Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Her Müslümanın Sahip Olması Gereken Doğru Akide

E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
HER MÜSLÜMANIN SAHİP OLMASI GEREKEN DOĞRU AKİDE

Şeyh Abdusselam Bercis(Rahimehullah)

Tercüme: Ebu Umer Soner Bilgili Tashih: Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş


RUBUBİYET TEVHİDİNDE DOĞRU AKİDE


1-Ehli sünnet ve’l-cemaat, Allah’ın yaratma, sahip olma ve idarede bir ve tek olduğuna inanır. Yüce Allah şöyle buyurur: “Muhakkak ki Rabbiniz; gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istiva eden, geceyi kendisini takip eden gündüze örten, güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdiren Allah’tır. Dikkat edin yaratmak ve emir O’na aittir. Alemlerin Rabbi olan Allah (pek) yücedir.” (A’raf-54) “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediği şeyi yaratır. Dilediğine dişiler bağışlar, dilediğine erkekler bağışlar.” (Şura-49) “Göklerin ve yerin mülkü O’nundur, yaşatır ve öldürür ve O her şeye gücü yetendir.” (Hadid-2)

Müşriklerin Rububiyet Tevhidinde İtirazları Yoktu:

“Rububiyet tevhidi” diye isimlendirilen bu tevhid, insanların gönüllerinde yerleşmiş olarak bulunmaktadır. Müslüman veya kafir, insanlardan hiç birinin buna itirazı yoktur. Nitekim Yüce Allah kafirler hakkında şöyle buyurmuştur: “Yemin olsun şayet onlara ‘gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, elbette ‘Allah!’ diyeceklerdir. De ki ‘Hamd Allah’a mahsustur’ fakat onların çoğu bilmezler.” (Lokman-25) Yine Yüce Allah onlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Onların çoğu Allah’a ortak koşmadan iman etmezler.” (Yusuf-106) Mücahid (Rahimehullah) der ki: “Onların imanları: ‘Bizi yaratan, rızıklandıran, öldüren Allah’tır’ demeleridir. Bu iman ile birlikte olan şirk ise; (Allah’tan) başkalarına ibadet etmeleridir.”

Müşrikler, İlahları Hakkında, Onların Yaratan ve Rızık Veren Olduklarına Değil, Allah’a Yakınlaşmada Aracı Olduklarına İnanıyorlardı:

Müşrikler ilahlarının yaratmada Allah’a ortak olduğuna inanıyor değillerdi. Bilakis Allah’ın bunda (yaratmada) tek olduğuna inanıyorlardı. İlahlarını Allah’a yaklaşmada aracı kılıyorlar ve Allah Teala katında şefaatçi kabul ediyorlardı. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: ”Dikkat edin halis din Allah’ın dır. O’ndan başka dostlar edinenler (derler ki) ‘Biz onlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.’ Şüphesiz Allah aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda hüküm verecektir. Şüphesiz Allah yalancı, inkarcı kafire hidayet etmez.” (Zumer 3)


“Deki: Allah’ın dışında kendilerine seslendiğiniz ortakları görüyor musunuz? Yeryüzünde ne yaratmışlar bana gösterin. Yoksa onların göklerde ortaklıkları mı var? veya onlara bir kitap vermişiz de, ondan açık bir delil üzereler mi? Bilakis zalimler birbirine ancak aldatma vadederler.” (Fatır-40) Yine Yüce Allah Kureyş müşrikleri hakkında (şöyle) buyurur: “Ve derler ki: “Deli bir şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz.” (Saffat-36) “(Derler ki)İlahları tek bir ilah mı yaptı? Gerçekten bu şaşılacak bir şey.” (Sad-5) Yüce Allah bu tevhidi ancak uluhiyet tevhidini ispatlamak, desteklemek ve uluhiyetteki tevhidin gerekliliğine delil olması için yerleştirmiştir. Çünkü Rububiyet Tevhidi Allah’tan başkasına kulluk etmemeyi gerektirir. Yüce Allah şöyle buyurur:

“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin, umulur ki sakınırsınız.” (Bakara-21)

“Sizi tek bir nefisten yaratmış, sonra da ondan eşini meydana getirmiştir. Sizin için hayvanlardan sekiz çift indirmiştir. Sizi analarınızın karınlarında, bir yaratmadan sonra bir diğer yaratmaya geçerek üç karanlık safhada yaratır, işte bunları yapan Rabbınız Allah'tır. Hükümranlık O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O halde nasıl olup da O'ndan yüz çevirip başkalarına ibadet edersiniz.” (Zumer-6) “Kureyş’e kolaylaştırdığı için. (Evet) onlara kış ve yaz yolculuklarını kolaylaştırdığı (için). Onları açlıktan doyuran, onları korkudan emin kılan, bu evin (Kabe’nin) Rabbine kulluk etsinler.” (Kureyş-1,4) Allah Teala onların tek yaratıcısı ve rızık vericisi olduğunu zikrederek – ki onlar bu konuda şüphe etmiyorlardı – bunu onların aleyhine, hüccet kılmış, ibadetin de ortak koşmaksızın yalnız kendisine halis kılınmasının gerektiğini belirtmiştir.

Yüce Allah yine şöyle buyurur : “De ki: Hamd Allah’a mahsustur ve selam Allah’ın seçkin kulları üzerine olsun. Allah mı hayırlı yoksa ortak koştukları mı? Yoksa gökleri ve yeri yaratan mı? Ve O gökten size su indirdi. O (su) ile görkemli bahçeler bitirdik siz onun (görkemli bahçelerin) bir ağacını bitiremezsiniz. Allah ile beraber başka bir ilah mı? Fakat onlar sapık bir kavimdir. Yoksa kim yeri sabit kıldı, ortasından nehirler çıkardı, ve onda sabit dağlar yarattı ve iki denizin arasında bir engel yarattı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Fakat onların çoğu bilmezler. Yoksa kim O’na dua ettiğinde muhtaç olana icabet eder ve kötülüğü giderir ve sizi yeryüzünün halifeleri kılar? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne kadar az düşünüyorsunuz. Yoksa kim karanın ve denizin karanlıklarda size yol gösterir. Ve kim gönderir rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah onların ortak koşmalarından yücedir.” (Neml-59,63)

Bu ayetlerin hepsinde Yüce Allah müşrikleri kınamaktadır. – Ki onlar kesinlikle Allah’ın bir olduğunu, göklerin ve yerin yaratıcısı olduğunu, şüphesiz zarar ve fayda verenin bir tek O olduğunu itiraf ediyorlardı.- Hiç şüphesiz Allah ile beraber başka bir ilah edindiklerinden dolayı bu itiraf onlara fayda vermedi. Allah’a dua eder gibi onlara dua ediyorlardı. Bu şeriata ve akla aykırı olup, çelişkinin ta kendisidir. Yaratma, rızık verme, yaşatma, öldürme gibi bütün tasarruflarda tek olanın hakkı, itaat çeşitlerinin hepsinde de birlenmesidir. Bu yüzden Allah Teala onlara “Allah ile beraber başka bir ilah mı?” buyruğu ile karşı çıkmıştır. Yüce Allah “Allah ile beraber başka bir yaratıcı mı?” buyurmamıştır. Çünkü onların bunda (tek yaratıcının Allah olduğunda) itirazları yoktu.

Yüce Allah Rububiyette şirkin/ortaklığın batıl olduğunu açıklamıştır. Hiç şüphesiz eğer böyle bir şey olsaydı, hakikaten gökler ve yer bozulurdu. Akıllar kendi kendine dahi bunu bilir. Yüce Allah şöyle buyurur : “Allah bir çocuk edinmedi. O’nunla beraber bir ilah yoktur. Öyleyse hakikaten her ilah yarattığı şey ile giderdi ve hakikaten onların bazısı bazısına üstün gelirdi. Allah onların vasfetmekte oldukları şeylerden münezzehtir.” (Muminun-91)


İSİMLER VE SIFATLAR TEVHİDİNDE DOĞRU AKİDE


Şu Hususlar Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat Akidesindendir:

Şüphesiz onlar (ehli sünnet ve’l-cemaat) Allah’u Teala hakkında, (O’nun) güzel isimlerinden ve yüce sıfatlarından, O, kendisi için neyi isbat etmişse ve yine Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) O’nun hakkında neyi isbat etmişse onu isbat ederler. Kur’an’ın ve Rasulullah’dan (Sallallahu aleyhi ve sellem) sabit olmuş hadislerin dışına çıkmazlar.

Bu lafızları isbat ederler ve Kur’an’ın indiği dil olan Arap dilindeki manalarını bilirler. Ehl-i Sünnet bunların keyfiyetini/şeklinin nasıl olduğunu Allah’a bırakırlar. Çünkü Yüce Allah bunun bilgisini kendisine has kılmış, insanlardan hiçbirine bu konuda bilgi vermemiştir. Ve onlar bu önemli konuda, şeriatta sabit olan esaslara göre hareket ederler. Kim bu esasları gözetirse sapmalardan korunur.

Kur’an ve Hadiste Geldiği Şekilde Allah’u Teala’nın Vasfı:


BİRİNCİSİ ŞUDUR: Ekleme ve çıkarma yapmaksızın, Allah’ın (Azze ve Celle) kendisi için isbat ettiği veya Rasulü’nün (Sallallahu aleyhi ve sellem) O’nun için isbat ettiğini, isbat etmek. Çünkü Allah kendisini herkesten daha iyi bilendir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allah mı? Ve Allah katında şahitliği gizleyenden daha zalim kimdir? Allah asla yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara-140) Ve Allah’tan sonra, Allah’ı, Rasulullah’dan (Sallallahu aleyhi ve sellem) daha iyi bilen kimse yoktur. Yüce Allah şöyle buyurur : “O (Allah Rasulü (S)) hevasından konuşmaz. O ‘(nun konuştuğu) ancak kendisine vahyedilen bir vahiyden başkası değildir.” (Necm-3,4)

Allah (Azze ve Celle) Yaratılmışlara Benzemez:


İKİNCİSİ: Allah’u Teala’yı sıfatlarında yaratılmışlara benzemekten tenzih etmek. Yüce Allah şöyle buyurur : “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. Ve O işitendir, görendir.” (Şûra-11) “O’nun hiçbir dengi olmamıştır” (İhlas-4)

Yüce Allah’ın sıfatlarının nasıllığını hiç kimse bilemez (kavrayamaz)


ÜÇÜNCÜSÜ: O’nun sıfatlarının nasıllığı idrake kalkışılmaz. Yüce Allah şöyle buyurur : “(Onlar) O’nu ilimleriyle kuşatamazlar” (Tâhâ-110) “O’nun bir adaşını biliyor musun?” (Meryem-65)

“ Rahman arşa istiva etmiştir” (Taha 5) ayeti de Allah Teala’nın Kur’anda birkaç yerde bildirdiği sıfatlardandır. Buradan Allah’ın arşa istiva ettiği anlaşılır. İstiva hakikidir. İstivanın anlamını biliriz fakat keyfiyetini/nasıllığını bilmeyiz.

Arşın Üzerine İstivanın Manası:


Onun manası: Arap dilinde geldiği gibi ve ehli sünnet ve’l-cemaatin üzerinde ittifak ettiği üzere bu mana, yükseklik ve yükselmektir (yücelik ve yüksekliktir).

İstivanın Nasıllığı Bilinemez:


Bu istivanın nasıllığına gelince, kendisinin hiçbir ortağı olmayan Allah’tan başkası onu bilemez.


İşitme ve Görme Sıfatı Bahsi:


Ve bundan dolayı –aynı şekilde- Yüce Allah şöyle buyurur : “Muhakkak ki Allah, işitendir, görendir.” (Nisa-58)

Bu ve bunun gibi ayetlerden Allah’ın işitme sıfatının ispat edildiğini anlarız. Arap dilinde sem’/işitmek; sesleri idrak etmektir. Allah Teala’nın mahlukuna benzemeyen işitme sıfatıyla sesleri idrak ettiğini ispat/kabul ederiz. Bunun keyfiyetini Allah’u Teala’ya bırakırız. “Nasıl işitiyor?” demeyiz. (Allah) Tebareke ve Teala bize (bunu) göstermediğinden dolayı bunu da (Allah’a) bırakırız. Bilakis (Allah) Celle ve Ala (bunu (keyfiyetini)) kendi ilmine ayırdı.

Görme Sıfatının Manası:


Bunun gibi görme (basar) (da) görülebilen şeyleri idrak etmektir. Sahihi Müslim’de Ebu Musa El-Eşari ( R )’den sabit olduğu gibi; Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Allah kesinlikle uyumaz, uyumak O’na yakışmaz. Ölçüyü alçaltır ve yükseltir. Gecenin ameli gündüzün amelinden önce O’na yükselir ve gündüzün ameli gecenin amelinden önce (O’na yükselir). O’nun örtüsü Nur’dur. Eğer onu açsa idi yüzünün subuhatı, mahlukatından gördüğü herşeyi mutlaka yakardı.”


Allah (c.c) için görme (sıfatını) gerçek manada isbat ederiz. O (c.c) onunla (görme sıfatıyla) görünen şeyleri idrak eder. Ancak O’nun bu görmesinin nasıllığını bilmeyiz. Bununla beraber Allah’ın (c.c) bize şu buyruğuyla öğrettiğini biliriz: “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. Ve O işitendir, görendir.” (Şûra-11) Bunlar, Allah’u Teala’nın isimleri hususunda ehli sünnetin izlediği yolun örnekleridir.


ULUHİYET TEVHİDİNDE DOĞRU AKİDE


Şu Hususlar Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat Akidesindendir:

Onlar (Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat) kulluğu sadece Yüce Allah’a tahsis ederler. Allah (Azze ve Celle) ile beraber başka bir ilaha ibadet etmezler. Bilakis bütün itaati farz ve müstehap olarak Allah’ın emrettiği şeyleri, tek ve ortağı bulunmayan Allah’a (Azze ve Celle) yönlendirirler. Sadece Allah’a secde ederler. Beytullah’ı sadece Allah için tavaf ederler. Sadece Allah’a kurban keserler. Sadece Allah’a adak adarlar. Sadece Allah üzerine yemin ederler. Sadece Allah’a tevekkül ederler. Sadece Allah’a dua ederler. İşte bu Uluhiyet Tevhidi’dir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” (Nisa-36)

“Rabbin sadece kendisine ibadet etmenizi emretti.” (İsra-23) “Oysa onlar, sadece tek ilaha (Allah’a) kullukla emrolundular.” (Tevbe-31) “Oysa onlara, dini O’na has kılarak, hanifler olarak, sadece Allah’a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekatı vermekle emrolunmuştu. İşte doğru din budur.” (Beyyine-5) “Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat-56) Burada “kulluk etsinler”in manası; “birlesinler”dir.

Tevhidin Zıddı Allah’a (Azze ve Celle) Ortak Koşmaktır:

Bu zıt; Allah’a (Azze ve Celle) ortak koşmaktır – ondan Allah’a sığınırız- ve o kendisiyle Allah’a (Azze ve Celle) isyan edilen en büyük günahtır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, bundan (şirkten) başkasını dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa, büyük bir günahla iftira etmiş olur.” (Nisa-48) “ Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa, uzak bir sapıklığa düşmüştür.” (Nisa-116) “Allah’a ortak koşmadan hanifler olun. Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüşde kuş kapıyor veya rüzgar onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir.” (Hac-31) “Lokman oğluna öğüt vererek, “Ey oğulcum! Sakın Allah’a ortak koşma! Muhakkak ki şirk, büyük bir zulümdür.” demişti.” (Lokman-13) Yüce Allah şirkin kesinlikle ameli boşa götürücü, İslam milletinden çıkarıcı olduğunu açıklamıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Eğer (Allah’a) ortak koşsalardı, yapmış oldukları (iyilikler) mutlaka boşa giderdi.” (En’am-88) “Muhakkak sana ve senden öncekilere vahyedilmiştir ki; eğer ortak koşarsan amellerin mutlaka boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.” (Zümer-65) Sahih-i Müslim’de Cabir b. Abdullah (Radiyallahu anh)’dan; Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Kim Allah (Azze ve Celle) ile O’na ortak koşmamış olarak karşılaşırsa, cennete girer. Kimde O’na bir şeyi ortak koşmuş olarak O’nunla karşılaşırsa, cehenneme girer.” Sahih-i Buhari’de Abdullah İbn-i Mes’ud (Radiyallahu anh)’dan; Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kim Allah’dan başkasına dua eder halde ölürse, cehenneme girer.”

Müşrik Kimdir?

Kim ibadet çeşitlerinden birini, Allah’tan başkasına sarf ederse, o, kafir bir müşriktir.

Ancak Allah’a Dua Edilir

Dua Allah’ın emrettiği bir ibadettir. Kim yalnız Allah’a ibadet ederse, o, tevhid ehlidir. Kim de Allah’tan başkasına dua ederse, ortak koşmuş olur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başka, sana ne fayda ve nede zarar veremeyecek olan şeylere yalvarma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen, muhakkak zalimlerden olursun.” (Yunus-106) “Kim Allah ile beraber başka bir ilaha dua ederse, ki buna dair bir delili yoktur. Onun hesabı, Rabbinin yanındadır. Muhakkak ki kafirleri asla iflah olmazlar.” (Mu’minun-117)

“Şüphesiz mescidler Allah’ındır. Allah ile beraber bir başkasına, dua etmeyin. Allah’ın Kulu (Muhammed) O’na yalvarmak için kalktığında, etrafında neredeyse kümeleşiyorlar. Deki: ben ancak Rabbime dua ederim ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmam. ” (Cin-18,20) “Gerçek dua O’na mahsustur. O’ndan başkasına dua edenlere, onlar (dua ettikleri) hiçbir şekilde icabet edemezler. Onlar ancak ağzına su gelmesi için iki avucunu suya açan gibidir. Ancak su ona asla ulaşmaz. Kafirlerin duası böyle boşunadır.” (Ra’d-14) “Allah’tan başka dua ettikleri, hiçbir şey yaratamazlar, (bilakis) onlar yaratılmışlardır. Ölüdürler diri değillerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.” (Nahl-20,21) “Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma. Sonra azap edilenlerden olursun.” (Şuara-213)

“(Allah) Geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar, güneşi ve ayı emrine amade kılmıştır. Hepsi belirlenmiş bir süreye kadar akıp gider. İşte Rabbiniz Allah budur. Mülk O’nundur. O’ndan başka dua ettikleriniz ise bir çekirdek zarına dahi sahip değillerdir. Eğer onlara dua etseniz, duanızı işitmezler, şayet işetecek olsalar, size cevap veremezler. Kıyamet günü de ortak koşmanızı inkar ederler. Sana her şeyden haberdar olan (Allah) gibi, kimse haber veremez.” (Fatır-13,14) “Eğer onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan. Diyeceklerdir ki : Allah! Deki: Ne dersiniz, Allah’tan başka dua ettikleriniz, Eğer Allah bana bir zarar vermek istese, bu zararı benden giderebilirler mi? Veya bana bir rahmet dilese,onlar O’nun rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Allah bana yeter. Tevekkül edenler, O’na tevekkül etsinler.” (Zümer-38) “De ki: Allah’tan başka dua ettikleriniz görüyor musunuz? Yeryüzünde ne yarattıkları bana gösterin. Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan önce (indirilmiş) bir kitap veya bir bilgi kalıntısı getirin bana. Allah’ı bırakıp ta kendisine kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek şeylere dua edenden daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar, bunların duasından habersizdirler. İnsanlar haşrolundukları zaman, (taptıkları şeyler) onlara düşman olurlar ve onların ibadetlerini inkar ederler.” (Ahkaf-4, 6)

Sünnette sabit olduğu üzere, Numan b. Beşir (Radiyallahu anh) dedi ki: Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Dua ibadetin ta kendisidir.”
Peygamberler ve Kavimleri Arasında Bu Tevhid (Uluhiyet Tevhidi) Hususunda Husumet Vardı: Ve bu tevhid (Uluhiyet Tevhidi) Peygamberler ve ümmetleri arasında düşmanlık meydana getirmiştir.

Bu Tevhid (Uluhiyet Tevhidin)’den Dolayı Peygamberler Gönderildi


(Allah) onu (Uluhiyet Tevhidini) açıklamak ve ona davet etmek için (Peygamberler) gönderdi. Onu emretmek, açıklamak ve onunla hüccet getirmek için, kitaplar indirdi. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Andolsun biz her ümmete, Allah’a kulluk edin, Taguttan kaçının diye bir elçi gönderdik.” (Nahl-36)

“Senden önce hiç bir Peygamber göndermedik ki ona: Ben’den başka ilah yoktur,

bana kulluk edin diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya-25) “(Allah) Melekleri emrinden bir ruh (vahiy) ile kullarından dilediği kimseye indirir ki, “Ben’den başka ilah yoktur, sadece Ben’den korkun” diye (insanları) uyarın.” (Nahl-2) Peygamberlerin kavimlerini Allah’a daveti onunla (Uluhiyet Tevhidi ile) başladı. Her Peygamber kavmine şöyle diyordu: “Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka bir ilahınız yoktur.” (A’raf-59,65,73,85) Nuh, Hud, Salih, Şuayb her peygamber bunu söyledi (Allah hepsine salat ve selam eylesin). “İbrahim’i de (gönderdik). Kavmine: “Allah’a ibadet edin ve O’ndan korkun, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır” dedi. Siz Allah’ı bırakıp bir takım putlara ibadet ediyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Allah’ı bırakıp taptıklarınız, size rızık veremezler. Rızkı Allah’ın yanında arayın, O’na ibadet edin ve O’na şükredin, dönüşünüz O’nadır.” (Ankebut-15,16)

Yüce Allah, Peygamberi Yusuf (Aleyhi’s-selam)’dan bahisle şöyle buyurmuştur:
“Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli Rabler mi daha hayırlı, yoksa tek ve Kahhar olan Allah mı? O’nu bırakıp, ibadet ettiğiniz şeyler, sizin ve babalarınızın taktığı bir takım isimlerden ibarettir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Hüküm sadece Allah’a aittir. O sadece kendisine kulluk etmenizi emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf-39,40)

Müşriklerin Şirklerinde (Allah’a Ortak Koşmalarında) Bir Delilleri Yoktu


Müşriklerin ortak koşmalarında, ne aklı selimden ve ne de gönderilmişlerin (peygamberlerin) naklinden (yani vahiyden) bir dayanakları yoktu. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor! Rahman’dan başka kendisine ibadet edilecek ilahlar yapmış mıyız?” (Zuhruf-45)


Bunun manası: Peygamberlerden, Allah ile beraber başka ilahlara da ibadete çağıran hiç bir kimse bulunmuyordu. Bilakis onların (peygamberlerin) hepsi, öncekileri ve sonrakileri, tek ve hiçbir ortağı olmayan Allah’a ibadete çağıyorlardı. Allah (Azze ve Celle) akli delille uyararak, müşriklerin ortak koşmalarını, boşa çıkarıyor. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “ De ki: Allah’tan başka dua ettiklerinizi görüyor musunuz? Yeryüzünde ne yarattıkları bana gösterin. Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan önce (indirilmiş) bir kitap veya bir bilgi kalıntısı getirin bana.” (Ahkaf-4) Böylece bu akli delil, onların Allah’tan başka şeylere olan batıl ibadetlerini yasaklıyor. Çünkü onlar bir şey yaratamazlar. Bir şey yaratmada yardımları da yoktur. Sadece Allah bunda benzersiz tek olandır. Öyleyse onların ibadetleri ne idi? Sonra Allah, müşriklerin yöneldikleri şirk ile ilgili olarak yaptıklarını, indirilmiş kitaplardan veya gönderilmiş peygamberlerden naklettiği bir delille inkar ediyor. Görüldüğü üzere müşriklerin hiçbir zaman delili yoktur. Bu yüzden cehennem ateşinde ebedidirler. (Orası) ne kötü varılacak yerdir.

Öncelikle bilinmesi gerekir ki bu tevhid; görevlerin ilkidir, önemlilerin en önemlisidir. O öyle (bir şeydir) ki: Allah hiç kimseden onsuz bir din kabul etmez.

İMANIN ALTI ŞARTINA DAİR DOĞRU AKİDE


Şu Hususlar Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat Akidesindendir:


Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra dirilmeye ve kadere iman.
ALLAH’A İMAN:

Rububiyet tevhidi, uluhiyet tevhidi ve isimler ve sıfatlar tevhidini kabul etmeyi kapsar. Bunun açıklaması daha önce geçmişti.

MELEKLERE İMAN:


Varlıklarını ve isimlerinden bize ne bahsedildiyse, yaptıklarından bize ne bahsedildiyse (bunları) tasdik etmek ile olur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Peygamber Rabbinden kendisine indirilene iman etti, müminlerde. Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler.” (Bakara-285) “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz değildir. Fakat (asıl) iyilik o kimsenin (iyiliğidir ki): Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman etmiştir.” (Bakara-177) Sahih-i Müslim’de, Ömer b. Hattab (Radiyallahu anh) hadisinde; Cebrail (Aleyhi’s-selam)’ın, Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e imandan (sorduğu) uzunca soruda: Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İman: Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanmandır. Ve (bir de) hayrı ve şerri ile kadere inanmandır.”

Meleklerin Sıfatları: Yüce Allah onları Kitab’ında şu buyruğu ile vasfetmiştir: “Göklerde ve yerde kim varsa O’nundur. O’nun katındakiler, O’na ibadet etmekten büyüklenmezler ve yorulmazlar. Bıkmadan gece ve gündüz O’nu tesbih ederler.” (Enbiya-19,20) “Bilakis (melekler) ikram edilmiş kullardır. Sözleri ile O’nun önüne geçmezler ve O’nun emri ile amel ederler.” (Enbiya-26,27) “Doğrusu Rabbinin katındakiler, O’na ibadet etmekten büyüklenmezler. O’nu tesbih ederler ve O’na secde derler.” (A’raf-206)

Melekler Allah’ın Kullarıdır:

Onlar Allah’ın kullarıdır. (Allah) Onları mahlukatının büyüklerinden olarak yarattı.

İbadetlerden hiçbirinin kendilerine yönlendirilmesine hak sahibi değillerdir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “(Allah) O gün onların hepsini toplar. Sonra meleklere: “Bunlar mı size ibadet ediyorlardı?” der. (Melekler) derler ki: “Seni tenzih ederiz, bizim dostumuz onlar değil Sen’sin. Onlar bilakis cinlere ibadet ediyorlardı. Çokları onlara inanıyorlardı.” (Sebe-40,41) “(O, size) Melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Müslümanlar olduktan sonra size hiç küfrü mü emreder mi?” (Al-i İmran-80) Sahih-i Müslim’de, Aişe (Radiyallahu anha)’dan, dedi ki: Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Melekler nurdan yaratıldı, cinler dumansız ateşten yaratıldı ve Adem de size vasfolunmuş olduğu şeyden (yani topraktan) yaratıldı.”

Onların (meleklerin) yaratılış sıfatlarından biri de kanatları olmasıdır. Onlardan kimi ikişer kanatlı, kimi üçer kanatlı, kimi de dörder kanatlıdır. Bunu bildirmek üzere Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, melekleri, ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamdolsun. O yaratmada dilediği arttırmayı yapar. Muhakkak ki Allah her şeye gücü yetendir.” (Fatır-1) Sahih-i Buhari’de, İbn Mes’ud (Radiyallahu anh)’den (rivayet olunmuştur ki): “Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem), hiç şüphesiz Cebrail (Aleyhi’s-selam)’ı altıyüz kanatlı olarak gördü.

Onların (Meleklerin) Şekilleri (Şöyle) Takdir Edilmiştir:


Yüce Allah onları mükemmel bedenlerle şekillendirmeyi takdir etmiştir. Cebrail (Aleyhi’s-selam) ile Meryem (Aleyhi’s-selam) örneğinde olduğu gibi: (Derken biz ona ruhumuzu gönderdikte o, kendisine (Meryem’e)) “tastamam bir insan” (şeklinde göründü).

İbrahim (Aleyhi’s-salatu ve’s-selam) örneğinde ise: (İbrahim) “şerefli misafirler” den dolayı sevindiğinde (İbrahim'in şerefli konuklarının haberi sana ulaştı mı? (Zariyat-24)) ve yine Lut (Aleyhi’s-selam) örneğinde olduğu gibi (Melekler) kavmine azap indirmek için ona geldiğinde : (Şehir halkı, birbirlerini kutlayarak, (meleklerin yanına) geldiIer. (Lût) onlara "Bunlar benim misafirimdir. Sakın beni utandırmayın; Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin!" dedi. (Hicr-67,68)) . Ve bunun benzeri (misaller).

Müşriklerin “Melekler Allah’ın Kızlarıdır” Sözlerine Reddiye: Allah (Azze ve Celle) müşriklerin, “onlar (melekler) Allah’ın kızlarıdır” iddialarını reddediyor. Ki O (Azze ve Celle), zalimlerin (müşriklerin) söylemekte oldukları şeylerden yüce ve büyüktür. Yüce ve Münezzeh olan Allah şöyle buyurmuştur:

”Rahman çocuk edindi” dediler, Haşa! O bundan münezzehtir. Bilakis (melekler) ikram edilmiş kullardır. Sözleri ile O’nun önüne geçmezler ve O’nun emri ile amel ederler. Önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Razı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler. O’nun korkusundan titrerler.” (Enbiya-26,28) “Onlara sor! Kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı? Yoksa melekleri biz onların önünde mi dişiler olarak yarattık? Dikkat edin şüphesiz onlar yalan uydurup söylüyorlar. Allah doğurdu diyorlar. Şüphesiz onlar yalancıdırlar. (Allâh) Kızları seçip oğlanlara tercih mi etmiş? Nasıl hüküm veriyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz? Yoksa açık bir deliliniz mi var? Eğer doğru iseniz kitabınızı getirin.” (Saffat-149,157)

Ayrıca Yüce Allah Melekler Hakkında Şöyle Buyurur: “(Melekler şöyle derler Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır. Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz ve şüphesiz Allah'ı tesbih ederiz.” (Saffat-164,166) Onlardan, Cebrail (Aleyhi’s-selam): Vahiy ile görevlidir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:


“De ki: “Kim Cebrail’e düşman olursa, (bilsin ki) doğrusu O (Cebrail) Allah’ın izniyle (Kur’an’ı) senin kalbine indirmiştir.” (Bakara-97) Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem), O’nu altıyüz kanadını yaymış olarak görmüştü. O’nun azametli yapısı ufku kaplamıştı. Sonra miraç gecesi O’nu yine gökte gördü. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Andolsun O’nu bir inişinde daha görmüştü. Sidretu’l Munteha’nın yanında. Cennetu’l-Me’va da onun yanındadır.” (Necm-13,15) Bu iki kereden başka O’nu kendi suretinde görmedi. Kalan vakitlere gelince, adam suretinde idi. Daha ziyade Dihyetu’l-Kelbi suretinde idi. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki o, şerefli bir elçinin sözüdür. (O elçi) Arş’ın Sahibinin katında itibarlı ve kuvvet sahibidir. Orada (kendisine) itâ'at edilen, güvenilendir. Arkadaşınız (Muhammed) asla mecnun değildir. Muhakkak O’nu (Cebrail’i) apaçık ufukta görmüştür.” (Tekvir-19,23)

Mikail (Aleyhi’s-selam)


Onlardan (Meleklerden) Mikail (Aleyhi’s-selam) yağmur ile ve yağmuru Allah (Azze ve Celle)’nin emrettiği yere yağdırmakla görevlidir. İmam Ahmed, Enes (Radiyallahu anh)’den tahric etmiştir ki: Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) Cebrail’e dedi ki: “Niçin Mikail’i gülerken asla görmüyorum? (Cebrail) dedi ki: Mikail cehennem yaratıldığından beri gülmedi.” Yüce Allah Mikail (Aleyhi’s-selam) hakkında şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa, muhakkak ki Allah da kafirlerin düşmanıdır.” (Bakara-98)

İsrafil (Aleyhi’s-selam)


İsrafil (Aleyhi’s-selam) sûr(a üflemek) ile görevlidir. Rabbi (Azze ve Celle)’nin emri ile ona (sûra) üç üfleyiş üfler. Korku üfleyişi, ölüm üfleyişi ve Alemlerin Rabbi’ne kalkma (diriliş) üfleyişi. Meleklerden bu üçünü Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) gece namazının duasında zikretmiştir: “Allah’ım! Cebrail, Mikail ve İsrafil’in Rabbi! Gökleri ve yeri yoktan var eden, görünen ve görünmeyeni bilen; ihtilaf ettikleri şeylerde kullarının arasında Sen hüküm verirsin. İhtilaf edilen hususlarda izninle beni hakka ulaştır. Muhakkak ki Sen, dilediğini doğru yola erdirirsin.” (Müslim) Sünen-i Nesei’de Aişe (Radiyallahu anha)’dan (gelen rivayette Aişe (Radiyallahu anha)) şöyle der: Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Allahım! Cebrail, Mikail ve İsrafil’in Rabbi! Cehennemin sıcağından ve kabir azabından Sana sığınırım.”

Onlardan (meleklerden biri de), “Ölüm Meleği”dir. O ruhları kabzetmekle görevlidir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“De ki: Size vekil edilen Ölüm Meleği canınızı alır. Sonra hepiniz Rabbinize döndürülürsünüz.” (Secde-11)

Hafaza Melekleri (Aleyhimu’s-selam)

Onlardan (Hafaza Melekleri ise) ademoğlunu, ikamet halinde, yolculukta, uykuda ve uyanıkken, her hallerinde korumakla görevli meleklerdir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Sizden sözü saklı tutan da, onu açığa vuran da, geceleyin gizlenen de ve gündüzün ortaklıkta gezen de (O'nun katında bilme bakımından) birdir. O'nun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah'ın emriyle gözetip-korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendilerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkan) yoktur; onlar için O'ndan başka bir veli yoktur.” (Ra’d-10,11)

İbn-i Abbas (Radiyallahu anhuma) Yüce Allah’ın bu buyruğunda geçen “lehu muakkibât” (izleyenleri, takip edenleri vardır) ile ilgili:

“(onlar) onu (insanoğlunu) önünden ve arkasından koruyan meleklerdir. Onun takdir olunan (eceli) gelince onu terk ederler” demiştir.

Kirâmen Kâtibin (Aleyhimu’s-selam)


Onlardan “Kirâmen Katibin” ise kulların iyi ve kötü amellerini yazarlar. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz üzerinizde koruyucu(yaptıklarınızı kaydeden melek)ler vardır; Şerefli yazıcılar (Kirâmen Katibin), Yapmakta olduklarınızı bilirler.” (İnfitar-10,12)

Melekler Çoktur (Aleyhimu’s-selam): Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle haber vermiştir: “Muhakkak ki Beytu’l-Ma’mur göktedir. Ona her gün yetmişbin melek girer (onun sancağında namaz kılarlar). Sonra onlara ona bir daha dönmek yoktur.”

Kim Meleklerin Varlığını İnkar Ederse Kafir Olur

Kim meleklerin varlığını inkar ederse bütün Müslümanların ittifakı ile kafir olmuş olur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Allah’a, Rasulüne, Rasulüne indirdiği kitaba ve önceden indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamber-lerini ve ahiret gününü inkar ederse, uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.” (Nisa-136)

İNDİRİLEN KİTAPLARA İMAN

Şüphesiz Yüce Allah her peygamberle beraber bir kitap indirmiştir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Andolsun biz elçilerimizi apaçık delillerle gönderdik. Ve insanların adaleti ayakta tutmaları için onlarla beraber kitabı ve mizanı indirdik.” (Hadid-25) “İnsanlar tek bir ümmeti idi. Sonra Allah, müjdeci ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. Ve onlarla beraber insanların arasındaki anlaşmazlıklar hususunda hükmetmek için hak olan Kitabı indirdi. Kendilerine (Kitap) verilenler apaçık deliller onlara geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden onda (Kitap üzerinde) anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, iman edenlere aralarında ihtilaf ettikleri gerçeği izni ile gösterdi. Allah, dilediğini doğru yola iletir.” (Bakara-213)

Bu yüzden bu kitaplara iman ederiz. Yüce Allah’ın şu buyruğu gereği onların Allah katından olduğunu biliriz:

“(Biz) Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya ve İsa’ya verilene ve peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik, onlardan hiçbirinin arasını ayırmayız, biz (Allah’a) teslim olanlarız.” deyin.” (Bakara-136) “Ey iman edenler! Allah’a, Rasulüne, Rasulüne indirdiği kitaba ve önceden indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamber-lerini ve ahiret gününü inkar ederse, uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.” (Nisa-136) “De ki: Allah’ın indirdiği her Kitaba inandım.” (Şura-15) “Elif. Lam. Mim. Bu Kitap: onda şüphe yoktur. (O) muttakiler için bir yol göstericidir. Onlar ki: gaybe inanırlar, namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. Onlar ki: sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesinkes inanırlar.” (Bakara-1,4)

İndirilen Kitaplar Yüce Allah’ın Kelamıdır:

Kesinlikle inanırız ki: bu kitaplar, Allah (Azze ve Celle)’nin kelamıdır. O’ndan başkasının sözü değildir. Şüphesiz Yüce Allah onları şanına yaraşır şekilde dilediği gibi gerçek olarak konuşmuştur. (O’nun Konuşması) bazen şöyledir: O’ndan perde arkasından vasıtasız olarak işitilen. Nitekim Allah (Azze ve Celle) Musa (Aleyhi’s-selam) ile vasıtasız konuşmuştur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelince, Rabbi onunla konuştu…. (Rabbı ona) Dedi ki: “Ey Musa! Risaletimle ve (seninle vasıtasız) konuşmamla seni insanlar üzerine seçtim.” (A’raf-143,144) (O’nun Konuşması) bazen de şöyledir: (İnsanlardan olan elçi) O’nu (Allah’ın Kelamı’nı) duymaz, Yüce Allah, meleklerden olan elçiye onu (Allah’ın Kelamı’nı) insanlardan olan elçiye tebliğ etmesini emreder. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Allah'ın bir insanla karşılıklı konuşması asla olacak şey değildir. Ancak ya vahiy yoluyla, ya da perde arkasından konuşur; yahutta bir elçi gönderir ve izniyle dilediğini vahyeder. O, şüphesiz yücedir, hikmet sahibidir.” (Şura-51)

Kitaplarda Olan Hükümlere İman: Muhakkak ki Kitaplara iman onlarda olan bütün hükümlere imanı kapsar. Şüphesiz bu kitapların kendilerine indiği ümmetlerin onlarda bulunan hükümlere uymaları gerekir.

Kitaplar Birbirlerini Doğrular: Şüphesiz bu kitaplar birbirlerini doğrular. Kesinlikle birbirini yalanlamazlar.

Kitaplardan Biri Diğerinin Hükmünü Kaldırabilir: Şüphesiz önceki kitapların birbirinin hükmünü nesh etmesi/kaldırması haktır. Nitekim İncil, Tevrat’ın bazı hükümlerini kaldırmıştır. Yüce Allah İsa (Aleyhi’s-selam) hakkında şöyle buyurmuştur:

“Benden önce gönderilen Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için (geldim).” (Al-i İmran-50)

Nitekim Kur’an kendinden önceki semavi kitapların (bazı hükümlerini) kaldırmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “(Ey Muhammedi) Sana da, kendinden evvelki kitabı tasdik edici ve ona şahid olmak üzere, hak ile Kur'an'ı indirdik.” (Maide-48) “Halbuki Kur’ân, bütün âlemlere uyarıdan başka bir şey değildir.” (Kalem-52) Allah’ın kitaplarına, mücmel/özet olanına mücmel olarak, mufassal/detaylı olanına da mufassal olarak inanmak gerekir.

Allah’ın Kitaplarının İsimleri:

Yüce Allah kitaplarından bazısının isimlerini açıklamıştır. Ki Allah (Azze ve Celle) Musa (Aleyhi’s-selam)’a indirilene Tevrat, İsa (Aleyhi’s-selam)’a indirilene İncil, Davud (Aleyhi’s-selam)’a indirilene Zebur, Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e indirilene Kur’an ismini vermiştir.

Yine Yüce Allah, İbrahim ve Musa (Aleyhimu’s-selam)’ın sayfalarından bahsetmiştir. Bu yüzden bu kitaplara, bu açıklama üzere inanırız. Nitekim mücmel olarak, bir isimle isimlendirilmemiş olarak, birçok kitaptan bahsedilmiştir. Ki biz onlara bu şekilde mücmel olarak inanırız. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “De ki: Allah'ın indirdiği bütün kitaplara îman ettim.” (Şura-15)

Kur’an’ı Kerim Son Kitaptır: Kur’an’ı Kerim’i Yüce Allah Peygamberimiz Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e indirdi. O semavi kitapların sonuncusudur. O’dan sonra Kitap yoktur. O, önceki kitapların hepsini geçersiz kılmıştır. O sekaleyn içindir, yani İnsanları da, cinleri de kapsar. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Halbuki Kur’ân, bütün âlemlere uyarıdan başka bir şey değildir.” (Kalem-52)

O, insanların dinleri ve dünyaları hususunda muhtaç oldukları şeylerin hepsini içerir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Bugün size dîninizi ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve din olarak, sizin için İslâm'ı seçtim. Her kim açlık halinde, mecbur kalırsa, günaha meyletmek sizin (haram kılınan etlerden yiyebilir); zira Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Maide-3)

Kur’an Bir Mucizedir: Benzerini kimsenin getiremeyeceği bir mucizedir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “De ki: "İnsanlar ve cinler, bu Kur’ânın bir benzerini getirmek üzere bir araya gelseler, birbirlerine de yardım etseler, onun bir benzerini yine getiremezler". (İsra-88) “Ona ne önünden ve ne de ardından hiçbir bâtıl girmez. O, hikmet sahibi ve hamde lâyık olan Allah tarafından indirilmiştir.” (Fussilet-42)

Kur’an Korunmuştur: (Kur’an) ziyadelik ve noksanlıktan korunmuştur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Zikr’i biz, evet biz indirdik; onu muhafaza edecek olan da elbette biziz.” (Hicr-9)

PEYGAMBERLERE İMAN


Peygamberlere İman; Allah (Azze ve Celle)’nin her ümmete, ortağı olmayan tek Allah’a kulluğa ve O’ndan başka ibadet edilen şeyleri inkara davet eden peygamberler göndermiş olduğunu kesin tasdik ile olur. Şüphesiz onların hepsi doğru sözlü, itibar edilir, ferasetli, seçkin, sadık, muttaki, güvenilir, yol gösteren ve doğru yola ulaşmış kimselerdir. Onların hepsi Allah’ın davetini ulaştırmışlardır. Allah (Azze ve Celle) İbrahim (Aleyhi’s-selam)’ı dost edindi. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’i dost edindi. Musa (Aleyhi’s-selam) ile konuştu. İdris (Aleyhi’s-selam)’ı yüce bir mekana yükseltti. Ve İsa (Aleyhi’s-selam), Allah’ın kulu, peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. Allah (Azze ve Celle) onlardan bazısını bazısına üstün kılmıştır. Bazısını bazısı üzerine derecelerle yükseltmiştir. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) övünmeksizin, kıyamet günü ademoğullarının efendisidir.

Onların daveti ilklerinden sonuncularına kadar, dinin aslında birbirine uyumludur. Bu uyum; Yüce Allah’ı uluhiyetinde, rububiyetinde, isim ve sıfatlarında birlemektir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Allah katında asıl din, şüphesiz İslam'dır.” (Al-i İmran-19) “Her kim İslam'dan başka bir din ararsa, kendisinden asla kabul edilmeyecektir. O kimse ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Al-i İmran-85) Yüce Allah Nuh (Aleyhi’s-selam) hakkında şöyle buyurmuştur: “Ben Müslümanlardan olmakla emrolundum.” (Yunus-72) Yüce Allah Musa (Aleyhi’s-selam) hakkında şöyle buyurmuştur: “(Mûsâ demişti ki Ey kavmim! Eğer Allah'a îman etmişseniz ve müslüman da olmuşsanız, O'na tevekkül ediniz.” (Yunus-84)


Yüce Allah Süleyman (Aleyhi’s-selam) hakkında Belkıs’ın dili üzere şöyle buyurmuştur: “Rabbim! Ben, kendime zulmetmişim. Süleyman’la beraber Âlemlerin Rabbi Allah'a teslim oldum.” (Neml-44) Yüce Allah yine şöyle buyurmuştur: “Dini dosdoğru tutun ve onda tefrikaya/ayrılığa düşmeyin" diye Allah'ın Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi, size dinden şeriat olarak koymuştur. Fakat müşrikleri kendisine davet ettiğin bu din, onlara zor gelmiştir. Allah, dilediğini kendine seçer. Kendine yöneleni de hidayet eder.” (Şura-13)

Resullerin ve Nebilerin Sayısı

Resullerin Sayısı: Üç yüz on beştir. Nebiler ise: Yüz yirmi dört bindir. Bu Ebu Umame ve Ebu Zer (Radiyallahu anhuma)’dan gelen Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in hadislerinde sabittir.

Resul ve Nebi Arasındaki Fark:

Resul ve Nebi Arasındaki Fark: Nebi, Allah’ın kendisine haber verdiği kimsedir. O, Allah’ın kendisine bizim bilmediğimiz şeyleri haber verdiği kimsedir. Resul ise bununla beraber (yani Allah’tan haber almasının dışında) geride kalanlara Allah’ın emirlerini ulaştıran, onlara Allah’tan aldığı risaleti tebliğ eden kimsedir. (Onlardan) Kendinden önceki şeriatla amel eden kimseye gelince, ona Allah’ın risaletinden tebliğ edeceği bir şey gönderilmez, işte o bir nebidir, resul değildir. Mücahid (Rahimehullah) şöyle der: Nebi o kimsedir ki; onunla konuşulur, ona (haberler) iner ama (yeni bir şeriat) gönderilmez. Her resul Nebidir, fakat her nebi resul değildir.

Resullerin ve Nebilerin İsimleri: Yüce Allah onlardan bir topluluğun isimlerini bize bildirmiştir. Adem, Nuh, İdris, Hud, Salih, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Lut, Şuayb, Yunus, Musa, Harun, İlyas, Zekeriya, Yahya, Elyesa, Zülkifl, Davud, Süleyman, Eyüp, Esbat topluca zikredilmiş, İsa ve Muhammed Allah’ın salat ve selamı hepsinin üzerine olsun.

Bize onların haberlerinden ve kıssalarından, ibret ve öğüt olarak yetecek kadarı anlatılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu.” (Nisa-164) Onların hepsine Allah (Azze ve Celle)’nin bize açıkladığı şekilde inanırız. Allah (Azze ve Celle)’nin açıklama getirmediğine de o şekilde inanırız.

Resulller ve Nebiler Allah’ın Risalet ve Nübüvvet Lütfettiği İnsanlardır


Bizler inanırız ki: resullerin ve nebilerin hepsi yaratılmış insanlardır. Onların, rablik özelliklerinden hiçbir şeyleri yoktur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım. İlahınızın tek bir ilâh olduğu bana vahyediliyor. Her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf-110)

“Peygamberleri de demişlerdi ki: "Biz de şüphesiz, sizin gibi beşerden başka bir şey değiliz. Fakat Allah, kullarından dilediğine ihsanda bulunur. Allah'ın izni olmadıkça da bizim size apaçık bir delil getirmemiz mümkün değildir. Bu itibarla müminler yalnız Allah'a tevekkül etsinler.” (İbrahim-11) “Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki yemek yememiş ve çarşılarda yürümemiş olsun. Biz, sizin bazınızı bazınız için sınama vesilesi yapmışızdır. Hiç sabrediyor musunuz? Rabbin her şeyi hakkıyla görendir.” (Furkan-20) “De ki: Size, yanımda Allah'ın hazineleri olduğunu söylemiyorum; gaybı bilmem: size bir melek olduğumu da söylemiyorum; ben, ancak bana vahyolunana tâbi oluyorum." (Ve yine) de ki: "Hiç görmeyen (âmâ) ile gören bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?” (En’am-50)

“De ki: "Ben kendime, Allah'ın dilediğinden başka, ne bir fayda ve ne de bir zarar vermeye sahibim. Eğer gaybı bilseydim, elbette daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı. Oysa ben inanan kimseler için, ancak bir uyarıcı ve bir müjdeciyim". (A’raf-188)

Resuller ve Peygamberler Allah’ın Kullarıdır:

Bizler inanırız ki: onlar Allah’ın kendilerine risalet ile lütfettiği kullarıdır. Onların en yüksek makamları da (Allah’a halis) kulluk ile vasfedilmeleridir. Onlar bu çerçevede (yani Allah’ın has kulları olmaları ile) övülmüşlerdir.

Peygamberimiz Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) Peygamberlerin Sonuncusudur:


Bizler inanırız ki: Yüce Allah risaletleri Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in risaleti ile sonlandırmıştır. O’nu bütün insanlara ve cinlere göndermiştir. Nitekim Yüce Allah insanlara ve cinlere (gönderdiğine dair) şöyle buyurmuştur: “De ki: "Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisi (peygamberi)yim.” (A’raf-158) “Biz seni âlemlere ancak bir rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya-107)

“Biz seni, ancak bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat onların çoğu bilmiyor.” (Sebe-28) Yüce Allah eğer Peygamberimiz Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in zamanına erişirlerse ona tabi olmaları için bütün peygamberlerden söz aldığını haber vermiştir. Bunun delili Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in peygamberliğinin, nübüvvetin sonu olmasıdır. Böylece o risaleti bütünüyle kaldırmış, tamamlamıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Allah, (geçmiş) peygamberlerden şöyle söz almıştı: "Size Kitap ve hikmet verdim. Sonra da yanınızda bulunan (Kitap ve hikmet) i tasdik eden bir peygamber geldiğinde. Ona mutlaka îman edecek ve yardımda bulunacaksınız. İkrar ettiniz ve bu ağır yükümü kabul ettiniz mi? buyurduğunda (peygamberleri) "ikrar ettik" demişler, bunun üzerine Allah' da : "O halde şahit olunuz Ben de sizinle birlikte (buna) şahitlik edenlerdenim" buyurmuştu. Artık bu sözden sonra kimler yüz çevirir, (ve verilen sözden dönerse), işte asıl fasıklar onlardır.” (Al-i İmran-81,82)

Peygamberler Peygamberimiz Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’i Müjdelemişlerdir:

Peygamberler (Allah’ın salat ve selamı hepsinin üzerine olsun) Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in risaleti ile müjdelemişlerdir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Meryem'in oğlu İsa da şöyle demişti: "Ey İsrail oğulları! Ben, benden önce gönderilmiş olan Tevrat'taki şeyleri doğrulayıcı ve benden, sonra gelecek olan Ahmed ismindeki Peygamberi de müjdeleyici olarak Allah'ın size gönderdiği peygamberiyim." Fakat İsa'nın müjdelediği Peygamber apaçık delillerle gelince de, "bu, besbelli bir sihirdir" demişlerdir.” (Saff-6)

“Bu dünyada bize iyilik yaz; âhirette de yaz. Biz sana tövbe ettik". Rabbı da şöyle buyurmuştu: "Azabımı dilediğime veririm. Rahmetim ise, her şeyi kuşatmıştır. İyiliği, (benden) sakınanlara, zekâtı verenlere ve bir de âyetlerimize îman edenlere yazacağım. İşte bunlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı olarak buldukları ümmî Peygamber'e, Rasûl'e tabi olanlardır.” (A’raf-156,157)

Sahih-i Müslim’de Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)’den (gelen rivayette) o şöyle demiştir; Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Muhammed’in nefsi elinde olana yemin ederim ki bu ümmetten, ister Yahudi olsun, ister Hristiyan olsun, beni işittiği halde , benimle gönderilene iman etmeden ölenler mutlaka cehennemliklerden olurlar.”

Kim Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in Peygamberliğini Yalanlarsa Kafir Olur:



Kim Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in peygamberliğini yalanlarsa, kendisine iman ettiğini ve tabi olduğunu iddia ettiği peygamber de dahil, bütün rasulleri inkar olmuş olur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Nuh'un kavmi de rasulleri yalanlamıştı.” (Şuara-105) Nuh (Aleyhi’s-selam)’dan önce bir resul olmamasına rağmen onlar (Nuh kavmi), onunla beraber bütün rasulleri yalanlıyor sayıldılar.



Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’den Sonra Kim Peygamberlik İddia Ederse (Kafir Olur)

Bizler inanırız ki: Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’den sonra peygamber yoktur. Ondan sonra kim peygamberlik iddia ederse kafir olur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Fakat (O) Allah'ın Rasûlü ve peygamberlerin de sonuncusudur.” (Ahzab-40) Sahih-i Müslim’de Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)’den (gelen rivayette); Allah Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “(Geçmiş) Peygamberlere (şu) meziyetlerle üstün kılındım: Bana az sözle çok şey anlatma verildi, korku salmakla yardım olundum, ganimetler bana helal kılındı, yeryüzü bana mescid ve temizleyici kılındı, bütün insanlara gönderildim ve peygamberler benimle son buldu.”

Gönderilmiş Peygamberlerden Birisinin Peygamberliğini Yalanlayan Kafir Olur:

Gönderilmiş peygamberlerden birisinin peygamberliğini yalanlayan kafir olmuş olur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ve peygamberleri arasını açmak isteyenler, bazılarına inanır, bazılarını da inkâr ederiz, diyenler ve (îman île küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler. İşte gerçekten kâfir olanlar bunlardır. Ve biz, (böyle] kâfirler için zelil edici bir azap hazırladık. Allah'a ve peygamberlerine îman edenler ve onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayanlar ise, işte bunlara da mükâfatları verilecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Nisa-150,152)

AHİRET GÜNÜNE İMAN:

O, kıyamet günüdür. Onda (bir takım) korkunç hadiseler meydana gelir. Ehl-i Sünnet ona kesin olarak inanır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Onlar ahirete de kesinkes inanırlar.” (Bakara-4) “Allah'tan başka ilâh yoktur. O sizi, vukuunda hiçbir şüphe bulunmayan kıyamet günü muhakkak toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?” (Nisa-87) “Hesap saati mutlaka gelecektir. Bu sebeple en güzel bir şekilde muamele et.” (Hicr-85)

Yeniden Diriliş:

O da (ahirete imana) dahildir. Yeniden dirilişe iman: ölülerin diriltilmesidir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Sûr'a üflenince, Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar baygın bir halde kendilerinden geçerler. Sonra Sûr'a tekrar üflenir. İşte o zaman, onlar dirilip kalkarlar ve bakınırlar.” (Zümer-68) “Onu ilk yaratmaya başladığımız gibi yeniden yaratırız. Üzerimize bir vaad olarak bunu mutlaka yapacağız.” (Enbiya-104)

Amel Defterleri: Amel defterlerine iman: (amel defterinin) sağından veya arkasından ve solundan verilmesidir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Gerçekleşecek olan gün; nedir o gerçekleşecek olan gün? Gerçekleşecek olan günün ne olduğunu sana ne bildirdi? Semûd ve Âd, korkusu yüreklerinin derinliklerine kadar vuracak olan o günü yalanlamıştı. Semûd, şiddetli bir sarsıntı ile helak edilmişti.

Âd ise, son derece acımasız, uğultulu bir fırtına ile yok edilmişti. Allah, o fırtınayı onlara, hiç kesilmeksizin yedi gece sekiz gün musallat etmişti. Sen olsan, bu süre içinde onların sanki içi boş hurma kütükleri gibi yere serildiklerini görürdün. Şimdi sen, onlardan, orada kalmış herhangi bir şey görüyor musun? Firavun da, ondan öncekiler de, altüst olmuş kasaba halkları da günah işlemişlerdi. Rablerinin Peygamberine karşı gelmişlerdi. Bunun üzerine Allah da onları, şiddetli bir şekilde yakalamıştı. Sular azgınlaşıp taştığı zaman, size kurtuluşunuzu bir ibret kılmak için ve anlayışlı kulaklar da duyup anlasınlar diye, sizi gemide biz taşıdık. Sûr’a bir üfürülüşle üfürüldüğü, yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbirine vurulduğu zaman, işte o gün ne olacaksa olacak, kıyamet kopacak, gök parçalanacaktır, çünkü o gün o, çökmeye yüz tutmuştur. Melekler göğün yanlarındadır ve Rabbinin Arş'ını, o gün onlardan sekiz tanesi başlarının üzerinde taşıyacaktır. O gün hesap için siz de Rabbinize arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız. O'na gizli kalmaz. Kitabı sağından verilen "alın, kitabımı okuyun. Ben, zaten hesabıma kavuşacağımı anlamıştım" der. Artık o, meyveleri kolayca toplanabilecek yüksek bir bahçede hoşnut edici bir yaşayış içindedir. (Onlara denir ki "Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin ve için. Kitabı solundan verilen ise, şöyle der: "Kitabım keşke bana verilmeseydi de, hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Keşke ölüm her şeye son verici olsaydı. Malım bana hiçbir fayda sağlamadı. Bütün saltanatım da yok olup gitti. Allah şöyle buyurur: "Tutun onu bağlayın; sonra cehenneme yollayın; sonra da boyu yetmiş arşın olan zincire vurun. Zira o, yüce Allah'a îman etmez, yoksulu yedirmeye de özendirmezdi. Bu itibarla, bugün onun için burada hiçbir yakın dost yoktur. Günahkârlardan başka hiç kimsenin yemeyeceği kanlı irin dışında hiçbir yiyecek yoktur." (Hakka-1,37)

Tartılar:

Kıyamet günü, hiçbir nefse hiçbir şeyle haksızlık edilmeyecek olan tartıların kurulacağına imandır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Kimin tartıları ağır basarsa, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (Mu’minun-102)

Şefaat:

Şefaate iman: ona dair çeşitli haller söz konusudur. Büyük Şefaat: O, Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e hastır. O, mevkif ehli için şefaat ettiğinde aralarında hüküm verilir. Cennetliklere Cennet Kapısının Açılması İçin Olan Şefaat: O da Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e hastır.

Azaba Müstehak Olanlardan Azabın Hafifletilmesi İçin Olan Şefaat:

O da Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e hastır. Onlardan Ebu Talip’in cehennem ateşindeki azabının hafifletilmesi için şefaat ettiğinde, bu onu kuşatan cezayı ve gazabı (hafifletti). Cennetliklerden Toplulukların Derecelerinin Yükseltilmesi İçin Şefaat: O, “Peygamberimiz Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e hastır” denilmiştir. Ve yine: “Ona (Sallallahu aleyhi ve sellem) has değildir” de denilmiştir. Büyük Günah Sahipleri İçin Olan Şefaat: Onlar muvahhidlerin günahkarlarıdır. Günahları sebebiyle cehenneme girmişlerdir. Ondan çıkmaları için, Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem), onun dışındaki peygamberler, melekler, salihler ve şehidler onlara şefaat ederler. Kur’an ve oruç, Kur’an okuyan ve oruç tutanlara kıyamet günü iki şefaatçidir. Yine mü’minlerin çocukları (buluğ çağına ermeden vefat eden) ana babalarına şefaatçidirler.


Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in Kevser) Havuzu :

(Kevser) Havuzuna İman: O, Peygamberimiz Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in havuzudur. Suyu sütten daha beyazdır ve baldan daha tatlıdır. Kokusu misk kokusundan daha güzeldir. Kim ondan bir içim içerse bir daha ebediyen susamaz.

Sırat (Köprüsü):

Sırat (Köprüsü)’ne iman: O, cehennemin ortası üzerine kurulmuştur. İnsanlar amellerinin derecesine göre ondan geçerler. onların ilkleri şimşek gibi, sonra rüzgar gibi, sonra kuş gibi geçerler. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) sırat üzerinde ayakta: Ya Rabbi! Selamet ver, selamet ver der. Kulların çabaları aciz kalır. Hatta adam gelir ancak sürünerek ilerleyebilir. Sırat’ın yanlarında asılı kancalar vardır, (kendilerine) emredilenleri almakla görevlidirler. Onları eğilip (kapar) derilerini yırtar, cehenneme toplarlar. Bizler, Kitap ve Sünnet’te bu gün ve korkunç halleri ile ilgili gelen bütün haberlere inanırız. Allah bu hususta bize yardım etsin.

HAYRI VE ŞERRİ İLE KAZA’YA (KADERE) İMAN:

Kaza ve Kadere İman:



Allah (Azze ve Celle)’nin yaratılmışların kaderini takdir ettiğini kesin bir şekilde tasdik etmek. Muhakkak ki Allah’ın dilediği şey olur, dilemediği şey ise olmaz. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz biz, her şeyi bir kadere göre yarattık.” (Kamer-49) “Allah'ın emri, takdir olunmuş bir kaderdir.” (Ahzab-38)

Kaderin Dört Mertebesi:

Birincisi: İlim; Bizler inanırız ki; Allah (Azze ve Celle) şüphesiz her şeyi en iyi bilendir. Olan şeyi ve nasıl olduğunu bilir. İlmi ile ezeli ve ebedidir.O’nun için ilim bilgisizlikten sonra meydana gelmez. O’nu ilimden sonra unutkanlık tutmaz.


İkincisi: Yazı; Bizler inanırız ki; Allah (Azze ve Celle) kıyamete kadar olacak olanları Levh-i Mahfuz’da yazdı. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Bilmiyor musun ki Allah, gökte ve yerde olan her şeyi bilir; bu Levh-i Mahfûz'da yazılıdır. Bu, şüphesiz Allah'a kolaydır.” (Hac-70) “(Firavun şöyle) demişti: "Geçmiş nesillerin durumu ne olacak? (Mûsâ da) demişti ki: "Onlarla ilgili bilgi, Rabbimin katındaki bir kitaptadır. Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.” (Taha-51,52) “Her şeyi biz, apaçık bir kütükte saymışızdır.) (Yasin-12) Şu da göklerin ve yerin yaratılmasından önceki ezeli takdire dahildir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “De ki: "Bize, Allah'ın yazdığından başka bir şey isabet etmez.” (Tevbe-51)

O’nun yazısı misak günü: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim.” idi. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Rabbin, Âdem oğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şâhit tutarak "ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti). Onlar da: "Evet (Rabbimizsin)" demişlerdi…” (A’raf-172) Ömür, rahimde nutfenin oluşumu esnasında takdir edilir. Melek gönderilir, mudgaya (uzuvları oluşan cenine) ruh üfler ve dört kelime; rızkı, eceli, ameli ve bedbaht veya mutlu yazması emrolunur. Kadir gecesinde senelik (işler) takdir olunur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Her hikmetli işe o gecede ayırt edilir.” (Duhan-4) İbn Abbas (Radiyallahu anhuma) dedi ki: sene içerisinde ölümden, hayattan, rızıktan, yağmurdan, hac yapacaklara kadar olması takdir edilen şeyler, Ummu-l Kitab’a Kadir gecesinde yazılır. Denilir ki; falan hacceder ve falan hacceder. Günlük takdir: Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“O her gün bir iştedir (her an yaratma halindedir).” (Rahman-29) Günlük takdir, yıllık takdirin bir bölümüdür. Nutfenin oluşumu esnasında ki ömür takdiri, yıllık bölümdendir. Ömür, misak günündeki ilk ömür takdirinden bir bölümdür. Ve yine o İmamu’l-Mubin’de kalemin yazdığı ezeli takdirden bir bölümdür. İmamu’l-Mubin Allah (Azze ve Celle)’nin bildiğidir. Aynı şekilde son mertebe onun sonunda, Allah (Azze ve Celle’nin bilgisine kadardır. Başlangıçlar onun sonsuzluğunda biter, sonlar onun sonunda biter. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “En son gidiş Rabbınadır.” (Necm-42) Üçüncüsü: Dileme; Bizler inanırız ki; Yüce Allah göklerde ve yerde olan her şeyi dilemiştir. O’nun dilemesinin dışında hiçbir şey olmaz. Dilediği şey olur, dilemediği şey olmaz. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Bir şeyin olmasını istediği zaman, O'nun işi, ona "ol" demekten ibarettir; o da hemen olur.” (Yasin-82)

“Eğer Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi.” (Bakara-253) “Eğer Allah dileseydi, onları elbette hidayet üzere toplardı.” (En’am-35) “Eğer Rabbin dileseydi, insanları tek bir ümmet yapardı.” (Hud-118) “Eğer dileseydik herkese hidayet ederdik. Fakat benden bir söz sâdır olmuştur.” (Secde-13) “Ne göklerde ve ne de yerde, Allah'ı âciz bırakacak hiçbir şey yoktur.” (Fatır-44) Dördüncüsü: Yaratma Mertebesi; Yüce Allah her amel işleyenin ve amelinin, her hareket edenin ve hareketinin ve her hareketsiz olanın ve hareketsizliğinin yaratıcısıdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Sizi ve yaptığınız şeyleri Allah yaratmıştır.” (Saffat-96)

“Allah, her şeyin yaratıcısıdır; O, her şeye vekildir.” (Zümer-62)

Kulların Fiilleri:

Bizler inanırız ki; bununla beraber (yani Allah’ın dilemesiyle beraber) kulların, amelleri üzerinde güçleri, dilemeleri ve iradeleri vardır. Yüce Allah onların, dilemelerinin, güçlerinin, sözlerinin ve amellerinin yaratıcısıdır. Onlardan sadır olan sözler ve fiiller gerçek anlamda onlara izafe olunur. Ve onun üzerine mükafatlandırılır ve cezalandırılır. Onlar (Kullar) Yüce Allah’ın onlara güç verdiği şeyden başkasına güç yetiremezler. Yüce Allah’ın dilediği şeyden başkasını dileyemezler. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Bu, şüphesiz bir öğüttür. Dileyen, Rabbine giden bir yol tutar. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir; hikmet sahibidir.” (İnsan-29,30)

“Kur'ân, âlemler için ve içinizden doğru yola girmeyi dileyen kimseler için bir öğütten başka bir şey değildir. Şu da bir gerçektir ki, âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz bir şey dileyemezsiniz.” (Tekvir-27,29)

“Allah, hiç kimseye gücü dışında bir şey yüklemez (Kişinin) kazandığı iyilik lehine, kötülük ise aleyhinedir.” (Bakara-286) “Yapmış olduklarınıza karşılık size mîras bırakılan cennet işte budur.” (Zuhruf-72) (yani amel sebebiyle) “Yapmış olduklarınızdan dolayı ebedî azabı tadın.” (Secde-14) “Her kim zerre miktarı hayır işlemişse onu görecektir. Kim de zerre miktarı kötülük işlemişse onu görecektir.” (Zelzele-7,8)


Kader, Amele Mani Olmaksızın, Güveni Gerektirmeksizin Öne Geçer:

Bizler inanırız ki; kader amele mani olmaksızın, aynı şekilde güveni gerektirmeksizin öne geçer. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına takdir edilenlerin ve olacakların yazılmış olduğunu ve kalemin kuruduğunu haber verdiğinde, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e denildi ki; “Yazımıza güvenip amel etmeyelim mi?” Buyurdu ki; “Hayır! Amel ediniz, herkese (yazısına uygun ameli) kolaylaştırılır.” Sonra (şu ayetleri) okudu: “Kim malından verir ve sakınır, en güzeli de tasdik ederse, biz de ona en kolayı hazırlarız. Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görür ve en güzeli yalanlarsa, biz de ona en güç olanı kolaylaştırırız.” (Leyl-5,10) Ona (kişiye) takdir olunan sebepler ulaşır. Her şey için böyledir: nikah çocuk olması için bir sebeptir. Sürmek ekinin meydana gelmesi için bir sebeptir. Aynı şekilde salih amel cennete giriş için bir sebeptir ve kötü amelde cehenneme giriş için bir sebeptir.

İMAN’A DAİR DOĞRU AKİDE


Şu Hususlar Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat Akidesindendir:

İman: dilin “La ilahe illallah Muhammedun rasulullah” tevhid sözünü söylemesi, kalple tevhid kelimesine şüphesiz, samimi ve kesin olarak inanmak ve azalarla amel etmektir. İmam Şafii (Rahimehullah) der ki; “Sahabe, Tabiin, Tebei Tabiin ve onlara ulaşanlar icma ile derler ki: İman; söz, amel ve niyettir. Üçünden biri diğerinden ayrılmaz.” Bunu Lalkai es-Sunne’de rivayet eder.

İmanın Artması ve Eksilmesi:


İman, taatlerle artar, masiyetlerle eksilir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Onlara bazı kimseler, "(size düşman olan) insanlar, size karşı bir araya geldiler; bu sebeple onlardan korkun" demişlerdir de, (bu söz) onların imanını artırmış ve "Allah bize yeter: o, ne güzel bir vekîldir" demişlerdir.” (Al-i İmran-173) “Onlara Onun (Allah’ın) âyetleri okunduğu zaman da imanları artar ve yalnız Rablerine dayanıp güvenirler.” (Enfal-2) “Bir sûre indirildiği zaman, (o münafıklar arasında) "bu sûre hanginizin îmanını artırdı?" diyenler vardır. İşte o îman edenler var ya, onların îmanını artırmıştır. Ve bunu, birbirlerine müjdelerler.” (Tevbe-124) “Mü'minler, müşrik orduları görünce: "İşte bu, Allah'ın ve Rasûlünün bize vadettikleri şeydir Allah ve Rasûlü doğru söyledi" demişlerdir. Bu bakımdan, düşmanın gelişi onların sadece îmanlarını ve teslimiyetlerini arttırmıştır.” (Ahzab-22) “İmanlarına îman katmaları için, mü'minlerin kalblerine huzuru indiren O'dur.” (Fetih-4) “…iman edenlerin imanlarını artırması için…” (Müddesir-31)

Buhari ve Müslim’de gelen, İbn-i Ömer (Radiyallahu anhuma) hadisinde, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) kadınlara nasihatinde, onlara şöyle buyurdu: “Akıl ve dîni noksan olanlardan hiç birinin akıllı bîr kimseye sizin kadar galebe çaldığını görmedim.” Bu iman eksikliğine delildir. Benzer bir sözlerinde Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem): “Müminlerin imanca en kamil olanları, ahlakı en güzel olanlarıdır.” (Ahmed ve başkaları Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)’den rivayet etmişlerdir.) Kim güzel ahlak ile nitelenebiliyorsa, o müminlerin imanca en kamil olanıdır. Bununla beraber kiminde ahlakı kötü ise, o da imanı en noksan olandır.

İman İtikatsız Olmaz:

İman itikadsız söz ve amel değildir. Çünkü bu münafıkların imanıdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan öyle kimseler vardır ki; "Allah'a ve ahiret gününe îman ettik" derler, halbuki onlar mümin değillerdir.” (Bakara-8)

İman Sadece Bilmek Değildir :O (iman) sadece bilmek değildir. Çünkü bu kafirlerin ve inkarcıların imanıdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Gönülleri, o delillerin hak olduğuna kanaat getirdiği halde, sırf zulüm ve kibir yüzünden onları inkâr etmişlerdi. Şimdi sen (ey Muhammed) o bozguncuların akıbetinin nasıl olduğuna bir bak.” (Neml-14) “Onlar seni asla yalanlamıyorlar; o zâlimler, asıl Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.” (En’am-33)

“Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu (Peygamberi), oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.” (Bakara-146) “İşte, önceden (geleceğini) bildikleri (bu Kitap] gelince, onu inkâr ettiler.” (Bakara-89) “Ad ve Semûd kavimlerini de helak etmiştik. Oturdukları yerlerden bu size açıkça belli olmuştur. Şeytan, onlara amellerini süslü göstermiş ve böylece onları doğru yoldan alıkoymuştu. Oysa kendileri bunu anlayabilecek kimseler idiler.” (Ankebut-38)

İman Amelsiz Olmaz: O (iman), amelsiz söz ve itikad değildir. Çünkü Allah (Azze ve Celle) amele iman ismini vermiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Allah, îmanınızı zayi edecek değildir.” (Bakara-143) (Yani Beyt’ul-Makdis’e doğru kıldığınız namazınızı)

Buhari ve Müslim’de gelen İbn-i Abbas (Radiyallahu anhuma) hadisinde: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) Abdulkays heyetine şöyle buyurmuştur: “Size dört şeyi emrediyorum: Allah’a iman! Allah’a iman nedir bilir misiniz?; Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmek, namazı kılmak, zekatı vermek, ramazan orucunu tutmak ve ganimetin beşte birini vermenizdir.” Yine Buhari ve Müslim’de Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)’den gelen rivayette: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “İman, yetmiş veya altmış küsur şubedir. En üstünü “Lailaheillallah” sözüdür. En ednası/en düşük mertebesi ise yoldan eziyet veren şeyleri uzaklaştırmaktır. Haya da imandan bir şubedir.”

Amellerin Hükmü:

Namazın dışındaki amellerden olan bir şeyin terki küfür değildir. Kim onu (namazı) terk ederse mutlaka kafir olmuş olur. Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in sahabesi bunda icma etmiştir. Abdullah b. Şakik şöyle dedi; “Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabı namazın dışındaki amellerin terkini küfür görmezdi.” (Tirmizi rivayet etmiştir)

Tekfir Etmenin Hükmü:

Tekfir etmek Allah’ın hakkıdır. Allah’ın ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in tekfir ettikleri veya müslümanların tekfir etme konusunda icma ettikleri kimse dışında hiçkimse tekfir edilemez. Aziz kitabın, sahih sünnetin veya icmanın nassıyla apaçık delil bulunan küfür dışında bir şeyle birini tekfir eden, ağır bir şekilde cezalandırmayı ve ta’zir cezasını hak eder. Çünkü “Kim bir mümini küfürle itham ederse , o, onu öldürmüş gibidir” Buhari bunu Sabit b. Dahhak (Radiyallahu anh) yoluyla Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)’den rivayet eder.

Küfür, hakkında itibar edilebilecek bir ihtilaf bulunmayan küfür sözü, fiil veya itikadla meydana gelir. İstihlal (işlenen fiili helal saymak) küfrün şartlarından değildir. Genel tekfir ile belirli bir şahsı tekfir arasındaki fark: genel tekfir; genel tehdit gibidir. İmamların: “Kim Kur’an mahluktur derse kafir olur” sözünde olduğu gibi, bunu mutlak/kayıtsız ve umumi/genel ifadeli kullanmak gerekir. Yine İbn Huzeyme rahimehullah’ın şu sözü de böyledir: “Kim Allah’ın yedi kat göğünün üstünde Arş’ının üzerine istiva etmiş olduğunu kabul etmezse, o, kanı helal ve malı ganimet olan bir kafir olur”. Belirli şahsı tekfir için; şartlarının bulunması ve engellerinin ortadan kalkması zorunludur. Mutlak/kayıtsız ve genel ifadeli tekfir, şartları yerine gelip, engelleri ortadan kalkmadıkça belirli bir şahsın tekfirini gerektirmez.

BÜYÜK GÜNAHA DÜŞEN KİMSENİN HÜKMÜ HAKKINDA DOĞRU AKİDE
Şu Hususlar Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat Akidesindendir:

Yüce Allah’a ortak koşmak dışında günahların hiçbiri müslümanı İslam dininden çıkarmaz. Ancak onu (o günahı) helal sayarsa müstesna (bu dinden çıkarır). Kötü fiili helal sayan veya yapmasa bile onun helal olduğuna inanan (dinden çıkar). Çünkü o bu durumda, Kitab’ı ve Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’i yalanlamış olur. Bunun ise küfür olduğu Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir. Günahlardan şirkin dışındaki hiçbir şey sahibini cehennem ateşinde ebedi kılmaz. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Allah, kendisine şirk koşulmasını asla affetmez; bunun dışındakileri ise, dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa-48)

Bu ayet günah sahiplerine Allah (Azze ve Celle)’nin dilemesini şart olarak belirlemektedir. Yüce Allah dilerse kendinden ve cömertliğinden onu affeder, dilerse günahı ölçüsünde, onu temizlemek için cehenneme sokar. Sonra onu tevhidinden dolayı cehennemden çıkarır, cennete sokar.

Büyük Günah Sahibinin İmanı Eksiktir:

Allah (Azze ve Celle) Kitabında öldürme ve zina gibi bazı büyük günahların isimlerini vermiştir. Büyük günah sahiplerinin imanı sabittir. Onlar imanları ile mümin, günahları ile fasıktır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı; Hüre karşılık hür köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın. Bununla beraber öldürülenin kardeşi tarafından katil lehine bir şey affolunursa, artık örfe uymak ve öldürülen (taraf)e (borcu) güzellikle ödemek gerekir.” (Bakara-178) Yüce Allah (bu ayette) müminlerden katil ve maktul için imanı ve iman kardeşliğini isbat etmiştir.

Kişinin Fasık İsmiyle Birlikte Müslüman İsmiyle de İsimlendirilmesi Tenakuz Değildir:
Fısk olan amelin veya onu işleyenin arasını ayırmak, (günah) işleyeni Müslüman olarak isimlendirmek, onun üzerine Müslümanların hükümlerini uygulamak tenakuz değildir. Sahabe Abdullah Himar hakkında – Buhari’nin Sahih’inde rivayet ettiği – kıssa bu konuda gayet açıktır. Zira Abdullah Himar şarap içtiğinden, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e getiriliyordu. Sahabe (Radiyallahu anhum)’dan biri : “Allah ona lanet etsin! Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e ne çok getiriliyor (dedi). Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) “Ona lanet etme, muhakkak ki o, Allah’ı ve Rasulünü seviyor” buyurdu. Yalnızca bu büyük günah ile o İslam’dan çıkmadı. Bilakis bu büyük günahın vuku bulmasıyla beraber onun imanı ispatlanmış oldu.

Küfür ve Şirkin Kısımları:

Bunun açıklaması: küfür, şirk, zulüm, fasıklık ve nifak hepside şer’i naslarda iki kısım olarak gelmiştir.

1- Büyük: (Onu işleyen), dinin aslına bütünüyle zıt olduğu için (İslam) milletinden çıkar.
2- Küçük: İmanın kemaline zıt olduğu için sahibini (İslam milleti) den çıkarmaz.

Bu, -Allah onlardan razı olsun- selefin taksimidir. Ümmetin alimi ve Kur’an’ın tercümanı İbn-i Abbas (Radiyallahu anhuma) küfrün altında bir küfür, zulmün altında bir zulüm, fıskın altında bir fısk ve nifakın altında bir nifakın bulunduğunu belirtmiştir.

Büyük Küfür:

Yüce Allah kendisinden başkasına dua edene, kafir, müşrik ve zalim ismini vermiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Kim Allah ile beraber, varlığına hiçbir delil bulunmayan başka bir ilâha ibadet ederse, onun hesabı Rabbi yanındadır. Gerçek şudur ki, kâfirler asla iflah olmaz.” (Mu’minun-117)

“De ki: "Ben, sadece Rabbime ibadet ederim ve hiç kimseyi O'na ortak koşmam.” (Cin-20)

“ Allah'ı bırakıp da sana faydası da zararı da dokunmayacak başka şeylere duâ edip yalvarma; eğer bunu yaparsan, zâlimlerden olursun”. (Yunus-106) “…İblis müstesna, o cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı (fasıklardan oldu).” (Kehf-50) İşte kendisiyle imanın bir araya gelmeyeceği büyük küfür, büyük şirk, büyük zulüm ve büyük fısk budur.

Küçük Küfür:

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte asıl kâfir olanlar onlardır.” (Maide-44) “Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte asıl zâlim olanlar onlardır.” (Maide-45) “Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte asıl fâsık olanlar onlardır.” (Maide-47)

“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve alevlenmiş ateşe gireceklerdir”. (Nisa-10) Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “ Müslümana sövmek fasıklık, onu öldürmek küfürdür.” “Kim Allah’tan başkası adına yemin ederse küfre düşmüş veya şirk koşmuş olur.” Bunlar küçük küfür, küçük şirk, küçük zulüm ve küçük fısk hakkındadır. Kitap ve sünnet naslarının belirttiği ve selefin icma ettikleri, gibi bunlarla iman bir arada bulunabilir. Bunlar imanı eksiltir ve onun kemalini kaldırır.

ALLAH RASULÜ (SALLALLAHU ALEYHİ VESELLEM)’İN SAHABELERİ HAKKINDA DOĞRU AKİDE


Şu Hususlar Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat Akidesindendir:

Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabının sevgisi; onları dost edinme, onlardan razı olma, onlar için istiğfarda bulunma ve onlardan övgü ile söz etmektir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Muhacirler’den ve Ensar’dan (İslam yolunda) yarışanların öncüleriyle, onlara iyilikle tâbi olanlardan Allah hoşnut olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Allah onlara, içinde dâimi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vadetmiştir. İşte bu, en büyük kurtuluştur.” (Tevbe-100) Yüce Allah, öncü olanların dışındakilere iyiliği (öncülere iyilikle tabi olmayı) şart koştu. Onlara iyilikle tabi olanlardan başkasından razı olmadı.

“Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.” (Fetih-18) Allah kimden razı olduysa ona ebediyen kızmamıştır. Sahih hadiste sabittir ki, Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ağaç altında biat edenlerden hiç kimse, cehenneme girmeyecektir.”

Muhacirlerin Fazileti:

Allah (Azze ve Celle) Muhacirler’den ve onların özelliklerinden; “şüphesiz ki onlar doğru olanlardır” diye bahsetmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“(Allah'ın verdiği bu ganimet malları,) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır.” (Haşr-8)

Ensârın Fazileti: Sonra Ensar’dan bahisle Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr-9) Daha sonra Yüce Allah, onlardan sonra gelen müminlerden, Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabına iyilikle tabi olanların hallerinden bahsederek şöyle buyurmuştur: “Bunların arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!” (Haşr-10)

“Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kafirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kafirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vadetmiştir.” (Fetih-29)

Sahabeye Buğuz Eden Kimsenin Hükmü: İmam Malik (Rahimehullah) şöyle demiştir: “İnsanlardan kim Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabından birine kalbinde kin (öfke) bulunarak sabahlarsa, her nerede olursa olsun bela onu bulur.” Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (Enfal-74)

Sahabeler Arasında Üstünlük:

Yüce Allah fetihten önce – ki o Hudeybiye barışıdır – infakta bulunan ve sevaşan sahabelerin, fetihten sonra infakta bulunup savaşan sahabelerden üstün olduklarını açıklamış ve her iki gruba da cenneti vaad ederek şöyle buyurmuştur: “Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vadetmiştir. Allah'ın yaptıklarınızdan haberi vardır.” (Hadid-10)

Sahabeye Sövmenin Yasaklığı:

Buhari ve Müslim’de, Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu anh)’den gelen rivayette, o şöyle demiştir: Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Ashabımdan hiçbir kimseye sövmeyiniz, eğer (sizden) biri Uhud Dağı kadar altın infak etse onlardan birinin bir müddünü yarılayamaz.” Müdd: Sa’’ın çeyreği. Nasif: Müddün yarısıdır. Bunun anlamı: Onların faziletinin bu kadar az bir kısmına ve yarısına dahi ulaşamaz demektir.

Onların Hayırlı Kimseler Olduklarına Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in Şahitliği:

Buhari ve Müslim’de aynı şekilde İmran b. Husayn (Radiyallahu anh)’den gelen rivayette: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “İnsanların en hayırlısı benim asrımdır. Sonra onların peşinden gelenler, sonra onların peşinden gelenlerdir.” İmran: “Kendi asrından sonra, iki asırdan mı yoksa üç asırdan mı bahsetti bilmiyorum.” dedi. “Sonra onların ardından bir topluluk gelir ki: şahitlikleri istenmeden, şahitlik yaparlar. Hainlik ederler, güvenilmezler. Adak adarlar, yerine getirmezler. Onlarda şişmanlık zuhur edecektir.”

Ensarın Fazileti:

Buhari ve Müslim’de Enes (Radiyallahu anh)’den gelen rivayette: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “İmanın alameti, Ensar’ı sevmektir. Nifakın alameti ise Ensar’a buğuz etmektir.” Yine Buhari ve Müslim’de Bera b. Azib (Radiyallahu anh)’den gelen rivayette: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) Ensar hakkında şöyle buyurdu: “Onları ancak mümin sever ve onlara ancak münafık buğuz eder. Onları seveni Allah sever, onlara buğuz edene Allah buğuz eder.” Sahih-i Müslim’de Ebu Hureyre ve Ebu Said (Radiyallahu anhuma) hadisinde: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kimse Ensar’a buğuz etmez.”

Buhari ve Müslim’de Ali b. Ebu Talib (Radiyallahu anh) hadisinde: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) Hatıb b. Ebi Beltaa kıssasında şöyle buyurdu: “…muhakkak ki o Bedir’e katılmıştır. Ne biliyorsun belki Allah Bedir ehlinin durumuna muttali olup şöyle buyurdu: “(Artık) dilediğinizi yapın, sizi bağışladım.”
Rıdvan Biatine Katılan Ashabın Fazileti : Sahih-i Müslim’de, Cabir b. Abdullah (Radiyallahu anh)’dan gelen rivayette o şöyle dedi: “Bana Ümmü Mübeşşir haber verdi ki: “Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)’i Hafsa’nın yanında şöyle derken işittim:” “İnşaallah, (Hudeybiye’de Rıdvan Bey’atinde ağacın) altında biat eden Ashabı Şecere’den hiç kimse cehenneme girmeyecektir.” Onların sayısı, bindörtyüzden fazla idi. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’de (Radiyallahu anhum) onlardandı.

Sahabenin Fazilet Hususundaki Sıralaması:

Ehli Sünnet itikad eder ki bu ümmetin Peygamberlerinden sonra en hayırlısı Ebu Bekir Sıddık (Radiyallahu anh) dır. Sonra Ömer’ul-Faruk (Radiyallahu anh) dır. Bu sahabenin ve tabiinin icmasıdır. Bu hususta hiç kimse onlara muhalefet etmemiştir. Emir’u l-Mu’minin Ali b. Ebu Talib (Radiyallahu anh)’den tevatüren nakledilmiştir ki: “Bu ümmetin Peygamberlerinden sonra en hayırlısı Ebu Bekir sonra Ömer dir.” Ehli Sünnet Osman b. Affan’ı üçüncü, Ali b. Ebu Talib’i (Radiyallahu anhuma) dördüncü olarak sıralar.

ALLAH RASULÜ (SALLALLAHU ALEYHİ VESELLEM)’İN EHLİ BEYTİ HAKKINDA DOĞRU AKİDE


Şu Hususlar Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat Akidesindendir:

Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in Ehli Beyt’ine sevgi: onların faziletinin ve şerefinin bilinmesi, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in Gadir Hum günü yaptığı vasiyeti yerine getirmektir. O (Sallallahu aleyhi ve sellem) orada Allah’a hamd etti, O’nu övdü, nasihatte ve hatırlatmada bulundu. Sonra şöyle buyurdu:

“Bundan sonra; Ey insanlar dikkat edin! Ben sadece bir beşerim. Rabbimin elçisinin (ölüm meleğinin) bana gelmesi, benimde ona icabet etmem yakınlaştı. Ben (size) iki ağır (emanet) bırakıyorum. Onların birincisi Allah’ın Kitab’ıdır. O’nda hidayet ve nur vardır. Allah’ın Kitab’ına sarılın ve ona sıkıca tutunun.” (Sonra Allah’ın Kitab’ına teşvik etti ve ona dikkat çekti.) Sonra şöyle buyurdu: “Ve Ehli Beytim, Ehli Beytim hususunda size Allah’ı hatırlatırım. Ehli Beytim hususunda size Allah’ı hatırlatırım. Ehli Beytim hususunda size Allah’ı hatırlatırım.” Bunu Müslim Sahih’inde Zeyd b. Erkam (Radiyallahu anh)’den rivayet etmiştir. İbn-i Kesir (Rahimehullah) tefsirinde şöyle der: Ehli Beyt’in vasiyet edilmesini inkar etmeyiz. Onlara iyilik emredilmiştir. Onlar hürmete layık ve en seçkin olanlardır. Şüphesiz onlar, özellikle de Abbas, çocukları, Ali ve ailesi, zürriyetleri gibi ehli beytin selefinden apaçık sahih sünnete tabi olanları, yeryüzünde bulunan en şerefli, en soylu ve en seçkin evden, tertemiz nesildendirler.

Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in Eşleri O’nun Ehli Beytindendir : Onlar, Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in Ehli Beyt’indendir. Yüce Allah onlara hitap bağlamında şöyle buyurmuştur:

“Evlerinizde kalın ve ilk câhiliye kadınları gibi açılıp saçılmayın. Namazı dosdoğru kılın; zekâtı verin; Allah'a ve Rasûlüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden günâh kirini gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor. Evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Allah, şüphesiz lütuf sahibidir her şeyden haberdârdır.” (Ahzab-33,34) İbn-i Kesir (Rahimehullah) tefsirinde şöyle der: Bu ayet eşlerinin Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in Ehli Beyt’ine dahil olduğunu belirtmektedir. Zira ayetin nüzul sebebi onlardır. Bu konudaki iki görüşe göre de ayetin nüzulüne sebep olan ayete dahildir. Bir görüşe göre sadece ayetin nüzulüne sebep olan dahildir. Sahih olan ise onunla beraber başkalarının da dahil olmasıdır.

Bu ayetin şumulüne Emir’u l-Mu’minin Ali b. Ebu Talib (Radiyallahu anh)’de dahildir. Ve Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in kızı Fatıma, Hasan ve Hüseyin (Radiyallahu anhum ecmain) de (dahildir). Aişe (Radiyallahu anha) hadisinde: Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) üzerinde siyah yünden nakışlı bir örtü olduğu halde sabahleyin çıktı. Hasan b. Ali geldi onu (yanına) aldı. Sonra Hüseyin geldi oda beraberinde girdi. Sonra Fatıma geldi onu da içeri aldı. Sonra Ali geldi onu da içeri aldı. Sonra şöyle buyurdu: “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab-33) Bunu Müslim rivayet etti.

EVLİYALARIN KERAMETİ HAKKINDA DOĞRU AKİDE

Ehli Sünnet ve’l Cemaat İtikad Eder Ki: Yüce Allah’ın dostları için kerametler meydana getirdiği, naslarla tevatüren gelen bir şeydir.

Velinin (Allah Dostunun) Tanımı:
Onlara (Ehli sünnete) göre veli: Şer’i emirleri yerine getiren ve şeriatta yasak olarak gelen şeylerden sakınan kimsedir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar, iman edip de takvâya ermiş olanlardır.” (Yunus-62,63) İman ve takva ile evliya olunur.

Kerametin Tanımı:

Keramet: Yüce Allah, alışılagelmişin dışında olağan üstü bir işi, dostlarından bir dostunun eliyle meydana getirir. Dini veya dünyevi bir işte ona yardımcı olur. Fakat veliye gönderilmiş (elçi)lerin ve peygamberlerin mucizelerine benzer bir keramet ihsan edilmez.

Evliyanın (Allah’ın Dostlarının) Kerametlerinden Bazıları: Allah’ın dostlarının kerametlerinden (bazıları şunlardır): Ashabı Kehf kıssası. Meryem (Aleyhesselam)’ın kıssası; doğum sancısı onu hurma ağacına getirdiğinde, Allah ona, kendisine olmuş taze hurma döktürmesi için hurma ağacını sallamasını emretti ve Allah onu (bu şekilde kuru hurma ağacından) rızıklandırdı. Kış meyvesi yazın, yaz meyvesi kışın onun yanında var olurdu. Ve Süleyman (Aleyhi’s-selam)’ın katibi Asaf’ın kıssası. Allah’ın yüzyıl öldürüp sonra tekrar dirilttiği adamın kıssası. Rahip Cüreyc kıssası. İsrailoğullarından bir mağaraya sığınıp, sonra bir kayanın (mağaranın girişini) üzerlerine örttüğü üç kişinin kıssası. Bundan başka ilim ehlinin yanında şöhret bulan, Kur’an ve sahih sünnet ile veya seleften ve onlardan sonra gelenlerden doğruluğuna güvenilen şeyler.

Velinin (Allah Dostunun) Fazileti Hakkında : Evliyaların faziletine dair Buhari Sahih’inde Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)’den şunu rivayet etmiştir: o şöyle demiştir; Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Şu muhakkak ki Allah Tebareke ve Teala şöyle buyurur: ”Kim benim bir dostuma düşman olursa, ona harp ilan ederim.”

MÜSLÜMANLARIN YÖNETECİLERİ HAKKINDA OLMASI GEREKEN DOĞRU AKİDE


Ehli Sünnet ve’l-Cemaat (Bu Hususta Şöyle) İnanır: Yüce Allah, Allah’a isyan olan hususlar müstesna yöneticilere itaati vacip kıldı. (Ehli sünnet) Ubade b. Samit (Radiyallahu anh) hadisindeki, Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyruğunda işaret edilene inanırlar. “Masiyet olması müstesna sana zorluğunda ve kolaylığında, güzelliğinde ve çirkinliğinde, sana karşı bencilliğinde, malını yeseler, sırtını dövseler de dinle ve itaat et.” Bunu İbn-i Hibban Sahih’inde hasen bir isnadla tahric etmiştir. Aslı Buhari ve Müslim’de de vardır. Ehli sünnet, velev ki sapsalar ve zulmetseler dahi, Allah’a karşı açık bir küfürlerine bir delil görülmezse Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in (şu) buyruğundan dolayı yöneticilere isyan etmenin haram olduğuna inanırlar.

“İdarecilerinizin hayırlısı, sizin onları sevdiğiniz, onlarında sizi sevdiği, sizin onlara dua ettiğiniz, onlarında size dua ettiği, idarecilerinizin kötüleri de, sizin onlara buğuz ettiğiniz, onlarında size buğuz ettiği, sizin onlara lanet ettiğiniz, onların da size lanet ettiği (idarecilerdir).” Denildi ki: “ Ey Allah’ın Rasulü! Kılıçlarımızla karşı gelmeyelim mi?” Buyurdu ki: “Namazı kıldıkları sürece hayır! İdarecilerinizi hoşlanmadığınız bir şey üzere gördüğünüzde, o yaptıklarını çirkin görünüz, itaatten el çekmeyiniz.” Bir lafzı da: “Dikkat edin! Üzerinize yönetici olan kimseye, onun Allah’a isyan olan bir şey yaptığını gördüğünüzde, Allah’a isyan olan şeyi inkar edin, (fakat) itaatten el çekmeyin.” Bunu Müslim Avf b. Malik’ten tahric etmiştir.

Onlara İsyan Edenin Cezası: Cemaatten ayrılan kimseyi şeriat koyucu (Allah) dünyada ve ahirette, suçunun büyüklüğüne göre şu ağır cezalara uğratır:

İtaatten çıkıp cemaatten ayrılan kimsenin cahiliye ölümü üzere ölmesi bunlardandır. Günahının büyüklüğünden dolayı cemaatten ayrılan kimse sorgulanmaz. Cemaatten ayrılanın kıyamet gününde Allah katında bir mazereti olmaz. Cemaatten ayrılan şeytan ile birlikte koşturur. Cemaatten ayrılanın kanı helal olur. Ehli Sünnet ve’l-Cemaat (Bu Hususta Şöyle) İnanır:

Yöneticilere Dua Etmek:

Yöneticiler hakkında övücü ve destekleyici şekilde doğrulukları ve afiyetleri için dua etmek, bir kimsenin ehli sünnetten olduğunun alametidir. Nitekim İmam Berbehari Kitabu’s-Sunne’de şöyle demiştir: “Bir kimsenin sultana beddua ettiğini görürsen bil ki o, heva ehlindendir. Bir kimsenin de sultanın düzelmesi için dua ettiğini işitirsen, bil ki inşaallah o ehli sünnettendir.”

Fudayl b. İyad der ki: “Eğer benim (kabul edileceğini bildiğim) bir duam olsaydı, onu ancak sultan hakkında yapardım. Bize onların doğruluğu için dua etmemiz emredildi. Bize onların aleyhine dua etmemiz emredilmedi. Eğer saparlarsa ve zulmederlerse, şüphesiz onların sapmaları kendileri ve Müslümanlar aleyhinedir. Onların doğruluğu ise kendileri ve Müslümanlar lehinedir.” İmam Sabuni “Akidetu’s-Selefi Ashab’il-Hadis” de şöyle der: “Onlara düzelmeleri, muvaffakiyetleri ve doğrulukları için dua edilmesi görüşündedirler. Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabının büyüklerinin ittifakı ile Onlara sövmenin şer’an yasak olduğu görüşündedirler.” Enes b. Malik (Radiyallahu anh) şöyle der: “ Bize Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabından büyüklerimiz (emirlere sövmeyi) yasaklardı. Şöyle buyurdu: “Emirlerinize sövmeyiniz, onları aldatmayınız ve onlara buğuz etmeyiniz. Allah’tan korkunuz ve sabrediniz. Şüphesiz iş yakındır.” Ebu Asım Sünne’de ve diğerlerinde rivayet etmiştir.

DİN HAKKINDA MÜNAKAŞADAN UZAK DURMAK


Ehli Sünnet ve’l-Cemaat Din Hakkında Münakaşadan ve Çekişmeden Nehyeder: Çünkü Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) bu hususta sakındırmıştır. Buhari ve Müslim’de geçen rivayette Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kalpleriniz üzerinde birleştiği sürece Kur’an’ı okuyunuz. Anlaşmazlığa düştüğünüzde ise O’ndan kalkınız.” Müsned’de ve Sünen-i İbn-i Mace’de (Aslı Sahih-i Müslim’de de vardır) Abdullah b. Amr (Radiyallahu anh)’den: Orada bulunanlar kader hakkında çekişmeye başladılar. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) öfkesinden sanki yüzünde nar taneleri çıkmış gibi yanlarına çıktı ve şöyle buyurdu:

“Bu yaptığınız nedir?” veya “Bunu niçin yaptınız? Kur’an’ın bir kısmı ile bir kısmını çakıştırıyorsunuz. Sizden önceki ümmetler bu yüzden helak oldu.”

Hatta münkaşanın (cedelin) ümmet hakkında Allah’ın cezalarından bir ceza olduğu haberi gelmiştir. Sünen-i Tirmizi ve İbn-i Mace’de gelen Ebu Umame (Radiyallahu anh) hadisinde, o şöyle dedi: Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Üzerinde bulundukları hidayetten sonra sapan hiçbir kavim yoktur ki onlara cedel/tartışma verilmesin” “Sonra şu ayeti okudu: “Bunu sana ancak tartışmak için söylediler.” (Zuhruf-58) İmam Ahmed (Rahimehullah) der ki: Bize Göre Sünnetin Asılları (Şunlardır):

Allah Rasul’ü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabının üzerinde olduğu şeye yapışmak ve onlara uymak

2- Bid’atleri terk etmek, çünkü her bid’at sapıklıktır.

3- Çekişmeyi ve heva ehliyle beraber oturmayı terk etmek.

4- Din hakkında tartışma, münakaşa ve çekişmeyi terk etmek.

Zemmedilen Cedel: Bu (zemmin) tamamı faydasız olan cedel hakkındadır. Yahut açıklanmasından sonra hak üzerinde münakaşa etmek, ve yahut delili bilinmeyen konuda münakaşa etmek, yahut Kur’an’ın müteşabihleri hakkında münakaşa etmek, yahut niyeti bozuk olarak münakaşa etmek…..ve bunun gibi haller hakkındadır.

Övülen Cedel: Ancak cedel, hakkın ortaya çıkması ve açıklanması için, doğru niyetli bir alim tarafından, edep çerçevesinde yapılırsa, işte bu övülenlerdendir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Rabbinin yoluna, hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel bir şekilde münakaşa et.” (Nahl-125) “Kitap ehline karşı, en güzel bir şekilde mücadele edin.” (Ankebut-46)

“Dediler ki: Ey Nûh! Bizimle iyi münakaşa ettin; münakaşayı da uzattın. O halde şimdi, eğer güvenilir kimselerden isen, sözünü ettiğin (azabı) bize getir." (Hud-32)

Bazı Şer’i Tartışmalar :Yüce Allah İbrahim (Aleyhi’s-selam)’ın kavmi ile tartışmasını ve Musa (Aleyhi’s-selam)’ın Firavun ile tartışmasını haber vermiştir. Sünnette de Adem ve Musa’nın (Allah’ın Salat ve Selamı üzerlerine olsun) birbirlerine delil getirmelerinden bahsedilir. Selefi Salihin’den de birçok münazara nakledilmiştir. Bunların hepsi övülen cedel türündendir. Bunda şunlara dikkat edilmesi gerekir: 1- İlim 2- Niyet 3- Araştırma 4- Münazara Edebi

HEVA EHLİNİN MECLİSLERİNDEN SAKINDIRMAK


Ehli Sünnet Heva ve Bid’at Ehlinin Meclislerinden Şiddetle Sakındırmıştır: Çünkü onların meclislerine katılmak Allah’ın emrine muhalefettir, onları sevmenin alametidir. Onların meclislerine katılmakta, onların sapıklıklarına ve batıllarına uyma tehlikesi vardır. İbn-i Teymiyye (Rahimehullah) şöyle der: “Bir kimsenin heva ehlinden sayılmasına sebep olan bidat; alimlere göre Kitap ve Sünnete aykırı olmakla meşhur olan haricilik, rafizilik, kaderîlik ve mürcielik gibi bidatlerdir.” Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Âyetlerimiz üzerinde (lüzumsuz münakaşaya) dalıp (onlar hakkında ileri geri) konuşan kimseleri gördüğün zaman, (onlar konuyu değiştirip de) başka bir konuya dalmadıkça onlardan uzak dur. Eğer şeytan bunu sana unutturursa, hiç olmazsa hatırladıktan sonra, zâlim kişilerle beraber oturma.” (En’am-68) İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Kıyamet gününe kadar dinde her yenilik çıkaran ve her bidatçi kimse bu ayete dahildir.” Bunu Begavi Tefsirinde nakletmiştir. İbn Cerir et-Taberi şöyle der: “Bu ayette, bidatçilerin ve günahkarların bütün türlerinden olan batıl ehlinin, batıllarına daldıkları sırada meclislerine katılmanın yasak olduğuna dair açık bir delil vardır.” İbn-i Abbas (Radiyallahu anhuma) şöyle der: “Heva ehliyle oturmayınız, onların meclisleri kalp için hastalık sebebidir.”

Her Müslümanın Sahip Olması Gereken Doğru Akide” kitabı Allah’ın nasibettiği başarı ile tamam oldu. Yüce Allah’tan dileğim bu (çalışmamı) Kerim Vechine halis, Peygamberi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine muvafık kılması ve Müslümanların umumunu onunla faydalandırmasıdır. Salat ve selam Peygamberimiz Muhammed’e, Ehli Beyt’ine, seçkin ashabına ve kıyamete kadar iyilikle onlara tabi olanların üzerine olsun. Abdusselam Bercis Al-i Abdulkerim (Rahimehullah)
 
Üst Ana Sayfa Alt