Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Hoşa Gitmeyen Farzlar Nisa 65 Gereğince Kişiyi Kafir Yapar mı?

Ebu Alihan eş-Şafii Çevrimdışı

Ebu Alihan eş-Şafii

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Esselemu aleykum va rahmetullah!

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا

Nisa, 65 - Hayır! Rabine andolsun ki aralarında çıkan her anlaşmazlıkta seni hakem tayin etmedikçe ve haklarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.


Şu ayetle ilgili bir kaç sualim var. Ancak sorularım ayetleri -haşa- tenkit etmek değil, hikmetini öğrenmek ve kendimi küfürden korumam içindir.

1) "içlerinde bir sıkıntı" ifadesinden ne anlamamız gerekir? Mesela cihadla ilgili ayetler nefsimize ağır ve sıkıntılı geliyor, ya da insan nefsinin talep ettiği günahları yapmamak ile ilgili yasaklar duyunca nefsimize ağır oluyor, fakat Allah korkusuyla yapmıyoruz. Bunun aksi mümkün değil. Nefisdeki sıkıntı elde olmadan geliyor.

(Bakara 216) Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

İşte ayet Peki "içlerinde bir sıkıntı" ifadesinden ne anlamamız gerekir?
2) Ehli sünnete göre büyük günah sahipleri itikadi düzgün olursa kafir olmaz Ama şu ayette tamamen teslim olmadıkça ifadesini nasıl anlarız?
3) Özetle söylersek Allahın hükmünden hoşlanmamak ne zaman küfr olur?

Allah razı olsun
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykumu's selam we rahmetullahi we berakatuh;

C 1 - 2 - 3 -

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُواف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يماً
"Rabbına yemin olsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıb sonra senin verdiğin hükmü kabullenmede içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar..." (Nisa 65)

Bu âyet-i kerimenin nuzul sebebi hakkında üç görüş mevcuddur:

1. Buhârî'nin Ebu'l-Yemân kanalıyla; Tirmizî'nin Kuteybe kanalıyla Urve ibnu'z-Zubeyr'den rivayetine göre babası Zubeyr, Bedr gazvesinde bulunmuş ansardan birisi ile taşlık araziden gelen ve ikisinin de hurma bahçelerini suladıkları Harra'daki (Harra, Medine'de bir yer adıdır. Sanki ateş yakmış gibi siyahlaşmış taşlarla dolu taşlık bir yer imiş. İbnu'l-Cevzî, age. II, 123, 1 numaralı dipnot) bir su hakkında anlaşmazlığa düşmüşler.
Ansarî: "Ey Zubeyr, suyu bırak benim bahçeme aksın." derken.
Zubeyr "Hayır, önce ben sulayacağım." demiş de Peygamber (s.a.v.)'e gelmişler.
Peygamber: "Ey Zubeyr, o suyla bahçeni sula, sonra da suyu komşuna bırak." buyurmuşlar.
Buna kızan ansarî: "Ey Allah'ın elçisi, halanın oğlu olduğu için mi?" demiş.
Peygamber (s.a.v.)'in yüzünün rengi değişmiş (yüzü kızgınlığından kızarmış) ve: "Ey Zubeyr, bahçeni sula, sonra su duvarlara (duvar diplerine) ulaşıncaya kadar suyu hapset, bırakma. Ancak ondan sonra suyu komşuna bırak." buyurmuş ve Zubeyr'in hakkını tam olarak vermiş.
Halbuki daha önceki hükmünde hem Zubeyr'e ve hem de ansarîye bir genişlik ve musamaha varken ansarî kendisini kızdırınca açık hükümde bulunan Zubeyr'in hakkını tam olarak kendisine vermiştir.
Urve der ki: Zubeyr şöyle demiştir: Vallahi kuvvetle sanıyorum "Rabbına yemin olsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükmü kabullenmede içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça İman etmiş olmazlar." âyet-i kerimesi ancak bu hadise üzerine (veya bu hadise hakkında) nazil olmuştur. (Buhârî, Sulh, 12; Şurb ve'l-Musâkât, 6,7,8; Tefsîru'l-Kur'ân, 12; Muslim, Fedâii, 129; Ebu Davud, Akdıye, 31, hadis no: 3637; Tirmizî, Ahkâm, 26, hadis no: 1363; Tefsîru'l-Kur'ân, 4/13, hadis no: 3027; İbn Mâce, Mukaddime, 2, hadis no: 15)

Tirmizî ve İbn Mâce rivayetlerinde hadiseyi Urve ibnu'z-Zubeyr, Abdullah ibnu'z-Zubeyr'den nakletmektedir. Bu rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Zubeyr'in bahçesi yukarda, komşusu ansarînin bahçesi onun altında olub su, Zubeyr'in bahçesinden geçerek ansarînin bahçesine ulaşmakta imiş.
Taberî'deki rivayette de ansarînin Peygamber (s.a.v.)'e: "Ey Allah'ın peygamberi, halanın oğlu olsa bile adaletli ol!" dediği ve bunun üzerine Peygamber (s.a.v.)'in kızdığı ve "Suyu duvarlara ulaşıncaya kadar veya topuklarına ulaşıncaya kadar tut, bırakma." buyurduğu, ayrıntısı yer almaktadır. (Taberî, age. V, 101)

Bu hadis İmam Ahmed'in Musned'inde şöyle tahric olunmuştur:
Abdullah kanalıyla Abdullah ibn Zubeyr'den rivayet olunduğuna göre o şöyle anlatıyor:
Taşlık bir araziden akıb gelen bir sudan (veya Harra'daki bir sudan) hurmalarını sulama konusunda Ansar'dan bir adamla Zubeyr anlaşmazlığa düşmüşler, Ansarî , babama: "Suyu sal, bırak." demiş, babam da kabul etmemiş ve aralarında hüküm vermesi için Peygamber (s.a.v.)'e gelmişler.
Rasûlullah (s.a.v.): "Ey Zubeyr, önce sen sula, sonra da suyu komşuna bırak." buyurmuş.
Ansarî buna kızmış ve: "Elbette onun lehine hükmedeceksin. Çünkü o senin halanın oğlu." demiş.
Efendimiz de bunun üzerine: "Ey Zubeyr, hurmalarını sula, sonra suyu tut, duvarlara ulaşıncaya kadar bırakma." buyurmuş.
Zubeyr der ki: Vallahi, ben kuvvetle sanıyorum "Rabbına yemin olsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıb sonra senin verdiğin hükmü kabullenmede içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar..." âyeti bunun üzerine (veya bunun hakkında) nazil oldu. (Ahmed ibn Hanbel, Musned, IV, 4-5)

Humeyd’inin... Ummu Seleme’nin çocuklarından (neslinden) Seleme ibn Abdullah ibn Ömer'den rivayetine göre Zubeyr ibnu'l-Avvâm ile bir adam Rasûlullah (s.a.v.)'a gelib hasımlaşmışlar, Peygamber (s.a.v.), Zubeyr ibnu'l-Avvâm lehine hüküm vermiş.
Adam da: "Elbette halasının oğlu olduğu için o-nun lehine hüküm verdi." demiş (diye dedikodu yapmış).
Bunun üzerine Allah Tealâ: "Rabbına yemin olsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıb sonra senin verdiğin hükmü kabullenmede içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." âyetini indirmiş.
Hadisi Taberânî de tahric etmiştir. (Ebu Bekr Abdullah ibn ez-Zubeyr el-Humeydî, el-Musned, tah: Habîbu'r-Rahmân el-A'zamî, Beyrut tarihsiz, 1,143-144, hadis no: 300)

Zubeyr ibnu'l-Avvâm ile su konusunda anlaşmazlığa düşen bu ansârî sahâbînin kim olduğu da ayrı bir ihtilâf konusudur: Bedr ashabından ansardan birisi, Hâtıb İbn Ebî Belte'a, Hâtıb, Sa'lebe ibn Hâtıb ve başka isimler verilmişse de bunlardan kesin olan, bu sahâbînin ansardan ve bedr ashabından olduğudur. (Kurtubî, age. V, 172)


2. Musa ibn Harun kanalıyla Suddî'den gelen rivayette de o şöyle anlatmış:

Künyesi Ebu'l-Husayn olan Ansar'dan birisi hakkında nazil oldu. İki oğlu vardı. Şam'dan yağ ticareti yapan bazı tüccarlar gelmiş, mallarım satıb bitirerek döneceklerinde bu Ebu'l-Husayn'ın iki oğlu, bu tüccarların yanına gelmişler. Tüccarlar bu çocukları hristiyan olmaya davet etmişler, onların propagandası ile bu iki çocuk hristiyanlığı kabul etmişler ve tüccarlarla birlikte onlar da Şam'a gitmişler.
Ebu'l-Husayn, Peygamber (s.a.v.)'e gelib: Ey Allah'ın elçisi geri getirmek üzere peşlerinden gideyim mi? diye sormuş da "Dinde zorlama yoktur. Gerçekten iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tâğûtu tanımayıb da Allah'a iman ederse o, muhakkak ki kopması olmıyan en sağlam kulpa yapışmıştır." (Bakara, 2/256) âyet-i kerimesi nazil olmuş ve Efendimiz: "Allah onları rahmetinden uzak kılsın, o ikisi müslüman olduktan sonra küfre dönenlerin ilkidir." buyurmuşlar.


Suddî, bu hadisenin, Peygamber (s.a.v.), ehl-i kitab ile savaşmakla emrolunmazdan önce olduğunu kaydeder. Ayrıca Ebu'l-Husayn, Peygamber (s.a.v.)'in kendisini, çocuklarının peşinden onları geri çevirmek üzere göndermemesinden pek memnun olmamıştı. İşte bunun üzerine de: "Rabbına yemin olsun ki aralarında ortaya çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hüküm yüzünden içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça gerçekten iman etmiş olmazlar." âyeti nazil oldu. Sonra Allah Tealâ bu muhayyerliği nesihle Berâe Sûresinde ehl-i kitab ile savaşı emretti. (Taberî, Câmiu'l-Beyân, 111,10-11; el-Vahidî en-Neysâbûrî, Esbâbu'n-Nuzûl, sf. 59)


3. Nisa suresi 60. âyetin nuzul sebebinde bahsi geçtiği gibi İbn Abbâs'tan rivayetle de o âyetin bir yahudi ile bir munafık arasında cereyan eden bir anlaşmazlıkta Ömer (r.anh) de hadiseye mudahil gösterilmekte idi. Aynı hadise biraz farklı olarak bu âyet-i kerimenin nuzul sebebi olarak İbn Ebî Hatim ve İbn Merdûye tarafından İbn Lehîa kanalıyla Ebu'l-Esved'den şöyle nakledilmektedir:
İki kişi Peygamber'in huzurunda birbirlerini dava ettiler de Allah'ın Rasûlü aralarında bir hüküm verdi. Ancak aleyhine hüküm verilen Efendimiz (s.a.v.)'in hükmünü beğenmiyerek (veya buna razı olmıyarak): "Bizi Ömer ibnu'l-Hattâb'a gönder." dedi.
Allah'ın Rasûlü (s.a.v.): "Peki, ona gidin." buyurdu da Ömer'e gittiler.
Ömer'in yanına geldiklerinde lehine hüküm verilen adam: "Ey Hattâb'ın oğlu, Allah'ın Rasûlü benim lehime ve bu adamın aleyhine hüküm verdi." dedi.
Ömer öbürüne dönüp: "Öyle mi oldu?" diye sordu.
Adamın: "Evet." cevabı üzerine: "Sakın yerinizden ayrılmayın. Ben şimdi yanınıza çıkıp aranızda hüküm vereceğim." dedi, eve girdi, birazdan kılıcını kuşanmış olarak çıktı. Peygamber'e: "Bizi Ömer'e gönder." diyene vurup öldürdü, diğeri dönüp kaçtı ve Rasûlullah (s.a.v.)'a gelerek: "Ey Allah'ın elçisi, vallahi Ömer arkadaşımı öldürdü, ben kaçıp elinden kurtulmasam beni de öldürecekti." dedi.
Allah'ın Rasûlü (s.a.v.): "Ömer'in mu'minleri öldürmeye kalkışacağını sanmıyorum." buyurdu da Allah Tealâ "Rabbına yemin olsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükmü kabullenmede içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar..." âyet-i kerimesini indirdi ve Rasûlullah (sa)'ın hükmüne razı olmıyan o adamın kanını heder ederken Ömer'i de suçsuz buldu. (es-Suyûtî, ed-Durru'l-Mensur, 11, 585)

Ensarinin Rasulullah’a hüküm konusunda adaletsiz davrandığını söylemesi küfür olan sözlerdendir. Fakat Rasulullah onu tekfir etmemiştir. Çünkü Rasulullah vahiyle ensarinin bu sözünün zelleden başka bir şey olmadığını ve kalbinde Allah’ın kanunlarının hak olduğu konusunda hiçbir şüphe olmadığını Rasulullah’ın adaletli olduğuna ve hiçbir zaman adaletsiz davranmayacağına inandığını biliyordu. Aynca bu, Rasulullah’ın şahsına karşı yapılan bir haksızlıktır. Rasulullah bunu avfetme hakkına sahibdir. Bu yüzden onun hatasını affetmiştir. Bu hüküm Rasulullah’a aittir. Bu yüzden onun hatasını avfetmiştir. Kim Rasulullah’ın hükmünü beğenmez, zahiren ve batınen tam olarak ona teslim olmazsa kafir olur. Rasulullah’ın hükmüne tamamen radı oluncaya kadar tevbeye çağrılır. İnsanların kalblerini bilmediğimizden dolayı kim olursa olsun zahiren Rasulullah’ın hükmünü beğenmeyen kişiyi affetme yetkimiz yoktur. Tevbe edinceye kadar ona kafir hükmünü vermek zorundayız. “Belki kalbi imanla doludur” deyip de onu avfedersek bilmemiz imkansız olan kalbe göre hüküm vermiş ve bundan dolayı kafir olmuş oluruz. Fakat hakimin, Kur’an ve sünnetten olan hükmünü değil de ictihadi hükmünü beğenmeyen kişi kafir olmaz. Hakim isterse onu cezalandırır, isterse avfeder.
Şöyle denilebilir:
“Rasulullah, kızgınken hüküm verdi. Halbuki bir hadiste: Kadı kızmışken hüküm vermesin buyuruyor.
Buna şöyle cevab verilir. Rasulullah’ın; Kadı kızmışken hüküm vermesin hükmüne tabi değildir. Çünkü Rasulullah tebliğ ve hüküm verme konusunda hata yapmaktan korunmuştur. (Buhari, Ahmed, Nesei, Beyhaki)

***

"Nisa 65. ayette geçtiği üzere "içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." ifadesindeki "olmazlar", imanı kâmil manada tam, mutekâmil olmaz olarak yorumlanmıştır. Zaten kabul etmemesi durumunda kâfir olur. Fakat nefsi veya imani zaafından dolayı aleyhine verilen kararı zanki Rasulullah (s.a.v.) Hakk'ı değil de batıl olan bir hükmü kasten vermiş gibi benimsememek imani problemlerin göstergesidir. Durum böyle olunca hakiki
iman sahiblerinin iki ana vasfı olmalıdır:
a) Aralarında bir anlaşmazlık çıktığında Rasûlullah'ı hakem kılmak, onun hükmüne başvurmak.
b) Peygamber bir hüküm verince bunu benimsemek, adil olduğuna inanmak, itiraza kalkışmamak.

Rasûlullah'ın hükmüne başvurmak ve bunu gönülden benimsemek iman alameti olmakla beraber, insanların beşeriyet icabı menfaatlerine uygun gördükleri ve istedikleri hükmü elde edememeleri karşısında üzüntü duymaları da küfür veya nifak alameti değildir; yeter ki, verilen hükmün haklı ve adil olduğuna inanılsın. Sorunuzda geçen cihad farizasının nefse hoş gelmemesi de bu manâda değerlendirilmelidir.

 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt