Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Hz Ademin A.s Tövbesi Bakara 37

S Çevrimdışı

suskun-

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Bu ara Adem Rabbinden bir takım kelimeler belleyip O'na yalvardı. O da tevbesini kabul buyurup ona yine baktı. Gerçekten tevbeyi çok kabul eden ve çok merhamet eden ancak O'dur!

HZ ADEMİN TÖVBESİNİN KABUL OLMASINA NEDEN OLAN KELİMELER NELERDİR?
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Hz. Adem'in Bellediği Kelimeler:

Tefsir alimleri, bu "kelimeler'in ne olduğu hususunda farklı görüşlere sahiptirler.İbn Abbas, el-Hasen, Said b. Cübeyr, Dahhâk ve Mücahid, yüce Allah'ın "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen şüphesiz zarara uğrayanlardan oluruz" (el-A'raf, 7/23) buyruğundaki sözler olduğunu söylemişlerdir.

Yine Mücahid'den gelen rivayete göre söz konusu kelimeler:

Allah'ım Seni tenzih ederiz, Senden başka hiçbir ilah yoktur. Rabbim, ben kendi nefsime zulmettim, günahımı bağışla, şüphesiz Sen gafursun, rahîm’sin" sözleridir.

Bir kesime göre, Hz. Âdem Arşın bacağı üzerinde "Muhammedurrasulul-lah" ifadesini yazılı görmüş, o da bunun hakkı için kendisine şefaat edilmesini istemiştir. İşte sözü geçen kelimeler bunlardır.(Uydurmadır Tahkik ve Tahriçi aşağıda gelecektir)

Bir başka kesim şöyle demektedir: "Kelimeler"den kasıt, ağlaması, utanması ve dua edip yalvarmasıdır. Pişmanlık, mağfiret dilemek ve keder olduğu da söylenmiştir. İbn Atiyye der ki: Bu, Hz. Âdem'in bilinen mağfiret talebinden başka birşey söylemediğini gerektirmektedir. Seleften birisine günahkâr bir kimsenin neyi söylemesi gerektiğine dair soru sorulunca şöyle demiştir: Anne ve babasının söylediği sözler olan:Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik" (el-A'raf, 7/23) âyetinde söylenen sözlerdir diye cevap vermiştir.

Hz. Musa da şöyle dua etmişti: "Rabbim, gerçekten ben nefsime zulmettim, bana mağfiret buyur" (Kasas, 28/16). Hz. Yunus da şöyle demişti:

Senden başka hiçbir ilah yoktur, Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zulmedenlerden oldum." (el-Enbiya, 21/87)

İbn Abbas ile Vehb b. Münebbih'ten rivayet edildiğine göre sözü geçen kelimeler şunlardır:

Seni hamdinle tenzih ederim Allah'ım, senden başka hiçbir ilah yoktur, ben kötülük yaptım, nefsime zulmettim, bana mağfiret buyur, çünkü Sen mağfiret edenlerin en hayırlısısın. Seni hamdinle teşbih ederim Allah'ım, Senden başka hiçbir ilah yoktur, ben bir kötülük işledim ve nefsime zulmettim. Sen tevbemi kabul buyur. Çünkü Sen tevbeleri çokça kabul edensin, merhameti sonsuz olansın."

Muhammed b. Ka'b da sözü geçen bu kelimelerin şunlar olduğunu söylemektedir: "Senden başka ilah yoktur, seni hamdinle tenzih ederim, teşbih ederim. Bir kötülük işledim ve nefsime zulmettim. Sen benim tevbemi kabul buyur. Şüphesiz sen çokça tevbeleri kabul eden, çokça merhametli olansın. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdinle teşbih ve tenzih ederim. Bir kötülük işledim, nefsime zulmettim, Sen bana merhamet buyur. Çünkü şüphesiz Sen gafursun, rahimsin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdinle teşbih ve tenzih ederim. Bir kötülük işledim, nefsime zulmettim, bana merhamet buyur. Şüphesiz sen merhametlilerin merhametlisisin." Sözü geçen bu "kelimeler"in aksırdığı zaman söylediği "elhamdülillah" sözleri olduğu da söylenmiştir.

"Kelimât" kelime'nin çoğuludur. Kelime ise, çok söz hakkında da kullanılır, az söz hakında da kullanılır. Buna dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır.İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, 1/608.

Abdurrezzak Memer vasıtasıyla Katade’den haber vermiştir ki Katade şöyle demişti:“Adem Rabbından bir kaç kelime öğrendi” (37) Ayetinde geçen kelimelerden maksat Araf Suresinde geçen kelimelerdir. “Rabbımız biz nefsimize zulmettik eğer sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen şüphesiz ziyana uğrayanlardan oluruz” (23).

Süddî kendisine anlatan bazı kimselerden naklen İbn Abbâs'dan şunu aktarır : «Âdem Rabbından kelimeler belleyip' aldı» Yani Âdem (a.s.) dedi ki; Ey Rabbım, beni kendi elinle yaratmadın mı? Ona evet denildi. Bana kendi ruhundan nefhetmedin mi? deyince; evet denildi. Ben aksırmadım mı? Ve Sen de Allah sana merhamet etsin demedin mi? Ve yine rahmetinin azabından önce geldiğini söylemedin mi? dedi. Ona evet denildi, ve benim bunu yapacağımı üzerine yazmadın mı? dedi. Ona evet denildi. Bunun üzerine o, eğer tevbe edersem beni tekrar cennete döndürür müsün? diye sorduğunda; Allah Teâlâ : Evet karşı*lığını verdi. Bunu Avf, Saîd İbn Cübeyr ve Saîd İbn Ma'bed, İbn Abbâs'-dan benzer şekilde rivayet ederler. Hâkim de Müstedrek'inde Saîd İbn Cübeyr kanalıyla İbn Abbâs'dan rivayet eder ve isnadının sahih olduğunu söyler. Süddî ve Atiye el-Avfî de böyle tefsir etmişlerdir. Hakim, Müstedrek, II, 261.Elbani rahımullah derki: El-Hakim, bu senedi "sahih" görmüştür. Ez-Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Bana göre, İbn Abbas'ın bu sözü"merfu"hükmündedir. Muhammed Nasiruddin El-Elbani, Tevessül, 159-163.

Rabbleri onlara, "Ben sizi o ağaçtan men'etmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?" diye seslendi. Her ikisi, Rabbimiz Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz dediler. (el-Araf, 22-23.)

Bu sözleriyle Adem ve Havva, suçlarını itiraf etmiş, tevbe için rablerine yönelmişlerdi. Boyun eğip arz-ı teslimiyet etmişlerdi. Aynı anda O'na muhtaç olduklarını ifade etmişlerdi. Adem'in zürriyetinden her kime bu sır geçmiş ise bu, o kimsenin hem dünyada hem de ahirette yararına olmuştur.

Tahkik ve Tahriç: Ömer radıyallahu anh’den merfuan; “Âdem aleyhisselam hatayı işlediğinde; “Ya Rabbi! Muhammed hakkı için senden beni bağışlamanı istiyorum” dedi.

Allah Teala; “Ey Âdem! Henüz yaratmadığım halde Muhammed’i sen nasıl tanıdın?” diye sordu.

Âdem; “Ya Rabb! Sen beni elinle yaratıp bana ruhundan üflediğinde başımı kaldırdım. Arşın sütunları üzerinde “Lailahe illallah Muhammed rasulullah” cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki sen, ismine ancak mahlûkatın en sevimlisini izafe edersin” dedi.

Bunun üzerine Allah; “Doğru söyledin ey Âdem! Hakikaten o bana mahlûkatın en sevgili olanıdır. Onun hakkı için bana dua et. Ben de seni bağışladım. Şayet Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım.” Buyurdu.

(Uydurma Hadis)- Hakim(1/672) Tarihut Taberi(1/160) Taberani Evsat(6/313,no;6502)Taberani Sağir(2/182 no;684) Beyhaki Delail(5/488) Kastalani Mevahib(1/28) Suyuti Hasais(1/21) İbni Cevzi Vefa(no;4) Zürkani Şerhul Mevahib(1/62) Mecmauz Zevaid(8/253) Hafaci Nesimur Rıyaz(3/444) Suyuti Dürrü Mensur(1/142) İbni Kesir Bidaye(1/81,2/322) Kadı Iyaz Şifa(s.174) Suyuti Menahilus Safa(s.30) Aliyyul Kari Şerhu Şifa(2/51) Sebilu Hedyir Reşad(1/103) Kevseri Muhikkut Tekavvul(s.14) Acurri Şeriat(no; 906,913) Nebhani Huccetullah(1/314) Cem’ül Fevaid(8373) İbni Allan esSıddıki Futuhatur Rabbaniye(5/36) Suyuti el Havi(işareten;2/174) Alusi Neşrul Mehasin(s.109) Tusi Tıbyan(1/169) İbni Asakir(7/437) İbni Kesir Şemail(s.574) Sübki Şifaus Sekam(s.120) Muğnil Muhtac(1/512) Mahmud Said Memduh Raf’ul Minara(s.249) (el-Elbani Silsiletü,l-Ehadis,Da,ifa No: 25) (Amr Abdülmun,im Hadmu,l-Menar limen Sahhaha Ehadise,t-Tevessüli ve,z-Ziyara (s.200-205)

Ayrıca rivayeti İbnu Ebi,d Dünya el-İşraf fi Menazili,l Eşraf,ta İbn Mesud r a–denrivayetetmektedir.(*)

(*)-(Uydurma Hadis)İbn Ebi,d-Dünya el-İşraf fi Menazili,l Eşraf (No:24) İbn A-sakir Tarıhu Dımaşk (2/310/2) Bk.Elbani Silsiletü,l-Ehadis,d Da,ife.(1/91)

Hadisin senedi Ebu,l-Haris Abdullah b.Müslim üzerinde dönüp dolaşmaktadır.O-da İsmail b.Mesleme----Abdurrahman b.Zeyd b.Eslem—babası Zeyd b.Eslem----Ömer r a yoluyla rivayet etmektedir.Ebu,l-Haris sakıtu,r-rivaye,dir.


Bu ravi hakkında Zehebi şu görüşleri dile getirmektedir.İsmail b.Mesleme b.Ka,-neb---Abdurrahman b.Zeyd b.Eslem kanalıyla batıl bir haber rivayet etmektedir-Bu rivayette Ey Adem Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım.ifadesi geçmekte-dir.

Mizanu,l-İ-tidal (2/504 No:4604) bk İbn Hacer Lisanu,l-Mizan(3/359-360-No:1451)Mu,cemu Esami,r-Ruvati,llezine terceme lehüme,l Alemle Muhammed Nasıruddin el-Elbani Cerhan ve Ta,dilen (2/696-697)

Hafız İbn Hacer de Zehebi,nin bu sözlerini naklettikten sonra şunları kaydeder Bu ravinin Abdullah b.Müslim b.Ruşeyd olmasını uzak bir ihtimal olarak görmüyor-um çünkü onun tabakasındandır.Abdullah b.Müslim b.Ruşeyd uydurmacılıkla itham-edilmiştir Bu görüşü İbn Hibban zikretmektedir Lisanu,l Mizan (3/359-360,No:1451)Mizanu,l İtidal (2/503,No:4603 (Lisanu-l-Mizan (3/359:No:1450)Mu,cemu-Esami,r-Ruvati,llezine terceme lehüme,l Alemle Muhammed-Nasıruddin el-Elbani Cerhan ve Ta,dilen (2/695)

Ayrıca hadisin senedinde zayıflığıyla bilinen Abdurrahman b.Zeyd b.Eslem de-yer almaktadır.Ahmed bu ravini zayıf olduğunu söylerken.İbn Ma,in leyse hadis-uhu bi şey ifadesini kullanır Ali b. el-Medini de raviyi oldukça zayıf saymaktadır-Ebu Davud şunları söylemektedir.Zeyd b.Eslem,in bütün çoçukları zayıftır Bunların en-iyi örneği de Abdullah,tır.İbn Hacer,in et-Tehzib,de nakletmiş olduğu gibi başka-alimler de bu raviyi zayıf saymışlardır.Hadis uydurma olmaması durumumda dahi-son derece vahidir,

bk Tehzibu-t-Tehzib (6/162-163 No:4003)Takbibu,t-Tehzib (s.578 No:3890)- Mu,cemu Esami,r-Ruvati,llezine terceme lehüme,l Alemle Muhammed-Nasıruddin el-Elbani Cerhan ve Ta,dilen (2/463-468)

İbnu Ebi,d-Dünya,nın İbn Mes,ud r a ten naklettiği rivayetin isnadı ise muzlimdir-Çünkü ravileri mechul ve mübhemdirler.Muhammed b.el-Muğire el-Mazini-babası-küfelilerden bir adam---Abdurrahman b.Abdirabbih el-Mazi,ni—Medinelilerden-ihtiyar bir adam---İbn Mes,ud r a kanalıyla rivayet edilmiştir.

Hadis Allah,ın Adem a s a hitaben Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım tar-zındaki sözüni içermesi dolayısıyla metin bakımından da münkerdir(münkerü,l-metn) Bu ifade Allah-u Teala,nın Kur an,da insanları kendisine ibadet için yarattığını-beyan eden Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım (Zar-iyat.51/56) ayet-i kerimesi ile çelişmektedir.

Bu rivayetin yalan olduğunu açıklayan bir diğer husus da şu ayettir.Derken Adem Rabbinden bir takım kelimeler (sözler) aldı,O da onun Tevbesini kabul etti.Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.Bakara .(2/37)Allah,u-Teala ayette Adem a s,ın kendisinden aldığı kelimelerle tevbesini kabul buyurduğunu bildirmektedir.Bu kelimelerin neler olduğu da bir ayette şöyle ifade edilmektedir.Adem ile eşi dediler ki:Ey Rabbimiz Biz kendimize zulmettik.Eğer bizi-bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.(A,raf/7/23-Allah,u Teala bu kelimelerin akabinde cennetten inmeyi kendilerine emrettiğini-bildirmektedir.Bu kelimelerin ardında da tevbelerini kabul buyurduğunu haber ver mektedir.Allah,u Teala,nın cennetten inme emri kendisinden ilham aldıkları Ey-Rabbimiz Biz kendimize zulmettik sözlerinin akabinde gerçekleşmiştir.Bu sözler-in ayette ifade edilen sözlerden farklı olduğunu söyleyen kimsenin Kur an,ın zahirine karşı elinde hiçbir delil bulunmamaktadır. Taberi Tevsiru,t-Taberi (1/280-283) (5/453-454) İbn Kesir Tevsiru,l-Kur,a-ni,l-Azim (1/85,(2/215) İbn Kesir Telhisu,l-İstiğase fi,r-reddi ale,l-Bekri/s.11-12)

Elbani rahımullah’ın Bu hadis Hakkında ki Tahkik ve Tahriçi:

Bunu el-Hakim; Ebu'l-Haris Abdullah b. Müslim el-Fiheri yoluyla İsmail b. Mesleme"den o Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'den, O babasından o dedesinden o da Ömer Radıyallahu Anh'tan rivayet etmiş; bu senetle el-müstedrek'te (c. 2, sh. 615} tahric etmiştir. İlaveten de, "bu sahih bir isnaddır. Bu kitapta Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem için zikrettiğim ilk hadistir" demiştir.

Zehebi şöyle diyor: "Bana göre bu isnad zayıfdır. Abdurrahmanın bulunması ise hayret vericidir. Abdullah b. Eşlem el-Fiheri ise, bunun kim olduğunu bilmiyorum." Ben de diyorum ki, El-Hakim, "el-Müstedrek"te "kendi kendine çelişkiye düşmüştür."Zira, c.3, sh. 332'de, adı geçen Abdurrahman'dan rivayeten başka bir hadisi sahih görmediği halde, bunu rivayet etmiştir. Ayrıca Buhari ve Müslim'in Abdurrahman b. Zeyd'i hüccet olarak kabul etmediklerini de söyler. Bana göre, ez-Zehebi "eI-Mizan"da bu "el-Fiher"ye yer vererek, ona hadis isnad ettikten sonra, bunun batıl bir haber olduğunu söyler. İbn Hacer de "el-İsabe" de (3/360) aynısını söylüyor ve ilaveten el-Fiheri hakkında şöyle diyor: "Emsali olduğundan, muhtemelen bu ondan önceki kişi olabilir." Bildiğim kadarıyla ondan önceki kişi, "Abdullah b. Müslim b. Rüseyd'dir. İbn Hacer diyor ki; "İbn Hibban onu zikretti. Hadis uydurmakla itham edilmekte olup, hadisleri Leys, Malik ve İbnu's-Lehiya'ya yüklemektedir. Onun hadis kitabı yoktur. Sanki varmış gibi İbn Halbe'den bir nüsha rivayet eden de işte odur."

Ben de diyorum ki; bu hadisi et-Taberani, "el-Mu'cemus Sağir"de (sh. 207) şu şekilde rivayet etmiştir: "Muhammed b. Davud b. Eşlem es-Sadefi el-Mesci,l Ahmed b. Said el-Medeni, Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'den rivayet eder." Bu sened biraz karanlıktır. Zira, Abdurrahman'm dışında hiçbiri tanınmıyor. İbn Hacer ve el-Heysemi de buna işaret, etmişlerdir. Zira "Mecmau'z-Zevaid'de (c.8, sh. 253), "et-Taberani, el-Evsat ve es-Sağir"de bu hadisi rivayet etmiştir. Kavilerin arasında hiç tanımadığım kişiler vardır" diyor. Bence bu bir arızadır. Arala*rında tanınan kimse olmadığını söylemekle o kişi hakkında' iyi bir imaj vermektedir. Oysa bu doğru değildir. Zira onun dayanağı, Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'dir. El-Beyhaki'nin dediğine göre; o bu hadisi rivayet ederken, sadece Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'e dayanmaktadır.O ise, mevzu hadis rivayet etmekle itham edilmektedir. EI-Hakim, bununla kendini eleştirmektedir.

Bu nedenle, hadisini sahih görme konusunda alimler el-Hakim'e karşı çıkıp, onu hatalı ve çelişki içinde görmüşlerdir. Sahabe, Tabiun ve Müctehid imamların ilimlerinin varisi Şeyhülislam İbn-i Teymiyye Rahimehullahu Aleyh, "el-Karidetu'l CeliIe"de (sh. 89) buna şöyle bir açıklık getirmektedir. Allame Muhibbuddin el-Hatib'in "el-Kaidet'ul-Celile"ye yazdığı önsözden.

"El-Hakim'in bu hadisle ilgili rivayeti, onu red nedenlerinden biridir. Zira bizzat kendisi "el-Medhulü illa Ma'rifeti's-Sahih-i Mine's-Sakim" adlı kitabında, Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'in babasından mevzu (uydurma) hadisleri rivayet ettiğini söyler. Bu işin erbabından olan ve düşünebilen bir insan, bu yaptığının onun aleyhinde olduğu konusunda zorluk çekmez. Bu sözü el-Hakim ve İbn Hibban'dan İbn Abdulhadi, "es-Serimu'l-Menki"de, (sh. 29) İbn Hacer de "et-Tehzib"de rivayet etmişlerdir.

Bana göre, Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'in zayıf olduğu konusunda ittifak vardır. Bu nedenle O, büyük ölçüde hata yapmaktadır.

Ahmed b. Hanbel, Ebu Zur'a, Ebu Hatemi, En-Nesai, ed-Darekutni ve başkaları onu zayıf görmüşlerdir. İbn Hibban diyor ki, "bilmeden hadisleri öyle bir ters çeviriyordu ki, mevkuf isnad ve mürselleri mevkuf gösterdiğini görüyoruz. Böylece, kendisinden rivayet edilen hadisler terkedilmiştir."

Kitabın sonunda şöyle diyor: "Başta bahsettiğim kişilerin cerhedildiğini biliyorum. Zira cerh, ancak beyyine ile isbat edilir. Bana soranlara, cerhlerini beyan ettiğim kişi*ler onlar" derim. Çünkü, cerhi taklitle mubah görmüyorum. Bu konuda uğraşanlar için tavsiyem, adlarını verdiğim bu kişiİerin hiçbirisinden hadis yazmamalarıdır. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu konuda şöyle diyor: "Yalan gördüğü bir hadisi rivayet eden kişi, iki yalancıdan biridir." Onların hadislerini rivayet eden kişi de bu hadisin hükmüne girer. Müslim, c.l, sh. 7, İbn Hibban, Sahih, c.l, bh. 27, Semure İbn Cundub'un hadisinden alınmıştır. Müslim, Muğire b. Şu'be'nin hadisinden alarak, meşhur bir hadis olduğunu söyler.

Bildiğim şudur ki, el-Hakim'in bu sözüyle önceki sözünü inceleyen kişi, gayet açık bir şekilde Abdurrahman b. Zeyd'in bu hadisini el-Hakim'in de mevzu (uydurma) gördüğünü anlar. Hal böyleyken bile bile bu hadisi rivayet eden kişi, iki yalancıdan biri durumuna düşer."

Bu hadisin batıl oluşu hususunda İbn Teymiyye, ez-Zehebi, İbn Hacer ve Muhakkiklerden İbn Abdulhadi gibi birçok hafız ittifak etmişlerdir, ileride ayrıntılı olarak anlatılacaktır. Bunların ittifakıyla bu hadisin mevzu olduğu anlaşıldıktan sonra, sadece el-Hakim'in iki görüşünden birini taklid ederek Allah'a ve hesap gününe inanan bir müminin, bu hadisi sahih ve caiz görmesi caiz değildir.

İkinci görüşünü seçme hakkına sahip olan bir ilim tahiplisinin, Abdurrahman'in rivayet ettiği bu hadisi yamaması gerekir. Aksi taktirde, önceden söylediğimiz gibi iki yalancıdan biri olur.

Bir de şuna dikkat etmek gerekir: Bazı hadis şeyhlerinin Zehebi'nin "O hadis mevzudur" sözünü gerekçe göstererek, Şeyh Naşirin bu hadis hakkında yalan ve mevzu olduğuna dair verdiği hükmün batıl olduğuna dair tesbitleri cidden geçersiz ve yanlıştır. Zira, zikrettiğimiz seçkin bazı hafızların, ez-Zehebi'ye destek verdiklerini biliyoruz. Sonra ilaveten dediler ki; "ez-Zehebi'nin mesnedi, el-Hakim'in isnadında hakkında "muttehemdir" denilen bir adamın bulunmasıdır. Bence bu da geçersizdir. Zira sözkonusu adam, Abdullah b. Müslim el Fiheri adında bir zattır. Ez-Zehebi, önceden ondan nakledildiği gibi suçlamadığını, ancak onu tanımadığnı söylüyor.

Bu konuyu bilmediklerini tahmin etmiyorum. Kendilerine bundan bir nasip çıkarmak için bilmemezlikten gelmişlerdir. Dediler ki; "Bu hadisle ilgili olarak, et-Taberani'den alınan diğer bir isnadda, itham edilen bu kişi yoktur." Ancak, Sonuç itibariyle bu isnadda tanınmayan üç kişi vardır. Bunu bilmiyorlarsa, el-Heysemi'nin, "bu hadisin isnadında tanımadığım kişiler vardır." sözünün taklidinden neden yüz çevirdiler? Fakat, "bu senedde de tanınmayan kişi vardır." demekle, taklide yenik düştüler. Bu karışıklığın sebebi şudur: El-Heysemi'nin "isnadında tanınmayan vardır. sözü, kesin olarak birkaç kişinin var olduğunu ifade etmektedir. Onların sözü ise, bunu teyid etmektedir. Genelde, herhangi bir veya birkaç kişi tanınmadığı zaman, bu söz söylenir.

Sonra dediler ki; "bu isnadın ravilerinden biri Abdur-rahman b. Zeyd'dir. İbn Hacer'in kavline göre, güvenilirdir." Oysa bu kişi, zayıftır. İbn-i Hacer'in dışında olanların kuvvetli görüşlerine göre ise, daha da zayıftır. Ebu Nuaym, o kişi hakkında, 'babasından bir sürü mevzu (uydurma) hadis rivayet etmiştir." diyor. El Hakim de aynı şeyi söylüyor. Bu iki kişi, tevsik konusunda yumuşak bilinmektedirler. Ama Abdurrahman'ın "mecruh" olduğuna kesin kanaat getirdikleri için, onu cerh ve tenkit etmişlerdir. Onun için, onun zayıf görme konusunda hemfikirdirler. Şeyhülislam İbn Teymiyye de bu konuda kesin ifade kullanmaktadır. Hatta Ali b. İbnu'l-Medeni, İbn Sa'd ve başkaları, "kesin" ifadesini kullanmışlardır. Tahavi diyor ki; "hadis alimlerine göre, Abdurrahman'ın hadisi son derece zayıftır." Görüldüğü gibi Abdurrahman, eskiden beri çok zayıf olmakla tanınmaktadır.

Abdurrahman b. Zeyd'in cidden zayıf oduğu konusunda yoğun görüşler mevcut olduğu halde, karşıt görüşte olanların bunu gözardı edip, İbn Hacer'in "onda zayıflık vardır" sözüne itibar etmelerini anlamak mümkün değildir. Ancak, bir ihtimal daha var ki, o da İbn Hacer'in "zayıf" derken "cidden" kelimesinin kaleminden kaçmış olabileceği veya bazı nüshalarda bu kelimenin sehven yazılmış olabileceğidir. Şöyle veya böyle, önceden zikrettiğmiz gibi, Hafız kendi lisanıyla "bu hadis batıl bir haberdir" dedikten sonra, sadece "zayıf" kelimesinde Hafız İbn Hacer'i taklid etmeleri, onlara bir yarar sağlamaz.

Öyle anlaşılıyor ki, bunlar sorumsuz kişiler olup, hakkı takip etmeyenlerdir. Yoksa, ez-Zehebi'ye ve diğer muhakkiklerin sözüne uygun düşen, ibn Hacer'in görüşünü benimsemekti. Hadisin mahiyetini gizlemek, hafızlardan birinin bir görüşünü benimsemekle hadisin etrafında yeni bir görüş ortaya atmak alimlerin ihtilaf ettiği diğer hadislerin mecrasına sokmakla ez-Zehebi'ye karşı tavır almak için sadece Abdurrahman'ı zayıf görmekle yetinmemeleri gerekirdi. Bir de bunun sonunda ne diyorlar? "Hadisçilere göre, durumu böyle olan bir hadis mevzu değildir. O, amel edilen hadis kısmından sayılır" diyorlar, Bana göre bu sözün iki nedenle geçerliliği yoktur:

1-Birinci dayanakları, Abdurrahman'ın hakkında sadece "zayıftır" denilmesidir. Oysa bu, doğru değildir. Zira Abdurrahman'ın hakkında, cidden zayıftır" da denilmiştir. Bu konuda seçkin hafızlardan birinin açık ifadesini ileride aktaracağız.

2- Bu söz, İbn Hacer ve diğer hafızların bu hadisin batıl olduğu hakkında verdikleri hükme aykırı düşmektedir. Hal böyleyken, onlara muhalefet etmeleri nasıl olur?

Bir de onlardan birinin, "Ettakibu'I-...." adlı eserin 21. sayfasında, kendisinin tashih ve ta'dif vasfına sahip olmadığı şeklindeki sözleri tevazu niyetiyle söylenmiş olabilir. Bunun aksi düşünülemez. Zira bilinmektedir ki, bütün seçkin hafızlar ters düşmeyi de göze alarak, bu konuda bağımsız davranmayı kendisine yakıştırıyor. Onun hakkında söylediklerimizi şu sözü teyid ediyor: "Biz bu hadis konusunda el-Hakim ve es-Subki gibi, bunu mevzu görmeyen kişilerle beraberiz."

Ez-Zehebi hakkında yorum yapmayız. Fakat adı geçen İki hadis hafızının görüşlerini gerçeğe daha yakın gördük. Bildiğim kadarıyla bu ifadede hile ve gerçeği örtmek vardır. Zira; el-Hakim, "el-Müstedrek"te hadisin sahih olduğunu söyler. Es-Subki ise, bu konuda onu taklit etmiştir. Hafız İbn-i Abdulhadi ise bunu reddederek, şöyle bir açıklama getirmektedir:

Bazı imamların "mevzu" gördükleri, "sahih" ve "sabit" olmayan, hatta kesin "zayıf" olan bu hadis konusunda es-Subki'nin el-Hakim'i taklid ederek "sahih" görmesi, beni hayrete düşürmüştür. El-Hakim'den Abdurrahman b. Zeyd'e olan isnad, sahih değildir. Abdurrahman onun yolunda olduğu için, ondan Abdurrahman'a sahih isnad kabul edilirse, zayıf kabul edilecek ve hüccet sayılmayacaktır. Hakim hata yapıp büyük bir çekişkiye düşmüştür. Zira "ed-Duafa" adlı kitabında Abdurahman'ı onlardan, yani itimat edilmeyen kişilerden saydıktan ve önceden ondan
naklettiklerimizi zikrettikten sonra, bunu söyler. Burada el-Hakim büyük bir hata ve çelişkiye düşmüştür. Hal böyleyken, bu itiraza, el-Hakim'in bu çelişkili ve hatalı yorumuna itimat ederek bu konuda onu taklit ettikten sonra, "tashihi konusuda biz Hakim'e itimad ettik" sözünü kullanıyor. Az önce de, sıhhati kendisince belirlendiğinden söz eder. Allah için şu fahiş hataya bakın: Sahih ve sabit olmayan, hatta "mevzu" olan bir hadisi, sahih ve itimada şayah görüp zikreder. El-Hakim'in hata ve çilişkili durumu apaçık ortadayken, onu taklid ediyor. Ravinin mecruh olduğunu, zayıflığını ve bu konudaki meşhur sözleri bildiği halde bile bile bunu yapmaktadır.

Diyoruz ki, es-Subki'nin bu hadisle ilgili görüşü ve tashihi konusunda el-Hakim'i taklid etme durumu, bundan ibarettir. Bu tutum haddi zatında hatalı olmakla beraber, "hadis zayıftır, sahih ve mevzu değildir." görüşüne de ters düşmektedir. Böylece mezkur şahıs, yardımcısı ve taklit-çisiyle, hadis için batıl ve mevzu diyen, adı geçen büyük alimlere mahalefet ettikleri gibi, el-Hakim ve es-Subki'ye de muhalefet etmişlerdir. Sadece ez-Zehebi adına değil, onun yanında yer alan ve yer almayanların tümü adına konuşmaktalar. Akıllı olan kişi, duygusallığa kapılmanın sahibine ne denli zarar verdiğini düşünür. Ez-Zehebi'yi inkar etmekle kendilerini temize çıkarmakla, kötü bir duruma düştüler.

İlim ehlinin nazarın’da tesbit edilmiş mugalatalarından bir tanesi de, daha önce bahsettiğimiz Taberani yoluyla gelen rivayete işaret ettikten sonra, "ez-Zehebi bunun farkında olmamıştır. Eğer Zehebi bunlardan haberdar olsaydı, bunu söylemezdi." mahiyetindeki sözleridir. Bana göre bu söz de geçersizdir. Zira ez-Zehebi, el-Hakim yoluyla bu hadisin batıl ve mevzu olduğuna hüküm vermiştir. Kavileri arasında Abdurrahman b. Zeyd'le beraber, tanımadığım bir kişi daha vardır. "Tenbih"in başında bu açıklanmıştır. Tebarani'den gelen rivayetin ravileri arasında, bu Abdur-rahman'la beraber, tanınmayan, üç kişi daha vardır. Bu durumda, "eğer ez-Zehebi bu yolu bilseydi, bunu söylemezdi" sözü nasıl doğru olabilir? Bunların yaptıkları ya açık çelişkidir, ya böbürlenmedir, ya da cehl-i mürekkeb-dir. Seleften hadisçilere göre, bu hadisin iki illeti vardır:

1- İsnadında Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'in bulunması birinci illettir. Bu kişinin zayıflığı kesindir.

2- İkinci illet, Abdurrahman'a yapılan isnadın bilinmesidir.

Bana kalırsa, bu hadisin ayrı bir illeti daha vardır. O da, Abdurrahman'ın veya isnadın daki başkasının kararsızlığıdır. Bir kez bakıyorsunuz hadisi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaştırır, diğer bir kez ise, Ömer Radıyallahu Anh'a kadar götürür ve orada durur. Ebu Bekir el-Acurri'nin "eş-Şeria" adlı kitabının 427. sayfasında, Abdullah b. İsmail b. Ebi Meryem yoluyla Abdurrahman b. Zeyd'den yaptığı rivayet gibi, ben Abdullah'ı da tanımıyorum. Ömer Radıyallahu Anh'tan yapılan ne merfu, ne de mevkuf olmayan rivayet, sahih değildir. Ayrıca el-Acurri, başa bir yoldan Abdurrahman b. Ebi'z-Zinnad'dan babasının şöyle dediğini rivayet eder:

Allah'ın, Adem'in tevbesini kabul etmesine vesile olan sözlerden bir tanesi de, şu duasıdır: "Allah'ım! Muhammed'in üzerinde olan hakkı için, senden bağışlanmamı dilerim. "

Bu hadisin, mevkuf ve mürsel olmakla beraber, İbn Ebi'z-Zinnad'a olan isnadı, cidden zayıftır. Ayrıca bu isnadda, en-Nesai'nin hakkında "güvenilir değildir" dediği Ebu Merven Osman'ın babası Osman b. Halid de vardır. Hal böyleyken, Şeyhülislam İbn Teymiyye'nin bazı kitaplarında açıkladığı gibi, bu hadisin, Kitap ehlinden müslüman olan veya olmayan bazı kişilerden, tahrif ve değişikliğe uğramış muteber olmayan kitaplar vasıtasıyla el altından müslümanların eline geçen "İsrailiyattan olması, uzak bir ihtimal değildir. Daha sonra da bazı zayıf kişiler tarafından kasten veya yanlışlıkla, isnadı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kadar götürülmüştür. Muhammed Nasiruddin El-Elbani, Tevessül, 148-159.


Sonuç Olarak Doğru olan şudur: Allah,u-Teala ayette Adem a s,ın kendisinden aldığı kelimelerle tevbesini kabul buyurduğunu bildirmektedir

Bu kelimelerin neler olduğu da bir ayette şöyle ifade edilmektedir.Adem ile eşi dediler ki: Ey Rabbimiz Biz kendimize zulmettik.Eğer bizi-bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.(A,raf/7/23-Allah,u Teala bu kelimelerin akabinde cennetten inmeyi kendilerine emrettiğini-bildirmektedir.Bu kelimelerin ardında da tevbelerini kabul buyurduğunu haber ver mektedir.Allah,u Teala,nın cennetten inme emri kendisinden ilham aldıkları Ey-Rabbimiz Biz kendimize zulmettik sözlerinin akabinde gerçekleşmiştir.


İbn Abbas, el-Hasen, Said b. Cübeyr, Dahhâk ve Mücahid, rahımullah’da bunu böyle olduğunu zikretmişlerdir.
 
Üst Ana Sayfa Alt