Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Dua Ve Tevhid

ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
"Kardeşim Zünnûn'un duası:
لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
"Senden başka ibadete layık ilâh yoktur; senin şanın yücedir; ben zalimlerden oldum" (Enbiya, 21/87) ayetidir.
Sıkıntıya düşmüş her kim bu dua ile dua ederse, mutlaka Allah o kimseyi sıkıntıdan kurtarır.
(Ahmed, Müsned, c. 1, s. 170; Tirmizî, c. 5, s. 529; En-Nesâî, Amel'ül-yevm vel-Leyle, s. 656; Hâkim, El-Müstedrek, c. 1, s. 505, c. 2, s. 383-Sa'd b. Ebi Vakkas'tan; Ayrıca, Beyhakî, Şu'abül' İmân,H. No: 606)
Bu hadisle alakalı şu sorular sorulmuş İbn Teymiyeye:
1 - Bu duanın manası nedir?
2 - Bu duâ niçin sıkıntıları gideren bir duadır?
3 - Bu duada geçen sözleri söyleme sırasında batınî bir Şartın bulunması gerekli midir?
4 - Zorluğu gidermeyi gerekli kılması için, kalbin itikadı, duanın anlamıyla uyumu nasıl olmalıdır?
5 - Duada geçen " إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ innî küntü minezzalimîn -ben zalimlerden oldum" bölümünün zikredilmesinin, zorluğu gidermeyi gerekli kılan tevhidle münasebeti nedir?
6 - Bu duayı okuyan kimsenin, sadece zalim olduğunu söyleyerek suçunu itiraf etmesi yeterli midir, yoksa gelecekte karar verip tevbe etmesi kaçınılmaz bir gereklilik midir?
7 - Sıkıntının giderilmesi ve kaldırılmasının, insanın yaratıklardan ve yaratıklarla alakalı olan her şeyden umudunu kesmeye bağlı olmasının sırrı nedir?
8 - Kalbin yaratıklardan ve onlarla alakalı olan şeylerden bir şey ummaktan tamamen vazgeçip bütün varlığı ile Allah'a bağlanması, tamamen O'na yönelmesi ve her şeyi O'ndan ummasının aslî ve belirgin sebebi nedir?
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
"Duâ ve davet" sözü Kur'an'da iki anlam içerir:
1 - İbadet duası (İbadet amacıyla yapılan duâ)
2 - Dilek duası (Allah'tan birşey dilemek için yapılan duâ)
Şu âyetler bu tanımlara örnektir:
"Allah'la beraber başka bir ilâha duâ (ibâdet) etme, sonra azab edilenlerden olursun." (Şuarâ, 26/213)
"Kim, Allah'la beraber varlığını ispatlayacak hiçbir delil bulunmayan bir ilâha ibâdet (duâ) ederse, onun hesabı Rabbinin yanındadır. Kuşkusuz kâfirler kurtulamaz." (Mü'minûn, 23/117).
"Allah'la beraber başka bir ilâha duâ etme, O'ndan başka ibadete layık ilâh yoktur." (Kasas, 27/88).
"Allah'ın kulu Muhammed O'na ibâdet (duâ) etmek için kalkınca, neredeyse çevresinde birbirlerine kenetlenerek keçeleşirlerdi." (Cin, 72/19).
"Onlar Allah'ı bırakıp dişilere duâ (ibâdet) ediyorlar ve yalnız başkaldıran şeytandan başkasına ibâdet etmiyorlardı." (Nisa, 4/117)
"Hak duâ Allah'a yapılır; ondan başka duâ ettikleri, kendilerine hiçbir cevap veremez. Bunlar suyun ağzına gelmesi için avuçlarını suya açan kimseye benzerler. Hiçbir zaman su ağzına ulaşmaz." (Râd, 13/14)
"Onlar ki Allah ile beraber başka bir ilâha duâ etmezler. Allah'ın haram ettiği canı haksız yere öldürmezler, ve zina etmezler." (Furkân, 25/68)
"Ey Muhammed, de ki: "Duanız (ibâdetiniz) olmasa Rabbim sizi ne yapsın (ne diye size değer versin?) Yalanladığınızdan ötürü azaba çarptırılmanız gerekecek." (Furkân, 25/77)
Âyetin yorumu ile ilgili olarak şöyle denildi:
"Eğer sizin O'na duanız olmasa; onun duası size olmasa..."
Buradaki mastar bazen özne ile bazen de nesne ile tamlanmaktadır. Ancak özne ile tamlanma olasılığı daha güçlüdür. Çünkü o duayı yapan bir öznenin olması mutlak gereklidir. Bu nedenle iki görüşten en güçlüsü budur. Bu durumda âyette şöyle denilmektedir:
"Şayet O'na duâ etmiyor, O'na ibâdet etmiyor ve O'ndan dilekte bulunmuyorsanız Rabbim sizi ne yapsın ? (ne diye size kıymet verip dikkate alsın?)
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
"Salat" kavramı lugatta "duâ" anlamındadır.
Salat'a duâ denilmesi ibâdet ve dilemek olan duâ mânâsını içermesinden dolayıdır. Sözgelişi:
"Bana duâ edin, duanızı kabul edeyim." (Mü'min 40/60) âyeti iki biçimde tefsir edilmiştir:
1 - Bana ibâdet edin ve emrime uyun ki duanızı kabul edeyim.
Şu âyette buyurulduğu gibi:
"İman eden ve sahih amel işleyenlerin dualarını kabul eder." (Şûra, 42/66)
2 - Benden isteyin, size vereyim.
Buhârî ve Müslim'de konu ile ilgili olarak şu hadis yer almıştır:
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
"Her gece, gecenin son üçte bir kısmı kalınca Rabbimiz dünya göğüne iner ve şöyle buyurur:
"Benden dileyen yok mu, dilediğini vereyim, bana istiğfar eden yok mu, kendisini mağfiret edeyim"
(Buhârî, Teheccüd babı, c. 2, s. 47, Da'avat b. c. 7, s. 149; Tevhid, c. 8, s. 197; Müslim: Misafirlerin namazı b. c. 1, s. 521; H. no 758; Ebu Hüreyre'den; ayrıca Buhârî, El-Edeb ül-Müfred, s. 196. Ebû Davud, Tatavvu, c. 2, s. 77, h. no 1315; Es Sünne, c. 5, s. 100-102, H. c. 5, s. 526, H. No 3498; İbn Mâce, el-İkâme b. c. 1, s. 435, H. No 1366 ed-Dârimî, s. 347; Mâlik, el-Muvatta, s. 314; Ahmed, el-Müsned, c. 2, s. 264; Beyhâkî, Sünen, c. 3, s. 2; El-Esma Ves-Sıfat, s. 565; El-İtikad, s. 56)
Hadiste öncelikle duâ kelimesi, ardından sual (dilek) ve istiğfar kelimeleri zikredildi.
Dileyen aynı zamanda duâ eden olduğu gibi istiğfar eden de aynı zamanda dileyendir. Ne var ki "sâil" kelimesinin kullanılması hayrı taleb eden dilekçiden sonra gelecek şerri gidermek içindir. Her ikisinin birlikte duâ eden (dâî)kelimesinden sonra zikredilmesi, bu kelimenin her ikisini ve onların dışında kalan başka kelimeleri de içermesi, bu hass (özel) olanın genel üzerine atfedilmesi kuralından kaynaklanmaktadır.
Konuyla ilgili olarak yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Kullarım sana benden sorarlar; kuşkusuz ben onlara çok yakınım. Duâ eden, Bana duâ ettiği zaman, duasını kabul ederim." (Bakara, 2/186)
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Her dileyen, rağbet eden, korku duyan kimse kendisinden dilekte bulunulan varlığa kulluk edendir.
O'na her ibâdet eden de aynı zamanda O'nun rahmetini uman ve azabından korkandır.
Her ibâdet eden dileyendir ve her dileyen ibâdet edendir.
Bu iki isimden her birisi diğerinden soyutlanıp tek başına kaldığında onu içerir.
Ancak bir araya geldikleri zaman "sail" (dileyen) kelimesiyle, sual ve taleb kalıbıyla, "yararlı olanı elde etmeyi, zararlı olanı gidermeyi istemek" anlamı murad edilir.
Bunun gibi ibâdet eden anlamına gelen "âbid" kelimesiyle burada sual kalıbı bulunmasa da, "emre uymayı taleb eden kimse" anlatılmak istenmiştir.
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
- Allah'ın zâtını isteyen ve O'na bakan "âbid",
- Dileğinin yerine getirilmesini uman, "râgıb",
- Dileğinin yok olmasından korkan "râhib" olarak aynı zamanda hem korkan hem de umandır.
Şu iki âyet bunun misâlidir.
"Gerçekten onlar hayır işlere koşarlar, umarak ve korkarak bize duâ ederlerdi ve bize derin saygı gösterirlerdi." (Enbiyâ, 21/90)
"Yanları yataklardan uzaklaşır, korkarak ve umarak Rab'lerine duâ ederler." (Secde, 32/16)
İster "ibâdet", isterse "dilek" amacı içeren duâ olsun, Allah'a duâ eden kimsenin, "umma" ve "korkma" duygularından uzak olduğu düşünülemez.
Bazı şeyhlerin korku ve ümidi avama has makamlardan saydıkları anlatılır. Bu anlayış şu şekilde yorumlanmaktadır:
Bunu söyleyen şeyhin anlatmak istediği, mukarrabinler'in (yani Allah'a yakınlık kesbetmiş kimseler) sadece Allah'ın zâtını istedikleri, O'na bakmakla haz almayı amaçladıklarıdır. Orada O'nunla haz alan yaratıklar bulunmasa da onlar bu isteğin gerçekleşmesini umarlar, ondan mahrum kalmaktan korkarlar.
Aslında onlar da korku ve ümid duygularından uzak değildir, fakat onların umdukları ve korktukları, talep ettiklerine göredir.
Sözgelimi bunlardan birisi şöyle söylemektedir:
"Sana ne cennetini arzulayarak ne de ateşinden korkarak ibâdet ediyorum."
Bu sözü söyleyen zât cennetin, alelade yaratıkların yararlandığı bir yerin, ateşin ise, yaratıkların duydukları acının ötesinde özel bir azab olmayan yerin adı olduğunu sanıyor.
Oysa böyle düşünen kimseler cennetin adını anlama noktasında büyük eksiklik içindedirler.
Halbuki Allah'ın dostlarına ödül olarak ahirette hazırladığı yerin adı cennettir.
Allah'ın cemâline bakmak da cennet nimetlerinden bir nimettir.
Bunun için mahlûkatın en faziletlisi olan kimse Allah'ın cennetini ister, cehennem ateşinden de O'na sığınır.
Bu yüzden Rasûlullah'ın sahabesi namazlarında şöyle duâ ederlerdi:
"Ben Allah'tan cenneti dilerim ve cehennem ateşinden Allah'a sığınırım."
(İbn Mâce, el-İkâme b, c. 1, s. 295, H. No 910; Duâ, c. 2, s. 1264, H. No 3847; İbn Huzeyme, Sahih, c. 1, s. 258, H. No 725, Ebû Salih Ebu Hüreyre'den. Ebû Dâvud, Namaz babı, c. 1, s. 501, H. No 792; Ahmed, el-Müsned, c. 3, s. 474, c. 5, s. 74; Rivayet eden sahabi zikredilmemiş)
Bir grup kelamcı, yukarıda zikredilen (senden cemâline bakma lezzetini isterim) sözünü yadırgamışlardır.
(En-Nesâî, el-Müctebâ, Kitab-üs-Sehv c. 3, s. 54; Ata b. Sâib babasının şöyle dediğini naklediyor:
Ammar bin Yâsir bizimle kısa bir namaz kıldı. Orada bulunanlar namazı niçin kısaltarak kıldığını sordular, şöyle cevap verdi: Ben orada Rasûlullah'dan dinlenilen duayı okudum. Ammar oradan kalkınca, aralarından birisi onu izleyerek okuduğu duanın hangi duâ olduğunu sordu. O da şu duayı okudu:
“Allah’ım! Gayb bilgine ve yarattıklarına olan kudretine dayanarak senden istiyorum. Yaşamak benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Ölüm benim için hayırlı olduğu zaman beni öldür.
Allah’ım! Gizli ve açık hallerimde senden korkmayı istiyorum. Kızgın olduğum ve olmadığım zamanlarda doğru konuşmayı istiyorum. Zenginlikte ve fakirlikte senin rızana uygun hareket etmeyi istiyorum. Senden bitmeyen nimetler istiyorum. Kesintisiz göz aydınlığı istiyorum. Başa gelen olaylara razı olup isyan etmemeyi istiyorum. Ölümden sonra (kabirde) güzel yaşamayı istiyorum. Senin yüzüne bakma lezzetini tattır. Başıma gelen kötü bir olay veya saptırıcı bir fitne sebebiyle olmaksızın seninle karşılaşmayı özlettir.
Allah’ım! Bizi iman ziyneti ile süsle. Hidayete çağıran, hidayete ermiş kullarından eyle.”
Bu haber ayrıca şu kaynaklarda yer almaktadır: Hâkim, el-Müstedrek, c. 1, s. 524; İbn Hibban, s. 509; Hadisi Hâkim, sahih kabul etmiş, Zehebî de bu görüşü onaylamış. Ayrıca Nesâî, c. 3, s. 55. Ahmed, el-Müsned, c. 4, s. 264, Hadisin ravileri güvenilir kimselerdir. Rasûlullah'a ait olduğu tesbit edilen bu duanın kelimelerini inkâr eden kelâmcıların görüşüne iltifat edilmemiştir.)
Onlar sanıyorlar ki Allah'a bakmaktan tad alınmaz; yaratılmışların dışında haz alınacak nimet yoktur.
Diğer (sûfiler) gibi bunlar da cennetin mânâsı konusunda yanlışa düşmüşlerdir.
Ancak onlar talep edilmeye lâyık gördüklerini istiyorlar, bunlar ise bu talebi inkâr ediyorlar.
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
urada amaç "da'vet ve duâ" kelimelerinin şu hususları kapsamasıdır. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
"Onların dualarının sonu da: "Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun" sözleridir." (Yunus, 10/10)
Aynı konu ile ilgili olarak hadiste şöyle buyurulmuş:
"En faziletli zikir: "Lâ ilahe illallah" (Allah'tan başka ibadete layık ilâh yoktur.) kelimesi,
En faziletli duâ da "elhamdülillah" (hamd Allah'adır) sözüdür".
Hadisi İbn Mâce ve İbn Ebî Dünyâ rivayet etmiştir.
(İbn Mâce, el-Edeb babı, c. 2, s. 1249, H. No 3800; İbn Ebî Dünyâ, Kitab'üş-Şükr, s. 113, H. No 102; Tirmizî, Da'avat (Dualar) b. c. 5, s. 262, H. No 3383; Nesâî, Amel-ül yevm vel-leyle, s. 831; Hâkim, el-Müstedrek, c. 1, s. 498-503; İbn Hibban, Sahih, s. 2326; Begavî, Şerhüs-Sunne, c. 5, s. 49. el-Albânî, hadisi hasen olarak niteliyor, ayrıca Beyhâkî, Şu'ab-ül-İman, 33. Şube)
Tirmizî ve diğer hadisçilerin tahric ettiği bir hadiste de Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Kardeşim Zünnûn (Yunus)'un duası:
لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
"Senden başka ibadete layık ilâh yoktur. Senin şanın yücedir; Ben zalimlerden oldum." (Enbiyâ, 21/87) âyetidir.
Sıkıntıya düşen bir kimse bu duâ ile duâ ederse Allah sıkıntısını mutlaka giderir."
Bu âyete "davet" denildi. Çünkü âyet duâ türünü içeren bir âyettir.
Sözgelimi:
" لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنتَ lâ ilahe illa ente" (Senden başka ibadete layık ilâh yoktur) sözü "ulûhiyetin tevhidini" itiraf etmektir.
"Ulûhiyetin tevhidi" ise: "duâ" çeşitlerinden birisini içerir. Çünkü:
İlâh; İbâdet, duâ ve dilek niyetiyle kendisine duâ edilmeye en çok lâyık olan varlıktır. O da kendisinden başka ibadete layık ilâh olmayan Allah'tır.
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Âyette yer alan:
"Ben zalimlerden oldum." ifadesi, günahı itiraf etmektir. O da mağfireti istemeyi içerir. Çünkü dilekte bulunan talep edici, bazan talep kalıbı ile dilekte bulunur, bazan da haber (bilgi) kalıbı ile. Bu ya dilekte bulunan ya da kendisinden istenen kimsenin durumuna yahut her iki duruma göre ayarlanır.
Nuh'un -üzerine selâm- duasında olduğu gibi. Nûh şöyle duâ etmişti:
"Ey Rabbim! Bilgim olmayan bir şeyi senden dilemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz, bana acımazsan, ziyana uğrayanlardan olurum." (Hûd, 11/47)
Görüldüğü gibi buradaki ifade dilek kalıbı değildir. Eğer Allah onu mağfiret edip ona acımazsa ziyana uğrayanlardan olacağını Allah'tan haber veren ihbarı (bilgi veren) bir kalıptır. Ne var ki bu bilgi aynı zamanda mağfiret dilemeyi de kapsar. Bu hususta diğer bir örnek Hz. Âdem ve eşi Havva'nın şu duâsıdır:
"Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik, eğer bizi mağfiret etmez ve bize acımazsan, biz ziyan edenlerden oluruz." (A'râf, 7/23)
Hz. Musa'nın -üzerine selâm- duası da bu kabildendir.
"Rabbim, doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım."(Kasas, 28/24)
Bu âyette Hz. Musa'nın, Allah'ın kendisine indireceği her türlü hayra muhtaç olduğu durumu anlatılmaktadır. Bu ifade, aynı zamanda, Allah'ın kendisine indireceği hayrı istemesini de içerir.
Öte yandan Tirmizî ve diğerleri Rasûlullah'tan şu hadisi nakletmişler:
" Kur'ân okumakla meşgul olduğundan dolayı beni zikredemeyen ve benden dilekte bulunamayan kimseye, benden dilekte bulunanlara verdiğimden daha fazlasını veririm."
(Tirmizî, Cami, Fezâil-ül-Kur'ân, c. 5, s. 184, H. No 2926; Beyhâkî, Şu'ab'ül-İman, s. 567, 568.)
Tirmizî rivayet ettiği bu hadisi "hasen" olarak tanımlamış.
Öte yandan Mâlik b. el-Huveyris Rasûlullah'tan şu hadisi rivayet etmiştir; Rasûlullah şöyle buyuruyor:
"Beni zikretmekle meşgul olması nedeniyle benden dilekte bulunamayan kimseye, dileyenlere verdiğimden dah m üstününü veririm."
(Mâlik b. el-Huveyris, Tabîîndendir; Mansûr'dan rivayet etmiş. Şu'ab'ul-İman, H. No 570 )
Sanırım Beyhâkî bu hadisi merfu olarak yine bu kelimelerle rivayet etmiştir.
Süfyan b. Uyeyne'ye Peygamberin şu sözü hakkında soruldu, söz şu:
"Arafe günü yapılması gereken dua:
"Allah'tan başka ibadete layık ilâh yoktur, O tektir, ortağı yoktur; mülk O'nundur ve hamd O'nadır. O, her şeye gücü yetendir."
(Hattabî, Şe'nud-duâ, s. 207; Feth'ul-Bâri, c. 11, s. 147. Arafe gününde yapılması gereken en faziletli duâ hadisi ise şu kaynaklarda yer almıştır. Tirmizî, dualar b. c. 5, s. 572, H. No 3585; Amr b. Şuayb babası ve dedesinden. Aynı hadisi Mâlîk Muuatta'ında mürsel olarak nakletmiştir, s. 422.)
Süfyân bu hadisi zikrettikten sonra Ümeyye b. Ebus-Sait'in İbn Cüdan'ı öven şu dizelerini okudu.
"İhtiyacımı anlatayım mı, yoksa senin bağışlayacağınla yetmeyim mi? Zira senin huyun bağışta bulunmaktır.Kişi bir gün seni övse, bu övgüyü sana arzetmek ona yeter."
Uyeyne diyor ki:
" Bu şiirde bir yaratık diğer yaratığa hitap etmektedir. Bir kul diğer kula böylesi kelimelerle hitap ediyorsa, bir kul, yaratıcıya nasıl hitap etmelidir? "
Rasûlullah'dan nakledilen şu duâ da bu kabilden bir duadır:
" Allah'ım! Hamd Sana aittir. Şikayetler Sanadır; yardım yalnızca Senden istenir. Yardım eden yalnızca Sensin. Tevekkül yalnızca Sanadır. (Yalnız Sana güvenilir, yalnızca Sana dayanılır.)"
Bu duada geçen kelimeler bilgi (haber) kalıbında oldukları halde dilek anlamı da içerirler.
(Bu hadisi kimin tahriç ettiği tesbit edilemedi)
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Konu ile ilgili olarak şu âyeti örnek verelim:
" Bana sıkıntı dokundu; Sen merhamet edenlerin en merhamet edenisin." (Enbiyâ, 21/83)
Görüldüğü gibi âyette Hz. Eyyûb -selâm üzerine- kendi durumunu, Rabbinin durumunu, ona dokunan sıkıntıyı kaldırması için rahmetini dilemeyi içeren bir anlatımla tasvir etmektedir. Duanın sözleri haber kalıbında sözlerdir, ancak aynı zamanda dilekte bulunma anlamını da içeriyorlar.
Bu anlatım biçimi dilek ve duada bulunmada izlenecek en güzel yoldur.
Bir kimsenin tazim ettiği, rağbet ettiği ve korktuğu kimseye, ben açım, ben hastayım demesi, ondan dilekte bulunmanın en güzel yoludur. Böyle demeyip de beni doyur, beni tedavi et vb. istek kalıplarını kullansa, bu dilenenden kesin istekte bulunan ifade kalıplarıdır.
Burada da dilekte bulunan kimse durumunu açığa vurmakta, güçsüz olduğunu ve muhtaç olduğunu bildirmektedir. Burada talep kalıbıyla ifade edilen kelimelerde tam bir umma ve tam bir dileme vardır.
Bu kalıp "Dilek ve duâ" kalıbıdır. Bu ifade kalıplarını dilekte bulunan kimse, kendisinden dilediği kimseye muhtaç olduğu, ya da kendisinden istekte bulunulan varlığın kahrına mukadder kaldığında kullanır. Bu tür dilekler emir kipiyle söylenilirler. Bu yöntem ya talep edenin ihtiyacından ya da talep edilenin yararı gözetilerek kullanılır. Ama her açıdan zengin bir varlığa duyulan ihtiyaç söz konusu olduğu zaman, bu durumda tezellül, muhtaçlık ve durumun dışa vurulmasıyla salt dilek kipi kullanılır.
İhtiyaç ve muhtaçlığı nitelemek, hal diliyle dilemektir. Bilgi ve açıklama açısından en etkili olan yol budur.
Kasd ve irade açısından da en açık yöntem bu yöntemdir. Bu nedenle, çoğu dualar ikinci kısma dahil duâ çeşitleridirler. Çünkü talep eden ve dileyen kimse amacını ve anlatmak istediğini niteler de öylece onu talep eder ve diler. Bu yöntem ilk amaçlanan ve uyumlu bir dileme yöntemidir. Dilenen şeyi sözle açıklama, isteyen ve istenilenin durumu nitelendirilmemiş ise de, şayet bu her ikisinin durumunun niteliklerini kapsıyorsa bu yöntem, iki dileme türünden en mükemmel olanıdır. Çünkü bu yöntem dilemeyi ve kabulü gerekli kılan bilgi ve haberi içerdiği gibi, dilemenin bizatihi kendisi olan talep ve kasdı da içerir. Bunların tümü dilemeyi, onu gerekli kılanı ve dileği kabul etmeyi kapsar.
Hz. Ebûbekir'in -üzerine selâm olsun- Allah Rasûlü'ne -salat ve selâm üzerine olsun- "bana bir duâ öğret ki namazımda onunla duâ edeyim." demesine karşılık ona öğrettiği şu duada olduğu gibi.
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Ey Ebubekir! De ki: "Allah'ım ben kendime (nefsime) çok zulmettim; günahları yalnızca Sen bağışlarsın. Katından bir mağfiret ile beni mağfiret et. Ve bana merhamet eyle. Çünkü Sen çok mağfiret eden ve çok rahimsin."
Hadisi, Buhârî ve Müslim tahric etmiştir.
(Buhârî, Ezan, c. 1, s. 203; Daavât-Duâlar- b. c. 7, s. 150; Tevhîd, c. 178; Müslim, Zikir, s. 2078, H. No 2705; Ahmed, el-Müsned, c. 1, s. 7; Tirmizî, Dualar, c. 5, s. 543 H. No 3531; En-Nesâî, Sehv babı, c. 3, s. 53; İbn Mace, Daavât, b. c. 2, s. 1261; H. No 3835; Ebû Yâ'lâ Müsned, c. 1, s. 7, H. No 31-38-32)
Bu duânın sözlerinde kulun mağfirete ihtiyaç duymayı gerekli kılan nefsinin durumunu nitelemesi söz konusu olduğu gibi, bu istenilene kendisinden başka hiç kimsenin gücü yetmemeyi gerekli kılan Rabbinin nitelenmesi de söz konusudur.
Aynı zamanda bu duada kulun talep ettiği şeyi açıkça, kendisinden dilekte bulunduğu varlığa bildirmesi, dileğin kabulünü gerekli kılan gerekçenin açıklanması -ki bu gerekçe, Rabbin mağfiret ve rahmetle vasıflanmasıdır- vardır. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı dileme yöntemlerinin ve şekillerinin en mükemmeli budur.
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Duaların çoğu yukarıda anlatılanları kapsar. Mûsa'nın (a.s.) duasında olduğu gibi. O şöyle duâ etmişti:
"Sen bizim velimizsin. Bizi mağfiret eyle, bize merhamet eyle; çünkü sen mağfiret edenlerin en hayırlısısın."(A'râf,7/155)
Bu duâ talep niteliğindedir. Aynı zamanda, talebin kabulünü gerekli kılan Mevlâ'nın nitelenmesidir.
Diğer bir örnek:
" Ey Rabbim! Ben kendime zulmettim, beni mağfiret eyle." (Kasas, 28/16)
Burada nefsin durumunun nitelenmesi ve dilekte bulunma söz konusudur.
Bir başka örnek:
"Hayırdan bana indireceğin her şeye muhtacım" (Kasas, 28/24)
Burada ise hal diliyle dilekte bulunmayı içeren bir niteleme söz konusudur.
İşte duâ çeşitleri, isteme yöntemleri bunlardan ibarettir. Her türün kendine özgü özellikleri vardır.
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bu konu ile ilgili olarak anlatılmayan bir nokta kaldı, o da şudur:
Hz. Yunus (a.s.) ve onun durumunda olan kimseler neden durumlarını niteleme (sıfat) ve haber kalıbıyla anlatıyor, ayıplıyorlar da istek kipiyle yapmıyorlar?
Bu soru ile ilgili olarak şöyle denilebilir:
Çünkü bu makam itiraf makamıdır. Yani bu durumda olan kimseler sanki şunu demek istiyorlar:
Başıma gelen kötülüğün, belânın bizzat kendi günahım yüzünden olduğunu itiraf ediyorum. Zira kötülüğün temeli günahtır. Asıl amaç ise sıkıntıyı, içine düşülen zorluğu ortadan kaldırmaktır.
İstiğfar (Allah'tan bağışlanma dileme) ikinci amaca binâen yapılmaktadır. Hz Yunus kendi nefsine zulmeden kötü bir kimse olduğunun bilincinde olduğu için, içine düştüğü zorluğun kaldırılmasını istek kipi (kalıbı) ile anlatmamıştır. Çünkü o, kendi nefsi yüzünden zorluk ve sıkıntı içerisine düşmüştür. Bu yüzden kendisine yaptığı zulümü itiraf etmesiyle zorluğa düşme nedeninin kaldırılmasının anlatılması, onun durumuna daha uygun düşmektedir.
Sıkıntıların kaldırılması hususu bunun tersinedir. Çünkü böyle bir kimse için asıl amaç birinci kasıtla mevcut durumudur. Zira nefis doğal yapısıyla ikinci kasıt ile gelecekte düşeceğinden korktuğu sıkıntı ve zorlukların giderilmesini istemekten önce, hali hazırda içinde bulunduğu ve giderilmesine ihtiyaç duyduğu zorlukların giderilmesini talep eder.
Burada söz konusu edilen birinci maksat bağışlanma ve zorluğun kaldırılmasını istemektir. Bu kişinin kasıt ve iradesinden öncedir; ayrıca bu, içine düştüğü zorluğun nedenine ulaşması ve amacının hasıl olmasında daha etkindir.
 
A Çevrimdışı

Askalani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
yazı kime ait?
ibni teymiyyenin böyle bir kitabı vardı
oaradan mı alıntı
 
Üst Ana Sayfa Alt