Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü İmam Buhari Kimdir? Eserleri ve Nesebi Nedir?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
SORU :
İmam Buhari Kimdir? Eserleri ve Nesebi Nedir?
Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî (ö. 256/870)

Kur'ân-ı Kerîm'den sonra en güvenilir kitap kabul edilen el-Câmi'u's-sahîh adlı eseriyle tanınmış büyük muhaddis.
13 Şevval 194[105] Cuma günü Buhara'da doğdu. Dedesinin dedesi olan Berdizbeh Mecûsî idi. Onun oğlu Mugîre, Buhara Valisi Cu'feli Ye-mân vasıtasıyla müslüman oldu. Buharı bundan dolayı Cu'ff nisbesiyle de anılmıştır. Dedesi İbrahim hakkında fazla bilgi bulunmamakla beraber babası İsmail'in Mâlik b. Enes ve Abdullah b. Mubârak gibi âlimlerden hadis öğrenen bir kişi olduğu bilinmekte ve Buhârî henüz çocukken vefat ettiği, hadise dair bazı kitaplarının oğluna intikal ettiği anlaşılmaktadır. Annesinin ise duası makbul dindar bir kadın olduğu zikredilmektedir.
Buhârî on yaşına doğru Muhammed b. Selâm el-Bîkendî. Abdullah b. Muhammed el-Müsnedî gibi Buharalı muhad-dislerden hadis öğrenmeye başladı. On bir yaşlarında iken hocası Dâhilî'nin rivayet sırasında yaptığı bazı hataları tashih etmesiyle dikkatleri çekti. On altı yaşına geldiği zaman İbnü'l-Mübârek ve VekT b. Cerrâh'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada annesi ve kardeşi Ahmed ile birlikte hacca gitti. Hac sonrası onlar memleketlerine döndükleri halde Buhârî Mekke'de kaldı ve Hallâd b. Yahya, HumeydT gibi âlimlerden hadis tahsil etti. Daha sonra bu maksatla ilim merkezlerini dolaşmaya başladı. Bu merkezler alfabetik olarak şöyle sıralanabilir: Bağdat'a sekiz defadan fazla gitti ve her seferinde Ahmed b. Hanbel ile görüşüp ondan faydalandı. Basra'ya dört veya beş defa gitti; orada Ebû Âsim en-Nebîl, Ensârî diye tanınan Basra kadısı Muhammed b. Abdullah ve Haccâc b. Minhâl gibi muhaddislerden istifade etti. Mekkî b. İbrahim, Kuteybe b. Saîd vb. âlimlerden hadis dinlemek için Belh'e birkaç defa gitti ve Belhliler'in isteği üzerine onlara kendilerinden ilim tahsil ettiği 1000 hocadan birer hadis yazdırdı. Dımaşk'ta Ebû Müshir'den hadis öğrendi. Hicaz'da altı yıl kaldı. Humus'a gitti. Kûfe'ye birçok defa seyahat ederek Âdem b. Ebû İyâs, Ubeydullah b. Mûsâ. Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn gibi muhaddislerden hadis dinledi. Medine'de İsmail b. Ebû Üveys, Merv'de Abdan b. Osman, iki defa gittiği Mısır'da Saîd b. Ebû Meryem, Abdullah b. Yûsuf ve Asbağ b. Ferec gibi hocalardan hadis tahsil etti. İlk defa 209'da (824), son olarak da 250'de (864) gittiği ve beş yıl süreyle hadis okuttuğu Nîşâbur'da Yahya b. Yahya el-Minkarî gibi hadis hafızlarından faydalandı. Buhârî kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler[106]. Tek nüshası irlanda'da bulunan[107] İbn Mende'ye (ö. 395/1005) ait Tesmiye-tü'1-meşâyih ellezîne yervî canhüm el-İmâm Ebû cAbdillâh Muhammed b. İs-mâcîl el-Buhârî adlı eserde, Buhârînin ei-CdmiVş-şafrih'te rivayette bulunduğu hocalarından 309 muhaddisin adı, yaşadıkları şehirler ve ölüm tarihleri verilmektedir. Arberry bu risaleyi tanıttıktan sonra söz konusu muhaddislere ait listeyi İngilizce olarak yayımlamıştır.[108] Ancak el-Câmi'u's-şahîh'teki rivayetlerin Buhârî'nin derlediği yüz binlerce hadisin pek az bir bölümünü teşkil ettiğini de gözden uzak tutmamalıdır. Meşhur talebesi Firebrî, eJ-Cdmicu'ş-şahîh'i Buhârîden 90.000 talebenin dinlediğini söylemektedir. En tanınmış diğer talebeleri ise İmam Müslim, Tirmi-zî. Ebû Hatim, Ebû Zür'a er-Râzî, Muhammed b. Nasr el-Mervezî, Salih Ce-zere, İbn Huzeyme gibi muhaddislerdir.
Buhârî'nin uzun seyahatleri sonunda derlediği hadislerle geniş bir kütüphane meydana getirdiği ve seyahatleri esnasında kitaplarını imkân nisbetinde yanında taşıdığı anlaşılmaktadır. Cariyesinin, odasında adım atacak yer bulunmadığından şikâyet etmesi, bir gece uyu-mayıp o güne kadar yazdığı hadisleri hesapladığını ve senedleri muttasıl 200.000 hadis kaydetmiş olduğunu söylemesi de bunu göstermektedir.[109] Yazdığı hadislerin kitaplarda kalmayıp onları hafızasına nakşettiğini gösteren en iyi örneklerden biri Bağdat'ta verdiği imtihandır. İbn Adî'nin rivayetine göre, Bu-hârfnin Bağdat'a geldiğini duyan mu-haddisler 100 hadisin sened ve metinlerini birbirine karıştırarak bunları on kişiye verdiler ve onlara Buhârî toplantı yerine gelince bu hadisleri sırayla sormalarını söylediler. Bu on kişi tesbit edilen hadisleri çeşitli İslâm ülkelerinden gelmiş olan muhaddislerin huzurunda okuyarak bunların mahiyeti hakkında bilgi İstediler. Buhârî onlara bu hadislerin hiçbirini okunduğu şekliyle bilmediğini belirttikten sonra, ilk soruyu yönelten kimseden başlayarak, sordukları hadislerin sened ve metinlerinin doğrusunu her birine ayrı ayrı söyledi. Buhârî hakkında tereddüdü olanlar onun nasıl bir hafıza gücüne ve ne kadar geniş bir hadis kültürüne sahip olduğunu gördüler.
Buhârî ve Mihne Olayı. Kur'ân-I Kerîm'-in mahlûk oluşuyla ilgili olarak Mutezile tarafından ileri sürülen görüş[110], devletin de destek vermesiyle İslâm âlemini zor durumda bırakmıştır. Ahmed b. Hanbel, muhafazakâr âlimler için bir imtihan vesilesi (fitne) olan bu olay karşısında büyük bir azim ve se-. batla direnmiş, sonunda devletin desteğini çekmesi üzerine Mu'tezile davayı kaybetmiştir. Buna rağmen konu büsbütün kapanmamış, İslâm âleminde sürüp giden bu tartışmalardan Buhârî de zarar görmüştür. İmam Müslim'in belirttiğine göre Buhârî Nîşâbur'a gittiğinde halk kendisine çok itibar etmiş, onu iki üç günlük mesafede karşılamıştır. Nîşâbur'un tanınmış muhaddisi Muham-med b. Yahya ez-Zühlî halka Buhârfyi karşılamasını tavsiye etmiş, ileri gelen âlimlerle birlikte kendisi de bizzat karşılamaya gitmiş ve talebelerine ona hiçbir kelâm meselesini sormamalarını ten-bih etmiştir. Buna gerekçe olarak da Buhârî kendi görüşlerinin aksine bir fikir beyan edecek olursa aralarında ihtilâf çıkacağını, o takdirde Horasan'daki bütün Haricî, Râfizî, Cehmî ve Mürciî grupların kendilerine düşman olacağını söylemiştir. Yine Müslim'in belirttiğine göre Buhârînin kaldığı ev ziyaretçilerle dolup taşmış, şehre gelişinin ikinci veya üçüncü günü bu ziyaretçilerden biri ona Kur'an'ın mahlûk olup olmadığını sormuş, onun da, "Fiillerimiz mahlûktur; bir sözü ifade edişimiz de (Kur'an metnini okuyuşumuz) fiillerimizdendir" demesi üzerine orada bulunanlar arasında büyük bir ihtilâf çıkmıştır. Buhâr’nin Kur'an okumayı mahlûk saydığını iddia edenlerle bu iddiaya katılmayanlar kavgaya tutuşmuş, bunun üzerine ziyaretçiler ev halkı tarafından dışarı çıkarılmıştır. Bu konuda kendisine anlatılanları nakleden İbn Adfye göre ise Buhârî'yi kıskanan bir muhaddis onun Kur'an mahlûktur görüşünü benimsediğini iddia ederek hadis talebelerini hocalarının kanaatini öğrenmeye teşvik etmiş, ancak Buhârî bu konuda fikrini soran kişiye cevap vermek istememiş, fakat onun üç defa ısrarla sormasından sonra, "Kur'an Allah kelâmıdır, mahlûk değildir; ancak kulların fiilleri [Kur'an1] okuyuşları) mahlûktur; bu konuda soru sormak ise bid'attır" diye cevap vermiş, bunun üzerine ortalık karışmıştır. Sübkrnin kanaatine göre muhaddis Zuhlî, Kur'an metnini telaffuz etmenin mahlûk olduğunu söyleyenlerin kendileriyle konuşulmaması gereken birer bid'atçı, bizzat metnin mahlûk olduğunu söyleyenlerin ise kâfir sayılacaklarını belirtirken Bu-hârî'ye muhalefet etmeyi düşünmemiştir. Eğer Zühlî Buhârî'ye muhalefet etmiş ve mahlûk olan dudaklardan çıkan sözün kadîm olduğunu ileri sürmüşse büyük bir günah işlemiştir. Zira gerek Zühlî ve Ahmed b. Hanbel, gerekse diğer büyük imamlar bu kabil münakaşalara dalmanın doğru olmayacağını ifade etmek istemişlerdir. Anlaşılan odur Ki, bu konuda Haîku efcâH'l-eibâd adıyla bir de müstakil eser kaleme almış olan Buhârî bu ve benzeri itikadî konulan gerektiğinde konuşulacak meseleler olarak kabul etmektedir. Bu olaylardan sonra muhaddis Ahmed b. Seleme Buhârî'yi ziyaret ederek Zühlî'nin Nîşâbur'da belli bir yeri olduğunu, onun görüşlerine kimsenin karşı çıkamadığını söyledi ve bu durumda ne tavsiye edeceğini sordu. Buhârî de, "Ben işimi Allah'a havale ediyorum; şüphesiz Allah kullarının her halini görür"[111] mealindeki âyeti okuyarak Nîşâbur'a bir menfaat elde etmek için gelmediğini, kendisini kıskanan Zühiî'nin dedikodularına son vermek için hemen ertesi gün şehri terkedeceğini bildirdi.[112]
Buhârî Nîşâbur'dan sonra Merv'e gitti. Kendisini yolda karşılayan şehrin tanınmış muhaddis ve fakihi Ahmed b. Seyyar görüşlerinin isabetli olduğunu, fakat halkın anlayamayacağı konulara girmemesi gerektiğini söyledi. Buhârî de kendisine iyi bildiği bir mesele sorulduğu zaman susmasının mümkün olmadığını ifade etti. Daha sonra Merv'den Buhara'ya geçti.
Buhârî kendisinden ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı. Horasan Valisi Hâlid b. Ahmed ez-Zühlî ona bir adamını göndererek el-Câmicu'ş-şahîh, et-Tânhu'l-kebîr ve diğer eserlerini kendisinden dinlemeyi arzu ettiğini bildirince bu talebi reddetti. İlmi küçük düşüremeyeceğini, onu başkalarının ayağına götüremeyeceğini, gerçekten arzu ediyorsa hadis okuttuğu mescide -veya evine- gelmesini, bunu da istemiyorsa hadis okutmasını yasaklayabileceğin! söyledi. Hz. Peygamber'in, "Kendisine sorulan şeyi öğretmekten kaçınan kimsenin ağzına ateşten gem vurulacağını" ifade eden hadisi sebebiyle ilmi kimseden esirgemediğini de haber verdi. Buhara valisinin sadece kendi çocuklarına ders vermesi yolundaki isteğini de ilmi belli insanlara tahsis edemeyeceği gerekçesiyle reddetti. Bunun üzerine vali, yakın adamlarından bazılarının Buhârf-nin Ehl-i sünnet görüşüyle bağdaşmayan fikirlere sahip olduğunu iddia etmelerini sağladı. Sonra da bu iddiaya dayanarak onu kendi memleketinden sürdü. Buhârî oradan Semerkant'a gitmek üzere yola çıktı. Semerkant'a 3 mil mesafede bulunan Hartenk kasabasındaki akrabalarını ziyaret etti. Fakat orada hastalandı ve Semerkanfa gidemedi. 256 yılının ramazan bayramı gecesi vefat etti, ertesi gün[113] orada toprağa verildi. Ailesi hakkında bütün bilinenler, Ahmed adında bir oğlu olduğu, evinde birkaç cariyesi bulunduğundan ibarettir.
Şahsiyeti. Buhârî orta boylu olup zayıf ve ince bir yapıya sahipti. Birçok güzel huyu yanında az konuşması, başkalarının sahip olduğu imkânlara Özenmemesi gibi özellikleri de vardı. Yiyip içmeye önem vermezdi. Onun cömertliğini, dünya malına değer vermediğini ve yardım severliğini gösteren davranışları pek çoktur. 25.000 dirhem alacaklı olduğu birine karşı gösterdiği müsamaha dikkat çekicidir. Uzun zamandan beri borcunu ödemeyen bu şahıstan bazı idareciler vasıtasıyla alacağını tahsil etmesini tavsiye edenlere, "Ben onlardan yardım istersem onlar da benden işlerine geldiği gibi fetva vermemi isterler; dünya için dinimi satamam" demiştir. Fakat bazı dostları ona rağmen bu konuyu yöneticilere söylediler. Buhârî bunu haber alınca ilgililere mektup yazarak borçluya bir kötülük yapılmamasını istedi ve onunla her yıl kendisine 10 dirhem ödemek üzere anlaşma yaptı. Buhârî'nin dünya işleriyle ilgilenmediği, şahsî işlerini bir adamının yürüttüğü kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır.
Buhârfnin ahlâkî faziletleri, tenkit ettiği râviler hakkındaki son derece mutedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadeleri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü'l-hadîs) olduğunu, muhad-dislerin onun hakkında fikir beyan etmediğini (seketû anh) söylemekten ibarettir. Hadis uydurmakla tanınan kimseler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifadesini pek nâdir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söylemesi ve, "Allah Teâlâ'nın beni gıybetten dolayı hesaba çekmeyeceğini umarım" demesi bu konudaki titizliğini göstermektedir. Bir gün hadis okuturken âmâ olan talebesi Ebû Ma'şer bir hadisten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline tebessüm eden Buhârî, daha sonra bu tebessümü ile Ebû Ma'şer'e haksızlık ettiğini düşünerek ondan helâllik istedi.
Buhârî'nin oğlu gibi sevip ilgilendiği kâtibi Muhammed b. Ebû Hatim, onun ok atmayı çok sevdiğini, yanında bulunduğu uzun yıllar boyunca attığı oklardan sadece ikisinin hedefe isabet etmediğini ve bu hususta kimsenin onunla boy ölçüşemeyeceğini söylemektedir. Bazı kitaplarda yer alan ahlâkî beyitleri ise onun şiir zevkini yansıtmaktadır.
Buhârryi yakından tanıyan âlimlerin takdirkâr ifadeleri, onun ilmî şahsiyeti ve otoritesi hakkında fikir vermektedir. Hocası Nuaym b. Hammâd ile muhad-dis Ya'küb b. İbrahim ed-Devrakî, "Buhârî bu ümmetin fakihidir" derlerdi. Bas-ralı hocalarından Bündâr diye tanınan Muhammed b. Beşşâr Buhârî gibi bir âlim görmediğini ifade eder ve Buhârî Basra'ya gelince onunla iftihar ettiğini söylerdi. Hadis ve fıkıh ilimlerindeki derin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Râhûye muhaddislere, "Bu gençten hadis yazınız" diye tavsiyede bulunduktan sonra eğer Buhârî Hasan-ı Basrî zamanında gelmiş olsaydı hadis ve fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi. Yine Basralı hocalarından ve "emîrü'l-mü'minîn fi'l-hadîs" lakabını atmış nâdir muhaddis-lerden biri olan Ali b. Medînî'ye, "Buhârî sadece senin yanında tevazu gösteriyor" dediler. İbnu'l-Medînî de, "Siz ona bakmayın, onun gözleri kendi gibi birini daha görmemiştir" karşılığını verdi. Diğer bir hocası olan Amr b. Ali el-Fellâs ise onun bilmediği hadise hadis denileme-yeceğini söylerdi. İmam Müslim Buhârî'ye hitaben, "Sana ancak seni çekemeyenler kızabilir. Dünyada senin bir benzerinin bulunmadığına şahadet ederim" diyerek ona duyduğu derin sevgiyi dile getirmiştir. İbn Huzeyme ise. "Şu gök kubbenin altında Resûlullah'ın hadislerini Buhârî'den daha iyi bilen ve daha iyi ezberlemiş olan birini görmedim" derdi. Hocalarından Muhammed b. Selâm el-Bîkendî ile Abdullah b. Yûsuf et-Tinnîsî hadis kitaplarını ona tashih ettirmişlerdi. Humeydî de hadise dair bir meselede muhaddislerden biriyle anlaşmazlığa düşünce henüz on sekiz yaşında bulunan talebesi Buhârryi hakem tayin etmişti.
Hadisçüiği. Hicrî ilk üç asırda hadise hizmetleriyle tanınan Önemli şahsiyetler arasında Buhârî'nin ön planda gelmesinin sebebi, sahih hadisleri ilk defa bir araya getirmesinin yanında hadis il-mindeki tartışmasız otoritesidir. Yüz binlerce rivayet arasından en sahih olanları seçmedeki metodunu Müslim'in aynı adlı çalışmasındaki farklı metoduyla mukayese ederek onu Buhârî'ye tercih etmek isteyenler fazla taraftar bulamamışlardır. Rivayetlerde her âlimin göremediği ince kusurları (ilel) farketme hususunda Müslim'den de ileride olduğu, senedleri meydana getiren şahısların hem aynı zamanda yaşama, hem de birbiriyle uzun müddet görüşme şartın! uygulama hususunda hiçbir muhaddi-sin onunla boy ölçüşemediği kabul edilmiştir. Bunlardan başka hadislerden elde ettiği fıkhî görüşlerini bab başlıklarında göstermeye çalışması, bir hadisin ihtiva ettiği birkaç hükmü ilgili yerlerde zikretmek için onu tekrardan kaçınmaması gibi ilmî özellikleri sebebiyle el-Câ-micu'ş-şahîh diğer hadis kitaplarına tercih edilmiştir. Bütün muhaddisler gibi Buhârî de eserlerine aldığı hadisleri hangi prensiplere göre seçtiğini kaydetmemiştir. Onun bu prensipleri (şartlar) daha sonra eserleri incelenmek suretiyle tesbit edilmiştir. Bununla beraber Buhârî bazı râviler hakkında tenkitte bulunurken bir kısım prensiplerinden söz etmiştir. Meselâ İbn Ebü Leylâ'dan söz ederken, sadûk olmakla beraber hadisin sağlamı ile çürüğünü birbirinden ayıramadığı için ondan ve onun gibilerden hadis rivayet etmediğini belirtmiştir.[114] Birinden hadis yazarken onun ismini, künyesini, nisbesini ve hadisi nasıl öğrendiğini mutlaka sorduğunu, aldığı cevaplar sonunda eğer o kişiyi yeterli bulursa ondan hadis rivayet ettiğini, aksi halde onun şeyhinden yazdığı aslı gördükten sonra hadislerini yazdığını ifade etmekte, fakat bazı hadis talebelerinin ne yazdıklarına ne de nasıl yazdıklarına dikkat etmediklerinden yakınmaktadır.[115] Buhârfnin rivayetteki titizliğine rağmen çoğu kendi hocası olan bazı zayıf râvilerden hadis almasının sebebini anlamak kolay değildir. Kendilerinden Müslim'in rivayette bulunmayıp sadece Buhârî'nin hadis aldığı muhaddis-lerin sayısı 435'tir. Bunlardan zayıf olmaları sebebiyle tenkit edilenler seksen kadardır. Şüphesiz Buhârî bu muhaddis-lerin her biriyle bizzat görüşmüş, rivayetlerini gözden geçirmiş ve onların hadislerini çok defa bir konuyu desteklemek üzere kullanmıştır.[116]
Buhârî'nin yakın talebeleri, kendisinin kitaplarını yazarken malzemeleri önce ayrıntılı olarak tesbit ettiğini, meydana getirdiği hacimli eseri üzerinde uzun süre titizlikle çalışarak son şeklini verdiğini söylemektedirler. İbn Hacer onun "Ki-tâbü'l-İ ctişâm"ı el-Edebü'l-müfred'de yaptığı gibi önce müstakil bir kitap olarak yazdığını, daha sonra onu ihtisar ettiğini düşünmektedir.[117] Bizzat Buhârî'nin bütün kitaplarını üçer defa yazdığını söylemesi,[118] onun eserlerini yazdıktan sonra talebelerine okuttuğunu, bu sırada bazı konulan ilâve edip bazılarını çıkardığını, daha sonra eserini ikinci ve üçüncü defa aynı şekilde okutup tashih ettiğini göstermektedir. Nitekim bazı kitaplarının farklı nüshalarında bunu görmek mümkündür. Henüz yirmi yaşına basmadan ve kendi ifadesiyle "Hz. Peygamberin kabri başında mehtaplı gecelerde" yazdığı ef-Td-rîhul-kebîr onun ilk eserlerinden biridir. Çok erken bir devirde yazdığı bu kitabın bir rivayetini gören Ebû Zür'a er-Râzî onda bazı hatalar tesbit etmiş, İbn Ebû Hatim er-Râzî de bunun üzerine Be-yûnü hata'i Muhammed b. İsmâ'îl el-Buharı fî Târihih adlı eserini kaleme almıştı. Buhârî'nin talebelerinden Muham-med b. Süleyman b. Fâris ed-Dellâl'ın aynı esere ait nüshasını gören Hatîb el-Bağdâdî, Ebü Zür'a ile İbn Ebû Hâtim'in sözünü ettikleri hatalardan bazılarının bu nüshada yer almadığını tesbit etmiştir. Aynı şekilde Hatîb el-Bağdâdî'nin Mu-vazzıhu evhâmi'l-cem ve't-tefrîk adlı eserinde işaret ettiği bazı hataların Buhârî'nin talebelerinden Muhammed b. Sehl b. Kürdî'nin rivayet ettiği nüshada bulunmadığı görülmektedir. Bu sonuncu nüshanın, et-Târîhu'1-kebîr'm Buhârî tarafından üçüncü defa tashih edilmiş nüshalarından biri olduğu anlaşılmaktadır. Târihti Bağdâd'Ğa nakledildiğine göre [II, 7), 230'da (844-45) vefat eden İs-hak b. Râhûye'nin, talebesi Buhârî'nin et-Târîhu'l~kebîr"in eline alarak Emîr Abdullah b. Tâhir'e, "Sana bir hârika göstereyim mi?" dediği, eserin bu tarihten, 252'de (866) vefat eden ve Bündâr diye tanınan Muhammed b. Beşşâr'a varıncaya kadar[119] birçok değişik râviyi ihtiva ettiği dikkate alınırsa Buhâ-rî'nin hayatının ileri bir safhasına kadar eserini devamlı surette yenileyip ikmal ettiği anlaşılır.

Eserleri:

1- el-Câmi'u's-sahîh". Buhârî, halk arasında Şahîh-i Buhârî diye şöhret bulan bu eseri 600.000 kadar hadis arasından seçerek on altı yılda meydana getirdiğini, her bir hadisi (veya babı) yazmadan önce mutlaka boy abdesti alarak iki rek'at namaz kıldığını söylemiştir. Eserini Buhara'da yazmaya başlamış, çalışmasına Mekke, Medine ve Basra'da devam etmiştir. Yeryüzünde hiçbir esere gösterilmeyen bir ihtimama maz-har olan ve İslâm dünyasında üzerine yüzlerce inceleme ve şerh kaleme alınmış bulunan el-Câmi'u'ş-şahîh İstanbul, Mısır, Hindistan ve Avrupa'da birçok defa basılmıştır.
2- et-Târîhul-ke-bîr. Buhârî'nin el-Câmizu'ş-şahîh'ten önce yazdığı bu kitap sahasının ilk eserlerinden biri olup burada ashaptan kendi şeyhlerine gelinceye kadar 13.000'e yakın râvinin güvenilirlik derecesini tesbit etmiştir. et-Târîhu'l-kebîr Haydarâ-bâd'da Dârü'l-maârifi'l-Osmâniyye tarafından dört büyük cilt (sekiz cüz) halinde basılmıştır (1361-1364), Ayrıca Dâ-rü'1-kütübi'l-ilmiyye ve Müessesetü'1-kü-tübi's-sekâfiyye tarafından eserde geçen şahısların ve hadislerin fihristi hazırlatılarak Beyrut'ta iki cilt halinde yayımlanmıştır (1407/198).
3- et-Târihu'1-ev-sat. et-Târîhu'l-kebîrin bir muhtasarı olduğu anlaşılmakla beraber eserin tam olarak günümüze geldiği bilinmemektedir. Çok eksik bir nüshası Hindistan'da mevcuttur.[120]
4- et-Târîhu'ş-şağir. et-Târîhu'I-kebîr'in bir hulâsası olup râvileri et-Tâ-rîhu'l-kebîr'deki gibi alfabetik olarak değil vefat tarihlerine göre ele almakta ve onlar hakkında diğer eserlerinde rastlanmayan bilgiler vermektedir. Eser Muhammed el-Ca'ferî tarafından Alla-hâbâd'da[121] ve Ahmedâ-bâd'da (1325), Mahmud İbrahim Zayed tarafından da Kahire'de (1396-1397/1976-1977) iki cilt halinde yayımlanmıştır. Bu çalışma, Yûsuf el-Mar'aşlî tarafından içindeki hadislerin fihristi yapılarak Beyrut'ta yeniden basılmıştır (1986).
5- Kitâbü'd-Du'afâ'i'ş-şağîr. İbrahim ismiyle başlamakta ve 418 râviyi ihtiva etmektedir. Buhârfnin daha önce zikredilen kitaplarına nisbetle oldukça küçük hacimli olup alfabetiktir. Eser Agra'da (1323), Allahâbâd'da (1325), Bûrân ed-Danâvî'nin tahkikiyle Beyrut'ta (1404/ 1984), Abdülazîz İzzeddin es-Seyrevân tarafından el-Mecmû fi'd-du^afâ3 ve'l-metrûkîn adıyla ve Nesâî ile Dârekutnf-nin ed-Du'o/d3 ve'1-metrûkîn adlı eserleriyle birlikte Beyrut'ta (1405/1985) ve Mahmûd İbrahim Zâyed'in tahkikiyle Ne-sâî'nin Kitâbü'd-Du'aîâ3 ve'1-metrû-kîn'i ile birlikte yine Beyrut'ta (1406/ 1986) yayımlanmıştır.
6- Kitâbü'1-Künâ. et -Târîhu'l- kebîr "ı tamamlayıcı mahiyette olan bu eser, isimlerinden çok kün-yeleriyle tanınan 1000 kadar râvi hakkında kısa bilgiler vermektedir. Kitabın sonunda Abdurrahman b. Yahya el-Mu-alümî el-Yemânî'nin eseri tanıtan bir yazısı bulunmaktadır. İbn Ebû Hatim er-Râzfnİn Beyânü hata0! Muhammed b. İsmâ'îl el-Buhârî fî Târîhih adil eseriyle birlikte Haydarâbâd'da basılmıştır (1360).
7- et-Târîh fî ma'rifeü mvâti'l-hadîş ve nakaleti'1-âşâr ve temyizi şi-kâtihim min ducafâihim ve târihi ve-fâtihim. Bu eser de Buhârî'nin diğer tarih kitaplarına nisbetle oldukça küçük hacimli olup Topkapı Sarayı Müzesi Kü-tüphanesi'nde bir nüshası bulunmaktadır.[122]
8- et-Te-vârih ve'1-ensâb. Bazı önemli şahsiyetler hakkında bilgiler ihtiva eden eserin diğer kitaplarda olduğu gibi belli bir metodu yoktur. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bir nüshası mevcuttur.[123]
9- el-Edebü'l-müfred. el-Cânü'u's-sahih'-te bulunmayan güzel ahlâka dair bazı hadisleri de ihtiva eden ve 644 bab içinde 1322 hadisi toplayan eser Hindistan'da (1304), Agra'da 0 306), İstanbul'da (1306, 1309), Kahire'de (1346, 1349) ve Muhammed Fuâd Abdülbâkî'nin tahkikiyle yine Kahire'de (1375/1955) yayımlanmıştır.
10- Taiku ef'âli'l-'ibâd. Kulların diğer fiilleri gibi Kur'an'ı telaffuz edişlerinin de mahlûk olduğunu ortaya koymak maksadıyla yazılan eser Muhammed Şemsüîhak el-Azîmâbâdî tarafından Delhi'de (1306), Ali Sâmî en-Neşşâr ile Ammâr et-Tâlibî tarafından Akâ'ı-dü's - selef adlı eser içinde (1970], daha sonra müstakil olarak Beyrut'ta (1404/ 1984) yayımlanmıştır.
11- Ref'u'l-yedeyn fi'ş-şalât. Namazda rukua varırken ve rükûdan kalkarken tekbir almanın sünnet olduğuna dair olan eser, Urduca tercümesiyle birlikte Kalküta'da (1256), Tenvîru'î-cayneyn bi-refoi'l-yedeyn ii'ş-şalât adıyla Delhi'de (1299), Hayrü'1-ke-îâm fil-kıra'ati halfe'1-imâm ile birlikte Kahire'de (1320) ve Ahmed eş-Şe-rîf tarafından Kurratül-'ayneyn bi-ref'i'l-yedeyn fi'ş-şalât adıyla Kuveyt'te (1983] basılmıştır.
12- Kitâbül-Kırâ'a-ü halfe'1-imâm. Ehl-i re'y'in görüşlerinin aksine farz namazlarda imamla beraber cemaatin de Kur'an okumasının gerekli olduğunu ileri süren eser, Hay-rü'1-keîâm fi'I-kirâati halfe'1-imâm adıyla ve Urduca tercümesiyle birlikte Delhi'de (1256), Kahire'de (1320) ve Beyrut'ta (1985) yayımlanmıştır.
Buhârî'nin bunlardan başka el-cAki-de[124], Ahbârü'ş-sıfât[125], Kaiâya'ş-sahabe ve't-tâbicîn, et-Tefsîrü'l-kebîr[126], Kitâbixl-cAtîk[127], el-Eşribe, el-Hibe, el-Vuh-dân[128], el-Mebsût, el-zİlel, el-Fe-vâ'id, el-İctisâm, Kitâbü Ashâbi'n-nebî[129], Esmâ'ü'ş-sahâbe, Kitaba'1-îmân[130], Birru'l-vâlideyn, el-Câmiu'ş-şağîr, el-Câmı'u'l-kebîr[131] bu eserden meydana getirdiği düşünülebilir gibi eserleri bulunduğu, hocalarının adlarını yazdığı bir Meş-yeha'sı olduğu eserlerindeki ifadelerinden ve kaynaklardan anlaşılmaktadır. Buhârî'nin üç râvi ile Hz. Peygamber'e ulaşan rivayetlerini ihtiva eden eş-Şüid-şiyyât daha sonraları tertip edilmiştir. Onun el-Câmicu'ş-şahîh'teki bazı "kitâb"ları önce müstakil olarak yazdığını, bunları daha sonra yeniden gözden geçirerek eserine birer bölüm olarak aldığını tahmin etmek güç değildir. Daha çok et-Târîhu'l-kebîr'ûe görülen eş-Şahîh, el-Musned, el-Musnedu'l-kebîr, el-Muhtaşar gibi kitap isimleriyle de el'Câmi'u'ş-şahîh'i kastetmiş olmalıdır.

[105] 20 Temmuz 810

[106] Zehebî, A''lâmü'n-nübel, XII, 395

[107] ChesterBeatty, nr. 5165/1, 11 varak

[108] Bk. bibl. 1

[109] Zehebî, A'lâmü'n-nübelâ, XII, 411, 412, 452

[110] Bk. hal-Ku'1-kur'ân

[111] el-Mü'min 40/44

[112] Buhârî'nin halku'l-Kur'ân meselesiyle ilgili görüşleri İçin bu maddenin "Akaide Dair Görüşleri" bölümüne bakınız

[113] 1 Eylül 870 Cuma

[114] Tirmizî, "Şalât", 152

[115] Zehebî, 'Aolâmü'n-nübelâ, XII, 406

[116] Ayrıca bk. el-CÂ-Mfu's-Sahtti

[117] Fethu'l-bârt, XIII, 246-247

[118] İbn Hacer, Tağifiçu't-ta Itk, V, 418

[119] Buhârî, I, 49

[120] Bankipûr 12/32, nr. 687, 56 varak

[121] 1324, taşbaskı

[122] Medine, nr. 524, 18 varak

[123] III. Ahmed, nr. 2969, vr. 382a-399b

[124] et-Teuhîd, Sezgin, I, 259

[125] Sezgin, a.y.

[126] et-Tâ-rîhu'l-kebir, VIII, 232, 265; Brockelmann, 111, 179

[127] et-Târîhu'l-kebîr, II, 95, 169

[128] Sadece bir hadis rivayet eden sahâ-bîlere dair

[129] et-Târîhu'l-kebîr, II, 60

[130] et-Târîha I-kebîr, 11, 158

[131] el-Câmiu'ş-şahih
 
Üst Ana Sayfa Alt