Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru İbni Teymiye'nin Şu Görüşlerini Açıklar mısınız?

leyligöz Çevrimdışı

leyligöz

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Sitede karşılaştığım ibni teymiyyenin internetten araştırdığım bazı görüşleri aşağıdadır. Bunların yüzde kaçı doğrudur bilmiyorum.Eğer aşağıda yazılı olan görüşler onunsa bir açıklaması var mı?

1)İbni Teymiye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, “Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır” diyor. Essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir.

2)El-ubudiyyet kitabında ise, Allahü teâlânın ismini zikretmenin bid’at ve dalalet olduğunu bildirmekte

3)(Kaza namazı kılmak lazım değildir) derdi

4)Cehennem azabının sonsuz olmadığını söylerdi

5)(Ömer çok yanılmıştır) diyerek, imam-ı Ahmed’in bildirdiği (Allahü teâlâ, doğru sözü, Ömer’in dili üzerine koymuştur. [O hiç yanılmaz]) hadis-i şerifine karşı gelmiştir.

6)[Hazret-i] Ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için Müslümanlığı sahih olmadı. [Hazret-i] Osman malı çok severdi” diyerek eshab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı.) [Ed-Dürer-ül-Kamine]

7)
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
(İbni Teymiye, Peygamberlerin masumiyetini (günahtan korunmuş olduklarını) reddetmiştir

8)Allah dilerse, bir sivrisineğin sırtına yerleşir de, sivrisinek Onun kudreti ve rububiyetinin lutfü ile Onu yüklenip kaldırır. Böyleyken Allah Arş’ın üzerine nasıl yerleşmez? (Beyan Telbis el-Cehmiyye, 1/568)
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Sitede karşılaştığım ibni teymiyyenin internetten araştırdığım bazı görüşleri aşağıdadır. Bunların yüzde kaçı doğrudur bilmiyorum.Eğer aşağıda yazılı olan görüşler onunsa bir açıklaması var mı?

1)İbni Teymiye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, “Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır” diyor. Essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir.

2)El-ubudiyyet kitabında ise, Allahü teâlânın ismini zikretmenin bid’at ve dalalet olduğunu bildirmekte

3)(Kaza namazı kılmak lazım değildir) derdi

4)Cehennem azabının sonsuz olmadığını söylerdi

5)(Ömer çok yanılmıştır) diyerek, imam-ı Ahmed’in bildirdiği (Allahü teâlâ, doğru sözü, Ömer’in dili üzerine koymuştur. [O hiç yanılmaz]) hadis-i şerifine karşı gelmiştir.

6)[Hazret-i] Ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için Müslümanlığı sahih olmadı. [Hazret-i] Osman malı çok severdi” diyerek eshab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı.) [Ed-Dürer-ül-Kamine]

7)
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
(İbni Teymiye, Peygamberlerin masumiyetini (günahtan korunmuş olduklarını) reddetmiştir

8)Allah dilerse, bir sivrisineğin sırtına yerleşir de, sivrisinek Onun kudreti ve rububiyetinin lutfü ile Onu yüklenip kaldırır. Böyleyken Allah Arş’ın üzerine nasıl yerleşmez? (Beyan Telbis el-Cehmiyye, 1/568)
Hayret bu kadar iftira ve çarpıtma arasında tarihçi ibn Batuta'nın yalanını ekleyememişsiniz. Bunu unuttunuz mu, yoksa çok sırıttığının siz de mi farkına vardınız?
Sorularına inşeAllah madde madde cevab yazacağım.


1)İbni Teymiye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, “Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır” diyor. Essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir.
C 1- Bu rivâyet zayıf bir hadistir. Hatta Ebu'l Ferec İbn Cevzi , Zâdu'l Mesir isimli Kur'an tefsirinde bu rivayeti de vermiştir. İbn Teymiyye de bu rivâyeti zayıf olarak vermiştir. Kendi görüş değil, zayıf bir hadistir. Uydurma hadis peydahlayanlar zayıf hadislere şaşırmaları gayet acibdir?


Yine 1. maddede şu iftirayı sormuşsun:
"Essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir."

Sıratu'l Mustakim eserinde İbn-i Abbas'a defalarca "radıyallahu anhuma" diyerek babasıyla birlikte Abdullah ibn Abbas'a da rahmet okuyan bir şeyhu'l İslam'a böyle bir iftira atmak, aşağılık iftirayı buraya sorabilmek sizin kalbinizi ortaya koymaktadır. Bu iddiada bulunan kişi kimlik muslumanı değilse, kitabından buraya alıntı resmini koyar. Mâlum iddia sahibine delil sunmak düşer.


2)El-ubudiyyet kitabında ise, Allahü teâlânın ismini zikretmenin bid’at ve dalalet olduğunu bildirmekte

C 2- Zikir, Sunnet üzere yapılırsa meşrudur, yâni Rasulullah (a.s.) bildirdiği şekilde zikirler sunnete uygundur. Rasulullah (s.a.v.)'in bildirdiği zikirlerde ezma-ul husnadaki isimler salt olarak zikir olarak bildirilmemiştir. Eğer bildirilmiş diyerek İbn Teymiyye'yi hatalı gören varsa sünnetten bir zikir sunmalıdır, iddiasını delillendirmelidir. Aksi taktirde bidatçidir, iftiracıdır.
Şimdi meseleye İbn Teymiyye'nin Ubudiyet / Kulluk risalesinden görelim:



En Efdal (Geçerli) Zikir
Beyan olunur ki, Tirmizi'nin de rivayet ettiği gibi; zikrin en gerçek ve efdali:
"Lâ ilahe illAllah" dır.

Tirmizi'nin ve diğer muhaddislerin zikrettiği hadis-i şerif şöyledir:
"Zikrin en efdali "la ilahe illAllah", duanın en faziletlisi ise "Elhamdulillah" dır" (İbn Mace Edeb: 55; Tirmizi Deavat: 8)
Muvatta ve diğer hadis kitaplarında Ubeydullah oğlu Talha'dan rivayet edildiğine göre, Allah'ın Rasulu şöyle (s.a.v) buyurmuştur:
"Benim ve benden evvel gelen Rasûllerin söylediklerinin en faziletlisi:
"Lâ ilahe illAllahu vahdehu lâ şerike lehu lehu'l-mulkû ve lehu'l-hamdu ve huve alâ kulli şey'in kadîr"dir."
("Allah (c.c)'tan başka ibadete layık hiç bir ilâh yoktur. O (birdir) tektir ve (eşi) şeriki yoktur. Mülk ve hamd O'nundur. O her şeye kadirdir.") (Malik, Muvatta, Kurlen: 20.)

Her kim zan ve iddia ederse ki bu, avam halkın zikridir, havasın (ileri sûfilerin) zikri mufred isimdir. Halbuki bu zamir ismidir. Yani, zikir yalnız "Allah" kelimesinden ibarettir derse, bunu söyleyenler, sapıtmış, fahiş bir hataya düşmüş ve yoldan çıkmış olurlar.

Bazılarının, Allahu Teâlâ'nın:
"Sen, "Allah" (o kitabı indirdi) de, sonra onları bırak, bâtıl dedikodularında oynaya dursunlar" (En'am: 91)
ayetini alıp da iddialarına delil getirmeleri, bunların en açık ve büyük yanılgılarıdır. Çünkü ayetteki "Allah" ismi, istifhamın, yani sorunun ve acabanın cevabındaki emirde zikredilmiştir. Ki ayetin evveli:
"Musa'nın nur ve insanlara hidayet olarak getirdiği kitabı kim indirdi?" şeklindedir. Ayetin arka kısmında da "Allah de" denmektedir. Böylece yurakıdaki soruya cevap verilmiş olmaktadır. Yani, "Musa aleyhisselâmın getirdiği kitabı Allah indirdi de" denmektedir. Tek olarak "Allah" demek değildir bu. "Allah" ismi (mubteba) başlangıç, haberi de sorunun delalet ettiği cümledir.
Mesela:
Sana kim geldi? diye sorulduğu zaman, cevaben Zeyd denildiği gibi...

Sonra tek bir isim, ister şahıs zamiri, isterse gayb zamiri olsun, tam bir kelam ve mana ifade eden bir cümle değildir. Yani, "Allah Allah Allah", "hu hu hu" kelimeleri tam bir anlam ifade eden kelime değildir. Bu çeşit tek kelime ne iman, ne küfür, ne emir, ne nehiy ifade etmez.

Bu tarz (çeşit) zikri, selefden ve ashabdan hiç bir kimse yapmamış ve Allah'ın Rasûlu (s.a.v) de yapılmasını söylememiş, meşru kılmamıştır.
Bir tek özel ya da sıfat isimini zikretmek, kalbde bir (marifet) bilgi meydana getirmez ve kişiyi faydalı biri yapacak hale sokmaz. Sadece kalbe mutlak bir tasavvur verir vebir kımıldama meydana getirir ki, bu tasavvurun üzerine ne menfi ve ne de musbet hiçbir fikir bina edilmez.
(Yani, Allah, Allah, Hu, Hu, deyince, hiçbir mana kasdedilmiş olmaz. Fakat, "Lâ ilahe illAllah" deyince, "Allah (c.c)'dan başka ibadete layık hiç bir ilâh olmadığı" ifade edilmiş olur.)
Bizatihi mana ifade etmez, kalbe bir bilgi ve marifet kazandırmaz ise, böyle bir zikir faydasız ve boşuna yapılmış olur.
Şeriat ise,
bizâtihi (tek başına) manalar ifade eden zikirleri meşru saymıştır. Başka kelimelerle destekli değil, (sadece) bizzat kendisi bir mana ifade etmesi lazımdır, fayda verecek zikirlerin.
Şubhesiz, bu çeşit tek isim, "Allah, Allah; Hu, Hu" zikrine devam edenlerin bazısı çeşitli "ilhada" (dinsizliğe), çeşitli "ittihada" (vahdet-i vucuda, Allah (c.c) ile mahlûkatı birleştiren, ikisini aynı şey sayan itikada) düştüler. Ki, bazı şeyhlerin söylediği rivayet edilen:
" Nefyi (yok) ile isbat arasında ölmekten korkuyorum" sözleri bu kabilden sözlerdir. Yani, "La ilahe illAllah" derken, "la ilahe", ( -ibadete layık- hiçbir ilah yoktur) deyip, "illAllah" (ancak -ibadete layık- Allah vardır) demeden ölürsem, kafir olarak ölüp giderim diye korkarım denmek istenmektedir. Bir başka deyimle işte bu korkudan dolayı, sadece "Allah" "Allah" derim denmeye getiriliyor.
İşte böyle bir te'vil sakattır. Zira bu sözün korkunç bir hata olduğu apaçıktır. Ve asla böyle bir söze iltifat ve itibar edilemez. Çünkü ameller, hareketler niyetlere göre olmaktadır.

Allah'ın Rasûlu (s.a.v) bir sahih hadisde can çekişmekte olan bir kişiye:
"Lâ ilahe illAllah" kelâmı şerifini telkin etmeyi emretmiş ve:
"Bir kimsenin son sözü "La ilahe illAllah" olursa, cennete girer" buyurmuştur. (Muslim, İman: 53-154.)
Eğer bu mubârak cümle zikredilmesi mahzurlu bir cümle olsaydı; o, söylerken her an ölmesi beklenen bir kimseye telkin edilmez, kötü bir şekilde ölmesine meydan verilmez ve bu kelâmın yerine müfred bir isim telkin edilirdi.

Özetle: yalnızca (munferid) tek isim olarak, "Allah, Allah; Hu, Hu; Hay, Hay, diye zikretmek sünnetten çok uzak, bid'atın en içinde ve şeytanın dalâletine (sapıklığına) en yakın düşen bir faaliyettir:

Çünkü bir kimse, "ya hu, ya hu"; veya "hu, hu" (Ey O, Ey O; veya O, O,) dediği zaman, bu zamir (O zamiri) ancak kalpten geçen anlama, manaya göre şekil alır. Yani kalbinde tasavvur ettiği şeye ait (uygun) olur. Kalb ise, bazen iyi düşünür, bazen ise kötü...

Fusus sahibi Muhyiddin-i Arabî bir kitab yazarak adını "Kitabu'l- Hu" koymuştur!...

Bunlardan bazısı Âli İmran süresindeki yedinci ayet olan "Ve mâ yâ'lemu te'vilehu illallah"ın manasını "Lehu" isminin tevilini Allah (c.c)'tan başka kimse bilmez şeklinde tefsir etmiştir. Halbuki ayetteki "hu", yukarıda geçen müteşabih ayetlere ait olan zamirdir.

Ayetin manası ise, "O muteşâbih ayetlerin tevilini (gerçek manasını) Allah (c.c)'tan başka kimse bilmez" şeklindedir. Her ne kadar bütün müslümanlar, hatta aklı başında bütün insanlar böyle bir iddianın apaçık bir bâtıl olduğunda ittifak etmiş iseler de, yine de bunlardan birisine şöyle dedim:
"Eğer bu, sizin dediğiniz gibi olsaydı,ayeti kerimede "Te'vilehu" diye bitişik yazılmaz da; "Te'vile-hu" diye munferid (ayrı) yazılırdı.
Kur'an'da Allah Teala şöyle buyurmaktadır mealen:
"Hem Rabbinin ismini zikret, hem de yalnız O'nu yücelt" (Muzemmil: 8)

"Yüce Rabbinin ismini tesbih (tenzih) et."(A'la: 1)

"Temizlenen (zekat vererek malını temizleyen) ve rabbinin ismini zikredib de namaz kılan şubhesiz felaha ermiştir." (A'la: 14)

"Azim olan Rabbinin ismini tesbih et" (Vakıa: 74)

Bunların benzeri ayeti kerimelerde emredilen zikirlerin tek isim olarak (Allah, Allah) gibi yapılması iktiza etmez (gerekmez). Çünkü, Allah Rasulu'nun sünnetinde sabit olmuştur ki:
"Azim olan Rabbinin ismini tesbih et" (Vakıa: 7) ayeti kerimesi nazil olduğu zaman, Allah'ın Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Bunu secdenizde yapınız" (Ebu Davud ve Ahmed) diye emir buyurmuştur.
Bunun üzerine müslümanlar için rûkuda:
"Subhane Rabb'iye'l-azim" (azim olan Rabbimi tesbih ve tenzih ederim) secdede:
"Subhane Rabb'iye'l-a'lâ" (Yüce olan Rabbimi tesbih ederim.) diye zikir ve tesbih eylemek sünnet kılınmıştır.

Sahih olan rivayete göre Allah'ın Rasûlü (s.a.v) rukûunda aynen (yukarda zikrettiğimiz tesbihi söylüyordu) "subhane rabbiye'l-a'lâ" diyordu. Bunda bütün müslümanlar ittifak etmişlerdir.

Hulâsa; (Demek ki), yüce olan Rabbin ismini tesbih etmek ve Allah (c.c)'ın ismini zikretmek emri tek isim olarak, "Allah Allah" şeklinde değil de, tam bir mana ifade eden cümle halinde (yüce rabbimin ismini tesbih ederim) şeklinde tatbik olunmuş ve sünnet kılınmıştır.

Nasıl ki bir sahih hadis-i şerifde de Allah'ın Rasûlü şöyle buyurmaktadır:

"Kur'an-ı Kerim'den sonra en faziletli kelâm:
"SubhanAllah, vel-hamdululah ve lâilahe illAllahu vAllahu ekber (Allah'ı tesbih ve tenzih ederim. Hamd Allah'a mahsustur. Allah (c.c)'tan başka ibadete layık hiç bir ilâh yoktur. Allah her şeyden büyüktür) kelâmıdır."
(Buhari, iman: 19; Muslim, Edeb: 12; Tirmizi, Deavat: 127; İbn Mace, Edeb: 56; Ahmed: 5/10-11-20-21.)

Diğer bir sahih hadis-i şerifde şöyle buyrulmaktadır:
"İki kelime vardır ki, dilde hafif, fakat mizanda, keyfiyette ağır ve Rahman'a göre sevgilidir. Bunlar: SubhanAllahu ve bi hamdihi, subhanAllahilazim"
(Buhari, Deavat: 65; Tevhid: 58; Muslim, Deavat: 31; Tirmizi, Deavat: 59; İbn Mace, Edeb: 56; Ahmed: 2/232.)

Başka bir sahih hadisde şöyle buyurulmuştur:
"Her kim günde yüz defa;
"Lâ ilahe illAllahu vahdehu lâ şerike lehu, lehu'l-mulku ve lehu'l-hamdu ve huve alâ kulli şeyin kadir" (Allah (c.c)'tan başka ibadete layık hiç bir ilâh yoktur, O birdir, şeriki yoktur; mülk O'nun, hamd O'nundur; O herşeye kadirdir.) derse; Allah o kimseyi o gün şeytanın şerrinden emin kılar, ta akşamlayıncaya kadar, kendi gibi veya kendinden fazla söyleyenden başka hiç kimse o adamdan daha faziletli olamaz."
(Buhari, Deavat: 54; Bedil-Halk: 10; Müslim, Zikir: 28; Tirmizi, Deavat: 61.)

Başka bir hadisde de şöyle buyurulmuştur:
"Her kim günde yüz kere:
"SubhanAllahi ve bihamdihi subhanAllahilazim" (hamd ile Allah'ı tesbih ve tenzih ederim; azim olan Allah noksanlardan munezzehdir) derse o kimselerin hataları silinir isterse deniz köpüğü kadar olsun".
(Buhari ve Muslim)

Malik'in (Allah (c.c) ondan razı olsun) "Muvatta" isimli hadis kitabında rivayet edilen bir hadisi şerifde Allah'ın Rasulu (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Ben ve benden önceki nebilerin söylediği en faziletli kelâm:
Lâ ilahe illAllahu vahdehu lâ şerike lehu, lehu'l-mulku ve lehu'l-hamdu ve huve alâ kulli şeyin kadir" kelamıdır"

İbni Mace
'nin ve diğerlerinin sahih hadis kitaplarında Allah'ın Rasûlu (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Zikrin en efdali ve faziletlisi "lâ ilahe illAllah"; duanın en faziletlisi "Elhamdulillah" dır."
Zikir ve dua konusunda bunlara benzer hadis-i şerifler çoktur.


Kur'an-ı Kerim'de de birçok ayet-i kerime zikir ve duayı talim ve beyan buyurur. Fakat hiç birinde bir tek ismin zikredilmesi gerektiği söylenmemiş böyle bir şey emredilmemiştir. Emredilen bütün zikirler ya cümle halinde, veya tek başına bir anlam taşıyan (mana ifade eden) kelâmlardır.

Müslümanlara namazlarında, ezanlarında, bayramlarında bir tek ismin zikredilmesi emredilmemiştir. Hepsi, söylenmesi gerek bütün kelamlar, (ancak ve ancak tam mana ifade eden cümlelerdir) mutlaka bir anlamı tam olarak ifade etmelidir.

Mesela muezzin;
"Allahu ekber Allahu ekber, eşhedu enlâ lâ ilahe illAllahu ve eşhedu enne Muhammede'r Rasûlullah" demektedir.

Namazda ise;
"Allahu ekber, subhane rabbiye'l-azîm, subhane rabbiye'l-alâ, semiAllahu li-men hamide, rabbena leke'l-hamd, ettehiyyatu lillahi",

ve hac yapmakta olanın;
"lebbeyk Allahumme lebbeyk" ve diğer ibadetlerimizdeki bütün zikirler hep bir mana ifade eden cümleler halindedir. Allah (c.c) böyle emretmiştir. Hiçbirinde, tek bir ismin veya zamirin zikredilmesi emredilmemiştir.

Hulâsa, maksadımız, anlatmak istediğimiz şudur:

Allah (c.c)'ı zikretmede şubhesiz meşru kılman kelimeler tam mana ifade eden kelimelerdir.
Buna kelam ismi verilir. (Kelâm, en az iki kelimeden ibaret cümlelerdir.)

Bu çeşit zikir; (kalbleri takviye eder ve kalbin sahibine iyi işler yaptırır). Kalblere fayda verir, onunla sevab ve ecir hasıl olur. (Böylece insana sevap ve mükafat kazandırır). Kalbleri Allah (c.c)'a, marifetine, muhabbetine ve haşyetine çeker, cezbeder. (büyüklüğü karşısında boyun eğmeye zorlar)

Bu çeşit zikir ile daha nice yüksek arzular ve büyük maksatlar hasıl olur. (Bu çeşit zikirde burada sayıp dökmeye imkan bulamadığımız nice faydalar vardır.)


Bu isterse "Allah, Allah" gibi tek isim, isterse "hu, hu" gibi zamir olsun, (üstün önderlerin) hassların ve ariflerin zikri olduğu şöyle dursun, bu çeşit (tek isim veya zamirle yapılan) zikirlerin hiçbir aslı esası yoktur.

Tam aksine bu çeşit zikir, çeşitli dalâlet ve bid'atlara vesile ve vahdet-i vucud ve ilhâd (zındık) ehlinin fasid hallerine ve tasavvurlarına, niyetlerine bir vasıtadır. Bunlar hakkındaki fikirlerimiz başka yerlerde beyan edilmiştir.
(bu kitabın başka satırlarında ifade edilmiştir.) (Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye, Kuluk Risâlesi)

****
Akıl sahibi ehl-i sunnet, iftira atmayıp, bid'ati bırakır delile teslim olur


3)(Kaza namazı kılmak lazım değildir) derdi
C 3- Doğrudur, Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye (rahimehullah), kasten namazı terk edenin kaza namazı yoktur, onun tevbe etmesi lazım dediği ictihadı vardır. Çünkü kendisi muctehiddir. Nitekim bu görüşte olan sahabeler de mevcuddur.

Kasden terkedilmiş olan namazların kaza edilemeyeceği görüşünde olanlar:
Selefin büyük alimleri
(sahabeden Ömer, oğlu Abdullah, Sâd b. Ebî Vakkas, İbn Mes'ud, Selman Fârisî ve tâbiundan el-Kasım b. Muhammed, Muhammed b. Sîrin, Mutarraf b. Abdillah, Ömer b. Abdilaziz, Budeyl b. Meysere ve Sâlim b. Ebi'l-Câd ile Dâvud ez-Zâhîri, İbn Hazm ve İbn Ruşd gibi Zâhiri mezhebi muctehid ve fakihleri ) unutarak veya herhangi bir özür sebebiyle olmayıp da, kasden terkedilen (vakti geçen) namazın kazası olmaz demektedir.
(Aynî, Umdetu'l-kari, 2/602, İst., 1308; ibn Hazm, el-Muhallâ, 1/238, Beyrut, 1352; Şevkânî, es-Seylu'l-cerrâr, 1/289, Beyrut, 1405/1985; Tecrid Tercemesi, 2/538-539.)
Fakat cumhura göre kaza namazı vardır.




4)Cehennem azabının sonsuz olmadığını söylerdi
C 4- Yalan değil ifira. Cehennemin azabının sonsuz ve ebedi olduğu hakkında ayet olmasına rağmen Allah'ı yalanlayan bir kimse bırakın şeyhu'l İslam olmayı, müslüman olması tartışılır. Bu sebeble iddia delil ister, Bu sebeble Rasulullah (s.a.v.) "kişiye her duyduğunu söylemesi günah / yalan olarak yeter" (Muslim) buyurmaktadır.

Çözüldü - İbni Teymiyye veya İbn Kayyim; "Kâfirler Ebediyen Cehennemde Kalmayacak" Demiş midir?

5)(Ömer çok yanılmıştır) diyerek, imam-ı Ahmed’in bildirdiği (Allahü teâlâ, doğru sözü, Ömer’in dili üzerine koymuştur. [O hiç yanılmaz]) hadis-i şerifine karşı gelmiştir.
C 5- "Ömer çok yanılmıştır" sözü nerede ve hangi sebeblerden dolayı söylemiştir, kitablarından alıntılayarak insaflı ve adaletli şekilde değerlendirmemiz için delil sununuz. Aksi taktirde manipulelerinizle âlimleri kınayıp sövemiyoruz.
Ömer (r.anh) hatadan munezzeh değildir, İsmet sıfatı yoktur. Her ne kadar hata etse de, kendi görüşü üzerine pek çok ayet nuzul olmuştur, olmasına mani de değildir. Nitekim Rasulullah (s.a.v.)'in verdiği hükmün aleyhine ayet nuzul oldu diye, Rasulullah doğru sözlü değildi denemez! İbn Teymiyye düşmanlığı, at gözlüğü ile ön yargılı olmayı gerektirmekte, zira yaraları çok büyüktür!


6)[Hazret-i] Ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için Müslümanlığı sahih olmadı. [Hazret-i] Osman malı çok severdi” diyerek eshab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı.) [Ed-Dürer-ül-Kamine]
C 6 - Bu sözlerin geçtiğini söylediğiniz ed-Dureru’l-Kâmine fî Âyâni’l Miʾeti’s̱ ̱Şâmine eseri Suyûti'ye aittir. Suyûti bu iddiasını İbn Teymiyye'nin hangi eserinde görmüş ise oranın delilini sunması gerekmez mi? Suyûti bu sözleri kim hakkında (İbn Teymiyye) bahsettiği bile sabit değildir!



Devam edeceğim inşeAllah
 
Son düzenleme:
E Çevrimdışı

Ebu Müsenna

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Şu İbn Teymiyye r.a a iftira atmada uğraştıkları kadar Tevhidi araştırsalar muvahhid olacaklar biiznillah. Ama dertleri üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.
 
Üst Ana Sayfa Alt