Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu İbni Arabi'nin Rasulullahı Sollama Zırvası

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
İBNİ ARABİ'NİN , RASULULLAH'I (s.a.v.) SOLLAMA ZIRVASI

images.jpeg


İbn Arabî, Fusûs'unda açıkça şöyle demektedir:

"Velilik peygamberlikten (nubuvvetten) daha büyüktür, hattâ risâletten de daha kâmil (bir makam)dır".

İşte O'nun (İbn Arabi) sözü:

Nubuvvet makamı bir berzahtadır ki
Rasulun az üstünde, velînin altında...

Ve onun ashabından (onun görüşünü benimseyenlerden) bâzısı bunu te'vîle kalkışarak;
"bu peygamberin veliliği nubuvvetinden üstün demektir", veya;
"aynı bunun gibi Rasulun veliliği de resûllüğünden üstün demektir" derler.

Veya, onun veliliğini Allah ile beraber olduğu hâl, resûllüğünü ise, yaratıklarla beraber olduğu hâl şeklinde anlatır ki, bu apaçık cehaletten başka bir şey değildir.
Çünkü, Rasûlullah mahlûkat ile konuşurken, risâleti onlara tebliğ ederken velilikten kopmuş değildir. Aksine o bu halde iken de, diğer hallerinde de Allah'ın velîsidir. Çünkü o, Allah'ın dostudur ve hiçbir halinde Allah'ın düşmanı değildir. Risâleti tebliğ ederkenki hâli, namaz kılarkenki, Allah'a duâ ederken O'na seslenirken ki hâlinden aşağı değildir.

Peki ya o ta'zîmkârın şu sözü hakkında bizim zoraki te'vîlci ne diyecek?

O (İbn Arabi), diyor ki:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), gümüşten bir kerpiçtir, kendisi ise altından ve gümüşten iki kerpiç. Ve Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kerpicinin zahirî ilim; kendi iki kerpicinin altın olanının bâtınî ilim, gümüş olanının ise zahirî ilim olduğunu, bu ilimleri aracısız aldığını iddia ediyor ve

Fusûs'unda şunu açıkça söylüyor:

Velilik rütbesi nübüvvet rütbesinden daha büyüktür. Çünkü velî vasıtasız olarak alır, nebî ise vasıtalı olarak alır. Böylece kendisini peygamberden daha meziyetli hâle getiren faziletin (yâni veliliğin), hem kendisinde, hem peygamberde bulunan özellik (zahirî ilim makamın) dan daha büyük olduğunu söylemiş oluyor.

Kısacası o, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e hiçbir hususta tabî olmamaktadır.

Çünkü kendi iddiasına göre o, zahirde tabî olduğu Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in talîmatını Allah'tan almaktadır.
Muctehidin içtihadının başka bir müctehide, Rasûl'un sözlerinin başka bir rasule muvafık olması gibi.

Binâenaleyh ne haber yoluyla bilinen hakikatlerde, ne de şer'î hakikatlerde onun Rasul'e uyması, ondan bir şey alması asla söz konusu değildir.

Evet o, peygamberle bir Musa ve İsâ ilişkisine aynı şeriata bağlı iki âlim ilişkisine falan razı değildir. Kabul ettiği kendi şeriatını Allah'tan bâtınen aldığı iddiasındadır. Öyle olunca, onun Allah'tan şeriat alış biçimi, Rasul'un alış biçiminden daha tumturaklı olmaktadır!

Onun, Rasul'den daha seçkin olduğu ve Rasul'un bu bakımdan ona muhtaç olduğu husus ise "altın kerpiç makamıdır".

İddiası şu:

Kendisi altın kerpici (ilmi)ni, Rasul'e vahyi getiren meleğin aldığı kaynaktan almaktadır.


Şimdi bir bu herifin haline, bir de sonraki bâzı âlimlerin onu tâzîm edişine bak!

Gazâlî açıkça şunu ifâde etmektedir:

"Velîlik rütbesinin, nubüvvet rütbesinden daha yüce olduğunu kim iddia ederse, onu öldürmek bence yüz kâfiri öldürmekten daha sevimli bir iştir. Çünkü onun dine vereceği zarar daha büyüktür".

(Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye; mecmu'ul feteva 4. Cilt SELEF İLE MUTEAHHİRİN'İN YOLU)



****************************************************


sufi.jpg


Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu;
Benimle peygamberler zumresinin benzeri, şu kimsenin benzeri gibidir: O kişi bir ev yaptırmış ve binayı tamamlayıp süslemiş de yalnız bir tuğlası eksik kalmış. Bu vaziyette insanlar binaya girip gezmeye başlarlar. Ve (o eksik yeri görüp) hayret ederek: Şu bir tuğlanın yeri boş bırakılmış olmasaydı! derler. İşte ben, o (yeri boş bırakılan) kerpicim; ben Hatemun-Nebiyyinim (Peygamberlerin sonuyum) (Buhari, Menakıb, 18)

(İman Üzerine. İbn Teymiyye, Pınar Yay. sf: 77)
İbn Arabîi aslında duvardaki boşluğun bir değil iki kerpiçlik yer olduğunu, ne ki biri altın biri gümüş olan bu iki kerpiçten hatem u'l-enbiyâyı (nebilerin sonuncusu) temsil eden gümüş kerpici ALLAH Rasulunun gördüğü halde “hatem u’l-evliyâ (velilerin sonuncusu)’yı temsil eden altın kerpici göremediğini bu hadisiyle belli ettiğini söyler. Halbuki bu ikisi birden olmayınca nübüvvet duvarı asla tamamlanmayacaktır der.
Eserinde nebilerin sonuncusu olan Rasulu temsil eden kerpicin gümüş, velilerin sonuncusu (hatemül-evliyâ)yı temsil eden kerpicin de altın olmasını nubuvvetin zahir, velayetinse batın oluşuyla açıklar. Hatem'ul evliyânın İbn Arabî’nin kendisi olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur sanırız.
Tahavi akaidi şarihi yukarıdaki satırları kastederek der ki; Verdiği örnekte nefsini altın kerpiç, ALLAH Rasulu’nü gümüş kerpiç olarak gösterenden daha kafir kim olabilir?
ALLAHın Rasullerine inen bize de ininceye kadar iman etmeyeceğiz (En’âm 124) diyen kimselerin küfründen daha beterdir.
İbn Arabî bir şiirinde şöyle der: Nubuvvet makamının mevkii Rasûlun üstünde ve velinin altında bir yerdir.
(Şerhu Akidetu’t-Tahaviye, II /743). (Buhari, C:7 sf: 3331, 3332)

İbn Arabî gibi ya "Benden sonra peygamber yoktur" sözünün sahibinin (Peygamberimizin) doğru söylediğine inanarak veya başka bir endişeye dayanarak kendilerini peygamberlik sevdasına kaptırmayanlar ve bu iddia ile ortaya çıkmayanlar peygamberlikten bile daha yüksek bir derecenin cazibesine kapılarak velilerin sonuncusu, peygamberlerin sonuncusundan daha büyüktür. Çünkü peygamberler ancak bir aracı vasıtası ile ALLAH’tan bilgi alabilirken veli bu bilgiyi aracısız olarak doğrudan doğruya alabilmektedir demişlerdir.
(İman Risalesi. M. İslâmoğlu. S98,99; Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm, s.154-155,193; İbn Arabî ile ilgili ayrıntılı bilgi için: İmam İbn Teymiyye Külliyat C:2s. 163)

Velinin Peygamberden üstünlüğünün bir diğer sebebi de dinin onun eliyle tamamlanmış olmasıymış.
ibn_arabi.jpg
images

Shaykh (!) Muhyiddin Ibn Arabi,
(İman Üzerine, İbn Teymiyye, Pınar Yay. Sf: 192; Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm, sf: 193;
Said Nursi’nin; vahyin vasıtalı ilhamın vasıtasız oluşuna dair görüşleri. İlmi ve Hukuki Açıdan Nurculuk Davası. Said Nursi. Sf: 291)
DİNİ DOĞRU ANLAMAK AHMET Y. ÖZÜTOPRAK
dini.jpeg


Ebda_fr;128588' Alıntı:
Sual:

İbn Arabi, "Velilik Peygamberlikten daha büyüktür” demiş midir? İbn Arabi'nin bu sözdeki amacı nedir?

Cevab:

İbn Arabî’nin, açıkça velayetin risaletten üstün olduğunu söylediğine dair bir ifadesine rastlayamadık.

Sorularla İslamiyet Editör

***

Bu konu hakkında verilebilecek en güzel cevap, bu olsa gerekir. İnşâallah, akıl edenlerden olursunuz...

Selâm ve dua ile.

Oğulun babasının avukatlığını yapması caiz midir ?

Şimdi size Fusus'tan sayfa numaralarıyla küfür ve şirk inancını içeren ifadeleri sunacağım. Bunu siz okuyun anlamaya çalışın . Belki "akıl edenlerden olursunuz"


images

Fusus ul-Hikem - Muhyiddin-i Arabi, M.E.B. Yayınları


images
Şeyh Abdulkadir Geylani.jpg


2 Aynı olduğu halde eşyayı ızhar edeni tesbih ederim.
Benim gözüm, Onun vechinden başkasına bakmadı.
Kulağım Onun kelamından başkasını işitmedi.”
(el-Futuhat, c.II, sf: 604)

Onların cennetine tatlılığından dolayı “azab” denir. Bu âzab sözü onda gizli olan lezzet için bir kabuk gibidir. Kabuk ise özü koruyan bir şeydir.”
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de, orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır. O da onlar için bir cennettir.
Ancak onların cennetleri Huld cennetlerinin nimetlerine benzemez. İkisi de birdir ama aralarında
tecelli farkı vardır.”

(Fususu’l-Hikem, sf: 94)


Abdulkadir Geylani'nin İbnu'l Arabi'nin geleceğini haber vermesi (Sf: 8-9)

Seyyid Abulkadir Geylânî'nin "benden sonra Mağrib diyarından aziz bir zât zuhur edecektir, bu hırkayı ona teslim ediniz" diye vasiyet ettiği hırkanın Abdulkadir'in veresesi tarafından kendisine verildiğini sonra onu manevî oğlu Sadruddin Konevi'ye teslim ettiğini FasI ul-hitab adlı eserinde yazmaktadır.

Muhyiddin Arabi'nin Hz. Muhammed (a.s)'e iftirası (Sf: 11)

Fusûs ul-hikem, Muhyiddin-i Arabi'nin 627 hicret yılında Şam'da bulunduğu sıralarda bir gece görmüş olduğu gerçek bir rüyan'ın ilhamıyla yazılmıştır. Şeyh o gece mâna âleminde Peygamber (a.s.)'i görüyor, elinde bir kitab tutmuş, kendisine hitab ederek, "bu, Fusûs ul-hikem kitabıdır. Bunu al ve halkın faydalanması için muhteviyatını açıkla" diyor.
Şeyh de Yüce Peygamber'in bu manevî işaretine uyarak hemen Cenab-ı Peygamber'den aldığı emir ve ilham çerçevesi içinde, kitab muhtevasını, artıksız ve eksiksiz olarak, olduğu gibi naklediyor, daha doğrusu Hazret-i Peygamber'den aynen nakil ve tercüme ediyor.


Fusus ul-Hikem'in bir hadis kitabı gibi telaki edilmesi yalanı (S.12)

Fusûs ul-Hikem'in doğrudan doğruya Hazret-i Peygamber tarafından Şeyh-i Ekber'e talim ve telkin edilmiş bir eser olduğuna göre, Şeyhin taraftarlan bu hususta şubhe ve tereddüde mahal olmadığını ve Şeyh'e hâşâ yalan isnatı varit olamayacağını söyliyerek mevzu ve gayesi iman ehlinin irşadına matuf olan bu eserin biı hadîs kitabı gibi telâkki edilmesi gerekli bulunduğunda ittifak etmişlerdir.

Yaratan, yaratılan, halık, mahluk, hep o'dur. Yalanı (Sf: 13)

Yaratan, yaratılan, halık, mahluk, hep O'dur.O'nun dışında, O'nun varlığı haricinde hiçbir varlık tassavur edilemez. Çünkü Vücut birdir.

Arabi , yalanlarına Muhammed (s.a.v.)'i alet ediyor.(Sf: 19)

627 hicret yılı Muharrem ayının son günlerinde, Şam'da (bulunduğum sıralarda) Tanrı Peygamberi Muhammed'i gerçek bir rüya âleminde gördüm. Elinde bir kitab tutuyordu. Bana buyurdular ki, bu Fusûs ul-hikem = (Hikmetlerin özü) kitabıdır. Bunu al ve halka açıkça anlat da bu hikmetlerden herkes faydalansın.

Arabi, Allah'ı (haşa) kendine kul ediyor. Şirki (Sf: 83)

Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,
Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişiklikiği görünce inkâr ederim.
Bizden nasıl vazgeçebilir? Ben Ona musaade eder ve Onu zuhur alanına çıkarırım.


"Bir vakit olur ki, kul şüphesiz rab olur." İftirası (Sf: 95-96)

ŞİİR
Bir vakit olur ki Kul şüphesiz Rab olur. Başka bir vakitte de iftirasız kulluk ve derekesine iner.
Kul kulluk derekesine inerse Hak ile genişler. Rab olursa yaşayışı daralır.
Kul oluşundan dolayı nefsinin aynını görür, dilekleri şubhesiz Hak'tan genişler.
Rab oluşundan dolayı da Mülk ve Melekûl âlemlerindeki bütün mahlûkların kendisinden bir şey istediklerini görür.
Halbuki onların dileklerini yerine getirmekten zâtiyle âcizdir. Bundan dolayı bazı arifler bu yüzden ağlarlar.
O halde sen Rabb'ın kulu ol, Onun kulunun Rabb'ı olmaya bakma; sonra bu ilgi sebebiyle ateşe ve erimeye mahkûm olursun.


"Sen kulsun ve sen Tanrı'sın." İftirası (S.101)

Sen kulsun ve sen Tanrı'sın; kulluğun kimin kulu olduğunu bildiğin içindir.
Sen Tanrısın ve kulsun; çünkü sözleşmenle kendini Tanrı'ya bağladın.

Şahsın taşıdığı her akideyi o akideden başka inancı olanlar çözebilir.

"Küfür ve isyan ehli cehenneme girse de orada lezzet vardır." Yalanı (S.104)

ŞİİR


Hakk'ın yalnız va'dinde sadık olması tarafı kaldı. Ceza tehdidinde sadık olduğuna dair açık bir alâmet yoktur.
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de, orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır. O da onlar için bir cennettir.
Ancak onların cennetleri Huld cennetlerinin nimetlerine benzemez. İkisi de birdir amma aralarında tecelli farkı vardır.
- Onların cennetine tatlılığından dolayı azab denir. Bu azab sözü onda gizli olan lezzet için bir kabuk gibidir. Kabuk ise özü koruyan bir şeydir.


"Tek varlıktan başka varlık yoktur. Nur ve zulmet aynıdır." Yalanı (S.152)

---- Var olan kimdir? Varlık nedir? Varlıkta bir belirme vardır. O beliren var olan zâtın kendisidir.
Onu umumîleştiren, hususleştirmiş oldu. Onu hususî gören de umumîleştirmiş oldu.
Tek varlıktan başka varlık yoktur. Şu halde Nur ile Zulmet aynıdır.
Bu hakikatten gafil olan kimse, nefsinde perdeler bulur.


"Biz Allah'ın insan kılığına giren belirtileriyiz." Yalanı (S.190)

ŞİİR
Eğer o olmasaydı veya biz olmasaydık, olan şeyler olmazdı.
Şu halde biz hakikatte kullarız. Allah da muhakkak bizim mevlâmızdır.
Sen veya ben insan dediğimiz vakit, biz onun aynı, yani insan kılığına giren belirtisi oluruz.
Şu halde sen insan sıfatı ile perdelenme, sana bir delil de gösterdi.
İster Hak ol, ister halk ol, Allah ile Rahman olursun.


"Allah Firavunu pak ve temiz öldürdü." Yalanı (S.300-301)
Nasıl ki Firavun suda boğulurken Allah'ın kendisine verdiği iman sayesinde Musa onun için de göz nuru oldu. Şu halde Allah, (bu yüzden) Firavun'un pak ve temiz öldürdü. Çirkin ve fena amellerinden onda bir şey kalmadı. Çünkü Allah onun ruhunu yeni bir günah işlemeden önce ve imana geldiği anda kabz etti. Halbuki İslâm (Yani Hakk'ı teslim ve tasdik) evvelce geçmiş olan günahları ortadan kaldırır. Allah, bu İlim ve mazhariyeti dilediği kimse için âyet ve alâmet kıldı. Tâ ki hiç kimse İlâhî rahmetten umutsuzluğa düşmesin. Çünkü kâfirlerden başka hiç kimse Tanrı rahmetinden umut kesmez.
Şu halde Firavun eğer umutsuzlardan olsaydı imana yanaşmazdı. Demek ki, Firavun'un eşi Asiye'nin kendi hakkında "O, benim ve senin için göz nuru olsun, onu öldürmeyin, ola ki yakında bize faydası dokunur" dediği gerçekleşti ve iş böyle oldu. Gerçi her ne kadar Musa'nın Firavun mülkünü ve adamlarım öldürmeye muktedir bir Nebi olduğuna (kan ve kocadan) ikisinin ve şuuru yoktu. Fakat Allah, Musa ile her ikisine de menfaat verdi.

(Fusus ul-Hikem - Muhyiddin-i Arabi, M.E.B. Yayınları, İst-1992)


Muhyiddin İbn Arabi'nin diğer küfür sözleri ise şöyledir :

"Vakit olur ki kul Rabb olur, şüphesiz, vakit olur ki kul, kul olur şeksiz.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 90. Bosnevi, 1, 433)

"Bizler Allah'ın zahiri suretleriyiz, O'nun tecellisiyiz. Alem ve kevn aslında bir hayal olduğu için biz O'yuz."
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 159. Bosnevi, 345)

Halık (yaratıcı) ile mahluk bir tek şeydir.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 78)

O’ bana hamdeder, be de O’na, O’ bana ibadet eder, ben de O’na. Bir hal içinde O’nu ikrar eylerim, a’yanda ise O’nu inkar eylerim.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 83. Bosnevi, 1, 384-385)

İbn Arabi'nin diğer kitablarında daha farklı küfürleri
kaynaklarıyla :

 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Fususu'l Hikem kitabı üzerine ve İbn Arabi'yi Tekfir Eden Alimler


Fususu'l-Hikem : İbn Arabi bu kitabında Tevhid Akidesini ibtal edici ve insanın vücudunun Allah'ın vücudunun bir sureti, hatta bütün alemlerin O'nun sureti olduğunu, alemlerin O'nun vücudunun ayn'ı olduğunu söyler. Daha kitabının başında Allah'ın Rasulü'nü (sallallahu aleyhi ve sellem) yalan, dalalet ve küfrüne şahid tutmaktan utanmayan bu İsmailileşmiş ve Batınileşmiş bid'at ve dalalet önderi, kitabında tüm peygamberleri yalanlayıcı ve hatta Kur'an-ı tekzib edici meselelere değinir.

Bunun için yüzlerce muctehid, fakih, muhaddis, usulcü ve ilim ehli onu tekfir etmişlerdir. Bunun için ayrıntılı bilgi almak isteyen Burhanuddin el-Bikai'nin Tenbihu'l-Gabiyyi İla Tekfiri İbn Arabi ile Şeyhu'l İslam Mustafa Sabri Efendi'nin Mevkıfu'l-Akli ve'l İlmi ve'l-Alimi Min Rabbi'l-Alemin ve İbadihi el-Murselin (c.3, 190, 274 - Daru İhyai't-Turas el-Arabi, 3. bsk. 1413/1992) adlı eserine başvurabilirler.


Burhanuddin el-Bikai, Tenbihu'l-Gabiyyi İla Tekfiri İbn Arabi adlı kitabında İbn Arabi,nin bu inancı yüzünden İbn Arabiyi Tekfir edenlerin isimlerini zikretmiştir bizde bu isimleri burada zikrediyoruz :


1-۞Zeynuddin el-Iraki
2-۞Ebu Zur'a Veliyuddin Ahmed İbn Zeynuddin
3-۞İmam el-Mizzi (H.654/724)
4-۞Yusuf İbnu'z-Zeki Abdurrahman İbn Abdilmelik Ebu'l-Haccac Cemaluddin
5-۞İmam Ebu Ali İbn Halil es-Sukuti
6-۞İz İbn Abdusselam
7-۞İbn Ebi'l-Kasım es-Sulemi
8-۞Şihabuddin Ahmed İbn Yahya İbn Ebi Halce et-Telamsani el-Hanefi
9-۞Bedruddin Huseyn İbnu'l-Ehled Seyfuddin İbn Abdu'lLatif İbn Balaban es-Suudi es-Sufi
10-۞Takıyuddin Ebu'l-Feth Muhammed İbn Ali el-Kuşeyri İbn Dakik el-İyad (H.625-702)
11-۞Ebu'l-Feth el-Yâmuri
12-۞es-Salah Halil es-Safdi
13-۞Ebu'l-Feth İbn Seyidi'n-Nas
14-۞Muhammed İbn Muhammed İbn Ali İbn Yusuf (İbnu'l-Ceziri) eş-Şafi
15-۞İmaduddin İsmail İbn Kesir
16-۞Takiyuddin Ebu'l-Hasen Ali İbn Abdi'l-Kafi es-Subki
17-۞Kutbuddin İbnu'l-Kastallani
18-۞İmaduddin İbn Ahmed İbn İbrahim el-Vasiti
19-۞Burhanuddin İbrahim İbn Mûdad el-Cu,beri
20-۞Zeynuddin Ömer İbn Ebi'l-Harem el-Kittani eş-Şafi
21-۞Müfessir Ebu Hayyan Muhammed İbn Yusuf el-Endulisi
22-۞et-Takiyy el-Hisni
23-۞Takiyuddin el-Fasi
24-۞Bahauddin es-Subki
25-۞Alleme Şemsuddin Muhammed el-Ayzeri eş-Şafii
26-۞Şerefuddin İsa İbn Mes,ud ez-Zevavi el-Maliki
27-۞İmam Nuruddin Ali İbn Yâkub el-Bekri eş-Şafii
28-۞Alleme Necmuddin Muhammed İbn Akil el-Balisi eş-Şafii
29-۞Cemaluddin Abdullah Yusuf İbn Hişam
30-۞Lisanuddin Muhibb İbnu'l-Hatib el-Endelusi el-Maliki
31-۞Şemsuddin Ebu Abdillah Muhammed el-Mevsıli eş-Şafii
32-۞Şemsuddin Muhammed İbn Ahmed el-Bisati el-Maliki
33-۞(Mısır kadısı) İmam Şihâbuddin Ebu'l-Fadl Ahmed İbn Hâcer el Askalâni
34-۞Şeyhu'l İslam Siracuddin Ömer İbn Reslan el-Bulkini
35-۞Allame Burhanuddin es-Sefakisi
36-۞İmam Şemsuddin Muhammed İbn Ahmed İbn Osman ez-Zehebi
37-۞Seyfuddin İbnu'l-Mecd Ali el-Hariri
38-۞et-Tac el-Baranbari
39-۞İbrahim er-Rakki
40-۞Ebu Zeyd Abdurrahman İbn Muhammed el-Hudari İbn Haldun
41-۞İmam Radiyuddin Ebu Bekr İbn Muhammed İbn Salih el-Cibliyy (İbnu'l-Hayyat eş-Şafii)
42-۞Kadı Şihabuddin Ahmed İbn Ali en-Naşıri
43-۞Alauddin Muhammed İbn Muhammed el-Buhari el-Hanefi

Bu İmam ve muctehidler tarafından İbn Arabi Tekfir edilmiştir :

(Ebu'l-Hasen Burhânuddîn İbrâhîm b. Ömer b. Hasen er-Rubât el-Hırbevî el-Bikāî, Tenbihu'l-Gabiyyi İla Tekfiri İbn Arabi (sf: 135-183)




İbn Hâcer el Askalâni (rahimehullah), İbn Arabi'yi Tekfir Ediyor mu?

Hâfız ve huccet Kadı Şihabuddin Ahmed bin Ali bin Hâcer el-Askalâni (rahimehullah)’den -ki Şafii mezhebindendir- rivayet olunmuştur. Demiştir ki:
Benimle ibn Arabi taraftarları arasında, ibn Arabi ile ilgili olarak büyük bir tartışma çıktı. Ben nihayet o (ibn Arabi)’nin kötü ifadelerini aktardım. Onunla ilgili olarak tartışmaya giren kişiye bu kolay gelmedi ve beni Mısır sultanına bir başka konuda şikayet edeceğini söyleyerek tehdit etti. Oysa ki o söylediği şikayet konusu, bizim tartışmamızla ilgili değildi.
Güya bununla beni zor duruma düşürmek istiyordu.
Bunun üzerine ben de kendisine dedim ki, "Bizim bu tartışmamızla ilgili olarak, sultanı ne diye devreye sokmak istiyorsun. Gel birlikte Allah (cc)’a yakaralım. Böylece bu türden Allah (cc)’a yakaran iki kişiden biri mutlaka yalancıdır, aksi takdirde kim yanlış ise Allah (cc) gerekeni versin."
Devamla diyor ki: “Bana dedi ki, Bismillahi (Allah’ın adıyla),
Ben de ona dedim ki şöyle söyle: “De ki: 'Allah’ım, eğer ibn Arabi sapıklık üzere ise lânetinle bana lânet et, bana ceza ver.'
Kendisiyle tartışma yaptığım kişi de bunu söyledi.
Ben kendim de şöyle dedim (İbn Hacer el-Askalâni rahimehullah) : 'Allah’ım, eğer ibn Arabi hidayet üzereyse, bana lânetinle lânet et, bana ceza ver.'
Diyor ki: “Nihayet oradan ayrıldık. Mısır’ın gezinti yerlerinden birinde bir araya geldik, dolunaylı bir geceydi.
O şahıs bize dedi ki: 'Ayağımdan aşağı yumuşak bir şey hareket ediyor, bakın hele !'
Biz de hemen baktık, bir şey göremedik, göremediğimizi de kendisine söyledik.
Devamla diyor ki daha sonra bu kişi gözlerini de kaybetti.”

(Allâme Aliyyu'l Kâri, Vahdet-i Vucud Risalesi, sf: 216; Burhan el Bukaî, Tenbihu'l Ğabi fi Tahriceti ibn Arabi)


İmam Sehavi hocası ibn Hâcer el Askalani`nin biografisini ele aldığı "el-Cevâhir ve’d-Durer" isimli kitabında derki :
"Ondan bir çok kez duydum ki ,onun ile ibn Arabi`yi seven bazıları arasında çokça munakaşa olmuştur, bundan dolayı hocam ibn Arabi`nin kötü inancından dolayı onun aleyhine konuştu, bu munâkaşa eden şahsın hoşuna gitmedi ve hocamı Zahir Berkuk`un (zamanın sultanı) kendisi hakkında veli olduğuna inandığı şeyh Safa`ya şikayet etmekle tehdit etti, ve sultana: "Mısır'da bazı şahıslar evliyaullah hakkında kötü konuşuyor, bunların arasında ibn Hâcer de var" diye şikayet etmekle tehdit etti.
Bunun üzere şeyhimiz (ibn Hâcer) : "Sultanın bu konuya dahil olması doğru değil, gel lanetleşelim , iki kişi lanetleştiğinde aralarında kim yalancı ise muhakkak ki ona bir şey isabet eder" dedi.
Adam lanetleşmeyi kabul etti, ve şeyhimiz ona şunu demesini öğretti : "Ey Allah'ım eğer ibn Arabi sapıklık üzere ise bana lanet et", adamda bunu dedi.
Şeyhimiz de: "Ey Allah'ım eğer ibn Arabi hidayet üzere ise bana lanet et" dedikten sonra ayrıldılar....

Sonra bir gece adamın ayağından yumuşak bir şey geçti , adam arkadaşlarına "Ayağımdan bir şey geçti , bir bakın dedi, baktılar ve bir şey göremediler. Evine döndüğünde adam kör oldu ve sabaha karşı da öldü. Bu olay doksan yedi senesinin Zilkade Ay'ında oldu, lanetleşme ise aynı senenin Ramadan ayında oldu..."

Başka bir sayfada ise Sehavi der: "(ibn Hâcer) ibn Arabi ve onun yolundan gidenlere alenen inkar ederdi...ve ibn Arabi'nin veli nebiden üstündür sözünü zikr edip inkar ederdi... bu gibi şeylere başvuranlara şaşırırdı , buna inananları ve bunu okuyanları aşırı derecede kötülerdi ve bundan dolayı hem lafzen hem de yazılı olarak onlara buğz ederdi ve buna davet edenden rivayeti keserdi. İbn Arabi'yi seven biri ile lanetleşti ve bir sene geçmeden adam helak oldu ve Allah onun şerrinden kafi oldu...
Biografinin sahibi (ibn Hâcer) bize anlattığına göre keza "kitabi el-lisanda" da bunu zikr etti:

"Sirac el-Bulkini`ye ibn Arabi hakkında sordum oda hemen: "O kafirdir" diye cevab verdi. Sonra ibn Darid hakkında sordum , dedi ki: "Onun hakkında konuşmak istemiyorum".
Ben de dedim ki: "ibn Arabi ile ibn Farid arasında fark nedir?" Ve ibn Farid'in bazı şiirlerini okumaya başladım, sözümü kesti ve: "Bu küfürdür, bu küfürdür" dedi.
(Ebu’l-Hayr Şemsuddîn Muhammed b. Abdirrahmân b. Muhammed es-Sehâvî, el-Cevâhir ve’d-Durer fî Tercemeti Şeyḫi’l-İslâm İbn Ḥâcer, 1001, 1002 ; 1047, 1048)





Mustafa Sabri Efendi'nin "Vahdeti-Vucud" hakkında fikri: "Vahdeti-Vücud çamuru"

"Bu karışıklık [Allah'ın zâtı hakkında araştırma] benim nazarımda Garb'ın hatta Şark'ın bilginlerinden birçoğunun dalâletine sebebiyet vermiştir. Bu kitabımda [bu meselenin] kendisine dikkat çeken hususi bir bölümün olması uygundur. İlhâd çukuruna düşüp Allah'ın varlığına [dair] apaçık deliller karşısında o çukurdan kurtulamayanlar, muşâhede ve tecrübeye dayalı modern bilimin Allah'ın varlığını itiraf etmediğini söyleyenler hatta Doğululardan ve Batılılardan vahdet-i vucûd çamuruna batanlar. Onların hepsi Allah'ın zâtı hakkında araştırma yapmış ve maksaddan sapmıştır. Daha sonra bir kısmı [delîl] bulamıyorum deyip ilhâd etmiş. Bir kısmı O [Allah] şudur yahud budur deyip [hakîkatten] uzaklaşmıştır.

"Herşey hakkında tefekkür edin, Allah'ın zâtı hakkında tefekkür etmeyin" , "Allah'ın mahkûkatı hakkında tefekkür edin Allah hakkında tefekkür etmeyin bitip tükenirsiniz" , "Mahlûkât hakkında tefekkür edin Hâlik hakkında tefekkür etmeyin zira siz onun kadrini takdir edemezsiniz" diyen İslâm medhe layıktır. İslâm'ın bu yolu -Bunu İslâm'a hâss kılmıyoruz. Aynı şekilde tahrîf edilmeden önce semâvî ve ilâhî dinlerin hepsinin bu şekilde olması gerekir- önünden ve arkasından kendisine bâtılın ilişemediği en selîm yoldur."
(Mustafa Sabri Efendi, Mevkıfu'l-Akl)


30003





Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye (rahimehullah), İbn Arabi'yi Tekfir Ediyor mu?

Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye (rahimehullah), ibn Arabi'nin itikadı hakkında görüşü, zamana bağlı olarak değişiklik arzeder.
Bu dönemler :


1- Futuhatu'l Mekkiye vb. kitablarını okuyup İbn Arabi'ye hurmet gösterdiği ilk dönemi. (İbn Teymiyye, Mecmuu'l Fetava, C. 10, Sf: 464)

2- Fususu'l Hikem vb. kitablarını okuyub analiz ettikten sonra İbn Arabi'yi tekfir ettiği ikinci dönemi. (İbn Teymiyye, Mecmuu'l Fetava, C. 2, Sf: 162)

3- İbn Teymiyye ömrünün sonlarına doğru ibn Arabi hakkında "Allah onun halini daha iyi bilir" diyerek hangi hal üzere öldüğü noktasında tevakkuf ettiği dönem. (İbn Teymiyye, Mecmuu'l Fetava, C. 2, Sf: 143, 469)
 
N Çevrimdışı

nureddin_79

Üye
İslam-TR Üyesi
Allah razi olsun ahi.

Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Bu İbn Arabi şahsiyetine ''İslam Alimi'' diyenler acaba neye dayanarak bunu diyorlar ??
 
T Çevrimdışı

Taner65

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Araştırmadan karalamak adına üzerinize kimseyi tanımıyorum. İbn Arabi'nin orjinal eserlerini okudunuzmu da böyle konuşuyorsunuz.

Muhyiddin-i Arabî, büyük bir İslâm âlimi ve mutasavvıfıdır. Bedüzzaman’ın ifadesiyle “ulûm-i İslâmiyenin bir mucizesi”dir.

"Muhyiddin-i Arabî’nin şahsiyeti ve eserleri hakkında Üstad Bediüzzaman’ın Lem’alar isimli eserinde yaptığı değerlendirmeyi özetleyerek verirsek, mesele büyük ölçüde anlaşılacaktır.

Muhyiddin-i Arabî’nin kendisi hâdî ve makbuldür. Doğru yoldadır, imanı makbul bir insandır. Fakat her kitabında mühdî ve mürşid olamıyor. Her kitabında gerçeğe ulaştırıcı ve hakikatı gösterici değildir. İslâmî ve imanî hakikatlerde çok zaman ölçüsüz gittiğinden Ehl-i Sünnet ve Cemaatin kaidelerine muhalif hareket ediyor. Bazı sözleri de zahirî mânâsıyla dalâleti, küfrü ifade ediyor. Fakat kendisi dalâlet ve küfürden uzaktır, mü’mindir, muvahhiddir."

“Çünkü bazan söz küfür olarak görünür, fakat sahibi kâfir olamaz.”


“Onun Füsusu‘l-Hikem isimli kitabını yaymak, neşretmek haramdır. Çünkü bu kitap küfrü gerektiren birçok mesele ihtiva etmektedir. İslâmın nurunu söndürmek için çalışan Yahudiler tarafından bu kitaba pekçok ilaveler yapılmıştır.”

"Gariptir ki, Füsusu‘l-Hikem 1950 öncesinin materyalist Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından tercüme edilerek yayınlanmıştır. Bu arada Şark Klasikleri adı altında bazı kaynaklar tercüme edilmiş, tercümeler esnasında pekçok yanlış yoruma müsait ifadeler kullanılmış, Müslüman halk bu kanalla da inanç ve yaşayış hususunda şüphe ve tereddütlere düşmüştür."

Hatta ibn Arabi hz. leri eserlerinin başına şöyle belirtmiyormu?

"“Bizden olmayan ve makamımızı bilmeyen, kitaplarımızı okumasın; zarar görür."

Hatta:

"İmam-ı Süyuti hazretleri Tenbih-ul-gabi kitabında İbni Arabi hazretlerinin büyüklüğünü vesikalarla ispat etmektedir.

Ebüssüud efendi hazretleri de ona dil uzatılamayacağına dair fetva vermiştir.

Abdülgani Nablüsi hazretleri, İbni Arabi gibi büyük bir evliyaya dil uzatanın cahil ve gafil olduğunu, bunların başında İbni Teymiye’nin geldiğini bildirmektedir. (Hadika)"

İbn Arabi'yi vehhabilerin sevememesinin aslın sebebi;


İbni Arabi hazretleri, Vehhabilerin Arabistan’da türeyeceğini ve bozuk yolda olacaklarını haber verdiği için, Vehhabiler onu asla sevmez, şeyhi ekber değil, şeyhi ekfer [en büyük kâfir] diye hakaret ederler. Ehl-i sünnet gençler, bu vehhabilerin oyunlarına, tuzaklarına düşmemelidir.

Sağlıklı eserlerden bilgi alımı ve sağlıklı eserlerin okunulması her zaman , kişiyi yanlış yol sapmaktan kurtarmıştır. İbni Teymiyye'nin kitaplarından alın olan iftiraların araştırılmadan buraya verilmesi, apaçık iftiradır!
 
kskaya Çevrimdışı

kskaya

Üye
İslam-TR Üyesi
İbn Arabî, Füsûs'unda açıkça şöyle demektedir:

getimageV2.asp


"Velilik peygamberlikten (nübüvvetten) daha büyüktür, hattâ risâletten de daha kâmil (bir makam)dır".

İşte onun sözü:

Nübüvvet makamı bir berzahtadır ki
Rasulun az üstünde, velînin altında...

ya ben kitabı okumadım ama sen savunduğuna göre okumuşsun bu kelimeler geciyormu kitapta sen onu söyle alta tekfir edenler etmişmi yalansa kaynakla cürüt hevandandan savunma yapma kardeş hem bizde öğrenelim
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
O kadar gereksiz, ciddiyetsiz yorumlar yapılıyor ki anlamak mümkün değil. Bu kadar at gözlülüğü başka toplumda varmı acaba. Adamın biri çıkıp kendini resulullah sav'den üstün görecek, diğeri çıkacak bu pisliğin tekini kanının son damlasına kadar savunacak.

Dua ediyorum Rabbime..

Sizleri ibn arabilerle haşr etsin.

Dua ediyorum Rabbime..

Bizleri sizlerin şerrinden emin kılsın.Uzak tutsun...

Aminn
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Alıntılara mavi renkli yazılar cevabımdır !
Taner65;128483' Alıntı:
Araştırmadan karalamak adına üzerinize kimseyi tanımıyorum. İbn Arabi'nin orjinal eserlerini okudunuzmu da böyle konuşuyorsunuz.

Muhyiddin-i Arabî, büyük bir İslâm âlimi ve mutasavvıfıdır. Bedüzzaman’ın ifadesiyle “ulûm-i İslâmiyenin bir mucizesi”dir.

"Muhyiddin-i Arabî’nin şahsiyeti ve eserleri hakkında Üstad Bediüzzaman’ın Lem’alar isimli eserinde yaptığı değerlendirmeyi özetleyerek verirsek, mesele büyük ölçüde anlaşılacaktır.


( Bozacı'nın şahidi olan Şıracı'dan aklama çabaları gelmesinden doğal ne vardır ? )
Taner65;128483' Alıntı:
Muhyiddin-i Arabî’nin kendisi hâdî ve makbuldür. Doğru yoldadır, imanı makbul bir insandır. Fakat her kitabında mühdî ve mürşid olamıyor. Her kitabında gerçeğe ulaştırıcı ve hakikatı gösterici değildir. İslâmî ve imanî hakikatlerde çok zaman ölçüsüz gittiğinden Ehl-i Sünnet ve Cemaatin kaidelerine muhalif hareket ediyor. Bazı sözleri de zahirî mânâsıyla dalâleti, küfrü ifade ediyor.

( Müslüman neye göre hükmeder ? Bu yüzden itirafınızda da görüldüğü gibi küfürde demede isabetliyiz!)
Taner65;128483' Alıntı:
Fakat kendisi dalâlet ve küfürden uzaktır, mü’mindir, muvahhiddir."

“Çünkü bazan söz küfür olarak görünür, fakat sahibi kâfir olamaz.”

(Bu müslüman olanlar için geçerlidir)
Taner65;128483' Alıntı:
Onun Füsusu‘l-Hikem isimli kitabını yaymak, neşretmek haramdır. Çünkü bu kitap küfrü gerektiren birçok mesele ihtiva etmektedir.


( Ne Fususul Hikemi , hangi kitabı sağlam ki?, Hangi kitabında küfür yoktur?
Diğer kitabları ve pek çok sapıklığı : Tıkla tıkla utanma
https://www.islam-tr.org/konu/tasav...erlerinden-kufur-akideleri-kitap.8043/page-10 )

Taner65;128483' Alıntı:
İslâmın nurunu söndürmek için çalışan Yahudiler tarafından bu kitaba pekçok ilaveler yapılmıştır.


(Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenlerin", "gerçek kafirler...zalimler...fasıklar" olduğunu ifade eden Maide 44-45 ve 47. Ayetleri,
"Bu ayetler bizim için değil Yahudiler hakkında indirilmiştir" diyen bir Müslüman'ı İbn Abbas şöyle azarlar:

"Yahudiler sizin ne de güzel kardeşleriniz olmuş(!) Bütün acı şeyler onlara , Tatlı olan ne varsa size,")

Taner65;128483' Alıntı:
"Gariptir ki, Füsusu‘l-Hikem 1950 öncesinin materyalist Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından tercüme edilerek yayınlanmıştır. Bu arada Şark Klasikleri adı altında bazı kaynaklar tercüme edilmiş, tercümeler esnasında pekçok yanlış yoruma müsait ifadeler kullanılmış, Müslüman halk bu kanalla da inanç ve yaşayış hususunda şüphe ve tereddütlere düşmüştür."

Hatta ibn Arabi hz. leri eserlerinin başına şöyle belirtmiyormu?

"“Bizden olmayan ve makamımızı bilmeyen, kitaplarımızı okumasın; zarar görür."
(Müslümanlar bizden değil okumasın mı diyor?:baybay)

Taner65;128483' Alıntı:
İbni Arabi hazretleri, Vehhabilerin Arabistan’da türeyeceğini ve bozuk yolda olacaklarını haber verdiği için, Vehhabiler onu asla sevmez, şeyhi ekber değil, şeyhi ekfer [en büyük kâfir] diye hakaret ederler. Ehl-i sünnet gençler, bu vehhabilerin oyunlarına, tuzaklarına düşmemelidir.

( Said Nursinin Bu "munneccim def-i haceti yiyen" İbni Arabi sapığının gönüllü avukatlığına neden soyunduğunu şimdi iyi anlamışsındır! Said Nursi de Kıyamet tarihini verme sapıklığını göstererek ünlü Türk atasözünü tasdikletmiştir : "Boynuz kulağı geçer"
Not : Boynuz kulağı her ne kadar da geçse de kulak gibi duymaz mış )

Taner65;128483' Alıntı:
Sağlıklı eserlerden bilgi alımı ve sağlıklı eserlerin okunulması her zaman , kişiyi yanlış yol sapmaktan kurtarmıştır. İbni Teymiyye'nin kitaplarından alın olan iftiraların araştırılmadan buraya verilmesi, apaçık iftiradır!

(Kimin sapıkları hurafelere "Er mektubudur görülmüştür" misali sağlamdır diye aklama çabasına girişeceksin sonrada İman ve müslümanlık gereği zahiren hareket edenleri suçlayacaksınız. Siz bu uslubla müslüman yapamayacağınız KAFİR TAĞUT var mıdır?)
[/quote]
 
E Çevrimdışı

Ebda_fr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Sual:

İbn Arabi, "Velilik Peygamberlikten daha büyüktür” demiş midir? İbn Arabi'nin bu sözdeki amacı nedir?

Cevab:

İbn Arabî’nin, açıkça velayetin risaletten üstün olduğunu söylediğine dair bir ifadesine rastlayamadık. Fusus’ta/Şit Faslında bu konuyu işlerken hatmu’l-velayetin Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’den üstün olduğunu söylemiştir.

Ancak İbn Arabî’ye göre, velayet iki çeşittir: Birincisi, genel velayettir ki, peygamberlerin velayetidir. İkincisi ise, özel velayettir ki, peygamber olmayanların velayetidir.

Her şeyin sonu olduğu gibi, velayetin de sonu olur. “Hatmu’l-velayet=velayetin sonu/son veli” de ikiye ayrılır. Genel velayetin sonu/sonuncusu, özel velayetin sonu/sonuncusu: Ona göre, ahir zamanda gelecek Hatmu’l-evliya, Hz. İsa’dır. Bir peygamber olmasına rağmen, ahirzamanda bu ümmetin –nübüvetten kaynaklanan- genel velayetini sona erdirir. Artık peygamber olarak değil, bu ümmetin bir velisi olarak gelecek ve İslam şeriatı ile amel edecektir.

Bunun dışında ayrıca özel velayeti sona erdirecek bir hatmu’l-evliya olacaktır.

İbn Arabî’nin Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’den üstün olduğunu söylediği hatmu’l-velayet Hz. İsa’dır. Bu farkı fark etmediği için, İbn Teymiye, İbn Arabî’yi çok sert eleştirmiştir. (bk. Suad el-Hakîm, İbn Arabî Sözlüğü-Çeviren Ekrem Demirli-, s. 682)

Hatta bazen bu son velayeti dörde çıkarır. Hz. Muhammed (a.s.m) peygamberlerin sonuncusu olduğu gibi, manevî olarak velilerin de hatemidir. Çünkü, devam eden velilik de o kutsî kaynaktan alınmaktadır. Bunun için Muhammedî (a.s.m) velayetler dört çeşittir.

a. Hz. Ali de hilafete makrun velayetin hatemidir. Raşit halifelerin sonuncusudur. Buna hatem-i kebir denir.

b. Muhammedî velayetin ikincisi, ahirzamanda gelecek Hz. Mehdî’nin velayetidir. Buna hatem-i sağir denir.

c. Bir de –hatemi asğar- vardır ki, hilafete makrun olmayan velayettir ki, İbn Arabî kendini bu makamda görmektedir.

d. Muhammedî velayetin dördüncüsü Hatem-i Ekberdir ki, Hz. İsa’nın velayetidir. (bk. Şeyh Mekkî Efendi, Şeyh Neylî Efendi, İbn Arabî Müdafaası, s. 47)

Bu taksimattan da anlaşılıyor ki, İbn Arabî’nin terminolojisi çok farklı ve geniştir.

İbn Arabî’nin terminolojisine vakıf olmayanların onun eserlerini yanlış anlamaları kaçınılmazdır. Nitekim kendisi de “Bizden olmayan kimselerin eserlerimizi okumaları caiz değil” demiştir.

Selam ve dua ile...

Sorularla İslamiyet Editör

***

Bu konu hakkında verilebilecek en güzel cevap, bu olsa gerekir. İnşâallah, akıl edenlerden olursunuz...

Selâm ve dua ile.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Ebda_fr;128588' Alıntı:
Sual:

İbn Arabi, "Velilik Peygamberlikten daha büyüktür” demiş midir? İbn Arabi'nin bu sözdeki amacı nedir?

Cevab:

İbn Arabî’nin, açıkça velayetin risaletten üstün olduğunu söylediğine dair bir ifadesine rastlayamadık.

Sorularla İslamiyet Editör

***

Bu konu hakkında verilebilecek en güzel cevap, bu olsa gerekir. İnşâallah, akıl edenlerden olursunuz...

Selâm ve dua ile.

Oğulun babasının avukatlığını yapması caiz midir ?


Şimdi size Fusus'tan sayfa numaralarıyla küfür ve şirk inancını içeren ifadeleri sunacağım. Bunu siz okuyun anlamaya çalışın . Belki "akıl edenlerden olursunuz"


Fusus Ul-Hikem - Muhyiddin-i Arabi, M.E.B. Yayınları

2

9786058817456.jpg

Abdulkadir Geylani'nin İbnu'l Arabi'nin geleceğini haber vermesi (S.8-9)

Seyyid Abulkadir Geylânî'nin "benden sonra Mağrip diyarından aziz bir zât zuhur edecektir, bu hırkayı ona teslim ediniz" diye vasiyet ettiği hırkanın Abdulkadir'in veresesi tarafından kendisine verildiğini sonra onu manevî oğlu Sadruddin Konevi'ye teslim ettiğini FasI ul-hitap adlı eserinde yazmaktadır.

Muhyiddin Arabi'nin Hz. Muhammed (a.s)'e iftirası (S.11)

Fusûs ul-hikem, Muhyiddin-i Arabi'nin 627 hicret yılında Şam'da bulunduğu sıralarda bir gece görmüş olduğu gerçek bir rüyan'ın ilhamıyla yazılmıştır. Şeyh o gece mâna âleminde Hazret-i Peygamber'i görüyor, elinde bir kitap tutmuş, kendisine hitap ederek, "bu, Fusûs ul-hikem kitabıdır. Bunu al ve halkın faydalanması için muhteviyatını açıkla" diyor.
Şeyh de Yüce Peygamber'in bu manevî işaretine uyarak hemen Cenab-ı Peygamber'den aldığı emir ve ilham çerçevesi içinde, kitap muhtevasını, artıksız ve eksiksiz olarak, olduğu gibi naklediyor, daha doğrusu Hazret-i Peygamber'den aynen nakil ve tercüme ediyor.


Fusus ul-Hikem'in bir hadis kitabı gibi telaki edilmesi yalanı (S.12)

Fusûs ul-hikem'in doğrudan doğruya Hazret-i Peygamber tarafından Şeyh-i Ekber'e talim ve telkin edilmiş bir eser olduğuna göre, Şeyhin taraftarlan bu hususta şüphe ve tereddüde mahal olmadığını ve Şeyh'e hâşâ yalan isnatı varit olamayacağını söyliyerek mevzu ve gayesi iman ehlinin irşadına matuf olan bu eserin biı hadîs kitabı gibi telâkki edilmesi gerekli bulunduğunda ittifak etmişlerdir.

Yaratan, yaratılan, halık, mahluk, hep o'dur. Yalanı (S.13)

Yaratan, yaratılan, halık, mahluk, hep O'dur.O'nun dışında, O'nun varlığı haricinde hiçbir varlık tassavur edilemez. Çünkü Vücut birdir.

Arabi , yalanlarına Hz. Muhammed'i alet ediyor.(S.19)

627 hicret yılı Muharrem ayının son günlerinde, Şam'da (bulunduğum sıralarda) Tann Peygamberi Hazret-i Muhammed'i gerçek bir rüya âleminde gördüm. Elinde bir kitap tutuyordu. Bana buyurdular ki, bu Fusûs ul-hikem = (Hikmetlerin özü) kitabıdır. Bunu al ve halka açıkça anlat da bu hikmetlerden herkes faydalansın.

Arabi, Allah'ı (haşa) kendine kul ediyor. Şirki (S.83)

Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,
Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişiklikiği görünce inkâr ederim.
Bizden nasıl vazgeçebilir? Ben Ona müsaade eder ve Onu zuhur alanına çıkarırım.




"Bir vakit olur ki, kul şüphesiz rab olur." İftirası (S.95-96)

ŞİİR
Bir vakit olur ki Kul şüphesiz Rab olur. Başka bir vakitte de iftirasız kulluk ve derekesine iner.
Kul kulluk derekesine inerse Hak ile genişler. Rab olursa yaşayışı daralır.
Kul oluşundan dolayı nefsinin aynını görür, dilekleri şüphesiz Hak'tan genişler.
Rab oluşundan dolayı da Mülk ve Melekûl âlemlerindeki bütün mahlûkların kendisinden bir şey istediklerini görür.
Halbuki onların dileklerini yerine getirmekten zâtiyle âcizdir. Bundan dolayı bazı arifler bu yüzden ağlarlar.
O halde sen Rabb'ın kulu ol, Onun kulunun Rabb'ı olmaya bakma; sonra bu ilgi sebebiyle ateşe ve erimeye mahkûm olursun.


"Sen kulsun ve sen Tanrı'sın." İftirası (S.101)

Sen kulsun ve sen Tanrı'sın; kulluğun kimin kulu olduğunu bildiğin içindir.
Sen Tanrısın ve kulsun; çünkü sözleşmenle kendini Tanrı'ya bağladın.

Şahsın taşıdığı her akideyi o akideden başka inancı olanlar çözebilir.


"Küfür ve isyan ehli cehenneme girse de orada lezzet vardır." Yalanı (S.104)

ŞİİR

Hakk'ın yalnız va'dinde sadık olması tarafı kaldı. Ceza tehdidinde sadık olduğuna dair açık bir alâmet yoktur.
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de, orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır. O da onlar için bir cennettir.
Ancak onların cennetleri Huld cennetlerinin nimetlerine benzemez. İkisi de birdir amma aralarında tecelli farkı vardır.
- Onların cennetine tatlılığından dolayı azab denir. Bu azab sözü onda gizli olan lezzet için bir kabuk gibidir. Kabuk ise özü koruyan bir şeydir.


"Tek varlıktan başka varlık yoktur. Nur ve zulmet aynıdır." Yalanı (S.152)

---- Var olan kimdir? Varlık nedir? Varlıkta bir belirme vardır. O beliren var olan zâtın kendisidir.
Onu umumîleştiren, hususleştirmiş oldu. Onu hususî gören de umumîleştirmiş oldu.
Tek varlıktan başka varlık yoktur. Şu halde Nur ile Zulmet aynıdır.
Bu hakikatten gafil olan kimse, nefsinde perdeler bulur.



"Biz Allah'ın insan kılığına giren belirtileriyiz." Yalanı (S.190)

ŞİİR
Eğer o olmasaydı veya biz olmasaydık, olan şeyler olmazdı.
Şu halde biz hakikatte kullarız. Allah da muhakkak bizim mevlâmızdır.
Sen veya ben insan dediğimiz vakit, biz onun aynı, yani insan kılığına giren belirtisi oluruz.
Şu halde sen insan sıfatı ile perdelenme, sana bir delil de gösterdi.
İster Hak ol, ister halk ol, Allah ile Rahman olursun.



"Allah Firavunu pak ve temiz öldürdü." Yalanı (S.300-301)

Nasıl ki Firavun suda boğulurken Allah'ın kendisine verdiği iman sayesinde Musa onun için de göz nuru oldu. Şu halde Allah, (bu yüzden) Firavun'un pak ve temiz öldürdü. Çirkin ve fena amellerinden onda bir şey kalmadı. Çünkü Allah onun ruhunu yeni bir günah işlemeden önce ve imana geldiği anda kabz etti. Halbuki İslâm (Yani Hakk'ı teslim ve tasdik) evvelce geçmiş olan günahları ortadan kaldırır. Allah, bu İlim ve mazhariyeti dilediği kimse için âyet ve alâmet kıldı. Tâ ki hiç kimse İlâhî rahmetten umutsuzluğa düşmesin. Çünkü kâfirlerden başka hiç kimse Tanrı rahmetinden umut kesmez.
Şu halde Firavun eğer umutsuzlardan olsaydı imana yanaşmazdı. Demek ki, Firavun'un eşi Asiye'nin kendi hakkında "o, benim ve senin için göz nuru olsun, onu öldürmeyin, ola ki yakında bize faydası dokunur" dediği gerçekleşti ve iş böyle oldu. Gerçi her ne kadar Musa'nın Firavun mülkünü ve adamlarım öldürmeye muktedir bir Nebi olduğuna (kan ve kocadan) ikisinin ve şuuru yoktu. Fakat Allah, Musa ile her ikisine de menfaat verdi.

Fusus ul-Hikem - Muhyiddin-i Arabi, M.E.B. Yayınları, İst-1992



İbn Arabi'nin diğer kitaplarında daha farklı küfürleri kaynaklarıyla :
https://www.islam-tr.org/konu/tasavvuf-buyuklerinin-kendi-eserlerinden-kufur-akideleri-kitap.8043/
 
kskaya Çevrimdışı

kskaya

Üye
İslam-TR Üyesi
Arabi, Allah'ı (haşa) kendine kul ediyor. Şirki (S.83)

Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,
Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişiklikiği görünce inkâr ederim.
Bizden nasıl vazgeçebilir? Ben Ona müsaade eder ve Onu zuhur alanına çıkarırım
ahi bilgilendirmelerin icin ALLAH swt ecrini artırsın ya akıl sahibi eden arkadaş bunun nasıl bir acıklaması vardır suphanallah
ya abdullah ahi gecen bir adıymancı ya bir konu vardı
m.zahit kotkuyla alakalı onu övüyordu ne derse doğru dediğini söylüyordu bende ona dedimki kardeş ben okudum m .zahit kotkunun ehli sünnet yolu isimli kitabı var onda evliyayı övüyor orda ya beyaziti bestami yada arabinin tam hatırlamıyorum 36 kere miraca cıktığını yazıyor sen ne diyorsun buna dedim bana hemen öyle bir şey demez dedi ve bende o kitap var getireyim sana yok öyle bir şey ve ertesi gün getirdi evde bakmış görmek istemediğinden kibirli bir şekilde getirdi kitabı yok ben bulamadım dedi yok öyle bir şey ben aldım kitabı miraca cıktığı dediği sayfayı buldum kardeş oku bunun manası ne dedim bu sefer bana bunu ne manada söyledi ona bak dedi biz anlamayız ..suphanallah hemen savunmaya gecti körü körüne niye böyle davranıyorlar anlamadım ..orda yazıda evliyaların kerametini anlatıyordu man belli namazı anlatsa amenna derizki müminin miracı namaz ama öyle değil
bu kardeşlere ve bizlere rabbim hidayet versin ayaklarımızı kalplerimizi tehvid dini üzere sabit kılsın bu kardeşler niyeyse şeyhlerine bir şey söyletmiyor
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Bu tür kişilerle bende çok karşılaşmışımdır.
Bunlara delil sunmadan önce bu kişilere şöyle derim: "Kitabında böyle böyle söylüyor , eğer demez , yapmaz söylemez diyorsan ispatlar isem; bu görüşten , kişiden : "bir bildiği vardır , biz anlamayız, şöyle demiş olamaz mı .., vs vs " diye körü körüne savunma yapmadan küfür şirk olduğunu kabul ederek uzaklaşacak mısın ? diye teklif ederim.

Genelde de muhatabım daha delili görme gereği görmeden "küfrünü, şirkini görüp uzaklaşmak zorunda kalırım" endişesiyle diye başını kuma sokup ya kaçmışlar, ya da konuyu sabote ederek kapatmaya çalışmışlardır.
Görmek istemeyenden daha körü yoktur
 
H Çevrimdışı

Hayal-i

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Bu tür kişilerle bende çok karşılaşmışımdır.
Bunlara delil sunmadan önce bu kişilere şöyle derim: "Kitabında böyle böyle söylüyor , eğer demez , yapmaz söylemez diyorsan ispatlar isem; bu görüşten , kişiden : "bir bildiği vardır , biz anlamayız, şöyle demiş olamaz mı .., vs vs " diye körü körüne savunma yapmadan küfür şirk olduğunu kabul ederek uzaklaşacak mısın ? diye teklif ederim.

Genelde de muhatabım daha delili görme gereği görmeden "küfrünü, şirkini görüp uzaklaşmak zorunda kalırım" endişesiyle diye başını kuma sokup ya kaçmışlar, ya da konuyu sabote ederek kapatmaya çalışmışlardır.
Görmek istemeyenden daha körü yoktur


Selâmun aleyküm.

Abdulhak kardeş, kimse kaçmamış. Görünen o ki; konuşmalarına müsade vermemişsiniz. Ve banlayıp, kendinizi haklı çıkarmışsınız. Aşağıdaki yazılara bakılınca, kimin sahtekâr ve kimin iftirâcı olduğu anlaşılır. Ve deve kuşu da - avcı da rol değiştirmiş olur...

Bu sadece yazının bir kısmı. Diğer kısmına değinmek isterdim, lâkin şimdilik bu kadarı yeterlidir.

Hatemü’l-evliya

İddia

İbn Teymiyye eserlerinde hatemü’l-evliya (velilerin sonuncusu)-hatemü’l-enbiya (nebilerin sonuncusu) bahsini işlerken şunları söylemektedir: Hatalı bir topluluk son nebinin diğer bütün nebilerden daha üstün olduğuna bakarak son velinin de bütün velilerden üstün olduğunu iddia etmektedir. İslam’ın erken asırlarında kullanılmayan “son veli” kavramı ilk defa Muhammed b. Ali el-Hakim et-Tirmizi tarafından telaffuz edilmiştir. Daha sonra bir gurup sufi Allah Teala’yı bilme noktasında son velinin son peygamberden daha üstün olduğunu iddia etmiştir. Şeriat’a, akla, bütün nebi ve velilere muhalefet eden bu iddiayı İbn Arabi “Fütuhat” ve “Fusus”ta savunmuştur.[5]

Bu anlayışı benimseyen insanların küfrü, Yahudi ve Hristiyanların hatta Arap müşriklerin küfründen daha ileri derecedir.[6]

Gerçek

“Hatemü’l-evliya”yı “hatemü’l-enbiya”dan daha üstün görmekle itham edilen İbn Arabi, atıfta bulunulan eseri Fütuhat’ta nebi ve veli kavramları ile alakalı şunları söylemektedir: Allah Teala her cinsten bir çeşidi, her çeşitten de bir şahsı seçmiştir. Buna göre insanlar arasından müminleri, müminlerden evliyaları, evliyalardan enbiyaları, enbiyalardan da resulleri seçmiş sonrada onların bir kısmını diğerlerinden daha üstün kılmıştır.[7]

İbn Arabi’ye ait olan bu ifadeler açıkça Peygamberlerin velilerden üstün olduklarını belirtmektedir.

İbn Arabi velilerin yetersiz, peygamberlerin ise kamil insanlar olduklarını anlatırken şöyle demektedir: “Sufiler haber verdikleri makam ve halleri bizzat yaşamayı şart koşarlar. Bu noktada ne bizim, ne dışımızdakilerin, ne de peygamber olmayan kişilerin bir tecrübesi vardır. Ulaşmadığımız bir makam ya da tecrübe etmediğimiz bir hal hakkında ne ben ne de benim dışımda Allah Teala’nın kendilerine şeriat verdiği peygamberlerden başka birisi konuşabilir. Bu hususta konuşmak haramdır.[8]

Fütuhat’ın ilgili bölümlerinde sürekli peygamberlerin üstünlüklerine vurgu yapan İbn Arabi bir başka yerde şöyle der: “Bir gün, içerisinde sufilerin de yer aldığı bir mecliste hazır bulundum. Birbirlerine ‘Musa –aleyhisselam- hangi makamda Rabbini görmeyi istemişti.’ diye soruyorlardı. Birisi şevk makamında iken görmeyi istediğini söyledi. Onların bu tür konuşmaları üzerine şöyle dedim: ‘Böyle yapmayın! Yolun aslı şudur; velilerin ulaştıkları en son nokta nebilerin başlangıç noktalarıdır. Veli, şeriat sahibi peygamberlerin hallerinden hiç birisini yaşamamıştır. Bu yüzden biz ancak yaşadıklarımızı anlatabiliriz. Resul ve nebi değiliz dolayısıyla Musa aleyhisselamın hangi makamda iken Allah Teala’yı görmek istediğini bilemeyiz.’”[9]

İbn Arabi, İbn Teymiyye tarafından atıfta bulunulan eseri Fütuhat’ta peygamberlerin insanlık aleminin en üstün varlıkları olduklarını, velayet makamının en son basamağının nübüvvet makamına başlangıç olabileceğini, yalnız peygamberlere malum olacak konularda velilerin sükut etmeleri gerektiğini söylemektedir. Bu durumda İbn Teymiyye’ye ait olan “İbn Arabi son velinin son peygamberden üstün olduğunu söylemektedir.” İddiası iftira olmaktan öte hiçbir anlam ifade etmemektedir.


[7] Ebu Bekir Muhyiddin Muhammed İbn Arabi, el-Fütuhatü’l-Mekkiyye, Beyrut, ty., I, 465.

[8] İbn Arabi, a.g.e., II, 24.
 
esedullah1230 Çevrimdışı

esedullah1230

Üye
İslam-TR Üyesi
bize bu yetkiyi allah cc verdi müslüman zahire bakar kalplerin özünü allah bilir. ne diyor h.z ömer efendmiz Dikkat ediniz! Kur’an tilaveti ve amellerinizle Allah’ı ve onun rızasını isteyiniz. Biz sizi Allah’ın resulü aramızda, vahiy ediyorken tanıyorduk. Hâlbuki şimdi Hz. Peygamber gitti, vahiy kesildi.

Dikkat ediniz! Bize kim hayır ve iyilik ortaya koyarsa, onun hakkında hayır düşünür ve onu hayırla hatırlar ve överiz. Kim de kötülük ortaya koyarsa, onun hakkında kötü şeyler düşünür, ona kin tutar ve buğz ederiz.

artı madem bu kadar batın batın zırvalıyorsun NEDEN HİÇ BİR SAHABE BATINI BİR YOL TUTMADI sahabelerde neden yok bu batın kendinden geçip haşa allah cc hakkında küfür sözler söylemedir resullahda neden yoktu böle bişe haşa senin önderin olan bu ibn i arabi kafiri resulllahdan daha mı takvalıydı allahacc resulunden daha mı sewmiliydi... gözlerin aç
 
hitman Çevrimdışı

hitman

Üye
İslam-TR Üyesi
sevmediğim şeylerden biri, bu batıl ehlinin içindeki hoca geçinen entel tiplerin bol dipnotlu makaleleridir. ilk anda zannedersin ki içinde haktan bir şey var.
 
DAVA Çevrimdışı

DAVA

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Abdulhak Kardesimiz suan burda olmadigi icin Konuyu kilitliyorum, Tek tarafli savunma adaletsiz olur, o geldimi konuyu acar tekrardan

selametle
 
Ferzani Çevrimdışı

Ferzani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
bize bu yetkiyi allah cc verdi müslüman zahire bakar kalplerin özünü allah bilir. ne diyor h.z ömer efendmiz Dikkat ediniz! Kur’an tilaveti ve amellerinizle Allah’ı ve onun rızasını isteyiniz. Biz sizi Allah’ın resulü aramızda, vahiy ediyorken tanıyorduk. Hâlbuki şimdi Hz. Peygamber gitti, vahiy kesildi.

Dikkat ediniz! Bize kim hayır ve iyilik ortaya koyarsa, onun hakkında hayır düşünür ve onu hayırla hatırlar ve överiz. Kim de kötülük ortaya koyarsa, onun hakkında kötü şeyler düşünür, ona kin tutar ve buğz ederiz.

artı madem bu kadar batın batın zırvalıyorsun NEDEN HİÇ BİR SAHABE BATINI BİR YOL TUTMADI sahabelerde neden yok bu batın kendinden geçip haşa allah cc hakkında küfür sözler söylemedir resullahda neden yoktu böle bişe haşa senin önderin olan bu ibn i arabi kafiri resulllahdan daha mı takvalıydı allahacc resulunden daha mı sewmiliydi... gözlerin aç
1- Müslüman her konuda yalnız zahire bakarsa aldanır, zahiri tarafı seni yanıltır batınisinide görmeye çalışki tanıyasın hikmeti sana o gösterir. zahiriye takılı olanlar kafirlerdir kalpleri hikmete kördür o yüzden batıni yani "sebepteki öz" onlar için hayal ürünüdür nede olsa materyalistlerdir
2- Sahabe-i kiram efendilerimiz; batından maksad olana fazlasıyla sahiplerdi efendimiz sav yanıbaşlarındayken nuruyla yepyeni bir yolu onlara aydınlatırken niye başka bir yol arasınlarki zaten gaye O'nun açtığı yolda Hak'ka yürümek değilmidir
3- Hak doslarına kafir deme belliki anlamıyorsun ileride pişman olacağın kelamlar ediyorsun unutmaki kafire dahi kafir demek islam edebine aykırıdır (islam düşmanı olmadıkça)
 
Muzzammil Çevrimdışı

Muzzammil

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Umer bin Hattab ; '' Artik RasulUllah gitti, biz zahirden bakariz '' diyor, Allah s.w.t'in seriati hep zahire bakiyor siz yine de batindan bahsediyorsunuz.
Bu sofilerdeki batin sevdasini ( diger adi ile Allah'in sifatlarina ortakligi ) bir turlu anlayamadim.
Budizm'in ogretileri ile tipa tip ayni diyebilirim.
 
ا Çevrimdışı

التوحيد

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Abi bu ne ya, biri gidiyor diğeri geliyor
Yöneticilere kızıyoruz ama harbiden bir süre sonra bunlar artık
insanın canını sıkmaya başlıyor.

Ferzani bi susun ya iyice saçmaladınız ama
yok kafirlere kafir demek İslam edebine aykırıymış

Abi konuları beğenmiyorsanız gidin sizin gibi düşünen forumlara
biz böyle inanıyoruz
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
1- Müslüman her konuda yalnız zahire bakarsa aldanır, zahiri tarafı seni yanıltır batınisinide görmeye çalışki tanıyasın hikmeti sana o gösterir. zahiriye takılı olanlar kafirlerdir kalpleri hikmete kördür o yüzden batıni yani "sebepteki öz" onlar için hayal ürünüdür nede olsa materyalistlerdir
2- Sahabe-i kiram efendilerimiz; batından maksad olana fazlasıyla sahiplerdi efendimiz sav yanıbaşlarındayken nuruyla yepyeni bir yolu onlara aydınlatırken niye başka bir yol arasınlarki zaten gaye O'nun açtığı yolda Hak'ka yürümek değilmidir
3- Hak doslarına kafir deme belliki anlamıyorsun ileride pişman olacağın kelamlar ediyorsun unutmaki kafire dahi kafir demek islam edebine aykırıdır (islam düşmanı olmadıkça)


1- Müslüman her konuda zahire bakar, bakmadığı konuda da Rasulullah (s.a.v.) in vahy ile bildirdiği gibi ya da ehli sunnet alimlerin Kur'an ve sunnete uyan yorumu gibi anlar. Sofiyyenin sapkınlıklarını nefsine alet ederek yoldan çıkmaz!


2- Sahabe-i Kirama iftira atma. zaten bu sapkınlıklarınıza selman-i Farisi yi , Ali'yi alet ettiğiniz yeter. Sahabe nerede sofilerin sapıklıklları gibi, zahiri Kur'an ve Sunnete uyan manaları aslından çıkarıp sofiye yorumları yaparak sapıtmıştır. Sahih bir kaynaktan iddianı ispatla bakalım!


3- Allah dostlarına musluman kafir demez. Ama bazı sofilerin şeytanın dostlarıyla Allahın dostlarını karıştırdığını çok iyi biliyoruz. Elimizdeki Kur'an ve sunnet ile ehli sunnet akidesine sahibiz elhamdulillah. Tağutlara, Belamlara, sapık batıllara Allah dostu demek de Adamı gümletir.
Kafire kafir demek nasıl islam edebine aykırıdır ? sen Allah ve Rasulunua edebsiz dediğinin farkına varmayan sapığın flamabaşısı olmuşsun haberin yok! Sizin gibiler bırakın namazı, Kuranı hatmederken bile Kafirun suresini ve Bakara suresinin son iki ayetini (amener'rasulu) nasıl okuduğuna şaşırıyorum, şubhelerim var! Sizlerin fikir babalarınız Ebubekir (r.anh)'e bile iftira atarak cehenneme girmeye razı olmaktan çekinmeyen akide yetimleridir.
 
S Çevrimdışı

soru işareti

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Zahire (görünene) göre hüküm vermekten ne anlaşılıyor acaba? Her iki anlama da (küfür-iman) nispet edilebilecek olan sözlerin tevilini söyleyen kişiden istemeden suizan ile yaklaşıp kötüye yormak, herkesi kafir ilan edip cehenneme yollamak mıdır? Musa peygamber de zahirciler gibi düşünmüştü ancak yanılmıştı.
 
Üst Ana Sayfa Alt