Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ey Terbiyeciler!! Çocuğu Fikren Geliştirmekteki Sorumluluk Ve Akıl Sağlığı

MuhacirSelman Çevrimdışı

MuhacirSelman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
174678_156780527674785_328126_n.jpg



Çocuğu Fikren Geliştirmekteki Sorumluluk


İslam'ın babaların, terbiyeci ve eğitimcilerin boynuna taktığı büyük emanetlerden biri de, çocuğu küçük yaşta fikir bakımından geliştirmek, olaylar üzerinde düşünmesini sağlamaktır. Ergenlik çağına gelip olgunlaşıncaya kadar onun düşünce melekesini açıp yönlendirmek lüzumludur.

Ancak şunu belirtelim ki, çocuğu fikren geliştirmekten maksat, çocuğun şu hususlara karşı ilgisini uyandırmak ve irtibatını sağlamaktır.

a) İslam'ın din ve devlet nizamı olarak bu husustaki özelliğine,

b) Kur'an-ı Kerimin nizam ve hukuki sistem, aynı zamanda hayatın her bölümüyle içice bulunduğuna,

c) İslam tarihinde müslümanların destanlaşan üstünlük, azizlik ve şerefine,

d) İslam'a davet hususunda gerek savunma, gerek kahramanlıktaki üstün hareket kabiliyetine.

Bu duruma getirilen çocuk, artık iyiyi kötüden ayırdediyor, duyduklarına kulak verip muhakeme yapabiliyorsa, onun yüzünü aşağıdaki hususlara döndürmeleri gerekiyor:

A) İslam sonsuza dek yaşayacaktır. Bütün zamanlara ve zeminlere selahiyeti ve nüfuz etme yetkisi bulunmaktadır. Çünkü İslam hem kapsamlı hem devamlı, hem yenilenme esnekliğiyle çağların, ilimlerin önünde gitmektedir.

B) Atalarımız, erişebildikleri izzet ve kudrete, medeniyete ancak İslamiyetle azizlenip şereflendikleri, Kur'an nizamını kusursuz uyguladıkları sayesinde erişebilmişlerdir.

C) İslam düşmanlarının maksatlı yazdırdıkları konulardan çizdikleri sinsice planlardan çocukları uzak tutup bunlara karşı çocuğun basiretini açacak şekilde bilgi vermek: Kurdukları aldatıcı ve hileli tuzaklar, gelişmişlik adı altında kutsal değerlerin lüzumsuzluğunu yansıtan yaldızlı sözler, Hakk'ı bile bile inkara iten sosyalizm maskesi altında gizlenen gizli emeller; kinle, intikamla yola çıkan haçlı ruhu bu cümledendir.

İşte bütün bu planlar yeryüzünde İslam inancını bütünüyle hedef alıp onu silmeye yönelik bulunmaktadır. Bunlar kurdukları tuzaklarla, maksatlı planlarla Allah'ı inkar etme tohumlarını İslam toplulukları ve nesilleri arasına serpiştirmişlerdir. Aynı zamanda müslüman aileleri dejenere edip onları şehvetin esiri haline getirip yozlaştırmak, müslüman topluluğunu temelinden çökertmek için konulmuş birtakım sinyallerdir. Bu faaliyet doğrultusunda onların yakın ve uzak hedefleri, müslüman gençlerde dayanma, cihad etme ruhunu söndürmek, İslam ülkelerindeki yeraltı ve yerüstü servetleri kapıp götürmektir, ikinci olarak da, müslümanları İslam'a çekip ısındıran bütün belge ve işaretleri toplumun her kesiminde silip belirsiz hale getirmektir. O halde çocuklara şu hususları da anlatıp öğretmemiz gerekmektedir

Tarihin akışı içinde dünya milletlerinin, uzun bir süre kaynağından avuçlayıp içtiği İslam medeniyetim tarihi ihtişamiyle açıp tanıtmak.

İslam'ın Ebu Cehillerle, Ebu Leheblerle, Ubeyy b. Haleflerle değil, Resûlüllah (a.s.) Efendimizle tarihin şerefli sahifelerine geçtiğini öğretmek.

İslam'ın gölgesinde yaptığımız fetihleri, Araplar'in hecin besûs develeriyle, cins at sayılan Dahis ve Gabralarla değil; Bedir, Kadisiyye ve Yermuk meydanlarında gerçekleştirdik.

Dünya ülkelerine, Kabe'ye asılan Muallakat-ı Seb'a (= yedi seçkin şiir) ile değil, o çok şerefli Kur'an-ı Kerim'le hükmedip üstünlük sağladık.

Biz, insanlara, Lat ve Uzza'nın risaletini değil, İslam risaletini ve Kur'an esaslarını taşıyıp götürdük. Hamlemizin kaynağı İslam'ın risaleti ve Kur’an'in ebediyete uzanan esasları olmuştur.

Çocukları belirtilen doğrultuda fikren yetiştirip geliştirmenin aslını şu hadiste bulmaktayız:

“Çocuklarınızı şu üç haslet üzerine eğitip edeplendirin: Peygamberinizi sevmek, Onun aile halkını ve yakın arkadaşlarını sevmek ve Kur'an okumak.”[1]

İşte selef-i salihin fikri gelişmede bu hususlara gereken önemi vermiş, küçük yaşta iken çocuklara Kur'an okutmayı gerekli görerek Peygamberimizin (a.s.) gazalarını, dede ve babalarının yepyeni, terütaze kahramanlık ve güzel hasletlerini öğretmede büyük bir titizlik göstermişlerdir.

Bu konuda onların dediklerini ve tavsiyelerini size nakletmek istiyorum:

Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) diyor ki:

“Biz, çocuklarımıza nasıl Kur'an surelerini öğretiyorduksa, öylece Peygamber (a.s.) Efendimizin kutsal savaşlarını da en canlı noktalarıyla öğretiyorduk.”

İmam Gazali, Îhya adlı kıymetli eserinde şunu tavsiye ediyor:

“Çocuklarınıza Kur'an okutun, Peygamber (a.s.) Efendimizin hadislerini belletiniz, iyi-seçkin kişilerin hayat hikayelerini naklediniz, sonra da bir takım dini hükümleri öğretiniz.”

İbn Haldun, Mukaddimesinde Kur'an öğretmenin önemine işaretle “çocuklara belli bir yaşa gelince Kur'an okutmayı, onu ezberletmeyi tavsiye etmekte ve şu açıklamayı yapmaktadır: Kur'an öğretmek, İslam ülkelerinde tedrisatın bütün şube ve müesseselerinde öğretimin esasını oluşturur. Çünkü Kur'an imanı kalblerde kökleştiren dini şiarlardan biridir,”

Emevi halifelerinden Hişam b. Abdilmelik, çocuğunu eğiten terbiyeciye, önce ona Allah'ın kitabını öğretmesini, faydalı şiirler belletmesini, konuşma sanatına önem vermesini, önemli savaşlardan kahramanlık ve fazilet duygusunu geliştiren parçalar anlatılmasını, bütün bunlarla güzel bir ahlâk tülü işlemesini, insanlarla güzel ölçüler içinde kaynaşma basiretini enjekte etmesini tavsiye etmiştir.

İşte bütün bu güzel sözler ve benzeri görüş ve tavsiyeler, geçmİşte İslam topluluğunun hükmedenler ve hükmedilenler, ilim adamları ve halk tabakası, öğretmenler ve öğrenciler olarak fikren gelişmesini en doğru biçimde sağladığını birer malzeme olarak bize vermektedir,

İyi ama bu tür fikri gelişmeye gönül kulağını vermenin yolu ve yöntemi nedir?
Evet, bunun birtakım yollan vardır:

1. Kulak ve gönül verilecek güzel telkin.

2. Kulak ve gönül veren önder ve rehber.

3. Öğüt alan, kulak veren samimi arkadaş.

Kulak ve gönül verilecek telkinden maksat, çocuğa ana-babası ve terbiyecisi tarafından İslami hakikatlerin telkin edilmesi ve bununla ilgili ilkelerin ve hükümlerle ilgili madde ve kuralların belletilmesi, ebe*diyete kadar devam edecek tek dinin İslam oduğu, devam etmesinin ölçü ve anlamı; Allah (c.c.) yeryüzüne varis oluncaya kadar İslam'ın sürüp gitmesi öğretilmesidir.

Terbiyecilere, özellikle babaya gereken şudur: Çocuğa, İslam'dan başka şeref ve izzet verecek başka bir değerin bulunmadığım anlatmak; başarı ve zaferin ancak Kur'an-ı Kerim'le gerçekleşeceğini; kuvvet ve kudretin, medeniyet ve yeniliğin ancak Hz. Muhammed Mustafa'nın (a.s.) şeriatıyla mümkün olacağını bir bir öğretmek. Sonra da yahudilerin emperyalistlerin, sosyalistlerin, haçlıların her türlü sinsi düzen ve planlarına dikkatlerini çekmek. Çünkü bunların hemen hemen hepsi İslam'ın başına bir kaza, O'nun evet onun halis hakikatlerini çirkinleştirme, yetişmekte olan müslüman kuşaklan inkar ve sapıklık, her şeyi mubah sayma gibi kötü ideolojilerle terbiye edip yetiştirme be*lasını getirmeye yönelik bulunuyordur.

Terbiyeciye nasıl asırlarca insanlık alemine hakk ve medeniyetin nurun, ilim ve irfanın temasını yansıtan İslam kültür ve medeniyetini telkin etmek gerekiyorsa, Avnıpanın yüzyıllarca İslam'ın kaynağından nemalandığını, onun nuruyla yolunu bulup ilim ve teknikte ilerlediğini iyice açıklamak bir vecibedir.

Şüphesiz ki, çocuk bu kafa ve kalbe ışık tutan telkinlerle İslam'a iyice bağlanır, din ve düzen konusunda onu dayanak seçer, nizam ve idari sistem olarak Kur'an'a sarılır; İslam tarihiyle azizlenir; güç ve kudret bulur; hareket ve cihada aksiyonuyla savunma ve ileriye hamlede bulunma adım atma düzeyine kavuşur.

Çocuklar cidden bu kadar ulvi ve şerefli bir telkine muhtaç yönlendirici ve amacı belirleyici terbiyeye susamışlardır.

Kulak ve gönül veren önder ve rehber'den maksat, çocuğu anlayışlı bir mürşide bağlamak, İslam'ı anlayan bir rehberin terbiyesine vermektir. Böylece çocuk iyice savunma yöntemini, İslam yolunda cihad etmeyi, onun sınırlarına bağlı kalıp uygulamayı öğrenir ve Allah (c.c.) yolunda hiçbir ayıplayıcının ayıplamasından endişe duymaz.

Günümüzde ne yazık ki irşada heveslenip ortaya atılanlar, yani sahnede olanlar, talebe ve müridlerine İslam'ı tersine çevirip anlatmaktalar. Ancak Allah'ın merhamette bulunup koruduklan müstesna. Onlar da pek azdırlar.

Sözünü ettiğimiz mürşidler bütün tevcih ve inayetini nefsi ıslahta ve onu tezkiyede toplamakta; asıl vacib olan; iyilikle emretmeyi, fenalıktan alıkoymayı; hüküm verme mevkiinde bulunanlara en uygun öğütleri vermeyi; zulüm ve zalimlerin önünde durup engel olmayı ihmal etmekteler.

Onlarını bir kısmı da, bütün himmet ve gayretim İslam'ın emir ve tavsiye ettiği zahiri konulara, daha doğrusu şekilciliğe sarfetmekte; kadınların çarşaflarına, elbise ve başa örtülecek, konulacak giysilere teksif etmekte; ameli hareket yanım, Allah'ın hükümlerini yeryüzünde ikame ettirmek için İslam topluluğunun oluşmasını ihmal etmektedir.

Onlardan bazısı da, inayetinin tamamını şer'i amele teksif etmekte; dava ve cihad yönlerini ihmal etmektedir. Bunlar kendi zanlarınca İslam'a hizmet ettiklerini sanmaktalar ve bu gibilerin tutum ve davranışlarına daha çok misaller getirebiliriz.

Bilinmeli ki, İslam bir bütündür, parçalanmayı kabul etmez. O halde hiçbir mürşide, alime ve insanlarını önder ve lider seçtiği kimseye, Allah'ın emrettiği bir vacibi gizlemek caciz değildir. Aynı zamanda Allah'ın men'ettiği çirkin bir şeyi örtbas etmelerine de cevaz verilmemiştir. Çünkü Allah'ın bu hususta genellik ifade eden şu buyruğu kıstas olarak önümüzde bulunuyordur:

“Şüphesiz ki, indirdiğimiz o açık belgeleri ve doğru yolu, Kitap'ta insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler yok mu? İşte onlara hem Allah lanet eder, hem de lanetçiler lanet ederler. Ancak tevbe edip kendini düzeltenler ve hakkı açıklayıp ortaya koyanlar bu lanetin dışında kalır..” [2]

Hem bu hususta Resûlüllah (a.s.) Efndimizin uyarısı da mevcuttur:

“Kim, Allah'ın insanlara dini hususta yarar sağladığı bir ilmi gizlerse, Allah kıyamet günü onu ateşten bir gem ile gemler.” [3]

Günümüzde irşad görevini sürdürmeyi kendine iş edinenlerden bir kısmı, günahlardan, hatalardan korunmuşluklarını iddia edip halkı kendi fani şahıslarına bağlamakta; şeriatın lehlerine ya da aleyhlerine olan hükmüne pek aldırış etmemektedirler. Çünkü bunlar hatadan kendilerini tenzih edecek bir makama yükseldiklerini, kayma diye bir tehlikenin kendileri hakkında söz konusu olamıyacağını sanmaktadırlar.

Bu bakımdan işledikleri hataları, insanlardan hiçbir kimsenin tenkid etmesinin caiz olmadığı, hiçbir müridin, verdikleri emir hususunda soru sormak için baş vuramıyacağı zehabına kapılmışlardır. Çünkü kendilerine göre, günah ve hatalardan korunulmuşluk mertebesine erişmişlerdir. Oysa ismet sıfatı, yani günahlardan korunulmuşluk sıfatı ancak peygamberlere hastır, bunu bilmeleri gerekmektedir, İşte İmam Malik (rahmetullahi aleyh), bir gün Resûlüllah (a.s.) Efendimizin kabr-i şerifleri önünde durup şöyle diyordu: “Bizden herhangi birimiz hem görüş ve hükümleri reddedilir, hem kendisi başkasının görüş ve hükümlerini reddedebilir. Ancak şu kabrin sahibi müstesna...” diyerek Resûlüllah (a.s.) Efndimizin kabrini gösteriyordu.

Asrın önemli şahsiyetlerinden olup bulunduğu fazilet makamını ebedileştiren alim, mürşid şeyh -Bediuzzaman lakabıyla isim yapmış Türk asıllı Said Nursi'nin yerini- değerini anlayıp takdir eden ihlas sahibi ilim adamları bilirler ki, Nursi hazretleri bulunduğu fazilet makamı gereği, kendisini seven talebesinden ya da müridlerinden, birinin, onu takdis ve tazimde sınır tanımayacak kadar ileri gittiğini ve hakkın parlak zaferim onun fani şahsına bağlayıp birtakım hayaller kurduğunu sezince onlara tavsiyeci, öğütçü ve yönlendirici bir ifadeyle şöyle demiştir: “Sizi davet ettiğim hakkı sakın sakın benim günahkar fani şahsıma bağlayıp o kudreti bende görmeyin. Size gereken, hakkı bütünüyle en mukaddes kaynağına Allah'ın Kitabı'na ve Peygamber (a.s.) Efendimizin sünnetine bütün gücünüzle ve süratinizle bağlayın. Hem biliniz ki, ben Rahman'ın buyruğunu duyurmakta bir dellaldan fazla bir şey değilim. Hem biliniz ki ben ma'sum (günah ve kusurlardan korunmuş) bir kimse de değilim. Bazen benden bir günah sadır olabilir veya bir sapma meydana gelebilir, sonra bana bağladığınız hakkın mazhariyeti bu yüzden çirkinleşir; o takdirde ben bu günah ve sapmayla ya insanlara önder olurum, ya da hakka kansan bu sapmam ve günahımla insanları hakktan çevirmiş olurum.”

O halde terbiyecilere, ana-babalara gereken, çocuklarını irşad makamında bulunan alim muhlis kişilere bağlamaktır. Ta ki bu kişiler çocuklara İslam'ın kapsamlı, umumi yolunu bütün inanç ve hükümleriyle vermiş olsunlar. Din ve düzen konularında, nefsi terbiye etme ve cihad ruhunu taşıma doğrultusunda; ibadet ve siyasetin özellik arzeden düzeyinde onları yetiştirsinler. Aynı zamanda onlara terbiyeyle ilgili telkinler, nefsi ıslah yolları, sağlam yönlendirme dikkatli anlayış verip onlarını ruhlanyla kalbleriyle Hakk'a ve O'nun buyruklarınıa, geçmişte hizmet yapmış salihlerin yoluna çevirsinler; kişilerin fani vücuduna, günahkar şahsiyetlerine çevirip bağlamasınlar.

Şüphe yok ki, çocuklar belirttiğimiz ölçü ve anlamda anlayışlı önderlere bağlanırsa, takva ve cihad ruhunu taşıyıp irtibat sağlarlar ve gönül alçaklığı, derin bir saygı duygusuyla Allah'a bağlanıp gelişirler; hak konusunda cesaretleri artar. Mihraplarda dürülüp şekillenirler, savaş alanlarınıda düşmanlarla vuruşmayı içten benimserler ve bu durumda İslam şairinin dediği gibi yol üzere bulunurlar:

“Onlar yükselen yollan alçaltan yiğitler,

İslam'dan başka din tanımayan gençler.

Güzel yetiştirdi onları dini taahhütleri,

Dünya'da güzel ve şerefli kıldı o dalları.

Savaşa hazır olunca her biri pür silah tak

Parçalar sığnaklar, kaleleri, (dön de bak)!

Akşam karanlığı basınca görürsün onları,

İlahi korkudan hep secdededir başları,

İslam böylece çıkardı ortaya milletimi,

Genç dinamik ihlaslı güvenli mi?

Fazilet ve şeref nasıl kurulur ona öğretti.

Aşağılanıp esarete düşmeyi ona men'eti...”

İşte çocuklarımız bu şekil üzere yetiştirilip sahneye çıkarıldıkları zaman bütün üstünlük ve azizlik, zafer ve başarı, İslam ve müslümanların ululuk ve büyüklüğü gerçekleşir.

Kulak verip anlayış sağlamaya gelince, bundan maksadımız, çocuk akledip temyiz çağına girince, terbiyeci İslami kıssaları topluyan, İslam kahramanlarının hayat hikayesini anlatan, iyi-faydalı kişilerin yaptıklarını nakleden, salihlerin haberlerini rivayet eden küçücük kita*pları, dergileri önüne koyup okuması ve okutması, ona bu ruhu aşılamasıdır.

Ayrıca İslam düzeniyle ilgili fikri eserleri -ki bunlar çocukların seviyesine göre hazırlanmış olacak; inançla, ahlâkla, ekonomiyle ve siyasetle işlenmiş bulunacak tanıtacak, çocuğun ilgisini bu konulara çekecek. Anti İslami olan masonluk, sosyalizm, haçlı ruhu, materyalizm, komünizm gibi ideolojileri de yavaş yavaş kalın çizgileriyle gösterip düşünce ufku genişletilecek ve mukayese yapma imkanı sağlanacak.

Diğer taraftan İslam'ı bütünlüğü içinde anlatan, ilgili haber ve rivayetleri, müşkilleri ve çarelerini çok çekici bir anlatımla hazırlayıp çocuklara sunmak gerekir.

Şöyle ki: Terbiyeci sözünü ettiğimiz konularda yazılan kitaplardan, dergi ve broşürlerden çocuğun seviyesine yaşına ve kültürüne uygun olanım seçecek ve böylece en yararlı olanını, topladığı meyvelerin en güzelini ortaya çıkarıp sergilemiş bulunacak. Bunu Resûlüllah (a.s.) Efendimizin şu işaretlerini gerçekliştirme doğrultusunda yapacak:

“İnsanlara anlayıp öğrenebilecekleri şeyleri anlatınız!” [4]

“İnsanlara, akılları seviyelerine göre hitab etmekle emrolundum.” [5]
Hiç şüphe yok ki, terbiyeciler çocukarını belirttiğimiz bu yolda yürüttükleri ve kendileri de onlarla beraber bu doğrultuda hareket ettikleri takdirde, çocuklar İslâm kültürünü kamil manada almış ve en doğru bilgiye gönül kulağını, anlayış kapısını açmış olur.

Anlayışlı arkadaş konusuna gelince bundan kasdımız terbiyeciler, ana-babalar çocukları için salih, güvenilir, İslami anlayışa yatkın, uyanık düşünceye sahip, çok kapsamlı İslam kültürüne hevesli arkadaşları seçip bulmalı ve titizlikle bunu sağlamaya çalışmalıdırlar.

Gerçekten çocuk akledip idraki açılınca zihni yönden geri kalmış ya da geri zekalı doğmuş çocuklarla arkadaşlık kurarsa, onlardan bönlükten başka bir şey kazanmış olmaz, tslami hakikatleri bilmekten uzak, İslam'ın dünya görüşünden, insan hayatına verdiği değerden habersiz çocuklarla arkadaşlık ederse, onlardan da ancak kusur ve dar bir sınırlılık elde eder.

O halde arkadaşın salih, Allah'a ümit bağlayan ve namaz kılan kimse olması da kafi değildir. Aynı zamanda zeki, şahsiyetli ve kültürlü olması da yetmez. Salah ve takva faziletiyle beraber parlak bir akla, sosyal konularda anlayışa, İslami esasları anlamaya yatkın ve sahip bulunmalıdır. Böylece çocuk seviyeli bir arkadaş, parlak zekalı takva sahibi bir yandaş edinmiş olabilir.

Bizden öncekiler ne güzel demişlerdir:

“Arkadaş insanı çekip götürür.”

“Bana, ben kimim deme!

Arkadaşım kimdir? Diye sor bana...

O zaman kim olduğumu anlarsın.”

Bu konuda şair de çok güzel söylemiştir:

“Kişiden kimliğini sorma, yakın arkadaşını sor.

Çünkü herkes seçtiği yakın arkadaşına uyar.”
Resûlüllah (a.s.) Efendimiz de ne doğru buyurmuştur:

“Kişi yakın dostunun dini üzeredir. O halde sizden herbiri kiminle dostluk kurup arkadaş oluyorsa ona dikkat etsin.” [6]

Evet, terbiyecilere gereken, çocukları temyiz çağına girer girmez uygun anlayışlı ve İslami hakikatlere karşı basireti açık bulunan, onlara İslam'ın kapsamlı ilkelerini, ebediyete uzanan eğitim sisteminin esaslarını öğreten, bayrağını, şerefli kahramanların faziletli ataların taşıdığı İslam dininden yana doğru ölçüler veren arkadaşları hazırlamaktır. Böylece çocuklar hakkıyla insanlar yararına çıkarılmış hayırlı bir ümmet olsunlar.

Son olarak terbiyecilerin ve ana-babaların, kulaklarına şunu fısıldamak istiyorum:

Gençlerimiz teklif çağına girer de İslam'ın bir din ve devlet olduğunu bilmezlerse, yine bu dinin Kur'an ve kılıç, ibadet ve siyaset olduğundan haberleri bulunmazsa, bu üzülecek, hayıflanacak, acı duyulacak bir olay değil midir? İslam dini, kapsamlı, ebedilik vasfıyla donatılmış, her çağa hitab kudreti taşıyan bir din değil midir?

Yine esef edilecek, acı duyulacak bir olay değil inidir ki: Gençlerimiz okul ve üniversitelerde batılı ilim adamlarım, doğulu feylesofları, onların düşüncelerini, görüşlerini, biyografilerini, işledikleri güzel işleri öğrensinler de bizim kahramanlarımızın hayatını, büyüklerimizin tarihini, fatihlerin güzel haberlerini okumasınlar, öğrenmesinler. Ancak çok cüz-i bir şeyler öğrenebilmeleri düşündürücü değil midir?

Çocuklarımız okulu bitirip hayata atılınca yabancı kültürle şekillendirilmeleri, batılıların ve doğuluların ilkeleriyle büyülenmiş bulunmaları utanç ve ar değil midir? O kadar ki bunlardan çoğu dinine, tarihine ve medeniyetine düşman olarak yetişir.

Sonra da kalbleri ve ciğerleri didik didik eden bir husus da şu değil midir? Genç Mü’minler grup grup kendilerini irşad edenlerin arkasında fikirleri değiştirilerek, İslami kültürün her yanından koparılarak, ihlas sahibi her ilim adamı mürşidden uzaklaştırılarak, onlara İslami hakikati açıklayan, onun kapsamlı külli nazariyelerini genişçe izah eden asıl eğitimcilerden ve öğreticilerden alıkonduklarını görmekteyiz.

Son olarak da yetişmekte olan kuşakların küfür ve ilhad yansıtan, asıl değerlerinden çekip koparan kitapları, dergileri edinmeleri; aşk ve cinsel romanları okumaları daha da üzücü ve esef verici değil midir? İslam'ı açıklayan fikir kitaplarına karşı hiç ilgi duymamaları, düşmanın attığı şüphe tohumlarım çürütüp en azından reddedecek konulan ele almamaları, tarihlerinde gurur ve fazilet veren bölümlerle ilgilenmemeleri rüsvaylık değil de nedir?

O halde ey terbiyeciler ve ana-babalar! Sizlere sesleniyorum: Yüreğinizin bir parçası sayılan çocuklarınızın terbiyesiyle ilgili sorumlulukların gereğini yerine getirmeniz; onların anlayış ve düşüncelerini tashih etmeniz, içlerine yabancı fikirler, saptırıcı görüşler girmişse onları temizlemeniz vacibdir. Her sabah ve akşam dinsiz inkarcıların, sahte müjdecilerin, materyalistlerin ve müsteşriklerin hilelerinden, yalan ve iftiralarından korunmalarını sağlamanız, bu gibi zararlı ideolojileri reddetmeniz anlamında çocuklara telkinatta bulunmanız da öylece vacibdir.

Şüphesiz ki böylesine bir terbiye anlayışı içinde çocukların düşünce boşlukları doldurulur, inançları korunmuş olur; artık garaz-karların hile ve desisesinden; yıkıcı ilkelerin, sapık inanç ve ideolojilerin düzen ve sahte cazibelerinden müteessir olmazlar.

Eğer çocukları sözünü ettiğimiz İslami yolda yürütür ve siz de aynı yolun yolcusu bulunursanız, şüpheniz olmasın ki, çocuklarınız dinleriyle izzet ve şeref kazanır, atalarıyla iftihar duyar, tarihleriyle övünürler, İslam'dan başka ne bir inanç ne de yol ve yöntem tanımazlar. Ondan başka bir mushaf ve kılıç, din ve düzen kabul etmezler.

Artık ilk gelen kuşaklar gibi olurlar ki şair onlar hakkında şöyle demiştir:

“Geriye, siretleri Ashab'dan kopya bir nesil bıraktım;

Varlık aleminde ferahlık ve reyhan kokusu saçarlar.

Fetihleri hepten iyilik ve rahmettir,

Siyasetleri bütünüyle ihsan ve adalettir.

Vird ve teşbihlerinde başka din tanımazlar.

Mihrab ve meydan olarak İslamiyetle doyarlar.”[7]



Akıl Sağlığı


Allah'ın ana-babalara ve terbiyecilere yüklediği sorumluluklardan biri de çocuklarının ve öğrencilerin akıl sağlığını korumaları ve bu emanete gerektiği önemi göstermeleridir. O halde bu sorumluluğun ve terbiyesiyle yükümlü bulundukları çocukların kadrini hakkıyla bilmeleri ve gerektiği gibi riayet edip korumaları şarttır. O kadar ki, çocukların bu sayede düşünceleri selamette kalmalı, hafızaları, gerçeklerle güç bulmalı, zihinleri berrak, akılları parlak ve kuvvetli olmalıdır.

Akıl sağlığını korumada babaların ve terbiyecilerin sorumluluk sının nedir ve nereye kadar uzanır?

Bu husustaki sorumluluk, bugünkü kokuşan toplumun bozukluk ve fenalıklarınıdan çocukları uzak tutmaktır. Çünkü bozulan bu insanları, çocukların hem aklı, hem hafızası, hem bedeni üzerinde olumsuz tesirleri söz konusudur.

Kitabımızda “beden terbiyesiyle ilgili sorumluluk” bölümünde bu konuyu açıklamış bulunuyoruz. Şimdi de onu özetleyip tekrar işarette bulunuyoruz; ta ki, boynunda terbiye etme hakkı bulunan kimse yeterli delil, belge, doğru yolu gösteren rehber ve hatırlamaya sahip olsun.

Tabiplerin görüş birliği sağladığı; ilim adamlarının sakınma sinyali verdiği bozukluk ve fenalıklarını akıl ve hafıza üzerinde bıraktığı olumsuz te'sirleri; zihin parlaklığını gideren, insanda düşünce ameliyesini felce uğratan; bedende had safhaya varacak zararlar meydana getiren nedenleri şöyle sıralamışlardır:

1- Alkollü içkilerin bütün çeşitleriyle yaptığı tahribat.

Alkollü içkiler sağlığı katletmekte, akli dengeyi bozup cinnet getirmeye sebep olmaktadır.

2- El ile cinsel tatmin cihetine gitmenin bıraktığı bozukluklar. Buna devam edildiği ve tam alışkanlık haline getirildiği takdirde, verem hastalığına vasat hazırlar, hafızayı iyice zayıflatır, zihni parlaklığı giderir, aklın dağınık hale gelmesine yol açar.

3- Sigara ve benzeri maddelerin bıraktığı bozukluklar.

Sigaranın akıl üzerindeki olumsuz tesirlerinden biri, sinirleri heyecana getirir, hafızaya tesir eder; zihin ve düşünme melekesini zayıflatır.

4- Cinsel konuların ve ilgili resimlerin bıraktığı kötü tesirler.

Aşk filmlerini seyretmek, cinsel temsilleri izlemek, çıplak resimlere bakmak bu cümledendir. Bu gibi şeyler aklın görevini aksatır, bazen tatile uğratır; akli dağınıklığa sebep olur, hafıza ve düşünme melekesini zayıflatır, üstelik kıymetli vakitleri heba eder ve lüzumsuz şeylerle uğraştırıp asıl görevden alıkoyar.

Dr. Alexis Carrel, İnsan Bu Meçhul adlı kitabında diyor ki:

“Cinsel ifrazla ilgili guddeler harekete geçince ifraz ettiği bir çeşit madde kanla birlikte beyne hücum eder de beynin bazı merkezlerini uyuşturur ve bu sebeple insan berrak şekilde düşünemez olur.”

Tabii cinsel konularla haşır-neşir olmanın, çocukların akıllarına zarar veren, tehlikeli sonuçlar doğuran daha birçok olumsuz tesirleri vardır.

Bu bölümde geçen konuları özetliyecek olursak:

Çocuğun eğitim ve öğretiminin gereği,

Düşünce ve anlayışını geliştirmek,

Akıl sağlığını, dengesini korumak, şeklinde üç mesele ortaya çıkar. Şüphesiz ki bu üç mesele, çocukların akıl sağlığını koruyup terbiye etmede çok açık ve net bir sorumluluk gerektiğini vurgulamaktadır. Babalar, analar, terbiyeciler ve eğitimciler bu gerekli hususlarda ihmalkarlık yapar, sorumluluğu yıkıp perişan eden tefritte bulunurlarsa, hiç şüphe yok ki, Allah (c.c.) onları bundan dolayı hesaba çekecek ve ihmallerinin neticesini kendilerinden soracaktır. İşte onların o gün Allah'ın huzurundaki hasletleri nasıl olacak? Hakk'ın hükmü üzerlerine inip, tefrit veya ifratları karşılık görünce durumları ne olacak?

Bütün insanların hazır bulunacağı o büyük günde vay onların haline! Alemlerin Rabbına ne cevap verecekler? Eğitilmeyen, terbiye edilmeyen, yanlış ve tehlikeli yollara düşürülen çocuklar da şöyle diyecekler:

“Ey Rabbımız! Doğrusu biz efendilerimize ve büyüklerimize uyduk, onlar da bizi şaşırtıp yolumuzu saptırdılar. Ey Rabbımız! Onlara azabdan iki kat ver de onları büyük bir lanetle lanetle.” [8]

Resûlüllah (a.s.) Efendimiz ne doğru buyurmuştur: “Şüphesiz ki, Allah, her idareci ve koruyucudan idaresi altındaki şeyi koruyup korumadığını soracaktır.” [9]

Allah’ım! Bizi, Allah'a (c.c.) ve Peygamberine (a.s.) itaat edenlerden hesap günü yüzü ak olanlardan, çoluk çocuklarına karşı sorumluluklarım yerine getirenlerden eyle... Şüphesiz ki sen umulanların en hayırlısı, sorulanların en cömerdi ve en keremlisisin...[10]



DİPNOTLAR

-----------------

[1] Taberini, Hz. Ali (r.a.)'dan.

[2] Bakare: 2/159-160.

[3] İbn Mâce: Ebû Said el-Hudrî (r.a.)'den.

[4] Buharı: Hz. Ali (r.a.)'den.

[5] Deylemî-Hasan b. Süfyan: İbn Abbas (r.a.)'den. Deylemî-Hasan b. Süfyan: İbn Abbas (r.a.)'den.

[6] Tirmizî.

[7] Prof. Dr. Abdullah Nasıh Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, Evlilik, Evlat Terbiyesi Ve Esasları- 1, Uysal Kitabevi, 10. Baskı, Konya, 1994: 258-267.

[8] Ahzab:33/ 67-68.

[9] İbn Hibbân.

[10] Prof. Dr. Abdullah Nasıh Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, Evlilik, Evlat Terbiyesi Ve Esasları- 1, Uysal Kitabevi, 10. Baskı, Konya, 1994: 267-269

İslam-Tr Sunar
 
Üst Ana Sayfa Alt