar tarafından tayin edilen Müslüman bir valinin bulunduğu her şehirde cuma ve bayram namazı kılmak caizdir. Bunların küffarlara itaatleri ise anlaş*ma ve hiledir. Kâfir valilerin bulunduğu beldelere gelince, oralarda da cuma ve bayram namazlarını kılmak caizdir. Kadı ise, Müslümanların rı*za ve muvafakatlarıyİa kadı olur. İdarecilerden de Müslüman bir vali is*temeleri gerekir. (Alemgir, el-Fetava'l-Hindiyye, 1/144; El-Fetava'l-Bezzaziyye, 6/311-312; İbn-i Abidin, 1/759 4/308; el-Bahru'r-Raik, 3/155)



Dayanağı olmayan gerekçelerle ortaya çıkan kişiler, Cuma namazı gibi bir ibadete engel oldukları için çok ağır bir vebale girmektedirler. Bu yanlış yoldan dönmedikleri sürece hem kendi günahlarını hem de onların görüşlerine dayanarak Cuma namazı kılmayanların günahları kadar bir günahı üstlenmeye devam edeceklerdir.


Cuma namazı islamın en büyük şiarlarından birisidir. Bu veya çe*şitli bahanelerle Cuma namazını kılmamak, bu namazın tamamen kılınmamasına yol açar.


Kur’an ve Sünnet’in kesin emrine rağmen Cumanın kılınmasını ıs*rarla kılmayıp başkalarına da yasaklayanların bu tavırlarıyla taban tabana zit sloganı şudur: “Temel kaynağımız Kur’an ve Sünnettir. Referansımız bu ikisidir. Biz Kur’an ve Sünnet’e bağlıyız!”


“Ya bu sözü söylemesinler, ya da Kur’an ve Sünnet’in emrini yeri*ne getirmeyi suç saymasınlar”, deme hakkımız olmalı değil mi?
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Darulharpte İslam Fıkhı Uygulanmaz iddiası


Darulharpte ibadetin hükümsüz olduğunu söylemek, Müslümanları gayrimüslimlerden ayıracak mühim bir alâmetten mahrum koymak, onları gayrimüslim muamelesine maruz kalma tehlikesiyle karşı karşıya bı*rakmak demektir.

Darulharptir, laik devletin imamları arkasında Cuma namazı kılınmaz diyerek Cuma namazını terk etmek, Diyanet düzenliyor diye hac ibadetini yerine getirmemek, düzenin camileri diyerek camilerimizi cemaatsiz ve de sadece yaşlılara bırakmak, protesto etmek hiçbir müslümana yakışmaz. Bu doğru bir tavır değildir. Bu tavırlar, kaynağını Kur’an ve Sünnet’ten alan davranışlar olmadığı gibi, tebliğe de zarar ve*ren yanlışlardır.
____

Tağutun ipine sımsıkı sarılarak yapılan ibadeti anlam bakımından hangi kefeye koyuyorsun.Sizin gibi tağutların ipine sarılarak,kelimlerin anlamlarını hevasına göre yorumlayarak tağuta destek olan birisinden nasihat almaktan Allaha sığınırız.İslam zillet değildir,izzetttir.Müminlerin izzet sahibi olmasını ister.Allahın emirlerini uygulamayı kendilerine zillet görüp,tağutların izzetini güçlendirenler,biraz Allaha ibadetin manasını düşünmeliler.Namazın Allah için kılınması demek,bütün herşeyinle,Allahın hükümlerine teslim olup bütün tağutları red etmek ve sadece ona karşı boyun eğmek demektir.Tağutlara boyun eğenlere boyun eğenler Allaha karşı asi olmuş olurlar.Hiç olmazsa deyin ki,bu tağutun atadığı imamların şeri konumu gereği onların imamlığını tanımıyorum.Sadece mecbur kaldığım için bu kuklaların fitnesinden Allaha sığınarak istemeye istemeye bazen arkalarında sıradan biri olan bir imama uymuş olmakla namaz kılmak zorunda kalıyorum.Ama elimden gelse yada başka bir tevhidi cemaat olsa bunları derhal terk ederim.demeniz daha doğru olmazmıydı.
 
Dadas2583 Çevrimdışı

Dadas2583

Üye
İslam-TR Üyesi
Darulharpte Kâfirlerden Cuma İzni İstenemez İddiası


“Türkiye laik bir ülkedir. Burada devlet başkanının Cuma namazını bizzat kıldırması söz konusu değildir. Cuma namazı İslâmî egemenliğin bir simgesidir. Fakat laik yönetim İslam'ın egemen olmasını kabul etmez. Bu sebeple böyle bir yönetimin görevlendireceği imamların arkasında cuma namazı kılınmaz.”

Bu iddiayı öne sürenler gerekçe olarak da Cuma namazının edasının şartlarından olan “veliyül-emr” konusunu gündeme getirmektedirler.

Evet, cuma namazını "veliyül-emr" olan imam veya O'nun tarafından görevlendirilmiş bir kişi tarafından kıldırılması şarttır, Fakat her şey*den önce Cuma namazının "veliyül-emr" olan imam veya tarafından me'zûn bir zat tarafından kıldırılmasındaki hikmeti iyi kavramak gerekir.


Bütün Hanefî fıkıh kitaplarının cüma bahsinde bu hikmet şöyle açıklanır: Cuma namazının sahih olması için veliyyu'l-emr'in izninin şart olması şunun içindir. Cuma namazı umumiyetle büyük kalabalıklarla kı*lınan önemli bir ibadettir. Bu sebeple cumada imamlık yapmak şerefli bir vazifedir. Binaenaleyh cuma namazını kıldıracak kimse hakkında insan*lar arasında münazaa ve fitne çıkmasını önlemek maksadıyla cuma na*mazı nerede ve kim tarafından kıldıracağı izne bağlanmıştır. Eğer böyle bir izin durumu olmasaydı hutbe okumaya, namaz kıldırmaya talipli bir*çok kimseler olurdu. Bu durumda münakaşalar çıkar ve Cuma namazının vaktinin çıkmasına kadar uzayabilirdi. Bu da Cuma namazının kılınmamasına sebep olabilirdi. İşte böyle muhtemel bir fitneye ve kargaşaya meydan vermemek için bir ön tedbir olarak veliyyu'l-emrin izni şart koşulmuştur. Binaenaleyh bu şart aslî olmayıp tâlidir. (Alemgir, el-Fetava’l-Hindiyye, 1/146; İbnü’l-Hümam, fethu’l-Kadir, 1/412; Damad, 1/165; İbn-i Abidin, 1/754)


Hanefî mezhebinin görüşünü anlayabilmek için görevli imamların olmadığı bir ortamı düşünmek gerekir.


Ayrıca böyle bir maslahata uyulmasının zararı da yoktur. Çünkü Cuma imamı, imamlık için gerekli asgari şartları taşıyorsa onun işgal et*tiği veya tayin edildiği makamın kusurları namaza mani olmaz. Sultan veya onun yerine geçecek bir kişi bulunmadığı zaman müslümanların kendi aralarında belirleyecekleri bir imamın arkasında namaz kılmaları mümkün olduğuna göre sultanın şart koşulması Cumanın terk edilmesine de sebep olmaz.


Onun için Hanefî mezhebine göre, "Veliyyu'l-emr" varken onun emri veya izni olmadıkça cuma sahih olmaz. Fakat veliyyu'l-emr yoksaveya ondan izin almak mümkün olmazsa, cumayı kıldıran imam fitne ve*ya ölüm sebebiyle hazır bulunmazsa, cuma vakti de girmişse, Müslüman*lar kendi aralarında bir imam seçerler ve cuma namazlarını eda ederler. Bu husus İmam-ı Muhammed'den böyle rivayet edilmiştir. Çünkü Hz. Osman (R.A.) evinde muhasara edildiği zaman, Müslümanlar Hz. Ali (R.A.) ya geldiler. O da onlara Cuma namazını kıldırdı. (Kâsâni, Bedayi, 1/261 ve a.g. eserler)


Nakledilen bütün hıı fetvalar, muhkem bir fariza olan cuma namazının sahili olması için, adil veya cair yani zalım Veliyyu'l-emr varsa, ondan izin alınmasının gerekçesini açıklamakladır. Yoksa diğer namazlar gibi bir ibadet olan Cuma namazının sahih olması için illâ "Veliyyu'l-emr" lâzımdır. Veliyyu'l-emr yoksa cuma namazı kılınmaz demek hata*dır, cehalettir.

Meseleyi izah bakımından şöyle bir misal daha verebiliriz: "Setr-i avret" namazın şartlarındandır. Avret yeri örtülmeden namaz olmaz. Peki avret yerlerini örtecek kadar elbiseyi bulamayan kimse ne yapacak, na*maz kılmayacak mı? Elbette namazını kılacak. Oturarak ve ayaklarını kıble tarafına uzatarak ima ile namazını mutlaka kılacaktır. Elbisem yok diye namazını terk etmeyecek. Fakat namaz böyle de kılınırmış diyerek halinden memnun olmayacak. Avret yerlerini örtecek elbiseyi temin et*meye bakacak. Binaenaleyh "Veliyyu'l-emr" yok diye cuma terk edile*mez. Ancak Müslüman, "Veliyyu'l-emr"siz de cuma kılınırmış diyerek halinden memnun olmayacak. Bir taraftan Cuma namazını kılarken, diğer taraftan "adil veliyyu'l-emr"in temini için azami gayretini sarf edecek. Bu da farzdır. Unutulmamalı.


Diğer bir misal: Dinimizin emirlerine göre, kadının evinden dışarı çıkması kocasının iznine bağlıdır. Kocası izin vermedikçe evinden dışarı çıkamaz. Şimdi bu hükmü kocasız kadınlar için de uygulayabilir miyiz? Kocası yok ki. Kimden izin alacak? Cumadaki izin meselesi de aynen böyledir. Veliyyu'l-emr varsa, izin alınır, veliyyu’l-emr yoksa izin mese*lesi de yok.


Cumanın sahih olmasının şartlarından olan "Veliyyu'l-emr"in izni içtihadî bir görüştür. Gerekçesi de izah edildi. Şimdi bu içtihadı: "Veliyyu'l-emr"in izni olmadıkça Cuma namazı sahih olmaz" şeklinde anlamak mümkün değildir. Çünkü bu durumda, farziyyeti kitap, sünnet ve icma-i ümmet ile sabit olan bir ibadet icdihadla iptal edilmiş olur. Bu ise caiz değildir.


"Veliyyu'l-emr yoksa Cuma kılınmaz görüşünü ileri sürenler şu hadis-i şerifi zikretmektedirler: Câbir b. Abdullah (R.A.)den rivayete göre Resülullah (S.A.V.) Efendimiz:
“...Bilmiş olunuz ki ALLAH Teâlâ, şu bulunduğum makamda, şu günümde, şu ayımda ve şu yılımda sizlere Cumayı farz kılmış bu*lunuyor. Ve bu kıyamete kadar böyleee devam edecek. Benim haya*tımda, ya da benden sonra adaletli yahut da zalim bir imamı bulun*duğu halde, cumayı hafife alarak yahut ta inkâr ederek kim terk ederse; ALLAH, onun iki yakasını bir araya getirmesin, hiç bir işini mübarek kılmasın. Haberiniz olsun, böyle bir kimsenin ne namazı vardır ne zekâtı, ne haccı, ne orucu ve ne de bir iyiliği... Ta ki tövbe edinceye kadar. Artık kim tövbe ederse, ALLAH, onun tövbesini kabul etsin. (İbn Mâce, îkame:78, 1/343, No: 1081; Taberani, El-Mu'cemu'l-Evsat, No: 1283, 2/152)

Bu hadis-i şeriften “imam yoksa, Cuma namazı kılamazsınız görüşü nasıl çıkarılabilir? Bu hadisin ilgili bölümlerinin anlattığı, "ister adıl, isterse de zâlim olsun bir imamın varlığına rağmen" Cuma terk edilecek olursa, belirtilen tehditlerle karşı karşıya kalınacağından ibarettir. Çünkii hadis, “imam yoksa Cuma namazı kılamazsınız” demiyor, olduğu halde kılınmazsa, son derece tehlikeli tehditlerde bulunuyor, imamın yokluğu halinde kılınmayacak olursa o takdirde bu hadisten, olsa olsa tehditlerin daha hafif olacağı sonucuna varılabilir. Bu da en müsamahalı bir fikir yürütme olur.

Sonra "Veliyyu'l-emr"in izni olmadıkça cuma namazı kılınmaz diyenlere soruyoruz: Veliyyu'l-emr var ve cumayı kılmanıza izin vermiyor, yasaklıyorum, diyor. Şimdi biz Cuma namazını terk mi edeceğiz.? ALLAH Teâlâ'ya isyan olan bu yerde mahlûka itaat mı edeceğiz? Asla, işte fetvası: Sultan, bir şehir halkını onlara zarar vermek veya üzmek maksadıyla Cuma namazını kılmaktan men etse, onların, kendilerine cu*mayı kıldıracak bir adamın etrafında toplanma ve cumayı kılma hakları vardır.( İbn-i Abidin, 1/754)

Netice olarak diyoruz ki: Cuma namazı İslâm'ın büyük şiarlarından olduğu için bir yerde halife veya vekili bulunmasa da cuma namazı terk edilemez. Fıkıh kitaplarımız bu hususla alakalı açık ve net fetvalar ile do*ludur. Meselâ el-Bahru'r-Raık isimli eserde şu kayıt vardır: Bir beldede cuma kıldıracak kadı ölse, ölenin yerine halifeden izinli biri bulun*masa, halk birinin Cuma namazını kıldırması için ittifak etse zaruret bulunduğu için cuma namazı kılmak caiz olur. (Bkz. 2/155)




Bu fetva göstermektedir ki halife veya vekilinin olmadığı zaman cuma namazı sakıt olmaz, cemaatın seçtiği imam arkasında Cuma namazı eda edilir.

El-Fetava'l-Bezzaziye'de ise şu açıklama vardır: Kâfirler tarafın*dan tayin edilmiş Müslüman bir valinin bulunduğu beldede de cuma ve bayramı namazları kılmak caiz olur. Kâfir valilerin bulunduğu beldede de yine cuma ve bayram namazları kılmak caizdir. Cumayı kıldıracak kadı Müslümanların rızasıyla kadı olur . (Bkz. 6/311)

Buradaki ifadeden de açıkça anlaşılmaktadır ki bir beldedeki vali Müslüman ise, kâfirler tarafından tayin edilse dahi orada cuma namazı kılınacağı gibi bizzat vali kafir olsa, yine cuma namazı kılınır. Ancak Müslümanlar arkasında cuma namazını kıldıkları imamdan razı olmalıdırlar.


Bundan anlaşılmakladır ki bugün cuma namazını terk etmek değil, imamlar arasında tercih yapmak durumundayız. Takva ve salahına itimad edilen imamlar arkasında cuma kılmalıyız. İbıı-i Abidin hazretlerinin Reddu'l Muhtar isimli kitabında da: Valiler kâfir dahi olsalar Müslümanların cuma namazı kılmaları caizdir. Kadı Müslümanların rıza*sıyla kadı olur." ifadesi vardır. (Bkz 1/754)



Ulema kılınmaması için değil; kılınması için gayret göstermektedir. Kısaca: Fetva Cuma namazının kılınması üzerindedir.


Cuma namazı kıldırmaya ehil olmayan kimselerin verdiği izne iti*bar edilir. Bütün Hanefî fıkıh kitaplarında: "Bir beldenin idarecisi ka*dın veya mütegallibe olur da imamete ehil bir erkeğe cuma namazını kıldırması için emrederse, bu caizdir ." (bak. Damat, 1/166) hükmü bulunmaktadır. Hal*buki kadın cuma namazı kıldırmaya ehil değildir. Bugünkü laik sistem de cuma namazını kıldırmaya ehil değildir ama, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığını iyi-kötü görevlendirmiştir.


Ülkemizin imamlarının laik devletten maaş aldığını söyleyerek arka*larında Cuma namazı kılınmaz demek kesinlikle doğru değildir. Veliyül- emr şartının otoriteyi sağlamak amacıyla konulduğunu göz önüne alırsak, bugün imamların bunu sağladıkları bir gerçektir. Memur statüsünde olan imamlara karşı gelip onların görevlerini yerine getirmelerine engel olmak kanunen suçtur. Böylece bu gibi tavra kimse yeltenememektedir.


Bütün bu izahatlar gösteriyor ki: Müslümanlar, cuma namazını zorla kılmayıp, kendi istekleriyle arkasında namaz kıldıkları imamdan razı olu*yorsa, o imamı seçiyorlar demektir. Neticede cuma namazı da sahihtir.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Türkiye Darulharp midir?

Ülkemiz Allah Teala’ya şükürler olsun yüzyıllardır İslam hâkimi*yeti altındadır. Yani darulislamdır ve bu özelliğini sürdürmektedir. Bu*gün muamelatla alakalı bazı hükümler istisna olmak üzere itikat, ahlak ve ibadete dair hükümlerin ifa edilmesine bir engel yoktur. Bununla birlikte muamelatı içeren dini nikâh gibi bazı hükümlerin ferdi olarak yerine geti*rilmesine de bir engel yoktur.


Türkiye’nin darulharp olduğu kesin değildir ve hatta olmadığı daha güçlü ihtimaldir.

Zırvaya reddiye

DAR’UL-HARB VE DAR’UL- İSLAM

https://www.islam-tr.org/tevhid/10603-dar-ul-harb-ve-dar-ul-islam-kitap.html
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Ülkemiz Allah Teala’ya şükürler olsun yüzyıllardır İslam hâkimi*yeti altındadır. Yani darulislamdır ve bu özelliğini sürdürmektedir. Bu*gün muamelatla alakalı bazı hükümler istisna olmak üzere itikat, ahlak ve ibadete dair hükümlerin ifa edilmesine bir engel yoktur.

Vay vay vay, ne güzel bir hakimiyetmis devlet eliyle kerhaneler aciliyor, devlet eliyle 10 yasinda kücük kizlara tecavüz eden sapiklar korunuyor, devlet eliyke icki kumar ve sayisal loto gibi faaliyetler kuruluyor, devlet eliyle müslümanlar tutuklaniyor sebepsiz yere senelerce iceride birakiliyor, devlet eliyle kuranin hükümlerine ters hükümler uygulaniyor.

Nasil bir islam devleti bu. Hic mi Allah korkunuz yok.

Hasa Allah rasulu savin getirdigi dinde devlet kerhane mi aciyor du?
Hasa Allah rasulu savin getirdigi dinde devlet kumar ve at yarisi sayisal loto mu onyatiyordu ve yaptigi oyuna milli piyango mu diyordu?

Simdi hangi birisinden bahsedim ki, kafirlerin yaptigi 1 degil 1000000 degil.

Sorun sizin itikad,ahlak ve ibadete degir anlayisinizda.

Kerhana acmak ahlaksa buyrun devletiniz kerhana aciyor gidiverin.
50 yasinda bir sapigin (yasi farketmez) 10 yasindaki (yine yasi farketmez) bir kücük kizi tecavüz edip devlet tarafindan korunmasi size göre ibadetse .............


Bununla birlikte muamelatı içeren dini nikâh gibi bazı hükümlerin ferdi olarak yerine geti*rilmesine de bir engel yoktur.

Küstah biri oldugunuz kadar ayni zamanda yalancisiniz.

Herhangibi kisi desin ki, ben devlet nikahi kiymayacagim sadece dini nikah kiyacagim o adama ne yaparlar. Üstüne devlet nikahindan sonra dini nikah kiymak isteyen biri cami kildirgaclarlari yerine muvahhid müslümanlara kiydirtmak istesin bakim. Bu 6 aydan basliyor. Kardeslere de tavsiyem telefondan biri size nikahimizi ya da bir yakinimizin nikahi kiyarmasin dediklerinde evet hemen gelim vs olumlu derlerse bu ileride onlara 6 aydan baslamakta.

Devletimiz bir kısım dinî hizmetleri bizzat üstlenmiş ve bu hizmet*leri yürütmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Vaazlar kür*sülerden dinî telkin etmekte, islâmı anlatmaktadır. Bütün il ve ilçelerde fetva mercii olan müftülükler, fiilen hizmet görmekte, yüzlerce Kur’an Kursu faal olarak çalışmaktadır. Ezan, cemaat, cuma, bayram ve ....

Evet aynen dedigin sekilde sana göre devlet olan tagut, bu sekilde insanlara dinsizligi ve demokrasiyi asilamakda, Allahin seriatinin insanlik disi oldugunu, seriat yerine demokrasinin günümüze uygun oldugunu asilamaktadir.


Bir de üstte Allaha sükürler demis.

SubhanAllah....
 
H Çevrimdışı

hunermend

Üyeliği İptal Edildi
Banned
cuma namazı ile ilgili İhsan Şenocak hoca sorduğum soruya aldığım cevap aynen şöyledir: aleykumselam ve rahmetullah.. caizdir kıymetli kardeşim gönül rahatlığıyla kılabilirsin. Türkiye Darul Harp'dir diyenlerin uydurmalarından sakınınız..selamette kalınız...
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
cuma namazı ile ilgili İhsan Şenocak hoca sorduğum soruya aldığım cevap aynen şöyledir: aleykumselam ve rahmetullah.. caizdir kıymetli kardeşim gönül rahatlığıyla kılabilirsin. Türkiye Darul Harp'dir diyenlerin uydurmalarından sakınınız..selamette kalınız...

Şimdi bu fetvaya göre mi itikadımızı düzeltelim yani.ne demek istiyorsunuz.Amerikayı yeniden keşfetmeniz gerekmiyor.Tekrar aynı konuyu ısıtıp ısıtıp önümüze koymayın.TÜRKİYE DARULHARPTİR.Delili ise,Allahın hükümleri ile hükm edilmemesidir.Bu kadar basit.Allahın hükümlerini hüküm haline getirmek her müslüman üzerine farzdır.Türkiyede bu hükümlerin yerine batı kaynaklı küfür kanunlarına göre hükmedildiği ve LAİKLİK esasının geçerli olduğu,Adalet,Ahlak,Muamelat,İtikada dair hükümlerin Kuran ve sünnet yerine HALKIN ÇOĞUNLUĞU(DEMOKRASİ) sisteminin tağutlara verdiği yetkiyle alındığı,bu kanunlara uymayanların anayasa ve kanunlara karşı terörist(Düşman) olarak ilan edildiği Allahın Kanunlarına ve bu kanunlarla hükmetmek isteyenlere karşı SAVAŞ AÇILMIŞ olduğu için ŞERİ olarak DARÜLHARP sayılmaktadır.
 
H Çevrimdışı

hunermend

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Şimdi bu fetvaya göre mi itikadımızı düzeltelim yani.ne demek istiyorsunuz.Amerikayı yeniden keşfetmeniz gerekmiyor.Tekrar aynı konuyu ısıtıp ısıtıp önümüze koymayın.TÜRKİYE DARULHARPTİR.Delili ise,Allahın hükümleri ile hükm edilmemesidir.Bu kadar basit.Allahın hükümlerini hüküm haline getirmek her müslüman üzerine farzdır.Türkiyede bu hükümlerin yerine batı kaynaklı küfür kanunlarına göre hükmedildiği ve LAİKLİK esasının geçerli olduğu,Adalet,Ahlak,Muamelat,İtikada dair hükümlerin Kuran ve sünnet yerine HALKIN ÇOĞUNLUĞU(DEMOKRASİ) sisteminin tağutlara verdiği yetkiyle alındığı,bu kanunlara uymayanların anayasa ve kanunlara karşı terörist(Düşman) olarak ilan edildiği Allahın Kanunlarına ve bu kanunlarla hükmetmek isteyenlere karşı SAVAŞ AÇILMIŞ olduğu için ŞERİ olarak DARÜLHARP sayılmaktadır.
bu fetvaya göre ittikadımızı değiştirmeyelim benim böyle bir şey söylemeye ne haddim ne de hakkım var ama sitenin bir kaç yerinde İhsan hoca dan tevhid ehli bir imam diye bahs edilmişti yani ümmetin kafası çok karışık
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
“Artık hak, bâtıldan apaçık ayrılmıştır. O halde her kim tâğûtu red ederek Allâh’a îmân ederse, kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulba yapışmıştır.” (Bakara: 2/256).Tağutu red etmeden iman sahih olmaz.Tağutları red ettikten sonra,cuma namazının özelliği itibariyle kendi başına kılamayacağın yada aynı itikada sahip cemaat bulamayacağın için cuma namazlarını tağutları red edip etmediğini bilmediğin yada red ettiğini bildiğin TC imamları yada başka imamlar arkasında kılmanda bir sakınca olmaz.Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin.(Nisa 59).Çünkü bu kıldığın namaz fitnelere sebep olmamak için SABIRLA kıldığın bir namazdır.Bu namaz için imam hakkında hüsnü zanda bulunarak ve acziyetin nedeniyle Allahtan Af dileyerek arkasında cuma namazı kılabilirsin. Bakara: 45 - Sabır ve namazla (Allah'tan) yardım isteyin. Şüphesiz ki bu (namaz Allah'tan) korkan kimselerden başkasına (ağır) gelir. Cuma namazında tağutları öven bir vaaz ve konuşma olursa orayı terk etmen gerekir.Bu imamın arkasında tağutu red ettiği hakkında kesin bilgi sahibi oluncaya kadar arkasında bir daha namaz kılmaman gerekir..Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır(Nisa/140).Ama tağutları red etmediğini bildiğin hiç bir imam arkasında namaz kılman caiz olmaz.Bu durumda bilerek tağutlara destek vermiş olursun.Allahualem.En iyisini Allah bilir.Kafir olanlar da birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz onu (Allah’ın emirlerini) yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur. (Enfal–73)
 
H Çevrimdışı

hunermend

Üyeliği İptal Edildi
Banned
hangi imamın tağut u destekelyen hangisinin tağutu red etttiğni bilmemiz mümkün değildir zira tüm imamları tanımıyoruz. şimdi sorun imamlarla mı alakalı yoksa Allah ın hükümleri ile hüküm edilmediği için mi TR de cuma namazı kılınmaz yani darul harp olan bir yerde imam tağutu desteklemiyorsa arkasında namaz kılınabilir bunu mu demek istiyorsunuz yoksa ben mi yanlış anladım
 
Üst Ana Sayfa Alt