Es selamu aleykum hocam,
Hocam Allah'a hamdolsun ki, islamın hüküm belirlediği bir mevzuda islama dayanmadan kanun yapmanın büyük küfür olduğunu anladım. Bunda hiç bir şüphem kalmadı. Ama bu küçük küfür meselesini anlamak istiyorum.
Bu üç durum da küçük küfür müdür yoksa sadece üçüncü durum mu küçük küfürdür?
1.) Şer'i açıdan hırsızlığı ispatlanmış birine akrabası olduğundan el kesme haddini uygulamıyor.
2.) Şer'i açıdan hırsızlığı ispatlanmış birine el kesme cezası yerine dine nispet etmeden, kanun yapmadan ve yaptığını yanlış bilerek recm veya ölüm cezası veriyor.
3.) Şer'i açıdan hırsızlığı ispatlanması mümkün ama kadı hile yaparak şahitlerden birinin adaletini düşürüp el kesme cezası uygulamıyor.
Abdurrahman bin Hasen'in (rh) görüşünden anladığım, şer'i mahkemede kafirlerin kanunlarından bir hükmü uygulayan kadı da küçük küfür işlemiş olur. İbn Teymiyye (rh) de Allahın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmeyen kadı'nın had cezası ve keffaret gerektirmeyen günahlardan bir günah işlediğini zikrediyor.
Hocam Allah'a hamdolsun ki, islamın hüküm belirlediği bir mevzuda islama dayanmadan kanun yapmanın büyük küfür olduğunu anladım. Bunda hiç bir şüphem kalmadı. Ama bu küçük küfür meselesini anlamak istiyorum.
Bu üç durum da küçük küfür müdür yoksa sadece üçüncü durum mu küçük küfürdür?
1.) Şer'i açıdan hırsızlığı ispatlanmış birine akrabası olduğundan el kesme haddini uygulamıyor.
2.) Şer'i açıdan hırsızlığı ispatlanmış birine el kesme cezası yerine dine nispet etmeden, kanun yapmadan ve yaptığını yanlış bilerek recm veya ölüm cezası veriyor.
3.) Şer'i açıdan hırsızlığı ispatlanması mümkün ama kadı hile yaparak şahitlerden birinin adaletini düşürüp el kesme cezası uygulamıyor.
Abdurrahman bin Hasen'in (rh) görüşünden anladığım, şer'i mahkemede kafirlerin kanunlarından bir hükmü uygulayan kadı da küçük küfür işlemiş olur. İbn Teymiyye (rh) de Allahın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmeyen kadı'nın had cezası ve keffaret gerektirmeyen günahlardan bir günah işlediğini zikrediyor.
Harâm olan tahkîm/hüküm verme sadece bâtıl bir şerîata dayandığı ve Kitâb ve Sünnet'e muhâlif olduğu zamandır. Yunanlıların, Frenklerin ve Tatarların kaynağı şahsî görüşleri ve hevâları olan hükümleri ve kanunları böyledir. Yine aşiretlerin töre ve gelenekleri de böyledir. Her kim kan mes'eleleri ve bundan başka konularda bunlarla hükmetmeyi istihlâl ederse/helâl görürse kâfir olur. Yüce Allah şöyle buyurur: 'Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.' [Mâide, 44]
Müfessirlerden bir kısmı bu âyet hakkında: Burada küfür ile murâd olunan büyük küfrün dışında bir küfürdür, demişlerdir. Çünkü Hâricîler bu âyeti, Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmeden herkese; yani istihlâl etmeyene de tatbîk ediyorlardı. Ancak onlar (küçük küfürdür diyenler) istihlâl eden hakkında âyetin umûm oluşunu ve onun küfrünün dînden çıkarıcı olduğunu (Hâricîlerle) münâkaşa etmiyorlardı.
Bunu anladıysan eğer, Hâricîlerin Hüküm sadece Allah'a aittir şeklindeki sözleri hakkında Emîru'l-Mü'minîn'in (Ali'nin) söylediği: Kendisiyle bâtıl murâd edilen hak söz, şeklindeki sözü kavrarsın.»
Minhâcu't-Te'sîs (53-54)