Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Duada "İsteyenlerin Allah Üzerindeki Hakkı İçin" İstekte - Duada Bulunmak Meşru mu?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
SORU :
Dua ederken : "İsteyenlerin Allah üzerinde hakkı için" İstekte bulunmak meşru mu?
Cevab :

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سَعِيدِ بْنِ يَزِيدَ بْنِ إِبْرَاهِيمَ التُّسْتَرِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا الْفَضْلُ بْنُ الْمُوَفَّقِ أَبُو الْجَهْمِ قَالَ: حَدَّثَنَا فُضَيْلُ بْنُ مَرْزُوقٍ، عَنْ عَطِيَّةَ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ

مَنْ خَرَجَ مِنْ بَيْتِهِ إِلَى الصَّلَاةِ، فَقَالَ: اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِحَقِّ السَّائِلِينَ عَلَيْكَ، وَأَسْأَلُكَ بِحَقِّ مَمْشَايَ هَذَا، فَإِنِّي لَمْ أَخْرُجْ أَشَرًا، وَلَا بَطَرًا، وَلَا رِيَاءً، وَلَا سُمْعَةً، وَخَرَجْتُ اتِّقَاءَ، سُخْطِكَ، وَابْتِغَاءَ مَرْضَاتِكَ، فَأَسْأَلُكَ أَنْ تُعِيذَنِي مِنَ النَّارِ، وَأَنْ تَغْفِرَ لِي ذُنُوبِي، إِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا أَنْتَ، أَقْبَلَ اللَّهُ عَلَيْهِ بِوَجْهِهِ، وَاسْتَغْفَرَ لَهُ سَبْعُونَ أَلْفِ مَلَكٍ

Ebû Saîd-i Hudrî (Radıyallâhu anh)'den rivayet edildiğine göre ; Rasûlullah (Salallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
"Kim namaz için evden çıkarken: ‘Allah'ım! İsteyenlerin senin üzerindeki hakkı istiyorum. Şu yürüdüğüm yol hakkı için istiyorum. Kibirlenerek ve gönülsüzce çıkmadım.’ derse Allah Teala ona yönünü döner ve bin tane melek onun için istiğfar eder."
(İbn Mace, sunen, Kitabu'l Mesacid ve'l cemaat, Hadis no: 778; Ahmed bin Hanbel, Musned, c. III, s: 21; İbnu’s-Sunni, Amelu'l-Yevm ve'l-Leyle, 85)
Râviler, Fudayl b. Merzuk’tan; O, Atıyye el-Avfî'den; o da Ebu Said el-Hudri den merfu olarak rivayet etmişlerdir.
Bu rivayete zayıf diyen muhaddislerden bazıları şunlardır:
el-Munzirî, et-Tergib ve't-Terhib, c. III, s. 359;

en-Nevevî, el-Ezkar, Bab'u maza Yekulu İza Tevessul, s. 102;
Elbânî, es-Silsiletu'd- Daife, 24 ve et-Tevessul, s. 102

Zevâid'de : Bu hadîsin isnadı zayıf râviler zincirinden kuruludur.
Atiyye el-Avfî, Fudayl bin Merzûk ve el-Fadl bin el-Muvaffak adlı râvilerin hepsi zayıftır. Lâkin İbn-i Huzeyme kendi sahihinde bu hadisi Fudayl bin Merzûk tarikinden rivayet etmiştir.
el-Elbânî dedi ki: Bu rivayetin geldiği her iki yol da zayıftır ve biri diğerinden daha zayıftır. el-Busirî, el-Munziri ve diğer alimler bunu zayıf görmüşlerdir. Bunun hasen olduğunu söyleyenler yanılmışlar veya çok gevşek davranmışlardır.
Hadîs İbn-i Huzeyme yanında sahihtir, denilmiştir.

Rivayet çok zayıftır.
Bu rivayet çok zayıf olmakla beraber makamla veya yaratıkların zatıyla tevessul konusunun dışındadır. Burada söz konusu edilen şey sadece isteyenlerin hakkı için istemektir ve namaza doğru gitme hakkı için istemektir. Burada kendisiyle tevessul edilenin zâtı yoktur. Söz konusu olan sadece Allah'tan istemenin hakkı için istemektir. Allah'tan samimiyetle isteyen kimsenin hakkı, o isteğin kabul edilmesidir. Sonra namaza doğru yürümek salih bir ameldir, salih amelle tevessul ise meşrûdur.

Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye rahimehullah şunları söyemiştir:
"Bu hadisin Atıyye el-Avfî'nin, Ebû Said'den olan rivayeti ilim adamlarının icmâı ile zayıftır. Bu hadis başka bir yolla da rivayet edilmiş olup o da zayıftır. Lafzından delil olmaya elverişli bir durum yoktur. Şubhesiz Allah'tan isteyenlerin hakkı, Allah'ın onların isteğini yerine getirmesidir, ibadet edenlerin hakkı ise Allah'ın onlara sevab vermesidir. İlim adamlarının ittifakına göre Allah Teala verdiği sözle bu hakkı kullarına vereceğini kendi nefsine vacip kılmıştur ve onların her birinin söylediği sözde buna icabet etmiştir. Bu konuda geniş açıklama daha önce geçmiştir. Bu, mağarada kendi amelleriyle Allah'tan istekte bulunan üç kişinin bulunduğu konumdur." (Kaidetun Celiletun fi,t-Tevessuli ve-l-Vesile, s: 215 - 216)

Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye başka bir yerde de şunları söyledi:
"Yaratıkların da Allah üzerinde hakkı vardır diyen bir kimse bununla Allah'ın gerçekleştirmeyi vaadettiği bir hakkı kastettiği zaman bu doğrudur. Çünkü Allah vaadini mutlaka yerine getirir. Allah Teala hikmeti, lutfu ve rahmetiyle bunu gerçekleştirmeyi kendine vacib kılmıştır. Bu hakka mustehak olan bir kimse Allah'tan bunu istediği zaman Allah'tan vaadini yerine getirmesini istemiş olur veya salih ameller gibi sonuçların kendisine bağlandığı sebeblere sarılarak Allah'tan istediği zaman bu daha uygun olur: Bu hakka mustehak olmayan bir kimseye gelince, bu şahsın hakkı için Allah'tan istediği zaman o bu şahsın makamı için istemiş gibidir. Bu da onun, yabancı birinin yaptığı amelle tevessul edip istemesi demektir. O, bununla duasının kabulune elverişli bir sebebe sarılarak istememiştir." (Kaidetun Celiletun fi,t-Tevessuli ve-l-Vesile, s: 108)

Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye rahimehullah bir başka yerde de şunları söyledi:
"Demek ki cahiliye döneminde yaşayanlar, bir insanın yaptığı ibadetle ve amelle Allah üzerinde, mâhlukun mahluk üzerindeki hakkı cinsinden bir hakka sahib olduğunu tahayyul ediyorlardı. Mesela melikllerine ve hükümdarlarına hizmet eden kimseler -bu hizmetlerinin karşılığında- kendileri için menfaatler temin ederler ve başlarına bir zararın gelmesini engellerler. Ve onlardan her biri yaptığı hizmetin karşılığını padişahtan ister ve bekler bir haldedir. Bir eziyetle karşılaştığı veya kendisinden yüz çevrildiğini gördüğü zaman ona: Ben şöyle şöyle yapmadım mı? Der ve yaptıklarını başa kakar. Bunu diliyle söylemese bile içinden geçirir. Allah hakkında da böyle bir şeyi tahayyül etmek insanın cehaletinin ve zulmünün bir eseridir." (Kaidetun Celiletun fi,t-Tevessuli ve-l-Vesile, s: 103)

Muhaddis Muhammed Nasıruddin el-Elbânî şöyle dedi:
"Bu iki hadis (Bu iki hadisten diğeri el-Elbani'nin kitabında geçmektedir) zayıf olmakla beraber yaratılanla tevessul yapılabileceğine de kesinlikle delâlet etmez. Ancak olsa olsa, önceden sözü edilen meşru tevessulun bir çeşidini ifade edebilir ki o da Allah Tealanın sıfatlarından birisiyle tevessul demektir. Çünkü her iki hadiste de isteyenlerin Allah üzerindeki hakkı ile ve namaz kılanların yürüdükleri yolun hakkı ile tevessul etmekten söz edilmektedir.
Allah tealaya dua edenlerin Allah üzerindeki hakları nedir?
Şubhesiz dualarının kabuludür.

Kullarının dua edenlerin Allah üzerindeki hakları nedir?
Şubhesiz dualarının kabuludür.
Kullarından dualarını kabul etmek, Allah Teala'nın sıfatlarından bir sıfattır. Müslümanların câmiye gitmelerinin durumu da aynıdır. Camiye giden müslümanların, Allah üzerindeki hakkı Allah'ın onları affetmesi ve cennetine sokmasıdır. Allah Teala'nın affetmesi, merhameti ve kendisine itaat edenlerden bazı kullarını cennete sokması bütün bunlar O'nun sıfatlarından bir sıfattır.
Artık bununla anlarsın ki bid'atçıların kendileri için delil olarak kullandıkları bu hadis aslında onların aleyhine bir delildir. İyice düşünen bir kimse bu hadisin bizim lehimize onların aleyhine bir delil olduğunu anlar." (el-Elbani et-Tevessul Envauhu ve Ahkamuhu s: 109 - 110)

Muhaddis Hammad b. Muhammed el-Ensârî dedi ki:
Bütün bunlarla birlikte hadis, konunun dışındadır. Çünkü el-Ğımari bu hadisi zatlarla tevessule delil olarak getirdi. Halbuki hadiste zatlarla tevessul konusu yoktur. Bilakis hadiste Allah'ın sadece kendisine dua edenlere ve isteyenlere lutfettiği hak ile tevessul'den söz edilmektedir ki bu hak, o duanın Allah tarafından kabuludür. Nitekim Allah Teala "Bana dua edin, sizin duanızı kabul edeyim" buyurmaktadır.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt