Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

El-asr” Dergisinin Seyh Makdisi Ropörtaji

E Çevrimdışı

Ebu Huzeyfe El Türki

Üye
İslam-TR Üyesi
“EL-ASR” DERGİSİNİN SEYH MAKDİSİ ROPÖRTAJI1


766445463457635.jpg



s.1- Selefi cihad akımının hüvviyeti nedir?
Bismillahirrahmanirrahim
Öncelikle vurgulamak istiyorum ki bu ismi kendimize biz vermedik. Cihad, amel ve itikad alanında

Selefi Salihin’in yolunu izlememizden dolayı bu isim bize baskaları tarafından verilmistir. Çünkü selefi cihad;
tevhide daveti ve aynı anda bunun için de cihad etmeyi kapsar. Ya da tağutlarla cihad ederek tevhidi ikame
etmek için çalısır diyebiliriz. İste selefi cihadın kimliği ve onu diğer cihad hareketlerinden ayıran en belirgin
özelliği budur.
Bazı selefi hareketler tevhid davetini muska, nazarlık ve buna benzer seylerin sirk olusu ile
sınırlandırıp uzaktan yakından yöneticilerin, kanun koyanların ve parlamentoların sirkine
değinmemektedirler. Aksine yöneticileri gözü kapalı takip ediyor ve tahtlarını sağlamlastırmak için
çalısıyorlar. Bazı cihad hareketleri ise cihadı vatani konularla sınırlayıp ülkenin sınırlarını asan bir cihada
kesinlikle karsı çıkıyorlar.
Selefi cihad akımı her ikisine de karsı çıkmaktadır. Tüm zaman ve tüm mekanlarda; insanların
bulunduğu her yerde tevhide çağırıp davetine baslar ve davetin bulunduğu her yerde de kaçınılmaz bir
sekilde cihada baslar. Bu yüzden de bu akımın, cihadı gerek kavmî, gerekse ülke sınırları açısından olsun
yeryüzünün belirli herhangi bir parçasıyla sınırlamadığını görürsünüz. Bu akıma mensup olanlar arasında
her ne kadar bulundukları konuma göre ser’i siyasete, davet ve cihadın maslahatına dayanarak öncelik
verdikleri konularda bazı farklılıklar görülebilir. Ancak bu akımın mensupları bu farklılıklara rağmen
dünyanın her kösesinde cihad ederler. Ancak ser’i siyaset üzerine kurulu çalısmalarla, milli siyaset vb. cahili
ölçüler üzerine kurulu çalısmalar arasında fark vardır.
s.2- Ürdün’deki selefi cihadın gidisatına dair hızlı ve kısa bir yorumda bulunabilir misiniz?
Bu akım Ürdün’de oldukça yeni sayılır. Her ne kadar bu akıma mensup kisiler daha önce de ülkede
bulunuyor olsalar da bugünkü anlamı ile sivrilmesi doksanlı yıllarda, Afganistan’a giden gençlerin dönüsüyle
baslamıstır. Afganistan dünyanın dört bir yanındaki selefi akımların toplandığı bir yerdir. Yine ikinci Haliç
Savasının ardından ülkeye dönen selefi cihad hareketi mensupları sayesinde ve cihad ve sehadet sevgisi ile
saf selefi akideye, kapsamlı bir davete sahip olan bu akım gençler arasında yayılmaya basladı. Ancak akım,
gerek bazı mensuplarının ülkeden hicret etmesi gerekse de çoğunluğu gençlerden olan bu kisilerin
tutuklanması nedeniyle ilmi yetkinliğini kaybetmistir. Gençler davetteki kısa geçmisleri ve tecrübesizlikleri
nedeniyle silaha sarılmıs, bazı eylem planları yapmıs ya da bazılarını gerçeklestirmeye girismislerdir. Bu
eylemler öncesinde yeterli suura sahip olmadıkları, sonucunda ortaya çıkabilecek maslahat ve mefsedeti
hesap etmedikleri ve yanlıs tercihlerde bulundukları için çoğu hapishanelere düsmüstür. Ancak Allah’ın fazlı
ve keremi ile bu tutuklanmalar davet için bir son değil verimli bir baslangıç olmustur. Sonucunda davet daha
fazla yayılmıs, ülkenin diğer köselerinde ve hatta tüm dünyada duyulmustur. Davetin bu noktaya gelmesi
mensubu olan gençlerin giydiği bu atesten gömleği sabır ve sebatla tasıyıp diğerlerine üstün birer örnek
olmalarıyla gerçeklesmistir. Medyanın gerek mahkeme salonlarında, gerek hapishanelerde vs. onları
karalamak, asırı, tekfirci diye nitelemelerini desteklemek maksatlı yaptığı yayınları doğru bir sekilde
kullanmıs ve onları kendi kazdıkları kuyuya düsürmüslerdir.
"Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları en çok zarar edenler durumuna düsürdük."
(21, Enbiya/70)
Çünkü Allah (Subhanehu ve Tealâ) bu daveti kutsamıstır. Bu sayede davet gençleri cezp etmis,hapishanede yazılmıs olan kitaplar gençler arasında revaç bulmus, basılmıs ve yayılmıstır.

Hapishanelerde bulunan bu nesil doksanlı yılların sonunda Allah’ın izni ile serbest kaldıkları sonra
hapisten çıkan pek çok kisinin yaptığı gibi- kabuklarını çekilmemisler, geçim derdine düsmemislerdir. Bilakis

bu akımın yasaması, cihadı, ölümü… Evet bunların hepsi tevhid ve onun ikamesi içindi. Bu gençleri gerek
hapishane öncesinde, gerekse de hapishane sırasında ve sonrasında davete sevkeden iste bu bilinçti.
Nihayetinde Allah’ın fazlı ile hapishaneden çıkan bu kisilerin çalısmaları çok güzel meyveler verdi. Ve biz de
bu meyvelere bakıyor, onları suluyor ve Allah’tan daha da gelistirip bereketlendirmesini diliyoruz.
s.3- Siyasi bir partinin kurulmasını neden düsünmüyorsunuz?
Eğer burada partiden kasıt, kanunen kabul görmüs resmi bir parti ise biz bunu reddederiz. Çünkü
böyle bir düsünce, anayasasını beserî kanunlardan değil semavi kanunlardan olusturan davetin alfabesine
uygun değildir. Aynı sekilde bir partinin; yöneticilere, anayasaya, devlete ve onun kanunlarına bağlı
kalacağını taahhüt etmesine asla ruhsat yoktur. Çünkü bu tevhid davetinin alfabesine ve İslam’a tezat teskil
eder. Nitekim tevhid davetinin usulü bu kanunları inkar etmeyi, onlarla hükmeden herkesten beri olmayı
gerektirir. Eğer bizden bu tür bir izin istenirse ya da böyle bir izin bize nisbet edilirse kesinlikle kabul
etmeyiz. Böyle bir talebe onay verebileceğimiz nasıl düsünülebilir? Ki bizim davetimiz sürekli bu
kanunlardan beri olduğunu açıklayıp, onları ve onlarla hükmedenleri inkar etmektedir. Nitekim sistem de bu
davaya karsı kapsamlı bir savas içindedir. Bu dava ehli nasıl sistemin koruyucularını, yöneticileri tanımıyor,
onlardan hosnut olmuyorsa onlarda bu davanın ehlinden hosnut değildirler. Dolayısıyla bizim nazarımızda
ser’en reddedilmis olan resmi bir siyasi partiye ruhsat vermemiz mümkün değildir. Bu, akla ve gerçeklere
uygun değildir.
Ancak soruda kastedilen bir parti ya da örgüt çerçevesince çalısmak ise bunu inkâr etmiyoruz. Yine de
diğer Müslümanları dısarıda bırakarak sadece kendi tabileri arasında vela ve bera sözlesmesi yapan örgütleri
tasvip etmiyoruz. Düzenli bir cemaat seklinde faaliyet göstermeyi ancak Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in hayatını bilmeyenler inkar edebilir. Ancak davetimizin içinden geçtiği su dönem ve selefi cihadın
içinde bulunduğu su durum ülkemizde davetçileri ve mücahitleri mezun eden bu okulun tabilerinin, (tağutun
hilelerine ve entrikalarına kolayca yakalanabileceği ihtimalinden dolayı) belli bir çatı altında toplamasına
imkân vermiyor.
s.4- Selefi cihadın bu gün içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Selefi cihad bence bu gün açık bir ilerleme içindedir. Bütün dünyada kendisine karsı güç birliği
yapılmasına, çesitli entrikalar düzenlenmesine ve ardı ardına bu davet ehlinin eziyetlere maruz kalmasına
rağmen güzel bir geleceği müjdelemektedir. Çünkü basına gelecek belaların ve imtihanların gölgesinde gücü
ve tecrübesinin artması, atesinin daha bir alevlenmesi bu yolun tabiatıdır. Eğer bu akım tüm bunları
gerçeklestirirse sünnetullah gereği bu ümmeti serefli ve onurlu günlerine tasıyacak olan safların en önünde
yer alacaktır.
s.5- Çeçenistan, Afganistan ve diğer ülkelerde açılan cepheler bu akımın gençlerini cezp etmis ve
onlarcası oralara gitmistir. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Çünkü sizin buna karsı olduğunuz
söyleniyor.
Afganistan, Çeçenistan, Bosna ve diğer yerlerde açılan cepheler davete ve cihada büyük katkılar
sağlamıstır. Ben her ne kadar kendi cephemizi boslayıp baska yerlere gitmeye zaman zaman karsı olsam da
bu yolculukların gerek davete, cihada, askeri tecrübeye ve gerekse de davetimizin dünyanın o bölgelerine
ulasmasında ve orada yasayan halkı etkilemede katkıları göz ardı edilemez. Süphesiz cihadın sağlayacağı en
büyük bereketlerden biri budur. Ancak ben, özellikle etkin davetçileri ve ilim öğrencilerini kendi ülkelerinde
kalıp cephelerini güçsüz bırakmamaya davet ediyordum. Ne var ki gençler baslangıçta cihadı sadece silahla
savasmak olarak algılıyorlar ve kendilerine bu yönde bir istek hakim oluyor. Sabrın, davetin zorluklarına
katlanmanın, davet uğrunda hapse atılmanın, iskence görmenin Allah yolunda yapabilecekleri en büyük
cihad olduğunu, silahla yapılan savastan daha önemsiz olmadığını hatta silahlı cihadın bunun bir merhalesi
olduğunu anlamaları için zamana ihtiyaç duyuyorlar. Ben, Müslümanlara yardım etmek ya da silah

kullanmakta tecrübe kazanmak için bu cephelere gidilmesine karsı değilim. Nitekim ben de benzer
sebeplerden dolayı oralara gittim. Benim karsı çıktığım nokta gençlerin tağutun tasallutundan kurtulmak için
dönmemek üzere kendi yurtlarını terk edip oralara hicret etmeleri ve kendi cephelerini güçsüz

bırakmalarıdır. Benim bu itirazımın haklılığı bazı durumlarda kendini göstermistir. Çünkü oralarda yapılan
cihad bizim nazarımızda pek de net değildir. Nitekim bazı yerlerde sehitlerin kanlarından hasıl olan
meyveleri mürtedlerin, sapkınların ve laiklerin topladığına, kardeslerimizin yürüttüğü cihad üzerinde
yükseldiklerine üzülerek sahit olduk.
s.6- Selefi cihada mensup gençlerden bazıları sartlar geçeklesmeden tekfir metodunu benimsiyorlar
ve insanlara karsı çok kaba bir tutum sergiliyorlar…
Her topluluğun tecrübe kazandıkça yok olacak olan negatif yönleri ve hataları olur. Davette yeni olan
bazı gençler belki davete karsı duydukları hamaset ve daveti koruma duygusuyla zaman zaman ileri geri
konusmalar ya da insanlara kaba gelen tavırla içine girebiliyorlar. Ama bu tür davranısları davete yüklemek
doğru değildir. Çünkü bunlar tecrübe ve bilgi kazandıkça kaybolacak olan tavırlardır. Ki eğitim; davetimizin
en çok hassasiyet gösterdiği konulardandır. Yine de gençlerimizin yaptıkları davetimizin düsmanlarının
yaptığı yanlıslarla kıyaslanınca hiçbir sey değildir.
Bu akımın düsmanları -ki kendileri aslında İslam’ın en küçük ilkesini bile anlamıs değillerdirtaraftarlarımız
Rasullulah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in gösterdiği yönde hareket etmelerine rağmen onları
asırılıkla ve kabalıkla suçlamaktadırlar. Tekfirde asırıya gittiklerini iddia etmektedirler. İslam dinin aslı olan
pek çok konuda onlara saldırıyorlar. Tabii ki bu kendi dinleri konusundaki cehaletlerinden ileri gelmektedir.
Allah’ın indirdiğinden baskası ile hükmeden, Allah’la beraber kanun koyan yöneticileri ve dostlarını tekfir
etmeyi asırılık olarak görüyorlar. Ya da bunu Allah’a, Rasulüne ve dine sövmek, onlar hakkında Haricilerin
yaptığı gibi kaba konusmak olarak yorumluyorlar. Yine namazı terk edeni tekfir etmeyi de asırılık sayıyorlar.
Tüm bunlar üzerinde durmaya bile değmeyecek ve davet ehlini karalamak için kullanılamayacak seylerdir.
Tekfirde hata yapmaya gelince... Hüküm vermekte acele eden bazı gençlerin yaptıkları bu hatalar
bizzat davetimizin bir hatası olarak telakki edilmemelidir. Çünkü bunların çoğunluğu iftira ve yalandır.
Mesela düsmanlarımızın bizzat benim yazılarıma karsı yaptığına bir örnek vereyim. Ki ben Seyh İbni Baaz,
İbni Useymin ve Elbani gibi günümüz selefi seyhlerinden gerek direk derslerine, konferanslarına katılarak
gerekse de kasetlerini dinleyerek ve kitaplarını okuyarak ders almıs, onlara öğrencilik yapmıs biriyim. Ancak
biz, selefiliğin kaleminde taklit olmadığını öğrendik. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haricinde
herkesin sözü alınabilir de reddedilebilir de. Bu yüzden ben her ne kadar söz konusu seyhlerin fıkıh
konularında üstünlüklerini inkar etmesem de onların yanlıs yaptıklarını ve gençleri de yanlısa
sürüklediklerini düsündüğüm zamanlarda kimsenin kınamasından çekinmeden hatalarını söylemekte
sakınca görmem. Bunların basında hükümetlere karsı ve Suudi Arabistan hükümetine karsı sergiledikleri
tutum gelmektedir. Kendileri hükümete biat etmisler, ser’i islerine hükümeti vekil tayin etmislerdir. Gençleri
de kendi biatlarına katılmaya, yöneticilere saldırmamaya davet etmislerdir. Hatta saldıranları asırı ve Harici
saymıslardır. Bunlardan biri Seyh Elbani’dir ki kendisinin Cehmiyye ve Mürcie mezhebine uygun olarak
iman küfür anlayısının yayılmasında gerek kitapları ve gerekse de kasetleri ile büyük katkısı olmustur.
Kendisini bu konuda pek çok kisi ve aklını çeldiği pek çok genç taklit etmistir. Davetimizin düsmanları söz
konusu seyhlerle içine düstüğümüz ihtilafı bu hassas noktada değerlendirmeyip onları sadece sahıslarından
ve isimlerinden dolayı tekfir ettiğimizi iddia etmektedirler. Bu düpedüz bir yalandır. Defalarca bunu inkar
etmemize rağmen bazı kötü niyetli kisiler hala aynı seyi tekrar etmektedirler. Bunu yapmakla neyi
hedeflediklerini anlamıs değilim. Acaba açıkça avukatlığını yapmaktan utandıkları tağutları memnun etmeyi
mi hedefliyorlar? Çünkü öne çıkıp söz konusu seyhleri savunuyorlar ve biz bir gün dahi onları tekfir
etmemisken tekfir etmekle suçluyorlar. Biz ancak tağutları ve yandaslarını tekfir ediyoruz. Evet Allah’ın
dinini ve dostlarını hedef gösterdikleri bazı durumlarda kendilerini yerden yere vurduğumuz doğrudur. Belki
inkar etmekle emrolundukları tağuta biat etmek gibi amellerinin küfre götürebileceğini açıkladık. Ancak bir
amelin küfür olduğuna hükmetmek onu isleyen herkesin tekfir edilmesi anlamına gelmez. Aynı seklide
umumi tekfir muayyen bir tekfiri gerektirmez. Buna karar vermeden önce ser’i ilim eğitimine yeni

baslayanların bile bildiği bazı sartlar ve maniler göz önüne alınır.
Tekrar ifade etmek istiyorum ki biz bu akıma mensup olan gençlerin verdiği yanlıs fetvalardan dolayı
sevinmiyoruz. Sürekli onları düzeltmek için çalısıyoruz. Gençleri buna karsı uyarıyor, tekfirde kesinlikle acele

etmemelerini söylüyoruz. Bunun en iyi delili tekfirde asırıya gitmeye karsı gençleri uyardığımız “Risaletu-s
Selasiniyye” adlı kitabımızdır. Bu risalemiz ve diğer yazılarımız “Cihat Ve Tevhit Minberi” adlı sitede
yayınlanmaktadır.
s.7- Selefi Cihat akımının neye ihtiyacı vardır?
Bu ülkede Selefi Cihat akımına mensup olan gençlerimizdeki en büyük eksiklik, bu merhalede sahip
olmaları gereken suurun bulunmayısıdır. Böyle bir suuru olusturmak gerekir ki bütün dünyada davetimize
karsı düzenlenen tuzakların farkına varıp bunlara karsı kendilerini hazırlayabilsinler. Ve olayları
değerlendirirken yüzeysellikten kaçınıp gelisi güzel eyleme geçmekte acele etmesinler.
Aynı sekilde hatalardan ve tecrübelerden ders almak gerekir ki aynı hatalar tekrar edilmesin.
s.8- 11 Eylül hadisesi ya da Menhatın Gazvesi olarak adlandırılan eylemi desteklediniz mi?
Evet. Amerika’nın ümmetlerine ve kardeslerine karsı islediği suçları bilen bütün Müslümanlar gibi bu
olayı destekledim ve bundan dolayı sevindim. Kitap ve sünnetten bunu destekleyen delilleri kaleme aldım.
Yazımı “Afganistan’daki Kardeslerimize Yardım Etmenin Vacipliği Ve Haçlılara Yardım Edenlerin Küfrü”
baslıkları altında sitemizde yer almaktadır.
s.9-Üsame Bin Ladin ve Zevahiri hakkındaki görüsünüz nedir?
Seyh Üsame b. Ladin çağımızın mücahit imamlarındandır. Bunu ancak bu adamın Allah’ın dinine
yaptığı yardımdan dolayı öfke duyan kafirler, dinini ve cihadın hakikatini bilmeyen korkak cahiller,
tağutlardan çıkarı olanlar veya Allah (Subhanehu ve Tealâ)'nın dininin sancağını yüceltmesinden dolayı
Seyh’e bahsettiği serefi kıskananlar reddedebilir. Afganistan’daki el-Kaide kamplarında eğitime gitmeme
rağmen maalesef kendisi ile hiç görüsemedim. Yine kurulusunun ilk yıllarında Pesaver’deki enstitüsünde de
ders aldım.
Seyh Eymen Zevahiri’ye gelince. Kendisi benim çok değerli arkadasım ve kardesimdir. Pesaver’de onu
yakından tanıdım. Kendisi günümüzdeki selefi cihat akımının liderlerindendir. Süphesiz el-Kaide’nin
kurulusundan itibaren Seyh Üsame’nin yanında yer almasıyla, yazıları ve cihadı ile bu akıma büyük katkıları
olmustur.
Allah (Subhanehu ve Tealâ) dine yardım etmek için cihat sancağını yükselten bu iki adamın sanını
yüceltmistir. Allah Nebisine söyle buyurur:
"Ve senin sanını yükseltmedik mi?" (94, İnsirah/4)
Süphesiz bu dine yardım eden herkes yardım ettiği ölçüde bu ayetten nasbini alacaktır.
s.10- Taliban yönetim sistemini nasıl görüyorsunuz? O örnek alınacak bir sistem midir yoksa
üzerinde mülahaza edilmesi mi gerekir?
Baslangıçta Taliban ile ilgili mülahazalarımız vardı. Ancak bu noktada bize gelen bilgi oldukça kısıtlı
idi. Özellikle Afganistan’da oldukça yaygın olan kabir ziyareti sirkine karsı ve uyusturucu ticaretine karsı
verdiği mücadele konusunda onu destekleyenlerle karsı çıkanların ilettikleri haberler birbiri ile
çelismekteydi. Bizim izlenimlerimizin büyük kısmı seriat dısı yönetimler uygulayan sistemlerle – gerek Arap
olsun gerekse diğer milletlerden- olan dıs iliskilerine dairdi. Aynı sekilde Taliban rejimi bu sistemler
tararından kendisinin tanınması ve BM’de koltuk elde etmek için kendini gözümüzde riskli konuma getirdi.
Bizim dinimizden öğrendiğimiz örnek alınacak sistem olabilmesi için, diğer sistemlerden beri olmalı,
BM’nin ve heyetlerinin küfrünü açıkça ilan etmeliydi. Ancak o zaman nazarımızda örnek alınacak makbul bir
sistem olabilir. Çünkü söz konusu sistemler ve heyetler Allah’ın dini ile ve Müslüman halkımızla savasmakta
bize türlü entrikalar kurmaktadırlar. Aynı sekilde Amerika ve İsrail’e tabi olmakta, bu iki devletin
siyasetlerini etkinlestirmek için dünya üzerindeki nüfuzunu kullanmaktadırlar. Bu yüzden baslangıçta
Taliban rejimine karsı pek de hevesli değildik. Ona karsı tedbirli davranıyorduk. Ancak biz aynı zamanda

Taliban rejimine saldıran, onu kınayan yahut ona karsı insanları uyaranlar arasında da değildik. Nitekim
bizim söz konusu tedbirli tavırlarımız hakkında tavsiyelerde bulunan yazılarımız ve risalelerimiz de vardır.2
Yine tüm dünyanın karsı çıktığı bazı uygulamalarını destekler nitelikte yazılarımız vardır. Hepsi sitemizde

mevcuttur.
Mülahazalarımız olmasına rağmen Taliban’ın Allah’ın razı olduğu sekilde durumlarını ve eğilimlerini
düzeltmede ciddi olduklarını gördük. Günden güne kendilerini düzeltiyorlardı. Afganistan’ın geçirdiği
dönemleri bilen herkes ülkenin hiçbir zaman Taliban’ın yönettiği dönemdeki kadar güven ve emniyet içinde
olmadığına sahitlik eder. Süphesiz üzerlerindeki yük ağır, imkanları ve kaynakları ise oldukça kısıtlı idi.
Yönetimi devraldıkları zaman ülke yıllar süren savas neticesinde harabeye dönmüstü. Islah için zamana
ihtiyaçları vardı. Aynı zamanda bütün dünya ona karsı birlik olmus, içte ve dısta ona karsı entrikalar
çeviriyorlardı. Yönetimde bir tecrübesi yoktu. Hiçbir sey tam olarak yoluna girmemisti. Bu yüzden onu
kolaylıkla elestirmiyor ve bunu yapanlara karsı çıkıyorduk. Her ne kadar bizim için hayallerimizdeki model
olmasa da günümüzde yeryüzünde bulunan örneklerin en iyisiydi. Allah (Subhanehu ve Tealâ)'nın seriatını
gerçeklestirmek için Taliban’ın gösterdiği gayreti gösteren baska hiçbir sistem olduğunu düsünmüyoruz. Son
noktada Seyh Usame ve onun gibi Amerika’nın kellesini istediği diğer Arap mücahitlerinin yanında yer
alması, onlara destek vermesi gerçekten çok onurlu bir durustu. Amerika’ya boyun eğen hiçbir sistem böylesi
bir tavrı hayal bile edemezdi.
Bu yüzden biz er ya da geç Taliban yönetiminin Afganistan’a geri döneceği konusunda iyimseriz.
İnanıyoruz ki siddetli bir direnis karsısında hiçbir güç ülkeye hakim olamayacaktır. Bu uluslar arası küfür
güçleri olsa da… İnanıyoruz ki –eğer Allah yardım ederse ki bizde Allah’tan bunu diliyoruz- ülkeye dönmeleri
durumunda hayalini kurduğumuz modele en yakın yönetim modelini olusturacaklardır. Özellikle de
edindikleri tecrübeler ve onurlu durusları sayesinde. Yine zaman içinde kendilerini tanıması için uğrastıkları
heyet ve sistemlerin gerçek yüzünü göreceklerdir.
s.11-Afganistan savasının geleceğine yönelik beklentileriniz nedir?
Simdiki sistemin değismesi, öncelikle ve öncelikle kökünün kazınmasıdır. Çünkü su anki yönetim
Amerikanın gözetimi ve kontrolündedir. Müslüman Afgan halkı tabiatı gereği hiçbir yabancı egemenliğe razı
değildir. Bunun en iyi delili Sovyetler Birliğini topraklarından kovuncaya kadar yıllar yılı sabredip,
hayatlarını riske atmıslardır. Topraklarında kendilerine hükmeden bu yabancı birliklerin kökünü
kazımıslardır. Amerika’nın da durumu aynı olacaktır. Allah’ın izni ile er ya da geç Afganistan topraklarından
kovulacak, hiçbir zaman hedefine ulasamayacaktır. Amerika’nın oraya yerlestirmis olduğu casus sistemini de
Afgan halkı söküp atacaktır. Tıpkı eskiden Necip’e ve onun yöneticilerine yaptığı gibi bu yöneticileri de
devirecek ve ayakları altında çiğneyecektir. Ben Taliban’ın tekrar daha iyi bir sekilde ve daha güzel sartlarda
yönetime geleceği konusunda iyimserim.
s.12- Kooperatifler, hayır cemiyetleri, partiler ve belediyeler gibi sivil toplum kuruluslarına
katılmak konusundaki görüsünüz nedir?
Hayır cemiyetleri vs gibi seriate muhalif olmayan kuruluslara katılmaya karsı değiliz. Allah’tan
sakındıkları sürece bu kurumlarda çalısanları da tekfir etmiyoruz. Ancak belediyeler gibi Allah’ın seriatına
muhalif durumlar içeren yerlere katılmaya ruhsat vermiyoruz. Çünkü belediyeler içki satan yerlere, gece
kulüplerine ruhsat vermektedirler. Vergi ve ceza toplamaktadırlar. Yine de anayasaya, onun küfür sistemin
bağlı kalacağını ilan edip, bu kanunları koruyacağına, bu kanunların dısına çıkmayacağına dair söz vermeden
kurulum izni alamayan partilerden daha iyi konumdadırlar. Ki bu partilerin hepsinin yaptıkları İslam ile
çelismektedir. Cihad akımını suçlayanlardan bazıları bunun bizim akımımızın muğlakları arasında yer
aldığını söylemektedirler. Diledikleri gibi anlıyor, kendi zanları üzerinden konusuyor ve yazıyorlar. Bu, ser’i
kurallara bağlı olan metodumuzdan döndürmeyecektir. Eğer biz insanların zanlarına göre hareket edecek,
onlara göre metod ve yol belirleyecek olsaydık elbette ki asıl metodumuzdan sapar ve Allahu Teala’yı

kızdırırdık. Nitekim O söyle buyurmaktadır:
"Sen ne kadar siddetle arzu etsen de insanların çoğu inanacak değillerdir." (12, Yusuf/103)
Bizi ve kardeslerimizi yakından tanıyan herkes bu akıma mensup olanların çoğunun insanlar arasında

daveti yaymak için nasıl büyük çaba gösterdiğine sahitlik eder. Bütün tabakalardaki insanlara ulasmak,
onlarla ilgilenmek, hikmet ve güzel vaazla davet etmek konusunda nasıl çabaladıklarına sahittirler. Bu
konuda hiç kimseyi istisna tutmazlar. Hatta davetimizin düsmanlarını bile. Onların davetimizin yayılmasında
büyük payı vardır.
Altmıs yıldan beri yeni anlayısı methedip duran, fıkıhta açılım yapılması ve fıkhın donuk olmaması
gerektiğini savunarak bu tür kurumlara girmeye cevaz veren bazı cemaatler vardır. Bu süreçte söz konusu
kurumlarda nasıl bir değisim meydana getirdiler? Onların sadece bankalardaki hesaplarını artırdıklarını ve
ticari projelerinin orda burada yayılması için çalıstıklarını söylerseniz bu pek de gerçek dısı olmaz. Sonra bu
hareketlerin asıl projesinin değisim olduğunu kim söylüyor? Kurulusundan itibaren davetleri sadece
birilerinin hatalarını yamamak, temize çıkarmaktır. Değisim için değil.
Selefi cihat akımı ile diğerleri arasındaki asıl farkı belirleyen günümüz yönetim sistemleri konusundaki
hitapları ve metotlarıdır. Çünkü selefi cihat akımı bu gün kaim olan sistemlerin fasit olduğuna inanmaktadır.
Fesatlarının derecesi ise bazılarının vasıflandırmaya uğrastığı gibi zulum babından da değildir. Asla… Aksine
bu apaçık küfür ve sirktir. Bu küfür sistemleri, bazı cemaatlerin onların içine girerek onarma ya da düzeltme
çabaları ile düzelecek bir durumda değildirler. Bunların fesadı ancak yıkılıp kökünden sökülerek
değistirilebilir.
s.13-Kadınların ve gayrı Müslimlerin siyasi hakları konusunda bir görüsünüz var mı?
Tüm bunlar dinimizde belirlenmistir. Allahu Tealâ bizi istediğimiz gibi düsünelim, dilediğimiz
kanunları tercih edelim diye basıbos yaratmadı bizleri. Aksine büyük küçük her konuyu açıklamıs, Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Hulefa-i Rasidin bizim için bunun en güzel örneklerini sunmuslardır. Ancak
bu dinin düsmanları İslam seriatına duydukları nefret nedeniyle onu karalamaya çalısıyor ve ehli kitabın
İslam’ın gölgesinde baskıya maruz kaldığını iddia ediyorlar. Bu doğru değildir. İslami siarlara saygı gösteren,
onunla savasmayan ve düsmanlık etmeyen herkesin İslam Devletinin gölgesi altında sahip olduğu haklar
vardır. Çoğunu kendi ülkelerinde bile bulamazlar. Bu konuda basvurabileceğiniz bir tarih var. Orada ilk
Müslümanlar’ın hayatını okuyun. Zimmet ehlinden bazılarının Rumlarla ve diğer kafir devletlerle onların
zulmünden kaçarak adil Müslümanların himayesinde kalabilmek için nasıl savastığını göreceksiniz. Bu
hakikate tarihi bilmeyen ya da onu tahrif etmek isteyenlerden baska kimse karsı çıkamaz. Buna karsılık
Müslümanların mustaz’af oldukları buna karsılık Yahudilerin, Hristiyanların hakimiyeti altında kaldıkları
zaman tarih boyunca ve günümüzde de görmüs oldukları muameleyi düsünecek olursak Müslümanların
yönetimi ile diğerleri arasındaki farkı görmüs oluruz. Özellikle de eskiden ve günümüzde Müslümanlara karsı
islenen katliamları düsünecek olursak... Ki bunlara örnek vermeye kalkarsak mesele bir hayli uzar. Bunun
için Yahudiler’in Filistinliler’e karsı uyguladığı Sabra ve Satilla katliamlarını, Sırplar’ın Bosna’da,
Hristiyanlar’ın Endonezya’da, Amerika’nın Afganistan ve Irak’ta, Ruslar’ın Çeçenistan’da yaptıklarını
hatırlamak yeterlidir. Ve daha niceleri…
Kadın konusunda da durum aynıdır. Kadın, hiçbir asırda Allah’ın dininin kendisine bağıslamıs olduğu
serefe ve saygıya ulasamamıstır. İslam’ı kadın konusunu kullanarak yaralamak isteyenlerin iddialarını
çürütmek için kendi ülkelerinde kadını getirdikleri konumu göstermek yeterlidir. Onu ticari menfaatleri ve
sehvetleri için nasıl ucuz bir met’a ve oyuncak haline getirmislerdir. Gerek kıyafet, gerek makyaj malzemeleri
ve gerekse de diğer esyaları sunmak için hep kadını kullanmaktadırlar. Hatta kadının namusunun ve etinin
dahi ticaretini yapmakta onu sehvet düskünlerine ucuz bir meta gibi satmaktadırlar. Onların istediği kadın
budur. Özgürlestirmek adına kadına yaptıkları budur. İste kendi ülkelerinde kadınların hali böyle... Onların
kadınlarının durumunu bir düsünün. Bu kadınlar için koydukları kanunlar onları eslerine isyankar hale
getirmistir. Öyle ki esinin kadın üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Aynı sekilde babanın da kızı üzerinde hiçbir
hakkı yoktur. Velev ki onları kendilerini pazarlarken ya da ücretsiz bir sekilde baskalarına sunarken görsün.

Sonra kendilerinin de çok sıkıntısını çektikleri ailevi parçalanmaya bir bakın. Kadın yaslanıp da artık
erkeklerin ilgisini kaybettiği zaman sokaklara atılır. Sığınacak tek bir yeri yoktur. Bizim dinimizin kadını
korumak için, kız evlat, kız kardes ve ana olarak verdiği değer bunların uygulamalarının neresinde?

Müslüman kadın ve erkeklerin, kadının özgürlüğü adı altında tesvik edilen bu yıkıcı iddialara aldanmamaları
gerekir. İslam kadını erkeğe ve sehvete kulluk etmekten kurtarmıstır. Onu korumus ve yüceltmis,
sorumluluklarda erkekle denk tutmustur. Kadın, İslam’ın nazarında korunmustur, iffetli bir kız kardes,
saliha bir evlattır. Nezih mekanlarda faydalı ilimleri öğrenmesini yasaklamadığı gibi faydalı islerde
çalısmasını da yasaklamamıstır. Ancak dinimizi yaralamak isteyenler kadını ticaretlerini yapabilecekleri ve
dilediklerinde elde edebilecekleri bir met’a olarak görmek istemektedirler.
s.14- Size göre siyasi yapıyı değistirme noktasında merhaleler nelerdir? Bunları bize saymanız
mümkün mü?
Öncelikle siyasi yapıyı değistirme noktasında basarı davanın hak üzere ya da batıl üzere olduğuna dair
bir ölçü değildir. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizlere kıyamet gününde bazı peygamberlerin
yanlarında birkaç kisi ile geleceklerini, bazılarının ise tek baslarına geleceklerini haber vermistir. Hiç
süphesiz değisim noktasında bu azınlıklarına rağmen rasullerin hepsi mutlak olarak hak üzerindedirler. Her
ne kadar gerek endiselerimiz gerekse de ümitlerimiz olsa da siyasi değisim günümüzün bir gerçeğidir.
Zamanı gelmeden gerçeklesmesi konusunda acele etmiyoruz. Çünkü değisim için hazırlık ve imkân
gereklidir. Bu akımın mensuplarının her yerde bütün çabalarını harcamaları, uygun yer ve zamanda daveti
gelistirmeleri gerekir. Selefi akıma mensup pek çok cemaatin orada burada gerçeklestirdiği cihat eylemleri
her ne kadar görünüste Allah düsmanlarını kızdırsa da yakın gelecekteki bir değisim seklinde yorumlanamaz.
Ama uzun vadede bu eylemler değisimi gerçeklestirecek olan komutanları hazırlayacak hakiki değisimin
besiği mahiyetindedirler. Çünkü biz ümmeti bahsettiğimiz hedefe ulastıracak olan adamların ofislerden,
seçimlerden, oy sandıklarından çıkmayacağına inanıyoruz. Asla. Aksine bu kisileri bize getirecek olan savas
cepheleri ve cihattır. Değisim imkânlarına sahip oluncaya kadar tevhidi kapsamlı bir sekilde yayacak ve her
türlü elestiri ile mücadele edeceğiz. Ülkemizdeki batıl akideleri, sapkın fikirleri, gerek ferdi gerekse
cemaatlerdeki yanlıs dostlukları değistirmek için çalısacağız. Onları tevhidi gerçeklestirmeye ve sirkten beri
olmaya çağıracağız. Bu da değisimin bir türüdür. Bu olmaksızın hakiki bir değisim olması mümkün değildir.
Bunun yanı sıra biz ille de siyasi bir değisime tutunmak iddiasında değiliz. Bizim için bu sart değildir.
Ülkemizde böyle bir değisimin öncüleri olmak gibi bir idamız da yok. Aksine biz sadece bu akımın
askerleriyiz. Bir kardesimizin herhangi bir yerde böylesi bir değisime öncülük ettiğini görürsek onların
yanında yer alır saflarına katılırız. Öncelikle Müslümanların bir yurdu olması sonra da onu güçlendirmek için
oraya göç etmek gerekir. Bundan sonra Allah (Subhanehu ve Tealâ) değistirmeye güçlerinin yetmeyeceğini
zannettikleri seyleri değistirme gücünü bağıslayacaktır. Andolsun ki Allah emrinde galip olandır. Ancak
insanların çoğu bilmezler.
s.15-Sizin ve Ebu Katade’nin kendilerine yönelik oldukça sert elestirilerinizi okuduğum diğer bazı
İslami cemaatlerle iliskilere bakısınız nedir?
Doğru yoldan görüs ve düsünceleri elestirmek ve gençleri bunlara karsı –özellikle de tevhid
konusundaysa- uyarmak kaçınılmazdır. Zaman zaman sert bile olsa nasihat vermekte bir sakınca yoktur.
Özellikle de söz konusu nasihat dini sulandırıp, hükümet ve tağutların emrine boyun eğdirmek niyetinde
olanlara karsı ise.
Ancak biz sadece yanlısları söyleyip açıklamakla yetiniyoruz. Söz konusu cemaatlerle bir çatısma içine
girmiyoruz. Hakiki mücadele alanımız tağutlar ve onların dostlarıdır. Ancak bazı cemaatler tağutun yanında
yer alıp kendilerini selefi cihad akımının düsmanları olarak sıfatlandırmıslardır. Öyleyse bunlara, tağuta
yapılan muameleyi göstermekte bir beis yoktur.
Ancak tağutun yanında yer almadan davet alanında faaliyet gösteren cemaatler de vardır. Kendileri
bizim akımımıza mensup değildirler. Biz bu cemaatleri herhangi bir sekilde yaralayacak tutum içinde
olmadığımız gibi pek çok konuda onlara kapılarımızı kapatmanın aksine dostluk ve arkadaslık iliskilerimiz

vardır.
s.16-Ortadan kaybolusunun ardından Ebu Katade ile ilgili gelen haberler nelerdir?
Bazı kardeslerimizden de duyduğumuz gibi kendisi Avrupa’dadır. Saklanmasına rağmen durumu

iyidir. Bu yolun tabiatı budur. Bu yolun tabileri tağuttan, onların sirk dinlerinden ve beseri kanunlarından
beri olduklarını haykırdıkları sürece kendi yurtlarında ve baska yerlerde sürgün hayatı yasayacaklardır. Kim
ki enbiyanın yolunu tutmak istiyorsa bilsin ki iste bu yol enbiyanın yoludur. Nitekim Varaka bin Nevfel'in
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e söylediği su söz bu davetin mihverini olusturmaktadır:
"Senin getirdiğinin bir benzerini getiren herkese ancak düsmanlık edilmistir."
Bu akımın mensuplarının en yakınlarında bulunanlardan ya da uzaklarında bulunan kimselerden
düsmanlık görmeye kendilerini alıstırmaları gerekir. Rablerine kavusuncaya ya da Allah onlara zafer nasip
edip kendi devletlerini kuruncaya ve orada emniyet içinde oluncaya kadar iskenceye, tutuklanmaya, takip
edilmeye sabretmelidirler. Ancak terörle mücadele adı altında mücahitlerle ve cihat ile savasacağına dair
Yahudilerle anlasmalar yapan tağutların gölgesinde onlardan emniyet ve güven istemeleri mümkün değildir.
Sahsen ben kendimi bu hayata alıstırdım. Hapishaneden çıkar çıkmaz hemen yine tutuklanıyor haftalar
geçmeden yakalanıyorum. Su sözlerimi söylerken de yaklasık iki aydır takip ediliyorum. Bu süreçte defalarca evime baskınlar düzenlenmis, gece yarılarından sonra evim aranmıstır. Sonuçta bir süre evimi terk ettim.
Doğrusu durumum Seyh Ebu Katade’nin (Allah onu korusun) durumundan pek de farklı değil.
Her zaman Allah’a sükrediyor, Ondan amellerimizin kabulünü ve bize güzel bir son nasip etmesini

diliyoruz. Salat ve selam Muhammet’in ailesinin ve tüm ashabının üzerine olsun.

_____________________________________

1 Bu röportaj internet ortamında yayınlanan "el-Asr" dergisinin "Mir'at Gazetesi" temsilcisi tarafından
gerçeklestirilmistir. Aynı zamanda Mir'at Gazetesinde ve internet ortamında el-Asr dergisinde yayınlanmıstı. Ancak
dakikalar içinde geri çekilmistir.
2 Bu risalaleler seyhin bütün yazılarını topladığımız "Ey Zindan Arkadaslarım" isimli serinin 3.'sünde mevcuttur. –
yayıncı


www.sehadet.info

 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt