Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ebu Hanifenin kitaplari

I Çevrimdışı

Ibn Kathir

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
As salam aleykum wa rahmatullahi wa barakatuhu,

Ben almanyada yasiyorum ve türkiyeden ebu hanifenin kitabini siparis etmeyi düsünüyorum.

Fıkhı Ekber (Aliyyül'Kari). Bu kitabi tafsiye edermisiniz?


Veya Ebu hanifenin al asmaa wa sifat´i anlatan bir kitap ariyorum. Hangisini tafsiye edersiniz. Yazarlari bilmedigim icin, yardim ederseniz cok sevinirim. Allahm cümlenizden razi olsun.

Almanyadan selamlar
 
A Çevrimdışı

Ahl Sunnah

Guest
Ve aleykumusselam ve rahmetullahi ve berakatuh

Abdurrahman Humeyyis "Ebu Hanife'nin İtikad Esasları" ismiyle Türkçeye çevrilen eserinde (Usuluddin inde-l İmam Ebu Hanife) Fıkh-ul Ekber'in İmam'a nisbetinin zayıf olduğunu belirtiyor.

Biliyorsunuz ki bu eserler de İmamlardan senetle geliyor, Humeyyis, kitabında yaptığı senet tahkikinde eserin geliş yollarında zayıflıklar olduğunu belirtiyor. Allahualem hatırladığım kadarıyla senetle ilgili sözlerine diğer ilim ehli şahıslardan da nakillerle delil getiriyordu. Senedi zayıf gören bu ilmi değerlendirmelere bir itiraz geldi mi bilemiyorum.

Yine Fıkh-ul Ekber'de bazı sözlerin kelamcılığı çağrıştırdığı bu sebeble bu sözlerin İmam Ebu Hanife (Rahimahullah) tarafından denemeyeceği de Şeyh Humeyyis tarafından belirtilmiş.

Şeyh Humeyyis'in eserini okumanızı tavsiye ederim İmam Ebu Hanife'nin, hakiki Hanefiliğin ve bugün ona kendini nisbet edenlerin itikadının derinlemesine bir tahkikini görmeniz açısından.

İmam Aliyyul Kari (Rahimahullah)'ın bu eser üzerine yazdığı şerhe gelince, İmam Aliyyul Kari'nin yaşadığı dönem (Hicri 9. ve 10. yüzyıl) kelamcılığın zirvede olup Selefi menhecin garip kaldığı bir zaman dilimi olmasına rağmen İmam yaptığı şerhde pek çok meselede kelamcılara muhalefet etmiş, fakat ister istemez, kelamcılığın birilerinin zannınca mutlak doğru görüldüğü, Selefe muhalif görüşlerin üzerinde icma olduğu sanıldığı bir dönemde kelamcılıktan etkilenmiştir.

Bu sebeble bu gibi kitabları Allahualem Selefin itikadı hakkında temel bilgisi olan, bazı ilmi esasları almış kimseler okumalıdırlar yoksa fark etmeden itikadi hatalara düşme tehlikesinde olabilirler.

Diğer kardeşlerimiz de bu soru hakkında bildiklerini paylaşırlar iseler memnun olurum.
 
I Çevrimdışı

Ibn Kathir

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Selam Ahl Sunnah kardesim,

cevabin icin Allah razi olsun.

Bu gibi Ebu Hanife ayit olan sözler iceren kitaplar lazim " Ebu Hanife r.h. : Allah´in eli, yüzü, nefsi vardir. Eli elimiz gibi degil, yüzü yüzümüz gibi degildir. Celaline layik el ve yüzdür. (Fukhul Ekber-302)

Bana önerebilecegin birseyler varmi.
 
Ş Çevrimdışı

Şok

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin bu konudaki görüşleri ve Şüphecilerin yanılgıları

1-İmam-ı Azam Ebu Hanife rahimehullah el-Fıkhu'l Ebsat'ta Allah-u Teala nerededir? sorusuna ''Yaratılmadan önce mekan yoktu,halbuki Allah vardı. Mahlukattan hiçbiri yokken , ''nerede'' mefhumu mevcut değilken Allah vardı. O her şeyin yaratıcısıdır '' cevabının verilmesini ister. (İmam-ı Azamın 5 eseri,Fıkhu'l Ebsat terc.Mustafa Öz Marmara Üniversitesi İlahiyyat Fakültesi Vakfı yayınları-İmam-ı Azam Ebu Hanife ve Eserleri Fıkh-ı Ebsat sh.102 ,ter.şerh Doç.Dr.Abdülvehap Öztürk-Şamil yay.)

2-İmam-ı Azam Ebu Hanife rahimehullah el -Vasiyye'de şöyle demiştir:"Allahü teâlâ, kendisi için bir ihtiyaç ve (Arş'ın üzerine) istikrar (yerleşme, mekân tutma) olmaksızın Arş'a istiva etmiştir. O, Arş'ı da diğer mahlukatı da korumaktadır. Eğer (Arş'a ve bir yerde yerleşip mekân tutmaya) muhtaç olsaydı, tıpkı mahluklar gibi alemi yoktan var etmeye ve idareye muktedir olamazdı. (Bir mekânda) oturmaya ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, Arş'ı yaratmadan önce Allahü teâlâ nerede idi? Yüce Allah bundan münezzehtir."(İmam Ebû Hanîfe, el-Vasıyye 73.Abdulgani el-Meydani Şerhu'l-Akideti't-Tahaviyye,74.el-Beyadi,el-Usülü'l Münife,52)

3-İmam-ı Azam Ebu Hanife rahimehullah el-Fıkhu'l-Ebsat'ta şöyle diyor:"Rabbimin gökte mi yoksa yerde mi olduğunu bilmiyorum diyen kimse kâfir olur. Aynı şekilde, "Allahü teâlâ Arş'ın üzerindedir, Arş'ın gökte mi yoksa yerde mi olduğunu bilmiyorum" diyenin durumu da böyledir." (İmam-ı Azamın 5 eseri Şamil yayınları sh.94)

Bazı Şüphecilerin İmam Ebû Hanîfe'nin, bu (üçüncü) sözüne sarılarak Allah Teala'nın –haşa– gökte olduğunu söylediğini ileri sürmeleri doğru değildir. Zira burada İmam, Allah Teala'nın gökte veya yerde olduğunu söylemekle O'na bir mekân isnad edilmiş olacağını vurgulamaktadır. Buradaki tekfirin anlamı budur,şöyleki;

1-Molla Aliyyül Kârî İmam-ı A'zam Ebu Hanife'nin bu sözü hakkında şu açıklamayı yazmaktadır:-"İmam İzz bin Abdusselâm, Hillu'r-Rumûz adlı kitabında İmam Âzam'ın şu sözünü kaydediyor: ‘Kim Allah'ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum derse, kâfir olur. Çünkü bu söz, Allah'ın bir mekânı olduğu düşüncesini akla getirir. Allah'ın mekânı olduğunu düşünen kimse ise Allah'ı yaratıklara benzeten kişidir.’ Şüphe yok ki İbn Abdusselâm alimlerin büyüklerinden biri olup sika (güvenilir) bir âlimdir."- (bkz. Fıkh-ı Ekber Şerhi, "Miraç ve Allah'a Mekân İsnadı")

2-el-Bayâdî rahimehullah İşârâtu’l-Merâm’ında bunu şöyle îzâh eder:-"Bunun sebebi, kâilin bu söz ile Hâlık-ı Zülcelâl (celle celâluhû)’ya cihet ve hudud tâyin etmesidir; zîra ciheti ve hudûdu olan her şey bizzarûre mahlukdur. Binâenaleyh bu söz, Allah (celle celâluhû)’ya kusûr atfetmekdir. İlâhî cismâniyyete ve cihete inanan o kimsedir ki, hevâss ile idrâk edilemeyen her şeyin varlığını münkîrdir. Onlar, fevkettabî‘a olan ulûhiyyet cevherini reddederler. Bu da onları kat‘î sûretde îmânsızlığa götürür." (el-Kevserî, Makâlât, s.368-369; nakleden: Yusuf Hanîf)

3-Yusuf-i Nebhanî de bunu şöyle îzâh eder:"Bir kimse, "Allah'ın yerde mi gökte mi olduğunu bilmiyorum" derse, kâfir olur. Zira bu söz, Allahü teâlâ için bir mekân var da o kimse bunda şüphede imiş vehmini verir." (Şevahidü'l-Hakk, s.218)

4-Muhaddis Ebul Mehâsin el-Kavukci “El-İtimad Fi'l İtikad” adlı kitabında şöyle diyor: “Allâh, yönlerden ve cisim olmaktan münezzehtir. O’nun hakkında; sağı, solu, arkası, önü vardır, Arş’ın üstünde, altında, sağında, solunda bulunmaktadır, Âlemin içinde veya dışındadır demek caiz değildir. O’nun yerini O’ndan başka kimse bilemez de denmez. Ve her kim “Bilmiyorum Allâh gökte midir, yerde midir? der ise küfre düşer. Çünkü bu iki yerden birini Allâh’a mekân olarak nispet etmiş olur.”

5-Şarih Ebu'l Leys Semerkandi bunun illetini şöyle göstermiştir;-''Çünkü o,bu sözü ile Allah'u teala'nın bir mekanı olacağını söylemek istemiş ve bu yüzden müşrik olmuştur.Çünkü Allah'u teala var iken mekan yoktu.Allah var iken;ne mekan,ne halk ne de başka bir şey vardı.O,her şeyin Halikıdır.Binaenaleyh mekan ancak sonradan olan şeyler için düşünülür.Bu hususta imam Tahavi şöyle demiştir;''Kim nefy'den (Allah'ı yok saymaktan) ve teşbihten (Allah'ı mahluka benzetmekten) sakınmassa,ayağı kayar ve Allah'ı gereği şekilde noksanlıklardan tenzih etmemiş olur.'' Zira Rabbimiz celle ve ala vahdaniyet sıfatları ile mevsuf,ferdaniyyet sıfatları ile nitelidir.Mahluktan hiçbiri bu manada tasavvur edilemez.O'nun hududu,sınırı, rükünleri,azaları ve aletleri yoktur.Diğer varlıklarda olduğu gibi altı ciheti yoktur(sağ,sol,ön,arka,alt üst).'' -(Zahit el-Kevseri'nin neşrinden İmam-ı Azamın 5 eseri Şamil yayınları sh.94)

Allah'ü teâlâya cihet ve mekân isnad eden Haşviyye taifesi, İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'nin sözlerini saptırmaları boşadır. İmam-ı Azamın Fıkhu'l Ebsat'taki şu sözünün şerhlerini vermemize rağmen ,şüphecilerin batıl akidelerine delil olacak bir şey bulunması imkansızdır.Bu sözün ardından Ebu Hanife ''Allah'a dua ederken yukarıdan yönelinir, aşağıdan değil. Çünkü aşağının rubûbiyet ve ulûhiyet vasfı ile ilgisi yoktur'' dedikten sonra cariye hadisini vermesi,bunu (s.94) ''şanı nerededir?'' manasında aldığının delilidir.Üst yönün övgü, alt yönün de yergi ciheti olduğudur.

Âlem bir küre şeklindedir. Bize nisbetle "üst" olan cihet, yeryüzünün diğer tarafında oturan kimselere nisbetle "alt'dır. Bunun aksi bir cihetle (yönle) kayıtlı ve sınırlı olsaydı, bu cihet, kimi insanlara göre üst olsa bile, diğerlerine göre alt olurdu. Alimlerin ve akıllı kimselerin ittifakı ile sabittir ki, ma'bûd'un eşyanın "alt" yönünde olduğunuda söylemek caiz değildir.Bu sözden maksat ise yüce Allah'ın tazim edilmesi, aşağıda ve alt*ta oluştan tenzih edilmesidir. Buna karşılık yücelik ve azametle nitelendirilmesidir. Yoksa mekân, cihet ve sınırlarla nitelendirmek değildir. Çünkü bunlar cisimlere dair sıfatlardır.Fakat Allah, övülmeye en layık varlık olup noksanlıklardan münezzehtir

Yine Fıkhu'l Ebsat'taki şu sözlerinin devamında Allah nerede? sorusuna verdiği cevabı yukarıda zikretmiştik.'' Nerede mefhumu, mekan ve bütün mahluklar yok iken Allah vardı,yani O şimdi de mahlukatı yaratmadan önceki gibidir.'' manasında cevap verdikten sonra bu sözleri başka yere çekmek mümkin değildir. Şüphecilerin iddiaları örümcek ağından daha sağlam olsaydı,Ebu Hanife bu soruya ''Semada /Gökte'' yada "Arş'ın üstünde" veyahut cihet itibariyle yukarıda cevabını neden vermedi? Hasbinallahu nimel vekil... (Ancak şüpheciler bu cevabı kendi eserinden bulamayınca, aşağıda vereceğimiz uydurulmuş bir isnada yapışacaklardır.) ''Neden dua esnasında eller yukarı kaldırılır?'' başlığında ulemadan zikredeceğimiz üzere, Allah'a dua ederken ellerin yukarıya kaldırılaması dua'nın kıblesi,rahmetin inme yeri ver rızık deposu olduğundandır. Yer,ayaklarımızın altı ise Allah'ın yüceliğini ifade etmediği için rubûbiyet ve ulûhiyet vasfı ile ilgisi yoktur.

Ayrıca İmam-ı Azam el-Vasiyye adlı eserinde :"Cennet ehlinin Allahü teâlâya keyfiyet, teşbih ve cihet olmadan mülaki olmaları haktır." derken ciheti inkarı açıktır.Ahirette keyfiyet ,teşbih ve cihetten Allah'u tealayı münezzeh tutan Ebu Hanife, nasıl oldurda şimdi O'na cihet iddia edecek? Acaba şu şüpheciler, Ebu Hanife'nin Fıkhu'l Ekber'inde ''Allah'ın yakınlık ve uzaklığı, mesafenin uzunluk ve kısalığı ile değildir ''sözünü bilmezler mi acep?

Buna rağmen Firavun'un şüphesini doğru bulan şüpheciler -"Minarenin tepesindeki bir insan Allah’a, zemin seviyesindekinden daha yakındır''- diyecek kadar nasıl ileri gidebilmektedirler? Maalesef inançları bunu gerektirmektedir.

İşte !Ehli sünnetin diğer bir imamı Buhari şarihi İbni Hacer Fethu'l Bari'de -''Allah’ın yakınlığı mesafe yakınlığı mânâsında değildir''-''Kulun Allah’a yakınlaşmasının mânâsı değerinin Allah katında yükselmesidir.'' der. Umudumuz şudur ki, taassup,hizipçilik ve inatçılıktan biraz sıyrılabilenler,bağnaz olmayan sözde selefi kişiler bu gerçeği açıkça göreceklerdir.

Hemen dikkatinizi şu konuya çekelim Şüpheciler neden kolay kolay Allahu tealanın sonu ,sınırı yani hududu yoktur diyemezler? Çünki Allah’ın bir yönde bulunması, sınırlılığı gerektirdiği gibi bölünmenin de meydana gelmesine vesile olur. Binaenaleyh Onun sınırı Haşa!diğer yönlere ve mahlukata kadardır. Oysa diğer Selef uleması gibi Ebu Hanife'de Fıkhu'l Ekber'inde Allah'u teala'nın sınırı olmadığını söylüyor.Allahu alem zahiri manası sınırı gerektrdiğindendir ki Cennet'teki komşuluk ve Allah'ın önünde bulunmanında keyfiyetsiz şeyler olduğunu bildiriyor.

Hâsılı O (Ebu Hanife), Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem ve Selef gibi bir yanda Te’vîl-i Tafsîlî yapmamakla Tefvîd’e giderken /lafzın ma’nâsının ilmini Allah’a bırakıyordu. Öte yanda da Te’vîl-i İcmâlî ile tenzîh yapıyor; yani Allah’ı, O’nu, yaratılmışların sıfatlarından kendine yakışmayacak sıfatlardan uzak tutmuş oluyordu.Usülcülerin ifadesiyle ''İsbat bila teşbih ü temsil,Tenzih bila ta'til ü inkar''. Zâten Selef’in de tatil ve temsil arasındaki yolu buydu.

İmam Ebu Hanife'ye iistiva ile ilgili isnad edilen gerçek dışı söylemler

ŞÜPHECİ ; Bir kadının Ebu Hanife'ye geldiği ve ''Dinini terk ettiğin halde insanlara çeşitli meseleleri öğretmeye kalkışan sen misin? Kendisine ibadet edilen ilahın nerede?'' dediği .Ebu Hanife'nin de susup 7 gün sonra ''Şüphesiz Allah yerde değil ,semadadır'' demiştir.

CEVAP; Ebu Hanife'nin kendi eserinde bu soruya verdiği cevabı görmüştük.Lakin bu iddiaları dillerine pelesenk yapan Selefiyye ekol mensuplarının tassubu bilinmektedir.Bu yüzden kendi meşreblerinden,saygı duydukları Albani'nin Zehebi'in Uluvv'un tahkikinde söylediklerine bakalım:''Derim ki (Albani) ; Hem bu nasıl sahih olabilir ki bunu rivayet eden uydurmakla itham edilmiş bulunan Nuh el-Cami 'dir. Hatta bazıları ; O doğrunun dışında her şeyi toplamıştır demiştir.''

Akidetüt tenzih adlı eserden alınmıştır.



-Selef'in Bila-Keyf sıfatları kabulünün Tefvide delalet etmesi-


Her ne kadar mesele yukarıda,İbni Hacer Askalani,İmam Suyuti, Ayni,İmam Nevevi,Aliyyu'l Kari ve diğer işin oteriteleri Halef ulaması tarafından kimi müteşabihatta ''''Selef'in mezhebi, maksad‎ın tayin edilmeksizin (tefvid) ilmini Allah'a havele etmekdir '' manasındaki sözlerinde açık ve net isede,bu vesvese sahibi şüpheciler nezninde tabiki bir şey ifade etmeyecektir. Lakin muhataplarımızın şüphelerini, vesveselerini ve idrak seviyelerini, hesaba katmakta belağatın icaplarından olmakla beraber dilimiz döndüğünce izah edeceğiz..

قüpheci vehhabilerin Selef’in mezhebi tafvid deًildi (veya sِzlerin manalar‎ hakîkat ve bilinen manalar‎ idi; ama nas‎l olduklar‎ Allaha havâle edilmeliydi gibi Tenzih içinde te‏bih içeren) iddialar‎n‎ geçersiz k‎lan delillerden sadece biride Ebu Hanife,İmam Şafi,Evzai,Malik,Zuhri ve diğer Seleften naklonulan ''Onlara geldiği gibi keyfiyetsiz iman ederiz ''manasındaki sözleridir..

Selefi Salihin bu sözlerinde Ta’tilcilere ve teşbihcilere reddiye vardır şöyleki;Onlara geldiği gibi ''İman ederiz '' sözlerinde ta'tilcilere ''Keyfiyetsiz'' sözlerinde ise Teşbihçilere red vardır.

Selefin ''geldiği gibi '' sözünde Kuran’da varid olduğu üzere ve başka bir dile bile çevirmeden almaktır. Vârid olduğu çerçevede kabul edilmesi Allah’ın sıfatlarının mahlûkâtın sıfatlarına benzemediğinin itikâd edilmesi sûretiyle olur. Zahiri manasında alsalardı başka bir dile telafuz etmeye izin verirlerdi.

İmamus -Sunne Ahmed b. Hanbel'in nüzül ve diğer benzer hadisler hakkındaki ''Keyfiyetlendirmeden ve Anlam vermeden bunlara inanır ve tasdik ederiz ''sözü gayet açıktır (İbnul Cevzi Menakıbu'l-İmam Ahmed sh.156) .

Ahmed b. Hanbel'in ''inanır ve tasdik ederiz ''sözünde reddettiği anlam ,Cehmiyyeden tatilcilerin ve başkalarının uydururarak ortaya attıkları ve onunla Kitap ve Sünnette ki naslara ters düşen batıl teviller yapan sıfatları inkar edenleredir.

Ahmed b. Hanbel'in ''keyfiyetlendirmeden ve anlam vermeden'' sözünde ise Müşebbiheye reddiye vardır.

Ahmed b. Hanbel'in ''anlam vermeden'' sözünde zahiri manalarına yapışan ve tenzih ayetlerine ters düşen manalar veren günümüzdeki selef iddiasındaki şüphecilerin artık susması ve selefin ''tafvid'' mezhebinde yani manayı Allahu teala ya havele ettiklerini kabul etmeleri gerekir .Bu sözü, başka türlü anlamak, onu tahrif etmektir


İstiva ve diğer meseleler hakıkında ,zahiri manası öyleyse şöyle olması gerekir,yahut şöyle değilse öyle olması gerekir tarzındaki düşüncülere dalmayıp selefin durduğu gibi durmaları gerekir.Lakin şüpheciler burda durmamış zahiri manaların yola çıkarak Allahu tealanın mesafe ve cihet olarak yukarıda olduğunu,dünya semasına intikal manasına gelen bir nüzül ,uzuv manasında el,göz, ayak isbat etmişlerdir.Sonrada Selefin mezhebine gizlenmişlerdir.Bunuda ‘Bizde Selef gibi mahlukatına benzemeyen kendi celaline yakışır şekilde diyoruz’ diyerek yaptılar.
 
F Çevrimdışı

fehr

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Aliyyü'l Kâari'nin şerh ettiği ''Fıkh-ı Ekber''i tüm samimiyetimle tavsiye ederim.
 
Üst Ana Sayfa Alt