Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ehl-i Sünnet Ve’l-cemaat

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
EHL-İ SÜNNET VE’L-CEMAAT


Sünnet:

Sözlükte Sünnet:
Sözlükte fiil olarak: “Senne’l-emra” bir işi açıkladı anlamındadır.
Sünnet, ister övülen, ister yerilen olsun izlenen yol ve gidiş anlamındadır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın şu hadisinde bu anlamıyla kullanılmıştır: “Sizden öncekilerin yollarına (senen) karış karış ve arşın arşın uyacaksınız.” (Buharî ve Müslim) Yani din ve dünya ile ilgili yollarını izleyeceksiniz.
Peygamber efendimizin şu hadisinde de bu anlamda kullanılmıştır: “Kim İslam’da güzel bir sünnet ortaya koyarsa, ona hem o sünnetin ecri, hem de ondan sonra onunla amel edenlerin ecri -onların ecirlerinden bir şey eksiltilmeksizin- verilir. Kim de İslam’da kötü bir sünnet ortaya koyarsa...” (Müslim) yani bir yaşayış şekli, tarzı ortaya koyarsa demektir.[10]
Terim Olarak Sünnet:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın ve ashabının ilim, itikad, söz, davranış ve takrir (yapılıp ta itiraz etmedikleri) hususlarda izledikleri yol demektir.
Sünnet aynı zamanda ibadet ve itikadlardaki sünnetler hakkında da kullanılır. Sünnetin karşıtı bid’attir. Peygamber -sallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Gerçek şu ki sizden benden sonra yaşayacak olanlar pek çok ayrılıklar görecektir. Size benim ve doğru yolda hidayet üzere bulunan halifelerin sünnetine bağlanmanızı tavsiye ederim.”[11]

Cemaat:

Sözlük anlamıyla cemaat, bir şeyin parçalarını birbirine yaklaştırmak suretiyle, katmak ve eklemek demek olan cem’den alınmıştır. Ben onu cem ettim o da cem oldu, denilir.
Cemaat, içtimâdan türemiştir. Ayrılıp dağılmanın ve ayrılığın zıttıdır.
Cemaat çok sayıdaki insan topluluğu demek olduğu gibi, belli bir maksat etrafında toplanmış bir kesim insan anlamında da kullanılır.
Yine cemaat herhangi bir iş üzere toplanmış olan topluluk demektir.[12]
Terim Olarak Cemaat:
Müslümanların cemaati demek olup, bunlar da ashab, tabiîn ve kıyamet gününe kadar onlara güzel bir şekilde uyan, kitab ve sünnet etrafında toplanmış, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın zahiren ve batınen gittiği yolu izleyen bu ümmetin selefi demektir.
Yüce Allah mü’min kullarına cemaat olmalarını, birbirleriyle kaynaşıp yardımlaşmalarını emr ve teşvik etmiş, onlara tefrikayı, ayrılığı ve birbirini boğazlamayı yasaklamıştır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:”Allah’ın ipine topluca sarılın ve ayrılmayın.” (Al-i İmran, 3/103);”Siz kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın.” (Al-i İmran, 3/105)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- da şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bu ümmet yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bunların yetmişikisi ateşte, bir tanesi ise cennette olacaktır ki o da cemaattir.”[13]
“Cemaatle birlikte olmaya bakınız, tefrikadan uzak durunuz. Şüphesiz şeytan tek başına kalanla beraberdir. İki kişiden ise nisbeten uzaktır. Kim cennetin geniş yerini istiyor ise o halde cemaatten ayrılmasın.”[14]
Yüce sahabi Abdullah b. Mes’ud -radıyallahu anh- da şöyle demiştir: “Cemaat tek başına olsan dahi hakka uygun düşen şeydir.”[15]

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat:

Buna göre ehl-i sünnet ve’l-cemaat, Peygamber, -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın sünnetine, ashabının ve onları izleyenlerin yoluna, itikad, söz ve amel hususlarında sımsıkı sarılanlar ile bu şekilde dosdoğru tabi olup, bid’atlerden uzak duran kimselerdir. Bunlar kıyamet gününe kadar ilahi yardıma mazhar olarak kalacaklar, varlıklarını sürdüreceklerdir. Bunlara uymak hidayet, muhalefet etmek ise sapıklıktır.
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat birtakım nitelik ve özellikleriyle diğerlerinden ayrılırlar. Bunların bazıları şunlardır:
1- Ehl-i sünnet ve’l-cemaat ister itikad, ister ahkâm, ister yaşayış bakımından ifrat ile tefrit, aşırı gitmek ile katılık arasında vasat ve itidal üzere olanlardır. O halde bu ümmet diğer ümmetler arasında vasat olduğu gibi, onlar da bu ümmetin fırkaları arasında vasat olanlardır.
2- Dinin hükümlerini sadece kitab ve sünnetten alırlar. Bunlara gereken önemi verirler. Bunların nasslarına teslim olur ve selef yönteminin gereklerine göre bunları kavrarlar.
3- Onların, sözlerinin tamamını aldıkları ve ona uymayan herşeyi bir kenara bıraktıkları, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın dışında tazim ettikleri herhangi bir imamları yoktur. Rasûlullah’ın hallerini, sözlerini ve fiillerini insanlar arasında en iyi bilenler onlardır. Bundan dolayı insanlar arasında sünneti en çok seven, ona tabi olma gayretini en çok ortaya koyan ve bu sünnet ehlini en çok sevenler de onlardır.
4- Din hususunda düşmanlıkları terkederler, düşmanlık yapanlardan uzak kalırlar. Helal ve haram meselelerinde tartışmayı bir kenara bırakırlar, dinin tamamını esas alır ve kabul ederler.
5- Selef-i salih’i tazim eder, selef yolunun en esenlikli, ilme en uygun ve en muhkem olduğuna inanırlar.
6- Tevili kabul etmezler, şeriata teslim olurlar. Bununla birlikte nakli, akıldan (zihni tasavvurlar) öncelikli kabul ederler ve ikincisinin, birincisine boyun eğmesini sağlarlar.
7- Aynı mesele ile ilgili değişik nassları birlikte ele alırlar ve müteşabih olanları muhkem’in ışığında anlamaya çalışırlar.
8- Hak üzere sebatları, akide hususları üzerinde ittifak edip, değişip duran kanaatlere sahib olmamaları, ilim ve ibadeti şahıslarında toplamaları, Allah’a tevekkül etmekle birlikte sebeplere yapışmaları, dünya nimetlerini elde ederken dünyaya karşı zâhidâne yaşayışları, korku ile ümit, sevgi ile buğz duygularını birlikte taşımaları, mü’minlere karşı merhametli ve yumuşak olmakla birlikte, kâfirlere karşı ise sert ve şiddetli olmaları, zaman ve mekânın değişmesi ile birlikte değişikliğe uğramamaları suretiyle hakka hidayet eden ve dosdoğru yolu gösteren salihlerin önderleridirler.
9- Onlar İslam, Sünnet ve Cemaatin dışında herhangi bir isim almazlar.
10- Sahih akideyi, dosdoğru dini yaymaya, insanlara bunları öğretip, doğruya iletmeye, onlara içten nasihat edip, onların işleriyle ilgilenmeye önem verirler.
11- İnsanların sözlerine, inançlarına ve davetlerine karşı, insanlar arasında en çok sabredenler, tahammül gösterenler onlardır.
12- Cemaate ve kaynaşmaya çokça gayret ederler, buna davet eder, insanları buna teşvik ederler. Ayrılıkları ve tefrikayı bir kenara bırakırlar, insanları bunlardan sakındırırlar.
13- Yüce Allah onları birbirlerini tekfir etmekten korumuştur. Başkaları hakkında da ilme ve adalete uygun olarak hüküm verirler.
14- Birbirlerini severler, birbirlerine karşı merhametlidirler. Kendi aralarında yardımlaşırlar, birbirlerini tamamlarlar. Ancak dini esaslara bağlı olarak başkalarını dost ya da düşman bilirler.


Özetle ehl-i sünnet ve’l-cemaat, insanlar arasında huyları en güzel olanlar, yüce Allah’a itaat etmek suretiyle nefislerini temizlemeye en çok gayret gösterenlerdir. En geniş ufuklu insanlar, en uzak görüşlüler, başkalarının görüş ayrılıklarına en çok tahammül gösterenler, bunun adabını ve usulünü en iyi bilenler onlardır.
Özetle söylenecek olursa, ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in anlamı şudur:
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın fırkalar arasında kurtuluşu vaadettiği kesimdir. Bu vasfın eksenini ise sünnete uymak ve sünnette gelmiş olan itikad, ibadet, hidayet, yaşayış ve ahlâka tabi olup, müslüman topluluğuna bağlı olmaktır.
Böylelikle ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in tanımı, selef’in tanımının dışına çıkmamaktadır. Selef’in ise kitab ile amel eden, sünnete sımsıkı sarılan kimseler olduklarını öğrenmiş bulunuyoruz. O halde selef, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in kastettiği ehl-i sünnet, ehl-i sünnet de selef-i salih ile onların yolları üzerinden giden kimselerdir.
İşte ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in özel tanımı budur. Bid’atçi ve hevâlarının peşinden giden hariciler, cehmiye, mürcie, rafıziler ve diğer bid’at ehlinden olan bid’atçi kesimler bu kapsamın dışında kalmaktadır.
Çünkü burada sünnet bid’atin karşısında, cemaat de tefrikanın, ayrılığın karşısındadır. İşte cemaate bağlanmak ve tefrikadan ayrılmak hususunda varid olmuş hadislerden maksat da budur.
Abdullah b. Abbas -radıyallahu anhuma-’nın yüce Allah’ın:”O günde kimi yüzler ağaracak, kimi yüzler kararacaktır.” (Al-i İmran, 3/106) buyruğunu tefsir ederken söylediği: “Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in yüzleri ağaracak, bid’at ve tefrika ehli kimselerin yüzleri ise kararacaktır.”[16] şeklindeki açıklamasında kastettiği de budur.
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in genel kapsamlı anlamına gelince, rafızilerin dışında İslam’a intisab edenlerin hepsi girer.
Kimi zaman bid’at ehli ve hevâlarının peşinden giden birtakım fırkalar hakkında da ehl-i sünnet ve’l-cemaat denildiği olur. Çünkü bunlar sapık fırkalar karşısında itikadi birtakım meselelerde katıksız ehl-i sünnet’e uygun kanaat belirtirler. Ehl-i sünnet alimleri tarafından bu anlamı ile kullanımı azdır. Çünkü bu sadece birtakım itikadi meseleler ile kayıtlıdır ve muayyen birtakım taifelere karşılık kullanılan bir isimdir. Mesela, hilafet ve ashab-ı kiram meselelerinde rafızilerin karşısında ehl-i sünnet vasfının kullanılması ile diğer itikadi meseleler hakkında kullanılması buna örnek gösterilebilir.
Ehl-i sünnet’in karşısında ehl-i bid’at yer alır. Bunların belli başlıları ise hariciler, rafıziler, mürcie, kaderiye ve cehmiye olmak üzere beş fırkadırlar.
Buna göre selef-i salih tabiri muhakkik ehl-i sünnet âlimlerinin ıstılahında, ehl-i sünnet ve’l-cemaat ile eş anlamdadır. Aynı şekilde onlar hakkında ehlu’l-eser, ehlu’l-hadis, et-taifetu’l-mansura (ilahi yardıma mazhar kesim), el-fırkatu’n-nâciye (kurtuluşa eren fırka), ehlu’l-ittiba’ (sünnete tabi olanlar) isimleri de kullanılır. Bu isim ve tabirler selef âlimleri tarafından çokça kullanılır.[17]

EHL-İ SÜNNET VE’L-CEMAAT AKİDESİNİN ÖZELLİKLERİ



Selef-i Salih’in Akidesi Neden Uyulmaya Daha Değerdir?


Sahih akide bu dinin esasıdır. Bu esas üzere yükselmeyen herbir yapı sonunda yıkılıp, gider. İşte bundan dolayı Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın ömrü boyunca bu akidenin esaslarını yerleştirmeye ve temellerini derinleştirmeye çokça önem verdiğini görüyoruz. Bu ise sağlam bir kaide ve güçlü bir temel üzerinde insanların yapılarını yükseltmek içindir.
Kur’ân-ı Kerîm, Mekke döneminde onüç yıl boyunca değişmeksizin tek bir mesele üzerinde durarak inmeye devam ettiğini görüyoruz. Bu da akide ve yüce Allah’ı tevhid meselesidir. İşte bundan dolayı ve önemli olduğu için Peygamber -sallahu aleyhi ve sellem- Mekke döneminde yalnız ona davet ediyor ve ashabını onun üzerinde eğitiyordu. Selef-i salih’in akidesini incelemenin önemi saf ve temiz akidenin açıklığa kavuşturulması ile insanların tekrar ona dönmesi uğrunda ciddi çalışmanın zorunluluğu, değişik fırkaların sapıklıklarından ve cemaatlerin ayrıklıklarından onları kurtarmanın zorunluluğunun büyük öneminden kaynaklanmaktadır. İslama davet edenlerin ilk davet etmeleri gereken esas budur.

Selef-i Salih’in Yöntemine Uygun Akide:


O halde selef-i salih’in yöntemine uygun akidenin önemini ortaya koyan ve ona sımsıkı sarılmanın zorunluluğunu gösteren birtakım ayırıcı nitelik ve özellikleri bulunmaktadır. Bu özelliklerin en önemlilerinden bazıları şunlardır:
1- Evvela bu akide tefrikadan ve grublara ayrılmaktan kurtuluşun genel olarak müslümanlığın saflarını, özel olarak da alimlerin ve davetçilerin saflarını birleştirmenin yoludur. Çünkü bu akide yüce Allah’ın vahyi, O’nun Peygamberi -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın getirdiği hidayet ve ilk şerefli nesil ashab-ı kiram’ın izlediği yoldur. Bu esasın dışındaki herbir toplanma neticede -bugün müslümanların halinden gördüğümüz gibi- ayrılıktır, anlaşmazlıktır, başarısızlıktır. Şanı yüce Allah şöyle buyurmaktadır:”Kim kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra peygambere karşı gelir, mü’minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu döndüğü o yolda bırakır ve cehenneme atarız. O ne kötü bir dönüş yeridir!” (en-Nisa, 4/115)
2- Bu akide müslümanları birleştirir, saflarını güçlendirir. Hak üzere ve hakta sözbirliği etmelerini sağlar. Çünkü bu, şanı yüce Allah’ın; “Allah’ın ipine topluca sarılın ve ayrılmayın.” (Al-i İmran, 3/103) buyruğunun gereğini kabul etmek demektir.
Bundan dolayı müslümanların ayrılıklarının en önemli sebepleri arasında yöntemlerinin farklı oluşu ve bilgi kaynaklarının çok oluşudur. Akide ve bu akidenin öğrenildiği kaynakların bir olması ümmeti birleştirmek için önemli bir sebebtir. Tıpkı bu ümmetin ilk nesli arasında gerçekleştiği gibi.
3- Selef-i salih’in akidesi müslümanı doğrudan yüce Allah’a ve O’nun Rasûlüne bağlar. Onlara sevgi ile bağlar ve onları ta’zime iter. Allah ve Rasûlünün önüne geçmemeyi öğretir. Çünkü selef’in akidesinin esası, heva ve şüphelerin oyuncağı olmaktan uzak bir şekilde “Allah buyurdu, Rasûlullah buyurdu” tavrıdır. Felsefe, mantık, akılcılık gibi yabancı etkilerden ve başka birtakım kaynakların yönlendirmesinden uzaktır.
4- Bu akide gayet kolaydır. Anlaşılır bir akidedir ve nettir. Karışıklığı yoktur, anlaşılmaz ifadeler taşımaz. Karışık anlatımlardan, nassların tahrif edilmesinden uzaktır. Böyle bir akideye inanan bir kimsenin kalbi rahattır. Ruhu huzur içindedir. Şüphe, vehim ve şeytanlığın vesveselerinden uzaktır. Gözü aydındır böyle bir kimsenin. Çünkü bu akideye inanan bir kişi bu ümmetin peygamberi, ashab-ı kiram’ı -Allah hepsinden razı olsun-nın gösterdiği yol üzerinde yürür. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:”Mü’minler ancak Allah’a ve Rasûlüne iman eden ve sonradan şüpheye düşmeyen, sonra da malları ve canları ile Allah yolunda cihad eden kimselerdir. İşte onlar sadık olanların ta kendileridir.” (el-Hucurât, 49/15)
5- Bu akide yüce Allah’a yakınlaşmanın, O’nun rızasını elde etmenin en büyük sebeplerinden birisidir.
İşte bu özellik ve belirtiler ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in değişmez özellikleridir. Hemen hemen her yer ve her zamanda bu özelliklerde farklılık olmaz. Yüce Allah’a hamdolsun.[18]


selefi salihin akidesi - Abdullah b. Abdulhamid el-Eseri
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
137.jpg




bu kitap gercekten güzel hazırlanmış bir eser İMANlarından hardal tanesi kadar ödün vermeden yaşayabilmek isteyen insanların okuması gerekiyor....
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
bu kitap El-Eseri'nin İMAN ve KÜFÜR kitabı değil mi? (el-hadid)

ahi bu ehli sünnete göre iman kitabı benim de bu alanda en önde tek geçtiğim tavsiye ettiğim kitapdır. Yazar ile görüştüm Allah ondan razı olsun 2-3 ay içinde bu kitaba ekleme yapacağını tekfirle alakalı konulara daha geniş girecekmiş, şuan yayınladığımız kitabın 2. versiyonudur 2-3 ay içinde 3. versiyon çıktığında almanı tavsiye ederim ama o zamana kadar beklemekte olmaz maddi durumun iyiyse şimdiden alıp okursan güzel olur fiatı 20 tl ye bulursun yenisi çıkınca da alırız inşAllah. Konular çok güzel derlenmiş.
 
_katre_ Çevrimdışı

_katre_

الحمدلله
Site Emektarı
Güncel.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt