Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

HİCRET VE SEVR MAĞARASINDA GİZLENİŞ

mücaşi Çevrimdışı

mücaşi

Üye
İslam-TR Üyesi
Rasulullah (s.a.s)'in eşi Aişe (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:

«Babamla anamın İslam'a bağlı olmayarak yaşadıklarını hiç hatırlamadım. O zamanlarda bir gün geçmezdi ki sabah ve akşam vakitlerinde Rasulullah (s.a.s) bize gelmemiş olsun. Müslümanlar, Kureyş müşrikleri tarafından işkence ve eziyete uğrayınca, Rasulullah Habeşistan'a hicret izni vermişti. Ebu Bekir de Habeşistan'a hicret üzere Mekke'den çıkmıştı. Ebu Bekir (r.a), Berk ül-Gımad bölgesine gelince İbnü-d Değine ile karşılaştı. İbnü-d Değine, Kare kabilesinin büyüklerindendi. Ebu Bekir'e:

«Nereye gitmek istiyorsun?» diye sordu. O:

«Beni kavmim çıkardı. Şöyle tenha bir yere çekilmek ve orada Rabbime ibadet etmek istiyorum» dedi. İbnü-d Değine:

«Ey Eba Bekir! Senin gibi biri ne yurdundan çıkar ne de çıkarılır. Şu bir gerçek ki sen, herkeste bulunmayan değerli bir malı ihsan edersin, akrabanı ziyaret eder, erişkin olmayan aile fertlerinin yükünü çekersin. Misafiri ağırlar hayırlı işlerde yardım edersin. Şimdi ben senin için bir koruyucuyum. Haydi Mekke'ye dön de kendi memleketinde Rabbine ibadet et» demiştir. Bunun üzerine Ebu Bekir geri dönmüş, İbnü-d Değine de onunla birlikte gitmişti. İbnü-d Değine o akşam, Kureyş büyüklerini dolaşarak:

«Ey Kureyş! Ebu Bekir gibi saygı değer bir kişi, şüphesiz ki ne memleketinden ayrılıp çıkar, ne de çıkarılır. Ey Kureyş! siz, bu yüksek faziletlere sahip bir adamı memleketinden çıkarmak mı istiyorsunuz? O, hayır işlerde yardım eder, akrabayı ziyaret eder, aile yükünü çeker, misafiri ağırlar, kimsede bulunmayan malı ihsan eder» diyerek Ebu Bekir'i himayesine aldı. Kureyş de İbnü-d Değine' nin Ebu Bekir'i himayesine almasına karşı çıkmadılar. İbnü-d Değine'ye:

«Ebu Bekir'e söyle evinde Rabbine ibadet etsin, evinde namaz kılsın, ne dilerse okusun. Fakat, okuduğuyla bize eziyet vermesin, açıkça okumasın. Çünkü biz, kadınlarımızın ve çocuklarımızın sapıklığa düşmesinden korkarız» dediler.

Kureyş'in sözlerini İbn-üd Değine, Ebu Bekir'e söylediği Ebu Bekir de bu şartlara göre evinde Rabbine ibadet etmek, namazını açık kılmamak, evinin dışında Kur'an okumamak üzere Mekke'de kaldı. Bir zaman sonra Ebu Bekir evinin önünde bir mescid yaptı. Burada namaz kılmaya, Kur'an okumaya başladı. Bunun üzerine müşrik kadınları ve çocukları, Ebu Bekir'in ibadet ve Kur'an okuyuşuna şaşırarak ona bakmak için birbirlerini itiyorlar ve onun üzerine düşüyorlardı. Ebu Bekir ince yürekliydi ve çok ağlardı. Kur'an okuduğu zaman bir türlü göz yaşlarını tutamazdı. Ebu Bekir'in bu tutumu Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu. Onlar, İbnü-d Değine'ye haber gönderdiler, İbnü-d Değine bu haber üzerine onların yanına geldi. Kureyş:

«Biz, Ebu Bekir hakkında evinde Rabbine ibadet etmek üzere himaye ve korunmasına izin vermiştik. Ebu Bekir ise evinin önünde bir mescid yapmış ve açıkça namaz kılmaya, Kur'an okumaya başlamıştır. Doğrusu biz kadınlarımızın, çocuklarımızın kandırılmasından korkuyoruz. Artık, Ebu Bekir'in bunu yapmasına engel ol. Eğer, Ebu Bekir, Rabbine ibadeti evinde yapmayı kabul ederse ibadet yapsın. Eğer kabul etmez de namazını ve Kur'an okuyuşunu açıktan yaparsa, onu korumak için verdiğin sözü sana geri iade etmesini iste. Emin ol ki sana verdiğimiz sözden geri dönmeyi çirkin gördük. Fakat biz, Ebu Bekir'in açıktan ibadet etmesine de söz vermiş değiliz» dediler. Bunun üzerine İbnü-d Değine, Ebu Bekir'e geldi:

«Ey Eba Bekir! Benim nasıl bir konuda sana söz verdiğimi gayet iyi bilirsin. Şimdi sen, ya o şartlara riayet edersin, yada sana verdiğim sözü bana iade edersin. Emin ol ki, bir kimseye verdiğim sözden döndüğümü arab milletinin işitmesini istemem» dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir:

«Ey İbnü-d Değine! Artık ben, senin himayenden çıkıyorum. Ben Aziz ve Celil olan Allah'ın himayesine razıyım» dedi. Rasulullah (s.a.s) ise o sıralarda Mekke'de bulunuyordu. Rasulullah müslümanlara:

«Ey müslümanlar! Sizin hicret edeceğiniz yer iki taşlık arasında, çeşitli hurmalıklarıyla bana gösterildi.» demiş ye bu şekilde Medine tarafına hicret edecekler, grup grup hicret etmişti. Habeşistan'a hicret edenlerin çoğu da Medine'ye dönüp gelmişti. Ebu Bekir de Medine tarafına hicrete hazırlanmıştı. Fakat Rasulullah (s.a.s) ona:

«Sabret! Bana da izin verilmesini umarım» dedi. Ebu Bekir de:

«Ya Rasulallah! Babam-anam sana feda olsun. Böyle bir izni umar mısın?» diye sordu. Rasulullah:

«Evet umarım» diye tasdik etti. Bunun üzerine, Ebu Bekir de Rasulullah'a hicrette arkadaşlık etmek üzere hemen hareket etmekten vazgeçti. Aynı zamanda, en kuvvetli iki devesini dört ay ağaç yaprağıyla ev içinde besledi.

Birgün zeval vaktinin ilk saatinde evde oturuyorduk. Ev halkından biri Ebu Bekir'e:

«İşte Rasulullah (s.a.s)! Bize gelmesi alışılmamış bir saatte yüzünü bir sargı ile sarmış geliyor» dedi. Ebu Bekir de:

«Babam-anam ona feda olsun. Vallahi önemli bir hadise olmasa bu saatte gelmek adeti değildir» dedi. Rasulullah (s.a.s) geldi, izin istedi, buyrunuz denildi. Bunun üzerine evimize girdi. Daha sonra Ebu Bekir'e:

«Yanında kim varsa dışarı çıkar!» buyurdu. Ebu Bekir:

«Babam-anam sana feda olsun ya Rasulallah! Onlar senin ehlindir» dedi. Rasulullah:

«Ey Eba Bekir! Bana, Mekke'den çıkma konusunda izin verildi» dedi. Ebu Bekir de:

«Ya Rasulullah! Babam-anam sana feda olsun! ben de sohbetinizde ve yanınızda bulunmak isterim» dedi. Rasulullah (s.a.s):

«Evet» buyurdu. Ebu Bekir:

«Babam-anam sana feda olsun ya Rasulullah! Şu iki binit devesinden birini beğen al!» dedi. Rasulullah:

«Ancak bedeliyle alırım» buyurdu.

Biz Rasulullah ile Ebu Bekir'in yolculuğu için gerekli şeyleri çarçabuk hazırladık. Her ikisi için bir dağarcık içinde bir miktar azık düzenleyip koyduk. Ağzı bağlanacağı sırada, Ebu Bekir'in kızı, kardeşim Esma belinin kuşağından bir parça yırtıp ayırdı ve onunla dağarcığın ağzını bağladı. Bu cihetle Esma'ya: «Zatun-nitakayn (iki kuşaklı)» denildi.

Sonra Rasulullah (s.a.s) ile Ebu Bekir, Sevr dağındaki bir mağaraya ulaştılar. Ve orada üç gece gizlendiler. Her gece yanlarına, Ebu Bekir'in oğlu Abdullah giderdi. Abdullah yetenekli, çabuk anlayışlı taze bir gençti. Seher vakti, Rasulullah ile Ebu Bekir'in yanından çıkar, Mekke'de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Abdullah Rasulullah ile Ebu Bekir hakkında Kureyş müşriklerinin kurduğu planları ezberler ve karanlık basınca haber verirdi. Ebu Bekir'in kölesi Amr b. Fuheyre o civarda bol sütlü sağmal koyun otlatır ve akşamdan bir müddet sonra Rasulullah ile Ebu Bekir'e getirirdi. Onlar da taze süt içerek gecelerdi. O süt kendi koyunlarının sütü idi. Ve içine kızgın taş konularak ısıtılırdı. Nihayet gecenin sonunda Amr b. Fuheyre koyunlarına seslenir, alıp götürürdü. Rasulûllah ile Ebu Bekir'in mağarada bulunduğu üç gecenin hepsinde Amr, süt işini böyle temin etmişti. Rasulûllah ile Ebu Bekir, Mekke'de iken Abd b. Adiy b. Dil kabilesinden yol kılavuzluğunda yetenekli bir kişi kiralamışlardı. Bu kişi Kureyş müşriklerinin dinine bağlıydı. Fakat, emniyet edip güvenerek Rasulûllah ile Ebu Bekir develerini ona teslim etmişler ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr dağında buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Bu kılavuz, develerle birlikte üç gece sonra Sevr'e Rasulûllah ile Ebu Bekir'in yanına geldi. Rasulûllah, Ebu Bekir ve Amr b. Fuheyre ile beraber kılavuz Abdullah b. Uraykıt da yola koyuldu. Ve klavuz, yolculuk için sahil yolunu tayin ettikten sonra yola koyuldular.

Süraka b. Cu'şum der ki:

«Rasulûllah ve beraberindekiler Müdlic oğullan sınırından geçtiği sırada Kureyş müşriklerinin etrafa saldıkları adamları bize geldi. Anlaşıldığına göre Rasulûllah (s.a.s) ile Ebu Bekir'den herbirini öldürene yada esir eden kimseye müşrikler ayrı ayrı ödül tayin etmişlerdi. Bugünlerde ben, kavmim Müdlic oğullarının toplantılarından birinde bulunuyordum. Bu sırada Kureyş adamlarından biri geldi de biz otururken o ayakta durarak:

«Ey Süraka! Ben sahile doğru giden birkaç yolcu karartısı gördüm. Öyle sanıyorum ki bunlar Muhammed ile arkadaşlarıdır» dedi. Derhal anladım ki bu adamın anlattığı kişiler Muhammed ve arkadaşlarıdır. Fakat: «Gördüğün kimseler Muhammed ile arkadaşları değildir. Sen filan ve filan kimseleri görmüşsün. Şimdi onlar bizim gözümüzün önünden geçip gitmişlerdir» dedim. Sonra kalkıp eve gittim. Cariyeme atımı alıp çıkmasını ve beni yüksek tepenin arkasında beklemesini emrettim. Ben de mızrağımın parıltısı dikkat çekmesin diye ucunu yere sarkıtıp arkasını avada tuttum. Atımın yanına vardım ve üstüne bindim, Beni amacıma ulaştırması için hayvanı dört nala kaldırdım. En sonunda Rasulullah ve arkadaşlarına yetişip yaklaştım Bu sırada atım takılıp kapaklandı. Ben de atımdan düştüm. Fakat hemen kalktım ve elimi fal oklarını koyduğum kaba uzattım, ondan fal kalemlerini çıkarıp «Muhammed ile arkadaşlarına zarar verirmiyim?» diye onlarla fal attım. Fal neticesinde hoşlanmadığım sonuç çıktı. Bunun üzerine yeniden atıma bindim. Falın iyi çıkmamasına rağmen atımı yine dört nala kaldırdım. Hatta Rasulullah'ın okuduğunu işitebiliyordum. Fakat Rasulullah arkasına dönüp bakmıyordu. Ebu Bekir ise çok bakınıyordu. Rasulullah'ın okuduğunu işittiğim sırada atımın iki ayağı yere battı. Hatta dizlerine kadar gömüldü. Ben de attan düştüm. Sonra atımı kalkmaya zorladım. O da kalkmaya çalıştı ama bir türlü ayaklarını çıkarmaya gücü yetmedi. Hayvan doğrulup kalkınca da hemen ayağının gömülen izinden bir duman yükselip dağıldı. Bunun üzerine ben fal kalemleriyle tekrar fala baktım. Yine hoşlanmadığım şekilde çıktı. Sonra Muhammed ile arkadaşlarına:

«El aman» diye haykırdım. Bunun ürerine durdular. Atıma binerek yanlarına gittim. Onları saldırımdan koruyan bunca harikalarla karşılaştığım o anda gönlümde Rasulullah'ın dininin yakında yayılıp üstün geleceğine dair kesin bir düşünce oluştu. Bu kanaat üzerine Rasulullah'a: «Kavmin Kureyş öldürülmen, esir edilmen hakkında ödüller va'detti» dedim. Ve Kureyş'in kendisine ve yanındakilere karşı ne kadar fenalık yapmak istediklerini birer birer anlattım. Fakat benden bir şey almadılar ve birşey de almak istemediler. Rasulullah ile Ebu Bekir bana:

«Ey Süraka! Bizim yolculuğumuzu gizle» dediler.Bunun üzerine Rasulullah'tan hakkımda bir emanname yazmasını istedim. Rasulullah Amr b. Fuheyre'ye emretti, Amr da bir deri parçasına yazıp verdi.» Sonra Rasulullah (s.a.s) yoluna devam etti. Yolda, müslümanlardan, deve süvarisi içinde gelmekte olan Zübeyr b. Avvam ile karşılaştı. Bu kafile Şam'dan dönen tüccarlardı. Zübeyr, Rasulullah ile Ebu Bekir'e beyaz elbiseler giydirdi. Medine'de müslümanlar Rasulullah'ın Mekke'den yola çıktığını haber almışlar, her sabah kuşluk vakti Harre mevkiine çıkarak öğle sıcağı basıncaya kadar Rasulullah’ın gelmesini bekliyorlardı. Yine bir gün müslümanlar bekleyişleri uzadıktan sonra dönmüşlerdi. Evlerine girdikleri sırada yahudilerden bir kişi, kendisine ait bir işe bakmak üzere yahudi kulelerinden birine çıkıp yüksekten uzaklara bakmakta iken, Rasulullah ve beraberindekileri beyazlar giymiş oldukları halde, serab ve sis manzaralarını yararak geldiklerini gördü. Yahudi bunu gizleyemeyeceğini bildiğinden en yüksek sesiyle:

«Ey arab cemaati! Beklediğiniz o dedeniz işte geliyor!» diye haykırdı. Bu sesi işiten bütün müslümanlar silahlarını alıp evlerinden çıkarak Rasulullah'ı karşılamaya koştular. Rasulullah ve kendisini karşılayanlar Medine'nin sağ tarafına doğru yöneldiler. Nihayet Rasulullah, Amr b. Avf ailesinin yurduna indi ve onlara misafir oldu. Küba'ya vardıkları zaman Rebiul evvel ayının bir pazartesi günü idi. Kendilerini karşılayanlara, kabul merasimini Ebu Bekir yapmış ve onlarla görüşmüştü. Rasulullah (s.a. s) sessizce bir kenarda oturmuştu. Hatta, ensardan daha önce Rasulullah'ı görmeyerek Küba'ya gelenler, Ebu Bekir'i tanıdıklarından dolayı önce ona selam veriyorlardı. Ta ki, Rasulullah (s.a.s)'e güneş isabet edip de hemen Ebu Bekir gelip kendi elbisesiyle onun üzerine gölgelik yapınca o zaman Rasulullah'ı herkes tanıdı. Rasulullah (s.a.s) Amr b. Avf oğullarında on küsur gece misafir kaldı. Bu müddet içinde takva üzerine kurulan mescidini inşa etti. Ve bu mescid içinde namaz kıldı. Sonra Rasulullah devesine bindi. Muhacir ve ensardan oluşan bir karşılayıcı grub ile Medine'ye hareket etti. Nihayet Medine'ye varıldığında deve, Rasulullah'ın Medine'deki mescidinin yerinde çöktü. Müslümanlar burayı mescid olarak seçtiler. Burası İbni Zürare'nin terbiyesinde bulunan Süheyl ve Sehl adlı iki yetim çocuğa ait olup, onların hurma kurutulacak harman yeri idi. Rasulullah'ın devesi bu arsaya gelip çökünce Rasulullah:

«İnşeallah, burası bizim evimiz ve makamımızdır»buyurdu. Daha sonra Rasulullah bu iki genci çağırıp burasını mescid yapmak üzere değerini onlara verip satın almak istedi. Bu gençler de:

«Ya Rasulallah! Burasını biz sana bağışlarız» dediler, Fakat Rasulullah (s.a.s) çocuklardan bağış olarak almak istemedi. Nihayet belli bir fiyat ile satın aldı. Sonra, Mescid-i Nebevi'yi yaptı. Mescidin yapımı sırasında, Rasulullah mescid duvarlarına kerpiç taşımaya başladı. Taşırken de şu beyitleri okudu:

«Ey Rabbimiz! Yüklenip taşıdığımız şu balçıktan yapılmış ham kerpiç yükü Hayber'in değerli yükünden daha hayırlıdır ve daha temizdir. Şüphesiz ki hayır ve iyilik ahiret iyiliğidir. Allah'ım! sen ensara ve muhacirlere merhamet buyur.»

(Buhari)


HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ

1- Gerek bu hadiste bildirilen Ebu Bekir'in Mekke müşriklerinden birisinin himayesine girmesi gerekse diğer sahih rivayetlerde Rasulullah'ın Ebu Talib'in himayesini kabul edişi Allah (c.c)'nun cahil sistemlerde mücadele veren İslam savaşçıları hakkında teşri kıldığı bir ruhsata işaret eder: İslam'a veya müslümanlara gelebilecek zararları önlemek gayesiyle kafirlerin kanun ve adetlerinden yararlanmak... Bu ruhsat, mü'minler için büyük bir kolaylık olmakla birlikte dikkatli olmayı gerektiren hassas bir konudur. Çünkü Allah (c.c) bu hususta kişileri tamamen serbest bırakmamış ve bu ruhsata birtakım sınırlamalar getirmiştir. Bu sınırlar Allah'ın Rasulü vasıtasıyla bildirdiği iman-küfür, helal-haram sınırlarıdır. Kişinin -zahiren de olsa- küfrüne ve şirkine sebep olacak kalbi, kavli veya ameli fiileri işlemek pahasına kafirlerin kanun ve- adetlerinden faydalanması asla bu ruhsat kapsamında değerlendirilemez. Yani; müslüman, kafirlerin kanunlarını kabul edemediği gibi Allah'ın kanunlarına cahiliyenin kanunlarını tercih de edemez ve böyle görünemez de. Bu ruhsatın kapsamına giren haller Allah'ın, kitabında ve Rasulün sünnetinde izin verdiği hususlar ve Allah'ın küfür ve haram sınırlarını aşmayan tüm konulardır. Nitekim, Ebu Bekir (r.a) böyle fasit bir şarta bağlanan himayeyi kabulün, Allah'ın helal sınırların zahiren de olsa ihlal manasına geleceğini biliyor ve bunu hemen terkediyordu.

2 - Rasulullah'ın gerek hicrete hazırlık anında, gerekse hicret müddetince üzerinde dikkat ve ısrarla durduğu gizliliğin sebebi kendisine zarar gelmesinden korkması değildi. Zira o, Allah'ın kendilerini her türlü tehlikelerden koruyacağını biliyordu. Rasulullah'ın bu tutumu her dönemdeki İslam davetçileri için gizliliğin önemini belirtmektedir. Rasulullah'ın, Ebu Bekir'e gelirken yüzünü örtmesi, konuşmaya başlamadan önce odadakileri dışarı çıkarmasını istemesi, mağarada gizlenmeleri ve bu arada Ebu Bekir'in oğlunun ve çobanının tutumları, yolculuklarını normal yoldan başka bir hat üzere yapmaları ve Süraka'ya kendileri hakkında kimseye bilgi vermemesini istemeleri hep gizliliğin önemini vurguluyor.

3 - Müslümanlara ve İslam'a gelebilecek zararları önlemek için kafirleri kullanmak ve hatta onlara para vererek bunu sağlamak caizdir.

4 - Rasulullah'ın, Ebu Bekir'den develeri ve iki kardeşten araziyi bağış olarak almamasının sebebi, onların bu işi yapmalarından başka hiçbir seçeneklerinin olmadığını düşünmelerinden ve kendilerini mecbur hissetmelerinden çekinmiş olmasıdır. Zira, bir baskı ve emri vaki altında yapılan sadaka veya bağışlar kalblerde sıkıntılara sebeb olabilir.
 
Üst Ana Sayfa Alt