Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü İbn Abbas'tan Gelen Maide 44 Hakkındaki Rivayet Sahih mi ?

O Çevrimdışı

ogrencitalebe

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İbn Abbas Randiyallahu anh'tan gelen Maide 44 hakkındaki rivayet sahih midir ?
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Kufrun dune kufr : Dinden çıkarmayan küçük kufr
: حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ أَبِي الرَّبِيعِ، ثنا عَبْدُ الرَّزَّاقِ، ثنا مَعْمَرٌ، عَنِ ابْنِ طَاوُسٍ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ
، سُئِلَ ابْنُ عَبَّاسٍ فِي قَوْلِهِ: وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَاأَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ "
قال:"هِيَ كَبِيرَةٌ
İbn Ebi Hatim Tefsirinde (4/484 no: 6468); el-Hasen b. er-Rabî’, Abdurrazzak , Mâmer ,İbn Tavus – babası isnadıyla rivayet ediyor:
“İbn Abbas’a “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kafirlerdir” (Maide 44) ayeti soruldu.
Dedi ki: “O kebiredir (büyük günah kastedilmiştir)
Ravileri güvenilirdir. isnadı sahihtir.


: حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يَزِيدَ الْمُقْرِئُ، ثنا سُفْيَانُ، عَنْ هِشَامِ بْنِ جُحَيْرٍ، عَنْ طَاوُسٍ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، فِي قَوْلِهِ
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَاأَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ " ، قال:" لَيْسَ هُوَ بِالْكُفْرِ الَّذِي يَذْهَبُونَ إِلَيْهِ

İbn Ebi Hatim Tefsirinde (4/485 no: 6467): Muhammed b. Abdillah b. Yezid el-Mukri , Sufyan , Hişam b. Huceyr, Tavus, İbn Abbas isnadıyla;

İbn Abbas (radıyallahu anhuma)Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kafirlerdir” (Maide 44) ayeti hakkında dedi ki:
İddia ettikleri küfür kastedilmemiştir.

İsnadında Hişam b. Huceyr el-Mekki hakkında olumlu ve olumsuz sözler vardır. Cerh ve tadil konusunda ihtilaf bulunan raviler hakkında son söz için İbn Hacer'in Takrib'i, ve Hafız Zehebi'nin Kaşif'ine bakılır.
Hafız İbn Hacer Takrib'de: "Saduktur, yanılmaları vardır" demiştir.
Zehebi Kaşif'te: sika (güvenilir) demiştir. Ayrıca Zehebi onun ismini, güvenilir oldukları halde eleştirilen râvilere dair Men Tukellime Fih adlı kitabında zikretmiştir. Hişam, Buhari ve Muslim ricalinden olub, hakkında yapılan cerh mucmel olduğundan bu konuda muhaddisler, tevsik edilen bir ravinin mucmel cerhine itibar etmezler. Bu isnad hasendir, diğer rivayet yollarıyla sahih li gayrihidir.

İbn Nasr Tazimu kadri's-Salat (2/571-572) Taberi Tefsirinde (6/256) Tahavi Muşkilu'l-Asar (2/318) Sufyan es-Sevri Tefsir (1/101):
Sufyan es-Sevri, Ma'mer , İbn Tavus, babası (Tavus el-Yemani) tarikiyle rivayet ediyor:
Bir adam, İbn Abbas (radıyallahu anhuma)'ya "Kim Allahın indirdiği ile hükmetmezse..... ayetlerini söyledi ve: "Kim böyle yaparsa kâfir mi olur?" diye sordu.
İbn Abbas dedi ki: "Bunu yaparsa küfretmiş olur lâkin Allah'ı, ahirat gününü, şunu ve şunu inkar eden kafir gibi değil!"

Bu isnad sahihtir. Sufyan es-Sevri'den gelen bu rivayette son cümlenin tamamı İbn Abbas'a isnad edilmektedir. Başka tarikinde Tavus'un da bu açıklamayı yapmış olmasında bir işkal yoktur. O İbn abbas (radıyallahu anhuma)'dan -işittiğini- söylemiştir. görüldüğü gibi rivayetin İbn Abbas'a nisbeti sahihtir. Allah en iyi bilendir.

Taberi, “Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse onlar kâfirlerin ta kendisidir.” (Maide, 44) mealindeki ayetin tefsirinde Ata ve benzeri âlimlerden bu ayetteki küfrün insanı İslam dinin dışına atan bir küfür değil, derece bakımından onun altında/dışında olan bir küfür olduğunu aktarmıştır.

Bunu ifade ederken bazıları “küfrün dune küfr”, diğer bazı alimler de bu manaya gelen başka ifadeler kullanmışlardır. (Taberi, Razi, ilgili ayetin tefsiri)

İbn Abbas’dan gelen bu rivâyet, Hakim’de yer almaktadır. Hakim bu rivayetin sahih olduğunu bildirmiş; Zehebi de ona muvafakat etmiştir. (Hâkim/Zehebi, el-Mustedrak, 2/342)

İbn Abbas, “küfrün dune küfr” sözüne açıklık getirmiş ve şöyle demiştir:
Bu (ayetteki) küfür, insanların bildiği küfür değildir. Bu küfür, kişiyi dinden çıkaran küfür değildir. Bu küfür, asıl küfürden başka bir şeydir.(Hâkim / Zehebi, el-Mustedrak, 2/342)


İmam Cerir et-Taberi, ayette geçen "küfr"ün İslam'dan çıkma manasında değil, Allah'ın nimetini inkâr, yani nankörlük manasında" olduğunu ve bid'at ehli olan İbadiye grubunun bu ayeti, yönetimi elinde bulunduranların küfrüne delil gösterdiklerini izah eder ve ibni Abbas'dan (r.anhuma) şöyle bir rivayette bulunur:
"Kasden inkâr ederek Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen kimseler kâfirlerdir. (Allah'ın hükümlerini) Kabul ettiği hâlde onunla hükmetmezse zalim veya fasık olur."
Nitekim, hemen bundan sonraki ayetlerde Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenlerin zalim ve fasıklar olduğuna dikkat çekilmektedir. Aynı rivayeti İbni Abbas'tan (r.anhuma), İmam Nesefi de nakletmektedir. (et Taberi, Camiu'l-Beyan)



İmam Fahruddin Razi de 32 ciltlik "Tefsir-i Kebir" isimli eserinde bu ayetin tefsirini yapmakta, Haricilerin bu husustaki görüşlerinin yanlış olduğuna işaret ederek şöyle demektedir:
"Bir kimse Allah'ın hükümleriyle hükmetmezse dahi, kalbiyle o hükümlerin doğruluğuna inanırsa kâfir olmaz. Zira küfür, hak olan hükümleri kalbiyle inkâr ve lisanıyla reddetmektir. Fâsık, kalbiyle tasdik ettiği için mûmindir. İmanla beraber Allah'ın hükümlerinin aksi ile hüküm vermek diğer günahlar kabilindendir. En doğru olan görüş budur." (Fahruddin Razi, et-Tefsiru'l-Kebir, 12:6)

Kadı Beydavi ise Allah'ın hükümlerini inkâr edib onlara hakaret edenlerin kâfir olacaklarını açıklamaktadır. (Tefsir-i Beydavi, 2:295)
İbni Kesir,
bu ayetin Yahudiler hakkında nazil olduğunu ifade ederken (Tefsir-i Beydavi, 2:295),
Osmanlı devletinin şeyhu'l İslam'larından olan Ebu's-Suud Efendi, ayette geçen hükmetmemeyi inkâr manasında almakta ve
"Allah'ın hükümlerini hakir ve basit görerek inkâr eden kimse, kim olursa olsun dinden çıkar." demektedir. (Tefsir-i Ebu's-Suûd, 3:42)
Diğer çağdaş mufessirler de ayette geçen "hükmetmeyenler" ifadesinin, "inkâr edenler," yani "tasdik etmeyenler"manasına geldiğini söylemektedirler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ayetteki "
hükmetmeme"nin, "Onun hakimiyetini tanımamak" durumunda küfre gireceğine işaret eder. (Hak Dini Kur'an Dili, 3:1690)



İbn Abbas (r.anhuma) "Kufrun dune kufr" Sözünü Kimler İçin Söylemiştir?

Mutemir b. Suleyman, İmran b. Cedir'den şöyle rivayet etmiştir:
'Amr b. Seddus'ten (Haricilerden), Ebu Mecliz'e bir topluluk geldi ve şöyle dediler:
_ Ya Eba Mecliz! 'Kim Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin, zalimlerin ve fâsıkların ta kendileridir' ayetini gördünüz mü? Bu, hak değil midir?'
Ebu Mecliz: Evet, dedi.
Bunun üzerine onlar şöyle dediler: Ey Eba Mecliz! Şunlar (Ali ve Muaviye'yi kast ediyorlar) Allah'ın indirdikleriyle hükmediyorlar mı?
Ebu Mecliz dedi ki: Bu onların dinidir. Onunla yaşıyorlar, onunla konuşuyorlar, ona davet ediyorlar. Eğer onlar, ondan bir şey terk ederlerse, bir günah işlediklerinin bilincindedirler, günah işlediklerini kabul ediyorlar.
Onlar şöyle dediler: Vallahi böyle değil, sen korkuyorsun.
Ebu Mecliz şöyle dedi: Asıl sizler korkuyorsunuz. Ben bu işledikleri şeyi küfür olarak görmüyorum, ama siz tereddüt etmeden küfür hükmü veriyorsunuz ve küfür hükmü vermenize rağmen onlara karşı çıkmıyorsunuz. Hâlbuki ayetler Yahudiler, Hristiyanlar ve bunlar gibi yapan şirk ehli hakkında nazil olmuştur.'


Bu konudaki diğer bir rivayet ise şöyledir;
Hammad, İmran b. Cedir'in şöyle dediğini rivayet etti:
'Ebadiyye'den (Haricilerden bir taife) bir grup Ebu Mecliz'e gelerek şöyle sordular: Kim Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin, zalimlerin, fasıkların ta kendileridir. Öyle değil mi?
Ebu Mecliz (emirleri kast ederek): Bunlar, yaptıklarının farkındadırlar ve günah işlediklerini kabul ediyorlar. Bu ayetler ise Yahudiler ve Hristiyanlar hakkında nazil olmuştur, dedi.
Onlar şöyle dediler: Vallahi bildiklerimizi sen de biliyorsun. Fakat onlardan çekiniyorsun.
Ebu Mecliz: Bu ithamı aslında hak eden sizlersiniz. Biz ise korkmuyoruz. Fakat bu ayetleri sizin gibi anlamıyoruz, dedi.
Bunun üzerine onlar: Hayır, siz de anladığımızı anlıyorsunuz, ama korkunuzdan bu işi açıklayamıyorsunuz, dediler.' (Taberi Tefsiri, 10/347)


Mahmud Şakir rahimehullah bu iki rivayet hakkında şöyle demektedir:
'Allah'ım! Sapıklıktan sana sığınırız. Zamanımızda söz sahibi olmuş fitne ve şubhe ehli, siyasal iktidarların Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemelerinin, Kur'an ve Sünnet'in hükümlerini bırakarak batının kanunlarını İslam memleketlerinde uygulamalarının İslam'da câiz olduğuna dâir delil arıyorlar. Bu konuda zikredilen Ebu Mecliz'le ilgili iki rivayeti bulunca hemen olayı anlamadan bu iki rivayeti dayanak edinerek siyasal, ekonomik, sosyal ve hukuki meselelerde, Kitab ve Sünnet'in dışında, kâfirleri taklid ederek hüküm vermenin, beşerî ilişkileri buna göre düzenlemenin mümkün olabileceğini, böyle davrananların, bunları uygulayanların ve bunlara tabi olup rıda gösterenlerin İslam milletinden çıkmayacağını ileri sürüyor. Bu iki rivayete dikkatle bakan kimse soranı, sorulanı ve olayların yaşandığı dönemi bilerek bu meseleyi göz önünde bulundurursa, olayı daha iyi anlar.

Ebu Mecliz, tabiindendi. Esas ismi Lahik b. Hamid Eş-Şeybani Es-Sedusi'dir. Ali'yi severdi. Ebu Mecliz'in kavmi Benu Şeyban, Sıffin ve Cemel vakasında Ali'nin taraftarları arasındaydı. Sıffin vakasında iki hakem olayı olduktan ve Havaric, Ali'den ayrıldıktan sonra, Benu Şeyban'dan ve Benu Sedus'tan bir taife de Ali'den ayrılanlara katıldı. Ebu Mecliz'e soru yönelten de bu topluluktandı. (Sahih rivayete göre) bu topluluğa 'Ebadiyye' denirdi.

'Ebadiyye', Havaricden bir cemaatti. Havaric gibi onlar da emirleri tekfir ediyorlardı. Sıffin vakasındaki iki hakem olayından sonra Ebadiyye'nin görüşüne göre, emir sahibleri ve ona tabi olanlar kâfir olmuşlardır. Çünkü onların, hakem tâyin etme olayında Allah'ın indirdiğine göre hareket etmediklerine inanıyorlardı.

Ebadiyye'den, Ebu Mecliz'e soru soranlar; onun da sulta sahiblerini tekfir etmesi ve kendi sapık görüşlerini desteklemesi için bu ayetleri delil getiriyorlardı. Ebu Mecliz ise bu delillerin onlara tatbik edilemeyeceğini söylüyor ve: 'Onlar, (emirler) Kur'an'dan ve Sünnet'ten bir şeyi uygulamamışlarsa bu yaptıklarının günah olduğunu bilirler' diyordu.

Görülüyor ki, bu durum zamanımızdakinden farklıdır. Yukarıda zikredilen olay, zamanımızdaki fitne ve şubhe ehlinin İslam dışı siyasi iktidarları meşru göstermeleri için bir dayanak olamaz.

Zamanımızdaki hükümetler, tüm boyutları ile haktan uzaklaşmış, Allah ve Rasûlü'nün getirdiklerini bir kenara atmış, Batı'dan ithal edilen sistemleri tatbik ederek onları Allah'ın indirdiklerinden üstün tutmuşlardır. Bu, Allah'ın hükmünden yüz çevirmek ve beşerî kanunları Allah'ın hükmüne tercih etmekten başka bir şey değildir. Bütün âlimlere göre şirktir, küfürdür. Bunda hiçbir şubhe yoktur. 'Evet, bu olabilir' diyen de, 'böyle yapalım' diyen de ihtilafsız, İslam milletinden çıkmış, kâfir olmuştur.

Bugün içinde bulunduğumuz durum, çok korkunçtur. İstisnasız Allah'ın bütün hükümleri haciz altına alınmış ve bir kenara atılmıştır. Allah'ın şeriatı tümüyle yürürlükten kaldırılmış, Allah ve Rasûlü'nün Kitab ve Sünnet'le getirdiklerine karşılık beşeri düşünceler tercih edilmiştir. Beşerî kanunların, Allah'ın kanunlarından üstün olduğunu, İslam şeriatının zamanımıza değil başka bir zamana ait olduğunu, Kur'an'daki ayetlerin ise o dönemdeki olaylar ve sebebler hakkında indiğini ve sadece o dönem için geçerli olduğunu, zamanımızda ise bu hükümlerin geçersiz olduğunu iddia edenler artmıştır.

Öyle ise zamanımızdaki bu durum ile Ebu Mecliz ve Ebadiyye arasında zikri geçen hadise arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Hatta zannettikleri gibi o dönemde bir olay hakkında Allah'ın hükmünü tatbik etmeme söz konusu olsa bile, bu meseleyi nasıl delil olarak getirebilirler? Oysa o gün yaşananlarla bugünkü durum arasında hiçbir benzerlik yoktur. Evvelkiler hiçbir zaman İslam şeriatının dışında herhangi bir beşeri ölçüyü ve kanunu hayat pratiğine geçirip, halkı buna uymaya zorlamış değillerdir. Zaten böyle bir olaya İslam tarihinde rastlanmamıştır.

İkinci olarak; belli bir olayda Allah'ın hükmü dışında bir hükümle hükmeden ya bilmediği için ya da hevasına uyarak mâsiyette bulunmuştur. Bu ise günahtır, tevbe ile afvolunabilir. İçtihadında diğer âlimlere muhalefet edilmiş ama burada da tevil, Kur'an ve Sünnet'in naslarına dayandırılmıştır. Fakat gerek Ebu Mecliz'in zamanında gerekse ondan sonraki dönemlerde, herhangi bir meselede Allah'ın hükmünü değiştirerek inkâr etmek veya küfrün hükmünü Allah'ın hükmüne tercih etmek kesinlikle söz konusu olmamıştır. Ebu Mecliz ile Ebadiyye arasında geçen konuşmalar da böyle bir olaya yönelik değildir. Dolayısıyla Ebu Mecliz ile Ebadiyye arasında geçen olay, zamanımızdaki Kuran'ı tatbik etmeyen siyasal güçleri, İslam milletindenmiş gibi göstermeye delil getirilemez, bunu yapmak afvedilemez bir gaflettir, küfürdür.

Evet! Hâkim güçlere dalkavukluk, yaltaklık ve uşaklıktan ötürü bu iki rivayeti çarpıtıp ta batılın doğrultusunda yorumlayarak Allah'ın indirdikleri dışında bir şeyle hükmetmenin mümkün olabileceğini iddia edenin hükmü; kâfirdir, murteddir. Tevbeye davet edilmesi gerekir. Tevbe etmezse küfründe veya irtidadında ısrar eden kişinin hükmünü alır.' (Taberi Tefsiri Haşiyesi, 1/348)

Mahmud Şakir'in bu açıklamaları konuya dâir oldukça doyurucu bilgiler vermektedir. Muhammed Kutub da aynı minvalde şöyle demektedir:
'İbni Abbas mazlumdur, söylediğini söylemiştir. O'na 'Emeviler Allah'ın indirdiği dışında hüküm veriyorlar, onlar hakkında ne söylersin' diye sorulmuştur. Hiç kimse Emeviler hakkında onların mutlak manada kâfir olduklarını söylememiştir. Onlar insanların hayat akışlarının genelinde şeriatla hüküm veriyorlardı. Fakat yönetimleriyle ilgili bazı işler hakkında tevile kaçarak yahut nefislerine kapılarak şeriattan bazen yan çiziyorlardı. Ama onlar, Allah'ın dinine muhalefet ederek Allah'ın şeriatına benzer kanun ve yasa çıkarmıyorlardı. İşte İbni Abbas, bu sözünü onlar için söylemiştir. İslam şeriatından uzaklaşan ve onun yerine pozitivist kanunlar koyan bir kimse hakkında İbni Abbas'ın bunu söylemesi mümkün müdür?' (Muhammed Kutub, Vakıuna'l Muasır, sf: 334)


Allah'ın İndirdiğiyle Hükmetmeyen Hakim Ne Zaman Küçük Küfür İşlemiş Olur?

Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakim, duruma göre İslam’dan çıkartan büyük küfür, duruma göre de İslam’dan çıkartmayan küçük küfür işlemiş olur Sahabe ve alimlerin sözlerinde, Allah (c.c)’ın indirdiği ile hükmetmeyen hakimin bazı durumlarda büyük küfür değil, küçük küfür işlediği görülür. Acaba sahabe ve alimlerin bundan kastettikleri kimlerdir?
İbni Abbas (r.anhuma), Tavus ve diğer İslam alimlerinin, Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmedikleri halde tekfir etmedikleri hakimler, Yahudilerin yaptığı gibi helali haram, haramı helal yapan veya zamanımızdaki gibi İslam şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları koyan hakimler değildir elbette... Zira böyle kimselerin büyük küfür işledikleri konusunda hiçbir müslüman şubhe etmez. Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakimin ne zaman küçük küfür işlemiş sayılacağı konusunda Şeyh Muhammed b. İbrahim şöyle dedi: “....Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen ikinci kısım hakimlere, yani; İslam milletinden çıkmayan hakimlere gelince... İbni Abbas (r.anhuma)’ın “Maide: 44” hakkındaki sözü daha önce geçmişti. O, bu sözünde bu kısım hakimlere işaret etmiştir.
İbni Abbas (r.anhuma) şöyle dedi: “Bu sizin düşündüğünüz gibi insanı İslam milletinden çıkaran küfür değildir.” İbni Abbas (r.anhuma) bir başka yerde ise şöyle dedi: “Bu, bir başka küfürdür.”

Bir mesele hakkında heva ve hevesine veya şehvetine uyarak Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakimin bu yaptığı amelin küçük küfür olabilmesi için; Allah (c.c)’ın o mesele hakkında indirdiği hükümle hükmetmek gerektiğine, Allah (c.c) ve rasulünün o meseleye verdiği hükmünün hak olduğuna inanması ve bu konuda hata ettiğini itiraf etmesi gerekir. Bu hakim her ne kadar yaptığı bu amel sebebiyle İslam milletinden çıkmamışsa da işlediği bu amel büyük haramdır. Öyle ki, zina etmek, içki içmek, hırsızlık yapmak, yalan yere yemin etmek ve bunlar gibi büyük günah olan amellerden daha büyük haramdır. Zira Allah (c.c) bu ameli küfür olarak isimlendirmiştir. Allah (c.c)’ın, kitabında küfür olarak isimlendirdiği bir haram, küfür olarak isimlendirmediği haramdan elbette daha büyük olmalıdır.” (Tahkimil Kavanin, sf: 7)

Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakimin yapmış olduğu bu amele büyük küfür değil, küçük küfür hükmünün verilebilmesi için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekir:

1 - Heva ve hevesine uyarak belli bir meseleye, Allah (c.c)’ın o meseleyle ilgili hükmünü uygulamayıp meseleyi değiştirmiş ve değiştirdiği meseleye Allah (c.c)’ın o meseledeki hükmünü vermiş olmalıdır. Örneğin; hırsızlık yapmış bir kimse kendisine getirildiğinde, heva ve hevesine uyduğu veya bir takım menfaatler elde etmek istediği için bu kimsenin hırsızlık yaptığını bilmesine rağmen hırsızlık yapmadığını, bu konudaki delillerin yetersiz olduğunu söyleyerek o kimseye el kesme cezasını uygulamaması veya bir kimseyi öldürmediği halde, hakkında katil ithamı yapılan bir kimsenin katil olduğunu söyleyerek ona öldürme cezasını zulmen vermesi gibi...

Allah (c.c)’ın bir meseledeki hükmünü ibtal ederek onun yerine yeni bir hüküm koyan, örneğin; Allah (c.c) hırsız hakkında el kesme hükmünü verdiği halde, bu hükmü ibtal ederek onun yerine hapis cezasını koyan hakim ise asla bu grup hakimlere girmez. Zira bu hakim, meseleyi değiştirerek Allah (c.c)’ın o meseledeki hükmünü vermemiş, bilakis Allah (c.c)’ın bir meselede bildirdiği hükmü değiştirmiş ve o mesele hakkında yeni bir hüküm vermiştir. Tıpkı Yahudilerin yaptığı gibi... İşte bu hâkim İslam milletinden çıkartan bir küfür işlemiş olur.

2 - Hakimin o meselede asıl verilmesi gereken hükmün Allah (c.c)’ın hükmü olduğuna dair imanı tam olmalıdır.

3 - Yaptığı amelin çok büyük bir haram olduğuna inanmalıdır.

4 - Allah (c.c)’ın hükmünü uygulayıp uygulama konusunda muhayyer olduğuna inanmamalıdır.

5 - Allah (c.c)’ın o meselede vermiş olduğu hükmü küçümsememelidir.

(Mevdudi: Allah, kendi indirdiğiyle hükmetmeyenlerin 1- Kâfir, 2- Zâlim, 3- Fâsık olduklarını belirtmektedir. Aynı şekilde, Allah'ın indirdiğini bırakıp, kendisinin veya başkalarının ortaya koyduğuyla hükmeden kişi bu üç suçu da işlemiş olur. Önce, Allah'ın indirdiğini reddetmekle küfr suçu işlemiştir. İkinci olarak, bütünüyle adil olan Allah'ın indirdiğini çiğnemekle zulüm suçunu işlemiştir. Üçüncüsü olarak ise, Allah'ın kulu olduğu halde, üzerine Hakim olanın indirdiğini bırakıb, kendisinin veya bir başkasınınkini benimsemekle fasık olmuştur. Böylece uygulamada Rabb'ine bağlı ve tâbi olmaktan çıkmış ve otoritesini inkâr etmiş olmaktadır ki, bu da fısktır. Bu küfür, zulüm ve fısk, İlâhi hükmü çiğnemenin parçalarıdır. Bu yüzden böylesi bir çiğnemenin olduğu yerde bu üç suçtan kaçınmak mümkün değildir. Değişen niteliğine ve reddedişin boyutuna göre suçun cinsidir. Eğer bir kişi İlâhi hükmün yanlış, kendisinin veya başkasının hükmünü doğru kabul ederek, ilahi hükme aykırı hükümde bulunursa, kelimelerin tam anlamıyla bu kişi hem kâfir, hem zalim ve hem de fâsıktır. Bununla birlikte, eğer bir kişi İlâhi hükmün doğruluğunu kabul eder ve buna aykırı bir hüküm verirse, böyle biri İslâm toplumunun dışına çıkmış olmazsa da imanını küfr, zulüm ve fıskla karıştırmış olur. Aynı şekilde, eğer bir kişi hayatın her alanında Allah'ın hükmünü reddederse her bakımdan kâfir, zalim ve fasık sayılacaktır. İlâhi hükmü bazı noktalarda kabul eder, bazılarında reddederse, bunu kabul ve reddi oranında iman ve İslâm'ı küfr, zulüm ve fıskla karıştırmış olur.)


Şeyh Abdullah el Gunayman

 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt