Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ihyayı Ulumiddin

Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Ebubekir Sifil'in kandil namazları ile ilgili yazdığı yazıda kitaplardan ne bulduysa rivayet ediyor diyerek başlattığı tartışmada, hoca da 03.05.2015 tarihli konuşmasında gerekli açıklamayı yapmıştır, kitabında da bu hadislerin hangi eserlerde bulunduğunu eklidir. Mesela regaib namazı ile ilgili hadislerin geçtiği eserlerden bazıları; Abdülkadir Geylani r.h. El-Ğunye, İmam Gazali rh. İhya-u Ulumuddin, Razin ibni Muaviye r.h. Tecridü's-Sıhah, İbni's-Salah r.h. el-Musacele havle salati'r-regaib, İbni'l Esir r.h. Cami'ul-usul, Abu Abdillah El-Hubeyşi Kitabü'l Bereke vs.. Gerek kitaplarında gerekse de sohbetlerinde de bir hadis nakledeceği zaman hangi eserde bulunduğunu belirtmektedir. Hocaya yukardaki gibi eserlerde bulunan hadisleri naklediyor diye hadis uyduran bidatçi hurafeci derseniz aslında ona değil bu eserlerin sahiplerine söylemiş olursunuz.
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Münzevi_01 nin dediği gibi bunlar bidat ve bunların sahibi öncekilerin öncekileri olduğu için bu konuda suçlu onlardır.Eger suçlu aranıyorsa.Kaynak sahibi olanlardır.
Ama Ahmet kardesımızde Peygamberımızın s.a.v ve ashabının bunları yapmadığını bıldıgını varsayıyorum.Ve bizimde onları yapmamız gerektiğini söylemesini isterdim açıkçası.
O kadar hadis biliyor ve kaynaklarını da soyluyor.Zeki insan olduğunu hepımız bılıyoruz.Eger o kaynaktakıler hata ettıyse ? bunu gorebılır.!
Ve bu hata tekrarlanıyorsa işde o zaman sıkıntı.ALLAH ın azabından bizi kimse kurtaramaz.
Bu ALLAH dostudur. hata etmez diye dusunemeyız sonucta.
ALLAH ve dostlarını Yanlızca ALLAH bılmezmi ? Yada biz kuluz Rabbımızı anlatmak için uğraşıyoruz. Siz bize ALLAH dostu demediğiniz için biz kabul olunmuyormuyuz buda ayrı bır konu.
Sonuç olarak Münzevi ye katılıyorum ALLAH Razı olsun.!
 
P Çevrimdışı

parsa

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ebubekir Sifil'in kandil namazları ile ilgili yazdığı yazıda kitaplardan ne bulduysa rivayet ediyor diyerek başlattığı tartışmada, hoca da 03.05.2015 tarihli konuşmasında gerekli açıklamayı yapmıştır, kitabında da bu hadislerin hangi eserlerde bulunduğunu eklidir. Mesela regaib namazı ile ilgili hadislerin geçtiği eserlerden bazıları; Abdülkadir Geylani r.h. El-Ğunye, İmam Gazali rh. İhya-u Ulumuddin, Razin ibni Muaviye r.h. Tecridü's-Sıhah, İbni's-Salah r.h. el-Musacele havle salati'r-regaib, İbni'l Esir r.h. Cami'ul-usul, Abu Abdillah El-Hubeyşi Kitabü'l Bereke vs.. Gerek kitaplarında gerekse de sohbetlerinde de bir hadis nakledeceği zaman hangi eserde bulunduğunu belirtmektedir. Hocaya yukardaki gibi eserlerde bulunan hadisleri naklediyor diye hadis uyduran bidatçi hurafeci derseniz aslında ona değil bu eserlerin sahiplerine söylemiş olursunuz.


ben o tartışmaya dair malum sitedeki 1 er saatin üstündeki 2 video yu izledim. hatta o reddiye üzerine yapılmış bir değerlendirme videosunuda izledim.
eğer zamanınız var ise o videoları dikkalice izleyin o zaman o kaynakların geçerliliğini veya sahihliğini tartışabiliriz. ebubekir sifil i belki sevmeyebilirsiniz lakin bu konularda söz sahibi birisidir.



 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Himmet istemek; velilerden, evliya ve enbiyalardan kendisi için Allah Teala’ya dua edilmesini istemektir. Himmet etmek ise bir işin yapılmasını Allahu teala'dan istemektir. Evliyanın dünyada da, öldükten sonra da kerameti vardır. Keramet sahibi olan, ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesiyle ölmez. Kerameti yaratan, yalnız Allah Teala'dır. Evliya, enbiya yaratıcı değildir. Allahü teala istenilen şeyi onların hürmetine yaratır. Yani onlar vesiledir, sebeptir.

“Yetiş ya şeyhim” demek, “Allah’ım şeyhimin hürmetine beni kurtar” demektir. Yani; her durumda Allah’ı her şeyin yaratanı bilmeli, şeyhi vesile bilmelidir. Aksi halde şirk olur. Aynı şekilde İmdat yâ Resulallah, şefaat yâ Resulallah demek de şirk değildir.

(Çölde yalnız kalan kimse, bir şey kaybederse, “Ey Allah’ın kulları, bana yardım edin” desin! Çünkü Allahü teâlânın sizin göremediğiniz kulları vardır.) (Taberani)

(Allah’a yaklaşmak için vesile arayın!) (Maide 35)


Resulallah s.a.v. annemden sonra annem dediği Hz. Ali r.a. annesi Hz. Fâtıma binti Esed r.a. vefatından sonra cenaze namazı kılınırken şöyle duâ buyurmuşlardır:

- Allahü teâlâ seni mağfiret etsin, bagışlasın, seni mükâfatlandırsın. Ey annem! Allahü teâlâ sana rahmet eylesin. Kendin aç iken beni doyurdun. Kendin giymez, bana giydirir; yemez, bana yedirirdin. Dirilten de, öldüren de Allahü teâlâdır. O daima diridir. O ölmez.

Allahım! Annem Fatıma binti Esed’i affeyle, bağışla. Ona hüccetini bildir. Kabrini genişlet. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım! Ben Peygamberin ve geçmiş Peygamberlerin hakkı için bu duâmı kabul buyur. (Taberani)

Bu hadis-i şerif de, Peygamber Efendimiz s.a.v. geçmiş peygamberleri vesile ederek dua ettiğini bildirmektedir.

Kısaca bu yazıyı hazırladım, detay için aşağıdaki kaynak linklere bakabilirsiniz.

http://www.sorularlaislamiyet.com/q...det-istemek-hakkinda-bilgi-verir-misiniz.html
http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1722
http://www.islamdergisi.com/genel/evliyanin-ruhlarindan-yardim-istemek-sirk-midir/
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Ölü veya diri evliyadan yardım istemek yani sana dua etmesini istemek onları yaratıcı bilmek değildir ki şirk olsun.
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Öncelikle hiçbir ehli sünnet alimi eserine uydurma hadis almaz, uydurma hadis nakletmenin vebalinin büyük olduğunu bilirler, eserinde her müçtehid kendi usulüne uygun hadis toplar, bazı alimlerin sahih dediği bir hadise aradığı lüzumlu şartları taşımadığından başka bir alim mevdu diyebilir.
Ahmet Hocanın beyanına göre konuyu şöyle toplayabilirim.
Regaib namazı ile ilgili hadisleri eserlerine alan alimler olduğu gibi, bazı alimler münker bidatlere dahil etmişlerdir. Ancak seçkin görüşe göre
bu hadis zayıftır, Ali el-Kari r.h. bu namazı nakledip Cami'u'l-usul sahibinin bu hadisi meşhur hadis hafızı Razin'in kitabından aldım şeklindeki beyanına yer vermiştir. Ayrıca İbnü's-Salah r.h. bu namaza cevaz vermiş olup İmam Gazali r.h. el-İhya eseri muteber eserler olduğu için delil olarak yeterlidir. İnanç ve fıkıh hükümleri değil de faziletli ameller konusunda zayıf hadisle amel etmek caizdir.
Aşağıdaki gibi hadisleri de ekleyerek bu hadisle amel edilebileceğini beyan etmektedir.

Cabir İbni Abdillah r.a. dan riyavet edilen bir hadis-i şerifte;
"Her kime, kendisinde Allah Teala tarafından, fazilet olan bir şey ulaşır da Allah Teala'ya inanarak ve sevabını umarak onunla amel ederse, o öyle olmasa da Allah Teala o kuluna (inancından dolayı) o sevabı verir."
(Ebu Muhammed el-Hallal, Hasen ibni Arefe, Hatib - Tarihi Bagdad, Ebu'ş-Şeyh Mekarimü'l-ahlak, Deylemi -Müsnedü'l Firdevs, İbni Abdilber -Camiu beyani'l ilmi ve fadlihi, Suyuti -ed-Dürerü'l-müntesira, Aclüni, Ali el-Kari, Ali el-Muttaki - Kenzül ummal)

İbni Ömer r.a. dan riyavet edilen bir hadis-i şerifte;
"Her kime, kendisinde hayır ümit edilen hadislerden bir şey ulaşır da, kendisine ulaşan fazilete erişmek niyetiyle onu söyler(tatbik ederse), böyle bir şey olmasa da umduğu hayır kendisine verilir." (Mürhibi, Fadlu'l-ilm, Suyuti, el-Le'ali'l-masnu'a, Kitabu'l-ilm)


Münzevi_01 nin dediği gibi bunlar bidat ve bunların sahibi öncekilerin öncekileri olduğu için bu konuda suçlu onlardır.Eger suçlu aranıyorsa.Kaynak sahibi olanlardır.
Ama Ahmet kardesımızde Peygamberımızın s.a.v ve ashabının bunları yapmadığını bıldıgını varsayıyorum.Ve bizimde onları yapmamız gerektiğini söylemesini isterdim açıkçası.
O kadar hadis biliyor ve kaynaklarını da soyluyor.Zeki insan olduğunu hepımız bılıyoruz.Eger o kaynaktakıler hata ettıyse ? bunu gorebılır.!
Ve bu hata tekrarlanıyorsa işde o zaman sıkıntı.ALLAH ın azabından bizi kimse kurtaramaz.
Bu ALLAH dostudur. hata etmez diye dusunemeyız sonucta.
ALLAH ve dostlarını Yanlızca ALLAH bılmezmi ? Yada biz kuluz Rabbımızı anlatmak için uğraşıyoruz. Siz bize ALLAH dostu demediğiniz için biz kabul olunmuyormuyuz buda ayrı bır konu.
Sonuç olarak Münzevi ye katılıyorum ALLAH Razı olsun.!
 
Ebu Selman et-Turkî Çevrimdışı

Ebu Selman et-Turkî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Öncelikle hiçbir ehli sünnet alimi eserine uydurma hadis almaz, uydurma hadis nakletmenin vebalinin büyük olduğunu bilirler, eserinde her müçtehid kendi usulüne uygun hadis toplar, bazı alimlerin sahih dediği bir hadise aradığı lüzumlu şartları taşımadığından başka bir alim mevdu diyebilir.
Ahmet Hocanın beyanına göre konuyu şöyle toplayabilirim.
Regaib namazı ile ilgili hadisleri eserlerine alan alimler olduğu gibi, bazı alimler münker bidatlere dahil etmişlerdir. Ancak seçkin görüşe göre
bu hadis zayıftır, Ali el-Kari r.h. bu namazı nakledip Cami'u'l-usul sahibinin bu hadisi meşhur hadis hafızı Razin'in kitabından aldım şeklindeki beyanına yer vermiştir. Ayrıca İbnü's-Salah r.h. bu namaza cevaz vermiş olup İmam Gazali r.h. el-İhya eseri muteber eserler olduğu için delil olarak yeterlidir. İnanç ve fıkıh hükümleri değil de faziletli ameller konusunda zayıf hadisle amel etmek caizdir.
Aşağıdaki gibi hadisleri de ekleyerek bu hadisle amel edilebileceğini beyan etmektedir.

Cabir İbni Abdillah r.a. dan riyavet edilen bir hadis-i şerifte;
"Her kime, kendisinde Allah Teala tarafından, fazilet olan bir şey ulaşır da Allah Teala'ya inanarak ve sevabını umarak onunla amel ederse, o öyle olmasa da Allah Teala o kuluna (inancından dolayı) o sevabı verir."
(Ebu Muhammed el-Hallal, Hasen ibni Arefe, Hatib - Tarihi Bagdad, Ebu'ş-Şeyh Mekarimü'l-ahlak, Deylemi -Müsnedü'l Firdevs, İbni Abdilber -Camiu beyani'l ilmi ve fadlihi, Suyuti -ed-Dürerü'l-müntesira, Aclüni, Ali el-Kari, Ali el-Muttaki - Kenzül ummal)

İbni Ömer r.a. dan riyavet edilen bir hadis-i şerifte;
"Her kime, kendisinde hayır ümit edilen hadislerden bir şey ulaşır da, kendisine ulaşan fazilete erişmek niyetiyle onu söyler(tatbik ederse), böyle bir şey olmasa da umduğu hayır kendisine verilir." (Mürhibi, Fadlu'l-ilm, Suyuti, el-Le'ali'l-masnu'a, Kitabu'l-ilm)

Tevessül, aracı, evliya, gavs vs. gibi konular yıllardır defalarca tartışılıyor ama maalesef medya ve büyük "islami" siteler tarafından desteklenmediği için tasavvufun şirk ve bid'atlere karşı çıkanların ne dediği hala insanlara tam olarak ulaşmış değil. İnşa'Allah delilleriyle bu meseleyi açıklamaya çalışacağım.

Himmet istemek; velilerden, evliya ve enbiyalardan kendisi için Allah Teala’ya dua edilmesini istemektir. Himmet etmek ise bir işin yapılmasını Allahu teala'dan istemektir. Evliyanın dünyada da, öldükten sonra da kerameti vardır./

İlk olarak, "Evliyanın dünyada da, öldükten sonra da kerameti vardır." görüşü başlı başına bid'attir, hatta Rasul (s.a.v), bu inancın yaygınlığı yüzünden yapılan bina şeklindeki kabirleri yasaklamıştır.

Ebû Hureyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle dediler:

"Allah yahudilere ve hıristiyanlara lânet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirdiler." [Buhârî, Salât 54; Müslim, Mesâcid 20, (530); Ebû Dâvud, Cenâiz 76; Nesâî, Cenâiz 106, (4, 95, 96).]

---------------

Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:

“Ümmü Habibe ile Ümmü Seleme, Habeşistan’da gördükleri içinde resimler bulunan bir kiliseden bahsettiler. Bu kiliseyi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e de anlattılar.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):


−‘Onlar içlerindeki salih bir kimsenin vefat ettiğinde, kabri üzerine bir (türbe dikip) mescid yaparlar. İçine de o şekilleri resmederler. İşte onlar, kıyamet gününde Allah katında halkın en şerlileridirler’ buyurdu.”

Buhari 527

--------------

Cundeb bin Abdullah (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Vefatından beş gün önce Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i işittim:


‘Sizden önceki kimseler nebilerinin ve salihlerinin kabirlerini mescid ediniyorlardı. Ben size bunu kesin olarak yasaklıyorum’buyuruyordu.”

Müslim 532/23, Ebu Avane 1/401, Tabarani Mucemu’l-Kebir 1686, İbni Sa’d 2/240

--------------

Eğer ki ölmüş bir kimsenin -bu kişi nebi veya salih bir kimse olsa dahi- dünya üzerinde kerameti devam etseydi, bu kerametlerden faydalanmak veya faydalandırmak bizzat Rasul'un (s.a.v) sünnetinde yer alırdı. Fakat Rasul (s.a.v), bırak kabirleri mescid edinmeyi, ziyaret etmeyi bile ilk zamanlarda yasaklamıştı. Bu konunun ne kadar tehlikeli olduğunu buradan anlayabilirsin.

“Yetiş ya şeyhim” demek, “Allah’ım şeyhimin hürmetine beni kurtar” demektir. Yani; her durumda Allah’ı her şeyin yaratanı bilmeli, şeyhi vesile bilmelidir. Aksi halde şirk olur. Aynı şekilde İmdat yâ Resulallah, şefaat yâ Resulallah demek de şirk değildir.
/

Sorularla İslamiyet sitesinin "alimleri", tasavvufçuların "Yetiş ya şeyhim" cümlesindeki şirke kılıf bulmak için buna "“Allah’ım şeyhimin hürmetine beni kurtar demektir" anlamı yüklese de "yetiş ya şeyhim" cümlesinin anlamı apaçıktır. Tasavvufçular da burada Allah'dan değil de bizzat şeyhten yardım istediklerini inkar etmezler, cübbeli de zaten "uçakta kurtarır, şeyh uçar yanına gelir" gibi ifadeleriyle bunu açıkça belirtir. Aksi olsa bile, bu tür ifadenin Allah'dan yardım istemek için kullanılması caiz değildir, yine şirktir.

"Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fatiha : 5)"

"İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez. (Zumer : 3) "

(Çölde yalnız kalan kimse, bir şey kaybederse, “Ey Allah’ın kulları, bana yardım edin” desin! Çünkü Allahü teâlânın sizin göremediğiniz kulları vardır.) (Taberani)
/

Nedense her tasavvufçu bel'amı bu rivayeti "cımbızlayarak" ve hadisin kaynağını ve senedini gizleyerek öne sürüyor. Hadisin sahih olmamasıyla beraber bahsedilen yardımcılar uyduruk tarikat şeyhleri değil, Allah'ın melekleridir.

https://www.islam-tr.org/konu/birin...utun-diye-seslensin-sozunun-asli-nedir.22503/

(Allah’a yaklaşmak için vesile arayın!) (Maide 35)
/

Ayetin tamamı : Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.

İlk olarak, burada anlaşılması gereken en önemli husus "vesile" kelimesinin manasıdır.
Vesile sözcüğü günümüz modern Türkçesine "aracı" anlamı ile geçse de Arapça'daki gerçek anlamı "aracı" değildir.

Vesile : 1. isim Sebep, bahane 2. Elverişli durum, fırsat (TDK)


Allah'a (s.v.t) ulaşmak için kullanabileceğimiz vesileler Salâtı ikame etmek, hayırda yarışmak, Allah'ın (s.v.t) ismini olabildiğince çok kullanmak gibi, gerçekleştirerek Allah'a (s.v.t) yaklaşabileceğimiz fiiller olabilir. Fakat yaratılmış herhangi bir varlığın kutsiyetine kanaat getirip Allah (s.v.t)'ya vesile kılmak, bizzat Allah'ın (s.v.t) yasakladığı bir fiildir.

Zumer 3'ü tekrar yazıyorum :

"İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez. (Zumer : 3) "

Eğer bunun aksi olsaydı Allah (s.v.t) kendisine dua edilmesini istemek yerine yaratılmış herhangi bir şeyin vesile olarak Allah'a (s.v.t) ulaşmak için kullanılmasını emrederdi. Fakat Kerim olan kitapta şöyle yazmaktadır :

Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.” (Mu'min : 60)


Allahım! Annem Fatıma binti Esed’i affeyle, bağışla. Ona hüccetini bildir. Kabrini genişlet. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım! Ben Peygamberin ve geçmiş Peygamberlerin hakkı için bu duâmı kabul buyur. (Taberani)
/

Bu rivayetin kaynağını, sayfasını, bölümünü ve senedini tam olarak aktarırsan hakkında konuşacağım İnşa'Allah. Zira delilsiz sözün fıkhen değeri yoktur.

Ölü veya diri evliyadan yardım istemek yani sana dua etmesini istemek onları yaratıcı bilmek değildir ki şirk olsun.

Mekkeli müşrikler de Allah'ın (s.v.t) her şeyin yaratıcısı olduğunu ve yaratılan her şeyden üstün olduğunu bilirlerdi. Fakat Allah (s.v.t) onların başka ilahlar edinmesini şirk saymıştır. Abdulkahhar kardeşim zaten bununla ilgili iki ayeti yazmış, ben yine yazıyorum :

“Andolsun ki onlara; “Gökleri ve yeri kim yarattı” diye sorsan ‘Allah’ diyecekler (Lokman 25)
"Andolsun ki onlara:,''Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?'' diye sorsan, mutlaka, «Allah» derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar? (Ankebut 61)"

--------------------------

İnşa'Allah anlamanı sağlayabilmişimdir. Eğer ki bel'amların delilsiz ve isbatsız olarak insanlara sunduğu şirk ve bid'atleri benim şimdi sana sunduğum Kur'an ve Sünnetten delillere tercih etmeyi düşünüyorsan, imzamda yazılı olan ayeti oku.
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Yazınızı sırayla cevaplandırmaya çalışacağım.

Evliyanın kerametine mi yoksa vefatlarından sonra bu veli zatların tasarrufları için mi bid'at dediniz anlayamadım için eklemem icab eder; kerametin hak olduğuna dair Kuran ve hadisler de deliller mevcuttur, aksi küfür olur. (Ashabı Kehf, Bel'am) (https://www.islam-tr.org/konu/keramet-hak-midir.18613/)

Belirttiğiniz hadis-i şeriflerde kabri mescide çeviren yani peygamberlerini ta'zim için secde eden, putlar resimler yerleştiren Yahudi ve Hristiyanlara lanet ediliyor.

Büyük bir zatın Allah Teala’nın yardımına mazhar olduğunu, Allah Teala'nın her şeyi sebeple yarattığını, onun da bir sebep olduğunu düşünerek ondan yardım istemek, Allah Teala'dan istemek olur.

Evliya zatın Allah'tan gayri olarak yardım edeceğine inanmak şirktir. Esas yardım edenin Allahü teâlâ olduğunu bilen birine şirke düştün denmez.

Yaşarken nasıl dua etmesini istemek normalse, vefat etmiş olan ama hakikatte ölü olmayan peygamberden ve evliya zatlardan dua istemek de normaldir. Keramet sahibi olan ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yapan, yaratan, Allahü teâlâdır. Her şey, Onun kudreti ile olmaktadır.

Kadiri, Nakşibendi tarikatlarının mürşitler silsilelerini incelemenizi rica ederim, kimlere uyduruk dediğinizi anlamış olursunuz.

Peygamberler, Allah yolunda öldürülenler diridir.

Bakara-169 “Ve sakın Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma! Bil'akis (onlar) hayattadırlar, Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.”

Ebû'd-Derda anlatiyor: Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cum'a günü bana salâvatı çok okuyun. Çünkü o gün okunan salâvatlar meşhuddur, melekler ona şahitlik ederler. Bana salâvat okuyan hiç kimse yoktur ki, o daha okumasını bitirmeden salâvatı bana ulaştırılmamış olsun."

Bunun üzerine dedim ki:

"Siz öldükten sonra da mı?" "Evet buyurdular, öldükten sonra da. Zira Cenab-ı Hak Hazretleri toprağa, peygamberlerin cesedini çürütmeyi haram etmiştir. Allah'ın Peygamber’i her zaman diridir, rızka mazhardır." (Ebu Davud, Salat, 207; Nesaî, cuma 5, 45; İbn Mâce, cenâiz, 65; Ahmed b. Hanbel, IV, 8)

***

Âma bir adam Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gelerek:

“Ya Resulallah! Allah’a dua et de benim gözlerimi açsın” dedi.

Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de: “İstersen dua edeyim, fakat sabredersen o daha hayırlıdır.” buyurdu.

Adam: “Dua ediniz” dedi.

Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de adama, adab ve erkanına riayet ederek güzelce abdest alıp şu duayı okuyarak Allah’a yalvarmasını emretti:

“Ey Allah! Ben sana yalvarıyorum. Bu hacetimin görülmesi için Rahmet Nebisi olan Peygamberin Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile Sana yöneliyorum. Ey Allah! Onu bana şefaatçi kıl.” Adam bunu yapar yapmaz gözleri açılmış olarak geri döndü. (Tirmizi, Deavat: 119, no: 3578, 5/569; İbni Mace, İkamet: 189, no:1385, 1/441)

***

İbni Mace’nin sahih senetle Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu anh)den rivayet ettiğine göre,

Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Her kim namaza gitmek üzere evinden çıkarken:

‘Ey Allah! Sana yalvaranlar hakkı için Sana yalvarıyorum, Sana yürümem hakkı için senden istiyorum. Ben ne bir kötülük, ne bir hakkı inkar edip insanları küçümsemek, ne bir riyakarlık, ne de bir şöhret maksadıyla dışarı çıkmış değilim. Yalnız senin gazabından korunmak ve rızana kavuşmak maksadıyla çıktım. Senden, beni ateşten korumanı ve günahlarımı affetmeni istiyorum. Çünkü senden başka günahları affedici yoktur’ derse Allah bu duayı okuyana cemaliyle yönelir ve O’nun için yetmiş bin melek istiğfar eder.” (İbn-i Mace, Mesacid: 14, no: 778, 1/256)

***

Hafız Zehebi’nin “Hepsi hidayet ve nurdur” diye övdüğü Beyhaki (Rahimehullah)ın “Delailü’n-Nübüvve” adlı eserinde sahih senetle şöyle rivayet ediyor, Resulüllah Efendimiz şöyle buyuruyor:

“Adem (Aleyhisselam) hataya düştüğü zaman ‘Ya Rabbi! Muhammed hakkı için beni affetmeni senden diliyorum’ dedi.

Allahu Teala da: “Ey Adem! Muhammed’i henüz yaratmadığım halde sen onu nasıl bildin?” diye sordu.

Adem (Aleyhisselam) da: ‘Ya Rabbi! Beni yarattığımda başımı kaldırdım ki, Arş’ın sütunlarında: “La ilahe ilallah, MuhammedürRasulüllah” yazılı olduğunu gördüm. Senin ismine bitiştirdiğin kimsenin, muhakkak ki Senin en çok sevdiğin bir kimse olduğunu anladım’ dedi.

Allahu Teala’da: “Ey Adem! Doğru söyledin. O hakikaten yarattıklarım içinde en çok sevdiğimdir. Madem ki O’nun hakkı için benden affını istedin ben de seni affettim. Zaten o olmasaydı seni yaratmazdım.” buyurdu. (Hakim el-Müstedrek, no:4228, 2/672; Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve 5/489)

***

Enes ibni Malik r.a. dan rivayet edildiğine göre;

Hz. Ömer (ra) kuraklık senesinde yağmur duasına çıktıklarında Hz. Abbas r.a.'ı (Peygamberimizin amcası) vesile kılarak şöyle dua etti: "Ey Allah! Nebimiz s.a.v. ‘in hürmetine bize yağmur yağdırmanı istiyorduk, yağdırıyordun. Şimdi Nebimizin amcasıyla sana yalvarıyoruz. Bize yağmur yağdır” dedi. Allah Teala yağmur yağdırdı. (Buhari, Fezailü’s-Sahabe:11, no:3507, 3/1360)

***

Utbe ibni Gazvan r.a. rivayet edildiğine göre;

Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Biriniz bir şeyi kaybederse veya hiçbir insanın bulunmadığı yerde yardıma ihtiyaç hissederse:

“Ey Allah’ın kulları! Bana yardıma koşun” diye seslensin.

Çünkü Allah Teala’nın nice kulları vardır ki siz onları göremezsiniz” buyurmuştur. (Tebarani, el-Mu’cemu’l Kebir, no:290, 17/117; Heysemi, Mecma’u’z-Zevaid, no:17103, 10/188)

***

Enes ibni Malik (Radıyallahu anh) derki:

Hazreti Ali (Radıyallahu anh)ın anası olan Haşim oğlu Esed’in kızı Fatıma vefat ettiğinde Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i büyüttüğü için Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun yanına giderek başı ucunda durmuş:

“Allah sana rahmet eylesin. Ey öz anamdan sonraki anacığım” demiştir. Ardından onu özen sözler söyledikten sonra kendi bürdesiyle kefenlenmesini ve kabrinin kazılmasını emretmiş, lahde kadar kazılınca Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendi eliyle kazmış ve toprakları dışarı çıkartmıştır. Kazı işi bitince Resulüllah kabre girerek onu yere yatırmış ve şöyle duada bulunmuştur:

- Allahü teâlâ seni mağfiret etsin, bagışlasın, seni mükâfatlandırsın. Ey annem! Allahü teâlâ sana rahmet eylesin. Kendin aç iken beni doyurdun. Kendin giymez, bana giydirir; yemez, bana yedirirdin. Dirilten de, öldüren de Allahü teâlâdır. O daima diridir. O ölmez. Allahım! Annem Fatıma binti Esed’i affeyle, bağışla. Ona hüccetini bildir. Kabrini genişlet. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım! Ben Peygamberin ve geçmiş Peygamberlerin hakkı için bu duâmı kabul buyur. (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)

Fatiha-5; Allah Teala’ya kulluk etmek, kölenin efendisine bağlılığı gibi bağlı olmak, O’na kayıtsız ve şartsız teslim olmak ve O’nun emirlerini eksiksiz olarak nefsine karşı uygulamaktır. Allah Teala’dan yardım dilemek ise, yalnızca O’nun izin verdiği sebep ve vasıtaları kullanmak ve bunlardaki etkiyi O’ndan bilmektir.

Zümer-3, Mü'min-60, Lokman-25, Ankebut-61

Allah Teala'dan başkasına ibadet etmek tapınmak şirktir, bütün işlerimizi yaratan Allah Teala'dır. Vesile sebeptir, misal; paraya sıkıştığınız zaman birinden borç isteyip aldığınızda aslında yardımı yapan Allah Teala'dır, evliya zattan dua istemek de böyledir. Bunu böyle bilmeyip sebebin yaptığına inanmak ise şirktir.

Mekkeli Müşrikleri şirke düşüren şey yaratanın Allah Teala olduğuna inandıkları halde, başkalarının da ilah olabileceğine ve tapınmaya layık olacağına inandıkları içindir.


ÖNEMLİ: Bir mümini tekfir etmek son derece tehlikelidir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Kim kardeşine kâfir derse, ikisinden biri mutlaka kâfir olmuştur. Eğer itham edilen kâfir değilse, küfür itham edene döner.” Buhârî, Edeb, 73; Müslim, Îmân, 26
 
Ebu Selman et-Turkî Çevrimdışı

Ebu Selman et-Turkî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Yazınızı sırayla cevaplandırmaya çalışacağım.

Evliyanın kerametine mi yoksa vefatlarından sonra bu veli zatların tasarrufları için mi bid'at dediniz anlayamadım için eklemem icab eder; kerametin hak olduğuna dair Kuran ve hadisler de deliller mevcuttur, aksi küfür olur. (Ashabı Kehf, Bel'am) (https://www.islam-tr.org/konu/keramet-hak-midir.18613/)

Belirttiğiniz hadis-i şeriflerde kabri mescide çeviren yani peygamberlerini ta'zim için secde eden, putlar resimler yerleştiren Yahudi ve Hristiyanlara lanet ediliyor.

Büyük bir zatın Allah Teala’nın yardımına mazhar olduğunu, Allah Teala'nın her şeyi sebeple yarattığını, onun da bir sebep olduğunu düşünerek ondan yardım istemek, Allah Teala'dan istemek olur.

Evliya zatın Allah'tan gayri olarak yardım edeceğine inanmak şirktir. Esas yardım edenin Allahü teâlâ olduğunu bilen birine şirke düştün denmez.

Yaşarken nasıl dua etmesini istemek normalse, vefat etmiş olan ama hakikatte ölü olmayan peygamberden ve evliya zatlardan dua istemek de normaldir. Keramet sahibi olan ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yapan, yaratan, Allahü teâlâdır. Her şey, Onun kudreti ile olmaktadır.

Kadiri, Nakşibendi tarikatlarının mürşitler silsilelerini incelemenizi rica ederim, kimlere uyduruk dediğinizi anlamış olursunuz.

Peygamberler, Allah yolunda öldürülenler diridir.

Bakara-169 “Ve sakın Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma! Bil'akis (onlar) hayattadırlar, Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.”

Ebû'd-Derda anlatiyor: Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cum'a günü bana salâvatı çok okuyun. Çünkü o gün okunan salâvatlar meşhuddur, melekler ona şahitlik ederler. Bana salâvat okuyan hiç kimse yoktur ki, o daha okumasını bitirmeden salâvatı bana ulaştırılmamış olsun."

Bunun üzerine dedim ki:

"Siz öldükten sonra da mı?" "Evet buyurdular, öldükten sonra da. Zira Cenab-ı Hak Hazretleri toprağa, peygamberlerin cesedini çürütmeyi haram etmiştir. Allah'ın Peygamber’i her zaman diridir, rızka mazhardır." (Ebu Davud, Salat, 207; Nesaî, cuma 5, 45; İbn Mâce, cenâiz, 65; Ahmed b. Hanbel, IV, 8)

***

Âma bir adam Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gelerek:

“Ya Resulallah! Allah’a dua et de benim gözlerimi açsın” dedi.

Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de: “İstersen dua edeyim, fakat sabredersen o daha hayırlıdır.” buyurdu.

Adam: “Dua ediniz” dedi.

Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de adama, adab ve erkanına riayet ederek güzelce abdest alıp şu duayı okuyarak Allah’a yalvarmasını emretti:

“Ey Allah! Ben sana yalvarıyorum. Bu hacetimin görülmesi için Rahmet Nebisi olan Peygamberin Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile Sana yöneliyorum. Ey Allah! Onu bana şefaatçi kıl.” Adam bunu yapar yapmaz gözleri açılmış olarak geri döndü. (Tirmizi, Deavat: 119, no: 3578, 5/569; İbni Mace, İkamet: 189, no:1385, 1/441)

***

İbni Mace’nin sahih senetle Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu anh)den rivayet ettiğine göre,

Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Her kim namaza gitmek üzere evinden çıkarken:

‘Ey Allah! Sana yalvaranlar hakkı için Sana yalvarıyorum, Sana yürümem hakkı için senden istiyorum. Ben ne bir kötülük, ne bir hakkı inkar edip insanları küçümsemek, ne bir riyakarlık, ne de bir şöhret maksadıyla dışarı çıkmış değilim. Yalnız senin gazabından korunmak ve rızana kavuşmak maksadıyla çıktım. Senden, beni ateşten korumanı ve günahlarımı affetmeni istiyorum. Çünkü senden başka günahları affedici yoktur’ derse Allah bu duayı okuyana cemaliyle yönelir ve O’nun için yetmiş bin melek istiğfar eder.” (İbn-i Mace, Mesacid: 14, no: 778, 1/256)

***

Hafız Zehebi’nin “Hepsi hidayet ve nurdur” diye övdüğü Beyhaki (Rahimehullah)ın “Delailü’n-Nübüvve” adlı eserinde sahih senetle şöyle rivayet ediyor, Resulüllah Efendimiz şöyle buyuruyor:

“Adem (Aleyhisselam) hataya düştüğü zaman ‘Ya Rabbi! Muhammed hakkı için beni affetmeni senden diliyorum’ dedi.

Allahu Teala da: “Ey Adem! Muhammed’i henüz yaratmadığım halde sen onu nasıl bildin?” diye sordu.

Adem (Aleyhisselam) da: ‘Ya Rabbi! Beni yarattığımda başımı kaldırdım ki, Arş’ın sütunlarında: “La ilahe ilallah, MuhammedürRasulüllah” yazılı olduğunu gördüm. Senin ismine bitiştirdiğin kimsenin, muhakkak ki Senin en çok sevdiğin bir kimse olduğunu anladım’ dedi.

Allahu Teala’da: “Ey Adem! Doğru söyledin. O hakikaten yarattıklarım içinde en çok sevdiğimdir. Madem ki O’nun hakkı için benden affını istedin ben de seni affettim. Zaten o olmasaydı seni yaratmazdım.” buyurdu. (Hakim el-Müstedrek, no:4228, 2/672; Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve 5/489)

***

Enes ibni Malik r.a. dan rivayet edildiğine göre;

Hz. Ömer (ra) kuraklık senesinde yağmur duasına çıktıklarında Hz. Abbas r.a.'ı (Peygamberimizin amcası) vesile kılarak şöyle dua etti: "Ey Allah! Nebimiz s.a.v. ‘in hürmetine bize yağmur yağdırmanı istiyorduk, yağdırıyordun. Şimdi Nebimizin amcasıyla sana yalvarıyoruz. Bize yağmur yağdır” dedi. Allah Teala yağmur yağdırdı. (Buhari, Fezailü’s-Sahabe:11, no:3507, 3/1360)

***

Utbe ibni Gazvan r.a. rivayet edildiğine göre;

Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Biriniz bir şeyi kaybederse veya hiçbir insanın bulunmadığı yerde yardıma ihtiyaç hissederse:

“Ey Allah’ın kulları! Bana yardıma koşun” diye seslensin.

Çünkü Allah Teala’nın nice kulları vardır ki siz onları göremezsiniz” buyurmuştur. (Tebarani, el-Mu’cemu’l Kebir, no:290, 17/117; Heysemi, Mecma’u’z-Zevaid, no:17103, 10/188)

***

Enes ibni Malik (Radıyallahu anh) derki:

Hazreti Ali (Radıyallahu anh)ın anası olan Haşim oğlu Esed’in kızı Fatıma vefat ettiğinde Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i büyüttüğü için Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun yanına giderek başı ucunda durmuş:

“Allah sana rahmet eylesin. Ey öz anamdan sonraki anacığım” demiştir. Ardından onu özen sözler söyledikten sonra kendi bürdesiyle kefenlenmesini ve kabrinin kazılmasını emretmiş, lahde kadar kazılınca Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendi eliyle kazmış ve toprakları dışarı çıkartmıştır. Kazı işi bitince Resulüllah kabre girerek onu yere yatırmış ve şöyle duada bulunmuştur:

- Allahü teâlâ seni mağfiret etsin, bagışlasın, seni mükâfatlandırsın. Ey annem! Allahü teâlâ sana rahmet eylesin. Kendin aç iken beni doyurdun. Kendin giymez, bana giydirir; yemez, bana yedirirdin. Dirilten de, öldüren de Allahü teâlâdır. O daima diridir. O ölmez. Allahım! Annem Fatıma binti Esed’i affeyle, bağışla. Ona hüccetini bildir. Kabrini genişlet. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım! Ben Peygamberin ve geçmiş Peygamberlerin hakkı için bu duâmı kabul buyur. (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)

Fatiha-5; Allah Teala’ya kulluk etmek, kölenin efendisine bağlılığı gibi bağlı olmak, O’na kayıtsız ve şartsız teslim olmak ve O’nun emirlerini eksiksiz olarak nefsine karşı uygulamaktır. Allah Teala’dan yardım dilemek ise, yalnızca O’nun izin verdiği sebep ve vasıtaları kullanmak ve bunlardaki etkiyi O’ndan bilmektir.

Zümer-3, Mü'min-60, Lokman-25, Ankebut-61

Allah Teala'dan başkasına ibadet etmek tapınmak şirktir, bütün işlerimizi yaratan Allah Teala'dır. Vesile sebeptir, misal; paraya sıkıştığınız zaman birinden borç isteyip aldığınızda aslında yardımı yapan Allah Teala'dır, evliya zattan dua istemek de böyledir. Bunu böyle bilmeyip sebebin yaptığına inanmak ise şirktir.

Mekkeli Müşrikleri şirke düşüren şey yaratanın Allah Teala olduğuna inandıkları halde, başkalarının da ilah olabileceğine ve tapınmaya layık olacağına inandıkları içindir.


ÖNEMLİ: Bir mümini tekfir etmek son derece tehlikelidir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Kim kardeşine kâfir derse, ikisinden biri mutlaka kâfir olmuştur. Eğer itham edilen kâfir değilse, küfür itham edene döner.” Buhârî, Edeb, 73; Müslim, Îmân, 26

Öncelikle burada keramet ile Allah'a (s.v.t) has olan özellikleri bir beşere nispet etmeyi karıştırmamak gerek. Keramet, ancak Allah'ın (s.v.t) dilemesiyle gerçekleşir. Yetiş ya gavs deyince şeyhin yanına geldiğini ve yardım ettiğini iddia etmek keramet değil soytarılıktır. Allah'dan başkasından yardım istemenin küfür olduğuna dair Kur'an'dan ayetler ile delil gösteriyorum, itikadınızı zayıf-mevdu hadislere dayandırmakta neden bu kadar ısrarcısınız? Yazdığın hadislerin zayıf-mevdu olanlarında dahi bu kadar şiddetli bir şirk bulunmuyor. Sahih olanlarından da Allah'dan (s.v.t) başkasından yardım istenebileceği sonucu çıkmıyor.
Belirttiğim hadislerden türbeye gidip orada namaz kılmanın ve oradaki ölüyü Allah'a ulaşmak için aracı olarak kullanmanın caiz olmadığı sonucu apaçık bir şekilde belli olduğuna göre kimin için söylendiğinin çok da önemi yoktur. Zira kabirde putun olması veya olmaması (ilk defa senden duyuyorum) herhangi bir önem arz etmiyor, ramazanda insanların doldurduğu herhangi bir türbeye gidip rezaleti kendin de görebilirsin.

---------------------------------

Bana Rasulullah'ın (s.a.v) veya sahabesinin (r.anhum) haşa "yetiş ya ibrahim, himmet ya nuh, imdat ya isa" gibi kendisinden öncekilerden yardım istediğine dair herhangi bir sahih delil getir. Öyle bir delil getir ki Rasulullah (s.a.v) veya sahabesi (r.anhum) haşa hem Allah'dan başkasına dua etsin, hem de "ben burada Allah'dan istemiş oldum" desin.
Mekkeli müşrikler ile günümüz müşriklerini ayıran tek konu Mekkeli müşrikler putları, günümüz müşrikleri bir beşeri Allah'a (s.v.t) ortak koşuyor. Ortak koşulan şeyin farklı olması ne yapılan şeyi meşrulaştırır, ne de ameli şirk olmaktan çıkartır.

Evliya zatın Allah'tan gayri olarak yardım edeceğine inanmak şirktir. Esas yardım edenin Allahü teâlâ olduğunu bilen birine şirke düştün denmez.

Meselenin bu kısmını idrak etmiş olmana sevindim, fakat bizim seninle anlaşamadığımız konulardan biri tasavvufçuların itikadının, Allah'dan gayri olarak farklı bir mahlukun ilahi bir yardıma koşacağı üzere olması. Sorularla İslamiyet ve bu sitenin benzeri diğer siteler sırf tasavvufçuların şirklerini meşrulaştırmak için "Yardım eden aslında Allah'dır (s.v.t). Şeyhten istemek Allah'dan istemektir" gibisinden şeyler yazdılar. Bunun da şirk olduğunu üstteki yazımda deliliyle beraber belirttim zaten.
Bak yazılarımda tasavvufçuların şirkleri için özellikle "tevessül" ifadesini kullanmıyorum. Vesile kelimesinin anlamından da bahsettim. Bizim neylere şirk, neylere bid'at dediğimizi ve neyi savunduğumuzu tam olarak bizden dinlersen daha kolay tartışacağız.
Bunların dışında, hululcuların "İlk Muhammed (s.a.v) yaratıldı, tüm her şey de onun nurundan yaratıldı" iddiasına defalarca cevap verildi. Bununla ilgili hadislerin hiç biri sahih değildir.

--------------------------------

Fatiha 5'in anlamı gayet açıktır. "YALNIZ SANA KULLUK EDER VE YALNIZ SENDEN İSTERİZ".

Zümer-3, Mü'min-60 ayetleri sadece Allah'dan isteneceğini açıkça belirtirken Fatiha 5'e aksi bir tefsir ile yaklaşmak mantıklı olmaz. Özellikle Zumer suresi 3. ayetinde tam olarak tasavvufçuların itikadının belirtilmesi ne kadar da yerli yerinde değil mi?
Bak tekrar yazıyorum, Allah'ı (s.v.t) yaratıcı olarak bilmek, ondan başkasından istemeyi meşru kılmaz. Mekkeli müşrikler de Allah'ı (s.v.t) yaratıcı bilirlerdi fakat putları ilah edindikleri için yaptıkları şirk sayıldı. Şimdiki müşrikler ile tek farkları, onlar taşa taparlardı şimdikiler ise beşere tapıyorlardı. Onlar taşlarına "ilah" derdi, şimdikiler "gavs" diyor.
 
Son düzenleme:
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Beni konuşturan Allah, ölü diye ısrar ettiğiniz bizim bilmediğimiz bir şekilde diri olan o zata işittiren de Allah'tır. Yardım deyince kafanız karışıyor, zannediyorsunuz ki Allah değil de o zat yardım etti. İnsanlar işlerini görmede birbirine muhtaçtır, yardım istemek, dua istemek küfür olur derseniz o zaman herkes küfürde demektir, yardım istemek değil, yardımı yaratanın o olduğunu düşünmek şirktir.

Salih ve takva sahiplerinden dua istemek de bir beis yoktur. Dünyada istenebildiğini kabul ediyorsanız, şimdi kabire gelelim. Şehitlere ölü demeyin diye ayet var biliyorsunuz. Kabirdekilere selam verilince alındığına dair hadisler de mevcuttur. Ben selam verince Allah yaratıyor da, onlar kendi kendine mi selama cevap veriyor ? Ama hadislere zayıf-mevdu diye reddediyorsanız diyebileceğim bir şey yoktur.

Himmet meselesinde bazı veli zatlar Allah’ın izni ile yardım edebilirler. Tasarruf yetkisi Allah tarafından verilmiştir, yoksa kendinde bu güç var demek değildir. Peygamberlere verilen bir kısım mucizeler gibi veli zatlara da keramet verilmiştir. Sonuçta mucize de keramet de Allah'ın fiilidir.

Sonuç olarak dünyada yaşayan Allah’ın kudretine ve yaratmasına ve yaşatmasına muhtaç OLMADAN YARDIM EDEBİLİR” diyen kafirdir, Kabir de olanlar da Allah’a muhtaç OLMADAN YARDIM ETMEYE MUKTEDİRDİR.” diyenler de müşriktir.
 
Son düzenleme:
Ebu Selman et-Turkî Çevrimdışı

Ebu Selman et-Turkî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Beni konuşturan, dua ettiren Allah, ölü diye ısrar ettiğiniz bizim bilmediğimiz bir şekilde diri olan o zata işittiren de Allah'tır. Yardım deyince kafanız karışıyor, zannediyorsunuz ki Allah değil de o zat yardım etti. İnsanlar işlerini görmede birbirine muhtaçtır, yardım istemek, dua istemek küfür olur derseniz o zaman herkes küfürde demektir, yardım istemek değil, yardımı yaratanın o olduğunu düşünmek şirktir.

Salih ve takva sahiplerinden dua istemek de bir beis yoktur. Dünyada istenebildiğini kabul ediyorsanız, şimdi kabire gelelim. Şehitlere ölü demeyin diye ayet var biliyorsunuz. Kabirdekilere selam verilince alındığına dair hadisler de mevcuttur. Ben selam verince Allah yaratıyor da, onlar kendi kendine mi selama cevap veriyor ? Ama hadislere zayıf-mevdu diye reddediyorsanız diyebileceğim bir şey yoktur.

Himmet meselesinde bazı veli zatlar Allah’ın izni ile yardım edebilirler. Tasarruf yetkisi Allah tarafından verilmiştir, yoksa kendinde bu güç var demek değildir. Peygamberlere verilen bir kısım mucizeler gibi veli zatlara da keramet verilmiştir. Sonuçta mucize de keramet de Allah'ın fiilidir.

Sonuç olarak dünyada yaşayan Allah’ın kudretine ve yaratmasına ve yaşatmasına muhtaç OLMADAN YARDIM EDEBİLİR” diyen kafirdir, Kabir de olanlar da Allah’a muhtaç OLMADAN YARDIM ETMEYE MUKTEDİRDİR.” diyenler de müşriktir.

Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dua ibadettir.”
Ebû Dâvûd, Vitir 23; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 3, 41, Daavât 1. Ayrıca bk. İbni Mâce, Duâ 1

Dua (kelime manası) : İlahi olduğuna inanılan bir varlığı çağırmak, seslenmek, yardım istemek

Dua dediğimiz şey sadece Besmele ile başlayıp sonu amin ile biten talepler değildir. O halde "yetiş ya şeyh, imdat ya gavs" gibi sözler de bir duadır.

فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Öyleyse, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua edin; kafirler hoş görmese de. (Mu'min-14)

Şimdi gelip tekrardan "biz falancadan yardım isteyince Allah'dan yardım istiyoruz, o varlıklar elbette yardım edemez" deme bana, muhabbetin aynı yere dönmesini istemem. İddianda doğruysan Allah'ın kitabından, Rasulullah'ın (s.a.v) sünnetinden bana bu tür bir dua şekli göster.
Zaten tasavvufçuların itikadına hiç girmiyorum, cübbeli ve onun gibi düşünenler Allah (s.v.t) dışında varlıkların doğrudan yardım edebileceğine itikad eden kimseler.
 
ط Çevrimdışı

طالب القرآن

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Münzevi_01 , şu ayetleri okuyunca, Allah'tan başkasına dua etmekle ilgili ne düşünüyorsun?


Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla


"De ki: “Gördünüz mü, Allah’dan başka kendilerine dua ettikleriniz yeryüzünden neyi yaratmışlar, bana gösterin? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru söyleyenler iseniz, bir kitap veya bir ilim kalıntısı varsa, bana getirin.”" Ahkaf: 4


"Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar cevab veremeyecek şeylere dua edenden daha sapık kimdir. Halbuki bunlar, onların dualarından habersizdirler." Ahkaf: 5


"Allah’ı bırakıp da dua ettikleriniz sizin gibi kullardır. Eğer doğru söyleyenlerseniz onlara yalvarın da size cevap versinler!" Araf: 194

"O’ndan başka dua ettiklerinizin size yardım etmeye güçleri yetmez. Onlar kendilerine bile yardım edemezler." Araf: 197

"O, Allah'ı bırakıp, kendisine ne faydası, ne de zararı dokunacak olan şeylere yalvarır. Bu, (haktan) büsbütün uzak olan sapıklığın ta kendisidir." Hacc: 12

Bu son iki ayette kendisine dua edilenlerin taştan putlarla sınırlı olmadığını anlamanız için de:

De ki: “Allah dilemedikçe, ben kendime bile ne bir zarar, ne de fayda verme gücüne sahibim. Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.” Yunus: 49

Ayrıca Cin Suresi'nden:

20 - De ki: "Ben ancak Rabbime dua eder ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmam"

21 - De ki, "Haberiniz olsun, ben size kendiliğimden ne bir zarar verebilirim, ne de bir yol gösterebilirim."

22 - De ki, "Allah'tan beni kimse kurtaramaz ve ben O'ndan başka bir sığınacak bulamam."

23 - "Benim yapabileceğim, sadece Allah'tan size duyuru yapmak ve O'nun elçilik görevlerini yerine getirmektir." Artık kim Allah'a ve onun elçisine baş kaldırırsa, ona içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır.



Burada sizin anlamadığınız: müslümanların kendi aralarındaki olağan yardım talepleriyle, dua etmeyi ayıramamanız. Daha açıkça söylemek gerekirse, yaptığınız türde bir yardım istemenin DUA ETMEK OLDUĞUNU anlamamanız. Ebu Selman kardeşin de dediği gibi:

Dua (kelime manası) : İlahi olduğuna inanılan bir varlığı çağırmak, seslenmek, yardım istemek

Yanındaki birisinden gücünün yetebileceği bir şeyi istemen caizdir. Ama sizler, ölmüşlerin ruhlarını yardıma ÇAĞIRARAK: DUA ETMİŞ OLUYORSUNUZ.


__________


Ayrıca şu ayeti de bir düşün, Allah "Bana dua edin" mi diyor, yoksa "Ölmüş Allah Dostlarına dua edin" mi diyor?

"Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler." Bakara: 186
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Dua etmekten başlayarak konuya girmişim yanlış anlamanıza sebebiyet verdi sanırım bu benim hatam özür dilerim.

Dua (kelime manası) : İlahi olduğuna inanılan bir varlığı çağırmak, seslenmek, yardım istemek
Aynı şeyi söylüyoruz, siz diyorsunuz ki evliyalar ilah değil zaten bende aynı şeyi söylüyorum. Yardım isterken benim için dua et diyorsun, yani o zat Allah'a yönelip istiyor zaten. Ha böyle bilmeyen gördüm diyorsanız tamam haklısınız.

Mevlana Abdülhakim-i Siyalküti hazretleri, Zad-ül-lebib kitabında buyuruyor ki:
(Ölü yardım yapamaz diyenlerin, ne demek istediklerini anlayamıyorum. Dua eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duasının kabul olması için, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vasıta yapmaktadır. Ya Rabbi! Kendisine bol bol ihsanda bulunduğun bu sevgili kulunun hatırı ve hürmeti için bana da ver demektedir. Yahut, Allahü teâlânın çok sevdiğine inandığı bir kuluna seslenerek, (Ey Allah’ın Velisi, bana şefaat et! Benim için dua et! Allahü teâlânın dileğimi ihsan etmesi için vasıta ol!) demektedir. Dileği veren ve kendisinden istenilen, yalnız Allahü teâlâdır. Veli, yalnız vesiledir, sebeptir. O da fanidir. Yok olacaktır. Hiçbir şey yapamaz. Tasarrufa, gücü, kuvveti yoktur.)

Yanındaki birisinden gücünün yetebileceği bir şeyi istemen caizdir.
Kuldan yapabileceği şeyler istenir diye bir şey söz konusu olamaz. Kulun kendi başına gücü yoktur, bir bardak su getir desen, Allah'ın irade ve kudreti olmadan ne kolunu ne de ayağını oynatamaz. Farkında olmadan yanlış düşünüyorsunuz.

İddianda doğruysan Allah'ın kitabından, Rasulullah'ın (s.a.v) sünnetinden bana bu tür bir dua şekli göster.


İbni Ebi Şeybe r.h. rivayetine göre Hz. Ömer r.a. ın hilafeti sırasında kuraklık ve kıtlık olmuştu. Ashabtan Haris ibni Bilal r.a. Rasulallah s.a.v. kabrinin başına vararak;
"Ya Rasulallah! Ümmetin için Allah'tan yağmur yağdırılmasını iste, onlar helak olmak üzereler." dedi.
Rasuallah s.a.v de rüyasında yanına gelerek yağmur yağacağını haber verdi. (İbni Ebi Şeybe, no : 31993 , 6/359 )

İbni Abidin hazretleri, 5. cild, 524. sayfada buyuruyor ki:
(Resulullahı vesile kılarak Allahü teâlâya dua etmek güzel olur. Ehl-i sünnet âlimleri hiç biri buna karşı bir şey demedi. Yalnız ibni Teymiye bunu kabul etmeyerek ortaya bir bid’at çıkarmış oldu. İmam-ı Sübki bunu güzel açıklamaktadır.)

Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki:
Tesiri veren, yaratan, fayda ve zarar veren, yok eden ancak Allahü teâlâdır. Onun şeriki yoktur. Peygamberler ve bütün diriler ve ölüler, tesir, fayda ve zarar yaratamazlar. Hiçbir şeye tesir yapamazlar. Yalnız, Allahü teâlânın sevgili kulları oldukları için, onlarla bereketleniriz. Onlar da, dirilerin tesir ettiğine, ölülerin tesir etmediğine inanıyorlar.

Bir hadis-i şerif: (Ümmetimin âlimleri, hiçbir zaman dalalette birleşmezler. İhtilaf olunca sivad-ı a'zama [âlimlerin ekseriyetinin bildirdiği yola] tâbi olun!) [İbni Mace, Hâkim, İbni Cerir, Hakîm-i Tirmizî]

Bir kişi ya da topluluk hakkında sözlerini dinlemeden kimseyi şirkle itham etmemenizi tavsiye ederim.
 
ط Çevrimdışı

طالب القرآن

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Münzevi_01 benim anlamadığım bir nokta var:

Falanca zatın hürmetine Allah'tan istemek diye söze başlanılıyor (Bunun hükmü farklıdır ve konumuz bu değildir) Sonra temeli bu olan ve icraata dökülen dua örneklerine bakıyoruz. "Ya Falanca!" diye doğruca şahısa sesleniliyor.

Hani dua Allah'a yapılıyordu? Allah'a yapılıyorsa, mesela "Ya Rabbi" diye duaya başlanması gerekmez mi?

Yani sizler tek bir açıklamaya, bu iki farklı olayı aynı şeymiş gibi sığdırmışsınız ve buna karşılık biz aradaki alakasızlığı, bağlantı kopukluğunu görebiliyoruz; ama siz neden göremiyorsunuz? İşte onu çözemedim ben, niye göremiyorsunuz? (Aslında biliyorum, çünkü görebilmek Allah'ın izniyledir. Rabbim nasip etsin)


Salih Kişiler Duada Aracı/vesile Kılınır Mı?

https://www.islam-tr.org/konu/salih-kisiler-duada-araci-vesile-kilinir-mi.21283/

Ayrıca bu konuyu da okuyun inşallah:

https://www.islam-tr.org/konu/caiz-ve-sirk-olan-tevessul-istigase-ve-sefaat.7356/


İbni Abidin hazretleri, 5. cild, 524. sayfada buyuruyor ki:
(Resulullahı vesile kılarak Allahü teâlâya dua etmek güzel olur. Ehl-i sünnet âlimleri hiç biri buna karşı bir şey demedi. Yalnız ibni Teymiye bunu kabul etmeyerek ortaya bir bid’at çıkarmış oldu. İmam-ı Sübki bunu güzel açıklamaktadır.)
Ehli Sünnet alimleri bir şey dememiş mi??

https://www.islam-tr.org/konu/yuzu-suyu-hurmetine-demek-caiz-mi.16637/
 
P Çevrimdışı

parsa

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
1) Allahu Teala ye onun isim ve sıfatları ile tevessül.
2) Allahu Teala ya salih amellerle tevessül.
3) Allahu Teala ya salih bir müslüman kimsenin duası ile tevessül.

bu 3 ü ile bütün şu an ehlisünnetvelcemaatim diyen hiçkimse karşı çıkmaz.

4) Zat ile tevessül.

bu 4. içinde bana ibn teymiyye den önce bu iş için karşı çıkmış. zat ile tevessülü bidat sayan ve bunu şirk çıkmazına kadar götüren bir imam gösterin.
ben bunu araştırıyorum ama birşey bulamıyorum. benimde kafam karışık. ama şunu demeyin .!!!!!

istimdat , medet değil. buna karşı çıkan imamlar şeyhler var ve buna karşı çıkanlar da var.

ama ölü veya diri zat ile tevessüle karşı çıkan ve bunu da açık açık dile getiren bir imam var ise benimde cahil kafamı düzeltin.

lakin cevap yazacak olanlar : Ayetleri alıp alıp kendilerince yorumlamasın. her ayetin nuzul sebebi var. yoksa benim usulüm bu işi kabul etmez.
fatır 22 ile rum 52 ile tevessüle reddiye yapılmaz.
alimlerin reddi ve delilleri benim için hüccettir.

bu iş artık çığırından çıkmış bir vaziyette . her iki tarafta delil ile konuşuyor.
 
Ebu Selman et-Turkî Çevrimdışı

Ebu Selman et-Turkî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
1) Allahu Teala ye onun isim ve sıfatları ile tevessül.
2) Allahu Teala ya salih amellerle tevessül.
3) Allahu Teala ya salih bir müslüman kimsenin duası ile tevessül.

bu 3 ü ile bütün şu an ehlisünnetvelcemaatim diyen hiçkimse karşı çıkmaz.

4) Zat ile tevessül.

bu 4. içinde bana ibn teymiyye den önce bu iş için karşı çıkmış. zat ile tevessülü bidat sayan ve bunu şirk çıkmazına kadar götüren bir imam gösterin.
ben bunu araştırıyorum ama birşey bulamıyorum. benimde kafam karışık. ama şunu demeyin .!!!!!

istimdat , medet değil. buna karşı çıkan imamlar şeyhler var ve buna karşı çıkanlar da var.

ama ölü veya diri zat ile tevessüle karşı çıkan ve bunu da açık açık dile getiren bir imam var ise benimde cahil kafamı düzeltin.

lakin cevap yazacak olanlar : Ayetleri alıp alıp kendilerince yorumlamasın. her ayetin nuzul sebebi var. yoksa benim usulüm bu işi kabul etmez.
fatır 22 ile rum 52 ile tevessüle reddiye yapılmaz.
alimlerin reddi ve delilleri benim için hüccettir.

bu iş artık çığırından çıkmış bir vaziyette . her iki tarafta delil ile konuşuyor.

Öncelikle ortada şöyle bir durum var, Allah'dan (s.v.t) başkasından yardım istemek gibi şirkler 4 mezheb imamı zamanında bulunsaydı zaten bırak alimleri avamdan bile hiç kimse bu kişileri Müslüman saymazdı. Dolayısıyla onların zamanında böyle bir tartışma söz konusu değildi. İbn Arabi, Mevlana, Yunus Emre, Şems Tebrizi gibi hululcü sapkınlar ne zaman bu tür şirkleri yaymaya başladı doğal olarak bunların reddiyesi de o zamanlara denk geldi.

İbn Teymiye'den (r.h.) önce de tevessül konusu tartışılırdı. Fakat Allah'dan (s.v.t) başkasından yardım istemek gibi şirk olduğu kesin olan ameller değil, genellikle mesele "yüzü suyu hürmetine istemek" gibi meseleler tartışılırdı. Bu konu ihtilaflıdır, kabul etmeyenler bu tür tevessüle şirk değil bid'at der. Ebu Hanife'nin (r.h.) bu konudaki görüşleri şöyledir :

"Bir kimsenin Yüce Allah'a ancak onu vesile kılarak ve ancak Yüce Allah'ın şu buyruğundan anlaşıldığı üzere emrolunmuş ve izin verilmiş surette dua etmesi gerekir:

"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na bunlarla dua edin. Onun isimlerinde eğriliğe sapanları terkedin. Onlar yapmakta olduklarının cezasını çekecektir." (el-A'raf, 7/180) (ed-Durru'l-Muhtar maa Haşiyeti Reddi'I-Muhtar (VI, 396-397)

"Dua eden kimsenin filânın hakkı için yahut peygamberlerinin ve rasûllerinin hakkı için Beyt-i Haram'ın ve Meş'ar-i Haram'ın hakkı için senden dilekte bulunuyorum demesi mekruhtur." (Şerhu'l-Akîdeti't-Tahâviyye, s. 234; İthafu's-Saâdeti'l-Muttakîn, II, 285; Aliyyu'l-Kârî, Şerhû'l-Fıkhi'l Ekber, s. 198)

"Herhangi bir kimsenin Allah'a ancak onu vesile ederek dua etmesi gerekir. Bir kimsenin senin Arşının izzet noktaları hakkı için yahutta mahlukatının hakkı için demesini mekruh görüyorum." (et-Tevessulu ve'l-Vesile, s. 82; Ayrıca bk. Şerhu'l-Fıkhi'l-Ekber, s. 198)

------------------------

Bizim asıl itiraz ettiğimiz mesele Allah'dan (s.v.t) başkasından yardım istemektir. "Yetiş ya falanca, medet ya falanca" dendiğinde Allah'dan (s.v.t) değil falancadan yardım istendiği apaçık, şu an münzevi ile bunu tartışıyoruz. Bu tür tevessül bile diyemediğim bir şirk ameline dair hiç bir delil yoktur. Rasulullah (s.a.v) ve ashabı hiç bir zaman "medet ya falanca" dememiştir.
 
Ebu Selman et-Turkî Çevrimdışı

Ebu Selman et-Turkî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Aynı şeyi söylüyoruz, siz diyorsunuz ki evliyalar ilah değil zaten bende aynı şeyi söylüyorum. Yardım isterken benim için dua et diyorsun, yani o zat Allah'a yönelip istiyor zaten. Ha böyle bilmeyen gördüm diyorsanız tamam haklısınız.

İlah deyince bizim bu kelimeden çıkardığımız mana, insanlardan ve diğer varlıklardan daha güçlü ve üstün olan, kendisine ibadet edilen, kendisine sığınılan varlık.

Bahsettiğin evliya anlayışından şunu görüyoruz ki; kendisine sığınılır, kabri dünyanın ta öbür ucunda olsa bile "medet ya falanca" denilince işitir, görür, anlar ve umduğumuz şeyi Allah'a (s.v.t) iletir. Madem evliya bu kadar "kudret"li, o zaman bu anlayıştan yola çıkarak diyebiliriz ki, evliya benim evde şu an ne yaptığımı ne söylediğimi görür, işitir. Eğer beni görüp işitemiyorsa zaten siz o evliyadan medet umduğunuzda o sizi görüp işitemez. Yok eğer benim şu an ne yaptığımı gördüğünü iddia ediyorsan o vakit, Allah'a ait olan "Basir, Semî" isimlerini tıpkı Allah'da olduğu gibi evliyaya nispet etmiş olursun, kısaca o evliyayı ilahlaştırmış olursun. Kendinizi İslam'a nispet edip "Lâ ilâhe illa Allah" dediğiniz için ona "ilah" demiyor olabilirsiniz, zaten "gavs" gibi isimler "ilah" kelimesi yerine ortaya çıkmıştır. Eğer bu kadar gördüğünü işittiğini ve bunları Allah'a (s.v.t) ilettiğini düşünüyorsan ona isim olarak ilah demesen bile onun ilah olduğuna itikad etmişsindir.

İbni Ebi Şeybe r.h. rivayetine göre Hz. Ömer r.a. ın hilafeti sırasında kuraklık ve kıtlık olmuştu. Ashabtan Haris ibni Bilal r.a. Rasulallah s.a.v. kabrinin başına vararak;
"Ya Rasulallah! Ümmetin için Allah'tan yağmur yağdırılmasını iste, onlar helak olmak üzereler." dedi.
Rasuallah s.a.v de rüyasında yanına gelerek yağmur yağacağını haber verdi. (İbni Ebi Şeybe, no : 31993 , 6/359 )

Bu kadar tartıştığına göre hadis usulünü biliyorsundur herhalde.
O zaman usulden sana bir kaide yazayım, "Eğer bir ravinin rivayet ettiği hükmün aksini daha üstün bir ravi rivayet ettiyse geçerli olan hüküm daha üstün olan ravinin rivayet ettiğidir.".
Ben üstte kabirlerin binaya çevrilip orada ibadet yapılamayacağına dair başta Buhari ve Müslim'de bulunmak üzere Ebû Davud, Nesai gibi İbni Ebi Şeybe'den daha üstün ravilerden 3 tane delil yazmışım (ki Kutûb'us Sitte'de bu yönde daha bir çok rivayet var). Buna göre verdiğin tevessül örneği ne benim senden istediğimi (yetiş ya falanca tarzı medet umma) karşılar, ne de ilmi olarak bir değer taşır.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Allahım! Annem Fatıma binti Esed’i affeyle, bağışla. Ona hüccetini bildir. Kabrini genişlet. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım! Ben Peygamberin ve geçmiş Peygamberlerin hakkı için bu duâmı kabul buyur. (Taberani)
/

Bu rivayetin kaynağını, sayfasını, bölümünü ve senedini tam olarak aktarırsan hakkında konuşacağım İnşa'Allah. Zira delilsiz sözün fıkhen değeri yoktur.

-------

Peygamber, Ali'nin Annesi Fatma'nın Kabrine Yatıp Ölüsüne Tevessül Rivayeti Sahih mi?

https://www.islam-tr.org/konu/peygamber-alinin-annesi-fatmanin-kabrine-yatip-olusune-tevessul-rivayeti-sahih-mi.38099/
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Konuşmak istediğiniz konuyu gönderdiğiniz linkten okudum.
Kabirden yardım istemek ile ilgili şu aşağıdaki yazıyı okumanızı rica ederim.

Ebubekir Sifil Hocaefendi: İstiğase vardır

– Peki istiğâse meselesi… Çünkü bu konuyu bazıları çok kafasına takıyor. İstiğaseyi tevessülün bir alt dalı olarak ele alanlar, farklı bir boyutta ele alanlar var.

Sifil: Bu meseleyi fazla büyütmenin bir anlamı yok. Öyle zannediyorum ki meselenin mukaddimeleri konuşulduğunda taraflar arasında ihtilafın dairesi daralacaktır. İstiğase dediğimiz şey o anda orda olmayan, hazır olmayan bir varlıktan yardım istemek. İstiğâsenin nasslara daha doğrusu tevhide aykırı olmasının sebebi nedir? Size yardımı dokunamayacak birisinden yardım istiyorsunuz. Bunu bir takım nasslar çerçevesinde ele aldığımızda –maksat tartışmak ise- biz mevcut varlıklardan da yardım istemenin tevhide aykırı olduğunu söyleyebiliriz. Yani müsebbibu’l esbâbı hesaba katmadan, sebeplere sebep olma özelliğini kazandıranı hesaba katmadan mahlukatı siz kendinden kudretli varlıklar olarak algılarsanız bu tevhide aykırı olur. ما رميت اذ رميت و لكن الله رمي “Attığın zaman sen atmadın Allah attı.” Bu ayeti nasıl anlayacağız? Onun için Ehl-i Sünnet alimleri tevellüdü reddeder, Mutezile bunu şiddetle savunur. İşte matematik kesinlikte eğer şu fiil şöyle işlenirse sonucu şu olur gibi, siz yayı gerdiniz oku bıraktınız, hedef neresiyse ok oraya gider, bu şaşmaz derler. Ehli Sünnet der ki: Hayır, zorunluluk yok. Allah dilerse ateş İbrahim’i yakmaz. Onun için Ehli Sünnet tevellüde itiraz eder. Matematik kesinlikte olayların birbirini doğurması ve neticelendirmesi doğru değildir. İlahi kudret buna taalluk ettiği sürece bu böyledir. İlahi kudret buna taalluk ederse bu olur, etmezse olmaz. İstiğâse bahsi de böyledir.

Sizin düzenli kullandığınız ilacın bizzât kendisinde mi bir iyileştirme vasfı var? Yoksa ona o vasfı veren mi var? Yahut siz doktora gittiğinizde şifanın ondan geldiğini düşünerek mi gidiyorsunuz? Yoksa zihninizin arkaplanında otomatik işleyen bir mekanizma mı var? Yani karnım acıktığında hemen nasıl yemek yiyorsam, bu benim nasıl yemekten medet ummam mânâsına gelmezse, karnım ağrıdığında doktora giderim, bu benim doktordan medet ummam değildir. Sünnetullah böyle olduğu için, benim iyileşmemi bu sebeplere bağladığı için böyle yapıyorum. İstiğâse de böyledir. Allah Teâlâ nezdinde belli bir mevkii olan varlıklar var, mesela melâike-i mukarrebûn var, peygamberler, salih insanlar var. Bunlar bizi Allah’a yaklaştıran vesilelerdir ve o insanlar ölüp gitmekle o kıymetleri eksilmez, azalmaz. Çünkü bu varlıkları onların bedenlerine bağımlı, bedenle birlikte yok olup giden bir varlık değil. Her varlığın bir hakikati var.

Efendimiz Aleyhissalatü Vesselâm sahabiye imanın hakikatini soruyor hadiste. Herşeyin bir hakikati var, insanın da bir hakikati var. İnsanın hakikati bu bedene mahsus derseniz yanılırsınız. Beden çürüdüğünde hakikati biter o zaman. Demek ki Allah Teâlâ bazı şeyleri bazı vesilelere bağlıyor. Tıpkı sahih hadiste mağara ashabında olduğu gibi, salih amellere bağlamış. Hz. Yusuf Aleyhisselâm babası Hz. Yakup Aleyhisselâm’ın yanına giderken önce gömleğini göndermiş. “Bunu götürün, alsın gözlerine sürsün, açılır” demiş. Oysa Hz. Yakup bir peygamber, Allah’la daimi iletişimi olan bir peygamber. Dua edecek gözleri açılmayacak, ama bir bez parçasını sürünce açılacak. Allah Teâlâ her şeyi bir şeye sebep kılmış. Bunun da o sebepler cümlesinden olarak değerlendirilmesinin bir mahzuru yok. Ta ki siz istiğâsede bulunduğunuz insanın bizzat kendisinde, kendisiyle kaim bir kudret olduğuna inanana kadar. Buna inanırsanız burada tehlike başlar. Tıpkı doktorun kendisinde zâtıyla kaim bir kudret olduğuna inanmanız gibi. Tıpkı ilacın kendisinden kendisiyle kaim bir iyileştirme kudretinin olduğuna inanmanız gibi. Burada nasıl bir tehlike varsa, orda da öyle bir tehlike var.

İkinci bir husus: Bu bir farz, vacib, emir değil. Yani sıkıştığınızda Allah’ın sevgili kullarından yardım isteyin diye bir emir yok. Bunlar şer’i menduplar çerçevesinde cereyan etmiş şeyler. Siz başvurmazsınız, öbür adam başvurur. Efendimiz’in saçıyla, sakalıyla teberrükte bulunulduğunu biliyoruz. Bunlar birbirinden farklı kavramlar olabilir. Ama İmam Ahmed gibi bir büyük imam vefat ederken Efendimiz’in saçının veya sakalının bir kılının ağzına konulmasını vasiyet etmiş. Hafız Zehebi Siyerü Alami’n Nübelâ’da naklediyor. Hz. Enes’in bir rivayette annesine, bir rivayette babasına saçından, sakalından bir tutam gönderdiği sahih rivayetlerde naklediliyor. Yine Müslim’de geçen bir rivayet: Ümmehât-ı mü’mininden birisi “bir küçük kavanozun içinde Efendimizin sakalının bir kılı bulunurdu yanımızda” diyor. “İşte çoluğu çocuğu hastalanan kişiler ellerinde bir kap suyla gelirlerdi bize, biz de o teli alırdık oradan, o suyun içine batırırdık. Onlar da kabı götürür, hastalarına içirir ve şifa bulurlardı.” diyor. Bunlar sahih rivayetler. Şimdi biz kılın kendisinde mi kudret vehmediyoruz? Hayır. Bu kılın sahibinin Allah indindeki makamından mevkiinden.. Bunun farkındayız, sahabi de onun farkındaydı. Onun için dedim tevessül meselesinde İbni Teymiyye’ye gelene kadar bir ihtilaf yoktur.

Kısacası bu meseleyi ümmetin birliğini bütünlüğünü zedeleyici hususlar olarak gündemde tutmak yanlıştır. Tevessülde bulunan kişide eğer tehlikeli bir eğilim yanlış bir kabul varsa şuurlu müslümana düşen onu uyarmaktır. “Bak sen yanlışa doğru gidiyorsun, şu çerçeveyi, şu sınırı aşma.” der. Emr-i bil ma’ruf nehy-i ani’l münker vazifesini yapar. Ama hadi diyelim ki İbni Teymiye’den sonra bu mesele muhtelefun fih bir mesele oldu. Muhtelefun fih bir meselede insanların birbirlerini şirk ve küfürle itham etmeleri nasıl bir şeydir? Yani en azından şunu diyebilmemiz lazımdır: Bu meselede ulema ihtilaf etmiş. Sen şu alimin görüşünü benimsemişsin, ben öbür alimin görüşünü benimsemişim. Birbirimize hakkı tavsiye çerçevesi içinde tutarak birbirimizi ikaz edelim, birbirimizi tekfir etmeyelim.

– Biraz daha netleşmesi için soruyorum: Kimilerinin medet ya şeyh gibi hitaplarını nasıl düşüneceğiz? Yoksa olmasa daha iyi mi olur diyorsunuz? Bu meselede ne dersiniz?

Sifil: Şimdi bir takım mübahlar vardır. İşleyenin durumuna, işlendiği ortama ve işleniş niyetine göre hüküm değişebilir. Yani bir adam öyle dese bu tek başına ele alındığında mubah bir şeydir. Ama böyle derken bu adam Abdulkadir Geylani hazretlerinin kendisinde zâtıyla kaim bir kudret vehmederek böyle söylerse bu tehlikelidir. Ama özellikle muteahhirûn müfessirler وابتغوا اليه الوسيلة ayetini bu çerçevede değerlendirmişler. Buradaki vesile mutlaktır. Her türlü vesileyi içine alır. Allah Teâlâ’ya yakınlaşmak için insan her türlü meşru vasıtayı vesile edinebilir.

– Yetiş boğuluyorum diyor mesela. Buraya indirgeyebilir miyiz meseleyi?

Sifil: Yani böyle bir panik hali var tabii burada. Birazda belki insanın hemen yakınındakini görmesi daha sık cereyan eden bir şey. Evet önemli olan insanın Allah’la irtibatının daim ve kaim olmasıdır. Ama bu bir takım şeylerin başka bir takım şeylere vesile olduğu gerçeğini de inkar etmemizi gerektirmez. Böyle bir vartaya düşmüş bir insan mesela kamyonla gidiyor kamyon yuvarlanacak dedi ki: “Ya Şeyh Abdulkadir! Varsa bir şeyin gel.”

– Hocam adamın birisi işkence çekerken yazmış bunu. Abdulhakim Arvasi hazretlerinin ruhundan himmet talep ettim gibi bir cümle kullanıyor mesela. Ve bundan fayda gördüğünü de söylüyor. Bu bir motivasyon mu, yoksa böyle bir şey mümkün müdür?

Sifil: Mümkündür. Ruhların böyle bir tesir kabiliyeti vardır. Fahreddin Razi bunu el-Metâlibu’l Âliye’de çok uzun bahisler halinde zikrediyor. Diyor ki: “Bir adam salih bir adamın kabrinin başına gitsin. Bugün kü tabirle trans haline geçsin, o ölünün ruhu ile bu dirinin ruhu arasında bir iletişim olur.” Yani ölmüş gitmiş bir adamın ruhu dirilerle irtibata geçebilir mi? Geçebilir, mümkündür bu.

Şimdi ölünün ruhunun dünyayla taallukatının kesilmediğini biliyoruz. Yani bu konuda öyle derin felsefi tahillere gerek yok. Siz Kur’ân okuyup gönderdiğinizde ölünün ruhu ondan istifade ediyorsa, demek ki ölünün ruhunun dünyayla taallukatı kesilmiş değil. Cenaze namazı kılıyoruz. Niye kılıyoruz? Cansız bir bedeni koyuyorsunuz musallaya, önünüze alıp namaz kılıyorsunuz, ona dua ediyorsunuz, imam efendi “merhumu nasıl bilirsiniz” diyor, siz de “iyi biliriz” diyorsunuz. Bunu niye yapıyoruz, ölmüş gitmiş bir adamın ne faydası var bundan? İşte ölünün bu dünyayla taallukatı devam eder. Burada akla “bu istiğâse değil ki” gibi bir düşünce gelebilir. Ama bizim için önemli olan burada ölünün dünyayla irtibatının kesilmediğidir. Kur’ân okursunuz, onun ruhu ondan istifade eder. Sadaka-i cariye olur, yine faydasını görür, ruhlar birbiriyle görüşür. Bedir kuyusuna atılan müşriklere Efendimiz hitap ediyor ve sahabe diyor: “Ya Resulallah! Ölmüş gitmişler duyarlar mı?” O da buyuruyor: “Bunlar sizden daha iyi duyarlar.” Dolayısıyla ölmüş gitmiş diye bir adamın dünya ile ilişkisi bitmez, devam eder. Hele bu adam Allah indinde makbul bir makama sahip bir kul ise onun durumu daha başka olur. İşte çoğumuz duyuyoruz görüyoruz evliya ve şehid cesetleri çürümüyor. Bu bir varlık mertebesidir. Varlık dediğimiz şeyden başlamak lazım belki bu konuda. Çünkü varlığı biz duyu organlarımızla, hissiyatımızla sınırlı sanıyoruz. Bunların birincisi bizim yaşadığımız hayattır. Bir başkası şehidin hayatıdır. Bir başkası meleklerin yaşadığı varlık mertebesidir. Mesela bir başkası İsa Aleyhisselam’ın varlık mertebesi. Halen yaşıyor ve tekrar gelecek. Bu mesele biraz da “his” meselesi. Yani insanın derununda duyması gereken bir şey. Bir “hâl” hâli. Ama tekraren söyleyeyim bunu yapmak farz değil, vacib değil. Bir insan bunu yapmasa günaha girmez. Ama bunu meşru çerçeve içinde yapanları da şirk ve küfürle suçlayamayız.
 
Üst Ana Sayfa Alt