Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Günahtan Tevbe Edince Afv Olma Meselesi ve Şartları

D Çevrimdışı

Demir1

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Arkadaşlar ben ilkdefa yazıyorum gerçekten sohbetler, konuşmalar, sorular ve yanıtlar çok güzel. Gerçekten çok anlamlı cevaplar verilmiş sorulara. Bende küçük yaşımdan beri sürekli Kur' an okuyan ve camilere giden bir insanım. Fakat aklıma takılan bir soru var! Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde: Cimrilik edenler, aldatanlar, İhanet edenler( hainler) ve kötü huylu olanların cennete giremeyeceğini buyurmuştur.. Bunları biliyorum ama peki Alkol alanlar da cennete girebileceklermi. Biryerden duymuştum ben, içki içenlerin cennete giremeyeceğini. Bu nekadar doğrudur. Ben Alkol kullanmıyorum ama alkolü, günah olduğunu bile bile, bir arkadaşım 1 defa kullanmış. Şuan çok pişman olduğunu söylüyor ama acaba Rabbim beni affedermi diye bana soruyor. Bende çok tevbe et Allah' tan ümidini kesme dedim. Ama bu günahın affı varmıdır, yani bile bile işlenmiş bir günahın affı varmıdır. Gerçekten benimde aklıma çok takıldı arkadaşlar. Eğer aranızda bu soruyu yanıtliyabilicek biri varsa cavabı bekliyorum? Çok sevinirim gerçekten. Şimdiden çok teşekkürler
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Arkadaşlar ben ilkdefa yazıyorum gerçekten sohbetler, konuşmalar, sorular ve yanıtlar çok güzel. Gerçekten çok anlamlı cevaplar verilmiş sorulara. Bende küçük yaşımdan beri sürekli Kur' an okuyan ve camilere giden bir insanım. Fakat aklıma takılan bir soru var! Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde: Cimrilik edenler, aldatanlar, İhanet edenler( hainler) ve kötü huylu olanların cennete giremeyeceğini buyurmuştur.. Bunları biliyorum ama peki Alkol alanlar da cennete girebileceklermi. Biryerden duymuştum ben, içki içenlerin cennete giremeyeceğini. Bu nekadar doğrudur. Ben Alkol kullanmıyorum ama alkolü, günah olduğunu bile bile, bir arkadaşım 1 defa kullanmış. Şuan çok pişman olduğunu söylüyor ama acaba Rabbim beni affedermi diye bana soruyor. Bende çok tevbe et Allah' tan ümidini kesme dedim. Ama bu günahın affı varmıdır, yani bile bile işlenmiş bir günahın affı varmıdır. Gerçekten benimde aklıma çok takıldı arkadaşlar. Eğer aranızda bu soruyu yanıtliyabilicek biri varsa cavabı bekliyorum? Çok sevinirim gerçekten. Şimdiden çok teşekkürler

Haşr 9. Ve onlardan önce o yurda yerleşen imana sarılanlar kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarına erenlerdir.

ـ5891 ـ20ـ وعن أبي بكر الصديق رَضِيَ اللّهُ عَنه قال:
قَالَ رَسُولُ اللّهِ : النَّارُ قَرِيبَةٌ مِنْ كُلِّ خِبٍّ بَخِيلٍ مَنَّانٍ؛ وفي رِوَايَة: َ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ خِبٌّ، وََ بَخِيلٌ وََ مَنَّانٌ أخرجه الترمذي

20. (5891)- Ebu Bekr es-Sıddîk (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cehennem, bozguncu, cimri ve başa kakıcı her insana yakındır."
Bir rivayette de şöyle buyrulmuştur: "Cennete ne bozguncu, ne cimri, ne de başa kakıcı giremez."
(Tirmizî, Birr 41, (1964), 91)

(Cimri, günahının cezasını çekmedikçe Cennete giremez anlamındadır)


ـ5884 ـ13ـ وعن جابر بن عبداللّه ا‘نصاري رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال:
قَالَ رَسُولُ اللّهِ : أتَّقُوا الظُّلْمَ، فإنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَاتَّقُوا الشُّحَّ فإنَّ الشُّحَّ أهْلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ، حَمَلَهُمْ عَلى أنْ سَفَكُوا دِمَاءَهُمْ وَاسْتَحَلُّوا مَحَارِمَهُمْ
أخرجه مسلم
13. (5884)- Cabir İbnu Abdillah el-Ensarî (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Zulûmden kaçının. Zira zulüm, kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de kaçının, zira cimrilik, sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helal addetmeye sevk etmiştir."

(Muslim, Birr 56, (2578)
[İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/357]


AÇIKLAMA:
1- Bazı alimler, hadisin zahirî manasının esas olduğunu söylemiş, dolayısıyla yapılan zulümlerin, kıyamette zalimin karşısına karanlıklar şeklinde çıkacağını, mûminlerin önü ve yanları nurlu ve aydınlık olduğu halde, zalimin karanlık içinde kalıp yolunu bulamayacağını belirtmiştir.
Nevevî, bunun kıyamet gününün şiddetleri olması ihtimalinden de bahseder ve: "Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır." (En´am 63) ayetinin bu şekilde tefsir edildiğini belirtir.

İbnu´l-Cevzî, zulmün iki şekilde yapılabileceğini belirtir ve bu konuda şu açıklamayı yapar: "Biri haksız yere başkasının malını almaktır. Diğeri de adaleti emreden kimseye karşı gelmektir. İkincisi birincisinden daha kötüdür."

İbnu´l- Cevzî, zulmün kalbteki kararmanın sonucu olduğunu, iman nuruyla aydınlanan bir kalbin, zulmün akıbetini düşünerek zulme meydan vermeyeceğini söyler.

2- Cimriliğin sebeb olduğu helâkin, hem dünya hem de ahiret helaki olabileceğini söylemiştir. Zaten hadis, dünya helakini, dünyada bu sebeble birbirlerinin kanını döktüklerini, haramları bu yüzden, helal addettiklerini belirtmektedir. Bu tasvir, sadece dünya helâkinin değil, ahiret helâkinin de tasviridir.


Bakara 9 “Onlar Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler.”

Fatır 40- De ki: "Gördünüz ya, Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz ortaklarınızı! Gösterin bana, yer yüzünden neyi yaratmışlardır?" Yoksa onların gök yüzünde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz kendilerine bir kitab vermişiz de ondan bir delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır o zalimler, birbirlerine aldatmadan başka bir vaadde bulunmuyorlar."

Şubhesiz aldatan şahıs iman etmemiş (kafir) ise yada iman edenleri aldatmak için iman ediyormuş rolüne soyunan biri (munafık) ise bu kişi ebedi cehennemliktir. Bunların yapacağı iyi ameller de boşa çıkacaktır .

Zumer 65- Andolsun ki, sana da, senden öncekilere de şu vahyedildi: "Yemin ederim ki, eğer şirk koşarsan bütün çalışmaların boşa gider ve mutlaka kendine yazık edenlerden olursun."

Beşer olmamız hasebiyle samimi şekilde iman etmiş olsak da zaman zaman bazı yanlışlarımız olabilmektedir. Fakat özellikle dikkat etmemiz ve sakınmamız istenen hatalara daha çok ihtimam göstermeliyiz. Allah muhafaza böyle bir hataya düşmüşsek de farkına vardığımız gibi bir an önce tevbe edip samimi şekilde Allah'dan afv dilemeli , bir daha yapmayacağımız şuurunda olmalı , bu yanlıştan dolayı kalbden pişmanlık hissedilmelidir. Aksi taktirde tekrar tekrar bu yanlışlara düşülmesi devam edecektir ki böylece de afv olunması zorlaşacaktır .



وَعَنْ أبي هُرَيرةَ رضي اللَّه عَنه أنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : « … مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا »
Ebû Hurayra’den (r.anh) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Bizi aldatan bizden değildir.”

(Muslim, Îmân 164, Fiten 16)


Bir gün Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırınca parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya; “Bu ıslaklık ne?” diye sordu.
Adam; ‘Ey Allah’ın Rasûlu! Yağmur ıslattı’, dedi.
Kutlu Nebî; “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya!” karşılığını verdi.
Ardından da; “Bizi aldatan, bizden değildir.” buyurdu.

(Muslim, Îmân 164)

Aldatma ve hile sadece alış verişte değil, hayatın her alanında olabileceği için, Peygamber’in, Bizi aldatan bizden değildir ifadesi son derece anlamlı ve önemlidir. Bu sebeble aldatma ve hile, bir müslümanın mal ve hak kaybının yanı sıra canına bile mal olabilir.
Yalan, aldatma ve hilenin olduğu yerde, adalet ve hukuk olmaz. Bu sebeble hile ve aldatma, her türlü olumsuzluğa neden olabilir. Bu yüzden hile ve aldatma, Müslüman olmayanların ancak yapabileceği bir davranıştır. Çünkü müslümanın malı da canı da dokunulmazdır; bir başka müslümana haramdır.


İbn Hacer bu hadisi şerh ederken şu ifadeleri kullanmıştır:
Bizi aldatan, bizden değildir.” [Muslim, Îmân 164] ifadesi tekfir anlamında olmayıp, işin çirkinliğini ve böyle bir zulmün büyüklüğünü göstermeye yöneliktir. Çünkü, Müslüman’ın görevi, Müslüman kardeşinin hak ve hukukunu savunmak, ona yardım etmek, kâfirlerin ve zalimlerin zulmünden onu korumak olduğu halde, sadece korkutmak niyetiyle dahi olsa ona karşı kırıcı, yaralayıcı, öldürücü herhangi bir silah çekmek, silah doğrultmak büyük bir vebaldir. Bu tür İslam'a uygun olmayan davranışların çirkinliğini zihinlere yerleştirmek için kullanılan ağır bir azarlama üslubudur.
Nitekim diğer bir hadis-i şerifte -mealen- şu ifadeye yer verilmiştir:
Sizden biriniz kardeşine silahla işaret etmesin/ona silah doğrultmasın, çünkü, bilmeden, şeytan onun elinden bir kaza çıkartabilir ve sonra da o kişi cehennemin çukuruna düşebilir
(Buhârî, Fiten 7; Muslim, Birr 126).

Demek ki bu işin şakası bile olmaz.

Nitekim, Ebû Hurayra radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bize silah çeken bizden değildir. Bize hile yapıp aldatan da bizden değildir."

(Muslim, Îmân 164, Fiten 16 , Ebû Dâvûd, Bûyu 50; Tirmizî, Bûyû 72; İbni Mâce, Ticârât 36)


Enam 158- (İnanmak için) illa meleklerin gelmesini, yahud Rabb'inin gelmesini, ya da Rabb'inin bazı âyetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabb'inin (azab) işaretlerinin geldiği gün, daha önce iman etmemiş, yahud imanında bir hayır kazanmamış kimseye, artık inanması bir fayda sağlamaz. De ki: "Bekleyin; biz de beklemekteyiz."

Kişinin ölmeden önce pişman olup tevbe etme imkanı vardır . Tabi bunu ne kadar erken yapması o kadar iyidir. Çünkü Allah çok bağışlayan , avf edicidir.
Güneş Batıdan doğduğu zaman herkse iman edecek. Ama artık irade ve ihtiyarın bir anlamı kalmadığı için, tevbe kapısı da kapanmış olacaktır. O zaman, daha önce iman etmemiş olan kimselerin, o gün iman etmesi veya ibadete yönelmesi, yapacağı hayır ve hasenatlar kabul edilmeyecek ve hiçbir değer taşımayacaktır.
Kişi tevbe etmekte acele etmelidir , Nitekim hadiste:
Mûmin günah işlediğinde, kalbinde siyah bir leke olur. Tövbe eder, günahı terk eder ve istiğfar ederse, bu siyahlıktan kurtulur, günah artarsa siyahlık da artar...” (İbn Mâce, Zuhd 29) buyurulmaktadır.

Tövbe için geçerli olan zamanın son sınırı hakkında şu hadis bize bir fikir vermektedir:
Allah kulunun tövbesini, can boğaza gelmedikçe kabul eder.” (Tirmizî, Deavât 100; İbn Mâce, Zuhd 30)

Ölüm kesinleşip, can boğaza geldiğinde ise, tövbe kabul edilmeyecektir.

Bir hadisi şerifte
Ben Allah-u Tealaya günde yetmiş defadan daha fazla tövbe edip beni affetmesini istiyorum.”(Buhari)

Allah Rasulü (s.a.v.), kullarının tövbesi karşısında Allah’ın ne kadar hoşnut olacağını şöyle bir örnekle anlatmaktadır:
Allah’ın kulunun tövbesine sevinmesi şuna benzer: Bir insan azığını, su tulumunu bir deveye yüklemiş, sonra yolculuğa çıkmıştır. Nihayet çorak bir yere vardığında uykusu gelmiş, devesinden inerek bir ağacın altında istirahata çekilmiştir. Kalktığında devesinin kaybolduğunu görmüş ve değişik tepelere koşarak onu aradığı halde bulamamış ve yorgun bir vaziyette, ağacın altına yatmıştır. Tekrar uyandığında devesini yanı başında durduğunu görüp de yularından yapışıp, son derece sevinerek, yanlışlıkla; “Ey Allah! Sen benim kulumsun, ben senin Rabbinim.(Buhârî, Deavât 4; Muslim, Tevbe 3) demiştir.
İşte Yüce Allah, kendisine tövbe eden kuluna, devesini kaybettikten sonra bulan adamdan daha fazla sevinir.

Tevbe edib avf dilemeye peygamberlerden de misaller verebiliriz:
Yunus (a.s) balığın karnında ve denizin karanlıklarında; “Ya Rabbi Sensin ilah, Senden başka ilah yoktur, Subhansın, bütün noksanlıklardan munezzehsin, Yücesin. Doğrusu ben kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim!” (Enbiyâ, 87) deyib, en faziletliyi yapabilecek iken faziletli olanı yaptığından ötürü Allah’tan avf dilemiştir. Allah da onu affetmiştir. (Taberî, Ebu Cafer Muhammed b.Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’vili’l-Kur’an, Beyrut 1988, XVII, 80)

Yine bilindiği gibi Âdem ve Havva, cennette yasak meyveden yiyerek, Allah’ın emrine karşı gelmişlerdi. Cennetten çıkarılıp, dünyada epey muddet dolaştıktan sonra Arafat meydanında “Rahmet Dağı” denen bir dağın başında yaptıkları hatadan dolayı Allah’a tövbe etmişler; “Rabb'imiz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ki ziyana uğrayanlardan oluruz” (Â’raf, 23) diyerek Yüce Allah’a yalvarmışlar ve af dilemişler, Cenab-ı Hak da onları affetmiştir.

FURKAN 70- Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

TEVBE 27- Sonra bütün bu olup bitenlerin arkasından Allah, dilediğine tevbe nasib eder. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

İSRA 25- Rabbiniz içinizden geçenleri çok iyi bilir. Eğer iyi kimseler olursanız elbette Allah çok tevbe edenleri bağışlayıcıdır.

NİSA 99- Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah çok afvedici, çok bağışlayıcıdır.

FURKAN 77- (Rasulum!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? (Ey inkârcılar! Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azab yakanızı bırakmayacaktır!


Tahrim 8- Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabb'iniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamber'i ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları, önlerinde ve yanlarında koşar da, "Ey Rabb'imiz! Nurumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü sen her şeye kâdirsin." derler.

Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde:
Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir. (İbn Mâce, Zuhd, 30) buyurmaktadır.

Başka bir hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz:
Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı. (Muslim, Tevbe, 9, 10, 11) buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz, “Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gibidir.” (İbn Mace, Zuhd 30) buyurur.

Yüce Allah kullarını tövbeye çağırmakta ve şöyle buyurmaktadır:
Ey mûminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki, felaha edesiniz.” (Nur, 31)

Başka bir ayette ise Yüce Allah, Peygamberine şöyle buyurur:
De ki: “Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, çok afvedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır.” (Zumer, 53)

Kul Allahtan hiç bir zaman umudunu - ümidini kesemez.
Yusuf suresinde Yakub (a.s.), oğullarına Yusuf'u arayın sorun diye istekte bulunduğunda , çocukları "Yusuf'un kemikleri bile kalmadı sen hala Yusuf diye sayıklıyorsun , hala boşuna umut ediyorsun" dediklerinde şöyle demişti:

Yusuf 87. "Ey oğullarım, gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.

Hicr 55 -56- Melekler: "Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakın Allah'ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma!" dediler. - İbrahim dedi ki: "Rabb'imin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?"

Sonuç ; Kullarının haramlar, günahlar işleyince pişmanlık duyarak tevbe etmesi Allah'ın (c.c.) istediği; müslümanın yapması gereken amellerdendir. Kul samimi oldukça Allahı afv edici bulacaktır . (İnşeAllah)
 
D Çevrimdışı

Demir1

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Arkadaşlar gerçekten çok teşekkür ederim Allah sizlerden razı olsun. Bunlar çok güzel cevaplar. Sorumu yanıtladığınız va zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum sizlere. Hayırlı akşamlar Allaha emanet olun
 
Üst Ana Sayfa Alt