Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Hevâ - Müslümanın Akaidi - Inanç Esaslarımız - Ahmed Kalkan

tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
HEVÂ

Müslümanın Akaidi - İnanç Esaslarımız

Ahmed KALKAN


Heva’nın Anlam Sahası:

'Heva'; boş, hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara gelir.

Bu kavram nefsin şehvete ve zevke düşkünlüğünü anlattığı gibi, ilim sahibi olmadan sahibine emir veren nefis anlamında da kullanılmaktadır. Böyle bir nefis sahibini şehvete ve aşırı zevke düşürüp günaha sürükler, sahibini de uçurumlara ve Cehenneme düşürür.

İnsanın aşırı isteklerine, Allah’tan gelen ilme yani vahye uymayan tutumlarına ‘heva’ denilmektedir. Nefsin sınırları istekleri, meşru arzuları normal yoldan karşılandığı zaman hata değil sevap bile oluyor. Nefis her zaman çeşitli isteklerde bulunur. Bu isteklerin bir kısmı insanın ihtiyacı değil, nefsin aşırı istekleridir. Kişi nefsinin meşru isteklerini inandığı Rabbin gönderdiği ölçüler içerisinde karşılayabilir. Aşırı isteklere uyulması; nefsin Rabbin ölçülerine aldırmaması anlamına gelir. Bu şüphesiz bir hatadır ve sahibine zarar veren bir şeydir.

Eğer nefis Allah’tan gelen ilme, yani vahye uyarsa, görüşlerini, kararlarını, isteklerini bu ilme uygun bir şekilde ayarlarsa; o nefis doğru yolda olan nefistir. Fakat bir kimse Allah’tan gelen ilme-vahye kulak asmaz, yalnızca kendi görüşünü, zevkini, kararını, arzusunu ön plana çıkarırsa bu nefis doğru yoldan azan bir nefistir ve o kişi heva’sına uydu demektir.

Yeryüzündeki bütün günahların, bütün şirklerin, bütün kafirliklerin sebebi heva’ya uymaktan ileri gelir. Bir iş yaparken, bir şeyin hakkında karar verirken, bir ibadet fiilini yerine getirirken, bir şey yanlış mı doğru mu diye düşünürken; kişi ya kendi aklına ya da inandığı dinin ölçülerine uyar. Eğer akıl Allah’tan gelen ilme yani vahye uyuyorsa, o akıl isabetli karar verir. Eğer bir akıl Allah’tan gelen haberlere inanmıyorsa, o aklın sahibi kesinlikle yanılacaktır ve heva’sına uymuş olacaktır.

Heva’nın ilâh Haline Getirilmesi:

Bir insan kendi görüşünden, kendi kararından başkasını beğenmiyorsa, kendi zevkinden daha üstün bir şey tanımıyorsa o insan kendi heva’sını, kendi nefsini tanrı haline getiriyor demektir. Kur’an-ı Kerim bunu şöyle açıklıyor: “Gördün mü hevasını (arzularını-isteklerini) tanrı haline getireni? Onun üzerine sen mi vekil olacaksın?” (Furkan, 43)

Böyle bir kimseler canlarının isteğinden başka kutsal bir şey bilmezler. Bunlarda hakseverlik yoktur. Bu gibiler bencil insanlardır. Peşine düştükleri arzuları da normal bir istek değil, canlarının istediği kuruntulardır. Böyleleri hak, hukuk, delil, âyet, şahit tanımazlar, yalnız kendi isteklerini en üstün tutarlar. Onlara göre din de, insanların vicdanlarından gelen arzularıdır. Dolaysiyle kendi nefislerini doyurmaya, keyflerini tatmin etmeye çalışırlar. Bunlar, hakkı ve gerçeği kabul etmezler ama, keyfiliği hayat anlayışı olarak alırlar. “Şimdi sen, kendi hevasını ilâh edinen ve Allah’ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözünün üstüne de bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah’tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine öğüt alıp düşünmüyor musunuz?” (Câsiye, 23)

Heva’sına Uyanların Özellikleri:

‘Heva’nın yerleştiği kalpte, başta şirk olmak üzere bütün olumsuz davranışlar, bütün kötülükler yerleşmeye başlar. Böyleleri ‘heva’nın bir benzeri olan zannlarının (boş kuruntularının) ve keyflerinin peşine giderler. Allah’ın gönderdiği hidayet rehberine aldırmazlar bile. (Necm, 23)

Kişinin kendi ‘heva’sına uyması, Hakk’tan yüz çevirmesi demektir. Nitekim Kur’an, ‘kendi hevalarına uyanlara tabi olmayın’ (Sâd, 26; Maide, 77) demektedir. Böyle yapanlar zalim olurlar. Zalimler ise Hakk’tan yüz çevirenlerdir. (Bakara, 145) Zaten onların Allah’ın hidayetinden yüz çevirmelerinin, ya da âyetleri yalan saymalarının sebebi, Vahyi bırakıp kendi hevalarına uymalarıdır. (En’am, 150; Kehf, 28)

Şu âyet heva’ya uymanın zararlarını göstermesi açısından ne kadar dikkat çekicidir:

“Eğer hakk, onların hevalarına uyacak olsaydı hiç tartışmasız gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) fesada (bozulmaya) uğrardı…” (Mü’minûn, 71)

Heva’larına uyanların özelliklerinden biri de istikbar (kendini büyük görme) ve Peygamberlerin getirdiği vahye karşı çıkmadır. Bu gün de hayata ve dünyaya kendi heva’ları doğrultusunda yön vermek, keyiflerine göre yaşamak isteyenler Kur’an mesajına, Islâmın güzelliklerine karşı çıkmaktadırlar. (Bakara, 87; Maide, 70) Heva’larına uyanlar Allah’tan gelen ilmi (vahyi veya âyetleri) bilgisizce bir tarafa atarlar. Onlar gerçekten cahillerdir. (Rûm, 29) Kur’an, Hz. Peygamberi ve onların şahsında müslümanları uyararak: ‘Sana gelen bu ilimden (Kur’an ve hükümlerinden) sonra onların hevasına uyarsan, senin için Allah’tan bir veli ve yardımcı yoktur.’ (Ra’d, 37; Bakara, 120) ‘Allah’ın indirdiği ile hükmet, onların hevasına uyma’ (Maide, 48, 49) ‘Emrolunduğu gibi dosdoğru ol ve onların hevasına uyma’ (Şura, 15) diye söylemektedir.

Kur’an, mü’minlere ayrıca ‘adaletten ayrılıp hevanıza uymayın’ demektedir. (Nisa, 135) Şüphesiz ki heva’ya uymak dengeyi bozar, hakları ihlal eder, tarafgirliğe ve taassuba sebep olur, düşmanlığı körükler. Insan, Allah’ın hidayet kitabı olarak gönderdiği Kur’an’ı, yani vahyi dışlayarak, her şeyi kendi aklına, kendi heva’sına göre çözmeye, her şeyin hükmünü işine geldiği gibi vermeye kalkışırsa, insanın içinde de yeryüzünde de huzurun olması mümkün değildir. Vahyi dışlayanlar hem kendilerine yani ilâhlar bulurlar, hem de küçük, önemsiz ve kısır çekişmelerin içinde, ucuz çıkarların peşinde koşar dururlar. Heva’sına uyan kimselerin yön verdiği dünyada barış ve adaletin olması mümkün değildir. Bu gerçeğe hem tarih şahittir, hem de içinde yaşadığımız şartlarda bunu açıkça görmekteyiz.

Mü’minler, sık sık heva’larına uymamaları konusunda uyarılmaktadırlar. Yine yukarıda geçtiği gibi heva’larına uyan veya heva’larını tanrı haline getirenlerin peşinden gitmemelerini söylemektedir. Buna bağlı olarak ta en iyi barınma yeri Cennet’in Rabbinin makamından korkanlar ve nefsinin heva’sından sakınanlar için hazırlandığını haber vermektedir. (Naziat, 40-41)

Kur’an, Allah’ın âyetlerine tabi olanlar ile heva’larına uyanların bir olmayacağını söylüyor:

“Şimdi Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ameli kendisine ‘süslü ve çekici’ gösterilmiş ve kendi hevasına uyan kimse gibi midir?” (Muhammed, 14) Elbette bir olmaz. Birisi de Allah’tan gelen açık, sağlam, Hakk, doğru, hidayet gösterici, iki dünyada da kurtuluşa götürücü, kişiyi adam yapan ilâhí belgelere, yani vahye (Allah’ın âyetlerine) uymakta, öbürü ise nefsinin aşırı isteklerine, kuruntulara, ilmí dayanağı olmayan zanlara, boş hayellere uymaktadır. Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki: “Yüce Allah’ın yanında gök kubbe altında Allah’tan başka tapınılan tanrılar içinde, kendisine uyulan heva (aşırı istek ve tutkulardan) daha büyüğü yoktur.” (Taberaní, nak. Elmalılı, 6/70; Ş. Isl. Ans. 2/397)

Heva’sına uyan insanların çok olduğu toplumlar hata çok yapılır, suç çok işlenir, fitne ve fesat çok yaygınlaşır, insaní değerler rağbet görmez, adaletle hareket etme ahlakı zayıflar. Bu bakımdan insanlara düşen heva’larına uymak değil, kendi heva’sından konuşmayan bir peygambere (Necm, 3-4) ve O’nunla beraber Allah’tan gelen ilme (vahye) tabi olmaktır. (Bakara, 120)

 
Üst Ana Sayfa Alt