Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Imam Ile (geçen) Günler 4. Bölüm (tr. Alt Yazılı Video ).

H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İmam ile (Geçen) günler 4. Bölüm (Tr. Alt yazılı Video ).


Ummet-i İslam (www.ummetislam.net) sitesi , Şeyh Eymen Ez Zevahiri’nin asrın Müceddid İmamı Usame Bin Ladin ile anılarını anlattığı ”İmam ile günler” video serisinin 4.Bölümünü Türkçe alt yazılı olarak kıymetli takipçilerine takdim eder.

Metnin Türkçe Tercümesi ;
İmam ile Günler (4)

Mücahid Şeyh Eymen ez-Zevahiri,

Allah onu korusun

بسم اهلل الرحمن الرحيم

Bismillah, elhamdulillah. Salat ve selam Allah’ın Resulüne, onun ehline, ashabına ve ona tabi olanlara olsun.

Tüm mekanlardaki sevgili kardeşlerim: Es Selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. Ve devam ederek:

Bu, Şeyh Usame ile yaşadığım güzel anıları anlattığım “İmam ile günler” serisinin dördüncü bölümüdür – Allah ona bol bol rahmet eylesin ve bize ona katılmayı nasip etsin.

Bu bölümü önemli bir meseleye işaret ederek başlatmak istiyorum; ayni önceki bölümlerde gibi bu bölümde de kendileri ile beraber (belirli bir süre içinde savaş meydanlarında gerçekleşen) aynı olayları yaşadığım şehitlere dikkat çekmek istiyorum.

Ve şuan hayatta olanlardan bahsetmek istemiyorum, zira onların güvenliği için endişeleniyorum çünkü savaş hala devam ediyor ve düşman her türlü bilgiyi elde edebilmek ve onu Müslümanlara, mücahitlere veya cihadın ve mücahitlerin destekçilerine karşı kullanmak için hevesli ve bizi gözetlemekte.

Bu arada, yaşayan kardeşlerimize olan minnettarlığım malumdur. Sadık grupların kısıtlı mühimmatları ile tarihin en güçlü askeri kuvvetine karşı çarpıştıkları ve Allah’ın lütfü ile onları yendikleri bu zor ve sıkıntılı dönemde onların cihad ve mücahitler için neler verdiklerini ben ve diğer (hayatta olan) kardeşleri unutamayız.

Bu fırsatı kullanarak hayatta olan kardeşlerimize bize, cihada ve mücahitlere destek verdikleri için teşekkür etmek istiyorum ve onlara şunu söylemek istiyorum: sizin hakkınızda açıktan açığa konuşmuyorsam bu sadece sizin emniyetiniz ve güvenliğiniz içindir ve Allah’ın izni ile sizin kahramanlığınızı, cömertliğinizi ve faziletinizi öveceğimiz günler gelecektir.

Bu ağır ve zorlu sınamada yanımızda oldukları için tüm Afgan ve Pakistan halkına ve özellikle onurlu Peştun ve Balus kabilelerine övgülerimi iletmek istiyorum. Allah’tan cihadın ve mücahitlerin yanında olan herkesi bol bol mükafatlandırmasını diliyorum. Bu ilk sözümdü.

İkinci sözüm: Mücahit, Müceddid ve imam Şeyh Usame’yi övme konusunda gerçekten cok ihmalkar davrandığımı düşünüyorum.

Durumun dengesizliğinden, bu şiddetli savaş ile meşgul olmaktan ve mücahitlerin ve bizim güvenlik durumumuzdan dolayı hatalı davranışlarda bulunabilirim ve kardeşlerden kusuruma bakmamalarını rica ediyorum.

Doğrusu, İslam ümmetine sadık olan yazarları ve entelektüelleri, Şeyh Usame’yi seven ve onun önemini ve değerini bilen hukukçuları ve cihad ve hicret yolunda onunla olan arkadaşlarını ve dostlarını seven herkesi Şeyh Usame bin Ladin hakkında hiç konuşmadıkları için sert bir şekilde azarladım.

Bu imam, ve (cihad ve Allah’ın şeriatını ikame etme konusunda) Müceddid İslam tarihinde göze çarpan yükselen bir dev gibidir. Kendisi günümüzün ve asrin Selahaddin el Eyyubi’sidir dersem abartmış olmam.

Malini, mülkünü, işini, ülkesini, ailesini ve hatta vatandaşlığını ve kimliğini terk etmiş bir adamdır. Hepsini Allahu teala için terk etti.

Allah onu gençliğinden beri cihad ile meşgul olmakla şereflendirmiştir.

Gençliğinden beri İslam düşmanlarına karşı cihad etmekle meşguldü ve hem komünist Rus imparatorunu, hem de batılı amerikan haçlı imparatorunu yenilgiye uğratmakta katkı sağlayarak Allah tarafından şereflendirilmiştir.

İkisi de (bu iki imparatorun yenilmesindeki katkısı) kısa bir süre içinde başarıldı, yirmi seneden daha az bir süre idi. Her iki olayda bol bol, açıkça ve cömertçe infak etti ve bu ümmetin kahramanlarından biriydi.

Bu ümmetin kendi kahramanlarını tanıması ve övmesi lazım ve onların haberlerini (Allaha ibadet etme konusundaki yollarını ve başarılarını) gelecek nesillere iletmesi lazım.

Öyleyse bu kardeşler nerde? Şeyhin önemini bilenler nerde? Bu ümmette onlardan bol bol vardır, bundan eminim. Neden sessiz kalıyorlar? Bunun benim görevim olmasına rağmen gene de onların bu yükü üzerimden alacaklarını ümit etmiştim.

Ne yazık ki, bir futbol oyuncu, sanatçı veya sahtekar bir politikacı öldüğü zaman onlarca kitaplar, gösteriler ve filimler ( o sahisin adına) yayınlanıyor. Kardeşlerim, Şeyhi takdir etme konusunda sizin katkılarınız nerde?

Bu asrin hubeli olan Amerika’ya karşı cihad eden ve Amerikanın onu bir numaralı düşmanı olarak gördüğü mücahit imam Müceddid Şeyh Usame bin Ladin!

Gerçekten tüm kardeşleri tembihliyorum ve Şeyhin değerini bilen herkese sesleniyorum.

Ayrıca Şeyhin tüm sevdiklerine, arkadaşlarına, yoldaşlarına ve cihad ve hicret yolunda ona katılan herkese Şeyhin bütün başarılarını hem sözle hem kalemle yayarak ve herkese duyurarak göstermeleri için sesleniyorum.

Ve ayrıca, konuşmada ve yazmada pek basarili olmayanlar kendilerine bu isleriyle yardımcı olabilecek iyi niyetli kişilerden yardim istesinler, ve benim sadece kısmen şahit olduğum ve en çok kendilerinin şahit olduğu bu güzel anıları ve hikayeleri toplasınlar.

Hatta onlara sesleniyorum ve kendilerini Şeyhin bu güzel hikayelerini gizlemek yerine onun kahramanlığını ve faziletini açık açık anlatmak ve methetmek ile görevlendiriyorum;

seslerini duyursunlar, zira buda Şeyhin imajını kötülemeye çalışan Amerika’ya karşı sürülen cihadın bir parçasıdır. Buna dikkat çekmek istedim.

Birde, kardeşler Şeyh Usame bin Ladin hakkında konusunca onun ahlakından, davranışlarından, yumuşak huyluluğundan ve cömertliğinden bahsederler. Şüphesiz kendisi tüm bu meziyetlere sahipti, buna hem dostları hem de düşmanları şahitlik ettiler.

Bizim gerçekten onun faziletini göstermemiz ve methetmemiz lazım.

Ancak, Şeyh Usame güzel ahlaklı, geçimli ve yumuşak huylu olduğu için mi imam oldu? Şeyh Usame Ruslara karşı cihada katılmış ve amerikaya karşı sürülen cihadı başlatmış bir Müceddid, bir imam idi.

Fesat çıkaran sahtekar yöneticileri ortaya çıkardı. Bu saydığımız unsurlar Şeyhin hayatındaki en önemli konulardı. Bu yüzden kardeşlerim, neden Şeyh Usame’den bahsedince onun bu asıl önemli olan ve kendisine imam unvanını kazandıran sıfatları konusunda sessiz kalıyorsunuz?

Birde, bazı kardeşler Şeyhin hakkında konuşunca sadece onun Ruslara karşı sürdürdüğü cihattan bahsediyorlar ve Şeyhin hayatındaki son derece önemli olan iki mesele hakkında sessiz kalıyorlar.

Birinci mesele Şeyh Usame’nin Amerika’ya karşı sürdürdüğü cihattır. Şeyh Usame bin Ladin İslam ümmetini ortak düşman olan Amerika’ya karşı toparlayıp harekete geçirmeyi başardı. Bu konuda onun çabası Allah Azze ve Celle’nin lütfü ile başarılı oldu.

İkinci mesele ise Şeyh Usame’nin sahtekar ve ahlaksız yöneticilere karşı duruşudur. Şeyh Usame’nin yılanın başı olan en büyük düşmana karşı hepimizin birleşmesinin gerektiğini söylediği doğrudur.

Birde bu dönemin Hubeline karşı birleşmemizin gerektiğini söylerdi. Eğer bu koskoca put yıkılırsa, ona tabi olanlarda yıkılıp dağılacaklardır.

Ayni zamanda Şeyh sahtekar yöneticileri ifşa edip açığa çıkarırdı, onları eleştirirdi, onlara meydan okurdu ve ümmeti onlara karşı kışkırtırdı. Evet kardeşlerim, bu iki konu hakkında nerede bahsedildi?

Şeyh hakkında konuştuğunuzda bu iki meseleyi neden hiç açmıyorsunuz? Tanıtımlarınızda Şeyhin hayatındaki bu iki önemli hususun bulunmamasının sebebi nedir?

Sevgili kardeşlerim, Şeyh Usame Arap halkının sahtekar yöneticilerine karşı ayaklanmasını övmüştür ve kendisi buna daha önceden teşvik edenlerin arasındaydı. Halkı (sahtekar yöneticilere karşı) harekete geçmeye, baş kaldırmaya ve ayağa kalkmaya teşvik etmiştir.

Ve bu ayaklanmalar başladığında, Şeyh kalktı ve onları destekledi, övdü, tebrik etti ve en önemlisi, onlara liderlik yaptı. Onlara liderlik yaptı çünkü bu ayaklanmaların doğru yöne yönlendirilmesi lazım;

İslam kanunları ile hükmeden bir yönetime ve sahtekar yöneticilerden, ülke içindeki fesatçılardan ve dışardan gelen işgalcilerden kurtulmaya doğru yönlendirilmesi lazım.

Ayaklanmanın ardından gelen olaylar Şeyh Usame’nin ümmeti demokratik ve laik bataklığına karşı uyarma konusundaki görüsünün doğru olduğunu gösterdi. Hakikat ortaya çıktı ve maskeler düştü.

Amerika ve onun ajanları dişlerini gösterdiler ve gerçek yüzlerini sergilediler. Ayaklanmaları tanklarla, bombalarla, hava saldırılarıyla, silahlarla ve kurşunlarla ezdiler. Kendi oluşturdukları ve taptıkları demokrasi putunu yakıp yıktılar.

Şeyhin görevin tamamlanması için (hedefe ulaşabilmek için) ayaklanmaya çağırması ve olayların gelişmesi Şeyhin kavrama kabiliyetini ve bakış açısının doğruluğunu gösteriyor.

Bu ayaklanmalar demokrasinin bataklığında kaybolup gittiler ve İslam ile bağlantısı olan grupların çoğu şaşırdılar, yoldan saptılar ve ( niyet ettikleri hedefe ulaştıran) doğru yolu üzerinde durdukları cezbenin ve serabın içinde kaybettiler.

Bugün (olayların açıkça gösterdiği gibi) Şam’da, Mısır’da, Libya’da ve Tunus’ta olup biten olayların Amerikanın planına göre ilerlediğini görüyoruz; detaylar ve zamanlama farklı olsa bile her şeyin tek bir hedefi var – buda İslam-i hareketini demokrasi, laiklik ve milliyetçilik bataklığına sürüklemektir;

ve fışkıran bir nehrin gücü bir ormanın veya bir batağın içinde nasıl dağılırsa böylece bu hareketin gücüde ayni bu şekilde dağılacaktır. Ve bu (hareket tarzı) işe yaramayacak olursa hemen B planı uygulanır ve Amerikalı düşman çirkin yüzünü ortaya çıkarır;

ajanlarına işaret verir ve zor kullanıp öldürerek, boyun eğdirerek ve Arap halkının İslam-i kanunlarla hükmedilme, dışardan gelen işgalcilerden ve ülke içindeki fesatçılardan kurtulma ümidini ayaklarıyla ezerek ilerlemelerini emreder.

Ey kardeşlerim; bugün Mısırda olup bitenler liberalizm, insan hakları ve demokrasi taraftarlarının ve laiklerin Amerikalı düşman ile birleşip isledikleri apaçık bir cürümdür. Amerikanın ürettiği, finanse ettiği, alıştırma yaptırdığı ve çeşitli denemelerden geçirdiği güçlü askeri makineleri Amerikanın kontrolü altında kullanıyorlar.

Hizipçi Hıristiyanlardan, amerikanlaşmış askeri ordusundan ve Sisi den oluşan bu tehlikeli üçlüye ne yazık ki o „ Batıl Partisi“ (Nur Partisi) de katildi.

Sevgili kardeşlerim, bunların hepsi Amerikan Askeri Projesine hizmet etmek ve onun ilerlemesini sağlamak için ayağa kalktılar. Ve bunların hepsi Arap halkının yoluna tas koyarak onların İslam’a dönme, kendilerini dışardan gelen işgalcilerden özgürleştirme ve ülke içindeki fesatçılardan kurtulma imkanını engelliyorlar.

Ey Mısırdaki sevgili kardeşlerim, biz bugün ahlaksız ve pis laiklerle, cani bir ordu ile ve sahtekar hakimlerle karşı karşıyayız. Bir araya toplanmış satılmış yöneticilerle ve tamamen planlanmış ve ardından düzenlenmiş cürümlerle karşı karşıyayız.

Bu mücrimler ümmete karşı geliyorlar. Onların zulmüne karşı mücadele etmek ve onu defetmek ümmetin hakkı dır. Kadılar dinimize, namusumuza ve malımıza zulmedenin tüm yollarla defedilmesinin gerektiğini belirlemişlerdir.

Ayrıca onları ne ile defedileceklerine karar vermekte ümmetin hakkidir. Bu zulme karşı mücadele etmek için işine yarayan her yola başvurmak tüm ümmetin ve bu ümmetin her ferdinin hakkidir.



Kurbanın mücrime karşı verdiği mücadele yöntemini mücrimin kurbanının üzerinde uygulamaya hakki yoktur. Mazlumun zulmü defetme yöntemini zalimin mazlumun üzerinde uygulamaya hakki yoktur.

Zulme karşı mücadele etmek İslam’ın belirlediği şer‘i bir vazifedir ve hiç kimsenin herhangi bir kişinin zulmü defetmek için uygun yöntemlere başvurmasına engel olmaya hakki yoktur.

Bugünkü konuşmanın başında bunu dile getirmek istedim. Size daha önceden söz verdiğim gibi, Şeyh Usame bin Ladin’in Tora Bora’daki günlerinden bahsetmek istiyorum, zira o günlerde Şeyhin Allah’a tevekkül ve O’nun zaferine iman konusundaki üstün özellikleri ve düşmanın karşısındaki sebatı açıkça belli olmuştu.

Ve ayrıca sadece üç yüz aslan ile birlikte Amerika’ya, onun müttefiklerine ve ajanlarına ve münafıklara karşı sürdürdüğü zor ve yorucu bir savaşı idare ederek siyasi ve askeri konusundaki yiğitliğini de açıkça belli etmişti.

Sevgili kardeşlerim; Ramazan ayinin on yedisinde başlayan Tora Bora Savaşın döneminde kardeşlerin durumu – nasıl desem – bana Hz. Hüseyin bin Ali’nin durumunu hatırlattı,

Allah ikisinden de razı olsun; zira düşman önlerindeydi, çevreyle bağlantıları kesilmişti ve tek başınaydılar, yardim ve destek yolları kesilmişti ve her yerde münafıklar tarafından tuzağa düşürülmüşlerdi.

O zamanlarda Amerika ve batili müttefikleri Afganistan’la savaşmaya karar almışlardı ve namlularını Tora Bora’ya çevirmişlerdi. Tora Bora Savaşı İslam tarihine damgasını vurmuştu – o kardeşlerin sıra dışı fedakarlıklarıyla nitelendirilmişti.

Kanlarıyla, terleriyle, sabır ve dayanıklılık göstererek fedakarlıkta bulundular, zira bazıları bu savaşta esir düştüler ve son derece kritik olan birkaç imalar ortaya çıktı ve ben bunları anlatmak istiyorum.

Tora Bora Savaşından anlatmak istediğim ilk şey – öncelikle Tora Boradaki Mücahitlere destek verdikleri için arkadaşlara, yardim edenlere ve sevdiğimiz ensarlara olan minnettarlığımı ve takdirimi açıkça belli etmek istiyorum ve birde karşılık olarak iman etmiş olan bu küçük topluluğa karşı savaşmak için Amerikalı haçlıların sancağının altında yerini alan hainlerden, ajanlardan ve münafıklardan örnekler vermek istiyorum.

Arkadaşların, yardim edenlerin, destekçilerin ve sevdiklerimizin arasındaki kendisinden bahsedeceğim ilk kişi Şeyhul cihad, mücahit, sabırlı olan ve hak üzere sabit kalan Şeyh Yunus Halis’tir, Allah’tan onu en yüksek mertebelere kabul etmesini diliyorum.

Önceki bölümde kendisinden bahsettiğim faziletli mücahit Şeyh Yunus Khalis, Allah ona rahmet eylesin. Onun sebatı, cihadı, Şeyh Usame’ye olan sevgisi ve Şeyhe olan samimiyeti hakkında konuşmuştum, Allah ikisine de rahmet eylesin; ama şimdi onun Tora Boradaki olaylarda gösterdiği gerçekten asil bir davranışından söz etmek istiyorum.

Önlerinde münafık grupların olmasıyla beraber Amerikalılar Celalabad’a ilerleyip bölgeleri kuşattıklarında Şeyh Muhammed Yunus Khalis, Allah ona rahmet eylesin, Arap kadınlarını ve çocukları münafıkların zarar vermesinden korumak için evinde barındırdı.

Onları emniyetli bir yere ulaştırana kadar himayesi altında tuttu, bu asil hareketinden dolayı Allah onu bol bol mükafatlandırsın.

Daha öncede anlattığım gibi, kendisini neredeyse felç edecek şiddetli hastalığına rağmen Afganistan’daki Müslümanları ülkeyi işgal etmiş Amerikalılara karşı cihad etmeye çağıran bir video-beyanatı yayınlamak için ısrar etmişti.

Kendisinin onların (Amerikanın) pençesinde ve hasta, güçsüz ve nerdeyse felç olmasına rağmen cihadı farz-i-ı ‘ayn (gücü yeten herkesin üzerine farz) olarak ilan etti.

Kendisinden bahsetmek ve övmek istediğim ikinci kahramanımız Muallim Aval Gul’dur, Allah ona rahmet eylesin. Aval Gul Celalabatın komşusu olan Laghman ilindendir.

Şeyh Muhammed Yunus Khalis’in arkadaşlarından biriydi ve onun cihad grubunda yüksek rütbeli bir elemandı. Afganistan da İslam Emirliği kurulduktan sonra kendisi Emirliğin komutanlarından biri oldu – ve Celalabadtaki tank ekibinin komutanı olarak görevlendirildi.



Şeyh Usame’ye olan yakınlığı cihadın ilk günlerine dayanıyor. Ayrıca Celalabadta onların (yani Şeyh Usame ve diğer kardeşlerin) komşusuydu; orada Şeyh Muhammed Yunus Khalis ve mücahit arkadaşları tarafından kurulmuş olan Necm-el Cihad isimli köyünde beraber kalmışlardı.

Celalabadtan ayrılıp Kandahar’a taşınana kadar Şeyh Usame onu sık sık ziyaret ederdi ve onunla sürekli irtibatta olurdu. Şeyh Usame ne zaman Celalabatı ziyaret ettiyse mutlaka Şeyh Muallim Gul’un yanına da uğrardı, Allah onu rahmetiyle kuşatsın.

Amerikalıların ve münafıkların Celalabata girdiklerinde Şeyh Muallim Aval Gul Tora Borada kahramanca ve asil bir tutum gösterdi. Bunlar (bu münafıklar) ilk basta Şeyh Muallim Aval Gul’un kendilerine karşı düşmanlık beslemediğini zannetmişlerdi ve o yüzden onun pozisyonunu değiştirmemişlerdi ve Celalabadta tank ekibinin komutanı olarak bırakmışlardı.

Muallim Aval Gul Şeyh Usame’ye bir mektup yazarak şöyle demişti: “Ben senin emrindeyim. Eğer bana emredersen Afganistan’dan göç ederim ve bu pozisyonu terk ederim.

Ve eğer emredersen bu pozisyonda kalırım ve senin burada gözün ve kulağın olurum, yardımcın olurum ve sana haberleri ve gelişmeleri ilk elden iletirim.“ Ve gerçekten Muallim Gul Şeyh Usame’ye haberleri ve gelişmeleri ilk elden ulaştırırdı.

Şeyh Usame’ye düzenli olarak münafiklarin toplantilarinin ve planlarinin detaylarını, kimin nerde, ne zaman, nasıl ve ney dediğini ve yaptığını, kardeşlere ne türlü tuzaklar kurduklarini ve Tora Boradaki kardeşlere karşı olan tutumlarını haber ederdi.

Ve Amerikalıların Tora Boraya saldırmaya karar verdiklerinde – tabi ki Amerikalılar yüz yüze savaşıyorlardı ama Amerikanın liderlik yaptığı batili haçlı kuvvetleri çok korkaktırlar ve bu hayata ve onun süsüne bağlıdırlar.

Bu yüzden yüz yüze savaşmıyorlar; ancak düşmanlarına saldırmak için kocaman bir birlik toplarlarsa bunu yapabilirler ve onlar her zaman ayni Irakta, Vietnam’da ve diğer birçok savaşlarında yaptıkları gibi münafıkları ön safa doğru itelemeyi tercih ederler

– Evet, Amerikalılar Tora Borayı kuşatmak için münafıkların öne doğru ilerlemesine karar verdiler ve ilerletmeye çalıştıkları birliklerin arasında Celalabatin tank ekibide bulunuyordu.

Batılıların görevi ise hava sahasini kontrol etmek ve yüksek yerden bombalar atmaktı; böylece kendileri güvende kaldılar ve doğrudan doğruya mücahitlerle çatışmaktan veya onlara hücum etmekten kaçındılar.

Muallim Gul birliğini harekete geçirerek Tora Bora kuşatmasına katılması için emir aldığında Şeyh Usame ile danışmak için irtibat kurdu ve ona şöyle dedi:

„Sence ne yapmam lazim? Pozisyonumu terk edip Afganistan’dan göç mü edeyim yoksa birliğimle harekete geçip Tora Borayı mı kuşatayım? Ama sana söz veriyorum, bombalarımı mücahitlerin kaldığı yerden uzak olan boş dağlara doğru atacağım.“

Buh haber bize ulaştığında bizde Tora Boradaydık. Ben ve başka bir kardeş dedik ki „Muallim Gul mücahit olmasına rağmen nasıl münafıkların birliğinde kalmaya razı oluyor?“ Biz duygusal davrandık.

Ama Şeyh Usame – ve burada siyasi anlayışına dikkat çekiyorum – şöyle dedi: „Ey kardeşler, o bize yardim eden ve bizim sevdiğimiz bir adamdır. Ve bombalarını bizden uzak olan boş dağlara doğru atacaktır.

Bu bombalarını bize doğru atan ve bize isabet ettiren bir şeytandan daha iyidir.“ Bizde, „Evet Şeyh, vallahi haklisin“ dedik. Ve Şeyh Usame Muallim Gul’a bir mektup yazarak şöyle dedi: „Tamam, Allah’a güven ve bu planı uygula.“ Ve gerçektende Muallim Gul’un tanklarından çıkan hiç bir bomba bize isabet etmedi. Onların etrafımızdaki bos dağlara düştüklerini seyrettik.

Şeyh Usame Tora Boradan ayrılmaya karar verdiğinde Muallim Gul bir kahramanca davranis daha gösterdi – Şeyhin siyasi yiğitliğini ve kuşatmayı nasil bozguna uğratarak adamlarının çoğunu koruduğunu ve gelecek olan uzun bir savaşa hazırladığını tekrar dile getireceğiz Allah’ın izniyle –

Şeyh Tora Boradan nasıl çıkacağını ayarlamıştı, detaylarını Allah’ın izniyle daha sonra açıklayacağız. Burada önemli olan, Şeyh yanında olan bir grup ile beraber geçici bir yere gitti ve durakladı, ve nihayet Celalabat bölgesinden çıkana kadar oradan da tekrar birkaç kere çeşitli geçici yerlere geçip durakladılar.

Ve Şeyhi Celalabadtan çıkaran kişi kimdi? Şeyhi Celalabadtan çıkaran kişi şehit ve kahraman Muallim Gul’du, Allah ona rahmet eylesin. Kendisi Celalabadta tank ekibinin komutanıydı ve bu pozisyonundan faydalanarak Şeyh Usame’yi kendi arabasında ve kendi koruması altında Celalabadtan çıkardı.

Bu kahraman şehidin bu kahraman davranışını ilk defa övüyorum. Bu olaydan sonra Amerikalılar ondan şüphelenmeye başladılar ve buda onun tutuklanmasına sebep oldu.

Onu önce Bagram Hapishanesine ve ardından Guantanamoya transfer ettiler. Sonrada onun orda kalp krizi geçirip öldüğünü iddia ettiler. Ben şahsen bu iddiadan son derece şüpheleniyorum.

Şeyhin yaptığı bu kahramanlığından dolayı ondan intikam almak için onu öldürdüklerini veya ölümünü planladıklarını zannediyorum.

Acaba olayı gerçekten anladılar mı anlamadılar mı bilmiyorum ama en azından onun hikayesini ve Şeyh Usame ile uzun süredir samimi olduğunu biliyorlardı, Allah onu (Şeyh Usame’yi) rahmetiyle kuşatsın. Allah Şeyh Muallim Aval Gul’a rahmet eylesin.

Afganistan da şiddetli hava saldırılarının başlamasından önce Şeyh Muallim Gul’un gösterdiği asil tutumunu hatırlıyorum.

Şeyh Usame’ye, Allah ona rahmet eylesin, şöyle demişti: „Afganistan’ın en iyi mücahitlerini senin için toplamaya hazırım.

Amerikalılar üzerimize yürümeye başlayınca (mücahitlerin) hazır olmaları için sadece biraz mühimmata ihtiyaçları var; ayrıca bende hazırım!“ Allah onu rahmetiyle kuşatsın.

Şeyh Usame her zaman onun asil hareketlerini hatırlardı ve dile getirirdi. Bu asil ve kahramanca davranışlar sadece Şeyh Muallim Gul’a has değildi, bunlar Celalabatin ve etrafındaki bölgelerin insanlarının ortak nitelikleriydi.

Önceden dediğim gibi, bizi destekleyen, yanımızda olan, bize yardim eden ve önce Rusları ve ardından Amerikalıları bozguna uğratan Afgan Müslüman ümmetinin gerçek yüzünü (kalitesini) bize gösteren ve şuan hayatta olan kahramanlarımızın isimlerini saymadığım için kardeşlerden beni affetmelerini diliyorum; elhamdülillah.

Muallim Gul’un ailesine, oğullarına, onu seven herkese, Celalabatın halkına ve Afganistan’daki Müslüman ümmetine sesleniyorum;

Bu aslanı öldüren veya ölmesi için tuzak kuran Amerika’dan ve parmaklarıyla ona işaret edip onu teslim eden hainlerden intikamınızı alın!

Saydığım kişilere sesleniyorum; Muallim Gul’un intikamını almaktan vazgeçmeyin, zira zor zamanlarda dimdik duran bu kahramanın intikamını almak her Afgan mücahidin ve her Müslüman ın görevidir.

Bir keresinde Muallim Gul’un gönderdiği habercilerden biri bize geldi ve Muallim Gul’un kapısını kapatıp Şeyh Usame bin Ladin ve diğer kardeşler için ne yapabilirim diyerek ağladığını anlattı (çünkü hapishanenin içinde eli kolu bağlıydı).

Ve o kardeş (haberci) onu teselli ederdi ve bu hikayenin (yani onun yaşadıklarının) peygamberlerin, elçilerin ve sadıkların hikayelerine benzediğini ve kendisinin de imtihan edilmesinin gerektiğini hatırlatırdı. Allah Muallim Gul’a rahmet eylesin.

Muallim Aval Gul ile ilgili bir olay daha hatirliyorum, Allah ona rahmet eylesin. Kardeşlerden biri Şeyh Usame bin Ladin’in yanına geldi ve kardeşlerin Muallim Gul’a ihanet eden kişiyi tespit ettiklerini ve onu öldürmek için plan yapmak istediklerini bildirdi.

Şeyh Usame onlara şöyle dedi: “Kardeşler, Allah’tan korkun ve şüpheye dayanarak insanları yargılamayın. Bu işin içinde onunda parmağı olduğuna ve Amerikalılarla çalıştığına tam emin olmadan sadece şüpheye dayanıp kimseyi öldürmeyin.”

Tora Bora olaylarının esnasında kendisini övmek istediğim diğer kahraman şehit kâri Abdul-Ahad’tir – kendisi Şeyh Muhammed Yunus Khalis’in grubunun üyesiydi ve Ruslara karşı savaşmış bir cihad kahramanıydı.

Ruslara karşı süren savaşın esnasında kendisi Şeyh’in grubunda yüksek rütbeli bir subaydı. Tora Borada yanımızda duruyordu. Bizi ziyaret ederdi, bize yardim etmek için söz verirdi ve bize hep yeni haberleri iletirdi.

Beni birkaç kardeşle beraber Tora Boradan çıkaran da o idi. Tora Boradan ayrıldığımızdan sonra bizi güvenli bir yere ulaştırana kadar bizi korudu, Allah onu bol bol mükafatlandırsın.

Tora Boradan çıkarken yolculuk esnasında mucizevi bir durum ile karşılaştık ve Allahu teala’nin gücü, mutlak hakimiyeti ve gerçekten kimsenin basına O’nun dilediğinden başka bir şeyin gelmeyeceği o anda apaçık belli oldu. Bu durumdan daha önceki konuşmalarımda bahsetmiş olabilirim.

Kısaca; ben, diğer kardeşler ve birkaç ensar kâri Abdul-Ahad ile birlikte gece vaktinde belirli bir yere ulaşana kadar bir yerden diğer yere yürüyorduk. Abdul-Ahad bize durup beklememizi söyledi.

Kendisi gidip yolu kontrol etti ve sonra bize yolun emin olduğunu ve üstünde yürüyebileceğimizi söyledi. Biraz ilerde etrafında duvar olan bir bina yada binaya benzer bir şey göründü.

Binaya yaklaştığımızda onun Celalabati ve çevresini kontrol eden münafıkların karargahlarından biri olduğunu anladım. Sadece dört veya beş metre ilerde olan önümüzdeki duvarın içinde aşağı yukarı üç yada dört metre genişliğinde bir delik olduğunu fark ettim.

Biz tam o deliğin önünden yürürken münafıkların arabalarından biri oraya yaklaştı ve arabanın ön lambasının ışığı üzerimize geldi ve bizi tamamen belli etti. Işıkla yüz yüze karşılaştık.

Ben o esnada diğer bir kardeşle Allah’ın bize bağışladığı bir ağacın arkasındaydım. O kardeş bana silahımı çıkarıp hazır tutmamı söyledi. Bende neden diye sordum. Kardeş, onların varlığımızı fark ettiklerini söyledi.

Buda onlarla çarpışacağız demekti. Diğer kardeşlerden biri uzun boylu olduğundan dolayı saklanacak bir yer bulamadı ve görünmemek için yere uzandı. Bu vaziyette birkaç saniye öylece bekledik; her an başlayabilecek bir çatışma için hazırdık. Ama baktık ki, Allahu teala sürücünün arabayı geriye doğru sürmesini ve başka bir yere gitmesini buyurmuş.

Acaba sürücü sadece yerini mi değiştirmek istedi yoksa bizi gördükten sonra paniklenip korktu mu, bilmiyorum. Araba uzaklaştıktan sonra ensardan kaslı olan biri bana yaklaştı, beni tuttu, sert bir şekilde çekti ve oradan çekerek götürdü.

Karanlıkta üç adim attıktan sonra kurumuş bir su hendeğine denk geldik. Ve karanlıkta önümüzü göremediğimiz için ayağımız kaydı ve hendeğin içine düştük. Bizde, silahlarımızda dağıldık.

Ensar hemen kendini toparladı, ayağa kalktı ve beni tekrar sert bir şekilde çekti ve çekerek oradan götürdü. Karargahın etrafında dolaştıktan sonra yolumuzu bulduk ve devam ettik.

Bizimle birlikte olan ensarların hepsi gençti elhamdülillah, ve ben elli yaşlarındaydım ve tabiki performansım pek iyi değildi. Kardeşlerden biri kaslı adama beni sırtında taşımasını söyledi.

Bende „Hayır, beni sirtinda taşıma“ dedim. Böylece yolumuza devam ettik ve ilerledik. Bir araba geldi ve kısa bir süre yolun başında durdu, ama elhamdülillah Allah bizi lütfüyle bir olaya karışmaktan korudu.

Nihayetinde kâri Abdul-Ahad bizi güvenli bir yere ulaştırdı ve bize yemek ve kalacak bir yer ayarladı. Ardından Allah’ın yardımıyla ve O‘nun izniyle başka bir yere geçtik.

Kâri Abdul-Ahad evini basmak için gelen hain Afgan ordusu tarafından öldürülerek şehit edildi, Allah ona rahmet eylesin.

Afganistan’daki ve tüm mekanlardaki mücahit kardeşlerime daha önce dediğim gibi, Muallim Aval Gul’un, kâri Abdul-Ahad’in ve Afganistan da öldürülen tüm şehitlerin intikamını almak onların görevidir;

Amerikalıların ve onlara yardim eden yerli münafıkların boyunlarını vurarak intikam almalılar.

Bununla sona gelmek ve size veda etmek istiyorum. Sizleri Allaha emanet ediyorum ve Allah emanetçilerin en iyisidir.

Es selamu aleykum ve rahmetullah. Salat ve selam Rasulullaha, ailesine ve ashabına olsun. Son olarak, sadece alemlerin rabbi olan Allah’a yalvarırız ve On’dan dileriz.

As Sahab Media tarafından yayınlanmıştır

Recep ayi 1435 / Mayis 2014

Kaynak: Al-Fajr Media Center

Tercüme: The Global Islamic Media Front

İngilizce’den Tercüme: Tuğba Yeşil

Video ; Muhammed İSRA

Muhammed İSRA/Ümmet-i İSLAM
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kendisinden bahsetmek ve övmek istediğim ikinci kahramanımız Muallim Aval Gul’dur, Allah ona rahmet eylesin. Aval Gul Celalabatın komşusu olan Laghman ilindendir.

Şeyh Muhammed Yunus Khalis’in arkadaşlarından biriydi ve onun cihad grubunda yüksek rütbeli bir elemandı. Afganistan da İslam Emirliği kurulduktan sonra kendisi Emirliğin komutanlarından biri oldu – ve Celalabadtaki tank ekibinin komutanı olarak görevlendirildi.



Şeyh Usame’ye olan yakınlığı cihadın ilk günlerine dayanıyor. Ayrıca Celalabadta onların (yani Şeyh Usame ve diğer kardeşlerin) komşusuydu; orada Şeyh Muhammed Yunus Khalis ve mücahit arkadaşları tarafından kurulmuş olan Necm-el Cihad isimli köyünde beraber kalmışlardı.

Celalabadtan ayrılıp Kandahar’a taşınana kadar Şeyh Usame onu sık sık ziyaret ederdi ve onunla sürekli irtibatta olurdu. Şeyh Usame ne zaman Celalabatı ziyaret ettiyse mutlaka Şeyh Muallim Gul’un yanına da uğrardı, Allah onu rahmetiyle kuşatsın.

Amerikalıların ve münafıkların Celalabata girdiklerinde Şeyh Muallim Aval Gul Tora Borada kahramanca ve asil bir tutum gösterdi. Bunlar (bu münafıklar) ilk basta Şeyh Muallim Aval Gul’un kendilerine karşı düşmanlık beslemediğini zannetmişlerdi ve o yüzden onun pozisyonunu değiştirmemişlerdi ve Celalabadta tank ekibinin komutanı olarak bırakmışlardı.

Muallim Aval Gul Şeyh Usame’ye bir mektup yazarak şöyle demişti: “Ben senin emrindeyim. Eğer bana emredersen Afganistan’dan göç ederim ve bu pozisyonu terk ederim.

Ve eğer emredersen bu pozisyonda kalırım ve senin burada gözün ve kulağın olurum, yardımcın olurum ve sana haberleri ve gelişmeleri ilk elden iletirim.“ Ve gerçekten Muallim Gul Şeyh Usame’ye haberleri ve gelişmeleri ilk elden ulaştırırdı.

Şeyh Usame’ye düzenli olarak münafiklarin toplantilarinin ve planlarinin detaylarını, kimin nerde, ne zaman, nasıl ve ney dediğini ve yaptığını, kardeşlere ne türlü tuzaklar kurduklarini ve Tora Boradaki kardeşlere karşı olan tutumlarını haber ederdi.

Ve Amerikalıların Tora Boraya saldırmaya karar verdiklerinde – tabi ki Amerikalılar yüz yüze savaşıyorlardı ama Amerikanın liderlik yaptığı batili haçlı kuvvetleri çok korkaktırlar ve bu hayata ve onun süsüne bağlıdırlar.

Bu yüzden yüz yüze savaşmıyorlar; ancak düşmanlarına saldırmak için kocaman bir birlik toplarlarsa bunu yapabilirler ve onlar her zaman ayni Irakta, Vietnam’da ve diğer birçok savaşlarında yaptıkları gibi münafıkları ön safa doğru itelemeyi tercih ederler

– Evet, Amerikalılar Tora Borayı kuşatmak için münafıkların öne doğru ilerlemesine karar verdiler ve ilerletmeye çalıştıkları birliklerin arasında Celalabatin tank ekibide bulunuyordu.

Batılıların görevi ise hava sahasini kontrol etmek ve yüksek yerden bombalar atmaktı; böylece kendileri güvende kaldılar ve doğrudan doğruya mücahitlerle çatışmaktan veya onlara hücum etmekten kaçındılar.

Muallim Gul birliğini harekete geçirerek Tora Bora kuşatmasına katılması için emir aldığında Şeyh Usame ile danışmak için irtibat kurdu ve ona şöyle dedi:

„Sence ne yapmam lazim? Pozisyonumu terk edip Afganistan’dan göç mü edeyim yoksa birliğimle harekete geçip Tora Borayı mı kuşatayım? Ama sana söz veriyorum, bombalarımı mücahitlerin kaldığı yerden uzak olan boş dağlara doğru atacağım.“

Buh haber bize ulaştığında bizde Tora Boradaydık. Ben ve başka bir kardeş dedik ki „Muallim Gul mücahit olmasına rağmen nasıl münafıkların birliğinde kalmaya razı oluyor?“ Biz duygusal davrandık.

Ama Şeyh Usame – ve burada siyasi anlayışına dikkat çekiyorum – şöyle dedi: „Ey kardeşler, o bize yardim eden ve bizim sevdiğimiz bir adamdır. Ve bombalarını bizden uzak olan boş dağlara doğru atacaktır.

Bu bombalarını bize doğru atan ve bize isabet ettiren bir şeytandan daha iyidir.“ Bizde, „Evet Şeyh, vallahi haklisin“ dedik. Ve Şeyh Usame Muallim Gul’a bir mektup yazarak şöyle dedi: „Tamam, Allah’a güven ve bu planı uygula.“ Ve gerçektende Muallim Gul’un tanklarından çıkan hiç bir bomba bize isabet etmedi. Onların etrafımızdaki bos dağlara düştüklerini seyrettik.

Şeyh Usame Tora Boradan ayrılmaya karar verdiğinde Muallim Gul bir kahramanca davranis daha gösterdi – Şeyhin siyasi yiğitliğini ve kuşatmayı nasil bozguna uğratarak adamlarının çoğunu koruduğunu ve gelecek olan uzun bir savaşa hazırladığını tekrar dile getireceğiz Allah’ın izniyle –

Şeyh Tora Boradan nasıl çıkacağını ayarlamıştı, detaylarını Allah’ın izniyle daha sonra açıklayacağız. Burada önemli olan, Şeyh yanında olan bir grup ile beraber geçici bir yere gitti ve durakladı, ve nihayet Celalabat bölgesinden çıkana kadar oradan da tekrar birkaç kere çeşitli geçici yerlere geçip durakladılar.

Ve Şeyhi Celalabadtan çıkaran kişi kimdi? Şeyhi Celalabadtan çıkaran kişi şehit ve kahraman Muallim Gul’du, Allah ona rahmet eylesin. Kendisi Celalabadta tank ekibinin komutanıydı ve bu pozisyonundan faydalanarak Şeyh Usame’yi kendi arabasında ve kendi koruması altında Celalabadtan çıkardı.

Bu kahraman şehidin bu kahraman davranışını ilk defa övüyorum. Bu olaydan sonra Amerikalılar ondan şüphelenmeye başladılar ve buda onun tutuklanmasına sebep oldu.

Onu önce Bagram Hapishanesine ve ardından Guantanamoya transfer ettiler. Sonrada onun orda kalp krizi geçirip öldüğünü iddia ettiler. Ben şahsen bu iddiadan son derece şüpheleniyorum.

Şeyhin yaptığı bu kahramanlığından dolayı ondan intikam almak için onu öldürdüklerini veya ölümünü planladıklarını zannediyorum.

Acaba olayı gerçekten anladılar mı anlamadılar mı bilmiyorum ama en azından onun hikayesini ve Şeyh Usame ile uzun süredir samimi olduğunu biliyorlardı, Allah onu (Şeyh Usame’yi) rahmetiyle kuşatsın. Allah Şeyh Muallim Aval Gul’a rahmet eylesin.

Afganistan da şiddetli hava saldırılarının başlamasından önce Şeyh Muallim Gul’un gösterdiği asil tutumunu hatırlıyorum.

Şeyh Usame’ye, Allah ona rahmet eylesin, şöyle demişti: „Afganistan’ın en iyi mücahitlerini senin için toplamaya hazırım.

Amerikalılar üzerimize yürümeye başlayınca (mücahitlerin) hazır olmaları için sadece biraz mühimmata ihtiyaçları var; ayrıca bende hazırım!“ Allah onu rahmetiyle kuşatsın.

Şeyh Usame her zaman onun asil hareketlerini hatırlardı ve dile getirirdi. Bu asil ve kahramanca davranışlar sadece Şeyh Muallim Gul’a has değildi, bunlar Celalabatin ve etrafındaki bölgelerin insanlarının ortak nitelikleriydi.

Önceden dediğim gibi, bizi destekleyen, yanımızda olan, bize yardim eden ve önce Rusları ve ardından Amerikalıları bozguna uğratan Afgan Müslüman ümmetinin gerçek yüzünü (kalitesini) bize gösteren ve şuan hayatta olan kahramanlarımızın isimlerini saymadığım için kardeşlerden beni affetmelerini diliyorum; elhamdülillah.

Muallim Gul’un ailesine, oğullarına, onu seven herkese, Celalabatın halkına ve Afganistan’daki Müslüman ümmetine sesleniyorum;

Bu aslanı öldüren veya ölmesi için tuzak kuran Amerika’dan ve parmaklarıyla ona işaret edip onu teslim eden hainlerden intikamınızı alın!

Saydığım kişilere sesleniyorum; Muallim Gul’un intikamını almaktan vazgeçmeyin, zira zor zamanlarda dimdik duran bu kahramanın intikamını almak her Afgan mücahidin ve her Müslüman ın görevidir.

Bir keresinde Muallim Gul’un gönderdiği habercilerden biri bize geldi ve Muallim Gul’un kapısını kapatıp Şeyh Usame bin Ladin ve diğer kardeşler için ne yapabilirim diyerek ağladığını anlattı (çünkü hapishanenin içinde eli kolu bağlıydı).

Ve o kardeş (haberci) onu teselli ederdi ve bu hikayenin (yani onun yaşadıklarının) peygamberlerin, elçilerin ve sadıkların hikayelerine benzediğini ve kendisinin de imtihan edilmesinin gerektiğini hatırlatırdı. Allah Muallim Gul’a rahmet eylesin.

Muallim Aval Gul ile ilgili bir olay daha hatirliyorum, Allah ona rahmet eylesin. Kardeşlerden biri Şeyh Usame bin Ladin’in yanına geldi ve kardeşlerin Muallim Gul’a ihanet eden kişiyi tespit ettiklerini ve onu öldürmek için plan yapmak istediklerini bildirdi.

Şeyh Usame onlara şöyle dedi: “Kardeşler, Allah’tan korkun ve şüpheye dayanarak insanları yargılamayın. Bu işin içinde onunda parmağı olduğuna ve Amerikalılarla çalıştığına tam emin olmadan sadece şüpheye dayanıp kimseyi öldürmeyin.”


...........................................

1-Bu anlatılan olay gerçekten muhteşem ve bir o kadarda derslerle doludur.
özellikle,şehid üsamenin basiretli ve ferasetli tutumu,Muallim Gul mücahit olmasına rağmen nasıl münafıkların birliğinde kalmaya razı oluyor?“itirazına verdiği muhteşem ders...
Ey kardeşler, o bize yardim eden ve bizim sevdiğimiz bir adamdır. Ve bombalarını bizden uzak olan boş dağlara doğru atacaktır.

2-Şeyh Usame onlara şöyle dedi: “Kardeşler, Allah’tan korkun ve şüpheye dayanarak insanları yargılamayın. Bu işin içinde onunda parmağı olduğuna ve Amerikalılarla çalıştığına tam emin olmadan sadece şüpheye dayanıp kimseyi öldürmeyin.”sözü..


Bu konudan ilk çıkartığım ders bunlar oldu....
 
Üst Ana Sayfa Alt