Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru İhyayı Ulumuddin'de Kaynağı Olmayan Hadisler Var mı?

F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Evet ! Kaynağı bulanamayan hadisler olduğu doğrudur.Yine bunu bize Şafii ulemasından Takıyyuddin es-Subki ve Hafız Iraki söyler.Yalnız bunların hüküm bildirecek konularda değilde Fazilet bahislerinde olduğunu biliyorum.Keza İmam Gazzali'nin değerini düşürecek şeyler değildir.Zaten kendiside muhaddis değildir,işittiğini nakletmiştir.Kaldıki ne Muhaddisler bile kaynağı olmayanhadisler ve ya zayıf rivayetler yapmışlardır...Mesela İmam Buhari 'nin Sahihinde bile savunduğu halde İbni Hacer bile zayıf hadisin varlığından bahsediyorsa ,hatasız kul olmaz diyoruz..

Hüccetül İslam lakabını almış bir Alimin eserini kim okumaz? Ancak tassup sahipleri istisna...

Sorularla islamiytette şöyle geçer...İhyau ulumiddin, bir irşat kitabıdır. Hadis âlimlerine göre, İslam ahkâmıyla ilgili hadislerin sahih olması gerekir. Ancak amellerin faziletleriyle ilgili olan hadisler zayıf da olabilir. İmam Ahmed b. Hanbel bu konuda şunları söylüyor: Biz ahkâmla ilgili hadisleri kaydederken elimizi sıkı tutar, sık dokuruz. Amellerin faziletleriyle ilgili olunca, ellerimizi biraz gevşek tutarız.
Bu sebeple, İhya hadislerinin zafiyetini bahane ederek İmam Gazali’ye hücum edenler çok büyük bir yanlışlık içindedir. Sadece İhya’da değil, İmam Rabbanî’nin Mektubatında, Abdu’l-Kadir Geylanî’nin Gunyesinde, Tefsirlerde, Risale-i Nur’da bu tür zayıf hadisler vardır ve bu husus, hiçbir zaman bu eserlerin kıymetini düşürmez. Kütüb-ü Sitede bile zayıf hadislere yer verilmişken, bu tür hüküm koymayan irşat kitaplarında bu çeşit hadislerin varlığı normal karşılanmalıdır. Kaldı ki, Aliyu’l-Kari, Aclunî Ve Bediüzzaman’ın da ifade ettiği gibi, her zayıf hadisin manası da yanlıştır, demek değildir. Hatta aynı metni ihtiva eden hadislerden biri -senedinden dolayı- zayıf kabul edilirken, diğer varyantı sahih kabul edilmektedir.


Ebubekir Sifil hocada derki;İmam el-Gazzâlî sonrası dönemde –günümüze kadar– Hadis sahasında bezl-i cehd etmiş, eser vermiş olup da, İhyâ'daki bütün hadislerin sahih olduğunu söyleyen herhangi bir alim bilmiyorum. Buna karşılık el-Irâkî, es-Sübkî, es-Sehâvî, es-Süyûtî, Ali el-Karî, el-Aclûnî, el-Leknevî, el-Ğumârî, Ebû Gudde... ve daha birçok alim İhyâ'daki bazı hadislerin asılsız olduğunu söylemiştir. Bütün bunlar İhyâ'nın asılsız rivayetlerle dolu bir eser olduğu anlamına gelmediği gibi, okunmaması gereken bir kitap olduğunu da ima etmez. İhyâ bizim vaz geçilmezlerimizdendir; döne döne okunmalıdır. Ne yazık ki bu eser hemen hepimizin kütüphanesinde bulunduğu halde ondan istifade konusunda yeterince nasipli olduğumuz söylenemez. İhyâda asılsız rivayetler bulunması –ki bunlar nicelik olarak çok fazla değildir– onun kadrini asla tenkis etmez.
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Elbette duygusalliga kapilip, ne eseri yerin dibine gecirip nede göklere yükseltmek lazim. Sahih rivayetlerin bulundugu gibi, zayif ve mevzu'(uydurma) hadislerde vardir. Dogrular alinir, yanlislar terkedilir,... Orta yolu tutmak en dogrusu olacaktir. Ne ipi elden tamamen birakmak lazim, nede ipi cekerek koparmak lazim.

Allah -Celle ve 'Ala- cümlemizi, basiret ve feraset ehli kullarindan eylesin,...
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Gazâli'ye Yapilan İtirazlar ve İmam Subki'nin Cevaplari


Ebu Hamza

İbn Asâkir şöyle der: Bir kisim âlimler, Gazâli'nin ifadelerinde nahvi hatalarin bulunduğunu iddia etmişler, nitekim kendisine bu hususta müracaat edildiği zaman, gramer ilmine pek fazla dalmadiğini ve bu hususta kusurlu olabileceğini cekinmeden itiraf ettiği gibi, gramerden ancak ihtiyaci kadari ile yetindiğini söylediğini de sözlerine ilave etmişlerdir.
Bununla birlikte hutbeler okuyup, kitaplara, en fasih edibleri bile hayrete ve acze düşürecek derecede güzel ifadelerle dolu şerhler yazardi. Kitaplarini inceleyip, ifadelerinde yanlişlik bulanlara kendisini mâzûr görmelerini ve ibarelerini tashih etmeye izinli olduklarini söylerdi.
Çünkü onun gayesi kelimeleri değil, mânâlari deşmek ve ortaya dökmekti.

Gazâli'nin bu hususta aldiği tenkidler daha cok Kimyâ-yi Saâdet ismiyle Farsca yazmiş olduğu eser sebebiyledir.

Bu da Farsca'nin sevimsiz kelimelerinden kaynaklanmiştir. Ayni eserde veya daha başka eserlerinde şeriatin merasimlerine ve İslâm kaidelerinin zahirlerine uygun düşmeyen birtakim ilimleri zikreder. Birtakim suret meselelerinin izahina girişir. İşte bu sebeple tenkide uğramiştir.

Söylenilmesi en uygun şey hakkin kendisidir. Bu nedenle Gazâli Kimyâ-yi Saâdet gibi telifleri ve bu teliflerde acikladiği birtakim meseleleri terketseydi, cok daha iyi yapmiş olurdu.
Çünkü halk tabakasi coğu zaman -akaid esaslarini delilleriyle bilmedikleri icin- bu şekilde telif edilmiş eserleri okuduklari zaman sapikliğa düşebilirler. Bu gibi şeyleri dinledikleri zaman akide ve inanclarina zarar veren şeyleri, selef-i sâlihinin mezhebi ve meşrebi zannederler.

Buna rağmen zeki ye insaf sahibi bir kimse Gazâli'nin teliflerinde aklina ve vicdanina müracaat eder ve zekâsini bu kitaplarin ne demek istediğini anlamaya yöneltirse görür ki, onun ifade etmek istediği esaslarin hepsi şeriat ilminin esaslarina işaret etmektedir. Fakat şu kadar var ki, onlari aciklamaktan ve avama mâletmekten sakindirmiş tir.

Ayrica Gazâli'nin kitaplarinda zikrettiği hakikatlerin benzerini, hakikat sahiplerinin kitaplarinda da bulabiliriz. Onlarin kimi zimnen, kimi de acikca ifade etmektedir.

Kimi derli toplu ve irtibat ll> kimi de ayri ayri yerlerde ve dağinik bir şekilde zikretmektedir. Gazâli'nin bu gibi sözlerini itham edenlerin iddialarina göre, mânâsi mechul olduğu gibi, sünnet ve cemaat ehline uygun düşecek teVil ve ihtimalleri de vardir.

Öyleyse bir sözü hakka yormak mümkün iken, başka mânâlara yormak haksizlik olur.

Fakat bütün bunlara rağmen, şüpheye düşürücü ve menfi düşüncelere götürücü sözleri terketmek daha iyi, onlari aciklamamak ise, Allah'in rizasina daha uygun düşer. En doğrusunu Allah bilir!

Meşhur âlim İbn Salâh, Gazâli'nin el-Mustasfa adli eserinin giriş bölümündeki 'Bu, bütün ilimlerin başidir. Onun icin bütün ilimlere vâ&ii olmayanlarin malûmatina guveniiemez' sözlerine hücum etmektedir.

Yine ayni şekilde İbn Kayyim da Miftahu Dâr'is-Saâde adli eserinde, Gazâli'yi yukaridaki sözünden dolayi şiddetle kinamaktadir.

Takiyyüddin Subki ise, bu iki âlime karşi Gazâli'yi savunmuş ve onlara ceşitli cevaplar vermiştir. (Bkz. Subki, Tabakât'us Şâfiiyye)

Gazâli'nin İhyâ adli eserine yapilan saldirilara ve verilen cevaplara gelince, bu hususu biraz ileride uzun uzun tartişip okuyucularimizin bilgilerine arzedeceğiz.


Mâzuri, Gazâli'ye yaptiği tenkidler cercevesinde şunlari söylemiştir:


Bahsedilen kişinin kitabini henüz okumadim. Fakat onun talebelerini ve sadik arkadaşlarini görüp konuştum. Bana her biri onun hâlinden ve yolundan birşeyler nakletti. Bana söylenen bu hikâyelerle onun siretini ve mezhebini iyice kavramiş olduğuma inaniyorum.

Adeta kendisini gözümle görmüş gibi tanimaktayim. Bu bakimdan, onun kitabinin durumunu tevhidciler, felsefeciler, sûfiler ve işaret sahiplerinin mezheblerinden alman birkac cümle ile kisaca zikredeyim.

Çünkü Gazâli'nin kitabi bu gruplar arasinda kivranip durmakta ve bütün bu gruplarin iddialarinin dişina cikamamaktadir. Kasaca bunu zikrettikten sonra; bir mezheb sahibinin diğer mezheblere nasil hücum ettiğini, aldanmanin yollarini beyan edip, bâtil olan düşüncelerin bütün yanlarini göstereceğim ki, hicbir müslüman bu bâtil avcilarinin tuzağina düşmesin...

Mâzuri bunlari söyledikten sonra sözlerine şöyle devam etmiştir:

Gazâli usûl-i fikih'dan cok, fikhi bilen bir kişidir. Dinin usûlü olan Kelâm'da da eser yazmiş ise de, o ilimde hic de derin değildir. Derin olmadiğini şu şekilde anladim: O Usûlüd-Din ilminde derinleşmeden önce, felsefe ona mânâlara saldirma cür'etini kazandirmiş ve böylece hakikatlara saldirmasi kendisi icin kolaylaşmiştir.

Çünkü felsefeciler fikirleriyle birlikte yürümekte, yayilmasini istedikleri bir şeriat hükmü de kendileri icin herhangi bir hedef teşkil etmemektedir. Üstelik Gazâli bağli olduğu imamlara muhalefetten de cekinmemektedir.

Gazâli'nin arkadaşlarindan bazilari Gazâli'nin İhvân'us-Safâ risalelerini cokca okuduğunu söylemişlerdir. Ellibir risaleden ibaret olan bu kitaplarin filozoflar tarafindan yazilmiş olduklari bir gercektir.

Gazâli bu arada şeriat ve nakil ilimlerine dalmiş, iki ilmi birbirine kariştirmiş; felsefeden nakiller yapmiş ve şeriatcilarin kalbine felsefeden naklettiği meseleleri kendine göre birtakim ayet ve hadislerle yerleştirmeye calişmiştir.

Daha sonra son zamanlarda zuhur eden İbn Sinâ adli filozof, dünyayi felsefenin tesiri altina sokmuş ve kendisi bu sahada büyük önderlerden birisi olmuştur. Felsefedeki kuvveti, İslâm inanclarinin esaslarini felsefi tâbirlere ve o ilmin kisvesine bürümüş ve insanlara böylece takdim ederek kabul ettirebilmiştir. Böylece hic kimseye nasip olmayan bir makam elde etmiştir.

Ben İbn Sina'nin kitaplarindan bir kismini gördüm ve anladim ki Gazâli felsefeyi tamamen İbn Sina'dan almiştir. Almiş olduğu bu ilme de kitaplarinda işaret etmiştir.

Mâzuri sözlerine şöyle devam eder: 'Gazâli'nin sûfilerin mezhebinde kime güvenip dayandiğini da bilmiyorum'.

Bunu söyledikten sonra, Ebû Hayyan et~Tevhidi'ye dayandiğini zannettiğini söyleyerek, ihyâ adli eserinde kullandiği hadislerin coğunun asilsiz olduğunu ileri sürer.

Kendisi daha sonra sözlerine şunlari ilâve etmiştir: 'Ehl-i takvanin âdeti, kendilerince malûm olmayan meselelere dokunmamaktadir. Nerede kaldi 'Hz. Peygamber şunu söyledi5 şeklinde Allah Râsûlü'ne hüküm isnâd etmek?'

Bu hükmü zikrettikten sonra Gazâli'nin, asilsiz ve hicbir şekilde hakikata dayanmayan iddialarini hak ve doğru olarak göstermeye teşebbüs ettiğini iddia etmiş ve misâl olarak da şunu delil göstermiştir:

Tirnaklarin kesilmesine şehâdet parmağindan başlamalidir. Çünkü o tesbih ve şehâdet parmaği olduğu icin diğer parmaklardan daha üstündür.

Mâzuri der ki: 'Gazâli bunu söylemekle kalmiyor, bu iddiasini bir de hadis getirerek pekiştirmeye calişiyor'.

Erginlik cağindan sonra bir kimse, Allah'in ezeli olduğunu bilmeden öldüğü takdirde, ulemanin icmâl ile mü'miii olarak ölmüştür.

Mâzuri der ki: 'Bu meselede Gazâli'ye göre âlimlerin icmâl vardir. Oysa, durum bunun tani aksinedir. Bu bakimdan Gazâli'nin hicbir nakline itimad etmemek gerekir'.

Benim bu kitaplarimda, yazilmasi caiz olmayan ilimlerden de bahsedilmiştir.

Mâzuri der ki: Gazâli'nin bu iddiasinin doğru olup olmadiğini keşke bilseydim. Eğer yanliş ise mesele yoktur.

Fakat Gazâli'nin iddiasi doğru ise, ki doğru olduğunu iddia etmektedir. Öyle ise neden bu ilimler kitaplara yazilmasin? Çok derin ve ince meseleler olduklarindan dolayi mi?

Eğer Gazâli 'Evet, derin ve ince meselelerdir' diyecek olursa, ona deriz ki: 'Bütün ince meseleleri sadece sen mi biliyorsun; başkalari bilmiyor mu?'

Mâzuri'den önce onun bu itirazlarina yakin itirazlari Mâliki mezhebine bağli Ebû Velid et-Tertuşi de yapmiştir. Tertuşi, İbn Muzaffer'e yazmiş olduğu bir mektupta şöyle demektedir:

Gazâli hakkindaki sözlerine gelince, ben Gazâli'yi bizzat gördüm ve konuştum. Onu ilim ehli olarak tamdim. O faziletlerin kalesi idi. Onda akil ve anlayiş bir araya gelmişti. Bütün ömrünce ceşitli ilimlere vâkif olmak icin calişmişti. Çok uzun bir müddet ilimlerle meşgul olmuştu.

Bütün bu calişmalardan sonra o ulemanin yollarindan ayrilmiş, sûfi-lerin karanlik ve bulanik dünyalarina kaymiştir. Daha sonra kendisini tamamen tasavvufa vererek âlimlerin yolunu büsbütün terketmiştir. Tamamen şeytanin vesveseleririe ve kal erbabinin batara tina dalmiştir. Daha sonra bütün bunlari felsefecilerin görüşleri ve Hallac'in hâlleriyle kariştirdi.

Fakihlere ve kelâmcilara şiddetle hücum etti. Az kalsin dinden cikacakti. İhyâ adli eserini yazdiği zaman, sahasi olmayan sûfi remizlerinden ve hâl ilimlerinden bahsetmeye koyuldu. Bunlari da iyice bilmediği icin tepetaklak düştü. İhyâ adli eserini ise uydurma hadislerle doldurdu.

Bu iki itirazcinin yapmiş olduklari tenkidlere İbn Subki şöyle cevap vermiştir:

Ben bu iki itirazciyla birlikte, daha nice itirazcilara cevap vermeden önce, herkese hakki ve insafi elden birakmayacağimi ilan etmek isterim. Ne Gazâli ve ne de ona saldiranlar benim cağdaşim değildir. Onlarin asirlarina yakin bir asirda da yaşamiş değilim. Aramizdaki alâka ve bağ ancak ilim ve halki Allah'a dâvet etmekten ibarettir. Bu nedenle önce Mâzuri'nin itirazlarina cevap vermeye calişacağiz:

Mâzuri'nin Mağrib âlimlerinin en büyüklerinden olduğu su götürmez bir gercektir. Zekâ ve ilimde cok ileri bir kişi idi. Zekâsi sayesinde İmam-i Harameyn'in el-Burhan adli kitabini şerhetmiştir. Bu eserin yanina ancak mânâ denizlerini aşmiş cok zeki kimseler yanaşabilmiştir. Mâzuri ilim sahasinda büyük bir otoritedir; zirâ öyle olmasaydi, el-Burhan'i şerhetmesi mümkün olamazdi.

Mâzuri ayni zamanda Ebû Hasan ei-Eş'ari'nin mezhebine simsiki sarilmiş, onun fikirlerini bütünüyle benimsemiş ve ondan bir adim ayrilmamiştir.

Ondan ayrilanlara ise şiddetle hücum etmiştir. Bununla beraber Mâliki mezhebine bağlidir ve bağli olduğu bu mezhebi her yerde müdafaa etmiştir.

Gerek Gazâli ve gerekse hocasi İmam-i Harameyn tahkikte ve ilimde öyle bir dereceye varmişlardir ki; her insaf sahibi onlardan sonra gelenlerin onlarin mertebesine ulaşamadiğini kabul etmek zorunda kalir. Onlar bircok hususlarda Eş'ari'nin kelâm ve görüşlerinden ayrilmaktadirlar. Onlarin bu durumu, özellikle

Mağrib âlimleri tarafindan hazmedilemernektedir. Mağribliler -Mâzuri de onlara dahildir- Eş'ari'nin en kü

cük bir fikrine karşi muhalefeti bile büyük bir reaksiyonla karşilamaktadirlar. Hatta o kadar ki, Eş'ari ekolü uğruna, mensubu olduklari Mâliki mezhebini bile zayif sayabiliyorlardi.

Meselâ mesâlih-i mürseled.e Ebû Hasan el-Eş'ariye muhalif olduğu icin, Mâlikilerden ayriliyorlardi. Mezhepler arasindaki tercih meselesinde de böyledirler. İşte bu iki durumdan dolayi Mâzuri, İmam-i Harameyn ve İmam Gazâlfden hoşlanmamaktadir.

Çeşitli yollara bağlanmiş kişiler hemen hemen daima böyledirler. Kendi yolundan gayri yollari kötü görmeyen insana hemen hemen hic rastlanmaz. Bu büyük felâketten ancak mârifet ve temkin sahibi olanlar kurtulmaktadir ki, bunlarin sa3alari da bir hayli azdir.

Ben bu durumu, tarikat büyüklerinde bile müşahede etmişimdir. Hic kimseden gizli olmayan husus, Gazâli'nin meşrebi tasavvufi hakikatlere dalmak ve mutasavviflarin hâllerini sevmektir.

Mâzuri'nin meşrebi ise, zâhir ibarelere önem vererek onlardan kil payi ayrilmamaktir. Allah'a şükürler olsun ki, ikisinin durumu da haktir, doğrudur, güzeldir. Ancak başka meşrebler ve yollari ifade etmektedir. İki kalbin arasindaki farki acikca ilân etmektedir.

Mâzuri ile Gazâli arasinda bir mizac farki bulunduğu kadar, mezheb ayriliklari da vardir. Mâzuri, Gazâli'nin Eş'ari'den ayrildiğini ve hatta ayrilmakla kalmayip ayni zamanda hücum ettiğini vehmederek ona saldirmiştir.

Hatta Burhanim şerhinde İmam-i Harameyn'e 'Musannifin zikrettiği bu kaide muteber değildir. Ebû Hasan Eş'ari'yi yanlişlikla itham eden kişi yanilmaktadir' dediği bile yazilidir. İsteyen oraya müracaat edebilir.

Burhan adli eserin başlangicinda İmam-i Harameyn akim mahiyetinden bahsederek "Eş'ari'den aklin, ilmin bizâtihi kendisi olduğu rivayet edilmekte ise de, akim en doğru tarifi Hâris el~Muhasibi'nin 'Akil insanda yaratilmiş bir tabiattir' şeklindeki tarifidir" demesini hazmedemeyerek, 'İmam-i Harameyn, Muhasibi'nin tarifine hayatinin sonunda, yani felsefecilerin kapisini caldiktan sonra itibar etmiştir' diyerek onu itham etmiştir.

Keşke Mâzurfyi İmam Harameyn'e saldirtan delilin ne olduğunu bilseydim. Oysa bizzat Mâzuri bahsi gecen kitabinin sonunda İmam Harameyn'in felsefecilerin yolunda olmadiğini itiraf etmekte, onun cok kuvvetli bir âlim olduğunu kaydetmektedir.

İşte Mâzuri bu şekilde bazen fevri saldirilar yapan bir kişidir. Oysa âlimler bu gibi durumlardan uzak kalmali ve itidal yolunu birakmamalidirlar. Mâzuri gibi bir âlim bu yola tevessül etmemeliydi.

Demek ki Mâzuri'nin iddialari cok acik bir delille aciğa kavuştur olduğu zaman, ilim ehli bu iddialari kaale alabilir. Böyle söylediğimize bakanlar, bizim Mâzuri'nin büyük ilmini inkâr ettiğimiz zehabina kapilmasinlar.

Onun hakkini inkâr ettiğimizi hicbir şekilde düşünmesinler. Allah'a yemin ederim ki; bunlari söylemekte hakki ifade etmek gayretinden başka hicbir gayem yoktur! Boyle olduğu icin de Mâzuri'nin hükümlerinde, mâzûr olduğunu söylemekten geri durmadik.

Zira insan, başka bir insan hakkinda su-i zanna kapildiği zaman, artik onun eserlerini objektif bir gözle incelemeye tâbi tutamaz. En basit bir hatayi büyütür, o hatadan dolayi eser sahibini yerden yere vurur. Bu hâlden ancak Allah Teâlâ'nm lûtfuna mazhar olarak hüsn-ü zanla donanmiş ve dinlediği her kelimeyi ince ince düşünerek hükmünü veren büyük insanlar kurtulmuştur.

Ne yapalim ki Mâzuri bu iki imama karşi insafli değildir. Onun mesâil-i mürsele meselesinde İmam Harameyn'e nasil saldirdiğini, İmam Harameyn'in ibarelerine nasil herkesten başka türlü mânâlar verdiğini, hatta ters mânâlar cikardiğini ben bizzat müşahede ettim. Bu mesele böylece anlaşildiktan sonra, sira Mâzuri'nin Gazâlfye yaptiği itirazlara cevap vermeye geldi:

1. Gazalinin mezhebini gözüyle görmüş gibi bildiğini söylemektedir. Bu iddia cok acaip ve yersizdir. Çünkü biz değil Gazâli'nin, hicbir kimsenin inanci hakkinda bu hükmü veremeyiz. Zira insanin icindeki inanca ancak Allah (ce) vâkif olabilir. Karine, nakil ve haberlerle bir insanin inanclarinin ne olduğunu kestirmek mümkün değildir.

Biz Gazâli'nin eserlerinin hemen hemen hepsini okuduk. Onun sohbetinde bulunan ve ondan hükümler nakleden talebelerinin kitaplarini da inceledik.

O talebeler, Gazâli'yi Mâzuri'den daha iyi tanidiklari halde, Mâzuri'yi hakli cikaracak hicbir şey nakletmemektedirler. Kitaplari inceledikten sonra Gazâli hakkinda edindiğimiz intiba şudur; 'Gazâli akide bakimindan Eş'ari'ye bağlidir; ancak tasavvufa dalmiş bir kimsedir'.

2, Mâzuri'nin 'Gazâli muvahhidlerin, felsefecilerin, mutasavviflarin ve işarilerin mezheplerinden pasajlar zik-retmiştir' şeklindeki iddiasina gelince, eğer muvahhidlerden, Allah'i bir olarak bilenler kastediliyorsa; bu gruba yalniz Gazâli değil, müslüman olan herkes dahildir.

Sûfileri müslümanlardan ayirip, onlara başka mezhep sahipleriymiş gibi bakmasi ve hatta öyle göstermesi, maazallah bütün ehli tasavvufun müslüman olmadiği zannini uyandiriyor.

Şâyet muvahhidlerden Allah 'a tevekkül eden kişiler kastediliyorsa, o zaman bu kişiler halk arasinda en hayirli ve sûliler arasinda en ileri kişiler sayilir. Demek ki ikinci bir kere sûfileri muvahhidler üzerine atfetmenin hicbir mânâsi yoktur.

Eğer-muvahhidlerden. vahdet-i vücuda ve mutlak tevhide meyledenler kasi ediliyorsa -ki bunlardan bircoğu ittihâd ve hulûl sahipleridir- bundan Allah'a siğiniriz.

Çünkü bunlar kâfirlerin ta kendileridir, Gazâli'de ise böyle bir hâl asla yoktur, Tani aksine Gazâli eserlerinde bu küfür ehlini acikca tenkide tâbi tutmaktadir. Gazâli'nin İ hy â'smda bunlarin inanclarina dair az veya cok hicbir bahis yoktur... Aksini iddia edenler var- ise buyursun meydana ciksin!,.

3, Mâzuri'nin 'Gazâli Kelâm İlminde tam salâhiyet sahibi değildir' şeklindeki iddiasina gelince, ben de kendisiyle ayin kanaati paylaşiyorum. Ne var ki şunu da ilave etmeliyim ki Gazâli Kelâm ilminde rüsûh kesbetmiş bir kimseydi. Fakat bu ilme dair bilgisi diğer ilimlere nisbetle zayifti, Zanni m ve kanaatim budur.

4, Mâzuri'nin 'Gazâli usûl ilimlerinde derinleşmeden önce felsefe ile iştigal etmiştir' iddiasi ise, tamamen yanliştir. Çünkü Gazâli usûl ilimlerinde derinleştikten sonra felsefeye el atmiştir. İsterseniz Gazâli'nin kaleminden hep birlikte bu hususu izleyelim: O, el-Munkizu min'ed-Dalâl adli eserinde 'Ben felsefeye el atmadan önce kelâm ilmine el atmiştim' diyor. Bu hususta daha fazla bilgi almak isteyenler adi gecen esere müracaat edebilirler.

5. Mâzuri'nin 'Gazâli usûl ilmini güzelce okumadan, felsefe ilmini okudu' şeklindeki iddiasi ile 'usûlde derin bilgi sahibi değildi' iddiasi arasinda celişki vardir. Bir yerde felsefe okuduktan sonra Kelâm ilminde derinleştiğini söylüyor; bir başka yerde ise, Kelâm ilminde derin olmadiğini iddia ediyor.

6. Mâzuri'nin 'Gazâli mânâlara, cür'etli bir şekilde saldirirdi' şeklindeki iddiasina gelince, Gazâli ancak şeriatin vermiş olduğu cesarete sahipti. Bunun aksini iddia eden, onu tanimamakta ve kimin hakkinda konuştuğunu bile bilmemektedir.

7. Mâzuri'nin 'Gazâli, Ebû Hayyan et-Tevhidi'nin kitaplarina itimat etti' şeklinde ileri sürdüğü iddiasi asilsizdir. Çünkü Gazâli'nin İhyâ'dahi ilim ve marifetinden sonra, ancak Ebû Tâlib el-Mekki'nin Kut'ul-Kulûb adli eseriyle, Üstad Ebû Kasim Kuşeyri'nin meşhur Risale-i Kuşeyri adli eserine itimat etmiştir, Bu iki zatin fazileti ve ilmi büyüklükleri herkesin malûmudur.

8. Gazâli'nin İbn Sina'dan etkilenmesi meselesine gelince, Gazâli eserlerinde acik bir dille İbni Sina'yi tekfir etmektedir. Nasil oluyor da acik bir dille tekfir ettiği insanin tesirinde olur, onun fikirlerine uyar? Ayrica Gazâli el-Munkizu min'ed-Dalâl isimli eserinde, felsefe ilminde üstadinin bulunmadiğini ve Bağdad'da ders ve irşad vazifesiyle meşgul bulunduğu halde, cok kisa zamanda felsefi kitaplari da inceleyip bu ilme dair bilgi edindiğini yaziyor.

9. Mâzuri'nin 'Gazâli'nin Tasavvufta kime itimat ettiğini bilmiyorum' şeklindeki beyani hakkinda da şöyle deriz: Gazâli tasavvuf konusunda Kut'ul-Kulûb ve Risale-i Kuşeyri ve şeyhi Ebû Ali el-Farmedi ve benzeri zatlardan; kendi te-MlkÛTİİ ile Ã�İX. Peygamber in sözlerinden cikardiği mânâlara itimat etmiştir.

Benim zannima göre, İhya Adi bu gibi fikirler büyük bir yekûn tutmaktadir. Felsefecilerin herhangi bir fikri İhya da. yoktur. Çünkü Gazâli felsefecilerin iddialarini cürüttükten ve onlarin kitaplarini incelemenin haram olduğunu söyledikten sonra İhyayi telif etmiştir. Nitekim bizzat Gazâli bunu İhya da. ve el-Munkiz'&e yazmaktadir.

Gazâli, bütün dünya felsefecilerinin küfürde olduğunu ilan eden bir kimsedir. Felsefecilerin ağizlarim hakikatlerle tikayan kişidir. Kalpleri ceken sözlerle islâm'in hariminden felsefecilerin kirli ellerini uzaklaştiran bir kimsedir. Allah aşkina söyleyiniz ey müslümanlar! Bu sifatlara sahip olan bir kimse nasil olur da kitabini felsefecilere dayanarak yazmiş olabilir? Din büyüklerine leke sürmeye götürecek aşiriliklardan Allah'a siğiniriz.

10. Mâzuri'nin 'İhyâ baştan sona kadar zayif hadislerle doludur' iddiasina gelince, onu böyle itham etmeye ne lüzum var?

Bunu bizzat Gazâli kendisi söylemektedir. Hadis hususunda büyük bir derinliğe sahip olmadiğini ve İhyadaki hadislerin hemen hemen tamamini sûfilerin ve fakihlerin kitaplarindan derlediğini ve bir tek hadisi bile rivayet etmediğini, cekinmeden ve ilim ehline yakişan bir tavir icinde ilan eder. Bununla beraber Şâfii ulemasindan bazilari //2,3/d'daki hadisleri tedkik etmişler ve cok azinin şazz olduğuna hükmetmişlerdir.

11. Tirnaklar hususunda ileri sürdüğü iddianin asilsiz olduğu fikrine gelince, bunun hakkindaki rivayet Hz. Ali'ye isnâd edilmiş, fakat sabit olmamiştir. Ama Gazâli'nin burada yanilmiş olmasi pek önemli birşey değildir. Ayrica tirnaklar, hakkinda öyle hüküm vermesi, herhangi bir şer'i hükümle de catişmamaktadir.

12. Mâzuri'nin "Ehl-i takvanin âdeti, kendilerince kesin bir şekilde sabit olmayan birşeyi 'Mâlik şunu dedi, Şâfii bunu söyledi' diyerek pekiştirmeye calişmazlar" şeklindeki iddiasina gelince, Gazâli hemen hemen hic denecek kadar az bir yerde 'Allah'in Râsûlü şöyle dedi' şeklinde kesinlik bildiren ifadeler kullanmiştir.

Dikkat edildiği zaman Gazâli'nin coğunlukla ^Allah'in Rasûlü'nden şöyle rivayet edilir' dediği görülür.

Kesinlik ifade eder şekilde zikrettiği hadis, onun kanaatine göre mutlaka hadistir ve onun icin kesinlikle ifade etmiştir. Eğer onun kanaatine göre bir hadis kesinlik taşimasaydi, asla o hadisi kesinlik ifadesi icinde zikret-mezdi. Gazâli bu konuda tenkide tâbi tutulursa ancak şöyle denilebilir: 'Emir ve hükümler zan temeli üzerine bina edilemez'.

13. Allah'in kadim sifatini bilmeyerek ölen kimsenin meselesine gelince, burada bir incelik vardir. Kadim'i bilmemekle, kadim olduğuna inanmamak arasinda bir fark vardir. İnsani, kadini e inanmamasi küfre sokar.

Öyleyse bir kimsenin aklina kadim sifati gelir de ona inanmazsa, 'Allah'in böyle bir sifati olmaz!' derse veya böyle bir sifatin yok olduğunu zannederse veya bu hususta şüpheye düşerse böyle bir kimse kâfir olur.

Allah'in varliğina inanan, fakat cehaletinden dolayi onun kadim olduğunu bilmeyen bir kimse böyle değildir. İşte Gazâli böyle bir kimsenin icmâlen mü'min olduğuna ve icmâli iman bakimindan kurtulduğuna hükmetmiştir.

Kanaatime göre, Gazâli'nin nakillerine itimâd edilemez demek en büyük belâlardan biridir. Bu belâya düşmüş bir kimsenin hangi yüzle Allah'in huzuruna gideceğini doğrusu bilemiyorum.

14. Mâzuri'nin; Gazâli'nin, kitaplarinda yasaktir dediği ilimleri taksim edip, o ilim ya bâtildir veya haktir şeklindeki yorumuna gelince, ben de Gazâli'nin böyle birşey söyleme*mesini isterdim.

Söylemeseydi Mâzuri de böyle bir şü pheye düşmemiş olurdu. Fakat ne yazik ki, Gazâli bunu söylemiş ve Mâzuri de şüpheye düşmüş bulunmaktadir.

Mâzuri zeki bir insan olduğu icin bu konularda şüpheye düşeceğine ihtimal vermezdim. Halk tabakasi şüpheye düşmesin diye âlimler icin yasak bölge ilân edilen ilimlerin inceliklerinin olduğunu bilmemesine de ihtimal vermem. Fakat Mâzuri'de zannimm tam aksi tecelli etmiştir. Acaba Mâzuri'den şöyle bir sual sorsak ne cevap verecektir?

Ancak ehl-i zevk tarafindan bilinen ve bunlari tatmayanlara ibarelerle bir türlü anlatilamayan zevklerin varliğina inanmaz misin?

Bu BöVüyâ karşi ne cevap verecektir? Bal yemeyen bir kimseye balin tadi ibarelerle aniatilabilir mi? Bir de Mâzuri, İmam Buhâri'nin sahih olarak Tufeyli'den ve Hz. Aliden rivayet ettiği şu hadise ne diyebilir? Halkin anlayabileceği şeyleri söyleyiniz.

Halkin anlayiş seviyesinden yüksek söz söylemek suretiyle halki Allah'i ve Râsûlü'nü yalanlamaya zorlamayi ister misiniz?' Nice meseleler vardir ki, halk onlari anlamayacaklari icin âlimler onlari yasak etmişlerdir.

Çoğu zaman dinleyenler şüpheye düşmesinler diye bazi ilmi meseleler sükûtla geciştirilmiştir. Buna sayilamayacak kadar misâl getirmek mümkündür.

Tartuşi'nin .(1059-1126) tenkidlerine gelince, delilsiz iddialardan başka hicbir değeri yoktur.

Yalniz anlamadiğim şey, Tartuşi gibi müslüman bir âlimin, Gazâli gibi büyük bir âlim icin nasil 'Şeytanin vesveselerine kapildi' diye-bildiğidir!

Yine aklimin ermediği bir husus da Tartuşi'nin 'Gazâli'nin fikirleri felsefecilerin fikirleriyle ve Hallacin hâlleriyle karişmiştir' sözleridir. Bu hükmü nasil cikarmaktadir bir türlü anlayamadim!

Ben İhyayi başindan sonuna kadar inceledim. Orada ârif kişilerin tasvip ettiği sufi işaretlerinden başka, ne Hallac-i Mansûr1 a ve ne de felsefecilere ait hicbir işarete rastlamadim.

Tartuşi'nin 'Gazâli safilerin ilmiyle yakinlik kuramamişti' sözüne gelince, bu konuşma hicbir mânâsi olmayan soğuk bir iddiadir.

Zira her düşünen kişi bilmektedir ki, Gazâli tasavvufta rüsûh sahibi bir insandir. Keşke Gazalinin bilmediği tasavvufu kimin bildiğini bir bilsem!..

Tartuşi'nin 'Gazâli tepetaklak düştü' sözüne gelince, bu söz delilsiz ve mesnedsiz bir tarzda âlimlere saldirmaktan başka bir değer taşimamaktadir.

Çünkü Gazâli'nin neden tepetaklak düştüğünü ispatlayan bir delil yoktur. Allah bizi ve Tartuşfyi taassubun felâketlerinden korusun.

Tartuşi'nin 'Gazalinin kitaplari uydurma hadislerle doludur* sözü de bana garip görünmektedir. Keşke bu hadislerin sahibinin Tartuşi mi, yoksa Hz. Peygamber mi olduğunu bir bilseydim.

Çünkü bu hadislerin Hz. Peygambere ait olmadiğini İddia edebilmek herkesin haddi değildir.

Dolayisiyla Gazâli'ye bu konuda saldirmak ne kadar yersiz cür. Taassup ve kuru iddialardan öte bir kiymet ifade etmemektedir. Onun icin ilim sahibi hicbir kimse böyle iddialari dikkate almaz.

Gazâli'nin aleyhinde bulunanlarin isimlerini şöylece siraliya biliriz: İbn Salâh, Yusuf ed-Dimeşki, Mâzuri, Tartuşi, İbn Teymiye, İbn Kayyim İbn'ul-Cevzi, torunu Ebû Muzaffer ve Kadi Iyaz...

Kadi Iyaz meşhur rüyasindan sonra Gazâli hakkinda konuşmaktan vazgecmiştir. İbn Teymiye ve İbn'ul-Cevzi ise, eserlerinde Gazâli'nin hadis ilminde zayif olduğunu ileri sürmüşler ve onu bu hususta tenkide tâbi tutmuşlardir.

Gazâli'ye hücum eden İbn Salâh fikih, hadis ve sair din ilimlerinde emsali az bulunan otoritelerden biri idi ve niyeti de hâlistir. Fakat her işin erbabi ayridir. Gazâli'nin sahasinda söz söyleyemezdi. Mâzuri'nin yüksek derecesi ve ilmi inkâr edilemez. Fakat o hâller, ancak o zevke varanlar tarafindan bilinir.

Eğer İhyâ'da tenkid edilecek bazi şeyler var ise de, başka eserlerde bulunmayan değerli meselelerini ve güzelliğini hic kimse inkâr edemez. (İbn Sübki, Tabakât'uş-Şafiiye)

Gazâli'ye iki noktadan saldirilir:

1. Kendi sözlerinden dolayi

2. Başkasindan nakledip, sükût etmek suretiyle tasdik ettiği nakillerinden dolayi Gazâli'ye ceşitli mezhep ve gruplara bağli bircok insan methiyeler düzdüğü kadar, ona itiraz edenler de bir hayli yekûn tutmaktadir.

Kendisini tenkid eden Mağribilerin başinda İbn Arabi, Mâzuri, Tartuşi, Kadi İyaz ve İbn Münir gelmektedir. Şarklilardan ise, İbn Salâh, Yusuf ed-Dimeşki, Zerkeşi ve Burhan el-Bukai onu tenkid etmişlerdir.

Bunlarin itirazlarina tatmin edici cevaplar verilmiştir. Tafsilâti uzun süreceği icin, burada kisa kestik. Allah hepsinin kusurunu affetsin, Gazâli'nin de makamini cennet eylesin... Âmin!
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İmam Gazzalî ve Hadis İlmindeki Yeri

Huccetü'l-İslâm Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed el-Gazâlî, İslâm âleminin yetiştirdiği en büyük şahsiyetlerden biridir. Fıkıh, usûl-i fıkıh, tasavvuf, felsefe ve mantık gibi ilim dallarına vâkıf olan Gazâlî'nin yazdığı eserler içinde Ihyâ'nın ayrı bir yeri ve önemi vardır. İhya bazı âlimlere göre dünyada tasnif olunan kitapların en güzeli, seferde ve hazarda birlikte olunacak arkadaşların en iyisidir. İhyâ'nın üstün meziyetleri genelde kabul edilmekle birlikte, her eserde olduğu gibi o da tenkit oklarından nasibini almıştır. İhya, daha çok içinde zayıf ve mevzu hadisler ihtiva ettiği gerekçesiyle eleştirilere hedef olmuştur.

Nitekim İmam Zehebî, "İhyâ'da hayr-ı kesir olmakla birlikte içinde bâtıl hadisler vardır" [Zehebî, Siyer, XIX, 339-340; Leknevî, Raf, s. 53 ] demiş, Süyûtî de Mirkatu's-suûd ila Sünen-i Ebî Dâvûd adlı eserinde İhyâ'da zikredilen bir hadis vesilesiyle, "İhyâ'da aslı olmayan hadislerin varlığı gayet açıktır" diyerek aynı şeyi söylemiştir.

Bundan dolayıdır ki hadis münekkitleri İhyâ'daki hadislerin tahrici üzerinde çalışmışlar, Gazâlî'nin büyüklüğüne bakarak İhyâ'daki zayıf ve uydurma hadislere aldanılmaması konusunda okuyucuları uyarmışlardırî İhyâ'daki hadisler üzerinde iki çalışma yapmış, İmam Sübkî Tabakâtü'ş-Şâfîiyye'sinde İhyâ'da senedlerini bulamadığı hadislere genişçe yer vermiş,[Sübkî, İhyâ'da senedi olmayan dokuz yüz kırk üç hadisi birer birer saymıştır. Tabakât, VI, 287-389; Zehebî, Siyer, XIX, 339, dp] bu değerli araştırmaları İhyâ'yi İthâfu's-sâde ismiyle şerheden Zebîdî tamamlamış ve böylece İhyâ'dan yararlanma imkanı kıymetli tahriç çalışmaları olmasaydı İhya okurlarının pek çoğu hadisler konusunda zor ve sıkıntılı bir du*rumla karşılaşmış olacaklardı.

İhya üzerindeki çalışmalar bunlarla sınırlı kalmamış, İmam İbnü'l-Cevzî İ'lâmü'l-ahyâ adlı eserinde İhyâ'daki asılsız haberleri biraraya getirmiş bunlardan bazılarına Telbîsu İblis'te işaret etmiş, torunu Ebü'l-Muzaffer de dedesinin bu iddialarına katılarak onu desteklemiştir. Daha sonra Hafız İbn Hacer el-Askalânî hocası Irâkî'nin bulamadığı hadisleri bir ciltte toplamış, Kasım b. Kutluboğa da Tuhfetü'l-ahyâ çalışmasıyla bu değerli ilmî mesâileri devam ettirmiştir

Çağdaş âlimlerden İzmirli İsmail Hakkı (Ö.1365/1946) ise "İhya ve Hadisleri" başlığı altında Gazâlî'nin hadisçiliği konusunda ulemânın sözlerini toplamış, diğerleri gibi o da Gazâlî'nin hadis ilmindeki zayıflığına dikkat çekerek şöyle demiştir: "Gazâlî, yüksek mertebesi ile beraber hadiste yed-i tûlâ sahibi olmadığından İhyâ'sında bir çok mevzu hadis vardır."

Evet fazilet sahibi olmak başka bir şey, hadis âlimi olmak başka bir şeydir. Hadis ilminde söz sahibi otorite muhaddislerin Gazâlî hakkındaki tespitleri ana hatlarıyla bundan ibarettir. Gazâlî'nin az hadis bilmesi onun büyüklüğüne bir noksanlık getirmiş olsa bile, o yine de ilim ve irfanı ile tarihteki yerini almış bulunmaktadır. Nitekim Gazâlî'nin kendisi de bizzat hadis ilimleriyle fazla uğraşmadığını, bu ilimdeki ihatasının yeterli olmadığını itiraf etmiş, Kânûnu't-te'vîl adlı eserinde Bizâatî fî ilmi'I-hadis müzcât: "Hadis ilmindeki sermayem azdır" demiştir.

Gazâlî İhyâ'daki hadislerin seçiminde kendinden önceki ulemânın, özellikle en çok etkilendiği sûfilerden Ebû Tâlib el-Mekkî'nin Kûtu'l-kulûb adlı eserinden istifade etmiştir. Dolayısıyla bu hadislerin sahih olduğuna kanaat getirerek bunları bir hüsn-i zanna binâen nakletmiştir. [Leknevî, Ecvibe, s. 118 (Ebû Ğudde'nin dipnotu); Bilmen, II, 454]

Bir muhaddis olmadığı için de Zebîdî'nin beyânına göre hadis nakil ve rivayetinde ruhsat ve genişliği tercih etmiş, rivayetlerde takdim-tehir, ziyade ve noksanlık yapmış, bazı yerlerde hadislerin lafızlarına pek itina göstermemiştir. Zira ona göre mânada isabet edildiği takdirde kelimeler üzerindeki tasarrufların o kadar büyük bir önemi yoktur. Ne var ki hadislerin nakil ve rivayetinde böylesine bir müsamahanın gösterilmesi, hiç de doğru olmamıştır. Zira bu durum hadislerdeki lafzı rivayet anlayışını olumsuz yönde etkilemiş, zamanla Hzmber (a.s)'ın mübarek ağızlarından çıkan orijinal ifadelerin tespitini bir hayli güçleştirmiştir.

İhya üzerindeki eski ve yeni bütün bu tahlil ve tenkitler sûfiyye nezdinde İhyâ'ya zerre kadar gölge düşürememiştir. Değil hadislerinden şüphe etmek, Bursevî'ye göre "İhyâ'da itiraz edilecek asla bir harf bile yoktur." Zira ona göre, "Gazalî, İhyâ-i ulûm nâm telif-i celili itmamdan sonra âlem-i mânada Fahr-ı Âlem (s.a.)'e mülâki olup arz ve imza ettirmiştir." [Ferah, II, 236-237; bk. Makâlât, s. 19]

Bursevî Gazâlî'yi zahir İlimlerde imâm, ârif-i billâh, irşada yetkili bir seccade nişin olarak tanıtır. Ayrıca Gazâlî'nin zahir ulemâ arasında kurtuluşa eren nadir şahsiyetlerden olduğunu mertebe-i istidlalden terakki edip on sene tevhid-i efâl mertebesinde kaldığını, bazı büyüklere göre onun Ruesâ-i tarikattan sayıldığını, zahiri ve bâtını ilimlerde söz sahibi olduğunu söylemektedir.

Her nedense sûfi meşreb müellifler buna benzer sözleri, kesin hüküm bildiren cümleleri sarfetmek konusunda daha rahat davranmaktadırlar- Bu durum onların eserlerine yapılacak tenkit yolunu kapatan manevi bir baskıya yol açmakta, tasavvuf mensuplarına itiraz hakkı tanımamaktadır. Halbuki ilmî anlayışta cerh ve ta'dil veya bir başka ifade ile tenkit ve takdir kaçınılmazdır. Daha doğrusu kaçınılmaz olmalıdır.

Bursevî, gerek Gazâlî'nin ve gerekse onun hadis almada örnek aldığı Ebû Tâlib el-Mekkî (ö.386/996)'nin ehl-i hakâikten olduklarını belirterek, evliyây-ı kiramın keşf-i sarih ve zevk-i sahih ile hasıl olan ilimlerine itibar etmemenin şaşılacak bir hal olduğunu, bu gerçeğe itiraz edenlerin ancak cehaletlerinden dolayı itiraz ettiklerini söylemiştir.

Bir hadisin İhyâ'da veya Gazâlî'nin diğer kitaplarında bulunmuş olmasını Bursevî hadisin sıhhati İçin yeterli bir delil olarak görmüş, bunun dışında hadisi tenkit ve reddedenlerin sözlerine hiç itibar etmemiştir. Halbuki hadisçiler bu tezi çürütmüş, İhya'nın üstün faziletlerine rağmen içinde bir takım zayıf ve mevzu haberlerin bulunduğu gerçeğini ispatlamışlardır.

Dr. Seyit Avcı - "Sufilerin Hadis Anlayışı" adlı eserden...

_____________


Objektif olmakla birlikte, kisa ve aciklayici bir yazi oldugu icin paylasmak istedim,...

Bursevi'nin aciklamalarina gelince;

Allah -SubHanahu wa Ta'Ala- bizleri böylesi koyu bir cahiliyye taassubun'dan korusun. (Amin!)

....

İhya üzerindeki eski ve yeni bütün bu tahlil ve tenkitler sûfiyye nezdinde İhyâ'ya zerre kadar gölge düşürememiştir. Değil hadislerinden şüphe etmek, Bursevî'ye göre "İhyâ'da itiraz edilecek asla bir harf bile yoktur." Zira ona göre, "Gazalî, İhyâ-i ulûm nâm telif-i celili itmamdan sonra âlem-i mânada Fahr-ı Âlem (s.a.)'e mülâki olup arz ve imza ettirmiştir." [Ferah, II, 236-237; bk. Makâlât, s. 19]

Bursevî Gazâlî'yi zahir İlimlerde imâm, ârif-i billâh, irşada yetkili bir seccade nişin olarak tanıtır. Ayrıca Gazâlî'nin zahir ulemâ arasında kurtuluşa eren nadir şahsiyetlerden olduğunu mertebe-i istidlalden terakki edip on sene tevhid-i efâl mertebesinde kaldığını, bazı büyüklere göre onun Ruesâ-i tarikattan sayıldığını, zahiri ve bâtını ilimlerde söz sahibi olduğunu söylemektedir.

Her nedense sûfi meşreb müellifler buna benzer sözleri, kesin hüküm bildiren cümleleri sarfetmek konusunda daha rahat davranmaktadırlar- Bu durum onların eserlerine yapılacak tenkit yolunu kapatan manevi bir baskıya yol açmakta, tasavvuf mensuplarına itiraz hakkı tanımamaktadır. Halbuki ilmî anlayışta cerh ve ta'dil veya bir başka ifade ile tenkit ve takdir kaçınılmazdır. Daha doğrusu kaçınılmaz olmalıdır.

Bursevî, gerek Gazâlî'nin ve gerekse onun hadis almada örnek aldığı Ebû Tâlib el-Mekkî (ö.386/996)'nin ehl-i hakâikten olduklarını belirterek, evliyây-ı kiramın keşf-i sarih ve zevk-i sahih ile hasıl olan ilimlerine itibar etmemenin şaşılacak bir hal olduğunu, bu gerçeğe itiraz edenlerin ancak cehaletlerinden dolayı itiraz ettiklerini söylemiştir.

Bir hadisin İhyâ'da veya Gazâlî'nin diğer kitaplarında bulunmuş olmasını Bursevî hadisin sıhhati İçin yeterli bir delil olarak görmüş, bunun dışında hadisi tenkit ve reddedenlerin sözlerine hiç itibar etmemiştir. Halbuki hadisçiler bu tezi çürütmüş, İhya'nın üstün faziletlerine rağmen içinde bir takım zayıf ve mevzu haberlerin bulunduğu gerçeğini ispatlamışlardır.

....
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
bilen cevaplasın varsa komple kitabı okunmazmı

 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Huccet-ül İslam İmam-ı Ğazali çok büyük bir Alim'dir...

Sıkıldım sizin boş boş konuşmalarınızdan.

1 hafta siteden uzaklaştırıldınız. Umarım bu sürede tekrar gelmezsin, nerede sakat biri var nerede sakat bir kitap var hemen yere göğe sığdıramayan mesajlar ekliyorsun.

Önce bir oku, buraya yapılan eleştirileri bir araştır böyle toy toy yorumlardan sıkıldım.
 
Benzer konular Forum Tarih
Talha bin Asım el-Türkî Kitap Tavsiyeleri 91 21K

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt