Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Davud (as)'ın Tövbesi ve Duası Nasıldı? Neden Dolayı Tevbe Etmiştir?

Bin Yusuf Çevrimdışı

Bin Yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Değerli kardeşim,

Önce Sâd Suresi'nde geçen ilgili ayetlerin meallerini verelim:

"21, 22. O mahkemeleşen hasımların olayından haberin oldu mu? Onlar mâbedin duvarına tırmanıp Davud'un yanına birden girince o, onlardan ürktü. Onlar da "Korkma!" dediler, "biz sadece birbirimize hakkı geçen iki dâvalıyız. Senden dileğimiz; aramızda adaletle hükmet, haktan uzaklaşma ve bize tam doğruyu göster!"

"23. "Benim şu din kardeşimin doksan dokuz koyunu var, benimse bir tek koyunum! Böyle iken "onu da bana bırak!" dedi ve çenesiyle beni bastırdı."

"24. Dâvud: "Doğrusu, senin tek koyununu, kendi koyunlarına katmak istemekle o sana haksızlık etmiştir. Zaten malda ortak olanların çoğu birbirlerine haksızlık ederler. Ancak gerçekten iman edip makbul ve güzel davranışlarda bulunanlar böyle yapmazlar. Onlar da o kadar azdır ki!" Davud kendisini imtihan ettiğimizi anladı, derhal Rabbinden mağfiret diledi, eğilip secdeye kapandı ve Allah'a yöneldi."

"25. Biz de ondan bunu affettik. Muhakkak ki onun Bize yakınlığı ve güzel bir âkıbeti vardır."
Soruma gelecek olursak;
Hz. Davud (as)'ın tövbesi ve duası nasıldı? Neden dolayı tövbe etmiştir?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Sâd Suresi
وَهَلْ اَتٰيكَ نَبَؤُ۬ا الْخَصْمِۢ اِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَۙ ﴿٢١
اِذْ دَخَلُوا عَلٰى دَاوُ۫دَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْۚ خَصْمَانِ بَغٰى بَعْضُنَا عَلٰى بَعْضٍ فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَٓا اِلٰى سَوَٓاءِ الصِّرَاطِ ﴿٢٢
اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ ﴿٢٣
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَاَنَابَ ۩ ﴿٢٤
فَغَفَرْنَا لَهُ ذٰلِكَۜ وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ ﴿٢٥
يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوٰى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟ ﴿٢٦

21 - Hasımların haberi sana geldi mi? Hani mihraba tırmanmışlardı. ,
22 - Hani, Davud’un karşısına girmişlerdi (çıkmışlardı) da onlardan korkmuştu. “Korkma, biz birbirine tecavüz (haksızlık) eden iki hasımız; aramızda hüküm ver, aşırı gitme ve bizi yolun doğrusuna ilet” dediler.
23 - "Şubhesiz şu, benim kardeşimdir; onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim de tek bir dişi koyunum var. Onu da bana ver, dedi ve beni konuşmada mağlub etti.
24 - (Davud) dedi: “Andolsun, gerçekten senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlık etti. Şubhesiz ortaklar elbette bazıları bazılarına haksızlık eder. Ancak iman edip iyi şeyler yapanlar mustesnadır ki, bunlar da pek azdır”. Davud, onu imtihan ettiğimizi zannetti. Rabbine istiğfar etti ve ruku ederek (Rabbine) döndü. ,
25 - Biz de onun bu hareketini bağışladık. Gerçekten onun için yanımızda yakınlık ve dönüş güzellğini (dönecek güzel bir yer) var.
26 - Ey Davud, şubhesiz biz seni yeryüzünde halife kıldık; sen de insanların arasında hak ile hükmet, hevese uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şubhesiz Allah’ın yolundan sapanlar için hesab gününü unuttuklarından dolay şiddetli bir azab vardır.


Âlimler, Davud (a.s.)'ın ne sebeble imtihan edildiği hususunda beş görüş halinde ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: O şöyle dedi: Ya Rabb'i, İbrahim, İshak ve Yakub’a öyle ün verdin ki benim de öyle olsun isterim. Allah Teala da şöyle dedi: Ben onları seni imtihan etmediğim şeylerle imtihan ettim; eğer istersen seni de onların imtihan ile imtihan eder ve onlara verdiğimi sana da veririm? O da: Peki, dedi. Bir gün namaz odasında iken üzerine bir güvercin düştü, onu almak istedi; o da uçtu. Onu yakalamak üzere gitti, yıkanan bir kadın gördü. Bunu da el-Avfi, ibn Abbas'dan rivayet etmiş; Suddi de böyle demiştir.

İkincisi: O ibadette öyle çabaladı ki yakınındaki melekler ona göründüler. Onunla beraber namaz kılar ve ağlamada ona eşlik ederlerdi. Onlara alışınca: Bana haber verin, siz benim neyimle görevlisiniz, dedi? Onlar da: Sana günah yazmıyoruz; aksine iyi amel yazıyoruz, sana sebat veriyoruz, seni muvaffak kılıyoruz ve kötülüğü senden savıyoruz, dediler. İçinden şöyle dedi: Keşke bilseydim, beni nefsimle baş başa bıraksalardı nasıl olurdum? Nasıl olacağını bilmek için nefsi ile baş başa kalmak istedi. Allah Teala da yakınındaki meleklerden ondan uzaklaşmalarını istedi ki aziz ve celil olan Allah’a muhtaç olduğunu anlasın. Onlar kaybedince, ibadette iki kat çalıştı ; nefsini yendiğini zannetti. Allah Teala da ona zayıflığını anlatmak istedi; ona cennet kullarından bir kul gönderdi. Kuş onun mihrabına düştü, namazını bozup ona elini uzattı , yerinden ayrıldı; gözü ile onu tâkib etti. Birden Urya'nın karısı ile karşılaştı. Bu da Vehb bin Munebbih’in görüşüdür.

Üçüncüsü: O ve İsrail oğulları oturup muzâkere ediyorlardı: “İnsanın günah işlemediği gün olur mu?" dediler. Davud bunu içinde sakladı ve bunu yapabileceğini düşündü, ibadet günü olunca kapılarını kapattı, yanına kimsenin girmemesini emretti ve Zebur okumaya koyuldu. Birden altın bir güvercin gördü, ona doğru uzandı, o da uçtu. Onu tâkib ederken o kadın gördü. Bunu da Matar, Hasen'den rivayet etmiştir.

Dördüncüsü: O, Kral olduğu zaman İsrail oğullarına: Allah’a yemin ederim ki aranızda adalet edeceğim, dedi, inşeAllah demedi; bu yüzden de imtihan edildi. Bunu da Katade, Hasen’den rivayet etmiştir.

Beşincisi: Amelinin çokluğu onun hoşuna gitti, bu yüzden de başı belaya girdi. Bunu da Ebu Bekir el - Verrak, demiştir.



İmtihan Kıssasına İşaret

Vehb'ten şöyle dediğini rivayet etmiştik: O güvercin cennet kuşlarından idi, Suddi de şöyle demiştir: Şeytan ona bir güvercin kılığında göründü. Mufessirler şöyle demişlerdir: O, güvercini tâkib edince, bahçede havuzunda yıkanan bir kadın gördü, damda yıkanan diyenler de olmuştur. Onun güzelliğine vuruldu, dönüp ona baktı; kadın da onun gölgesini gördü. Saçını çözdü, onunla vücudunu kapattı; bu daha da beğenisini artırdı. Onu sordu; onun Urya’nın karısı olduğunu, kocasının gazada bulunduğunu söylediler. Davud o ordunun kumandanına, Urya’yı falanca yere göndermesini ve onu Tabut tarafına salmasını emretti. Tabut tarafına giden de fetih yapmadıkça veya şehid düşmedikçe dönemezdi. Bunu yaptı; fetih nasib oldu. Davud’a durumu bildirdi. Davud komutana, onu filanca düşmanlara göndermesini yazdı, yine fetihle döndü. Onu başka düşmanlara göndermesini yazdı; o da üçüncü seferde öldürüldü. Kadının iddeti bitince Davud onunla evlendi. İşte Suleyman’ın annesi odur. Onunla gerdeğe girince az sonra Allah ona insan suretinde iki melek gönderdi. Meleklerin ona Suleyman doğup da büyüyünceye kadar gelmediği de söylenmiştir. Sonra iki melek ona geldi, onu ibadet mihrabında buldular. Korumalar onların girmesine mani oldular, onlar da mihraba tırmandılar. Müfessirlerin çoğu bu anlattığımız görüştedirler. Aynısını el Avf de ibn Abbas’dan rivayet etmiştir. Hasen, Katade, Suddi, Mukatil ve diğerlerinden de rivayet edilmiştir. Bir grup mufessir de şöyle demişlerdir: Davud kadına bakınca ona sordu, kocasını öldürülünceye kadar üst üste gazaya gönderdi. Aynısı ibn Abbas, Vehb ve bir grupla beraber Hasen’den de rivayet edilmiştir. Musannif der ki: Bu, nakil yoluyla sahih değildir, mana bakımından da câiz değildir; çünkü peygamberler böyle şeylerden munezzehtirler.

Araştrmacı alimlerde onun hangi günahından dolay tekdir edildiğinde dört görüş belirterek ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: Davud ona aşık olunca, kocasına: Benim için ondan çekil, dedi: bu yüzden itaba mâruz kaldı . Said bin Cubeyr, ibn Abbas’tan öyle dediğini rivayet etmiştir: Davud, kadının sahibine: Onu bana bırak, benim için ondan çekil, demekten başka bir şey söylemedi. Bunun benzeri ibn Mes'ud’dan da rivayet edilmiştir. Ebu Suleyman da şöyle nakletmiştir: Davud, Urya’ya haber gönderdi, onu gazadan getirtti, onu yakınına oturttu ve ona ikram etti. Sonunda ona: Kadınını bana bırak, İsrail oğullarından istediğin kadını sana alayım veya istediğin cariyeyi senin için satın alayım, dedi. O da: Ben kadınımı başkasıyla değiştir
mek istemiyorum, dedi. Davud'un isteğine olumsuz cevab verince, onu gaza bölgesine geri gönderdi.

İkincisi: O kadın helal olarak elde etmek istedi, içinden bunu geçirdi; Urya da tesadüfen gazaya gidip helâk oldu; Davud onun ölümüne çalışmadı, helâkini istemedi, ölüm haberi ona ulaşınca diğer askerleri gibi ona sızlanmadı, sonra da karısı ile evlendi. Bundan dolay da itab(azar)a mâruz kaldı. Peygamberlerin günahları, küçük de olsa o, aziz ve celil olan Allah katında büyüktür.

Üçüncüsü: Davud’un gözü kadına çarpınca, ona iyice baktı, içine sevgisi düştü.

Dördüncüsü: Urya o kadını istemişti, Davud da Urya’nn istediğini bildiği halde onu istedi ve onunla evlendi; Urya buna üzüldü, Allah Teala da o kadını ilk isteyene bırakmadığı için Davud’a itab etti, kâdı Ebu Yâla, bu görüşü beğenmiş ve “azzeni fi'l hitab” kavlini buna delil getirmiş ve şöyle demiştir: Bu da gösteriyor ki söz ikisinin de o kadını istemesindedir, yoksa biri evlenmiş değildir. Davud peygamberlere yaramayan iki şeyden dolay itab edildi: Birincisi: Başkasının istediği kadın istemesi. İkincisi: Çok kadın varken evlenmeye hırs göstermesi, bunu günah kabul etmemişti. Allah Teala da bundan dolay ona itab etti. Kadını görünce ona aşık olduğunun ve kocasını ölüme gönderdiğinin izahı yoktur; çünkü bu, peygamberler için câiz değildir. Zira peygamberler bilerek günah işlemezler.

Zeccac şöyle demiştir: tekil kalıbı ile “hasm" deyip, sonra da "cemi kalıbı ile "tesevverul mihraba" demesi şunun içindir; çünkü hasm kelimesi tekil, ikil, çoğul, erkek ve dişiye musaittir; mesela öyle dersin: Haza hasmun, vehiye hasmun, vehuma hasmun, vehum hasmun. Bütün bunlara musait olması mastar olmasındandır. Mesela hasamtuhu ahsumuhu hasman dersin. Mihrab da burada oda gibi bir şeydir. Şair şöyle demiştir:
Nice oda sahibi kadın vardır ki ben ona geldiğim zaman, Merdivenle çıkmadıkça onunla görüşemem.
Tesevveru kelimesi de onun yüksek olduğuna işarettir.

Mufessirler şöyle demişlerdir: Onlar iki melektiler, bunların Cebrail ile Mikail aleyhimesselam oldukları da söylenmiştir. Onu tövbe için uyarmak üzere geldiler. Onlar iki kişi oldukları halde “tesevveru" demesi şundandır; çünkü cemi bir şeyin bir şeye eklenmesidir, iki ve yukarısı da bu itibarla cemidir.

“Hani Davud'un yanına girmişlerdi":
Ferra şöyle demiştir: " lesevveru”nun dahalu manasına olması caizdir ki o zaman tekrar olur. “îza”nın "lemma" manasına olması da caizdir, o zaman da mana şöyle olur: Yanına girdikleri zaman mihraba tırmandılar, tırmanınca da girdiler.
"Onlardan telaşlandı”: Çünkü ona davaclar gibi gelmemişlerdi; muhakeme zamanı dışında gelmişlerdi. İzinsiz olarak duvara tırmanarak gelmişlerdi. Ebu'l- Ahvas şöyle demiştir: Her biri diğerinin saçından tutarak yanına girmişlerdi. "Hasmani” gizli “nahnu” zamiri ile merfudur. Ibn Enbari, mana: Nahnu kehasmeyni ve misli hasmeyni (biz iki hasm gibiyiz, iki hasma benzeriz), demek olur, demiştir. Kâf düşmüş, hamsani onun yerine geçmiştir. Nitekim Arablar: Abdullah elkameru husnen, derler, Abdullah ay gibi güzeldir, demek isterler. Hint bint Utbe de babası ve amcasına ağıt yakarken şöyle demiştir:
Kim öyle iki kardeş gördü, dal gibidirler,

Kim iki aslan gördü, avcılar en nefis avlarından el çektiren,
Boyun eğmez iki şahin, yanlarına yaklaşılmaz,
Kim iki Bahreyn mızrağı gördü,

Onlar ancak göğün ortasında görürsün.
İki aslan gibi, iki şahin gibi demek istemiş; gibiyi atmış, ondan sonrasına dayamıştır. Sonra aziz ve celil olan Allah “bâduna"daki elif ve nunu “nahnu" zamirine çevirdi. Nitekim Arablar: Nahnu kavmun erüfe ebuna ve nahnu kavmun erüfe ebuhum, derler ki ayn manayadr. Hak da burada adalet manasınadır.

"Bizi yolun doğrusuna ilet":
Yani haktan uzak olmayan yola demektir, mana da: Bizi hakka götür, demektir. Davud onlara: Konuşun, dedi. Biri: “Bu benim kardeşimdir" dedi. Ibn Enbari, mana şöyledir, demiştir: Melek hasımlardan biri: Bu benim kardeşimdir, dedi, mana açık olduğu için, dedi kelimesi Kur’an 'da zikredilmedi.
"Onun doksan dokuz dişi koyunu vardır”: Zeccac şöyle demiştir: Dişi koyun kinaye yolu ile kadın yerine kullanılmıştır. Başkası da şöyle demiştir: Arablar kadınları dişi koyuna benzetir, tevriye ile de koyun ve inek derler. Ibn Kuteybe de şöyle demiştir: Dişi koyun demekle üstü kapalı olarak kadın demek istemiştir.
Nitekim şair Antere de şöyle demiştir:
Ey dişi koyun, sen hangi avcıya helalsin?
Bana haramsın, keşke haram olmasa idin!


Dişi koyun demekle genç kadın, demek istemiştir. Melek neden bu sayıdan bahsetmiştir?
Çünkü Davud'un o kadar kadını vardı.

Eğer: Davud, ötekinin sözünü dinlemeden nasıl karar verdi?” denilirse,
Cevab şöyledir: Öteki hasım da ikrar etmişti; ikrar ile karar vermişti. Dinleyici anlayacağı için ikrar kelimesini zikretmedi. Arablar şöyle derler: Sana ticaret yapmanı söyledim; sen de mal kazandın, ticaret edip mal kazandın, demektir. Suddi’nin yorumu da bunu gösterir: Davud öteki hasıma: "Sen ne diyorsun?" dedi. O da: Evet, onu alıp koyunlarımı tamamlamak istiyorum fakat o, bunu istemiyor, dedi. Davud: O zaman seni bırakmayız; eğer böyle niyet ediyorsan şununun ve bununun üzerine vururuz, dedi ve burnunu ve alnını gösterdi. O da: Ey Davud, buralarına vurulmaya en mustehak sensin; çünkü senin doksan dokuz kadının vardır, Urya'nın ise ancak bir tek kadını var, dedi. Davud baktı, kimseyi göremedi, içine düştüğü tehlikenin büyüklüğünü anladı.

"Rabbine istiğfar etti":
Mufessirler öyle demişlerdir: Davud günahını fark edince, rukua gitti. İbn Abbas: Secdeye kapandı, demiştir. Secde yerine ruku ifade etmesi, ikisinin de eğilmek manasına olmasındandır.
Bazlar da, mana: Rukudan sonra secdeye kapandı, demişler.
Hüküm:
Alimler bunun vâcib secdeden olup olmadığında iki görüş halinde ihtilaf etmişlerdir:
Birincisi: Vâcib secdelerden değildir, bunu da Şafii, demiştir.
İkincisi: Vâcib secdelerdendir, bunu da Ebu Hanife, demiştir.
İmam Ahmed’den de iki rivayet vardır. Mufessirler şöyle demişlerdir: Secdesinde kırk gün kaldı, başını ancak farz namaz veya zaruri ihtiyacı için kaldırırdı. Yemez içmezdi, toprak yere gelen kısımlarını yara etti, gözyaşlarından ot bitti. Secdesinde şöyle derdi : "Ey Davud'un Rabb'i, Davud öyle bir kaydı ki doğu ile batı arasından daha uzağa düştü. Mucahid de şöyle demiştir: Gözyaşlarından ot bitti, öyle ki boyunu geçti. Sonra Rabb'ine şöyle seslendi: "Rabb'im, alnım yara oldu, gözyaşlarım kurudu. Davud ise hatasından zerre dönmedi."
Kendisine şöyle seslenildi: Aç mısın yedirelim, hasta mısın şifa verelim, mazlum musun intikamını alalım? O zaman şöyle sesli bir ağladı ki biten her şey harekete geçti, işte o zaman Allah O'nu bağışladı.
Sabit el - Bunani şöyle demiştir: Davud yedi kıl döşek aldı, içlerini külle doldurdu, sonra o kadar ağladı ki göz yaşları onlar delip geçti. Gözyaşı karışmadık hiçbir şey içmedi.
Vehb bin Munebbih de şöyle demiştir: Kendisine şöyle nida edildi: Ey Davud, başını kaldır, biz seni bağışladık. Başını kaldırdı, ihtiyarlamış, titrer hale gelmişti.

“Ve enabe”:
Bunun manası: Günahından tövbe ederek Rabb'ine döndü, demektir.
"Bizde O'nun bu hareketini bağışladık": Yani günahını demektir.
"Gerçekten onun için yanımızda yakınlık vardır": İbn Kuteybe: İleri bir derece ve yakınlık vardır, demiştir.
“Dönüş güzelliği”: Mukatil: Bu da Allah Teala'nın onun için cennette hazırladığı şeydir, demiştir.
(Ebu'l Ferec Abdurrahman İbnu'l Cevzi, Zâdu'l Mesir fi ilmi't Tefsir, C. 5, Sf: 253 - 261)




Davud (a.s.)'ın imtihanı hakkında Mevdudi, ilgili ayetlerin tefsirinde Yahudi ve Hırıstiyanların mukaddes kitablarında da oldukça çarpıtılarak ve peygambere yakışmayacak şekilde tahrif edilerek geçen rivayetlere dikkat çekmiş ve daha sonra şöyle ikazlarda bulunmuştur :


"Biraz düşünecek olursak olayın şöyle cereyan ettiğini anlayabiliriz. Davud, o kadının sıradan birinin yerine, bir hükümdarın karısı olmasının daha munâsib düşeceğini düşünmüş olabilir. Ve böyle bir düşünceden hareketle kadının (Urya'nın karısının) üstün özelliklerini duymuş ve -muhtemelen- böyle bir kadının kocasına söz konusu teklifi iletmiştir. O dönemde bu tür şeyler, toplum içinde normal karşılanıyordu. Çünkü başka birinin karısını beğenen şahıs hiç çekinmeden kadının kocasına "karını boşa onunla ben evleneyim" diyebiliyordu. Böyle bir teklifle karşılaşan kimse, hiçbir şekilde gocunmaz hatta dost hatırı için sırf arkadaşı evlenebilsin diye karısını boşardı. Ancak Davud (a.s.) böyle bir teklifde bulunacağı zaman karşısındaki kimsenin sıradan bir insan olduğunu hesab etmemiştir. Zira, Davud (a.s.) sıradan bir insan olmadığı gibi, ayrıca bir hükümdardır.
Yaptığı teklifte bir cebr söz konusu olmasa dahi, sırf sahib oldukları nitelikler bakımından, karşısındaki kişi onun bu teklifini emir olarak telakki edebilirdi. Temsili bir davaysa, Davud'un bu olayı vicdanen muhasebe etmesine ve hatasını fark eder etmez teklifinden vazgeçmesine neden oldu. Böylece bu iş de kapanıvermiş oldu. Fakat bir süre sonra kadının kocası bir savaş esnasında şehit düşmüştür. Adamın şehid düşmesi üzerine karısı dul kaldığı için, Davud (a.s.) onu kendisine nikâhlamıştır. Ancak yahudilerin habis zihniyeti bu olayı efsane haline sokmuştur. Ayrıca böylesine çirkin bir olayın ortaya atılma nedenlerinden biri de bir grup yahudinin, Suleyman (a.s.)'a cephe alıp düşman kesilmiş olmalarıdır. Dolayısıyla bu kimseler olayı abartarak Suleyman (a.s.)'ı karalamaya çalışmışlardı. (Neml 56) Yahudiler bu yüzden -MaazAllah- Davud (a.s.)'un Urya'nın hanımını kendi sarayının çatısı üzerinde çırılçıplak yıkanırken gördüğü ve kadını sarayına getirterek onunla zina ettiği ve kadının hamile kalması üzerine de kocasını Benu Amum'lularla yapılan bir savaşa gönderdiği şeklinde bir hikâye düzmüşlerdir. Güya komutan Yuab'a "Urya'yı, öldürebileceği bir yere tayin etmesini" emretmiştir. Urya öldürülünce de Hz.Davud onun karısını kendisine nikahlamış ve bu kadından Suleyman (a.s.) doğmuştur. İşte tüm bu yalan iftira ve zulmü yahudiler Kitab-ı Mukaddes'e kaydetmişlerdir. Ve ne yazık ki hâlâ okunup durmaktadır. Binaenaleyh Musa (a.s.)'dan sonra İsrailoğulları'na ihsan edilen bu iki büyük insanı bu şekilde zelil etmeye çalışmışlardır.
Mufessirlerden bir grup, bu efsaneyi hemen hemen benimseyerek İsrailoğulları'nın rivayetlerini kabul etmişlerdir. Ancak Davud (a.s.)'un zina etmesi ve kadının hamile kalması ile ilgili bölümlerini çıkararak diğer kısımları aynen nakletmişlerdir. Başka bir grup mufessir ise, bu olayla o iki kişinin (koyun) davası arasındaki ilgiyi reddederek bu kıssayı anlamsız bir şekilde tevile yeltenmişlerdir. Ama bu tevilin de aslı yoktur. Ve bir kaynağa dayanmamaktadır. Ayrıca ayetlerin siyak ve sibakına da uygun düşmemektedir. Buna rağmen müfessirlerden bir grup bu olayı doğru bir şekilde değerlendirmişler ve bu gerçeğe ulaşmışlardır. Örneğin bazıları şöyle demektedirler.
Mesruk ve Said b. Cubeyr'in İbn Abbas'dan rivayet ettiklerine göre "Davud (a.s.) bir adama karısını boşaması için "karını boşa da onunla ben evleneyim" şeklinde bir teklifte bulunmuştur, o kadar." (İbn Cerir).
Zemahşeri, "Keşşaf" isimli tefsirinde "Allah (c.c.)'ın, Davud (a.s.) kıssasını anlatımından, Davud'un bir kimseden karısını boşaması için ricada bulunması anlaşılmaktadır. " diyor.
Cessas, "Davud (a.s.)'un evlenmek istediği kadın o adamın karısı değil nişanlısı idi. Davud (a.s.) kadına kendisiyle evlenmesi teklifinde bulunmuştur. Bunun üzerine de Allah, kendisini "Bir mûmin kardeşinin nişanlısına evlenme teklifinde bulunuyorsun. Oysa senin birçok hanımın var." diye uyardı." demiştir. (Ahkamu'l-Kur'an), Bazı mufessirler bu görüşün Kur'an ile uyuşmadığını söylemişlerdir.
Çünkü Kur'an'da olay "Benim bir tek koyunum var, onu da bana ver dedi" şeklinde ifade edilmektedir. Ve Davud (a.s.) "O, senin koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana zulmetmiştir" şeklinde bir hüküm vermiştir. Dolayısıyla bu örnek, bu kadının Urya'nın karısı olduğu takdirde bir anlam ifade eder. Eğer onun nişanlısı olsaydı, ayetteki ifadenin şöyle olması gerekirdi: "Ben bir koyun almak istiyorum, ama o 'bırak o koyunu da ben alayım' diyor."
Kadı İbnu'l-Arabi "Ahkamu'l-Kur'an" adlı eserinde, bu olayı oldukça ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. "Olayın aslı Davud (a.s.)'un bir şahsa "hanımını boşa da onu ben alayım" şeklinde ciddi bir teklifinden ibarettir... Kur'an'da o şahsın Davud'un teklifini kabul edip etmediği belirtilmemiştir. Ayrıca, Davud (a.s.)'un o kadınla evlendiği ve ondan Suleyman (a.s.)'ın doğduğu da açıklanmamıştır....
Davud (a.s.)'un uyarıldığı mesele, o kadının kocasına, boşanması için yaptığı tekliften başka bir şey değildi.... Çünkü böyle bir davranış her ne kadar câiz ise de, bir peygambere bu şekilde davranması yakışmazdı. Bu yüzden Allah onu uyardı ve nasihatte bulundu."
Bu yorum, ayetlerin siyak ve sibakıyla uygun düşmektedir. Nitekim bu kıssa ile düşündüğümüzde, Allah'ın bu olayı iki nedenden ötürü beyan ettiği sonucuna varırız.
Birincisi, Muhammed (s.a.v.)'e, kafirlerin "sihirbaz ve yalancı" şeklindeki ithamlarına sabretmesi ve zalimlerin zina ve cinayet suçuyla itham ettikleri Davud (a.s.)'u hatırlaması öğütlenerek, ondan, kafirlerin söylediklerine göğüs germesi istenmektedir.
İkincisi, kafirler şu şekilde korkutulmaktadır: "Sizler bu dünyada hiç çekinmeden zulüm yapmakta ve yalan, iftira düzmektesiniz. Ama Allah'ın yanında bu yaptıklarınızdan hesaba çekilmeden bırakılmayacaksınız. Çünkü Allah en makbul ve sevgili kullarını bile, yaptıklarından hesaba çekmeden bırakmayacaktır."
Sonuç olarak Peygamber'e, (s.a.v.) sanki şöyle demesi emredilmiştir: "Davud'un kıssasını anlat ki, ne kadar seçkin özelliklere sahib olursa olsun yine de onu yaptıklarından hesaba çektiğimiz bilinsin."

Bu noktada yanlış bir anlayışı düzeltmekte yarar görüyoruz. Davacı kimse, din kardeşinin 99 koyunu olduğunu ve onun kendisinde bulunan bir koyunu da istediğini söylemektedir. Bundan Davud (a.s.)'un 99 hanımı olduğu ve onun bir hanım daha alarak eşlerinin sayısını 100'e tamamlamak istediği anlaşılmaktadır. Fakat bu örnekle, Davud ile Hititli Urya arasındaki olayın kelimesi kelimesine mutabakat arz ettiğini düşünmek zorunda değiliz. Çünkü bizler de, günlük hayatımızda 40-50-60 gibi tabirleri çokluk ifade etmek için bir deyim şeklinde kullanırız. Ünlü mufessir Nisaburî, Hasan Basri'den, "Davud'un hanımlarının sayısının 99 olmadığını, bu ifadenin sadece temsilen kullanıldığını" rivayet eder.
(Seyyid Ebu'l A'lâ El-Mevdudî, Tefhimu'l Kur'an, Sâd Suresi 21 - 26 tefsiri)


İlgili Konu:
 
Son düzenleme:

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt