Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Esbâb-u Vurudi´l-hadis Hadîsler Ve Sebepleri

A Çevrimdışı

Alphan

Üye
İslam-TR Üyesi
Sunuş


Rahman Ve Rahim Olan Allah´ın Adıyla.


Evrensel bir dinin son elçisi olan Hz.Muhammed (s.a.v)´i doğru anlamak her asırdaki müslümanlarm önemli bir sou olmuştur. O´nu doğru anlamamanın nedeni Müslümanların bazen klasik eksik bilgilere sahip olmaları bazen de kendilerine özgü bir peygamber anlayışı Üretmelerinden kaynaklanmaktadır. Peygamberi doğru anla­mak için ileri sürülen bütün görüşlerin hem doğru hem de yanlışlarının olduğunu kabul etmek zorundayız.

Peki son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)´i doğru anla­manın yolu nedir? Elbette bu sorunun mutlak bir cevabı yoktur. Verilecek cevapların tümü birer zannı galip olmak­tan öteye geçmeyecektir. O, Kur´an´m tanımladığı birden fazla fonksiyonu ve boyutu olan bir beşer ve bir elçidir. O, hepimiz için bir model insandır.

Hatemül Enbiya olan Hz. Peygamber (a.s.)´ı Kur´an´dan ve yaşadığı dönemin şartlarından hareketle değerlendirmek doğru anlamaya en yakın yoldur diye düşünüyoruz. Onun sözlü ve fiili sünnetini, bütün insanlık ve müslümanlar için kıyamete kadar geçerliliği olan bir özelliğe sahip bir model insanın doğru anlaşılması için kendi dilinden, kendi döneminden hareketle tanınmasının önemine inanıyoruz. Bunun için tıpkı Kur´an´ı doğru anlamak için Nüzul sebebi ne kadar önemli ise Peygamber (a.s)´ı da doğru anlamak için Esbâb-ı Vurud´un da o kadar Önemi vardır.

Yayınevi olarak Kur´an ve Sünnet kültürünün temeline yönelik yayınladığımız ilk orjinal eser el-Vahidi´nin Esbâb-ı Nüzul isimli kitabıydı. İkinci kitap ise, yine ilk orjinal kay­nak olan elinizdeki bu İmam-ı Suyuti´nin Esbâb-ı Vurudul Hadis kitabıdır. Bu iki orjinal kitabı yayınlamakla Türkiyeli okuyucuya büyük bir hizmet sunan ihtar Yayıncılık olarak bundan sonra da önemli kaynak eserler yayınlamaya devam edeceğiz. Bu kitapların okuyucuya ulaşmasında emeği geçen ıymetli mütercim ve duyarlı okuyuculara da teşekkür ediyoruz.

İslam´ın yeniden gündem oluşturduğu şu yüzyılımızda insanlara gerçek dinin sunduğu huzur toplumunun gerçekleşmesi için Peygamber (a.s)´ın da bütün aşırılıklardan uzak; ilk kaynaklara bağlı olarak anlaşılmasının çok önemli olduğunu bir kez daha belirtmekte fayda görüyoruz. Temel kaynaklara ilginin arttığı bir dönemde sağlam eserlerin okuyucuya sunulması da son derece önemli bir sorumluluk olarak görülmelidir.

Kim Resul´e itaat ederse, Allah´a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (çevirsin), biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. (Nisa: 80).

Aralarında hükmetmesi için Allah´a ve elçisine çağrıldıkları zaman inananların sözü ancak "işittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte umduklarına erenler bunlardır, bun­lar. (Nur: 51),

Sadece bu ayetler bile İslâm´ı doğru anlamak ve gereği üzere yaşamak için peygamber (a.s)´m bizler için ne kadar önemli bir otorite olduğunu belirtmektedir. İşte böyle bir otoriteden en doğru şekilde yararlanmak için önemli görevlerimizin olduğunun bilincinde olmak zorundayız.

Hadislerin söyleniş maksadının daha iyi anlaşılması için hazırlanan Esbâb-ı Vurudul Hadis kitabından başka bu alan­da yapılan çalışmaları da yayınevi olarak ileride okuyucuya sunacağımızı bu arada belirtmek istiyoruz. Bir bunalım çağma dönüşen modern dünyada İslâm´ı daha iyi anlamak ve yaşamak için özgürlük Peygamber´! Hz. Muhammed
 
A Çevrimdışı

Alphan

Üye
İslam-TR Üyesi
Alemlerin Rabbi olan Allah´a hamd olsun, O´na hamd eder, O´nun yardımlarını ve O´nun bize hidayet etmesini dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden O´na sığınırız. Allah, kime hidayet ederse, onu saptıracak kimse olmadığı gibi, O´nun saptırdığını da kimse hidayete erdiremez.

Efendimiz Muhammed (s.a.v.)´e, O´nun âl ve ashabına ve kıyamete kadar en güzel şekilde onlara tabi olanlara salat ve selam ederiz.

Nebevi sünnet, güneş gibi, doğuşundan itibaren hicrî 13. asrın sonuna kadar, şerefli çalışmalarla büyük itibar ve izzete nail olmuştur. Hizmet ehli onun karşısında takdir ve hayretle durmuştur.

Zira İslam Uleması, Nebevî sünnet üzerinde gerek tedvin ve cem etme gerekse şerh ve açıklamalarda bulunma, sahihini ve zayıfını ayırma konusunda oldukça bol çalışma yapmışlardır. Bu hususta özel gayret sarfederek yahut çok meşakkat çekerek bolca tasnifatta bulunmuşlardır. Alimlerin bu gayreti son asra yani hicrî 14. asra kadar devam etmiştir (Tahkik edenin asrı).

Bu çalışmaları şöyle özetleyebiliriz:

a) Özellikle Arap lisanının zaafa uğramasından ve birşey bilmeyen halkın İslam idaresi altına girmesinden sonra, konu ile ilgili çalışmalar, bu tasnifatı halkın anlamasına sunmak ve insanlara idrâklerinin birleştiği bir uslub ile takdim etmek şeklinde ortaya çıkmıştır.

b) Onun tahkiki ve ibaresinin zabt altına alınması, doğrusunun yahut doğruya en yakın olanının araştınlmasıyla ortaya çıkmıştır.

Her ne kadar ikincisi birincisine nazaran daha önemli görünse de aslında ehemmiyet bakımından her iki iş de mühimdir. Zira bir nassı anlamak zabtı ve tahkiki ile mümkündür.

Bu münasebetle azmettim ki, bu tasnifattan birisi tahkik edilmiş olsun, bu vesileyle inceleme ve araştırmaya başladım. Nasihat aldım ye istişarelerde bulundum. Ta ki Allah´ın yardımıyla, "Ellem´u fi esbabi´l-Hadis" yahut "Esbab-u Vurudi´l-Hadis" adlı kitap hakkında doğruyu buldum. Ki, bu kitap hicri 911 yılında vefat etmiş olan Hafız Celaleddin Suyutî´ye aittir.

Aşağıdaki sebeplerden dolayı kitabı elime geçirdiğimde onu tahkik edip inceleyerek insanların istifadesine sunmayı uygun buldum.

1- Kur´an´ın esbâb-i nüzulü bilindikten sonra şüphe yok ki en önemli konu hadisin esbab-ı vürudunun bilinmesi (söyleniş sebebi)dir.

Cem veya tercihin ortaya çıkardığı tearuzu (çelişkiyi) gidermek isteyen kimse için bu bilgiye ihtiyaç vardır.

2- Bana Öyle geliyor ki araştırma ve incelemelerle bu konuyu içeren müstakil ilk kitap budur.

3- Şüphesiz ki elimizde bulunan şu kitabın nüshası tahrif ve yanlış yazımlarla doludur. Tahkikimizde ortaya çıkacağı gibi, bu zaman aşımından ve kitap nasihlerinin (kitap çoğaltanların) yetersizliğinden ortaya çıkmıştır.

İşte bu çeşitli sebeplerden dolayı ihtiyarlamış zatımı bu kitabın tahkik ve incelemesine hasrettim. Tahkik ettiğim kitabın ismi; "İnceleme Şerh ve Öğrenim Yönüyle Suyutî´nin Esbab-ı Vurûdu´l-HadisT´dir.

Fakültede ve üniversitede öncelikle tahkik işini yapmayı istedim. Allah´a hamd olsun ki, O´nun yardımı ve Kahire Usulu´d-Din Fakültesi Hadis Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ebu´1-Ala Ali Ebu´l-Ala´nın gözetimi altında bu iş tamamlandı.

Kolaylık olsun diye kitabın mevzulannı iki kısma ayırdım:

Birinci Kısım: Konunun incelenmesi, bir giriş, iki bab ve bir sonuçtan ibarettir.

Girişte şu konular vardır: Konunun seçiliş sebepleri ve önemi.

Birinci Bab: Hadisin Vürûd (söyleniş) sebepleri hakkındadır. Üç fasıldan ibarettir.

Birinci fasıl: Hadis vürudunun manası, faydası ve çeşitleri.

İkinci fasıl: Nüzûlu´l-Kur´an sebebiyle hadis vürudunun sebebi hakkındaki alaka.

Üçüncü fasıl: Esbab-u Vürudi´l-Hadisin tarihi ve bu konuda yazılmış meşhur kitaplar. Birinci bab bununla sona eriyor.

İkinci Bab: Suyutî´nin Esbab-ı Vurûdu´l-Hadis adlı kitabının tanıtımı. Bu dört fasıldan ibarettir.

1. Fasıl: Suyutî´nin hayatı ve ilimdeki yeri.

2. Fasıl: Kitabın kısaca tanıtımı, tahkikin mevzuu ve musannifin bu konudaki metodu

3. Fasıl: Kitabın kaynaklan ve kaynakların önemi.

4. Fasıl; Kitabın kıymeti ve önemi.

îkinci bab ve birinci bölüm bu şekilde sona eriyor.

İkinci Kisim: Tahkik: Bu kısım bir giriş ve kaynaklan tahkik edilmiş hadislerden ibarettir.

Giriş kısmı, şu konudaki hadisleri ihtiva eder:

a) Kitabın mevcut nüshaları, bu nüshaların tanıtımı ve tahkikte bunlara olan itimad.

b) Tahkikin metodu

Araştırmanın tabiatına uyarak (nüshalardaki) fazlalık ve noksanlıkları karşılaştırmak için hatta (yazıya) ek olarak bir hat eklenmiştir.

Bu usul, bu mevzudaki araştırmaların tümünde takib edilen bir metoddur.

Bu da aşağıdaki şekildedir: ´.

a) Nefsin arzularından yahut ırkçılıktan uzak olan mutlak mevzular, Hakk´a ulaşmayı istemektir. Bu hak ister Suyutî ile olsun ister onun aleyhine olsun birşey farketmez.

b) İmkanlar elverdikçe hadislerin bizzat aslî kaynaklarına başvurmaktır. Çünkü birşeyi kaynağından almak daha dakik daha evladır. Asıl kaynaklara müracaat etme imkanım olmayınca, o zaman fer´î kaynaklara müracaat ettim. Mesuliyetten kurtulmak ve isteyenin onlara bakmasının kolaylaştırmak için bu risalenin bütün sayfalarında dipnot olarak onlan gösterdim. Ulûmu´I:Hadis nevilerinden bir hizmet çeşidi olan bu babda hizmet ettiğimi ve muvaffak olduğumu ümid ederim.

Muvaffakiyetim ancak Allah´tandır. O´na tevekkül eder ve O´na yönelirim.

Yahya İsmail Ahmed H. 21 Cumade´l-Ulal399 M. 18 Nisan 1979[2]


Birinci Bab: Esbab-ı Vurudi´l-Hadis Hakkında


Birinci Bölüm: Sebeb-i Vurudi´l-Hadisin Manası, Faydası Ve Çeşitleri.


Hadisin vürud sebeplerinden ve ona vereceğimiz misallerden önce, manasının ve onunla ne kasdedildiğinin bilinmesi gerekir.

Allah´ın yardımıyla şöyle başlıyorum

Sebeb-i Vuru d i´l-Had i s´in manası yahut ondan ne anlaşıldığı:

Dilcilerin ıstılahında sebep,[3] demektir. Lisanu´l-Arab´da, Hüzeyl Lügati olarak zikredilmiştir. Istılah manası ise, kendisiyle başka bir şeye ulaşılandır.[4]

Sonra bütün iügat ehli, kendisiyle matluba ulaşılan her şeye sebep adını vermişlerdir.[5]

Ahkam alimlerinin tanımı ise şöyledir: "Hükme tesir etmeden hükme ulaştırmaya yol olan şey demektir."[6]
 
A Çevrimdışı

Alphan

Üye
İslam-TR Üyesi
Vürudun Manası:


Dilciler, vürud ve mevarid, yahut su kaynağı göze, manasınadır demişlerdir.[7]

Muhaddisler, vürud kelimesinin açık oluşuna yahut ahkam ulemasının zikrettiği tanıma yakın olduğuna dayanarak ´vürud´un sınırlayıcı bir tanımını yapmamışlardır.

Biz ´Vurud´u şöyle tanımlayabiliriz:

Vurud; hadisten kasdedilen şeyin umum-husus, mutlak-mukayyed, nesh ve benzeri konulardan birisinin anlaşılmasına vesile olan şeydir. Yahut, hadisin söylenmesine sebep olan günlük aktüel olaylardır.[8]



Faidesi:


Yukarıdaki tariften konunun faydası zaten anlaşılmaktadır. Şöyleki: Bu, hadisten maksadın, bir şeye tahdid edilmesidir ki aşağıdaki şekilde ortaya çıkar:[9]


1- Umumun Tahsisi [10]


Buna, "oturanın namazı, ayakta kılanın namazının yarısı üzeredir [11] hadisi misal teşkil eder. Hadis herkes hakkında umumidir. Ancak Abdullah İbn Amir1 den gelen bir haber hadisin sebebini şöyle açıklar:

"Dedi ki, Medine´ye geldiğimizde orada var olan şiddetli bir hastalık bize bulaştı. Bu sebeple insanlar, oturarak nafile namaz kılmalarını artırdılar. Bir öğle vakti oturarak nafile namaz kıldıkları anda Rasulullah (s.a.v.) çıkageldi. Onları görünce, "Oturanın kıldığı

namaz ayakta kılanın namazının yarısıdır" buyurdu. Bunun üzerine onlar da artık ayakta namaz kılma külfetine başladılar."

Görülüyor ki buradaki hadis, zorluğa gücü yetip de kolayı tercih eden kimse hakkındadır.

Müslim´in Cabir İbn Semüre´den rivayet ettiği hadis de bununla ilgilidir. O, şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) namazını çok uzatmaz, nihayet oturarak namaz kılardı."[12]

Rasulullah (s.a.v.)´ın tarlaları kiraya vermekten nehyetmesi[13] hakkındaki hadis de bu konu ile ilgilidir.

Eğer hadisin sebeb-i vurudu bilinmeseydi bu nehyetme umuma : şamil olacak ve insanlar zorluğa düşeceklerdi.

Halbuki Ahmed b. Hanbel, Urve b. Zübeyr´den tahric ettiği bir hadiste şöyle demektedir: "Zeyd b. Sabit dedi ki, ´Allah,. Rafi b. Hadic´i affetsin. Allah´a yemin ederim ki ben bu hadisin vurud sebebini biliyorum. Şöyle ki: Birbirleriyle kavga eden iki kişi Rasulullah´a geldiler. Rasulullah da onlara şöyle buyurdu: "Eğer sizin durumunuz böyle ise tarlaları kiraya vermeyin"[14]


2- Mutlak´ın Takyidi [15]


Buna şu hadisi örnek verebiliriz: "Kim güzel bir amel işler onu sonrakilere yol olarak bırakırsa onun ecrini alır. Sonrakilerin işleyip alacağı ecirden de bir şey eksik olmadan onların ki kadar bir daha alır. Kim de kötü bir amel işleyip onu sonrakilere yol olarak bırakırsa onun

günahını alır. Sonrakilerin işleyip alacağı günahtan da bir şey eksik olmadan onların ki kadar bir daha alır. [16]

Sünnet, hasene ve seyyie vasıflarıyla birlikte mutlaklık ifade eder. Allah´ın dininde var olan şeyi içine aldığı gibi, var olmayanı da kapsar. Ancak, hadisin sebe-i vurııduna bakıldığında burada sünnetten maksadın Allah´ın dininde aslolan şeylerle ilgili olduğu görülür.

Cerir Şöyle demiş: "Biz gündüzün ortasında Rasu.ullah (s.a.v.)´ın yanında bulunuyorduk. Derken yalın ayak kaplan postu rengindeki gömleklerini veya abalarını başlarına geçirmiş, kılıçlanın çekmiş; ekserisi hatta hepsi Mudar Kabilesi´ne mensup çıplak bir takım adamlar Peygamber (x.a.v.)´e geldiler. Onların muhtaç halini görünce Rasulullah (s.a.v.)´m yüzü değişti. İçeri girip çıktıktan sonra Bilal´e emir buyurdu. Bilal ezanı okuyarak kamet getirdi. Rasulullah (s.a.v.) da namazı kıldırdı. Sonra hutbe okudu ve:

"Ey insanlar! Sizi bir kişiden yaratan Rabbiniz´den korkun...(Nisa, 31) ayet-i kerimesini sonuna (yani) "Şüphesiz ki Allah sizin üzerinizde gözcüdür" ayetine kadar ve Haşr Sûresi´ndeki, "Allah´tan korkun. Her nefis yarın (Âhiret) için ne gönderdiğine bir baksın. Allah´tan korkun...(Haşr, 18)" ayet-i kerimesini okudu.

(Sözüne devamla) "Bir adam dinarından, dirheminden elbisesinden, bir sa´ buğdayından, bir sa´ kuru hurmasından sadaka vermelidir. Velev ki yarım hurma olsun" buyurdu.

Derken Ensar´dan bir zat hemen hemen elinin taşıyamayacağı kadar hatta elinin taşımaktan âciz kaldığı bir kese getirdi. Sonra birbiri ardınca herkes bir şeyler getirdiler. Neticede yiyecek ve elbiseden müteşekkil iki yığın gördüm. Rasulullah (s.a.v.)´ın (mübarek) yüzünü de altınla yaldızlanmış gibi parladığını gördüm. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

"Her kim İslam´da güzel bir çığır açarsa, o çığırın ecri ile kendisindei, sonra o çığırla amel edenlerin ecirlerinden hiçbir şey noksan edilmemek şartıyla sevapları kendisine aittir. Ve her kim İslam´da kötü bir çığır açarsa, o çığırın vebali ile kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebali hiçbir noksanlık olmamak üzere ona aittir" buyurdular.[17]


3-Mücmelin Tafsili [18]


Buna, Buharı ve Müslim´in, Enes´ten tahric ettikleri şu hadis misal verilebilir: "Bilal, ezandaki lafızları çifter, İcamettekini ise tek okumakla emrolundu." [19]

Bundan anlaşılan şudur: Ezanda tekbirin dört, kamette iki olduğuna dair cumhuru ulema aleyhine bir ittifak yoktur. Fakat Ebu Davud, Sünen´inde ve Ahmed b. Hanbel de Müsned´inde meşhur hadisin sebeb-i vurudu hakkında tahric ettikleri Abdullah b. Zeyd´in hadisi ise şöyledir: "O dedi ki; "Bir ara Rasulullah fs.a.v.) halkı namaza toplamak maksadıyla çalınmak üzere bir çıtn yapılmasını emrettiği sıralarda idi. (Ahmed b. Hanbel şunu ilave etmiştir. Gerçi Rasulullah, çanın Hristiyanlık adetine uygunluğundan hoş görmüyordu) Ben uyurken rüyamda yanıma elinde çan taşıyan bir adam çıkageldi. Ben ona:

- "Ey Allah´ın kulu! Bu çanı bana satmaz mısın?" dedim.

- "Onu ne yapacaksın?" dedi

- "Onunla halkı namaza çağıracağım" dedim.

- "Sana bundan daha hayırlısını göstereyim mi? dedi.

Ben de ona:

- "Evet göster" dedim. Dedi ki:

- "Şöyle dersin:

- "Şöyle dersin: Allah"Allah en büyüktür, Allah en büyüktür., en büyüktür, Allah en büyüktür.

Ben Allah´tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Ben Allah´tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Ben Muhammed´in, Allah´ın elçisi olduğuna şahitlik ederim. Ben Muhammed´in, Allah´ın elçisi olduğuna şahitlik ederim.

Haydin namaza, haydin namaza.

Haydin kurtuluşa, haydin kurtuluşa.

Allah en büyüktür. Allah en büyüktür.

Allah´tan başta ilah yoktur."

Sonra benden biraz uzaklaştı ve şöyle dedi: "Namaza kalktığın vakitte de şöyle dersin: ederim.

Allah en büyüktür

Allah en büyüktür

Ben Allah´tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim.

Ben Muhammed´in, Allah´ın elçisi olduğuna şahitlik

Haydin namaza Haydin kurtuluşa, Namaz başladı Namaz başladı Allah en büyüktür Allah en büyüktür Allah´tan başka ilah yoktur."

Sabah olunca, Rasulullah (s.a.v.)´a gelip gördüklerimi haber verdim, "lnşaallah hak rüyadır. Bilal ile beraber kalk gördüklerini ona ögret de ezam o okusun. Çünkü onun sesi seninkinden daha gür ve buyurdu. [20]

Bu sebep gelince hadisteki vaki kapalılığı gidermiş oldu. Aslolan şudur ki, cumhura göre ezanda tekbirin dörder, kamette ise iki defa olduğudur.[21]


4-Nesh İşinin Tahdidi (Sınırlandınlması) Ve Nasihin Mensuhtan Ayırdedilmesi.[22]


Buna, şu hadisler misal verilebilir:

1-"Kan alanın da aldıranın da orucu bozulmuş olur.[23]

2- "Rasulullah oruçlu ve ihramlı iken kan aldırdı."[24]

3- "Kan aldıranın, kusanın ve ihtilam olanın orucu bozulmaz" [25] Şüphesiz ki bu hadisler görünüş itibariyle neshe delalet ederler. Ancak hadislerden hangisi diğerini neshetmiştir? Alimlerden Ali

b. Medinî, Ahmed, İshak ve İbn Münzir yalnız birincisinin diğerlerini neshettiği görüşündedirler.[26]

Şafiî ve İbn Hazm´ın görüşüne göre ise ikinci hadis diğerlerini neshetmiştir.[27]

Öyleyse -meçhul olan- bu konuda, işin çözücüsü, hadisin sebeb-i vurududur ki, üzerinde ittifak edilen ve İslam´ın ruhuna uygun olan da budur. Zaten Cenab-ı Hak, Kur´an-ı Kerim´de şöyle buyuruyor: "Hiçbir kimse diğer birisinin günahını yüklenmez."[28]

Beyhakî, "Şuabu´l-îman"ında, Gayyas b. Kelub el-Kûfî´den, o da Mutarrif b. Semuretebni Cündeb´den, o da babasından rivayet ettiği şu hadisi tahric etmiştir:

Rasulullah (s.a.v.), Ramazan ayında kan aldırmakta olan bir adama uğradı, onlar (kan alan ve aldıran) aynı zamanda bir adamın gıybetini ediyorlardı. Bunun üzerine (gıybetten dolayı "Kan alanın da aldıranın da orucu bozulmuştur" diye buyurdu. [29]

İşte bu sebep (yani gıybetten dolayı orucun bozulması) [30] fazla olarak nesh konusunda şu hadislerle zikri geçen ayet arasındaki çelişkiyi gidermiştir.

Şu hadis de neshin tahdidine (sınırlı olarak ele alınmasına) misal olarak verilebilir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İmam kendisine uyulan kimsedir. Ona muhalefet etmeyiniz. O tekbir aldığında, tekbir alınız, rükûa gittiğinde rükûa gidiniz, Semiallahu limenhamideh (Allah, hamd edenin hamdini işitir) dediğinde Allahümme Rabbena lekelhamd (Ey Allah´ım hamd sana aittir) deyiniz. Secdeye gittiğinde, secdeye gidiniz. Oturarak kıldığında siz de oturarak kılınız" [31]

İmam Şafiî şöyle demiştir: "Bu hadis, Hz. Aişe´nin şu hadisiyle neshedilmiştir: "Rasulullah, ölümüne sebep olan hastalığı zamanında, sahabeye oturarak namaz kıldırıyordu. Onlar da Rasulullah´ın arkasında ayakta kılarlardı."[32]

Doğrusu, yukarıdaki hadisin sebeb-i vurudu, nesh sözünü ortadan kaldırır. Şöyle ki:

İmam Müslim, Sahah´inde Enes´ten rivayet ettiği bir hadise göre o, şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) atından düştü ve sağ tarafı tahris oldu. Geçmiş olsun diye huzuruna girdik. Bu arada namaz vakti geldi Bize namazı oturarak kıldırdı. Biz de arkasında oturarak kıldık.

Namaz tamamlandığında buyurdu ki: "İmam ancak kendisine uyulan kimsedir. O, tekbir aldığında siz de tekbir alınız, secdeye gittiğinde secdeye gidiniz, kalktığında kalkınız. Semiallahulimenhamideh dediğinde Rabbena lekelhamd deyiniz, oturarak kıldığında siz de oturarak kılınız."[33]

Ahmed b. Hanbel, her iki hedisin vurud sebebinin ayrı olduğunu düşünerek, her iki hadisin arasını cem etmiş ve neshin olmadığına kail olmuştur.

Birincisi: "İmam, hastalığına şifa ümid edip oturarak namaza başlarsa, o zaman arkasındakiler de oturarak kılarlar."

İkincisi: "İmam ayakta namaza başlarsa ona uyanların da ayakta kılması icab eder. İmamın, sonradan namazını oturarak kılmasını gerektiren bir sebepten (hastalık gibi) dolayı oturup oturmaması durumu değiştirmez."

Nitekim Rasulullah´ın ölüm hastalığı hakkındaki hadisler de bu şekildedir.

Bu hadisin cemaatin ayakta durmalarını açıklaması, imamın oturması halinde onların da oturmalarının lazım gelmediğine delalet eder. Çünkü Ebubekir (r.a.) namaza ayakta başladı. Cemaat da onunla ayakta kıldılar. Birinci durum bunun hilafınadir. Zira Rasulullah (s.a.v.) oturarak namaza başladı. Onlar da arkasında ayakta kıldılar da Rasulullah onları ayıpladı. [34]

Şevkanî görüşünü şu sözleriyle teyid eder. Bu cem etme işi aslında neshin olmadığını takviye eder. Özellikle bu durum neshin iki defa olmasını gerektirir. Çünkü aslında kıyama muktedir olan kimsenin hükmü, oturarak kılmamasıdır. Buna göre bu hadis de, imamı oturarak namaz kılanın oturmasını neshetmiştir. Bundan sonra oturarak namaz kılmanın neshedilmesi neshin iki kere vukuunu gerektirir ki bu da uzak bîr görüştür. [35]



5- Hükmün İlletinin Beyanı:


Rasulullah (s.a.v.)´ın su kabından su içeni nehyetmesi hadisinde olduğu gibi [36] bunun sebebi hadiste şöyle anlatılmıştır: "Bir adam su tulumunun ağzından su içti de karnına yılan kaçtı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) tulumununun ağzını kırarak su içmeyi nehyetti. [37]


6-Müşkilin İzah Edilmesi:


Bunun misali de Rasulullah (s.a.v.)´ın şu hadisidir: "Kıyamet günü hesabı incelenen kimse azaba uğratılır."[38]

Hadisin sebeb-i vurudu şudur: Hz. Aişe´den rivayet edildiğine göre, Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Kim Kıyamet Günü hesaba çekilirse azaba uğratılır." Bunun üzerine Aişe (r.a.), "Ben Allah Teala, "Hemen kolay bir hesap ile hesabı görülecek" diye buyurmadi mı?" dedim" Rasulullah; "O hesap değil, sadece arzdır, kimin hesabı incelenirse azaba uğratılır" diye buyurdu." [39]


Hadis Vurûdunun Kısımları:


Hadis vurııdunun sebebleri araştırıldığında aşağıdaki ksımlara ayrıldığı görülür:

a) Hadis vurudunun sebebi ayet olur,

1- Bu da inen ayetlerden birinin sırasında olup,kendisiyle hususi bir mananın kasdedilmesi şeklinde olur.Şu ayette oldugu gibi :İman edip de iman edipde imanlarını zulme bulaştırmayanlar, işte güven onlarındır ve onlar hidayete ermişlerdir." [40]

Sahabeden bazıları ayetteki zulümden maksadın nefse etmeyi ve haddi aşmayı anladılar. Bu sebeple Rasulullah´a gelip rumu şikayet ettiler. Rasulullah (s.a.v.) da ayetteki zulümden maksadın şirk olduğunu bildirdi.

Şu hadisi Buharı, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace ve Muvattası´nda Malik b. Enes Abdullah b. Mesud´dan rivayet etmişlerdir. O şöyle demiştir: "İman edip de imanlarına zulmü bulaştırmayan kimseler" ayeti inince, bu Rasulullah´ın ashabına pek güç geldi ve "hangimiz imanına zulüm bulaştırmamış ki?" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "O bildiğiniz gibi değildir" diye buyurdu ve "Lokman (a.s.) oğluna "En büyük zulüm şirktir" (Lokman-13) dediğini işitmediniz mi?" buyurdu." [41]

2- Yahut ayet müşkil olarak iner de izaha muhtaç olmaz. Daha önce geçen Hz. Aişe´nin hadisi gibi.

b) Hadisin vurııd sebebi yine hadis olur:

Bu şöyle olur: Rasulullah bir söz söyler de onun manası bazı sahabeye müşkil olarak gelir ve Rasulullah (s.a.v.) onun manasını başka bir hadisiyle açıklar ve böylece müşkil giderilmiş olur. Kitabın kısmında geçen Rasulullah´ın hadislerinin çoğu bu çeşittendir. Bunun en açık misali, Hakim´in Müstedrek´inde, Enes´ten rivayet ettiği hadistir ki, Enes şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) buyurduki "Yeryüzünde Allah (c.c.)´ın öyle melekleri vardır ki onlar,

insanoğlunun diliyle kişinin hayır ve serden içinde bulunduğu durumu söylerler." [42]

Hadis bu lafzıyla müşkildir. Çünkü melekler, kişinin hayır ve serden içinde bulunduğu durumu yeryüzünde nasıl konuşacaklardır İşte hadisin vurud sebebi bir başka rivayetle bu müşkili izah eder. Enes´ten rivayet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) birgün bir cenazeye uğradı. Etrafındakiler onu hayırla yadediyorlardı. Rasulullah bunun üzerine, "vacib oldu, vacib oldu, vacib oldu" diye buyurdu. Bir başka cenazeye daha uğradı. Etrafındakiler onun kötülüğünü yad ediyorlardı. Bunun üzerine Rasulullah aynı şekilde: "Vacib oldu, vacib oldu, vacib oldu" diye buyurdu.

Ashab, "Ey Allah´ın Rasulü" dediler. "Hayırla yad edilen cenaze hakkında da şerle .yad edilen cenaze hakkında da "vacib oldu, vacib oldu, vacib oldu" diye buyurdun." Bunun üzerine Rasulullah, "evet" diye buyurdu. "Ey Ebubekir, Allah´ın öyle melekleri vardır ki, insanoğlunun diliyle, kişinin hayırdan ve serden içinde bulunduğu durumu söylerler." [43]

c) Hadisin vurud sebebi, sahabeden onu işitenlerle alakalı olması:

Buna, Mekke´nin fethi gününde Hz. Peygamber´e gelen Şerid [44] isimli kişinin durumu misal verilebilir. O, Rasulullah´a: "Cenab-i Hak, Sana Beyt-i Makdis´i fethettirsin de orada namaz kılayım" diye nezrettim" dedi. Bunun-üzerine Rasulullah ona şöyle dedi: "Burası daha faziletlidir, nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki eğer sen burada namaz kılarsan sana yeter. Bu mesciddeki bir (vakit) namaz bu mescidin dışındaki mescidlerdeki bin (vakit) namazdan daha eftaldır [45]

Sebeb-i vurud, hadisin içinde veya dışında olmasın bakımından îki kısma ayrılır:

1- Sebeb-i vurud, hadisin içinde olur ve sebep hadisin içinde belirtilir.

Bulkunî, bu konuya Cibril hadisim misal vermektedir [46]

2- Sebeb-i vurud hadisin dışında olup başka bir yolla rivayet edilir Bulkunî, bu, kendisine itina gösterilmesi gereken bir konu olduğunu bildirerek misal olarak hadisini gösterir. [47]


İkinci Bölüm: Hadisin Sebeb-i Vurudunun Kur´an´in Nuzul Sebepleriyle İlgisi:


Hadisin vurud sebebine bakıp anlamaya muktedir olan kişi, Kur´an´in nüzul sebebine de bakmaya ve ikisi arasındaki benzerlik ve alakayı görmeye güç yetirebilir. Bu da aşağıdaki maddelerde ele alınacaktır:[48]


1- Konunun Favdası:


Bunlardan her biri (ayetin nüzul ve hadisin vurud sebebi) maksadı anlamaya ve tearuz eden iki hadisi cem etmeye yahut tercih etmeye yardım eder.[49]



2- Sebebin Birden Çok Olması:


Bazen bir ayet için birden çok sebep olduğu gibi hadis için de birden çok sebep olabilir. Ayet için birden fazla nüzul sebebini, Vahidî, Esbâbu´n-Nüzûl isimli kitabında[50]

ayetini izah ederken zikretmiştir. Vahidî, ayetin sebeb-i nüzulünün çokluğu hakkında aşağıdaki malumatı zikretmiştir:

a- Davut, Şa´bî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir. Bu ayet, Allah yolunda harcamaktan geri duran Ensar hakkında nazil oldu. [51]

b- Numan b. Beşir şöyle demiştir:

"Bir adam günah işleyip, sonra da Allah beni affetmez diyordu. Bunun üzerine bu ayet inmiştir."

c- Hikem b. İmran şöyle demiştir:

"Biz Kostantiniyye´de idik. Bu esnada Rasulullah (s.a.v.) sahabileri olan Ukbe b. Amir el-Cühenî, Mısır ahalisine ve Fudale b. Ubeyd, Şam ahalisine vali idiler. Bu sırada şehirden, büyük bir Rum ordusunun safı çıktı. Biz de onlara karşı büyük bir saf oluşturduk. Müslümanlardan bir kişi Rum safına karşı çıkıp hamle etti. Hatta içlerine daldı. Sonra da sağ salim çıkıp yanımıza geldi. Bunun üzerine insanlar bağırıp "Subhanallahî Kendisini tehlikeye attı" dediler.

Bunun üzerine Rasulullah´ın sahabisi olan Ebu Eyyub el-Ensarî ayağa kalkıp dedi ki: "Ey insanlar, siz bu ayeti yanlış yorumluyorsunuz. Bu ayet biz Ensar topluluğu hakkında nazil olmuştur. Zira biz -Allah Teala dinini kuvvetlendirip yardımcılarını çoğaltınca- Rasulullah´tan gizlice, bazımız bazımıza dedik ki: "Mallanınız zayi oldu. Mallarımıza sahip olsak da onların elden çıkıp gidenlerini temin etsek."

Bu sebeple Allah Teala bizim kurduğumuz niyetlerimizi redderek Kitabı´nda şu ayeti indirdi: "Allah yolunda sarfedin, kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın." Böylece mallarımız hakkındaki düşüncelerimizin yanlış olduğunu (yani onları ıslah etme, onlara göz kulak olma) bize ihtar etti ve bize cihadı emretti. Bundan sonra Ebu Eyyub el-Ensarî, Allah onun ruhunu alıncaya kadar, Allah yolunda savaşmaya devam etti." [52]

Ayetle ilgili sebeb-i nüzulün çokluğunu zikrettikten sonra, şimdi hadisle ilgili bu mesele ele alınacaktır.

Suyutî, Peygamber (s.a.v.)´in aşağıdaki hadisi hakkında bir çok sebep zikretmiştir.

"Kim namaz (saatın)da uyur yahut namaz kılmayı unutursa; onun keffareti, hatırladığı an kılmasıdır. Bunun dışında başka keffaret yoktur ve beni anmak için namaz kıl" [53]

Suyutî, şunları söyleyerek birden çok sebep zikretmiştir:

1. Sebep: Muhammed b. İshak el-Hafız ismindeki Ebu Ahmed el-Hakim, Emali´sinin [54] bir bölümünde şöyle dedi: "Ben, Ebu Cafer Muhammed b. el-Hüseyn el-Hafavî´yim. Bana Muhammed b. el-A´la anlattı. Önada Halef b. Eyyub el-A´mirî anlattı. Ona da Zührî´den rivayetle Ma´mer anlattı. Ona da Said b. Müseyyeb anlattı. Ona da Ebu Hureyre anlattı: "Rasulullah (s.a.v.) bir gece yolculuğunda güneş doğuncaya kadar uyuya kaldı. Kalkınca namazını kıldı ve şöyle dedi: "Kim namaz vaktinde uyur veya namaz kılmayı unutursa, onu hatırladığı an kılsın." Sonra da şu ayeti okudu: "Beni anmak için namaz kılınız."

2. Sebep: Tirmizî´nin sahih deyip rivayet ettiği ve Nesaî´nin de Katade´den rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir:" Sahabe, Rasulıılla-h(s.a.v.)´a namaz vaktinde uykuya kaldıklarını söylediler. O da buyurdu ki: "Uykuda unutma olmaz. Unutma ancak uyanıkken olur. Sizden biriniz namazını unutur yahut uyursa hatırladığı zaman, onu hemen kılsın." [55]

Ahmed b. Hanbel, Ebu Katade´derî rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: "Biz, bir sefer esnasında Rasulullah´la beraberdik. Buyurdu ki: "(Bu gidişle) yarına kadar suya ulaşamazsınız, susuz kalırsınız." Bunun üzerine insanlar bir an evvel suya kavuşmak arzusuyla süratli yürümeye başladılar. Ben, Rasulullah´in yanında bulunuyordum. Bu arada Rasulullah´in bineğinin eğeri eğildi, Rasulullah (s.a.v.) da uyuklamaya başladı. Ben O´na (düşmemesi için) destek oldum. O da yaslandı. Sonra Rasulullah eğildi. Neredeyse bineğinden yere düşecekti. Ben O´na destek oldum.

Bunun üzerine uyandı ve "kim o?" buyurdu. Ben de "Ebu Katade´yim" dedim. O da "Ne zamandan beri binek üzerindesin?" buyurdu. Ben de "geceden beri" dedim. O da "Rasulünü muhafaza ettiğin gibi Allah seni muhafaz etsin" diye buyurdu. Sonra buyurdu ki:

"Eğer (bir yerde) konaklarsak namazımız konusunda uyanık olalım." Biz de uyuduk, güneş kızdırdıktan sonra ancak uyandık. Biz uyanınca Rasulullah bineğine binerek yürüdü. Biz de arkasından kısa bir müddet yürüdük. Sonra bineğinden indi ve, "yanınızda su var mı?" buyurdu. Ben de, "evet abdestlikte biraz su var" dedim. "Onu bana getir" dedi. Ben de suyu O´na verdim. "Onunla abdest alınız" buyurdu.

Bunun üzerine bütün cemaat abdest aldı, bir yudum da arttı. Sonra buyurdu ki: "Ey Eba Katade! Onu muhafaza et. Çünkü onun için bir haber daha olacak." Nihayet Bilal ezan okudu. Fecirden önce iki rekat namaz kılındı. Sonra sabah namazı kılındı. Akabinde Rasulullah bineğine bindi. Bizde bineklerimize binerek yola koyulduk. Yolculardan bir kısmı bir kısmına "namazımızı unuttuk" dediler.

Rasulullah (s.a.v.) -onlara dönerek-, "ne diyorsunuz?" buyurdu. "Eğer konuştuğunuz mesele dünya işi ise, siz onu bilirsiniz. Ancak din ile ilgili bir mesele ise, bunu ben bilirim." Dedik ki,

"Ey Allah´ın Rasulü namazlarımızı unuttuk." O, "uykuda unutma olmaz, unutma sadece uyanıkken olur. Böyle olduğunda (kılamadığınız namazı) yarın ki vaktinde kılınız." buyurdu.[56]
 
A Çevrimdışı

Alphan

Üye
İslam-TR Üyesi
3- Çeşitleri Hakkındadır;


Bazen Kur´an ayetleri hadisin sebeb-i vurudıına sebep olduğu gibi bazen de hadis, ayetin sebeb-i nüzûlu olabilir. Bazen de, hadis´ sahabeden onu işitenleri alakadar eden bir işle ilgili olduğu gibi, ayette aynı şekilde gelebilir.

Birincisine, Buharı, Müslim, Tirmizî ve Ahmed b. Hanbel´in, Ka´b b. Ucre´den -farklı lafızlarla- rivayet ettikleri şu hadis gösterilebilir, -lafız Buharî´ye aittir- Rasulullah (s.a.v.) onun yüzüne aşağı bitlerin düştüğünü gördü ve ona böceklerin seni rahatsız ediyor mu?" buyurdu. O da "evet" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona, - Hudeybiye´de bulunurken- başını tıraş etmesini emretti. Bu sırada Rasulullah (s.a.v.) ve sahabileri Mekke´ye girme arzusu üzerinde bulunuyorlar ve Rasulullah (s.a.v.), kendilerinin Hudeybiye´deki ihramdan çıkacaklarını onlara beyan etmemişti.

Akabinde Allah (c.c), tıraş olmanın fidyesini bildiren Bakara Sûresi´nin 196. ayetini indirdi. Rasulullah da, Ka´b b. Ucre´ye bir farak buğdayı altı fakire yedirmesini, yahut bir koyun kurban etmesini veya üç gün oruç tutmasını emir buyurdu. [57]

Allah Teala mezkur ayette şöyle buyurmaktadır: "Allah için haccı ve umreyi tamamlayın. Eğer (düşman veya hastalık gibi bir engelle) çevrilmiş olursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olan ya da başından bir rahatsızlığı bulunan (bundan ötürü tıraş olmak zorunda kalan) kimse, oruçtan, sadakadan veya kurbandan biri ile fidye´ versin. Güvene kavuştuğunuzda, hacc zamanına kadar umre ile faydalanmak, isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurbanı bulamayan kimse üç gün hacda, yedi günde döndüğünüz zaman olmak üzere tam on gün oruç tutar. Bu, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah´tan korkun ve Allah´ın cezasının çetin olduğunu bilin." [58]

İkincisinin misali ise, Vahidî´nin, "Allah´a ortak koşan , onlar inanıncaya kadar evlenmeyin"1 ayetinin sebeb-i nüzulü misal verilebilir.

Mukatil b. Hayyan tarikinden, o şöyle demiştir: "Ayet, Ebi Merfedil-Ganevî hakkında nazil olmuştur. Şöyle ki:

"O Anak adındaki bir kadınla evlenmek için Rasulullah (s a.v.)´tan izin istedi. Anak, Kureyş Kabilesi´nden, güzellikte hatırı sayılan ve fakat müşrike olan fakir bir kadındı. Ebu Merfed ise müslümandı. Dedi ki: "Ey Allah´ın Rasulü! O kadın gerçekten çok hoşuma gidiyor." Bunun üzerine Allah Teala: "Müşrik kadınlarla, iman etmedikleri müddetçe evlenmeyiniz" ayetini indirdi.[59]


4- Sebeb-İ Nüzûl Ve Vurudıın Sekli:


Sebeb-i nüzul, bazen ayetin bir kısmı için gelmiştir.[60] -Biraz önce geçen ayette olduğu gibi- Bazen de hadisin bir kısmı için gelmiştir.

Bunun misali, Ahmed b. Hanbel ve Buharî´nin Ebu Said el-Hudrî´den, rivayet ettikleri şu hadistir: O, Rasulullah (s.a.v.)´ın şöyle dediğini işitmiştir:

"Sizden biriniz sevdiği bir rüya görürse, o Allah´tandır. Dolayısıyla Allah´a hamdetsin ve o rüyayı anlatsın. Fakat hoşlanmadığı bir rüya görürse o şeytandandır. Onun şerrinden Allah´a sığınsın ve rüyasını kimseye anlatmasın. O zaman ona zararı dokunmaz." [61]

Suyutî, yukarıdaki hadisin sebeb-i vurudu hakkında Ahmed b. Hanbel ve Müslim´in, Cabir b. Abdullah´tan rivayet ettikleri şu hadisi zikreder: "Adamım biri, Peygamber´e gelerek şöyle dedi: "Rüyamda başım kesilmiş yerde yuvarlanıyor ve ben de onu arkasından takip ediyordum. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), buyurdu ki: "Bu şeytandandır. Sizden biriniz hoşlanmadığı bir rüya gördüğünde onu hiç kimseye anlatmasın ve şeytandan Allah´a sığınsın." [62]

Dış görünüş her ne kadar iki mevzu (sebeb-i nüzul ve sebeb-i vurud) arasında bir yakınlığın olduğunu teyid etse de aslında nüzul ile vurud arasında sebepler cihetiyle bir ihtilaf vardır. Çünkü, sebeb-i nüzul bazen müfessirin görüşü olmasına rağmen vurud doğrudan hadisin metnine dayanır.

Sebeb-i Nüzul hakkında müfessirin görüşüne misal olarak Vahidî´nin Al-i İmran Sûresi hakkında zikrettiği şu hususu ele alabiliriz;

Vahidî şöyle demiştir:

"Tefsirciler dediler ki: "Altmış kişilik bir Necran süvari kafilesi Rasulullah (s.a.v.)´a geldiler. İçlerinden ileri gelenlerinden on dört kişi vardı. On dört kişinin içinde de bu kafilenin, işi kendilerine tevdi olan üç fert vardı. Bunların birincisine; el-Akıb (son sözü konuşan) denirdi. Bu şahsın ismi Abduîmesih´ti. Kavmin emiri ve meşveret yetkilisiydi. Onun görüşü alınmadan hiçbir şey yapmaya yetkileri yoktu.

İkincisine es-Seyyid denirdi. O, onların imamı idi ve seyr-u sefer yetkilisi idi. İsmi ´Eyhem idi.................(Bu heyet Hz.Peygamber (s.a.v.) ile İsa (a.s.) hakkında karşılıklı konuştular. Sonra Hz. Peygamber, onlara "İsa´yı annesinin, bir kadının taşıdığı gibi taşıdığını, sonra kadının kendi çocuğunu doğurduğu gibi onu doğurduğunu, sonra da çocuğun beslendiği gibi, İsan´nın da beslendiğini ve daha sonra yiyip içtiğini ve abdest bozduğunu bilmiyor muydunuz?" buyurdu. Onlar da "evet" dediler. Rasulullah (s.a.v.)´ın: "Öyleyse İsa sizin iddia ettiğiniz gibi nasıl Allah´ın oğlu olabilir?" buyurması üzerine sükût ettiler. Allah Teala onlar hakkında Al-i îmran Sûresi´nin evvelinden itibaren ****en ayeti indirdi." [63]


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Hadîsin Sebeb-İ Vurudunun Tarihi Ve Bu Konuda Vazilnıiş Olan Meşhur Kitaplar:


Sahabe asrından günümüze kadar Seleften varid oîan eserlere bakıldığında bu ilmin epeyce eski olduğu anlaşılır. Galip olan fikre göre bu ilmin tohumlan Sahabe ve Tabiîn döneminde atılmıştır. Zerkeşî´nin el-Burhan isimli "eserinde "inanıp iyi işler yapanlara.....önceden tattıkları şeylerde üzerlerine bir günah yoktur" [64] ayeti hakkında anlattığı şu hikaye durumu açık olarak ortaya koyar.

O şöyle demiştir: Kudame b. Mahzun ve Amr b. Madi Kerb, yukarıdaki ayeti delil getirerek ayetin sebeb-i nüzulünü bilmediklerinden içkinin mubah olduğunu söylemişlerdir. Zira Hasan

O ve diğerlerinin bildirdiğine göre sebeb-i nüzul içkiden menetmektedir. İçkinin haram oluşunu beyan eden ayet indiğinde, Sahabe-i Kiram şöyle dedi: "İçki karınlarında olduğu halde ölen kardeşlerimizin durumu ne olacak? Zira AÎlah Teala içkinin pis olduğunu haber vermiştir." Onların bu telaşı üzerine Allah (cc), "İman edip salih amel işleyenler üzerine önceden tattıkları şeylerde günah yoktur" ayetini inzal buyurdu. [65]

İşte bu benim kendisini işaret ettiğim şeyin doğruluğunu ortaya koyar. Yani sebeb-i vurud mevzusu, ulemanın erken devirlerde ilgilendiği hadis ilimlerinin bir dalıdır.

Ancak bu konuda ne zaman eser verilmeye başlanmıştır? Konuyla alakalı olarak kaynakların verdiği bilgi oldukça azdır. Gerçi Miftahü´s-Saade isimli eserin sahibi Taş Köprü Zade konuyla alakalı bazı tasnifata işaret etmektedir. Fakat kendisi onları görme-rıiştir.[66]

Şu kadar var ki Suyutî, Zehebî ve İbn Hacer´den naklen bu mevzudaki bazı tasnifatları zikretmiştir. Bu konuda eser verenler şunlardır:

1- Ebu Hafs el-Ukberî (ö. H.399). Ancak bugüfl isminden başka birşey bilinmemektedir.

2-Ebu Hamid Abdulcelil el-Cubarî[67]

Ben de şu anda onun isminden başka birşey bilmiyorum.

Suyutî´nin konuyla alakalı söylediği şöyledir: "****en dokuzuncu nevi, hadisin sebeplerinin bilinmesi: el-Bulkunî, "Mehasinu´l-Tstılah"ında ve Şeyhu´l-Tslam (İbn Hacer) "Nuhbe"sinde şöyle demişlerdir: Bu mesele hakkında Ebu´l-Hafs el-Ukberî ve Ebu Hamid b. Kutan el-Cubarî kitap yazdılar. Bu tasnifat günümüze ulaşmamıştır." [68]

3- Suyutî´nin, el-Lem´u fi Esbab-ı Vurudu´l-Hadis´i. Bu kitap şu anda incelenmesini ve tahkikini yaptığımız kitaptır.

4- İbn Hamza ed-Dimeşkî´nin [69], el-Beyan ve´t-Ta´rif fi Esbab-ı Vurudi´l-Hadisi´ş-Şerif adlı eseri. Mezkur eser bu ilim konusunda görüp vakıf olduğum sayılı tasnifattandır.[70]

Görüldüğü özere konu ile ilgili eserler oldukça küçük çapta olup | susuzluğu giderecek, verim sağlayacak seviyede değildir. Bu sebeple anlattıklarımız, oldukça dünde kalmış olup, bugün, konuyu enine boyuna genişçe incelemeye ihtiyaç vardır. Yardım Allah´tandır.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 7-8.

[2] Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 9-13.

[3] Et-Tehanevî, Keşşaf-u Istılahati´l-Fünun, 3/127, Hey´etüT-Amme li´1-Kitab.

[4] İbn Manzur, Lisanu´1-Arab, 1/440, Bulak.

[5] Keşşaf-u Istılahati´l-Fünun, 3/127.

[6] a. g. y.

Menahil, su kaynağı, konaklama yeri, su içilecek yer manasına gelmektedir. (Mütercim notu)

Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 14.

[7] İbn Manzur, Lisanu´1-Arab IV, 471.

[8]Bu tarif, Suyutî´nin, Lübabü´n-Nükul fi Esbabi´n-Nüzul adlı eserinde yaptığı tanımla mukayese edilerek yapılmıştır. Sebeb-i Nüzûli´l-Kur´an´ı, "ayetin inmesine sebep olan günlük hediseler" olarak açıklamıştır. Lübabu´n-Nükul ala hasiyeti Tefsir-i Celaleyn, s. 5.

Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 14-15.

[9] Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 15.

[10] Usulcüler tahsisi şu şekilde tanımlamışlardır: Ammı, şanail olduğu efradından birine hasretmektir. (Usul-u Fıkıh Dersleri, Büyük Haydar Efendi s. 152´ye bak) (Mütercim)

Buna misal olarak Kur´an´ı Kerim´den (Tevbe-5) ayetini gösterirler. Tahsis için şart ve istisna gibi bir takım edatlar daha vardır.

İbnü´s-Subkî, Cemu´l-Cevarm", 1/429. (Tahkik Dr. Mahmud Ferec Süleyman, Doktora tezi)

[11] Hadis daha ileride tekrar görülecektir. Yani oturarak namaz kılmanın sevabı ayakta namaz kılmanın yansı kadardır. Mütercim

[12] Hz. Aişe´nin rivayet ettiği, "Rasulullah (s.a.v.) ihtiyarlayıp ayakta kılmak ağır geldiğinde namazının çoğunu oturarak kılardı" hadisine bakılabilir. Nevevî, 2/385,

Müslim III Müsafirîn 2, 385.

[13] Buharı, Kitabu´1-Hars, 3/141, Müslim, Büyü1 4/49.

[14] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/178.

Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 15-16.

[15] Usulcüler mutlakı şöyle tanımlamışlardır: Yani herhangi arızî bir şeye itibar etmeksizin kayıtsız olarak asla delalet eden şeydir. İbnüs´s-Subkî´nin, el-Cevami´ adlı eserinin 1. cilt 458. sayfasına bakılabilir.

[16] Bu hadisin kaynağı ikinci kısımda zikredilecektir.

[17] Kaynağı daha sonra verilecektir.

Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 16-18.

[18] Usulcüler mücmeli şu şekilde tanımlamışlardır. Mücmel: Delaleti açık olmayan şeydir. Cemu´l-Cevami´, 1/500.

[19] Buharı, Kitabu´1-Ezan, 1, 157-158, Müslim,.Kitabu´s-Salat, 2/5, Tirmizi, Sünen, Kitabu´s-Salat, 1/369, Nesaî, Sünen, Kitabu´1-Ezan, 2/4, îbn Mace, Sünen, Kitabu´1-Ezan, 1/241, Ahmed, Müsned, 3/13, 189, Ebu Davud, Sünen Kitabu´s-Salat, 1/121.

[20] Ebu Davud, Kitabu´s-Salat, 1/316, Ahmed, Müsned, 4/42.

[21] Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 18-21.

[22] Nesh, serî bir hükmün bir hitapla kaldırılması yahut, serî bir hükmün başka bir serî delille kaldırılmasıdır. (el-Gaysü´1-Hami´, I, 520)

[23] Ahmed b. Hanbel Müsned´inde ve Ebu Davud Sünen, Kitabıı´s-Siyam´da bu hadisi tahric etmişlerdir.

[24] Ahmed, Müsned, Kitabu´s-Siyam, Babu´l-Hicame 3/42-43.

[25] Ebu Davud, Kitabu´s-Siyam, 1/554.

[26] İbn Kudame, el-Muğnî, 3/103.

[27] İmam Şafiî, el-Ümm, 2/83, İbn Hazm, Ahkamu´l-Ahkam, 3/224..

[28] Fatır-18.

[29] İkinci kısım tahkik bölümünde hadisin kaynağı gelecektir.

[30] Cumhur ulema, orucun kaçmadığı, ancak sevabının azaldığı kan aa tindedirler.

[31] Müslim, Kitabu´s-Salat, 2/56.

[32] İmam Şafiî, el-Ümm, 1/151, Müslim, 12/58.

[33] Müslim, Kitabu´s-Salat, 2/53

[34] Şevkanî, Neylü´I-Evtar, 3/195.

[35] Aynı kaynak.

Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 21-24.

[36] Kaynağı ileride verilecektir.

[37] Hadisin kaynağı ileride verilecektir.

Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 24.

[38] Buharı, Kitabu´1-îlm, 1, 37, Kitabu´t-Tefsir, tnşikak Sûresi, Müslim, Kitabu´l-Cennet, 5, 726,

Ebu Davud, Kitabu´l-Cenaiz, 3, 163-164, ´

Tirmizi, Kitab-u Stfati´l-Kıyame ve Kitabu´t-Tefsir´de hadisin şahın olduğunu söylemiştir.

[39] Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 24.

[40] En´am-82.

[41] Buharî-Kitabu´t-Tefsir. 6/144.

[42] Hakim, Müstedrek, 1/377.

[43] aynı yer.

[44] Şerid b. Süveyd es-Sekaff´dir, Sahabe´dendir.

[45] ibn Hacer, el-İsabe, 3/340-341.

[46] Mehasinü´l-Tstılah, s. 648.

[47] Aynı yer, hadisin kaynağı tahkik kısmında belirtilecektir

Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 24-27.

[48] Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 28.

[49] Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 28.

[50] ´Bakara-195.

[51] Ben diyorum ki bu söz, ayetin siyakına en uygun olan sözlerden biridir.

[52] Bakınız, Vahidî, Esbabu´n-Nüzûl, s. 38-39.

[53] Hadisin son cümlesi Taha Sîiresi´nin 14. ayetidir (Müterc). Hadis ve sebeb-i vurudu hakkında hadisler ileride tahkik bahsinde gelecektir.

[54] Talebenin hocasından işittiklerini yazdıkları kitaplar.

[55] İkinci bölümde tahkik konusunda hadisin kaynağı belirtilecektir.

[56] Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 28-31.

[57] Buhari, Megazi, Bab-u Gazveti´l-Hudeybiye, 5/158, Müslim, Hacc, 2/288, Tirmizi, Tefsir, 2/181, Ahmed, Müsned, 4/242,

[58] Bakara-196.

[59] Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 31-33.

[60] Bakara-221

[61] Ahmed Müsned, 3/8, Buharî Kitabu´r-Rü´ya, 9/39, 55, 4/152.

[62] Ahmed, Müsned, 3/383

[63] Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 33-34.

[64] Maide-93

[65] Zerkeşî, el-Burhan fi Ulumi´l-Kur´an, 1/28. Not: Zerkeşî Osman b. Ma´zun hakkında yanılmıştır. Çünkü o, Bedir´den sonra vefat etmiştir. el-İstiab, 3/1053, el-îsabe, 5/423.

[66] Ahmed b. Mustafa, (Taş Köprü Zade), Miftahu´s-Saade ve Misbahü´s-Siyade fi Mevduati´1-Ulum, 2/378.

[67] İbnu´I-Esir, Tehzibu´l-Ensab, 1/302.

[68] Tedbiru´r-Ravi, 2/394, Mehasinu´l-Istılah, 632-633, İbn Hacer, en-Nuhbe, 268-269.

[69] el-Bağdadî, Zeyl-u Keşfi´z-Zıınun, 1/68.

[70] Ahkamu´l-Ahkam, 1/10

[71] Celalü´d-Din Es-Suyûtî, Esbâbu Vurudi?l-Hadis Hadisler ve Sebepleri, İhtar Yayıncılık: 35-36.
 
Üst Ana Sayfa Alt