Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Farkinda Miyiz?

M Çevrimdışı

menzilli

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
FARKINDA MIYIZ?
menzilli..

Biz bir yerlerdeyiz.

Hayat bir yerlerde.

Bambaşka yollarda akıyoruz.

Bazen karşılaşır gibi oluyoruz.

Ama çabuk kaybediyoruz.

Farkında olmadan, farkına varamadan sadece akıyoruz.

İnsan, mekân, zaman, eşya, su akıyor.

Suyun farkına varamadan abdestler akıyor.

Nimetin farkında olamadan öğünler akıyor.

Yolu fark edinceye kadar adımlar tükeniyor, nice şehirler geride kalıyor da hiçbir şehre varamıyoruz.

Biz bir yerlerdeyiz, hayat bir yerlerde.

Önce insan!

Rasulullah s.a.v. Efendimiz Amr b. As ra.'ı bir gazaya ordu komutanı olarak tayin etmişti. Gaza dönüşü Hz. Amr r.a. Efendimiz'e gelerek sorar:

- Ya Rasulallah, insanlar içinde en çok kimi seversiniz? Efendimiz:

- Aişe'yi severim.

- Sonra?

- (Hz. Ebu Bekir r.a.'ı kastederek) onun babasını severim.

- Ebu Bekir'den sonra kimi seversiniz?

- Hattab oğlu Ömer'i.

Rasulullah Efendimiz böyle birkaç kişiyi daha sayar ve Hz. Amr sükut eder. Sıra bir türlü kendisine gelmemiştir. Oysa ilk önce kendi ismini zikredeceğinden öylesine emindir ki…

Hz. Amr r.a. neden Efendimiz'in en çok kendisini sevdiğini düşünmüştür? Elbette bir gazaya ordu komutanı olarak tayin edilmiş olması etkilidir. Fakat daha önemlisi, Allah Rasulü'nün her kime yönelirse tüm benliğiyle yönelmesi, her kimi dinlerse can kulağıyla dinlemesidir.

Öyle samimi, öyle içtendir ki, konuştuğu herkes bu dünyada en çok beni seviyor der.

Çünkü O, insanın farkındadır.

Peygamber Efendimiz'in sevdikleri arasında üçüncü olarak zikrettiği Hz. Ömer r.a. halifeliği sırasında bir grupla şehirde dolaşırken yaşlı bir hanım sahabi olan Havle r.a.'a rastladı. Havle r.a. Hz. Ömer r.a.'ı durdurdu. Hz. Ömer ona doğru yaklaştı, eğildi, ellerini de omuzuna koydu. Havle r.a. anlattı, halife dinledi, dinledi... Ve ne istiyorsa yerine getirdi. Sonra gruba katıldı. Gruptan birisi:

- Ey müminlerin emiri, Kureyş büyüklerini ihtiyar bir kadın için nasıl bekletirsin? dedi. Hz. Ömer kızdı:

- Yazık sana! O hanımın kim olduğunu biliyor musun? O, Allah'ın derdini yedi kat gökler ötesinden dinlediği Salebe'nin kızı Havle'dir. Allah'a yemin ederim ki akşama kadar yakamı bırakmasa idi, şikayetini dinleyip işini görmeden yanından ayrılmazdım.

Öyledir, dertli, yaşlı bir hanım vardır; zaman durur, işler durur, halife durur, Kureyş büyükleri durur.

Hayatı duayla tatmak

Ne kadar hızlı akıyor günler, mevsimler ve ne kadar çok sahip olduklarımız, bize sahip olanlar.

O kadar çabuk kazanıyor ve o kadar çabuk kaybediyoruz ki, ne elimizden kayıp gideni, ne elimize düşeni hissediyoruz.

Ne tatmaya, ne kazanmaya, ne şükretmeye vaktimiz oluyor.

Öyle çok yeniye sahip oluyoruz ki, yeni bir eşyayı fark edip şükrünü eda etmeye zaman bulamıyoruz.

Oysa Efendimiz s.a.v. yeni bir elbise giydikleri vakit, her nimetin bir emanet olduğunu hisseder, Rabbimize şöyle niyazda bulunurdu:

“Ey Allahım, hamd sana. Bu elbiseyi bana sen giydirdin. Bu elbisenin ve bu elbise neden yapılmışsa onun hayrını senden isterim. Bu elbisenin ve bu elbise neden yapılmışsa onun şerrinden sana sığınırım.”

Yine Efendimiz s.a.v. kendisine turfanda meyve getirildiğinde onu alır, mübarek iki gözü ve dudakları üzerine koyar, sonra şu duayı okurlardı:

“Allahım, bu meyvenin ilkini bize gösterdiğin gibi sonunu da göster.”

Her adımda dua

Suya kapılmış bir çakıl taşı suyla ilgili ne bilir, kendini alıp bilmediği yerlere götürmesinden başka. Bilmeden, anlamadan yalnızca gider.

Zamanın önünde küçük bir çakıl taşı oluyoruz, fark etmeden günlere, gecelere, aylara gidiyoruz.

Hz. Ali r.a. ise zamanı durduruyor, anı hissediyor yeni ay'ı gördüğünde: “Allahım senden bu ayın hayrını, fethini, yardımını, bereketini, rızkını, aydınlığını, temizliğini, hidayete vesile olmasını diliyorum. Onun şerrinden, onun ihtiva ettiği şerlerden sana sığınıyorum” diye dua ediyor.

İbn Mesud r.a. ise yolu, adımlarını hissediyor ki gireceği şehri fark ediyor, bir şehre varıyor, Rabbine yakarıyor: “Allahım! Ey göklerin ve gölgelendirdiklerinin Rabbi! Ey şeytanın ve saptırdıklarının Rabbi! Ey rüzgarın ve savurduklarının Rabbi! Senden bu şehrin ve bu şehirdekilerin iyiliğini isterim. Buranın ve buradakilerin şerrinden sana sığınırım.”

O kadar meşgulüz, o kadar iş arasında gidip geliyoruz ki, birini diğerinden ayırıp üzerinde düşünemiyor, hayır-şer, hak-batıl, gerekli-gereksiz tartamıyoruz. Hz. Ebu Bekir r.a. ise işin karşısında şöyle bir duruyor, kendini ve işi tartıyor, hayrın ve şerrin sahibine yöneliyor: “Allahım! Senden işimin neticesinde hayırlı olacak şeyi istiyorum. Allahım bana vereceğin hayır, hoşnutluğun ve Naim cennetlerinde yüksek dereceler olsun.”

Suyla başlamak

Resulullah s.a.v. Efendimiz buyuruyorlar:

“Kul abdest alıp ağzına su verdiğinde günahları ağzından çıkar. Burnuna su verdiğinde günahları burnundan dökülüverir. Yüzünü yıkadığında ise günahları yüzünden dökülür. Ellerini yıkadığı zaman ellerinden günahları dökülür. Hatta tırnaklarının dibinden bile günahları çıkar. Başını mesh ettiği zaman başından günahları çıkıp dökülür. Ayaklarını yıkadığı zaman ayaklarından günahları çıkar, hatta ayaklarının ucundaki tırnaklarından bile günahları dökülür. Abdest aldıktan sonra mescide doğru yürümesi ve namaz kılması ise onun için fazladan bir sevap olur.”

“Her şeyi sudan yarattık.” (Enbiya, 30) Suyla başlıyor, suyu hissediyor; abdestimizle temizlenip dirilebiliyorsak, öyle bir namaz bekliyor ki bizi…

Hz. Ali r.a. namaz vakti gelince titremeye başlar ve yüzünün rengi değişirdi.

- Size ne oldu? diye sorduklarında şöyle derdi:

- Allahu Tealâ'nın göklere, yere ve dağlara teklif edip de onların yüklenmekten çekindiği, sorumluluğundan korktukları ve benim yüklendiğim emanetin yerine getirilme vakti geldi.

Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin r.a.'ın ise abdest alırken yüzü sararırdı. Ailesi:

- Abdest alırken sana ne oluyor da böyle sararıyorsun? diye sorunca şöyle derdi:

- Kimin huzuruna durmak üzere olduğumu biliyor musun?

Ömer b. Zer r.a.'ın eli kangren olmuştu. Doktorlar muayene ettiler ve dediler ki:

- Bu eli kesmekten başka çaremiz yok.

Cevap verdi:

- Kesin o halde!

- Seni iple bağlamadan bu eli kesemeyiz.

- Hayır, bağlamanıza gerek yok. Ben namaza durduğumda kesersiniz.

Namaza durunca elini kestiler ve o hiçbir şey hissetmedi.

Kendimizi fark ediyor muyuz?

Bilal-i Habeşî r.a. çöl sıcağının kavurduğu kumlar üzerindedir, göğsünde kendinden daha büyük bir kaya vardır. Israrla “dininden dön!” çağrıları yapılmakta, o, bu çağrılara “Ehad, ehad!” (Allah bir, Allah bir) diye cevap vermektedir.

Ne o ağır kayayı hisseder Hz. Bilal r.a., ne kızgın kumları… Çünkü o gönlünün, aslının farkına varmıştır. Suyu bulmuş, suya kanmıştır; susuzluk yakar mı onu, güneş yakar mı? Emanetin ağırlığı altında ezilmektedir; o kaya değil, dağlar yüklense göğsüne yine ehad diyecektir.

Dağlar kadar yükler altında eziliyoruz.

Suya ve rüzgara kapılmış savruluyoruz.

O kadar yol bırakıyoruz gerimizde, bir yere varamıyoruz.

Nimete sahibiz, tada değil

Söze sahibiz, manaya değil.

Vakitler akıyor; dirilme vakitleri, özleme vakitleri, zikretme vakitleri…

Suya, duaya yönelme vakitleri...

Kalbimizin pır pır edişini duyma vakitleri...
 
deli Çevrimdışı

deli

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
güzel bir çalışma olmuş. ama verilerin kaynakları mevcut değil. düzeltilirse daha hayırlı olabilir.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt