Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Haber Irak Dosyası 1.-2.-3.-4. Bölüm

F Çevrimdışı

furkan

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
IRAK DOSYASI: İŞGALVE DİRENİŞ

Amerika’nın Irak’ı işgal ettiği 2003 yılından, savaşın sona erdiğini iddia ettiği 2011 yılına kadar geçen sürede genelde dünya, özelde de İslam Dünyasını yakından ilgilendiren kritik gelişmeler oldu. Bu çalışma; Savaşın Nedenleri, Savaşın Aktörleri, ABD’ye Zararları, Yeni Dünya Düzenine Zararları, Irak ve Bölgeye Etkileri, Küresel Cihad Hareketine Etkileri, ABD’nin Savaş Yöntemleri, ABD’nin Stratejik, Ekonomik ve Askeri Kayıpları, Muhtemel Senaryolar, Savaş Sırasında Yaşanan Önemli Gelişmeleri ve daha birçok ayrıntıyı, sistematik, akademik ve tarafsız bir dille analiz etmeyi amaçlamaktadır. Irak dosyası Türkiye’de bu güne kadar yapılmış en geniş çaplı bilimsel çalışmadır.





Hazırlayan: Abdulkadir Şen






İÇİNDEKİLER

  • Irak Hakkında Genel Bilgiler
  • Aktörler
  • Irak SavaşınınTemel Nedenleri.
  • Irak İşgali
  • Irak SavaşınınTemel Gerekçesi: Kimyasal Silahlar ve Bush’un “Önleyici Savaş Doktrini”
  • İşgal Hazırlıkları
  • 1.Aşama: Bremer ve KoalisyonYönetimi Mayıs 2003-Haziran 2004.
  • 2.Aşama: Iyad Allavi Dönemi Haziran2004-Nisan2005
  • 3.Aşama: İbrahim Caferi Ve Anayasal Meşruiyet Dönemi Nisan 2005-Mayıs 2006
  • 4.Aşama: Şii Lider Nuri El Maliki Dönemi Mayıs 2006-2011
  • Beklenmeyen Direniş Hareketi
  • Saddam Ordusu Neden Kısa Sürede Dağıldı?
  • Görev Tamamlandı (Mission Accomplished)
  • Direniş Örgütleri
  • Şii Örgütlerin İşgal Karşısındaki Tavrı.
  • Sistani ve Para Karşılığı Fetva.
  • Direnişin Tarihi Seyri Ve Geçirdiği Aşamalar
  • 1.Aşama 2003-2004
  • 2.Aşama 2004-2006
  • 3.Aşama 2006-2008
  • Uyanış Konseyleri (Sahwa)
  • 4.Aşama 2008-2011
  • IrakSavaşı, Yeni Dünya Düzeni ve Küresel Çatışma.
  • Irak Savaşına Gizli Destek Sağlayan Ülkeler
  • Propaganda Savaşı
  • Düşmanı Küçümsemek
  • Psikolojik Sınırlar Çizme
  • İslam Dünyasında Öğrenilmiş Çaresizlik Hissi Oluşturmak
  • Düşmanı Büyük Göster veYık
  • Stratejik Diller: Arapça ve İngilizce
  • Enformasyon Savaşı
  • (ABD’nin El Kaide’ye Karşı Enformasyon Savaşı: Öneriler Bölümü)
  • Retorik Savaşı
  • Medya Savaşları
  • 500 Kişilik Gazeteci Ordusu
  • 3200 Kişilik Medya Danışmanı Olan Başkan
  • Zerkavi
  • IrakTelevizyonunun İtiraflarınıYayınladığı Sahte El Kaide Lideri ve İtirafları
  • Sahte Bağdadi
  • Savaş Petrol İçin mi
  • ABD’nin Stratejik Hedefleri veYanılgıları.
  • İşgale Karşı Küresel Cihad Projesi
  • ABD’nin Küresel Cihad’aYönelik Stratejisi
  • Ebu Hamza El Muhacir
  • ABD’nin Stratejik Hataları
  • ABD Askerlerini Ahlaki ve Psikolojik Durumu
  • Amerika’yı BekleyenTehlike: Irak Sendromu
  • Savaşın İnsani Bilançosu.
  • ABD’nin Psikolojik Sınırı ve Zayiat Fobisi.
  • ABD'nin İslam DünyasındaYürüttüğü Operasyonların Bedeli
  • UzunVadeli Sağlık Masrafları
  • Askeri Ekipman Kayıpları
  • ABD Savaşlarının Maliyeti
  • 11 Eylül ve Irak Savaşı Sonrası Küreselleşen Direniş Olgusu ve Sonuçları
  • İşgal sonrası Irak ve Musul Krizi


Irak Hakkında Genel Bilgiler


İsmi: Irak Cumhuriyeti

Dini: İslam

Nüfusu: 31 milyon

Başkenti: Bağdat

Yaşam Süresi: 68

Para Birimi: Dinar

Dil: Arapça, Kürtçe[1]




AKTÖRLER


  • ABD ve Koalisyon güçleri (45 ülke)
  • El Kaide (Uluslararası Direnişçi Koalisyonu)
  • Ensar el İslam ve diğer İslami Direniş Örgütleri
  • Baasçı ve Arap Milliyetçi Direniş Örgütleri
  • Celal Talabani
  • Mukteda El Sadr
  • Nuri El Maliki
  • Tarık El Haşimi
  • Ayetulllah Sistani
  • Mesud Barzani
  • İran
  • Suriye






IRAK SAVAŞININ TEMEL NEDENLERİ

Batı Dünyası ile İslam Dünyası arasında yaşanan çatışma uzun yüzyıllara dayanmaktadır. Savaşın taraflarından bazıları bu savaşı demokrasinin ve özgür dünya görüşünün, dogmalara ve baskıcı İslam kurallarına karşı savaşı olarak değerlendirirken, diğerleri Batı’yı, bütün dünyayı ahlaki, sosyal ve ekonomik alanlarda bozmak, dejenere etmekle suçlayıp, Batı’nın politik etkisine karşı savaşı daha güzel bir dünya uğruna verilmiş mücadele olarak kabul etmektedir.

Samuel Hunthington’ın başını çektiği bir grup düşünür İslam Dünyası ile Batı’nın savaşının bir medeniyetler çatışması olduğunu savunurken[2] birçok Müslüman lider de bunun bir dünya görüşü savaşı olduğunda hemfikirdir. Savaşın tarihini Adem ile şeytanın mücadelesine kadar uzatıp bir hak-batıl mücadelesi olarak görenler bulunduğu gibi bu savaşı ekonomik ve politik çıkarların çatışması olarak da görenler bulunmaktadır. Sebebi ne olursa olsun ABD’nin Irak’a yönelik askeri işgalinin yukarıda belirtilen medeniyetler çatışması, Hak-Batıl mücadelesi, güç çatışması ve ekonomik paylaşım gibi sebeplerden bağımsız değerlendirilmesi mümkün görünmemektedir. Çalışmamızda, savaşa dair ayrıntılar vermek yerine savaşın nedenleri ve makro düzeyde etkileri üzerinde yoğunlaştık.

Irak savaşı, Sovyet Rusya’nın Afgan direnişçiler tarafından çökertilmesinin ardından dünyada tek süper güç olan ABD karşısında ciddi bir politik alternatif olan İslam dünyasına karşı ABD’nin devam eden ekonomik, askeri, siyasi, ideolojik ve psikolojik muhalefetinin ve karşı operasyonunun bir parçasıdır.




IRAK İŞGALİ


11 Eylül 2001 tarihinde ABD’nin stratejik ve sembolik hedeflerine düzenlenen saldırılar sonrası 1990’lardan beri dolaylı yollarla ve gizli operasyonlarla devam eden ABD’nin İslam dünyasını dizayn etme çabası George W.Bush tarafından Teröre Karşı Savaş (War Against Terrorism) ismiyle ilan edilmiş bir savaşa dönüşmüştür. ABD Başkanı George W. Bush 17 Mart 2003 tarihinde uzun yıllar boyunca kitle imha silahlarına sahip olmakla suçladığı Irak yönetimine, 48 saat geçerliliği olan bir ültimatom vermiş ve 19 Mart tarihinde Irak işgali başlamıştır. 20 Mart 2003’te Beyaz Saray yayınladığı bir bildiride 35 ülkenin işgale askeri destek verdiğini ilan etmiştir. Açıklamada 15 ülkenin de Irak işgaline destek verdikleri ancak isimlerinin açıklanmasını istemedikleri bildirilmiştir.

ABD Irak savaşı için 300 bin asker seferber etmiş, İngiltere savaşa 47 bin askerle destek vermiştir. Ayrıca Suudi Arabistan hava sahalarını ve üslerini, Türkiye de hava sahasını ABD bombardıman uçaklarına açmıştır.[3] Kuveyt, Bahreyn, Katar, Umman da askeri üslerini ve imkânlarını ABD güçlerinin hizmetine sunmuştur.



ABD operasyonu, teröre karşı savaşın yeni bir aşaması olarak isimlendirmiştir. Bu amaçla ABD, Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu (Operation Iraqı Freedom) ismini verdiği askeri işgalin aynı gününde Afganistan’da da Taliban ve El Kaide’ye karşı büyük bir operasyon düzenleyerek dünyaya teröre karşı savaşın devam edeceği mesajı vermiştir.



11 Eylül sonrası Afganistan işgalinde Avrupa Birliği, BM ve bütün uluslararası kurumların desteğini arkasına alan ABD, Irak’a saldırı konusunda aynı desteği elde edememiştir. ABD’nin gerekçeleri birçok ülke tarafından geçerli sayılmamış, savaşın ilk günü Fransa ve Almanya ABD’yi kınamıştır. Savaş için BM’nin desteğini elde edemeyen ABD, kendi koalisyonunu oluşturarak BM’ye rağmen savaşı başlatmıştır. ABD’nin tek taraflı kararı birçok devletin tepkisini çekmiştir.



Birleşmiş Milletler'in etkin hale gelmesinde ve yasal arka planının geliştirilmesinde ABD'nin ciddi rolü bulunmaktadır. Yeni Dünya Düzeni projesinde BM'yi bir tür öncü askeri ve politik kuvvet olarak gören ABD'nin özellikle de tek kutuplu dünyanın şekillendiği 90'lı yıllardan sonra BM'yi dış politikasında bir enstitüsü gibi kullanmaya başladığı göze çarpmaktadır. ABD'nin bu tavrını Başkan Bush bir açıklamasında şu şekilde ilan etmiştir:



"Hiç kimse, hiç bir kurum, ne BM Güvenlik Konseyi ne Yugoslavya Yönetimi ne de Uluslararası Ceza Mahkemesi ABD'nin dış politikasını ve tercihlerini eleştiremez, yargılayamaz"



(Jesse Helms, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi başkanının BM Güvenlik Konseyi'ne hitaben yaptığı açıklama)

Irak savaşı, ABD’nin dünya liderliğinin pekiştirilmesi amacını taşımaktadır. ABD Başkanı Bush’un 12 Eylül 2001’de yaptığı “Ya bizimlesiniz ya da onlarla” açıklaması aslında, ABD’nin küresel hegemonyasının deklare edilmesiydi. Tufts Üniversitesi Uluslararası İlişkiler alanı öğretim üyesi Ian Johnstone’a göre Bush’un Irak savaşı için gerekçelerini açıkladığı 16 Eylül 2002 BM toplantısında yaptığı konuşma ise “bize yardım edin” çağrısından çok BM’ye, ABD’ye yardım etme ve faydalı olma şeref ve fırsatını kaçırmaması yönünde son ikazdı.[4]



Irak Savaşının Temel Gerekçesi: Kimyasal Silahlar ve Bush’un “Önleyici Savaş Doktrini”

ABD savaş öncesi Irak yönetimi ile El Kaide’yi ilişkili göstermeye çalışmış ve bunun gerekçelendirilmesi için bir dizi açıklama yapılmıştır. Ancak Saddam rejiminin Kuveyt’i işgal ettiği süreçte, Usame Bin Laden’in Suudi Arabistan’ı Irak’a karşı savunmak üzere savaşçılarını göndermek istediği bilinmektedir. Örgüt ile Irak yönetiminin ciddi fikri ve siyasi anlaşmazlıklarının bulunduğu ve örgütün Irak’taki müttefiki olan Ensar El İslam’ın da Saddam’a karşı silahlı mücadele verdiği bizzat ABD yetkilileri tarafından kabul edilmiştir.[5]



11 Eylül saldırılarıyla beraber ABD Başkanı Bush, Irak savaşına da zemin hazırlayan “Önleyici Savaş Doktrinini” ortaya atmıştır. George Bush’un Amerika’ya saldırma riski bulunan düşmanlara, ABD’ye saldırmadan savaş açmasını legal hale getiren bu doktrinin şekillenmesinde Milletler Hukukunda otorite olan Hugo Grotius ve Emmerich de Vattel’in hukuk konseptini temel aldığı bilinmektedir. Grotius “Sizi öldürmeye hazırlanan kişiyi öldürmeniz meşrudur”[6] derken, Vattel bir milletin düşman faaliyetleri olan bir millete savaş açmasını meşru kabul etmektedir.[7] Ancak dünya kamuoyu tarafından eleştirilen konu Irak’ın 2003 yılına kadar ABD içinde ve dışında ciddi bir tehdit unsuru olmamasıdır. Savaşın temel gerekçesi sayılan kitle imha silahları ise asla bulunamamış ve birçok ABD ve İngiltereli yetkili kimyasal silahların var olduğunu ispatlamak amacıyla sahte istihbarata başvurduklarını itiraf etmiştir. İngiliz hükümetinin Irak savaşında geçerli ve güvenilir olmayan istihbarat bilgilerini abartarak savaşa hukuki dayanak sağlamayı amaçladığı[8] savaşın ilerleyen yıllarında ortaya çıkmış; bu gerçek, dönemin İngiltere başkanı Tony Blair tarafından da itiraf edilmiştir. Blair hakkında parlamentoyu aldatmak suçlamasıyla 2010 yılında soruşturma açılmıştır. Tony Blair Irak savaşındaki bu kritik rolüne rağmen İsrail-Filistin görüşmelerine arabulucu olarak görevlendirilmiştir.



Her ne kadar Irak’a müdahaleye sıcak bakmasa da geçmişte BM’nin ABD baskıları sonucu önleyici savaş doktrinine yasal zemin sağlayacak kararlar aldığı bilinmektedir. 1967 savaşında İsrail; Mısır ve diğer Arap ülkelerine saldırmış ve BM İsrail’in bu saldırısını kınayan önerileri, “İsrail’in tehdit algıladığı” gerekçesiyle reddetmiştir.[9]





İşgal Hazırlıkları
Savaş öncesi başta Şii liderler olmak üzere Saddam muhalifi güçlerle yoğun görüşmeler yapan ABD yönetimi, Irak ordusunda görevli birçok komutanla da direnmemeleri yönünde gizli anlaşmalar yapmıştır. Irak işgali yeni liderlerin doğmasına ve ABD yanlısı ve karşıtı olmak üzere 2 başat grubun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ülkenin Sünni nüfusu ABD’ye karşı direnişi tercih ederken, bütün Şii hareketler yeni Irak’ta söz sahibi olmak amacıyla ABD ile anlaşarak siyasi yolları tercih etmişlerdir. ABD’nin Irak’ta aldığı her türlü zararın yüzde 90’ının Sünni direniş ve onlara destek veren Küresel Cihad Hareketi tarafından verdirildiği, savaşın sonuna geldiğimiz bu noktada artık tarihi bir gerçekliktir.



1-irakharitasi.jpg


Irak’ta çatışma alanlarını gösteren haritada da görüldüğü gibi işgal güçlerine sadece Sünni bölgeler direnmiştir[10]

ABD işgal sonrası oluşturacağı, Sünnilere göre “Kukla yönetimi” İran ve Şii kesimlere göre ise Şii siyasetinin başarılı ürünü olan yeni rejimi İran'ın ve Şii liderlerin işbirliği ile kurmayı başarmıştır. Irak’ın işgal dönemi bütün parlamento çalışmalarını Şii din adamları ve liderlerin oluşturduğu bilinmektedir. Bunların başında Abdulaziz el Hekim, Ammar el Hekim, Ayetullah Sistani, İbrahim el-Caferi gelmektedir.

2-bushabdulazizelhakim.jpg



3-abdulazizelhakim.jpg


Irak'ta işgal döneminde direnişe karşı ve Sünni halka karşı ABD'ye en büyük desteği İran güdümündeki Şii hareketlerin verdiği bilinmektedir. Suriye'de ve Afganistan'da da eksiksiz tüm Şii gruplar ABD ve diğer işgal güçleri ya da diktatörlerle işbirliği yapmıştır.



Direniş ve Siyasi Aşamalar
Direniş ve savaşın diğer etkilerini incelemeden önce ABD’nin oluşturduğu siyasi yapının tarihsel seyrini inceleyelim. ABD işgalinin Irak’ta izlediği süreci 2003-2007 yılları arasında 4 aşamada incelemek mümkündür.



  1. Aşama: Bremer ve Koalisyon Yönetimi - Mayıs 2003-Haziran 2004
Bu dönemde Paul Bremer, ABD tarafından Irak sorumlusu olarak atandı. Orduyu ve parlamentoyu fesheden Bremer, ABD yanlısı özellikle Şii din adamları ve liderleri toplayıp bir geçiş hükümeti kurma çalışmalarına başladı. Mart 2004’de Bremer yönetimi geçici bir anayasa hazırladı ve iktidarı Haziran 2004’te ABD yanlısı Irak Geçiş Yönetimi’ne devretti. ABD’nin Irak ordusunu dağıtması ciddi güvenlik zaafına neden oldu ve stratejik açıdan ABD projelerine büyük oranda zarar verdi. ABD açısından Pandora’nın kutusu açılmıştı.



4-bushpaulbremer.jpg




2.Aşama: Iyad Allavi Dönemi - Haziran 2004-Nisan 2005
Bu dönemin en önemli kazanımı, Ocak 2005’te seçimlerin gerçekleşmesidir. Sünniler Allavi’nin başkanlığı döneminde gerçekleştirilen seçimi boykot ettikleri için parlamento sadece Şii’ler ve Kürtlerin egemenliğine girdi ve temsil sorunu yaşandı. Bu dönemde Celal Talabani, Şii lider İbrahim Caferi başkanlığındaki hükümet tarafından Irak Cumhurbaşkanı seçildi.Daha sonraki dönemlerde Sünni halk asla Irak'ta temsil hakkı kazanamayacak, ABD ile bütün sıcak ilişkilerine ve Sahve güçlerini kurmasına, işgali desteklemesine rağmen Irak İhvanı Müslimin lideri Tarık Haşimi dahi Irak'ta barınamayıp Türkiye'ye kaçmak zorunda kalacaktır. Bu bastırılmışlık duygusu 2014 Haziran ayında yaşanan Musul ve Anbar Sünni patlamasıyla sonuçlanacaktır.



5-allavibushtokalasma.jpg




3. Aşama: İbrahim Caferi ve Anayasal Meşruiyet Dönemi-Nisan 2005-Mayıs 2006
Ekim 2006’da Irak hükümeti, anayasayı referanduma götürme kararı aldı. Bu süreçte güvenlik ciddi oranda bozuldu ve Şubat 2006’da Samarra’daki Askeriyye türbesinin bombalanması Şii-Sünni çatışmasını doruk noktaya çıkardı. ABD El Kaide’yi suçlarken örgüt suçlamaları reddetti ve saldırıları ABD’nin gerçekleştirdiğini açıkladı. Dr Eymen el Zevahiri uzun yıllar sonra patlamlardan ABD'yi sorumlu tutan bir açıklama yaptı.

6-abdheyeti.jpg




4. Aşama: Şii Lider Nuri El Maliki Dönemi- Mayıs 2006-2011
ABD Irak’ta işgal projesini Şii lider Nuri Maliki yönetimi ile istikrarlı hale getirmiştir. İran ve Irak Şiilerinin desteğini arkasına alan Maliki, daha fazla vekillik önerisiyle Mukteda Es Sadr’ı da ikna ederek iktidarını sağlamlaştırmıştır. İran ABD ile yaptığı düşünülen gizli anlaşmalar gereği Maliki yöönetimine destek vermiş ABD adeta Irak'ta zaman zaman çatışma içinde görüştüğü Şii'lere ve anti emperyalist söylemlere sahip Hizbullah ve İran'a bir devlet hediye etmiştir. Nitekim Musul, Kerkük, Anbar gibi bölgelerde Haziran 2014 Sünni patlaması sırasında Sünni direnişçiler ve aşiret koalisyonu tarafından ele geçirilen silahların çoğu ABD yapımıdır. ABD Maliki yönetimine Sünni nüfusu baskı altına alması için Apachi tipi helikopterler, Hummer Jipler ve gelişmiş roket ve füze sistemleri teslim etmiştir. Böylece İslam Dünya'sında Şii bir bloğu güçlü tutmuş, nitekim bu çabasının sonuçlarını da İsral ve Batı lehine İran ve Hizbullah'ın Esed rejimini desteklemesi ile fazlasıyla geri almıştır. Maliki döneminde Irak direnişi doruk noktasına ulaşmış, El Kaide ve diğer örgütler bazı şehirleri ele geçirmiş, ABD’nin askeri kayıpları kabul edilemez boyutlara ulaşmıştır. George W. Bush, Irak’ta direnişin kazanımlarının artması üzerine, Bağdat ve Sünni bölgelere ek askerler gönderme kararı almıştır. ABD 20 bin yeni askeri savaşa göndermiştir.



7-malikihillary.jpg


2004 yılı ABD açısından iktidar devri, 2005 yılı seçimlerle yeni hükümete meşruiyet kazandırma ve 2006 yılı da direnişe karşı geniş çaplı askeri karşılık verme dönemidir. Bu dönemlerden her biri kendi çapında stratejik önem taşımaktadır.



BEKLENMEYEN DİRENİŞ HAREKETİ
ABD’nin Irak’ı işgali bütün dünyada tepki topladığı gibi Irak’ta da silahlı direnişin oluşmasına neden olmuştur. Saddam Hüseyin iktidarını kısa sürede devirmeyi başaran ABD, bir kaç ay sonra daha tehlikeli bir isyan dalgasıyla karşı karşıya kalmıştır. İşgal öncesi yazılan birçok stratejik analiz ve Kongre belgesi ABD’nin, işgal sonrası direniş hareketlerinin en büyük sorun haline geleceğini hesaplamadığını göstermektedir.

ABD ve Batı’nın Irak savaşını analiz etmedeki temel yanılgıları, Irak halkı üzerinde baskı kuran Saddam rejimini asıl düşman olarak tanımlamalarıydı. Oysa İslam dünyasında herhangi bir bölgeye yönelik savaş, bütün İslam ümmetine açılmış olarak değerlendiriliyordu. ABD Savunma Politikası Masası şefi Richard Perle Saddam rejimini “ilk barut esintisiyle yıkılacak bir kartondan ev” (PBS,11 Haziran 2002)[11] olarak nitelerken Donald Rumsfeld’in yardımcısı Ken Adelman Saddam rejimini devirmenin "çocuk oyuncağı" olduğunu söylemiştir. (12 Şubat 2002)[12]

Saddam Ordusu Neden Kısa Sürede Dağıldı?

Ortadoğu ülkelerindeki rejimlerin dış işgallere karşı en zayıf noktası; ordularını yabancı tehdidine karşı değil içerideki “İslami Hareketlere” karşı konumlandırmış olmalarıdır.



Ortadoğu’da ordu yoktur. İslami Hareketlere karşı dizayn edilmiş ve Batı ülkeleriyle bir tür dolaylı hiyerarşik ilişkisi olan jandarma güçleri vardır.



Saddam Hüseyin’in kendisine karşı sürekli bir darbe endişesi taşıması, Irak ordusunu zayıf tutmasına neden olmuştur. Aynı sorun Kaddafi için de geçerlidir. Kaddafi ordusunun batılı güçler karşısında aldığı yenilgi, onun orduyu her zaman zayıf tutma eğiliminin bir sonucudur.

ABD’nin Saddam’ın askeri gücüne dair tespitleri doğru olmakla beraber, “Irak ordusu dışında direnişle karşılaşmayacakları” yönündeki beklentileri stratejik bir hatadır. İşgal kısa sürede değişik direniş hareketlerinin Irak’ı, ABD karşıtı savaşta karargâha çevirmelerine neden olmuştur. Şüphesiz bu direniş örgütlerinin en önemlisi ABD’ye karşı küresel ölçekte mücadele eden El Kaide liderliğindeki Küresel Cihad Hareketidir. Ancak 10 yılı aşkın süren yıpratıcı savaş sonrası El Kaide'nin Irak kolu daha tepkisel bir role bürünmüş ve Küresel Cihad Hareketi'nin temel prensiplerinden bir takım kırılma noktalarıyla ayrışmıştır. Ayrışma süreci Suriye'de Nusret Cephesi'nin El Kaide'yi temsil etmesine Irak'ta ise sürecin hala ayrışmaya doğru bir çizgi takip etmesine neden olmuştur. Ancak iki grup arasında daha çok pratik uygulamalar ve yöntem konusunda gelişen kriz El Kaide'nin Eski Irak El Kaide'si yeni IŞİD ile tüm ilişkilerini dondurmasına neden olmuştur. IŞİD artık El Kaide değildir ve yöntemsel olarak da farklılık göstermektedir.

Görev Tamamlandı (Mı?)
Saddam Ordusu’nun kısa sürede devrilmesi sonucu Bağdat’a giren ABD ordusu ilk haftalarda pek fazla direnişle karşılaşmamıştır. Irak ordusunun dağılmasını büyük bir zafer olarak gören Bush, Mayıs ayında ABD uçak gemisi USS Abraham’da yaptığı konuşmada erken bir zafer ilanı yapmıştır.

8-bush.jpg


ABD Başkanı George W. Bush, Mayıs 2003 tarihinde USS Abraham Lincoln uçak gemisinde “Görev Tamamlandı” yazılı pankartın önünde zafer konuşması yaparken, ABD’yi bekleyen direniş tehlikesinden habersizdi.


DİRENİŞ ÖRGÜTLERİ
ABD Irak’a yönelik saldırıya başlamadan önce, El Kaide örgütü savaşı öngörmüş ve bazı birliklerini Irak’ta zaten müttefiki olan Ensar El İslam saflarına, muhtemel ABD müdahalesine karşı savaşmak üzere göndermiştir. El Kaide'nin Irak'a gönderdiği kadrolarda Ebu Hamza el Muhacir, Ebu Enes el Şami gibi liderler oldukça önemlidir. Kaynaklar El Kaide’nin savaş öncesi Irak’a 1500 kişilik bir tim gönderdiğini gösteriyor. Ürdün’ün Zerka bölgesinde doğup Afganistan’da örgütün kamplarında politik ve askeri eğitim alan Ebu Mus’ab El Zerkavi, Irak’a geçen en üst düzey savaşçıdır.

9-zerkavi.jpg


Ebu Mus’ab El Zerkavi



ABD istihbaratı Zerkavi’nin savaş sonrası ABD’ye karşı direneceğini bilmekle beraber geniş çaplı bir direniş hareketi ve ABD’nin savaş kazanımlarını tüketecek büyük bir projesinin olduğundan haberdar değildir. Nitekim Colin Powell savaş öncesi 5 Şubat 2003 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı bir konuşmada Zerkavi’nin Irak’a geçtiğini ve ABD karşıtı bazı faaliyetler yürüttüğünü bildirmiştir.[13]

ABD askeri yetkililerinin, Irak direnişinin ciddi oranda olgunlaştığı ve artık bütün Irak’ın ABD ordusu için ölümcül hale geldiği 5 Şubat 2004 tarihinde bile Irak’ta direnen asıl gücün Küresel Cihad Hareketi olduğunu anlamamış olmaları süreci değerlendirmede ne derece başarısız olduklarına dair önemli ip uçları vermektedir.[14] 2004 yılında direnişin oldukça güçlendiği zamana kadar bile, ABD makamları Zerkavi’nin savaşta ilk bombalanan Ensar El İslam kamplarının dağılmasından sonra Irak’tan İran’a kaçmış olabileceğini tartışmaktadırlar.



Ensar El İslam

1998 yılında Kürdistan İslami Hareketi’nden ayrılan bir grup, Ensar El İslam Hareketi’ni kurmuştur. Temel hedefi Talabani ve Barzani’nin etkisi altında kalan Kürtleri, sosyalizm etkisinden kurtararak İslami uyanışı gerçekleştirmek ve uzun vadede Irak’ı bir İslam Devleti’ne dönüştürmek olan Ensar El İslam hareketi kısa sürede Halepçe, Süleymaniye ve çevresinde ciddi oranda güç elde etmiştir. ABD’nin Irak saldırısında ilk bombaların bölgede bazı kasabaları kontrolü altında tutan Ensar kamplarına düştüğü bilinen bir gerçektir. Irak’ın bu ilk direniş hareketi liderliği, El Kaide ve Taliban tarafından yürütülen ve birçok ülkede savaşan Küresel Cihad Hareketi’nin müttefikidir.



ABD’nin Irak savaşındaki temel yanılgılarından biri de yabancı bir güç olduğunu göz ardı etmesidir. Her türlü radikal değişim sürecine direnç gösteren halkların, bu değişim dışarıdan bir aktör tarafından önerildiğinde daha tepkisel tavır sergiledikleri bilinmektedir. Irak işgaliyle beraber dağıtılan Saddam ordusu, değişik direniş örgütlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Saddam dönemi subayları ve Baas gönüllüleri değişik yapılanmalar adı altında ABD’ye karşı direnişi örgütlemişlerdir. Bu örgütlerin en önemlileri şunlardır:

Ensar El İslam

Irak El Kaidesi

Irak İslam Ordusu

1920 Tugayları

Ebubekir El Sıddık Tugayları

Fatihler Ordusu

Nakşibendi Ordusu

Mücahidler Ordusu

Islah ve Cihad Cephesi (Irak Alimler Birliği liderliğinde yukarıda da bir kaçının ismi geçen bir çok grubun oluşturduğu koalisyondur. Polit Büro liderliğini Haris el Dari yapmaktadır. Grup Sahve güçlerine açıktan cephe almıştır.)



Şii Örgütlerin İşgal Karşısındaki Tavrı
Irak’ın 2012’ye kadar süren işgal tarihi temelde, sadece Sünni kesimden direnişle karşılaşmıştır. Şii lider Mukteda El Sadr’ın 1.5 ay süren ve Kufe’de bir camiye sığınmasıyla son bulan direnişi dışında Irak’ta ABD güçleri Şii kesimden herhangi bir direniş görmemişlerdir.[15] Mukteda el Sadr ağır ABD darbeleri sonucu Küfe’deki bir camiye sığınmış ve Sistani’nin arabuluculuk yapması sonucu ABD Sadr’ın İran’a kaçmasına göz yummuştur.[16] Savaş devam ederken Mehdi Ordusuna 6 aylık tatil verdiğini ilan eden Sadr, bu süreçte Sünni direnişe yönelik büyük askeri operasyonlar yapan ABD ordusunun oldukça rahatlamasını sağlamıştır. ABD makamları Şii desteği olmadan Irak’ta başarılı olamayacaklarını birçok kez ifade etmişlerdir.

Irak’ta yukarıda belirttiğimiz ve işgal çıkarlarına uygun 4 aşamanın da Şii liderler tarafından organize edildiği göz ardı edilmemelidir. İslam dünyasının büyük bir çoğunluğunda Kukla olarak tabir edilen bu iktidarlar temelde Mehdi Ordusu, Irak Yüksek İslam Konseyi, Bedir Tugayları tarafından desteklenmiştir. Mukteda el Sadr’ın Felluce operasyonu sırasında bir yandan direniş yanlısı açıklama yapması öte yandan parlamentoya bakanlar göndermesi İslam dünyasında tepkiye neden olmuş ve klasik takiyye siyaseti olarak kabul edilmiştir. Nitekim Sadr liderliğindeki Mehdi Ordusu ve diğer tüm Şii grupların Felluce katliamı gibi katliamları destekledikleri yıllar sonra ortaya konulmuştur. Bu örgütlerin tümü aynı zamanda Suriye'de de Sünni halkın Esed tarafından katledilmesi askeri ve siyasi destek vermiştir.



10-muktedaessadr-1.jpg




Sistani ve Para Karşılığı Fetva

Irak’ın işgal sürecinde tarihe damga vuran en önemli olaylardan biri de ülkenin en büyük Şii otoritesi olan Ayetullah Sistani’nin 200 milyon dolar karşılığında ABD’ye karşı direnişi haram sayan fetva vermesidir. Sistani fetva karşılığı elde edilen paranın fakirlere dağıtıldığını resmi sitesinde kabul etmiştir. İlgili fetvanın Arapça metni bu sayfadır. Sistani Suriye'de Esed rejiminin yanında savaşan Şii milisleri organize etmiş ve onlara karşı savaşın haram olduğuna dair fetva yayınlamamıştır.

11-fetva3-1.jpg
12-fetva1-1.JPG


13-sistani-1.jpg






Direnişin Tarihi Seyri ve Geçirdiği Aşamalar
ABD’ye karşı yürütülen Irak direnişi savaş süresinde 4 temel aşama geçirmiştir.

1. Aşama 2003-2004

İşgalin ilk zamanlarında Irak’ta tek “örgütlü” direniş hareketleri, Baas Partisi Üyeleri Küresel Cihad Hareketi ve Ensar El İslam Örgütüdür. Bu direniş örgütleri savaşın ilk aylarını;

- Yerel İslami hareketlerle ilişki kurmak

- Yeraltı hastaneleri ve komuta merkezleri kurmak

- Irak’ı, dinamiklerini, coğrafyasını, avantaj ve dezavantajlarını tespit etmek

- Düşmanın güçlü ve zayıf yönlerini belirlemek

- Saddam’ın silah depolarından cephane elde edip depolamak

- Şehir savaşlarına hazırlanmak

- Değişik dünya ülkelerinden direnişe katılacakları organize edip kanallar kurmak

- İşgale karşı direnecek çekirdek kadroyu hazırlamakla geçirmişlerdir.



Direnişin bu ilk aşamasında Saddam’a sadık güçler de yeni örgütler kurma çalışmalarına başlamışlardır. ABD’ye karşı saldırıların oranı artmıştır. Bu dönemde Ebu Garib cezaevinde ortaya çıkan işkence görüntüleri tüm ülkede direnişi artırmıştır. Değişik ülkelere ait diplomatik belgeler yayınlayan Wikileaks’te yayınlanan bazı belgeler Ebu Garib ve diğer hapishanelerde işlenen insan hakları ihlalleri, işkence ve cinayetlerin ABD yetkililerinin bilgi ve gözetiminde yapıldığını ortaya koymuştur.[17]

14-lynndieengland-2.jpg




2. Aşama 2004-2006

Bu aşamada Irak İslam Ordusu, Nakşibendi Ordusu, Irak İhvanı silahlı kanadı savaşa dahil olmuştur. Bu, Irak direnişinin yükseliş dönemidir. Bu süreçte direniş güçleri bazı bölgeleri ele geçirmiş ve şehir savaşları yaşanmıştır. 1. ve 2. Felluce savaşları bu süreçte meydana gelmiştir.

3. Aşama 2006-2008

Bu aşamada Irak direnişi altın çağını yaşamaktadır. ABD Başkanı Bush direnişin zirve noktaya ulaşması nedeniyle ülkeye ek asker göndermiştir. ABD’nin asker sayısı 200 bine yaklaşmıştır. Bu süreç aynı zamanda savaşın El Kaide-ABD savaşına dönüşme sürecidir. Uyanış konseyleri kurulmuş, direniş hareketlerinin çoğu ABD ile anlaşma yapmıştır. Ensar el İslam, İslam Ordusu'nun kolları, Mücahidler Ordusu, Ebubekir Sıddık Tugayları gibi gruplar ABD ile anlaşma yapmamışlardır. Irak Alimler Birliği (Heyetul Ulema) liderliğindeki İslami Islah Cephesi de direnişini sürdürmüştür. Bu süreçte ABD yanlısı konum belirleyen Şiilere yönelik saldırılar Şii-Sünni savaşı olarak tanımlanmış, CIA tarafından düzenlendiği iddia edilen, Şii ve Sünni camileri hedef alan saldırılar mezhep temelli çatışmaları artırmıştır. Ancak yıllar sonra bazı sert Sünni grupların ve Şii grupların da mezhep çatışmalarını ateşlediği ortaya çıkmıştır.



Uyanış Konseyleri (Sahwa)

23 Eylül 2006 tarihinde ABD ile anlaşan Abdulsettar Rişavi öncülüğündeki Sünni aşiretler, daha sonra bütün bölgeye yayılacak olan Anbar Kurtuluş Konseyi’ni kurdular. ABD’den silahlı adam başı ayda 350 dolar alan Uyanış konseyleri, şehirleri ellerinde bulunduran El Kaide üyelerini ABD’ye teslim etmeye ve köylerden sürmeye başladı. Kısa sürede sayıları artan uyanış konseylerinin silahlı gücü 103 bine çıktı. El Kaide, ilk konseyi kuran Rişavi’yi bir saldırıda öldürdü ve devam eden yıllarda stratejisini gözden geçirerek konseylere karşı bağışıklık kazandı. ABD açısından uyanış konseyleri, masa başında para ile kazanılmış büyük bir başarıdır. Aynı uygulamayı Afganistan ve Pakistan’da da denemeye çalışan ABD, Şii aşiretler hariç henüz bu amacında kayda değer bir başarı elde edememiştir. Sahve Birliklerinin daha önce kendisinden yardım talep ettikleri ve kendilerini Şii katliamından koruyan Irak El Kaide'si (Irak İslam Devleti) üyelerinin binlercesini ABD'ye teslim etmesi hapishanelerde ağır işkencelerden geçirilen bu kişilerin fikirlerinin sivrilmesine ve daha sonra son derece tepkisel eylemler yapmakla suçlanan IŞİD'in El Kaide'nin itidali esas alan genel siyasi dairesinden çıkmasına neden olmuştur.



4. Aşama 2008-2011

Savaş bu süreçte neredeyse sadece El Kaide ile ABD arasında yaşanmıştır. Irak İhvanı başta olmak üzere başlangıçta ABD’ye karşı direnen örgütlerin birçoğunun ABD safına geçtiği ya da direnişi durdurduğu süreçtir. Irak’ta işgal sonrası stratejilerini bir ulus devlet inşa etmeye (Iraqisation) göre uyarlayan ABD yetkilileri 2006 yılında yeni bir strateji uygulamaya başlamışlardır. Kendisi ile siyasi arenada işbirliğine giden Irak İhvanı da dâhil bazı Sünni hareketleri projeye dâhil eden ABD, direnişi meşru direniş ve gayri meşru direniş olarak ikiye ayırmıştır. Irak hakkında yayınlanan analizler ve literatür tarandığında savaşın, başından beri hep El Kaide ile ABD arasında yaşandığı göze çarpar. Diğer direniş örgütlerinin de oldukça aktif olduğu dönemlerde bile El Kaide Irak’ta direnişi tetikleyen en büyük eylemleri yapan örgüttür.



26 Nisan 2007’de ABD El Kaide’yi, Irak’ta Amerika’nın en açık ve güçlü düşmanı olarak tanımladı. ABD İstihbarat yetkililerinden General Michael Maples Irak direnişinin en etkin gücünün El Kaide olduğunu açıkladı. 2007 yılında ABD ordu istatistiklerine göre günde 175 saldırı düzenleniyor ve bunların çoğu Küresel Cihad Hareketi tarafından gerçekleştiriliyordu.




Irak Savaşı, Yeni Dünya Düzeni ve Küresel Çatışma
Dosyamızın başında da vurguladığımız gibi Irak savaşı ABD ile İslam dünyası arasında devam eden geniş çaplı çatışmanın sadece bir cephesidir. Bu çatışmayı anlamak için tarafların Irak savaşına yüklediği anlama bakmak yeterlidir.



Petrol Savaşı Mı? Haçlı Savaşı Mı?

15-robert-fisk-1.jpg


“İslam dünyasına konuşlandırılan Hıristiyan asker sayısı bütün haçlı savaşlarında bölgeye seferber edilen Haçlı askerlerinin sayısından çok daha fazladır.”

(Robert Fisk)

ABD’nin Irak savaşını petrol için yaptığı söylemi bizzat ABD tarafından yaygınlaştırılan kasıtlı bir söylemdir. Savaşların kanunu üzerine yapılacak kısa bir analiz, tarih boyunca savaşların birden fazla nedenle yapıldığını ortaya koymaktadır. Bunlardan en önemlileri şu şekilde sıralanabilir:

a- İdeoloji-Din

b- Ekonomik çıkarlar

c- Stratejik çıkarlar

d- İmaj ve güç gösterisi

e- İç ve dış politika gerekçeleri

Irak savaşının yoğun olarak ekonomi-strateji alanına giren petrolle ilişkilendirilmesi savaşın ideolojik boyutunu anlamayı güçleştirmektedir. Oysa savaşın birçok siyasi amacı bulunmaktadır.

Saddam Dönemi Irak:

·İsrail’e karşı Filistinli direnişçileri açıktan desteklemektedir.

- Kapitalist ve açık pazar ekonomisine kapalıdır.

- ABD, dönemin süper gücü, Irak rejimini 1991’de devirememenin utancını hissetmektedir.

·Rejimin kontrolünde olmayan Kuzey Irak bölgesinde ABD’nin yerel aktörleri ve güvenilir müttefikleri olan Talabani ve Barzani’ye karşı Türkiye, Irak, İran ve Suriye Kürtleri nezdinde itibar ve etkisini yayması oldukça muhtemel olan Ensarul İslam hareketi güç kazanmaktadır.

Muhalif kimliğiyle tanınan ve Kürdistan İşçi Partisi, Talabani, Barzani ve Pejak gibi Sosyalist eğilimli hareketlerce kontrol edilen Kürt halkının Küresel Cihad cennetine dönen Kuzey Irak’ta elde edeceği başarı bütün bölgede anti emperyalist bir hattın oluşmasına neden olabilirdi. ABD’nin Irak’ı İslam Dünyasındaki İslami Hareketlere karşı başarılı bir demokrasiye döndürüp model olarak sunma çabası savaşın ideolojik nedenlerindendir. Nitekim George W. Bush’un “Bu bir haçlı savaşıdır” açıklaması Neo-Conların savaşa dini anlamlar yüklediğinin en açık kanıtıdır.

http://www.youtube.com/watch?v=7g9GvgDI6V8&feature=related

Bir başka cami bombalama görüntüleri için bakınız:




Irak Savaşına Gizli Destek Sağlayan Ülkeler

ABD’nin Irak savaşı birçok açıdan haçlı savaşlarına benzemektedir. Savaşa destek veren ülkelerin hemen hepsi Hıristiyan ülkelerdir.

16-suntzutwo.jpg


“Bütün savaş aldatma üzerinedir. Saldırmaya hazırken güçsüz gibi görünmeliyiz. Savaşa dahil olmuşken pasif gibi durmalıyız.” (Sun Tzu / Savaş Sanatı)


Irak savaşı Hıristiyan ülkeleri uzun yıllar sonra bir araya toplayıp ortak bir düşmana karşı birleştiren en önemli savaştır. Savaşa iç politika nedeniyle fiili bir biçimde girmeyen birçok Batı ülkesinin aslında ABD’ye büyük oranda destek verdiği bilinmektedir. Mesela parlamentoda Irak savaşına girmesi reddedilen Kanada, savaşta geri planda ciddi rol almıştır. Kanada’da yayın yapan Press For Conversion isimli dergi 58. sayısında yer verdiği bir makalede Kanada’nın Irak savaşında ABD’ye verdiği desteği 17 madde halinde sıralamıştır.[18]

ABD şirketlerinin Irak savaşı sonrası petrol anlaşmalarından oldukça iyi kar elde ettiği söylemi bilimsel dayanaklardan yoksun popüler bir söylemdir. Büyük petrol şirketlerinin Irak savaşı sonrası ülkede aldıkları ihalelerin tümü ABD’nin ülkede bir yılda harcadığı masrafı karşılamamaktadır. Ayrıca Irak savaşının en fazla, ABD’nin geleneksel rakibi olan Çin’i ekonomik olarak güçlendirdiği unutulmamalıdır. Çinli şirketlerin Irak’ta yaptıkları yatırımların, ABD’li şirketlerden daha fazla olduğu birçok araştırmanın ortak sonucudur. Savaş süresince ABD’li şirketlerin saldırılar nedeniyle ülkenin birçok yerinde faaliyet gösteremedikleri de göz önüne alınmalıdır. ABD’nin Irak savaşında yaptığı masraflara dair en iyimser rakam 1 trilyon dolardır. Bu oran 15-20 yıllık Irak petrolüne bedeldir.

ABD yetkilileri ve uzmanlar muhtemel bir Irak savaşının masraflarını hesaplamada oldukça yanılgılı sonuçlara varmışlardır. Savaş öncesi Irak savaşının neden olacağı zarara yönelik maksimum tahmin 150 milyar dolardır. Business Week’te 17 Mart 2003 tarihinde yayınlanan bir makalede savaşın ABD’ye 150 milyar dolara mal olacağı belirtilmiştir.[19] Masraflar hesaplanırken Saddam Hüseyin’in hantal ve kendisine sadık olmayan ordusu göz önüne alınmış ve bölgeyi ABD ile küresel hesaplaşmasının bir cephesi olarak gören Küresel Cihadcıların savaşa dahil olacağı ve savaşın süresini ve kayıpları uzatacağı hiç bir uzman tarafından tahmin edilememiştir. Senato’ya sunulan bir raporda Dick Cheney savaşın ABD ekonomisine sadece 80 milyardolara mal olacağını belirtmiştir. Oysa Irak savaşının ABD ekonomisine maliyeti 3 trilyon doları bulmuştur. Literatürde bu savaşa “Three Trillion Dollar War” ismi verilmektedir.

17-stiglitz.jpg




[1] http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-14544541

[2]Hunthinghton: Medeniyetler Çatışması

[3]Steve Bowman: ABD Savunma Uzmanı Kongre Raporu Rapor Kodu: RL31701 S. 2

[4] Us-UN Relations After Iraq, TheEnd Of The World Order As We Know It? s. 21

[5] CRS Report/ Kenneth Katzman, Gunaratna, Rohan.Inside Al Qaeda.New York, Columbia University Press, 2002.Pp. 27-29.

[6]Grotius, Hugo, The Law of War and Peace, at 1625. CRS Report for Congress International Law and the Preemptive Use of Force Against Iraq ,David M. Ackerman, Legislative Attorney, American Law Division, Rapor Kodu: RS21314,

[7]de Vattel, Emmerich, The Law of Nations, Vol. IV, at 3. CRS Report for Congress International Law and the Preemptive Use of Force Against Iraq ,David M. Ackerman, Legislative Attorney, American Law Division, Rapor Kodu: RS21314,

[8]Review of Intelligence of Weapons of Mass Destruction, HC 898, July 2004./ The European Journal of International Law Vol. 16 no.1 © EJIL 2005; all rights reserved

EJIL (2005), Vol. 16 No. 1, 143–151 doi: 10.1093/ejil/chi109

The Iraq Invasion as a RecentUnited Kingdom ‘Contributionto International Law’Anthony Carty*

[9]ABD Kongre Raporu Rapor Kodu: : RS21314 Sayfa 5

[10] Mortality after the 2003 invasion of Iraq: a cross-sectional

cluster sample surveyGilbert Burnham, Riyadh Lafta, Shannon Doocy, Les Roberts Sayfa 6

[11]Intervention Symposium Forum on the American Invasion of Iraq Organizer: Gearóid Ó Tuathail (Gerard Toal) “Collateral Damage” from Cambodia to Iraq Ben Kiernan1 Department of History, Yale University, New Haven, CT, USA; [email protected]

[12]Intervention Symposium Forum on the American Invasion of Iraq Organizer: Gearóid Ó Tuathail (Gerard Toal) “Collateral Damage” from Cambodia to Iraq Ben Kiernan1 Department of History, Yale University, New Haven, CT, USA; [email protected]

[13]CRS Report For Congress 5 Şubat 2004 Kenneth Katzman Ortadoğu, Dış İlişkiler ve Savunma Uzmanı

[14]Shanker, Thom. U.S. Commanders Surveys Challenges in Iraq Region. New York Times,

Jan. 30, 2004.

[15] http://edition.cnn.com/2004/WORLD/meast/08/18/iraq.main/index.html

[16] http://www.islammemo.cc/akhbar/arab/2007/02/14/33046.html?lang=en-us:

[17] http://speakhumanrights.org/index.p...ief-urges-us-iraq-to-probe-wikileaks-evidence

[18] Dergiye ulaşmak için: http://coat.ncf.ca/our_magazine/links/issue51/issue51.htm

[19]Gary S. Becker. Business Week. New York: March 17, 2003. , Iss. 3824; pg. 30.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
IRAK DOSYASI 2. BÖLÜM
Hazırlayan: Abdulkadir ŞEN



Propaganda Savaşı
Irak savaşı başlı başına büyük bir propaganda savaşıdır. ABD’nin İslam Dünyası’nda yürüttüğü savaşların tek dili yoktur. ABD kamuoyuna özel bir dil geliştiren ABD yönetim erki müttefik devletler için faklı bir dil, düşman için değişik bir söylem ve halklar için de değişik bir üslup geliştirmiştir. Savaşın kalpleri ve zihinleri kazanma sürecinde yoğun bir biçimde medya manipülasyon yöntemlerini kullanan[1] ABD dil-edebiyat öğretilerinden özellikle de Söylem Analizi (Discourse Analysis) ve Biçem Bilim (Stylistic) yöntemlerinden oldukça faydalanmıştır. Her bir resmi açıklamayı psikologlar ve dilbilimciler nezaretinde hazırlayan Beyaz Saray, gizli propaganda tekniklerinden de ciddi oranda yararlanmıştır.

Hem Irak hem de Afganistan savaşına onlarca Hıristiyan ülke ile beraber halkı Müslüman olan az sayıdaki ülkeyi de dahil eden Batı, İslam dünyasındaki kitlelere bunun bir haçlı savaşı olmadığı mesajını vermiştir. Batılı müttefiklerine Küresel Cihad’ın Avrupa için de tehdit olduğu mesajını yoğun olarak veren ABD, böylece onları devam eden “Teröre Karşı Savaş” kampanyasına dahil ederken savaş vergisi ödemek istemeyen kendi halkına da “teröristlerin ABD’nin medeniyet değerlerine ve sembollerine savaş açtığı” yönünde yoğun mesajlar vermektedir. Korkunun bir propaganda ve ikna aracı olduğu günümüzde halklar ve liderler en kötü senaryoya karşı “daha az kötü” olana razı edilmektedirler.

Düşmanı Küçümsemek

Küresel cihad yanlılarının Irak işgaline savaştan çok önce başlayan ilgisi savaş sonrasında açık bir propaganda argümanına dönüşmüş ve El Kaide tüm dünyadaki taraftarlarını Irak’ta ABD ile hesaplaşma hazırlığı yapmaya çağırmıştır. Savaşın devam ettiği 7 Nisan 2003 tarihinde örgütün liderlerinden Usame bin Ladin bir ses kaydı hazırlamış ve Irak’ta katledilen çocukların intikamını alacaklarını duyurmuştur. Genellikle Batı’ya karşı büyük bir saldırı sonrası açıklama yapan El Kaide’nin bu tavrı İstihbarat uzmanları tarafından bir zaaf olarak tanımlanmıştır. Savaşın devam ediyor olmasına rağmen örgütün ABD’ye yönelik Irak ve başka yerlerde eylemlere başlamaması ABD’li yetkililer tarafından örgütün bitmek üzere olduğu şekilde algılanmıştır. ABD “counterterrorism” şefi Cofer Black Ladin’in çağrısından sonra “İşte bu zayıflıklarını gösteriyor. Ya saldırın ya da susun” demiştir.[2] Ancak 2006’lı yıllara gelindiğinde ABD düşmanını küçümsemenin ağır bedellerini ödemiştir.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi 2002-2003 tarihli Stratejik araştırma raporunda El Kaide’nin eğittiği silahlı gücün en az 20 bin en fazla 70 bin olduğunu belirtmektedir. [3] Batılı yetkililerin örgüt hakkındaki bu istihbarat eksikliği düşmanın kabiliyetlerini küçümsemelerine ve tehdidin boyutlarını tanımlamalarına engel olmuştur. Irak savaşının başlamasından 1 yıl sonraya dek ABD’de örgütün bittiğine ve dağıldığına dair yaygın bir kanaat mevcuttur.[4]

Psikolojik Sınırlar Çizme

Irak savaşında ABD tarafından kullanılan en önemli retoriklerden biri de Iraklı Kürtleri psikolojik olarak Sünni’lerden ayıran söylemdir. Büyük oranda Sünni Müslüman olan Kürtler Irak hakkında yapılan demografik ayrımda Sünnilerden ayrı ele alınarak farklı refleks göstermeleri desteklenmiştir. Kürtlük etnik bir ayrım olmasına rağmen Irak,

Sünni

Şii

Kürt

şeklinde sınıflandırılmıştır. Kaynaklar bu şekilde ayrımı ilk defa CIA’in yaptığını göstermektedir.[5] Benzer bir ayırma ve psikolojik olarak bölme retoriği ABD’nin teröre karşı savaş söyleminde de göze çarpmaktadır. ABD savaşın teröre karşı yapıldığını iddia ederek İslam dünyasında Haçlı Savaşı hissiyatı oluşmasının önüne geçmeyi amaçlamaktadır. İsrail’in 1967 savaşında dünya medyasının sık sık kullandığı Arap- İsrail savaşı ismi de aynı amaçla kullanılmıştır. Bu isimlendirmeyle o dönemde savaşın Kudüs’ü kutsal gören her Müslüman’ın meselesi haline gelmesi engellenerek sadece Arapların sorunu olarak tanımlanması büyük oranda başarılmıştır.

İslam Dünyasında Öğrenilmiş Çaresizlik Hissi Oluşturmak

İslam dünyasında devam eden Batı işgallerinin en önemli amaçlarından biri de Müslüman halklar üzerinde öğrenilmiş çaresizlik duygusunun yaygınlaştırılmasıdır.

Martin E. P. Seligman tarafından Pavlov’un klasik şartlanma teorisi üzerine çalışırken keşfedilen öğrenilmiş çaresizlik, kötü tecrübelere maruz bırakılan bir kişinin zamanla pasifleştirilmesi ve hiç bir yöntemin kendisini olumsuz şartlardan kurtaramayacağına inandırılmasıdır. Batı televizyonlarının işgal ettikleri bölgelerde yaşanan dramatik görüntüleri yoğun bir biçimde kamuoyuna yansıtmaları ya da sızdırmış gibi yaparak yaygınlaştırmalarının asıl amacı kitlelere:“ABD’yi asla yenemezsiniz ve asla Batı’ya karşı zafer elde edemezsiniz” mesajı vermektir. Savaşta Batı’nın uğradığı devasa zararların üstünü örtmek ya da gündem etmemek İslam dünyasının zararlarını ise oldukça yüksek rakamlarla ön plana çıkarmak bu hedefin bir parçasıdır. Mesela Irak savaşında yaşamını yitiren sivil sayısıyla alakalı verilen en yüksek rakam 400 bindir. Bu oran BM, Irak Sağlık Bakanlığı ve 5 ayrı bağımsız kuruluşun ortalama tespitini yansıtmaktadır.[6] Ancak birçok medya kurumu bu rakamı 3 milyona kadar çıkarmaktadır.

Düşmanı Büyük Göster ve Yık

ABD yanlısı medya organlarının savaş öncesi çizdikleri Saddam imajı özel silahları olan, büyük bir ordusu ve Cumhuriyet Muhafızları olan yenilmez bir Saddam imajıdır. Irak rejimini İslam dünyasının en güçlü rejimi olarak lanse eden batı medyası bu yönetimin yıkılmasının İslam dünyasında büyük bir öz güven kaybına neden olmasını amaçlamıştır. Ancak ABD’nin uyguladığı öğrenilmiş çaresizliğin Küresel Cihad'cılar tarafından ABD aleyhine döndürüldüğü ortadadır. ABD, Irak ve Afganistan’da karşılaştığı isyan nedeniyle savaşın ekonomisine oldukça zararlı olduğu ve İslam dünyasında savaş kazanmanın mümkün olmadığını anlamış durumdadır. ABD Savunma Bakanı Gates de bu görüşü doğrulamaktadır.

“Umarım benden sonra herhangi bir ABD Savunma Bakanı ordumuzu Asya’ya, Afrika ya da Ortadoğu’ya kara operasyonuna sokma hatası yapmaz. Bunu düşünen bir bakan zihnini tedavi etmelidir.” (ABD Savunma Bakanı Robert Gates)

Görüldüğü gibi Irak savaşı sonucunda ABD ordusu ve halkı ciddi bir öz güven kaybı yaşamış ve ABD’nin istediği ülkeyi demokratik bir rejime çevirebileceği ve dünyada kendisine meydan okunamayan bir ülke olduğu iddiası etkisini kaybetmeye başlamıştır. [7] 11 Eylül sonrası yaşanan 2 yıpratıcı savaş sonrasında bugün yaşanan Ukrayna krizi de ABD dışında Rusya, Çin gibi alternatif güç merkezlerinin artık yükselişte olduğunu açıkça göstermiştir.

Stratejik Diller: Arapça ve İngilizce

Arapça ABD’nin Teröre Karşı Savaşında düşmana karşı propagandada kullandığı en önemli dildir. ABD Irak savaşında ciddi oranda dil bariyerine takılmış ve hem Arapça hem de İngilizce bilen eleman sıkıntısı yaşamıştır. Aynı ihtiyaç günümüzde de hem direniş örgütleri hem de ABD ordusu tarafından büyük bir ihtiyaç olarak algılanmaktadır. Cihadi gruplar da son yıllarda üyelerine farklı dilleri öğrenmeleri ve uzun sürecek savaşta iyi eğitim almaları yönünde birçok çağrıda bulundu. Aynı şekilde ABD Hükümeti 2006 yılında Arapçayı stratejik dil ilan etmiştir. Direniş hareketlerinin ABD ordusuna tercümanlar yoluyla sızdıkları ve birçok stratejik bilgi edindikleri aradan geçen yıllar içinde ortaya çıkmıştır. Direnişçiler Irak ve Afganistan’da tercümanları tehdit ederek de bilgi edinmişler ve onları hedef alarak ABD’nin yerel müttefikleriyle ilişkilerini kısıtlamışlardır. Devam eden savaşta değişik dilleri etkin bir biçimde medya ve literatürde kullanan tarafın propaganda savaşında öne çıktığı oldukça açıktır.

Enformasyon Savaşı

Antulio J. Echevarria Fikirlerin Savaşı isimli kitabında şöyle söylemektedir:

“El Kaide ile ABD arasındaki savaşın temel nedeni ideolojik ve dogmatiktir. El Kaide İslam dünyasının Kuran’ın militan tefsiri ve şeriat kurallarıyla yönetilmesini istemektedir. Bu İslam aleminin batıya karşı harekete geçirecektir. Örgüt Hilafeti tekrar kurmayı hedeflemektedir. El Kaide bu amaçla batı değerlerini ve Batı ülkelerini yıpratmakta ve İslam dünyasına demokrasiyi ve ılımlı İslam’ı yaymalarını engellemeyi amaçlamaktadır. ABD, El Kaide ile savaşında kalpleri ve zihinleri kazanmak için aşağıdaki metotları takip etmelidir:

  • ABD’nin enformasyon savaşı doktrini bilginin statik olmadığı ve bir bilginin değişik coğrafyalarda ve değişik kültürlerde farklı üslup ve şekillerle yaygınlaştırılması gerektiği bilinciyle operasyon yapmalıdır.

    ABD Enformasyon Doktrinin psikolojik harp teknikleri, askeri aldatmalar ve yönlendirici bilgi transferini içermelidir.

    Amerika’nın Sesi, Özgür Avrupa, El Hurrave Özgür Irak Radyosu gibi yayın kuruluşlarını yaygınlaştırmalıyız.

    Düşmana karşı kelime silahını etkin biçimde kullanmayız. Düşmanımızın inanç ve motivasyon kaynaklarını alay konusu etmeli, dalga geçmeli ve öz güvenini kırmalıyız. Bu süreçte İslam Dünyasındaki müttefiklerimizi de güçlendirip düşmanın başını onlarla ezmeliyiz.

    Usame Bin Ladin savaşın %90’ının medyaalanında ilerlediğini belirtmektedir. Özellikle Irak’ta düşmanın ABD’den çok daha başarılı bir medya kampanyası yürüttüğünü unutmamalıyız.

    Global Kültür İnisiyatifi ve öğrenci değişimleri yoluyla İslam aleminde ABD düşmanlığını azaltmalı, daha fazla burs imkanı sağlayarak bu projeyi güçlendirmeliyiz. Amacımız muhatabı dönüştürmek değil ABD’yi iyi pazarlayabilmektir. Aksi bir tutum tepki toplayacaktır.

    Enformasyon savaşına harcadığımız emek diğer çatışma türlerine harcadığımızdan çok daha fazla olmalıdır. Aksi halde bütün emeklerimizin sonuca ulaşmakta yetersiz olacağını üzülerek belirtmeliyim.

    El Kaide’ye karşı yürüttüğümüz ideolojik savaş sürecinde Hitler ve Sovyetlere karşı savaşta edindiğimiz tecrübeleri kullanmalıyız
(ABD’nin El Kaide’ye Karşı Enformasyon Savaşı: Öneriler Bölümü)[8]

Yukarıdaki öneriler ABD açısından aslında düşmanını çok da iyi tanımadığını göstermektedir. Bu durum karşısındaki hareketin inanç dünyasını ve motivasyon kaynağını tam olarak anlamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Küresel cihad düşüncesi çatışma motivasyonunu “bir ideolojiden değil” “İslam’dan almaktadır”. Bu anlamıyla Sovyetler ya da Hitler’in ideolojik görüşleri bir dinin dünya görüşünden oldukça farklıdır. Dinlerin ideolojilerden çok daha geniş coğrafyaları yine onlardan çok daha güçlü duygularla mobilize edebildikleri unutulmamalıdır.

Retorik Savaşı

11 Eylül sonrası ABD medyası yoğun olarak rakip siyasetçilerin yıkılan sembollerin ardında beraberce durduğu görüntüleri kullanmıştır. ABD Başkanı Bush ve diğer liderlerin saldırı sonrası kullandıkları üslubun ciddi bir Söylem Analizinden (Discourse Analysis) geçirildiği ve ‘Stylistic motifler’ içerdiği gözden kaçırılmamalıdır.

Bush ve diğer liderlerin konuşmaları boyunca defalarca We (Biz) demeleri ve asla düşmana direk hitab edip ‘Siz’ dememeleri bir rastlantı değildir. ABD retoriğinde yoğun bir öteki (The other) söylemi mevcuttur ve Antik Yunan çağından Roma’ya, Batı tahayyülünde “The other” vahşi, kötü ve barbar anlamlarında kullanılmaktadır. Bush’un 11 Eylül konuşmasında kullandığı, güç, otorite ve cezalandırmaya işaret eden fiillerin sayısı dahi özel psikolojik harp söylemine göre dilbilimcilerin yardımıyla belirlenmektedir.



Medya Savaşları
“Dün garip bir durum yaşadım. İşe giderken haberleri dinledim. Savaş kötü gidiyordu, kontrolü kaybetmiş sivilleri öldürmeye başlamıştık, Irak halkı bizden nefret ediyordu. İşten eve gelirken arabamda yine haberleri dinledim. Savaş iyi gidiyordu, her cephede kazanıyorduk, Bağdat’a ilerliyorduk. Halk bizi sevinç gösterileriyle karşılıyordu. Sonra ne olduğunu anladım. İşe giderken Ulusal Halk Radyosu’nu dinlemiştim eve dönerken de Fox haberi.” (Jay Lena 4/7/2003)

20 Ekim 2003 tarihinde Uluslararası Politika Programı PIPA tarafından yapılan bir kamuoyu araştırması ABD’lilerin Irak savaşına yönelik oldukça hatalı algılarının olduğunu ortaya koymuştur. Kişilerin savaşa dair yanlış yargılarının birinci haber kaynağına göre şekillendiğini ortaya koyan araştırma izleyicilerini en fazla yanlış yönlendiren kanalın FOX TV olduğunu göstermiştir. Katılımcıların % 60’ının Irak savaşı hakkında ABD yönetiminin çıkarlarına uygun şekilde yanlış inanışlara sahip olduğu tespit edilmiştir.[9] Irak savaşının medya tarihi açısından en önemli yanlarından biri de Bitiştirilmiş (Embedded) gazetecilik anlayışının sistematik hale gelmesidir. ABD Irak savaşına başlamadan önce Irak’ta savaş yansıtacak medya elemanlarının %63’ünü embedded gazeteciliği yöntemiyle kendi safına çekmiştir.[10]

News Harold Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ray Glenn gazete çalışanlarına yazdığı tavsiyelerden birinde Afganistan’da öldürülen sivillerin resimlerini manşetten yansıtmamalarını, bunun ABD çıkarlarına zarar vereceğini belirtmiştir.[11] Fox televizyonu yetkililerinden BritHume, New York Times Gazetesi’ne verdiği bir mülakatta “Bir savaşta sivillerin öldürülmesi haber değeri taşır mı? diye sormuştur.[12]

Ancak ABD ve Batı’nın medya üzerindeki propaganda çalışmaları görüldüğü kadar açık ve kaba değildir. İyi düşünülmüş ve psikolojik harp teknikleri kullanılarak hazırlanmış propaganda haberleri ABD politikalarını hedef kitleye hissettirmeden aşılamaktadır. ABD’li yetkililerin açıklamalarından birçok ana akım medyası haber ve analizine kadar önemli medya materyalleri psikolojik savaş ve propaganda uzmanları tarafından söylem analizine tabi tutulmakta ve stratejik amaçlara uygun olarak yayınlanmaktadır.

ABD istihbaratının ordu aleyhine haber yapan gazete ve dergilere tehdit mesajları attığı tespit edilmiştir. ABD ordusunun Bağdat’taki Filistin Oteli’nde tarafsız habercilik yapan 3 gazeteciyi tank ateşiyle öldürdüğü bilinmektedir. ABD’nin otelden kendilerine roket atışı yapıldığı iddialarının yalan olduğu France 3 televizyonunun o sırada bölgede yaptığı çekimlerle ispatlanmıştır.[13] ABD ordusunun savaş çıkarlarına aykırı haber yapan iki Reuters çalışanı gazeteciyi öldürdüğü görüntüler Wikileaks tarafından yayınlanmıştır. İlgili video aşağıdadır.



- "Politik dil yalanları gerçekmiş gibi, cinayeti saygın göstermek için tasarlanmıştır".

(George Orwell)


Bir ülke medyasının düşman ülke ve ordusu aleyhinde haberler yapması her ne kadar medya etiği açısından kabul edilemez olsa da pratikte yoğun olarak görülen ve belki de doğal karşılanabilecek bir vatanperverlik refleksidir. Ancak Pentagon’un Embedded gazetecilik ve medyayı kontrol çabaları Amerikan basınını gerçeklikten uzak hale getirmiş ve bu süreç hem kamuoyunu hem de karar mercilerini yanıltmıştır. Habercilikte adalet ve doğruluk (FAIR) kurumu sorumlularındanSteve Rendell, CNN’e verdiği bir mülakatta savaş öncesi ABD’nin 4 büyük haber organında savaş karşıtı konuşmaların oranının sadece %1 olduğunu tespit ettiklerini belirtmiştir.[14] Aşağıdaki tablo medyanın ABD özelinde insanların olaylara bakışını ne denli etkilediğinin çarpıcı bir göstergesidir.

18-27-2.jpg


Grafik Kaynak: [15]

Irak savaşına yüz binlerce asker ve askeri ekipmanının %40’ını seferber eden ABD ve müttefikleri daha savaşın ilk aylarında ülkede bir medya ağı oluşturmaya başlamışlardır. Danimarka merkezli bir araştırma kurumu hazırladığı raporda Irak’ta medya sistemi oluşturmaya yönelik koalisyon çalışmaları incelenmiş ve günümüzdeki Irak medyasının %90 oranda batılı güçler tarafından oluşturulduğu ortaya çıkmıştır.[16] Tarafsız yayınlarından rahatsız oldukları El Cezire’yi yasaklayan koalisyon güçleri bazı bağımsız gazetecileri de öldürerek medya savaşını yönlendirmeye çalışmışlardır. ABD başkanı George W. Bush’un medya danışmanı Peter Teeley bir röportajında şöyle demiştir:

Bir tartışmada yalan yanlış istediğinizi söyleyebilirsiniz. Bunu 80 milyon insan dinler. Ama daha sonra bir gazetede düzeltme yaparsınız. Bunu ise sadece 2 bin ya da maksimum 200 bin insan okur.

Savaş sırasında ABD’nin operasyonlarının istediği gibi başarılı yürümediğini haber yapan NBC muhabiri Peter Arnet gibi birçok gazeteci “başarılı olmadıkları” gerekçesiyle işten atılmışlardır.

500 kişilik gazeteci ordusu
ABD Ordusu savaşa başlamadan önce savaş süresince kullanılacak dil, yapılacak haberler, dikkat edilecek konular ve kaçınılacak yorumlar detaylı bir biçimde incelenmiş ve tam 500 gazeteciye ordu ile beraber savaş cephelerine girme yetkisi bahşedilmiştir. Yapılan araştırmalar Embedded tabir edilen bu gazetecilerin haberlerinin %90’lara varan oranlarda ABD yanlısı olduğunu göstermiştir.

3200 kişilik medya danışmanı olan Başkan
Savaş süresince ABD başkanı Bush ve TonyBlair’e danışmanlık yapan medya uzmanı sayısı yüzlerle değil binlerle ifade edilmektedir. 1997 yılında İşçi Partisine danışmanlık hizmeti veren medya uzmanı sayısı 300 iken TonyBlair’e savaş sırasında danışmanlık hizmeti veren uzman sayısı 3200’dur.[1]

Savaş boyunca salt metin mesajları veren çok sayıda özel propaganda haberi bütün dünyanın gündemini değiştirse de kurgu olduğu oldukça açık olan birçok senaryo da televizyon ekranlarını süslemiştir. Mesela Saddam Hüseyin’in heykelinin devrilişini ve heyecanlı kalabalığın Saddam’ın yıkılan heykelini terliklerle dövdüklerini gösteren görüntülerin bir ABD medya operasyonu olduğu aşikârdır.

Savaş boyunca medya organlarının ABD ordusunu haklı çıkarma girişimleri değişik biçimlerde sürmüştür. Mesela 31 Mart 2003 tarihinde bir ABD askerinin 7 kadın ve çocuğu öldürmesi olayı medya tarafından aşağıdaki ifadelerle kamuoyuna sunulmuştur:

“Üzerime gelmeye devam ediyorlardı. Üzerime geliyorlardı” (BBC 10 O’Clock News/Sky TV News/BBC News 24)

“Bir asker ne yapabilir ki: Sadece dur emrine uymakta başarılı olamadılar.” (BBC Radio 5 Live)

“Herkes 3. tümen askerlerinin suçlu duruma sokulmasından dolayı üzüntülü.” (Major David Holly, BBC radio 5 Live)

“Askerler kendilerini savunmakta haklıydılar.” (BBC Radio 4)

[1] Mass Media and the Battle for PublicoPinion in the Global War on terror: Violence and legitimacy in iraq Greg si Mons S 3

ABD 2006’da Irak’ta etkin bir medya sisteminin kurulması için 20 milyon dolar para sağlamıştır. Bu proje ABD’nin medya savaşını kazanması için yürüttüğü çalışmaların bir parçasıdır. [17] 19 Mart 2003 ile 1 Mayıs 2003 tarihleri arasında ABD ordusuyla beraber operasyon bölgesine gidip çekim yapan gazetecilerin ürettiği 742 medya ürününün incelendiği bir araştırma gazetecilerin büyük bölümünün ABD yanlısı ve işgalin zararlarını göz ardı eden haberler yaptığını ortaya koymuştur.[18]



“Bir kalem 1 milyon dilden daha etkilidir.”

(Gabriel Tarde)





BBC haber yetkililerinden KennethPayne ABD’nin Somali, Kosova ve Afganistan gibi savaşlarda başarı ya da başarısızlığının sadece askeri sonuçla değil politik etki ve medyayla alakalı olduğunu vurgulamaktadır.[19]

ABD ordusunun medyaya olan ilgisi Irak savaşıyla birlikte oldukça artmıştır. Ancak buna rağmen ABD Başkan yardımcısı Hillary Clinton 3 Mart 2011’de yaptığı bir açıklamada ABD’nin enformasyon savaşını kaybetmekte olduğunu belirtmiştir. Hollywood etkisini Bollywood’la, CNN ise gücünü El Cezire ile paylaşmak zorunda kalmıştır.



ABD medyasının erkek ve bayan askerlerin bir arada çekilmiş neşeli görüntülerini yayınlaması sahip oldukları demokratik değerlere ve eşitliğe dikkat çekmeyi amaçlarken, büyük cephanelikler önünde çekilmiş komutan fotoğrafları ise ABD’nin karşı konulamaz gücüne işaret etmektedir. ABD’nin devam eden savaşta kullandığı medya ve enformasyon yöntemlerinin birçoğu gizlidir. Ancak ABD ordusu ve istihbaratının kullandığı psikolojik harp teknikleri ayrı tutulursa, ABD medyasının yukarıda bahsedilen basit ve klasik yöntemleri kullandığı görülmektedir.

19resim1.jpg


20-fotomakina.jpg




Zerkavi İsimli Biri Var mıydı?

“Zerkavi isimli biri yoktur. Bu ABD uydurması bir efsanedir.” (Şii lider Mukteda El Sadr)

Batı medyası El Kaide’nin Irak liderleri Zerkavi, Ebu Eyyüb El Mısrı ve Bağdadi’nin ortaya çıkarak yaşadıklarını taraftarlarına ilan etmeleri böylece istihbarat açığı vermeleri için defalarca öldürüldükleri ya da yakalandıkları yönünde haberler yapmıştır. Bu haberlerden biri aşağıdadır:


Uzun süren saldırılarına ve ününe rağmen Zerkavi hiç medya önüne çıkmamış ve asla görüntü vermemiştir. Bu süreçte özellikle Sadr başta olmak üzere Şii liderler ve İran, Zerkavi diye birinin olmadığını, bu ismin ABD tarafından uydurulduğunu iddia ederek propaganda yapmışlardır. Zerkavi aşağıdaki görüntülerinin yayınlanmasından kısa süre sonra ABD tarafından öldürülmüştür.

21-zerkavi.jpg





22-zarkawikilled.jpg


ABD’li komutan Zerkavi’nin ölümünü dünya kamuoyuna duyuruyor

Ebu Mus’ab el Zerkavi’nin varlığı ispatlanmasına rağmen daha önce böyle bir kişinin yaşamadığı ve ABD uydurması bir efsane olduğunu iddia eden ABD destekli Iraklı liderler ve yazarlar konu hakkında hiç bir yorum yapmamışlar ve olayı görmezlikten gelmişlerdir

23-sahteelkaidelideri.jpg


Irak televizyonunun itiraflarını yayınladığı sahte El Kaide lideri ve itirafları

Irak’ta yaşanan en başarılı propaganda operasyonlarından biri de El Kaide lideri Ebu Ömer El Bağdadi olduğu iddia edilen bir şahsın itiraflarının devlet televizyonunda yayınlanmasıdır. Devlet televizyonuna konuşan sahte Bağdadi El Kaide’nin mezhep savaşı çıkarmak istediğini, Şii camileri kendilerinin bombaladıklarını, pazar yerlerine saldırılar düzenleyerek halkın Şii-Sünni çatışmasına girmesini amaçladıklarını, örgütün üyelerinin tümünün yabancı olduğunu, örgütün oldukça zor bir dönemden geçtiği ve dağılma sürecine girdiğini belirtip pişman olduğunu açıklamıştır. El Kaide açıklama yapan kişinin liderleri olmadığını açıklamış örgütün gerçek lideri Ebu Ömer El Bağdadi hemen bir ses kaydı yayınlayarak Irak yönetimini yalanlamıştır. Ancak bir çok haber kaynağı manipülasyon olduğu açık olan görüntüleri gerçekmiş gibi yayınlamıştır.[20] Mesela Sistani’yi destekleyen ve Türkiye’de faaliyet yürüten www.yakındoğuhaber.com’da bu görüntüler hala mevcuttur.[21]



Sahte Bağdadi




Sahte Ebu Ömer El Bağdadi’nin görüntülerini yayınlayan Irak yönetimi olaydan kısa bir süre sonra örgütün Savaş Emiri Ebu Hamza El Muhacir ve lideri Ebu Ömer El Bağdadi’yi 24 saat süren bir çatışma sonucu ele geçirmiştir. Şii lider Nuri El Maliki Bağdadi’nin öldürüldüğü görüntüleri basına açıklamış ancak daha önce konuşan kişi hakkında hiç bir yorumda bulunmamıştır. Maliki’nin tavrı bu manipülasyondan haberdar olduğunu göstermektedir.

Gerçek Bağdadi Öldürüldü


24-maliki.jpg


Nuri El Maliki gerçek El Kaide liderinin ölümünü açıkladığında propaganda hedefini çoktan bulmuştu.

Şii Liderlerin Mezhep Savaşı Kışkırtması

Irak’ta mezhep savaşı çıkarmaya yönelik söylemler İslam dünyasında büyük hassasiyetle takip edilmiştir. Savaş süresince ABD güçleriyle anlaşan Şii silahlı hareketler, başta Irak İslam Devrimi Konseyi’ne bağlı Bedir Tugayları Irak Ordusu’na dönüşmüşlerdir. Bununla birlikte işgal sonrası kurulan Hükümetle anlaşan Mukteda Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu da Sünni direniş örgütlerine karşı savaşa başlamışlardır.

El Kaide, Askeriye türbesine düzenlenen saldırıyı yaptığı iddialarını ise yalanlamış ve asıl hedeflerinin işgal güçleri olduğunu vurgulamıştır.

Bölgede etkin olan İran medyası da yoğun olarak Sünni direniş aleyhine haberler yapmış ve Vahhabi-Tekfirci-Nasıbi söylemini kullanarak Sünni direnişin meşruiyetini hedef almışlardır. Yukarıda El Kaide’nin Askeriye Türbesine saldırıyı reddettiği görüntüler yer almaktadır. Fakat propaganda sonuç vermiştir. Şii lider Mukteda el Sadr’ın sözcüsünün ve Iraklı Şii merci Ayetullah Şirazi’nin Sünnileri öldürme yönündeki fetvası.


Irak savaşı boyunca Mukteda el Sadr, Abdulaziz el Hekim ve Sistani’ye bağlı güçler ABD ile işbirliği yapmış ve direniş hareketlerine karşı operasyonları bizzat yönetmişlerdir. El Kaide bu güçleri kukla ve işbirlikçi olarak suçlamıştır. Basına sızan bazı görüntüler ise Şii hareketlerle ABD arasındaki ilişkinin insani değerlere saygı duyulan birbirine denk bir ilişki türü olmadığını göstermektedir.

ABD’li komutanın Şii polislere yapıtığı ağır hakaretler için bakınız:



Savaş Petrol İçin mi?

25-savaspetrolicinmi.jpg




Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi savaşın 3 Trilyona mal olduğu varsayıldığında ABD 80 yıl boyunca Irak petrolüne el koysa dahi harcadığı masrafı karşılayamadığı ortadadır. Öyleyse bu savaşın daha başka amaçlarının ve dini hedeflerinin de olması gerekmektedir.

ABD’nin Stratejik Hedefleri ve Yanılgıları

ABD açısından Irak savaşı Hegemonik İstikrarının (HegemonicStability) garantisi olarak algılanmıştır. ABD küresel otoritesine bölgesel bazda meydan okuyan Irak’a saldırarak tüm dünyada gücünü ispatlamayı amaçlamıştır.[22] Ancak Küresel Cihad yanlılarının ABD’yi uzun yıllar süren bir savaşla yıpratması ve ABD ordusunu basit silahlarla aşağılaması ABD’nin bu planını sekteye uğratmıştır.

Geleneksel kavramların globalleşmeyle beraber yeniden tanımlandığı günümüzde emperyal güç olmak büyük alanları işgal etmekle alakalı değildir. Global dünyada emperyalizm fenomenimultinational şirketler, uluslararası medya ağı, dil emperyalizmi, liberal ekonomi ve açık pazar, STK’ların kontrolü gibi temel basamaklar üzerinden yürütülmektedir. Irak savaşının “Global Kapitalizmin” açık pazar arayışıyla da değerlendirilmesi mümkündür. Bilinen Emperyal operasyonlar (İşgaller) günümüz dünyasında aktör ülkelere ciddi yük ve maliyetlere sebep olmaktadır. ABD’nin temel yanılgılarından biri de modern dünyada klasik emperyalist operasyonları Irak ve Afganistan’da uygulamasıdır. Oysa Roma imparatorluğu gibi büyük bir gücün potansiyelini kontrol edemeyeceği kadar geniş alana yayması sonucu zayıfladığı tarihi bir realitedir.

Irak savaşı başlamadan 1 yıl önce ABD’nin yeni yüzyıla dair stratejisinin incelendiği American Academy of ArtsandSciences tarafından hazırlanan bir raporda ABD’nin demokratik ve liberal bir dünya düzeni ön gördüğü ve açık pazar ekonomisini yaygınlaştırarak hakimi olduğu global liberal ekonomiyi güçlendireceği belirtilmiştir.[23]

Jessicessica T. Mathews tarafından 2008 yılında kaleme alınan bir makalede ABD’nin Irak’ı demokratik bir İslam dünyası için model olarak tasarladığı belirtilmektedir. Aynı makalede Mathews ABD’nin bir ülkenin dönüşümünün nesiller alacağını fark edemediğini ve büyük askeri gücünün bir ülke halkını değiştirebilecek boyutta olduğu yanılgısına düştüğünü belirtmektedir.[24]

Irak işgali sonrası ABD karşıtı cephede de toplumun dönüştürülmesi hususunun gündemleştirildiği bilinmektedir. Savaşın daha ilk yıllarında yazdığı bir mektupta Eymen El Zevahiri, Irak Kaidesi lideri Ebu Mus’ab El Zerkavi’ye halkı “Selefi” düşünceye zorlamaması uyarısında bulunmakta ve “Bir halkın değişimi nesiller sürecek bir eğitim programıyla gerçekleşir. Değişim tedrici bir süreçtir” tavsiyesinde bulunmaktadır. Zevahiri mektubunda İslam ümmetinin tek bir mezhepten ibaret olmadığını ve Selefi olmayanların ümmete asırlar boyu çok hizmet ettiklerini belirtmiş en büyük tehlikenin Cihad Hareketi’nin bir mezhebe bağlı kılınması olduğunu vurgulamıştır. Ancak süreç içerisinde Irak'lı diğer grupların El Kaide'ye yoğun olarak katılması, tanınmış ve El Kaide Merkez ile önemli ilişkileri olan liderlerin yaşamını yitirmesi, ortaya çıkan Sahve Hareketlerinin ihanet hissi doğurması, hapishanelerde ağır işkencelere uğrayan savaşçıların daha radikal ve sert söylemlerle intikam merkezli bir siyaset gütmesi gibi nedenler El Kaide ile Irak El Kaide'sinin yollarını ayırmasına neden olmuş ve Irak İslam Devleti yapılanmasının Suriye sahasına girerek diğer gruplarla savaşması sonucu El Kaide Merkez ile yolları ayrılmıştır.

İşgale Karşı Küresel Cihad Projesi

Global sistemin dünyada oluşturmaya çalıştığı “Yeni Dünya Düzeni” klasik araçları değil küresel araçları kullanmaktadır. Sınırların buharlaştığı, kıtalararası ittifakları yapıldığı, multi-national şirketlerin ekonomik baskı ve savaş unsuru olarak kullanıldığı günümüz dünyasında savaşın retoriği lokalden küresele doğru yol almaktadır. İslam dünyasında İslami hareketlerin lokal güçlere (Mübarek, Esad, Buteflika) karşı kullandıkları klasik savaş teknikleri 11 Eylül ile beraber yerini El Kaide’nin “Uzak Düşman Stratejisine” bırakmıştır. İslam dünyası kendisine yönelik bu küresel tehdide küresel bir proje ve dille karşılık vermektedir. İşte bu karşı koyuş projesi Batılılar tarafından Global JihadMovement olarak tanımlanan “Küresel CihadHareketi”dir.

Kur’an’da “...Size karşı toplu bir biçimde savaştıkları gibi siz de onlara karşı toplu olarak savaşın”[25] ve “ Hep birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, bölük bölük olmayın “[26] ayetleri İslam dünyasının dış saldırılara ortak refleks göstermesini sağlayan temel motivasyon kaynaklarıdır. El Kaide temelde “ Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.”[27] ayetini siyasal zemine taşımış, klasik ümmet birlikteliğini de globalleşmeyle beraber daha etkin ve interaktif bir sahada küresel cihad projesine taşımıştır.

Oxford Üniversitesi tarafından hazırlanan 2007 tarihli bir analiz Bush yönetiminin Irak’ı İslam dünyasında artan İslamcı yönelişe karşı demokratik bir nesil yetiştirmek amacıyla işgal ettiği belirtilmektedir. Otoriter yönetimlerin halklarda derin öfkeye neden olduğunun vurgulandığı raporda liberal ekonomi ve demokratik rejimlerin İslamcı yönelişi azaltacağı ve ABD’nin uzun vadede çıkarlarına hizmet edeceği iddia edilmektedir.[28] Ancak gelinen noktada savaşın ABD açısından hedeflerini gerçekleştirmede başarısız olduğu ve ABD’nin Irakta denediği toplum mühendisliğinin sonuç vermediği açıkça görülmektedir.

Irak savaşı ABD ile hesaplaşmak isteyen ve ABD’nin askeri gücünü kontrol edemeyeceği kadar geniş alana seferber ederek ekonomisinin de çökmesini amaçlayan Küresel Cihad yanlılarına altın fırsatlar sunmuştur. Beyaz Saray tarafından yayınlanan bir belgede El Kaide’nin Irak’ta ABD karşıtı bombalamaların büyük çoğunluğunu organize eden örgüt olduğu kabul edilmiştir.[29] Savaş örgüte Afganistan’da aktive edemediği potansiyelinin bir bölümünü harekete geçirme imkanı vermiştir. 2007 yılında kongreye brifing veren David Petreus Irak-Suriye sınırından ayda ortalama 70 savaşçının Irak’a girdiğini belirtmiştir. 2006 yılında Irak’a savaşmaya gelen 700 savaşçıdan %60’ının Suudi Arabistan ve Libya vatandaşı olduğu tespit edilmiştir.[30] Irak savaşına temelde Arap ülkelerinden savaşçıların katılmasının nedeni dil ve renk uyumudur. Afganistan’da ve Pakistan’da devam eden savaşta Araplar yerel halkın dilini konuşamadıkları ve beyaz tenli olmaları nedeniyle hemen tanındıkları için savaşa yeterince katılamamışlardır. Ancak Irak savaşı Arap ülkelerindeki potansiyel küresel cihadçılarının ABD ile savaşmak için yeni bir alan bulmalarını sağlamıştır.

Irak işgali öncesinde Afganistan’da bulunan Ebu Mus’ab El Zerkavi ABD’nin Irak’a savaş açacağını önceden tahmin etmiş ve aktivitelerini Irak’a kaydırmıştır. Zerkavi bu süreçte Irak’ta gizli hastaneler ve silah depoları gibi lojistik merkezler hazırlamış ABD’ye karşı savaşın planlamasını yapmıştır. Ağustos 2003’te BM’nin Irak binasına büyük bir saldırı düzenleyen Irak Kaidesi bu saldırıyla ABD’yi müttefiklerinden ayırıp yalnızlaştırmayı amaçlamıştır. Aynı şekilde ABD yanlısı Irak polis ve asker adaylarına da büyük saldırılar düzenleyen örgüt ABD’nin savaşta öne sürebileceği yerel işbirlikçi (El Kaide’ye göre) sistemi kurmasını geciktirmiştir.

“El Kaide Anbar vilayetinin ülkenin en büyük şiddet merkezi haline getirdi. Ele geçirdiğimiz bazı belgeler El Kaide’nin Anbar Eyaletinin kontrolünü ele geçirmeye çalıştığını gösteriyor. Örgüt böylece Irak demokrasisini baltalayıp bölgede İslami bir imparatorluğun temelini atacak.” (George W. Bush 10 Ocak 2007)

“Ordumuz acımasız bir düşmanla savaşıyor. Hiç bir düşman Irak El Kaide’si kadar acımasız değil.”(George W. Bush 27 Temmuz 2007)

2007-2008 yılları arasında Usame Bin Ladin ve Eymen El Zevahiri Irak’ı Kudüs’ün kurtuluş projesinin ön cephesi olarak tanımladıkları 7 açıklama yapmışlardır.

ABD’nin Cihad Hareketlerine Yönelik Stratejisi

Ekim 2003 tarihinde ABD makamlarına yaptığı bir sunumda 9/11 Raporu Komisyonu üyesi ve eski ABD “counterterrorism” birimi başkanı Daniel Byman cihadçı örgütleri mağlup etmek için aşağıdaki önerilerde bulunmaktadır:

1- 11 Eylül sonrasındaki 2 yıllık saldırgan dil terk edilmeli ve ABD askeri ve istihbari çatışma konsepti daha da genişletilmelidir.

2- İslam dünyasını demokratikleştirme: Ancak ABD bu süreci kademeli olarak işletmeli ABD çıkarlarına aykırı davranacak radikal partilerin iktidara gelmesini engellemelidir.

3-Ekonomik büyüme (Kapitalist dönüşüm) sağlanmalıdır.

4- İslam Dünyasında açık toplumlar (Liberal) ve refah düzeyinin (İslamcılar bu olguyu dünyevileşme olarak tanımlamaktadır) artırılması kilit önem taşımaktadır.

5- Hedeflerine ulaşmak için ABD uluslararası ve bölgesel işbirliğini artırmalıdır.

6- Uluslararası yargı kurumlarını İslam dünyasını reformlar yapmaya zorlayacak kanun ve kararlar çıkarmaya ikna etmelidir. (Sudan Başkanı Ömer Beşir’e UCM’de verilen ceza sonucu Güney Sudan’ın parçalanması gibi)

7- ABD İslam ülkelerinde ılımlı İslami akımları desteklemelidir. (Bill Clinton Sufi hareketleri desteklemek gerektiğini açıklamıştır.)

8- Irak ve Afganistan yeniden inşa edilerek İslam alemine model olarak sunulmalıdır.[31]

9- Eğitim reformları desteklenmelidir. Ortadoğu’daki orotiter rejimlerin yeterli devlet okuluna sahip olmaması ailelerin çocuklarını dini okullara göndermesine neden olmaktadır. Bu süreç çocukların modern eğitim anlayışına göre yetişmesini engellemektedir. (ABD’nin Ezher dahil bir çok İslami eğitim kurumunda müfredata müdahale ettiği bilinmektedir. Türkiye Diyanet İşleri de bu çalışmalar çerçevesinde müfredat ve hutbelerde değişikliklere gitmiş, Pakistan’da medreseleri devlete bağlayarak müfredatlara müdahale etmiştir.)

10- Ateşli söylemleri engellemek: Birçok Arap liderinin özellikle İsrail karşıtı ateşli açıklamaları bilinmektedir. ABD bu tür açıklamalara müdahale etmeli ve batı karşıtı söylemlere müsamaha göstermemelidir.

11- ABD İslam dünyasındaki otoriter rejimlere kendi iç siyasetlerinde büyük özgürlük sağlamıştır. ABD’nin Ortadoğu ve Fars Körfezi gibi bölgesel çıkarlarına destek vermek karşılığında kısıtlı özgürlük verdiği bu rejimler sınırları içindeki terör faaliyetlerini engelleyememektedirler. ABD bu rejimlerin ihmallerine daha fazla göz yummamalıdır.

ABD, yukarıda özetlenen politik ve enformatik çalışmasıyla birlikte başta El Kaide olmak üzere Irak direniş örgütleri üzerindeki baskısını da giderek arttırmıştır.

Irak savaşının ilk aylarında başlayan direniş ABD’nin Irak ile alakalı planlarını alt üst etmiştir. Bu süreçte Ebu Mus’ab El Zerkavi ABD’ye karşı direnişin sembol ismi olmuştur. 7 Haziran 2006’da ABD Zerkavi’nin Bakuba’daki yerini tespit edip bir hava operasyonu gerçekleştirmiştir. Saldırının görüntüleri aşağıdadır. Görüntülerde sivil yerleşim yerlerinin ağır bombardımana tabii tutulduğu görülmektedir.



Ebu Mus’ab Zerkavi’den sonra Irak Kaide’sinin başına Ebu Ömer El Bağdadi getirilmiştir. Bağdadi döneminde Irak direnişi en güçlü dönemlerini yaşamış ve ABD ile birlikte Irak güvenlik güçlerine karşı büyük saldırılar gerçekleştirmiştir.

18 Nisan 2010 tarihinde El Kaide’nin Zerkavi’den sonraki lideri Ebu Ömer El Bağdadi ve Ebu Eyyüb El Mısri ABD-Irak ordusu işbirliğiyle düzenlenen saldırıda yaşamını yitirdi. Tikrit’te bir semtte toplantı halindeyken düzenlenen saldırı 24 saat süren büyük çatışmalara sahne oldu. Saldırıda bir ABD helikopteri düşürüldü ve her iki taraftan onlarca kişi öldü. Ağır bombardıman neticesinde El Kaide’nin 2 lideri ölü olarak ele geçirildi.[32]

1 Ay sonra Irak İslam Devleti şurası örgütün liderliğine Ebubekir El Bağdadi El Kureyşi’nin getirildiğini duyurdu. Ebu Abdullah El Hüseyni de lider yardımcılığına getirildi. El Kaide, Nasıruddin Abdullah Ebu Süleyman’ı da örgütün savaş bakanı yaptı. El Hayat gazetesinde yayınlanan ve güvenilir kaynaklara dayandırılan bir makalede örgütün yeni savaş emirinin Rus kolejinde okuduğu, Arapça, Fransızca, Rusça ve Farsça bildiği açıklandı.[33] Yeni savaş bakanı göreve gelir gelmez aynı günde 45 ayrı bölgede eylem düzenledi. [34]

26-ebuhamzaelmuhacir.jpg


Ebu Hamza El Muhacir

ABD’ye karşı direnişin zirveye çıktığı 2007 yılında düzenlenen bir protestoda ABD’liler Bush’un zafer açıklamasının illüzyon olduğunu belirtiyorlar.

3mission-accomplished.jpg


ABD’nin Stratejik Hataları

ABD’nin Irak savaşında yaptığı en büyük hatalardan biri de savaş sonrası net bir projesinin olmamasıdır. Geçmişte yapılan savaşları özellikle de 2. Dünya savaşını inceleyen uzmanlar bir ülkeyi işgal projesinin 2 aşamada olduğunda hemfikirler. Askeri operasyona harcanan enerji ve çaba savaş sonrası etkin bir güç (Kimilerine göre Kukla güç) oluşturmaya da harcanmazsa işgal her gün savaş yapılıyormuşçasına masraflı olur. Hitler sonrası yıkık halde ele geçirilen Almanya’da İngilizlerin izlediği inşa metodunun incelendiği CorrelliBarnet imzalı bir raporda ABD’nin Irak’ın işgali sonrası karşılaşacakları temel sorunları göz ardı etmelerini başarısızlığın en büyük nedeni olarak görüyor.[35]

ABD güvenlik yetkilileri Irak savaşının ABD’nin teröre karşı savaşa odaklanmasını engelleme tehlikesinin farkındaydılar. Bush’un Irak savaşı tartışmalarında Afganistan’daki ABD kazanımlarının güvence altına alınmadan yeni bir savaşın zararlı olacağı dile getiriliyordu.[36] Ancak hiç kimse savaşın düşmanı bu denli cesaretlendireceğini tahmin etmemekteydi.

28-missionaccomplished2.jpg


Başkan Bush’un “görev tamamlandı” açıklamasından 4 sene sonra ekonomik gidişatı ve savaşı protesto eden ABD halkı soruyor: Görev tamamlandı mı?

Irak savaşının ABD açısından en önemli zararı savaşın 11 Eylül’le elde edilen saldırıya uğramış masum ABD imajını tam tersine çevirmesidir. ABD’nin artan saldırgan söylemleri ve dış politikada kendi çıkarlarını önceleyen ve Avrupa Birliği dahil geleneksel müttefiklerini küçümseyen söylem ve politikaları siyasi arenada meşruiyet kaybetmesine neden olmuştur. Uluslararası ilişkilerde Amerikan lehine çifte standart, Uluslararası kanunlara saygı duymamak, saldırgan ve bencil dış politika ABD’nin devletler nezdinde itibarını azaltmıştır. ABD’nin ahlaki değerlerinin de teröre karşı savaşla beraber buharlaştığı ve İnsan hakları, özel yaşama saygı gibi temel prensiplerinin bizzat ABD yönetimi tarafından yıpratılmıştır.

Irak saldırısıyla aynı gün ABD Afganistan’da da büyük bir askeri operasyon yaparak:

1- Güç gösterisinde bulunmuş

2- Terörle savaşın devam edeceği mesajı vermiş.

3- Irak savaşı ile Afganistan savaşının aynı savaş olduğu ve teröre karşı yapıldığı mesajı vermiş

4- Birden fazla cephede savaşabileceğini göstererek Irak’a destek vermesi muhtemel güçleri uyarıp tehdit etmiştir.

2003’e kadar

1- Tora Bora ve Afganistan-Pakistan sınırında sıkışan

2- Ağır bombardımanlar nedeniyle hareket kabiliyeti sınırlanan

3- Üst düzey liderlerini kaybederek iletişim ve koordine yeteneği azalan

4- Karşılaştığı yeni düşmanla Sovyetlere karşı savaş konseptiyle mücadele edilemeyeceğini sahada keşfeden Taliban ve El Kaide, Irak savaşına odaklanan ABD’nin bu zaafından maksimum derecede yararlanmış ve yeni savaş durumuna adapte olmuştur. ABD’nin Irak saldırısı Afgan direniş hareketine rahat bir nefes alma imkanı sunmuştur.

ABD Başkanı George W. Bush Mayıs 2002’de West Point’te yaptığı bir mezuniyet konuşmasında ABD’nin hedeflerini şu şekilde tanımlamıştır.

“Amerika askeri gücünü karşı konulamaz ve meydan okunamaz bir seviyede tutmayı amaçlamaktadır. Amerika’ya karşı her türlü silahlanma çabası anlamını yitirmelidir. Ayrıca ekonomik alanda da rekabet edilemez boyuta gelmeliyiz”[37]

17 Eylül 2002 tarihli Ulusal Güvenlik Stratejisi raporunda da Bush “Amerikan askeri gücü bu güce rekabet etmeyi amaçlayan her türlü yatırımı umutsuz ve akim bırakacak seviyede olmalıdır” demektedir.

ABD’nin önleyici saldırı doktrinini oluşturan temel ifade ABD Başkanı George W. Bush’un “Herhangi bir devleti ya da örgütü bize saldırı hazırlığındayken etkisiz hale getirmeliyiz”[38] ifadeleridir. 2002 yılı ABD Güvenlik Stratejisinin temel odak noktasını bu doktrin oluşturmaktadır. Ancak ABD için doktrinin uygulanmasına ortaya çıkan en büyük sorun düşman kuvvetlerin (küresel cihadçılar) birçok milletten gelmeleri ve hedef alınacak bir devlete sahip olmamalarıdır.

“Asıl sorun düşmanımızı göremememiz. Bir ortaya çıkıyorlar bir kayboluyorlar”

Birçok ABD’li generalin yukarıdaki ifadeleri tıpatıp söylemiş olmaları ABD’ye meydan okuyan gücün muhkem bir üssünün olmayışının ABD açısından oluşturduğu soruna işaret etmektedir. Veziristan, Sahra Çölü, Somali ve Yemen’in halk desteği yoğun olan bölgeleri gibi siyasal boşluğun bulunduğu bölgeler hariç cihadçıların hedef alınacak bir üssünün bulunmaması ABD’nin önleyici saldırı doktrininin başarısız olmasının en önemli nedenidir.

ABD’nin 11 Eylül sonrası uyguladığı dış politikanın ahlaki ve ideolojik zeminini demokrasi ihracı oluşturmaktadır. 1. Dünya savaşı sonrası siyasal birliğe sahip olan müslüman halkların Wilson ilkeleri kullanılarak parçalanıp ulusal sınırlara bölünmesi süreci 21. Yüzyılda farklı bir varyantla devam etmektedir. Devam eden demokratikleştirme söylemi bazı uzmanlarca dişli Wilsonism olarak tanımlanmaktadır.[39] Komünizmin güç kaybetmesinden sonra demokratikleştirme söylemlerinin güç kazanması bir kapitalist değer olması nedeniyle oldukça normaldir. Ancak ABD’nin dış politikada ahlaki değerlere bağlı kaldığını söylemek mümkün değildir. ABD’nin dış politikasını ahlaki değerler üzerine inşa etmemesi aslında bu tür bir ahlaki bağlılığı geçersiz görmesinden kaynaklanmaktadır. ABD’li politika uzmanlarından Hans J. Morgenthau 1947 yılında ele aldığı makalesinde ABD’nin evrensel kurallara uygun bir dış politika belirlemesinin ulusal intihar anlamına geldiğini iddia etmektedir.[40]



Kaynaklar:

[1] Sheldon Ramptonand John Stauber, Weapons of MassDeception: TheUses of Propaganda in Bush’sWar on

Iraq, (New York: Tarcher/Penguin, 2003). alıntı: The US Invasion of Iraq: Explanations and Implications Raymond Hinnebusch a a St Andrews University, St Andrews, Scotland

[2] Cronin, Audrey Kurth, Walter Pincusand Dana Priest, “Spy Agencies’ Optimism On Al Qaeda Is Growing: Lack of AttacksThoughtto Show Group Is Nearly Crippled,” The Washington Post, May 6, 2003, p. A16.

[3] TwoYearsAfter 9/11: A Balance Sheet, Daniel Benjamin special report 111 Unidet States Institutes of Peace www.usip.org S 3

[4] Cronin, International Institutefor Strategic Studies, Strategic Survey 2002-2003 (Oxford University

Press, May 2003), p. 9.

[5] CIA World Factbook 2005, “Iraq,” accessed at www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/iz.html.

[6] Alternative Estimates for Death Tolls Modern Conflicts Database : Unniversity of Massachusetts Amherst

[7] Jan NederveenPieterse, ‘Hyperpowerexceptionalism’ in: GlobalizationorEmpire (London: Routledge,2004), pp. 121–141.

[8] Wars of Ideas and The Wars of Ideas: Antulio J. Echevarria http://www.StrategicStudiesInstitute.army.mil/ Sayfa 8- 25-26-27

[9] The American Public On International Issues StudyFindsWidespreadMisperceptions on IraqHighlyRelatedtoSupportforWarOctober 2, 2003

[10] JustinLevis, Television, PublicOpinionandWar in Iraq, S 304

[11] Alcorn G (2002) Civilian deaths no cause for concern. Sydney MorningHerald12 January/ Intervention Symposium Forum on the American Invasion of Iraq Organizer: Gearóid Ó Tuathail (GerardToal) “Collateral Damage” fromCambodiatoIraq Ben Kiernan1 Department of History, Yale University, New Haven, CT, USA; [email protected]

[12] New York Times 3 December 2001

[13] Intervention Symposium Forum

Forum on theAmericanInvasion of IraqOrganizer: Gearóid Ó Tuathail (GerardToal) “CollateralDamage” fromCambodiatoIraq Ben Kiernan1, Department of History, Yale University, New Haven, CT, USA; [email protected], New York Times 3 December 2001

[14] Mariellen Diemand The Media Iraq: War Coverage Analysis s. 3

[15] The Media GotoWarJuly/August 2003 TV News Coverage of theWar in Iraq Sayfa 5 Volume XVII Number 2

[16] Media development in Iraq An overview of international support 2003-2005 S 3

[17] Mass Media and the Battle forPublicOpinion in the Global War on Terror: Violence and legitimacy in Iraq Greg Simons s. 10

[18] Andrew Linder Embedded Reporting Influences WarCoverage, Study Shows, Penn State News, www.psu.edu/ur/2006/embedreporting.html, 11 August, 2006

[19] Mass Media andthe Battle forPublicOpinion in the Global War on Terror: Violence and legitimacy in Iraq Greg Simons S 5

[20] http://yenisafak.com.tr/Dunya/Default.aspx?t=18.05.2009&i=187084

[21] http://www.yakindoguhaber.com/HD6617_ebu-omer-el-bagdadinin-itiraflari-yayimlandi.html

[22] Middle East Critique dergisi. Dergiye ulaşmak için tıklayınız: http://www.tandfonline.com/toc/ccri20/current

[23] American Academy of Arts and Sciences War with Iraq Costs, Consequences, and Alternatives S 5

[24] Jessica T. Mathews President Carnegie Endowment For International Peace s. 4

[25] Tevbe Suresi 36

[26] Ali İmran Suresi 103

[27] Şura Suresi 39

[28] The US Invasion of Iraq: The American Way of Warand the Dilemmas of Counterinsurgency Oxford University Press, 2007.

[29] For Immediate Release Office of the Press Secretary July 24, 2007 FactSheet: Al Qaeda in Iraq S 2

[30] ABD Kongre Raporu No: RL32217 , Kenneth Katzman , Al Qaida’s Foreign Fighters in Iraq. Harmony Project. Combating Terrorism Center at West Point.

[31] TwoYearsAfter 9/11: A BalanceSheet, Daniel Benjamin specialreport 111 United States Institute of Peace www.usip.org

[32] Reuters, Mayıs 16, 2010, https://www. Siteintelgroup.com/Pages/Default/.aspx

[33] Intelligence and Terrorism Information Center Mayıs 2010

[34] http://www.nytimes.com/2011/08/16/world/middleeast/16iraq.html

[35] Post-conquest Civil Affairs: Comparing War’s End in Iraq and in Germany Correlli Barnett February 2005 The Foreign Policy Centre, The European Think Tank S 9

[36] American Academy of Arts and Sciences War with Iraq Costs, Consequences, and Alternatives S 29

[37] The Bush Doctrine and the Iraq War: Neoconservatives vs. Realists Michael C. Williams University of Wales, Aberstywyth

[38] TheNational Security Strategy of the United States, Washington, D.C.,September 2002www.whitehouse.gov/nsc/nss.html

[39]Aberstywyth/ Mearsheimer, “Hans Morgenthauand the Iraq War,” p. 2.

[40] Aberstywyth/ Hans J. Morgenthau, “Another ‘Great Debate’: The National Interest of the United States,” American Political Science Review 46 (December 1952), p. 972.

------------------------------------------------------------------

irak-isid-dosyasi-irak-sam-islam-devleti-bagdat-abd-amerika-isgal-bagdadi-adnani-maliki-sii-sia-iran-hamaney-humeyni-sistani-rafizi-haber-ortadogu-3_1.jpg

Irak Dosyası 3. Bölüm
Irak Konusunda hazırladığımız dosyanın 3. Bölümünü konu ile ilgili araştırmacıların ilgisine sunarız. Bundan sonraki dosya son 1 haftada medyana gelen olayları ele alacaktır. Bu Dosyalar 2009 yılında pressmedya.com'da yayınladığımız dosyamızın genişletilmiş ve güncellenmiş halidir.
IRAK DOSYASI 3. BÖLÜM

Hazırlayan: Abdulkadir ŞEN

Savaş önce ahlak ve merhameti öldürdü. Sonra kaç kişinin öldüğü artık önemli değildi...



ABD Askerlerinin Ahlaki - Psikolojik Durumu

Neoconservatives’lerin en büyük yanılgılarından biri de askeri seçenekle terbiye ettikleri bir Irak’ın diğer İslam ülkeleri ve Kore gibi ABD muhalifi güçlerin ABD tarafına geçip düşmanlıklarını sona erdireceklerine ve ABD taleplerine uygun reformlar yapacaklarına inanmalarıdır.

Oysa süreç içinde ABD’nin Irak’ta karşılaştığı Sünni direniş ABD’yi küçük düşürmüş, korku salma hedefini akamete uğratmış ve diğer ülkelerin ABD’nin zaaflarını kavramalarına ve düşmanlıklarını artırmalarına neden olmuştur. Mesela Kuzey Kore Irak savaşı sonrası ABD ile yakınlaşmak yerine askeri gücünü artırma yolunu tercih etmiştir.

ABD’nin hegemonya kurma ve tek kutuplu dünya dizaynı çabaları zayıf ülkelerin ABD karşıtı birlikleri oluşturmasına (Şangay Birliği gibi) ve bu süper gücü dengelemek için yeni ittifak arayışlarına girmelerine neden olmaktadır. Bütün yükselen güçlerin aslında karşıt muhalefeti de geliştirdiği Neo-Con’lar tarafından göz ardı edilmiştir.

Irak Sendromu
Askerlerinin çoğunu Irak’tan çeken ABD Irak Snedromu yaşayan askerler sorunu ile karşılaşmıştır. Vietnam’dan dönen.askerlerin yaşadığı Vietnam sendromu ABD’ye uzun yıllar tedavisi mümkün olmayan sosyal yaralara mal olmuştur. Yapılan araştırmalar Vietnam’dan dönen askerlerin birçoğunun suçlara karıştığı, başarısız evlilikler yaptığı, çocuklarının davranış bozukluğunda ilk sırada olduğunu göstermektedir.[41]

ABD 2002 yılından 2007 yılına kadar Afganistan’da 1.5 milyon sivil ve askeri personel görevlendirmiştir. Vietnam savaşına oranla Irak ve Afganistan’daki askerlerin çok daha yoğun görev yaptıkları ve savaş sonrası travma yaşamalarının Vietnam savaşına göre çok daha muhtemel olduğu uzmanlar tarafından tahmin edilmiş, nitekim son yıllarda ABD'de okullara, üniversitelere ve halkın yoğun bulunduğu bölgelere rastgele ateş açıp katliamlar yapan bir çok katliamcının eski askerler olduğu gözlemlenmektedir.[42] Irak ve Afganistan’da “durursan kaybedersin stratejisi gereği 70 bin ABD askeri kontrat sürelerinden daha uzun süre görev yapmak zorunda kalmıştır. ABD ordusunda görevli evli askerlerin % 20’si boşanma kararı almıştır.

“Savaş Gazileri’nin İntihar Etmesini Önleme Kanunu’nu” parlamentoya teklif eden ABD senatörü Jim Moran’ın verdiği bilgilere göre her yıl 115 bin ABD askeri ya da gazisi intihara teşebbüs etmektedir. ABD’de intihar eden her 5 kişiden biri orduda görev yapmış ya da yapmakta olan personeldir.[43]

Irak direnişinin henüz olgunlaşmaya başladığı 2005 Temmuzunda "New England Journal of Medicine" dergisinin yayınladığı verilere göre tedavi edilen ABD askerlerinden %17’sinde travma olduğu tespit edilmiştir.[44]

ABD askerlerinin Irak’lı keskin nişancılar tarafından yeni yeni hedef alınmaya başlandığı ilk günlerden itibaren ciddi güvensizlik yaşadıkları ve her an hedefte olma ruh haliyle travmatik bozukluklar yaşadıkları birçok çalışmada ortaya konulmuştur. Henüz direnişin ABD askerlerini hedef aldığı operasyonların yeni yeni yaygınlaştığı 2004 yılının sonlarında yapılan bir araştırma her 6 ABD askerinden birinin (PTSD) (post-traumaticstressdisorder) travmatik sorunlar yaşadığı ortaya çıkmıştır.[45] Daha sonraki süreçte direnişin etkisini 15 kat artırdığı hesaba katıldığında ABD askerlerinin yaşadığı sorunları tahmin etmek zor olmayacaktır.

ABD Irak ve Afganistan’da toplam 2 milyon askeri dönüşümlü olarak görevlendirmiştir.[46] RAND tarafından hazırlanan rapora göre toplam 300 bin ABD askeri savaş sonrası travma yaşamaktadır.[47] Ayrıca yine RAND verilerine göre 390 bin ABD askeri bu iki savaşta travmatik beyin rahatsızlığı yaşamaktadır.[48] ABD Gaziler Kurumu’nun istatistiklerine göre Irak savaşından dönen askerlerin % 40’ında travmatik rahatsızlık bulunmaktadır.[49]

29-figure1.jpg


Irak savaşı ABD’nin en uzun savaşıdır. 1. ve 2. Dünya Savaşları ve ABD iç savaşından daha uzun sürmüştür. 7 Mart itibariyle savaşta 60 bin ABD askeri yaralanmıştır. ABD’nin askeri kayıplarını gizlediği göz önüne alındığında bu rakamın çok daha fazla olduğu görülür.[50]

Sadece 2005 yılında ABD ordusunda 6200 kişi intihara teşebbüs etmiştir. Savaşın başından bu yana her gün 18 ABD askeri intihara teşebbüs etmektedir.[51]

Her gün 18 ABD askerinin intihara teşebbüs ettiğini ispatlayan CBS News tarafından ele geçirilen 2 resmi belge aşağıdadır. Belgelerde sağlık ekiplerinin her ay 1000 intihar teşebbüsünü ortaya çıkarıp engellediği yazıyor.

adsiz.jpg


Kaynak: http://www.cbsnews.com/htdocs/pdf/VA_email_121507.pdf



Savaşın İnsani Bilançosu
ABD’nin Irak ve Afganistan’da yürüttüğü savaşta insani kayıpları da oldukça fazladır. Binlerce ABD askeri bu savaşta ölmüş on binlercesi de sakat kalmıştır. ABD’nin genellikle gerçeği yansıtmayan ve wikileaks belgelerinde de ortaya çıktığı gibi zayiatları saklayan resmi belgelerine göre Irak’ta savaşın başından 2011 sonuna kadar öldürülen ABD askeri sayısı 4500’dür.

Pentagon sadece ABD askerlerinin ölümünü hesaba katarken, kontrat imzalayan paralı askerler ve özel güvenlik şirketlerinin kayıplarını zayiatlara eklememektedir. Aynı durum Afganistan için de geçerlidir. Mesela Afganistan’da 30 bin ABD askerine karşılık kontratla savaşan77 bin ABD askeri bulunmaktadır. Bu 77 bine ait zayiatlar ABD tarafından hesaba katılmamaktadır.

Irak’tan çekildiğini iddia eden ABD ülkede 17 bin güvenlik şirketi askerinin kalmasını sağlamıştır. Nitekim Musul Sünni ayaklanması sonucunda 14. 05. 2014 tarihinde basına yansıyan haberlerde ABD'nin Balad askeri üssünden askerlerini çekmekte olduğuna dair açıklamalar gelmektedir. ABD ordusunu resmi olarak temsil etmedikleri için birçok insan hakları ihlaline imza atan güvenlik şirketleri elemanlarının büyük bir çoğunluğunun yabancı ülke vatandaşı olması ABD askerlerinin ölüm oranını azaltmaktadır. ABD bu kontraktörlerin ölümünü kamuoyuna açıklamamakta ve Pentagon da askerleri ile alakalı hazırladığı yaralanma ve ölüm oranlarına bu kontraktörleri katmamaktadır. Güvenlik şirketleri bünyesinde de büyük oranda beyaz Amerikalı olduğu unutulmamalıdır.

Mesela sadece 2010 yılının ilk yarısında 250 özel güvenlik şirketine mensup asker, direnişçiler tarafından öldürülmüştür. Ancak IndependentInstitute verilerine göre özel güvenlik şirketleri ölü ve yaralı oranlarını açıklamama hakkına sahiptir.[52]

Pentagon verilerine göre Obama yönetimi döneminde Irak ve Afganistan’da görev alan güvenlik şirketi askeri sayısı %23 artmıştır. ABD Savunma Bakanlığı verilerine göre Irak ve Afganistan’da Ocak 2011 itibariyle 87,483’ü Afganistan 71,142’si Irak olmak üzere toplam 190 bin özel güvenlik elemanı bulunmaktadır.[53] Özel güvenlik şirketlerinin savaş bölgelerinde %50 oranında olduğu düşünülürse Irak ve Afganistan’da toplam 400 bin ABD askerinin aktif görev aldığı ortaya çıkmaktadır.

30-table2.jpg




ABD’nin Psikolojik Sınırı ve Zayiat Fobisi

Yapılan araştırmalar özellikle de Vietnam savaşından sonra ABD kamuoyunda zayiat fobisi bulunduğunu ABD halkının asker kaybının arttığı savaşlara desteğinin dramatik boyutta azaldığını göstermiştir. ABD kamuoyunun “beyaz Amerikalı” ölümlerine karşı hissettiği geleneksel hassasiyeti oldukça iyi analiz eden küresel cihad düşüncesi yanlıları yaptıkları açıklamalarda sürekli ABD askerlerinin bir hiç uğruna öldüklerine atıflarda bulunmaktadırlar. Savaşlarda bir askerin yaralanmasının hedef ülkeye ölümünden çok daha fazla zarar verdiği ve yaralı askerlerin toplumlara kümülatif yorgunluklar ve yüklere neden olduğu göz ardı edilmemelidir. Savaşın ilk yıllarında yapılan araştırmalar ABD kamuoyunun savaşta kaybetmeyi göze alacağı asker sayısının 1500 olduğunu göstermiştir. Oysa Irak savaşında ABD raporlarına göre 5 binden fazla asker ölmüştür. Direniş hareketleri ise bu sayının on binlerce olduğunu belirtmektedir.

70 Bin ABD Askeri Öldü

Bağımsız kaynaklar ABD Ordusunun Irak’taki kayıplarının 50 bini geçtiği, Afganistan’da da 20 bini geçtiğini belirtmektedirler.

Resmi rakamlara göre ise Irak ve Afganistan’da toplam 6350 ABD askeri can vermiştir.

Irak ve Afganistan’da toplam yine resmi rakamlara göre 41. 820 ABD askeri yaralanmıştır.

Pentagon 2007 itibariyle sitesine koyduğu verilerde Irak savaşında yaralanan asker sayısını 47 bin olarak açıklarken aradan geçen bir kaç ay içinde kamuoyunun gözü önünde bu rakamı 32 bine indirmiş ve geçerli bir gerekçe de açıklamamıştır.

31-figure11.jpg


ABD Irak ve Afganistan’da 400 bin asker görevlendirmiş savaş boyunca bu sayı yüzbinlere ulaşmıştır.

ABD’NİN EKONOMİK MASRAFLARI VE ZARARLARI

Masraf ve Zarar Aynı Şey mi?

Irak savaşında ABD’nin harcamalarına yönelik yapılan hesaplamaların eksik oluşu temel bir yanılgının sonucudur. Herhangi bir savaşta 2 tür harcama yapılmaktadır.

Masraflar

Zararlar

Bir savaşa harcanan nakit para, dolaylı yatırım, sevk edilen maddi potansiyeller harcamalar kısmına girerken savaşın neden olduğu istenmeyen masraflar da zararlar kısmında incelenir. Mesela 11 Eylül saldırılarında sadece 6 günde ABD borsaları tarihin en büyük kaybını yaşamış ve 1.4 trilyon dolar zarara uğramıştır. ABD’nin gelecek on yıllar boyunca saldırıda yaralananlara ödeyeceği tazminat, sağlık harcamaları ve maaş ödemeleri ise masrafları teşkil eder. ABD’nin Irak savaşında yaptığı masrafları genel olarak “Küresel Cihad”a karşı yürüttüğü operasyonlar başlığı altında inceledik.

ABD’nin 11 Eylül saldırılarından dolayı uğradığı yaklaşık ekonomik zarar aşağıdaki gibidir.

kayiplar-1.jpg


kayiplar2.jpg


11 Eylül saldırıları ve Terörle Mücadele savaşının toplam maliyeti: 4 trilyon 400 milyar dolardır.

Bu rakamlar oldukça iyimser bakış açısıyla hesaplanmıştır. Saldırıların ve savaşın NATO ülkelerine, İngiltere’ye kısacası El Kaide’nin Haçlılar olarak nitelediği cepheye zararı ise hesaba dâhil edilmemiştir. Joseph E. Stiglitz tarafından hazırlanan bir raporda ABD’nin Irak savaşının maliyeti 3 trilyon dolar olarak hesaplanmıştır. Bu hesaba zarar gören askeri araçlar, ABD askerlerine ödenecek tazminatlar ve sağlık harcamaları da dâhildir. Bu rakam hesaba katılırsa ABD’nin bu savaşa ödediği bedel Afganistan, Yemen, Somali, Cezayir, Filipinler gibi bölgelerdeki masraflar da hesaba katılırsa 6 trilyon doları geçmektedir.

ABD’nin İslam Dünyasında Yürüttüğü Operasyonların Bedeli

Uzun vadeli sağlık masrafları

Son zamanlarda yapılan bir araştırmaya göre savaş nedeniyle yaralanan Amerikan askerlerinin tedavileri de oldukça yüksek meblağlara ulaşmaktadır. Araştırmaya göre sadece Irak’ta yaralanan Amerikan askerlerinin uzun vadede toplam sağlık masrafları 350 milyar dolar ile 700 milyar dolar arasında olacaktır. Ortalaması alındığında ABD, yarım trilyon doları sadece askerlerinin sağlık masraflarına harcayacak demektir. Yaralanan asker sayısının her geçen gün arttığı da düşünülürse sağlık masraflarının ilerde ABD için oldukça pahalıya mal olacağı açıktır.[54]

Askeri ekipman kayıpları

Savaşın henüz kızışmadığı ve Afganistan’da Taliban’ın henüz güçlenmediği -dolayısıyla Irak Savaşında zarar görmüş- 2006 yılında Pennsylvania’daki Letterkenny askeri depolarında bulunan savaştan zarar görmüş askeri araç sayısı 3080’dir. Bunların 550’si’ M1 tankları, 700’ü BradleyFighting araçları 450’si askeri kamyonlar 160’ı M113 zırhlı personel taşıyıcılar, 220 M88 askeri araçları ve 1000’i Humvee jiplerdir.[55]

Aradan geçen 5 yılda bu askeri araç kayıplarının en az iki kat arttığı artık ABD subayları tarafından da itiraf edilmektedir. Washington Post gazetesinin haberine göre ABD toplam askeri gücünün %40’ını Irak’a yığmıştır. 11 Eylül sonrası ABD ordusunun masrafları, saldırılar öncesine göre 10 kat artmıştır.[56] Düşürülen uçak, insansız uçak ve helikopterlerin sayısı ise bilinmemektedir. 2007 yılında sadece bir ayda 8 Apachi helikopterinin düşürüldüğü hesaba katılırsa bu oran da çok yüksektir. Bir Apachi helikopterinin sadece titanyum karışımlı pervanesi ABD’ye 320 bin dolara mal olmaktadır. ABD’nin iki savaşta tahrip olan askeri araçlarını tamir etmesi yılda 17-19 milyar dolara mal olacaktır. Savaştan önce ABD eskiyen araçlarının yenilenmesi ve tamiri için yılda 2.5 milyar dolar harcamaktaydı.[57]

Savaş öncesi yazılan makaleler ve bilimsel araştırmalarda Irak savaşında zarar görecek petrol alt yapısının dünya petrol üretiminde %4 oranında azalmaya neden olup dünya petrol fiyatlarına %40 zamma neden olacağı bunun da o dönemde varili 35 dolar olan petrolün varilini maksimum 50 dolara çıkaracağını ve bunun üstü bir fiyat artışının mümkün görülmediğini iddia etmektedir.[58]

32-oilprice.jpg


ABD yetkilileri savaş öncesi Irak Direnişini göz ardı ederek, belirledikleri savaş masraflarında yanılmışlardır. 16 Mart 2003 tarihinde DickCheney savaş öncesi, savaşın ABD’ye tahmini olarak 80 milyar dolara mal olacağını belirtmektedir. Brookings Enstitüsü analistlerinden Michael O’Hanlon savaşın maaliyetinin 40-50 milyar dolar olacağı ve her yıl 20 milyar ek masrafın olacağını iddia etmiştir. Beyaz Saray ekonomik danışmanı Lawrence Lindsay savaşın ABD’ye 100-200 milyar dolara mal olacağını tespit etmiştir.

ABD bütçe yönetimi şefi Mitch Daniel ise bu oranı “çok çok fazla” ifadeleriyle eleştirmiş ve maksimum 60 milyar dolar hesaplamıştır. Kongre Bütçe Yünetimi (CBO) savaşın aylık masrafının ABD’ye 1-4 milyar dolar olacağını belirlemiştir.[59] Ancak, karşılaştığı direniş nedeniyle ABD ülkede sadece ayda 12 milyar dolar harcamıştır.

Irak’ta harcanan para ise gerçekte bundan çok daha fazladır. İlerde de açıklanacağı üzere Amerikan makamları savaşın gerçek maliyetini gizleme eğilimindedir. Bu nedenle terörle mücadelede birçok orta doğu ülkesine verilen askeri ve ekonomik destekler (kimilerine göre rüşvet), yaralı askerlerin sağlık masrafları ve diğer birçok masraflar yapılan bilânço hesaplarına eklenmemektedir. ABD her yıl Pakistan’a 1,5 milyar dolar yardım yapmaktadır. [60]

Şubat 2010 tarihi itibariyle ABD resmirakamlarına göre Irak’ta harcanan para miktarı 704 milyar dolardır. CongressionalResearch Service (CRS) tahminlerine göre ekonomist Joseph Stiglitz’in yaptığı çalışmaya göre ABD Irak’ta haftada yaklaşık 2 milyar dolar ayda ek masraflarla birlikte yaklaşık 12 milyar dolar harcamaktadır.[61]

ABD’nin Irak savaşının masrafları 12 yıl süren Vietnam savaşından fazladır. Kore savaşında harcanan miktarın ise iki katından fazladır. ABD 4 yıl boyunca devam eden II. Dünya Savaşı’nda 16,3 milyon Amerikan askerini savaşa dâhil etmiş ve bu günün parasıyla toplam 5 trilyon dolar harcamıştır. [62]

ABD Savaşlarının Maliyeti

kayiplar-3.jpg



Savaş öncesi yazılan makaleler ve bilimsel araştırmalarda Irak savaşında zarar görecek petrol alt yapısının dünya petrol üretiminde %4 oranında azalmaya neden olup dünya petrol fiyatlarına %40 zamma neden olacağı bunun da o dönemde varili 35 dolar olan petrolün varilini maksimum 50 dolara çıkaracağını ve bunun üstü bir fiyat artışının mümkün görülmediğini iddia etmektedir.[64] aşağıdaki tablo ABD’nin hesaplamalarında ciddi oranda yanıldığını göstermektedir.

33-domesticoilprice.JPG




Ham Petrol Fiyatları’nın Irak Savaşıyla Artışını Gösteren İstatistik[65]

34-figure4.jpg


Ham petrol fiyatlarındaki artışa paralel olarak ABD’nin artan masraflarını gösteren tablo[66]

Koalisyon güçlerinin Irak savaşına ne kadar masraf yaptığı tam olarak bilinmemekle beraber İngiltere’nin 4 yılda 8 milyar dolar harcadığı resmi olarak kabul edilmiştir.[67] Bu para harcanarak İngiltere’de 20 bin öğretmen 10 yıl boyunca istihdam edilebilirdi. Cihad yanlılarının, bu ülkelere güvenlik masraflarını artırmak suretiyle verdiği maddi zarar ise geniş bir ekonomi araştırması sonucu ortaya çıkarılabilir.

35-missioncaricatur.jpg


ABD’nin savaş nedeniyle krize girdiğini işleyen bir karikatür

ABD Irak savaşında görevlendirdği askerlerine gelecekte toplam 422-717 milyar dolar sağlık harcaması ve tazminat masrafı yapacaktır.[68] Bu oran Türkiye Cumhuriyeti devletinin 3.5 yıllık gelirine eşittir. Bazı uzmanlar ABD’nin terörle mücadelede toplam zararını 3.2 ile 4 trilyon dolar arasında hesaplanmaktadır.[69]



36-summarytable.jpg


ABD’nin zararlarını makroekonomik verileri dikkate alarak inceleyen kongre belgesi[70]

37-table3.jpg


ABD’nin İslam dünyasında düzenlediği operasyonlara harcadığı kongre onaylı para, toplam 1.376 trilyon dolardır.

Reuters’in raporuna göre Aralık 2009 tarihi itibariyle Amerika’nın Irak ve Afganistan’da yaptığı net harcamalar 1 trilyon doları aşmıştır. Amerikan kongresi 2001- 2008 tarihleri arasında 1 trilyon 75 milyar dolar tutarında harcama yapılmasını kabul etmiştir. Savaşın öngörülmeyen masrafları, dolaylı zararlar, uzun vadeli sağlık harcamaları ve örtülü ödenekten yapılan masraflar da göz önüne alındığında bu oran çok daha fazladır. Her bir Amerikan askerinin yıllık harcaması, donanımı ve askeri masrafları neredeyse 1 milyon doları bulmaktadır. Buna göre Obama’nın Afganistan’a gönderdiği 30 bin ek askerin ilk elden ABD’ye maliyeti 33 milyar dolardır.[71]

38-table4.jpg


ABD’nin sadece Irak ve Afganistan’da polis eğitmek için harcadığı miktar 48 milyar dolardır. Obama yönetimi kongreden 2011’de Afgan polisleri eğitmek için 11,6 milyar dolar daha talep etmeye hazırlanıyor. ABD’nin savaşlarda verdiği askeri zayiatları araştıran bir rapora göre ölen her bir Amerikan askerine karşılık 16 Amerikan askerinin yaralandığı, toplam 200 bin Amerikan askerinin şimdiye kadar hastanelerde tedavi gördüğü belirtilmiştir. Bu yaralıların gelecekteki sağlık masrafları 700 milyar doları bulacaktır.[72]

Joseph E. Stiglitz tarafından hazırlanan bir raporda ABD’nin Irak savaşının maliyeti 3 trilyon dolar olarak hesaplanmıştır. Bu hesaba zarar gören askeri araçlar, ABD askerlerine ödenecek tazminatlar ve sağlık harcamaları da dâhildir.

39-joseph-stiglitz.jpg


11 Eylül ve Irak Savaşı Sonrası Küreselleşen Direniş Olgusu ve Sonuçları

Irak savaşı petrolü 35 dolardan alan ABD ve Avrupa’nın artık 110 dolardan almasına neden olmuştur.

ABD ve Batı’nın medeniyetini ayakta tutan sembol değerler olan Demokrasi, İnsan Hakları ve Liberalizmin darbe almasını yıpranmasını ve güvenilirliğini yitirmesini sağlamıştır.

ABD ve Avrupa’nın askeri teknolojilerinin ve zaaflarının Çin, Rusya gibi rakip ülkeler tarafından gözlemlenmesini, silah teknolojisinin kopyalanmasını sağlamıştır.

Batı ve ABD’ye yönelik saldırı tehditleri bu ülkelerin iç ve dış güvenlik masraflarını bariz bir şekilde artırmıştır.

Savaş bütün dünyada Batı’ya karşıbüyük bir öfkeye neden olmuş ve İslam dünyasında kemikleşmiş bir ABD karşıtlığı üretmiştir. Bu muhalefet ve nefret kişisel ilişkilerden ticari ilişkilere kadar Batı ülkeleri ile İslam dünyasını ayırmıştır.

Savaşın neden olduğu öfke İslamdünyasındaki ABD ve Batı lobilerine, şirketlerine, (boykotlar sebebiyle marka ve ticaretlerine) devletlerden alacakları ihalelere kadar geniş bir ölçekte zarara neden olmuştur.

İslam dünyasında Yeni Dünya Düzenine karşı savaşı bir yöntem olarak kabul eden her türlü direnişçi harekete Irak savaşı tecrübe, savaşçı eğitme, motivasyon ve silah elde etme bakımından büyük fırsatlar sunmuştur.

Bütün dünyada serbestçe dolaşabilenABD halkının artık ABD de dahil olmak üzere süper güç olmanın kendilerine sunduğu büyük öz güven ve rahatlığı kaybetmelerine neden olmuştur. ABD vatandaşlarının İslam ülkelerinde rahat dolaşamamaları misyonerlik, ticari yatırımlar, lobi faaliyetleri gibi ABD açısından önem arzeden projelerinin zarar görmesine neden olmuştur.

Normalde İslam dünyasına karşımotivasyon ve birlikteliğe sahip olan Batı’nın bu siyasi işbirliğini artıran savaş İslam dünyasında halklar arasındaki empati, İslami Hareketler arasındaki yardımlaşmayı artırmıştır. Bir düşmana karşı mobilize olan İslami Hareketler savaş nedeniyle güç ve kader birlikleri yapmışlar, siyasi bilinç kazanmışlar ve düşmanın hissettirdiği tehdit nedeniyle psikolojik ön yargıları büyük oranda terkedip yardımlaşma yoluna gitmişlerdir.

Şii dünyanın Sünni dünya projelerinekarşı açık mesafe ve muhalefeti ve gerektiğinde ABD gibi bir düşmanla yardımlaşmayı stratejik çıkarlarına uygun bulduğu ortaya çıkmış bu İslam dünyasına zarar verecek mezhebi ihtilafları artırmıştır. Irak’ta ABD yanlısı tutum gösteren Şiiler’in nüfusu ülkenin %’60’ına tekabül etmesine rağmen ABD’ye karşı 2 ay savaşıp daha sonra ABD’nin kurduğu parlementoya giren Sadr hareketinin bu muhalefeti dışında ABD’ye karşı direnen hiç bir Şii örgüt yoktur.

ABD ve Avrupa yeni bir hastalık sayılan Irak Sendromu ile karşılaşmış ve en iyimser rakama göre savaşta 60 bin ABD askeri kalıcı olarak yaralanmıştır. 60 bin aileyi ilgilendiren bu sorun ABD’de sosyolojik sıkıntılara neden olmuştur.

ABD savaşta yaralanan ve sakat olanon binlerce ABD askerinin tedavisi için askerler ölünceye kadar milyarlarca dolar harcamak zorundadır.

Irak savaşı İslam dünyasında İran ve diğer Şii hareketlerin güçlenmesine neden olmuş Müslümanların %12’si gibi bir azınlık olan Şii’lerin İslam dünyası içinde bir tür iç muhalefet oluşturmalarına neden olmuştur. Nitekim Suriye’de Sünni projeye karşı İran, Irak, Lübnan (Hizbullah) ve Yemen (Husi’ler) Şii'lerinin ortak tavır alıp Esad’ı desteklemeleri bunun en açık göstergesidir. Bundan sonra herhangi bir Sünni kazanımının da aynı biçimde içerden bir Şii muhalefetle karşılaşması kuvvetle muhtemeldir.

ABD Irak savaşı nedeniyle 3 trilyon dolar harcamıştır. Bu gün Yunanistan’ın krizden kurtulması için 90 milyar dolar yeterlidir. Türkiye 30 yıl boyunca Kürdistan İşçi Partisi (PKK)’ne karşı sürdürdüğü savaşta toplam 130 milyar dolar harcamıştır.[73] Savaşın Türkiye ekonomisine verdiği zarar göz önüne alındığında Irak savaşının ABD ekonomisine zararı daha net görülecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir senede ürettiği toplam gelir 630 milyar dolardır. ABD Irak savaşında Türkiye’nin 5 yıllık gelirini harcamıştır. Avrupa ülkelerinin ödediği masrafları tespit etmek oldukça güçtür. Ancak bir çok ekonomi uzmanının küresel ekonomik krizin en önemli nedeninin Irak ve Afganistan savaşı olduğunda hemfikirdir.

Savaş boyunca basit silahlarla savaşan direniş güçleri karşısında aldığı darbeler ABD’yi, uluslararası camiada küçük düşürmüş, süper güç olma iddiasını tartışmaya açmıştır.

ABD’nin savaşlarda aldığı zayiatlar başarılı ölüm araçları olduğunu iddia ettiği bir çok silahının zaaflarını ortaya koymuş bu silahları başka ülkelere satması büyük oranda azalmıştır. Mesela kurşun geçirmez ya da mayının zarar vermediğinin iddia ettiği Abram ve M1A2 tankları savaşlarda direnişçilerin ürettiği komplike mayınlardan zarar görmüştür

40-zayiat.JPG


Savaşta aldığı zayiatlar İslam Dünya’sının ABD ve Batı’ya karşı hissettiği korku ve aşağılık kompleksinin azalmasına neden olmuş ABD’nin karşı koyulabilir bir güç olduğunu göstermiştir. Müslümanların öz güvenini artırmış, ABD ordusunun yenilmezimajını zedeleyip öz güvenini azaltmıştır. Savaşta El Kaide karşısında aldığı zayiatlar ABD’nin geleneksel muhalifleri olan Çin ve Rusya gibi ülkelerin cesaretini artırmıştır.

Amerika rüyası artık neredeyse hiç gündeme gelmemektedir.

Bir İslam ülkesinin işgal etmenin oradaki baskıcı bir rejimin ordusunu yenmekten ibaret olmadığını, savaş sırasında baskıcı rejimle işbirliği yapmasalar bile halkların daha sonra işgal güçlerine düzenli ordudan çok daha uzun süren ve çok daha zarar veren bir direnişi tetiklediğini göstermiştir.

ABD ve Batı’nın İslam dünyası baştaolmak üzere her ülkeden getirdikleri binlerce zeki öğrenci ve bilim adamını istihdam ettikleri, teknolojik üstünlüklerini küresel zeka potansiyelini ülkelerinde toplamakla edindikleri bilinen bir gerçektir. Sadece ABD 11 Eylül saldırılarından sonra binlerce yüksek lisans ve doktora öğrencisi kaybetmiştir.

Hava Alanları ve limanlarda alınan üst düzey güvenlik önlemleri ABD ve batı’da hayatı zorlaştırmış, halkta menuniyetsizliği artırmış özel yaşama saygıyı azaltıp özel yaşama saygı, İnsan Hakları, Düşünce özgürlüğü gibi Batı değerlerinin altını oymuş ve inandırıcılığını zedelemiştir. Hava alanlarındaki güvenlik önlemleri

41-havaalani.jpg


Bir ABD Havaalanından Görünüm

Havaalanları, limanlar ve sınırlarda alınan üst düzey güvenlik önlemleri sebep oldukları ekonomik masrafların dışında özellikle ithalat ve ihracatta formalitlerin artmasına, sürecin yavaşlamasına neden olmuştur. Sadece Yemen El Kaide’sinin ABD’ye bilgisayar tonerleri içinde gönderdiği bombalı paketler nedeniyle ABD binlerce yeni nesil X Ray cihazı almak zorunda kalmış, binlerce işçi ile limanlara giren her ürünü teker teker kontrol etmeye başlamıştır. Saldırı el kaideye ...dolar ABD’ye ise 70 milyar dolara mal olmuştur.

Irak savaşı cihadcı yapılara şehir savaşları noktasında oldukça ciddi tecrübe sunmuş bu tecrübeler Yemen ve Somali de oldukça etkin biçimde kullanılmıştır.

Irak savaşı ABD karşıtı İslami güçlere: savaşçı yetiştirmek, yeni yöntemler, savaş araçları ve taktikler geliştirmeki test etmek ve bu tecrübeyi Afganistan başta olmak üzere başka ülkelere taşımak konusunda oldukça etkili olmuştur.

ABD’nin Irak’taki başarısızlığının en önemli nedenlerinden biri de düşman merkezli düşünememesidir. İslamcı direniş, ABD’yi ekonomik yükü ağır bir savaşa sokup uzun vaadede ekonomisini çökertme, ahlaki meşruiyetini yok etme, sosyal sorunlar yaşamasına neden olma, istihbaratını askeri ve siyasi becerilerini ve tüm potansiyellerini uzun sürecek savaşa yönlendirip düşmanın başka alanları ihmal etmesini sağlama stratejisi aslında oldukça başarılı biçimde yürümektedir. Henry Kissinger’in dediği gibi bir gerilla savaşında unuttuğumuz bir şey var. O da eğer gerillayı mağlub edemediysek bu demektir ki savaşı kaybediyoruz.

“Gerilla eğer mağlup olmadıysa savaşı kazanıyor demektir. Konvansiyonel ordu eğer zafer kazanmadıysa yeniliyor demektir.” Henry Kissinger

Görüldüğü gibi küresel cihadçılar Irak savaşını ABD çıkarlarına zarar vermek için en güzel ortam olarak değerlendirmiş ve ABD’nin kalmasının da çekilmesinin de onların yararına olacağını tespit etmişlerdir.

“Kim Afgan-Rus savaşını bitiren savaşçıların Amerika’yı yeni hedef seçeceğini bilebilirdi? Kim Çeçen savaşının bütün Kafkasya’da globalcihad düşüncesini yayacağını ön görebilirdi? Kim ABD’nin Arabistan’a açtığı askeri üssün Usame Bin Ladin tarafından İslam aleminin işgal edilmesi olarak yorumlanacağını düşünürdü? Bu günün Küresel Cihad Liderlerinin dünün Afganlı direniçşileri olduğunu unutmamalıyız.” (Irak savaşının ABD’ye uzun vaadede vereceği zararın oldukça pahalı olacağını belirten Thomas Hegghammer)[74]



Bir Sonraki bölümde IŞİD ve Irak Sünni devrimi ele alınacaktır.

Abdulkadir ŞEN
Twitter: @Abdulkadir_Sen

* * *



[41] Another Emerging “Storm”: Iraq and Afghanistan Veterans with PTSD in The Criminal Justice System William B. Brown S 5

[42] AnotherEmerging “Storm”: Iraq and Afghanistan Veterans with PTSD in The Criminal Justice System William B. Brown S 10

[43] Falls Church News Press 2007

[44] Brain Injury and War in IRAQ, Brain Injury Association of Oregon

February 3, 2005

[45] http://www.wsws.org/articles/2004/jul2004/post-j09.shtml

[46]The Cost Of War Since 2001: Iraq, Afghanistan, and Pakistan Eisenhower Study Group Eisenhower Research Project June 2011 S. 2

[47]http://www.rand.org/pubs/research_briefs/2010/RAND_RB9509.pdf http://www.rand.org/news/press/2008/04/17.html

[48] http://www.rand.org/pubs/research_briefs/2008/RAND_RB9336.pdf

[49] Another Emerging “Storm” Iraq and Afghanistan Veterans with PTSD in The Criminal Justice System William B. Brown S 30

http://www.mirecc.va.gov/VISN16/docs/Invisible_Wounds_of_War_RAND_Tanielian_and_Jaycox.pdf

[50] “Blueprint for Change: Obama and Biden’s Plan for America,” Obama for America, 2008, p. 68. Availableonline at www.barackobama.com/pdf/ObamaBlueprintForChange.pdf.

[51] http://www.cbsnews.com/stories/2008/04/21/cbsnews_investigates/

[52] Iraq, Afghanistan, War, and Money: A Look at Two Presidencies Anthony Gregory Research Analyst, The Independent Institute Working Paper Number 77 March 7, 2011 S. 7

[53] What PriceWar? Afghanistan, Iraq, and the Costs of Conflict Anthony Gregory S 11

[54] “Flight Path Study – American Airlines Flight 77” (PDF). National Transportation Safety Board. February 19, 2002.

[55] http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2006/12/04/AR2006120401347.html

[56] http://en.wikipedia.org/wiki/Financial_cost_of_the_Iraq_War

[57] http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2006/12/04/AR2006120401347.html

[58] Gary S. Becker. Business Week. New York: March 17, 2003. , Iss. 3824; pg. 30.

[59] Iraq: U.S. Military Operations, Updated March 31, 2003

Steve Bowman Specialist in National Defense Foreign Affairs, Defense, and Trade Division S. 13

[60] The EconomicEffects of 9/11: A Retrospective Assessment September 27, 2002 Gail Makinen, Coordinator Specialist in Economic Policy Governmentand Finance Division S26

[61] http://en.wikipedia.org/wiki/Financial_cost_of_the_Iraq_War

[62]http://www.timesonline.co.uk/tol/comment/columnists/guest_contributors/article3419840.ece

[63] Joseph E. Stiglitzand Harvard professorLinda J. Bilmes

[64] Gary S. Becker. Business Week. New York: March 17, 2003. , Iss. 3824; pg. 30.

[65] http://fconsmod.blogspot.com/2011/03/off-shore-oil-production.html/ DomesticCrudePrice Chart

[66] The Economic Costs Of The Iraq War: An Appraisel Three Years After He Beginning Of The Beginning Of The Conflict Linda Bilmes Kennedy School, Harvard University And Joseph E. Stiglitz University Professor, Columbia University Sayfa 21

[67]Iraq Analysis Group, March 2007 The Rising Costs of the Iraq War

[68] The Iraq War Ledger A tabulation of the human, financial and strategic costs By Matthew Duss, Peter Juul, and Brian Katulis May 6, 2010 S 3

[69] The Cost Of War Since 2001: Iraq, Afghanistan, and Pakistan Eisenhower StudyGroup Eisenhower Research Project June 2011 S. 8

[70] The Cost Of War Since 2001: Iraq, Afghanistan, and Pakistan Eisenhower Study Group Eisenhower Research Project June 2011 S. 8

[71] http://www.reuters.com/article/idUSN2611591520100126

[72] http://www.democracynow.org/2007/2/6/hidden_costs_of_war_long_term

[73] http://www.egm.gov.tr/temuh/terorizm10_makale4.html

[74] Global Jihadism After the Iraq War Thomas Hegghammer Sayfa 22


-----------------------------------------

irak-isid-dosyasi-irak-sam-islam-devleti-bagdat-abd-amerika-isgal-bagdadi-adnani-maliki-sii-sia-iran-hamaney-humeyni-sistani-rafizi-haber-ortadogu-4.jpg

Irak Dosyası 4. Bölüm
Dosyamızın bu bölümünde siz değerli okurlarımıza Irak’ta Musul olaylarıyla gündeme gelen Sünni patlamasının gerçekte ne olduğunu, çatışan tarafların kimler olduğunu ve medyanın konuyu nasıl ele aldığını aktaracağız.

Bir gün insanlar uyandığında bir örgüt ya da örgütler Musul’un tamamını ele geçirmişlerdi… Bu doğruydu ama doğrunun tamamı değildi. Doğrunun tamamı konuya bakışları tamamen değiştirebilir.

IRAK DOSYASI 4. BÖLÜM
MUSUL OLAYLARI VE SÜNNİ DEVRİMİ
Irak’ta yaşanan Sünni patlama 100 yıl boyunca Müslümanların kurduğu masum hayaller ve 100 yıl boyunca besledikleri öfkeden beslenmiştir. Öfke sadece Şii Maliki yönetimine karşı değil aynı zamanda İslam Dünyasında Şii bir blok oluşturmak isteyen ve işgal sonrası ülkeyi- Ebu Garib, Taci gibi işkence merkezleri ile beraber- İran eksenli Şii Cephesine devreden ABD’ye karşıdır. Bu öfke Irak’ın ABD işgaliyle baskı altına alınan, geleneksel yaşam alanlarından sürülen ve yıllarca Ebu Garib, Taci gibi hapishanelerde ağır işkencelerden geçirilen Sünni halkının öfkesidir. Dolayısıyla 12 yıl boyunca katı bir mezhepç yönetim baskısı altında dini kimlikleri bastırılan Sünni halkın devrimini IŞİD dahil bazı örgütlere mal etmek doğru bir bakış açısı değildir. Elbette savaş sırasında en fazla savaş tercübesi ve örgütsel kabiliyeti olan IŞİD en fazla ön plana çıkmıştır. Ancak bu dosyada da bir çok veri ile ıspatlayacağımız gibi yaşanan çatışma tam anlamıyla bir Sünni patlamasıdır. Maliki rejiminin son aylarda Irak'ın Sünni bölgelerinde yürüttüğü katliam ve ambargo siyasetine tepkidir.

ABD Irak’ta Şii’lere, İran’a ve İsrail’in en büyük düşmanı olarak yansıtılan Hizbullah’a bir devlet ve bir orduya yetecek kadar silah hediye etmiştir. Maliki rejiminin Irak’ta Sünni halka yönelik baskıları kesinlikle Esed rejiminden az değildir ve sadece Bağdat’tan 3 milyon Sünni sürülmüştür. Irak'ın Kürt bölgesi hariç demografiler büyük oranda değişmiş, br dönemin iktidar sahipleri olan Sünni'ler ötelenmiş ve adeta imha edilmeye çalışılmıştır. İran, Hizbullah, Esed, Maliki, Sadr ve Sistani gibi sürekli biçimde ABD ile Sünni dünyanın projelerine karşı işbirliği yapan Şii aktörlere yönelik öfke IŞİD yapılanmasına sığmayacak kadar fazladır. Kısacası bu bir halkın meşru müdafaası ve ancak medya ile ve oynadığı etkin rol nedeniyle belli bir gruba mal edilen ortak mücadelesidir.

Her şey aslında 2003 Irak işgalinde eksiksiz tüm Şii grupların ABD ile -önceki dosyalarda belgeleriyle beraber ayrıntılarını verdiğimiz- işbirliği sırasında başladı. Irak’ta ismi Ömer, Ebubekir ya da Halid olan binlerce gencin Mukteda el Sadr liderliğindeki Mehdi Ordusu ve Bedr Tugayları gibi silahlı güçler tarafından öldürüldüğü haberlerine başlangıçta İslam Alimleri Birliği başkanı Yusuf el Karadavi ve İhvan da dahil çoğu kesim inanmamıştı. Yıllar sonra bu kesimler Şii dünyanın takiyye siyaseti ve Batı ile gizli işbirliği ve ajendalarını kınayacaklardı. Oysa yıllar sonra Felluce, Ramadi gibi illerde kimyasal silahlarla yapılan katliam operasyonlarının bizzat Irak ordusu üniforması giyen Şii tugayların ABD’ye desteği ile yapıldığı ortaya çıkacaktı.

Irak el Kaide’si lideri Ebu Mus’ab el Zerkavi Şii’lerin her fırsatta İslam dünyasına ihanet ettikleri yönündeki açıklamaları büyük tepki toplamıştı. Ancak Suriye süreciyle meydana gelen gelişmeler bir çok kesimin Zerkavi’nin bu görüşünü kabul etmesine neden olmuştur. Esed rejiminin Suriye halkının özgürlük taleplerine karşı yürüttüğü katliamlarla dolu savaşa Hizbullah, İran, Bedr Tugayları, Maliki rejimi, Mehdi ordusu başta olmak üzere tüm Şii grupların askeri, ekonomik ve siyasi destek vermesi Irak’ta geçen hafta Musul’u ele geçiren Sünni aşiretler ve grupların artık bir varoluş savaşı verdiklerini anlamalarına neden olmuştu.

Şii Ayetullah Celaleddin Sağir Şii’leri Suriye rejimine destek vermeye çağırıyor.


Türkiye’nin diplomatik misyonunda görevli personellerinin ve tır şoförlerinin kaçırılması nedeniyle Türkiye’de konu hakkındaki analizler Irak’ın son 12 yılda yaşadığı travmalara ve olaylara göre değil IŞİD ve terör merkezli bakışa göre şekillendi. Bu analizlerin çoğunun önemli detayları görmeden ve alternatif kaynaklarla beslenmeden yapıldığı gözlerden kaçmamaktadır. Irak’ta şu anda yaşanan çatışmalarda yer alan aktörler aşağıdaki gibidir

Şii Aktörler
ABD (İran ve Maliki’ye desteği dolayısıyla bu kategoridedir)

Maliki Rejimi

Bedir Tugayları

Mehdi Ordusu

Ayetullah Uzma Sistani

İran

Hizbullah

Esed

Kürt Siyasi Oluşumları
Barzani

Talabani

Sünni Aktörler
Sünni aşiretler

IŞİD

Nakşibendi Ordusu (aşiretler ve İzzet İbrahim Duri)

Irak İslam Ordusu

Ensar el İslam

Ceyşul Mücahidin

Cihad ve Değişim Cephesi. (1920 Devrim Tugayları, Raşidin Ordusu, Irak'taki Müslümanlar Ordusu, Iraklı Mücahitler İslami Hareketi, Irak'taki Rahmanın Ordusu Tugayları, Dava ve Ribat Tugayları, Temkin Tugayları, Muhammed Fatih Tugayları, Tabiin Ordusu, Cihad Ordusu)

Asaib Irak el Cihadiyye

İmam Ahmet bin Hanbel Ordusu.

Not: Sadece ana gruplar ele alınmıştır



Musul Olaylarına Giden Süreç
Bir Grubun Saldırısı Mı? Milyonların İsyanı Mı?

İşgal sonrası (2010) Irak siyasi olarak tam olmasa da psikolojik olarak Şii, Sünni ve Kürt şeklinde bölünmüştür. Bu üç ana grup arasında var olan kriz Saddam Hüseyin dönemine hatta daha gerilere dayandırılsa da işgalin bu ayrılığı ve krizi daha da artırdığı bilinen bir gerçektir. Kürt yönetimi Barzani’nin yerel bir aktör, Talabani’nin ise ülkenin tümü ile ilgilenen bir aktör olarak konumlanması sonucu özerklik elde etmiştir. Celal Talabani Irak Cumhurbaşkanı olarak göreve gelmiş halkın kendisini Sünni olarak tanımlayan ve çoğu Arap kesimi baskı altına alınmış yeterli temsil hakkına kavuşamamıştır. Nuri el Maliki liderliğindeki Şii yönetim mezhepçi uygulamalarla Irak’ı yönetmeye başlamış Sünni halk ekonomik gelirlerden, alt yapı hizmetlerinden büyük oranda mahrum bırakılmış ve sistematik bir şekilde haksızlığa uğramıştır. Özerk Kürt Yönetimi ülkenin en istikrarlı bölgeleri olarak Türkiye başta olmak üzere diğer ülkelerle ticari ve siyasi ilişkiler geliştirmiş, Şii’lerin yaşadığı bölgeler büyük oranda istikrara kavuşmuş ancak Sünni halk sindirilmiştir. Bu süreçte Irak ordusu ve polisi Sünni’lerden temizlenmiş devlet mevkilerinde bulunan Sünni’ler büyük oranda görevden alınmıştır. Maliki rejiminin Sünni halka yönelik baskı ve katliamları hakkında aşağıdaki İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün verilerini incelemek yeterlidir. Ancak raporlara yansımayan hak ihlalleri yansıyandan çok daha fazladır.

http://www.hrw.org/news/2010/04/27/iraq-detainees-describe-torture-secret-jail

http://www.hrw.org/news/2013/11/15/iraq-harsh-tactics-advance-holy-month

http://www.hrw.org/news/2014/05/27/iraq-government-attacking-fallujah-hospital



Maliki rejiminin işgal sonrası ABD tarafından hibe edilen silahlarla Sünni halkı baskı altına alması ve aşağılaması, ülkeyi bir Şii devletine dönüştürmesi, Sünni imamların, ilim adamlarının, akademisyen ve liderlerin sistematik bir şekilde elimine edilmesi, barışçıl gösterilerle hak arayan Sünni protestoculara yönelik katliamlar son bir buçuk yıl boyunca ülkede tansiyonu iyice artırmıştır.

ABD güçlerinin 18 Ağustos 2010 tarihinde Irak’tan çekilmesinden kısa bir süre sonra başlayan Arap Baharının etkisi Irak’a da yayılmış Irak’ın Sünni ve Kürt bölgelerinde 25 Mart 2011 tarihinde protesto gösterileri başlamıştır. Kürt bölgelerde başlayan ve 62 gün süren protesto gösterileri Peşmergeler tarafından katliam derecesinde şiddet ile bastırılmış Sünni bölgelerinde ise sivil itaatsizlik tüm bölgede Maliki yönetimini işlemez hale getirmiştir.[1] Maliki yönetimi protestoculara katliamla karşılık vermiş hatta bazı Sünni şehirler helikopterlerle bombalanmıştır.[2]Kimi kaynaklarda geniş çaplı protestoların Sünni politikacı Rafi el İsavi’nin evinin Maliki güçleri tarafından basılıp on korumasının gözaltına alınması sürecini de protestoların büyüme nedeni olarak kaydetmektedir. Irak’ta en yetkili Sünni lider olan Tarık el Haşimi’nin Maliki güçleri tarafından gözaltına alınmak istenirken Türkiye’ye kaçması ve sürekli biçimde ordu içinde bulunan Sünni’lerin Baas ilişkisi ya da darbe planı iddialarıyla hapsedilmeleri ya da kovulmaları da Sünni halkta derin nefrete neden olmuştur. Maliki rejiminin ABD işgali sırasında çıkarılan anti terör yasalarını tüm Sünni hareketleri sindirmek için kullanması asıl çatışma konusudur.[3]

Irak’ta Sünni halkın düzenlediği protestolar:

1.jpg


2.jpg


Irak’ta 10 yıllık yıpratıcı savaşın ardından korku ile büyük oranda sindirilen Sünni halklar ABD’nin çekilmesinden ancak birkaç sene sonra ülkeyi teslim etmiş olduğu İran güdümündeki Şii hükümete karşı mücadele etme takati bulmuştur. ABD ordusu Irak’ın tüm anahtarlarını Maliki yönetimine dolayısıyla İran’a teslim etmiş, Ebu Garib başta olmak üzere adeta bir Sünni doğrama merkezi olan hapishaneler zaten ABD döneminde kirli işleri yürüten Şii gardiyan ve işkencecilerle beraber Sünni halkı sindirme projesini devam ettirmiştir. Aylar süren protesto gösterileri tıpkı Suriye’de yaşandığı gibi Maliki güçleri tarafından büyük katliamlarla sonuçlanmış, Sünni hareketler ve aşiretler de Maliki rejimine karşı silahlı mücadeleye girişmişlerdir. Silahlı mücadelenin en etkili ve güçlü olduğu yer tamamı Sünni nüfusa sahip olan ve doğal koşulları gereği gerilla harbine diğer yerlere göre daha müsait olan Anbar bölgesi olmuştur. Bu bölgeler aynı zamanda IŞİD’in de geleneksel güç noktalarıdır ve Suriye devrimine destek olan cemaatlerin geçiş güzergâhıdır. Silahlı çatışmalar Felluce, Ramadi, Diyala gibi bölgelerde şiddetlenmiş, bazı bölgeler Sünni aşiretlerin ve direniş gruplarının eline geçmiştir. Maliki rejimi bu bölgelerde abluka uygulamış, gıda girişini engellemiştir. Ayrıca ordu bu bölgelerde halkı varil bombalarıyla katletmiştir.[4] Maliki rejimi yönetime karşı protesto ve saldırıların yoğunlaştığı Musul’da anti terör operasyonları düzenlemiş ve yönetime karşı olduğu düşünülen binlerce genci tutuklamıştır. Bu operasyonlar sırasında Musul’da geçen hafta meydana gelen patlamaya da neden olan katliamlar yaşanmıştır.



7 Nisan tarihinde Musul’da Maliki rejimi tarafından katledilen Sünniler


Irak’ta Adım Adım Sünni Patlamasına Neden Olan Gelişmelerin Bir Youtube Kanalından Timeline’ı
adsiz_1.jpg


Irak’ta Maliki Ordusuna ait tanklar bir hafta önce Sünni’lere ait evleri yıkarken


Bir Sünni çocuk bir ay önce Maliki Ordusu tarafından babası gözleri önünde öldürülürken


Irak’ta Şii Maliki Rejimi askerleri tarafından infaz edilen Sünni bir genç


Görüntülerde çok azına yer verilen katliamlar Irak’ın genelinde Sünni halk’ta ciddi bir öfke patlamasına neden olmuş ve direniş grupları ile aşiretler Sünni halkı savunmak için Cihad çağrısında bulunmuşlardır. Medya’da Musul’un IŞİD operasyonu sonucu Maliki rejimi güçlerinden temizlendiğine dair haberler gerçeği yansıtmamaktadır. IŞİD’in askeri varlığı ve medya gücünün yanında Musul’un temizlenme operasyonunun aşiretler tarafından oluşturulan koalisyon tarafından gerçekleştiği IŞİD’in Musul’u ele geçirdiği iddia edilen 9 Haziran’dan önce yayınlanan videolardan da anlaşılmaktadır.

3 Haziran’da Irak’lı Devrimciler olarak tanımlanan savaşçıların ateşe verdiği Maliki Konvoyu


5 Haziran Devrimciler tarafından yayınlanan ve seferberlik çağrısında bulunulan video




Irak’ta IŞİD’in gündemin ilk sırasına oturduğu çatışmalar döneminde Sünni aşiretlerin yanında Ensar el İslam isimli Irak’ın en köklü direniş hareketi ve Ceyşul Mücahidin gibi grupların da Musul’un ve diğer bölgelerin ele geçirilmesinde büyük etkilerinin olduğu görülmektedir.

Her ne kadar kamuoyunda tartışmalı bir grup olması dolayısıyla ve sahip olduğu medya imkânlarının diğer gruplarınkinden fazla olması nedeniyle IŞİD’in saldırıları gündeme gelse de ülkede Irak’ın en eski direniş grubu olan Ensar el İslam hareketi son 2 yılda saldırılarını ve gücünü oldukça artırmıştır.[5] Ensar el İslam’ın yanı sıra, Ceyşul Mücahidin, İslam Ordusu gibi yapılanmalar ve Hey’etul Ulema isimli Irak Müslüman Âlimler Birliği üyesi direniş grupları da ciddi oranda güçlenmişlerdir. Örneğin Ensar el İslam’ın geçtiğimiz Mart ayında Musul, Kerkük, Bağdat başta olmak üzere ülkenin her yanında Maliki güçlerine yönelik saldırıları dikkat çekici boyutlarda artmıştır. Bu saldırıların ayrıntılı raporunu linkte bulabilirsiniz.

Ensar el İslam Hareketi son üç günde IŞİD’in ilerleyişine paralel olarak büyük saldırılar düzenlemiş, Kerkük’ün Havice bölgesini ele geçirmiş, Zap bölgesinde birçok karakola el koymuş ve ciddi oranda silah ganimet almıştır. Ensar Hareketi ayrıca 13 06 2014 (dün) tarihinde Kerkük’ün Riyad bölgesindeki 46. Alayı tamamen ele geçirmiş ve birçok askeri esir alıp büyük oranda silah ele geçirmiştir. Ayrıca Cemaat Tikrit’te de Hamrin petrol kuyularını ele geçirmiştir. Ayrıca Hareketin bu konudaki raporlarının bir kısmı linkteki bildiride yer almaktadır.

Ensar el İslam ve Mücahidler Ordusu’nun Beraberce Ele Geçirdiği 46. Alayın İçinden Görüntüler


Mücahidler Ordusu’nun 16 Nisan’da Düzenlediği Bir Saldırı


Mücahidler Ordusu’nun Askeri Kampından Görüntüler


Mücahidler Ordusu’nun 1 ay önce Musul’da Düzenlediği Saldırı


Mücahidler Ordusu’nun Son Bir Hafta’da Ele Geçirdiği Bazı Askeri Araçlar

adsiz_2.jpg


adsiz2.jpg


adsiz3.jpg


Havice Bölgesini Ele Geçiren Ensar el İslam Üyeleri

adsiz4.jpg


Ensar el İslam’ın son bir ay içinde yayınladığı videolar Irak’taki çatışmaların düşünüldüğünden çok daha geniş bir kitle tarafından ve birbirinden farklı birçok aktör tarafından yürütüldüğünü göstermektedir.

Ensar el İslam’ın Irak’taki Faaliyetleri

ABD İşgali Döneminde Hareketin Saldırıları



Ensar El İslam Hareketinin Sniper Operasyonları


15 Mayıs tarihinde Bağdat’ta Maliki Güçlerine Düzenlenen Bir Saldırı


18 Mayıs Tarihinde Yayınlanan ve Hareketin Askeri Kampını Gösteren Bir Video




Ensar el İslam Hareketi ayrıca Suriye devrimine başından beri destek vermiş ancak devrimin başlangıcında Suriye’deki varlığını ilan etmemiştir. İşte Ensar el İslam’ın Suriye’de Esed güçlerine karşı saldırıları.

Ensar el İslam’ın Suriye’de Esed’e Karşı Saldırıları



Suriye’deki Ensar el İslam Üyeleri

e1.jpg


e2.jpg


e3z.jpg


e4z.jpg


Irak’taki gelişmeleri inceleyen uzmanların birçoğu Musul operasyonlarının bir anda ve sürpriz bir şekilde gerçekleştiğini ve bölgeyi sadece IŞİD birliklerinin ele geçirdiğini düşünmektedir. Oysa bu okuma son derece sığ ve rasyonel olmayan bir okuma biçimidir. Gerçek ise Irak’ta yaşananın tam anlamıyla bir Sünni patlaması olduğu, Irak halkının uzun yıllar süren ABD işgali ve Şii tahakküme isyan ettiğidir. Bununla beraber yaşanan çatışmalarda etkili olan 3 ana kategori ve gruptan bahsetmek mümkündür.

1-İslami Hareketler

a- IŞİD

b- Ensar el İslam

c- Mücahidler Ordusu

d- Reform ve Cihad Hareketi (Irak Müslüman Alimler Heyeti)

2- Baas Partisi

3-Sünni aşiretler (En Büyükleri)

Şammar Aşireti (1.5 milyon)

Duleym Aşireti (7 milyon Irak’ın en Büyük Aşireti)

Ciburi Aşireti

Tikriti Aşireti

Xazail Aşireti

Akrah Aşireti

Zubeydi Aşireti

Ubeyd Aşireti

harita.jpg


Anbar bölgesindeki aşiretler aylar süren barışçıl protesto gösterilerinin ardından Maliki hükümetine karşı 12. 30. 2013 tarihinde silahlı mücadeleye girişmişlerdir. Maliki rejimi askerleri bu tarihte Anbar vilayetindeki barışçı göstericilerin çadırlarına Mısır’da Sisi rejiminin yaptığına benzer bir saldırı gerçekleştirmiş ve birçok sivili öldürmüştür. Yaşanan katliam bölgedeki aşiretleri ayaklanmaya itmiş ve kısa sürede Maliki rejimi Anbar bölgesinin kontrolünü yitirmiştir.

Maliki Rejimi Tarafından İnfaz Edilen Sünni’ler. Musul çatışmasının fitilini yakan temel olaylardandır




Sahada Etkin Olan Diğer Direniş Grupları
Genel Askeri Konsey ve Nakşibendi Ordusu

Irak’ta özellikle son Musul devrimi sırasında sahada etkin olarak bulunan gruplar arasında en fazla dikkat çeken isimlerden birisi de Genel Askeri Konsey’dir. Konsey bu ismiyle ilk açıklamasını 15 Ocak 2014 tarihinde yapmıştır.[1] Açıklamada Anbar, Musul, Felluce, Selahaddin gibi bölgelerdeki değişik direniş gruplarının birleşerek aşiretlerin de desteği ile bu çatı Örgütü kurduklarına değinilmiştir. Grubun resmi kaynakları neredeyse saat başı yaptıkları haber ve bildiri güncellemeleriyle Irak’taki çatışmalarda büyük bir rol oynadıklarını göstermektedirler. Grup üzerinde büyük bir Baas etkisi bulunmakta ve yapının savaşçılarının askeri disiplin ve deneyimi az olan aşiret savaşçılarından farklı olarak son derece eğimli ve disiplinli olmaları hem eski Baas Subaylarının etkisi hem de Irak işgali sırasında ABD’ye karşı savaşan savaşçıların da grup bünyesinde olduğu şeklinde açıklanabilir. Genel Askeri Konseyin sözcülerinden Eski Saddam generali Muzir el Kaysi BBC’ye verdiği bir açıklamada sahada IŞİD’den çok daha güçlü olduğunu açıklamıştır. Sözcü açıklamasında IŞİD’i barbarlar olarak nitelemiş Batı’ya da mesajlar vererek kendilerinin Cenevre Sözleşmelerine uygun bir savaş verdiğini açıklamıştır. [2] Grubun Facebookhesabı 4 Şubat’tan bu yana düzenli olarak Maliki Ordusu ile yapılan çatışmalara dair raporlar sunmaktadır. Genel Askeri Konseyin liderliği, askeri komutanları hakkında çok az bilgi olmakla beraber grubun yine Baas partisi ile çok daha yakın ilişkisi olan Nakşibendî Ordusu ile yakın ilişkisi bulunmaktadır.

Grubun 2014 Mart ayında yayınladığı bir görsel raporlama


Grubun 12 Haziran’da ele geçirdiği ganimetler ve saldırları


Askeri Konseyin Maliki Güçlerine Karşı Bir Eylemi


Son aylarda grubun yaptığı diğer bazı eylemler



Nakşibendî Ordusu Saddam Hüseyin’in idam edilmesinden kısa bir süre sonra 30 Aralık 2006 yılında ABD’ye karşı savaş amacıyla kurulmuştur. Kendisinin de bir Nakşibendi Şeyhi olduğu iddia edilen ve bölgedeki Arap ve Kürt Nakşibendi gruplarının Saddam dönemindeki en etkin destekçisi olarak bilinen İzzet İbrahim el Duri’nin Nakşibendi Ordusu’nun lideri olduğu iddia edilmektedir. Nakşibendi Ordusu’nun bir Sufi organizasyonun aşiret ilişkileri ve Arap Vatanperverliği ile birleşimi olarak tanımlanması da mümkündür.[3] El Duri Saddam döneminden hayatta kalmayı başaran en üst düzey liderdir. Saddam döneminde Devrim Muhafızları Komutanı olan el Duri Saddam’ın idamından kısa bir süre sonra 3 Ocak 2007 tarihinde resmen Baas Partisi lideri olmuştur. İzzet İbrahim el Duri ve diğer bazı üst düzey Saddam dönemi generalinin ve Baas Partisi yöneticisinin Musul olaylarında etkin rol oynadıkları görülmektedir. Musul’un ele geçirilmesinden kısa bir süre sonra atanan Musul Valisi Albay Haşim Cammas’ın da Baas ordusunda görevli bir Albay olması dikkat çekicidir.

İzzet İbrahim el Duri, Baas Partisi ve diğer bir çok Sünni direniş grubu Maliki rejiminin Şii mezhebi merkezli politikaları sonucunda oluşan tepki ile yeniden sahaya çıkmış ve el Duri Ocak 2013’de yayınladığı bir video mesajda bütün Sünni Irak halkının Maliki devrilinceye kadar kendilerine destek vermesi çağrısında bulunmuştur. [4]

İzzet İbrahim el Duri’nin Konuşması



Nakşibendi Ordusu, Irak İslam Ordusu ve ABD işgali döneminde direniş gösteren örgütlerin bir çoğunun son bir buçuk yıl içinde ciddi güç kazandıklarını ve Genel Askeri Konseyin bu örgütlerden bir çoğunu çatısı altında topladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Nakşibendî Ordusu ile Genel Askeri Konsey arasında yakın bir ilişki vardır. Hatta bu iki ismin siyasi amaçları doğrultusunda bilinçli bir programla farklı isimler kullanan aynı merkezin ürünü olduğu da iddialar arasındadır. Bununla beraber bazı grupların bilinçli olarak güçlü gösterildiğini, kimi grubun sadece tabela grubu olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır.

Irak’lı küçük grupların birbirinden bağımsız açıklamaları tam anlamıyla Suriye’deki silahlı sürece benziyor. Gruplar halka uygulanan haksızlıklara direnecekleri mesajı veriyor. Bu açıklamalardan birisi: 17 Mayıs 2014


Selahaddin Eyyübi Tugaylarının Bir Videosu


Selahaddin Eyyübi Tugaylarının Resmi Adresi ve diğer kaynakları eylemlerinin bir yılı aşkın süredir büyük oranda arttığını gösteriyor.

Bu dosyada okuru ayrıntılara boğmamak adına bütün grupların ismini aktarmayı uygun bulmadık. Irak İslam Ordusu, Selahaddin Eyyübi Tugayları, Ensar el İslam, Jaami ve benzeri birçok örgütün aradan geçen 4 yıllık sessizlik sonunda tekrar sahaya döndüklerini ve Irak devriminin dek kutuplu olmadığını söylemek yeterli olacaktır. Irak İslam Ordusu, Ensar el Sünne ve Mücahidler Ordusu isimli 3 grubun 2007 Mayısında kurdukları ve daha sonra 1920 Devrim Tugayları, Tabbin Ordusu ve farklı birçok grubun katıldığı Cihad ve Değişim Cephesi’nin de son dönemde Irak Müslüman Âlimler Birliği liderliğinde yeniden sahaya döndükleri gözlemlenmektedir. Baas Partisi’ne yakın gruplar süreç içinde Milliyetçi-İslami bir görünüm kazanmışlardır.

[1] http://www.brussellstribunal.org/article_view.asp?id=1342#.U53VqZSyHzs

[2] http://www.bbc.com/news/world-middle-east-27853362

[3] https://www.ctc.usma.edu/posts/the-jrtn-movement-and-iraq’s-next-insurgency

[4] http://www.nytimes.com/2013/01/06/w...-encourages-sunni-protests-in-iraq.html?_r=2&



IŞİD Kimdir?

Bu dosyanın 1-2-3. Bölümlerinde kronolojik olarak ele aldığımız işgal dönemi ve sonrası gelişmeler El Kaide liderliğindeki Küresel Cihad yanlılarının Irak’ta kalıcı üsler elde etmesine neden olmuştur. Refeans sistemi ile hareket eden El Kaide savaşın başlarında Ebu Hamza el Muhacir liderliğinde yapılanmış, Ebu Mus’ab el Zerkavi ise Tevhid vel Cihad isimli bir oluşum meydana getirmiştir. Ancak savaşın başlarında birçok grupta ABD işgaline karşı birleşmeye dair bir eğilim belirmiş ve bu süreçte Ebu Mus’ab el Zerkavi liderliğindeki Tevhid vel Cihad Hareketi (Jama'at al-Tawhid wal-Jihad) 2004 Ekim ayında El Kaide’ye biat ederek Tanzimul Kaide Fi Biladir Rafideyn ismini almıştır. Zaman zaman Mezopotamya El Kaide’si olarak da anılan bu grup Irak’ta ABD güçlerine karşı en etkili direnişi gösteren direniş grubudur. Afgan-Rus Savaşı, Bosna ve Çeçenistan gibi çatışma bölgelerinde ciddi tecrübe edinen Küresel Cihad yanlıları bu dönemde Irak’a akın etmiş ve Irak el Kaide’si diğer gruplar arasından sıyrılarak büyük güç kazanmıştır.

15 Ocak 2006 tarihinde Ebu Mus’ab el Zerkavi liderliğindeki örgüt bünyesine aşağıdaki grupları katarak “Mücahidler Şura Konseyi” isimli çatı örgütü oluşturmuştur.

Ceyşul Taifetul Mansura

Ensar el Tevhid vel Sünne

Saraya el Cihad

El Guraba Tugayları

El Ahval Tugayları

mn.jpg


Şemsiye grubun sancağı

Anlaşma Irak El Kaide’si sözcüsü Ebu Meysere el Iraki tarafından imzalanmıştır. Yapının lideri Ebu Mus’ab el Zerkavi 7 Haziran 2006 tarihinde düzenlenen bir ABD bombardımanında yaşamını yitirmiştir. Yerine Ebu Ömer el Bağdadi getirilmiştir.



_41739548_video_ap416.jpg




abu372.jpg


Ebu Mus’ab el Zerkavi

Ebu Ömer el Bağdadi’nin liderliğe getirilmesinden kısa bir süre sonra Irak’ta direnişin artık devlet gibi hareket etmesi gerektiği yönünde kanaatler sonucu Irak İslam Devleti ilan edilmiştir. Bu dönemde Irak El Kaide’si Anbar, Felluce, Bakuba, Diyala gibi birçok bölgede kontrolü ele geçirmiştir. Irak’ta El Kaide’nin bir kolunun devlet ilan etmesi ve liderliğe gelen Ebu Ömer el Bağdadi’nin Mü’minlerin Emiri olarak isimlendirilmesi bazı tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Tartışmalar asıl liderin Usame bin Ladin olduğu dolayısıyla 2. Bir liderin Emirul Mü’minin olarak tanımlanmasının doğru olmayacağı yönündedir. Bu tartışmalara Ensar el İslam başta olmak üzere birçok grubun Irak İslam Devleti’nin bazı uygulamalarına karşı çıkması ile örgütün pratiklerinin tartışılması da eklenmiştir. Irak İslam Devleti lideri El Kaide’ye biatini yenilemiş ve El Kaide 1. Konunun kamuoyu önünde tartışılmasını engellemek için bazı açıklamalar yapmıştır. Ayrıca Irak İslam Devleti grubunun uygulamalarına yönelik şikâyetlerin artması üzerine El Kaide bölgeye müfettişler ve eni liderler göndermiştir. Bu isimlerden en önemlisi Irak asıllı Abdulhadi el Iraki’dir.

Suriye ve Irak’ta son bir yılda yaşanan olayların Küresel Cihad Hareketi ile IŞİD arasında Irak savaşından bu yana devam eden bir usul farklılığını yansıttığını belirmek gerekir. Yazıyı daha fazla uzatmamak için burada bu ayrıntılara yer vermeyeceğim. O zamanki adı “Irak İslam Devleti” olan bu hareketin yöntemlerine yönelik endişeler ve eleştiriler el-Kaide liderliğinin kendisi ile bağlarını koparmayı değerlendirmesine dahi yol açmıştır. Ancak Amerikan askerlerine karşı en büyük direnişi gösteren bu yapıya, yüz binlerce işgal askerine karşı savaşırken, hele de hakkındaki iddialar vuzuha kavuşmamış ithamlardan ibaret iken cephe almanın büyük bir karışıklığa neden olacağı endişesi bu dönemde hâkimdir. Merkez El Kaide’nin insansız uçaklar ve kovuşturmalar nedeniyle Irak ile iletişimlerinin sahayı analiz edemeyecek kadar zorlaşması El Kaide’nin bir süre eleştiri ve uyarılarını içeriden yapmasına neden olmuştur. Küresel Cihad Hareketi konu hakkında Usame bin Ladin’in evinden çıkan ve IŞİD’e çok ağır eleştiriler yönelten mektupları bilinçli olarak yalanlamamıştır. Bu süreçte Irak İslam Devleti liderleri Ebu Ömer el Bağdadi, Ebu Hamza el Muhacir ve örgütün 20 kişilik Şura komisyonunun 18’i birkaç ay içinde ABD güçleri tarafından düzenlenen ve on binlerce askerin katıldığı geniş çaplı operasyonlarda öldürülmüştür. Adeta açıklama yapacak tanınmış bir lider kalmamıştır. Bu dönemde açıklama yapan ve örgütün şeri sorumlusu olduğu iddia edilen Ebu Muhammed el Meşedani bir açıklama ile yeni lideri açıklayacaklarını bildirmiş ve kısa süre sonra örgütün başına bu dönemde Ebubekir el Bağdadi sözcülüğüne ise Ebu Muhammed el Adnani gelmiştir.

Abu-Ayyub-Al-Masri.jpg


Ebu Eyyüb el Mısri (Ölümü ABD Ordusu tarafından duyuruluyor)

090423_large_33705_71284.jpg


Ebu Ömer el Bağdadi



Abu-bakr-al-Baghdadi.jpg


Şu anki lider Ebubekir el Bağdadi



213901_mainimg.jpg


Örgütün Sözcüsü Ebu Muhammed el Adnani

El Kaide’nin Irak İslam Devleti’nin olumsuz yönlerini düzeltmek amacıyla gönderdiği liderlerin yaşamını yitirmesi ya da yakalanması, Küresel Cihad Hareketi’nin merkezinin insansız uçakların baskısı (zaten bu baskı gövdeyi baştan koparmayı, hareketi beyin takımsız hale getirmeyi amaçlamıştı) bu yapıya yönelik eleştirilere neden olan yönlerin düzeltilmesine dair tüm çabaları akamete uğratmıştır. Nitekim grubun başına geçerek olayları düzeltmesi beklenen Atiyyetullah el Liby’nin hocası Abdul Hadi el Iraki Gaziantep’te yakalanarak ailesi ve dört çocuğu ile beraber Guantanamo’ya gönderilmiştir. Irak İslam Devleti’ne yönelik tartışmalar devam edince ve Pakistan’da Raymond Davis gibi CIA ajanlarının camileri bombalayıp, Müslüman liderleri öldürüp bunları Taliban ve El Kaide mal ettiğini çok yakınında görünce ve bunun oluşturduğu kaos ve tepkiyi güçlü olarak hissedince artık manifesto niteliğindeki açıklamalarla metodoloji ve usullerini ilan etme gereği duydu. Atiyyetullah el Libi’nin linkteki açıklaması, Dr Eymen el Zevahiri’nin linkteki açıklaması ve daha birçok açıklama bu minvalde yapılmıştır. Son olarak Zevahiri’nin yayınladığı manifesto direnişin temel prensiplerine göre hareket etmediği düşünülen yapıları uyarma amacı taşımaktaydı.

El Kaide'nin Siviller Karşı Eylemler ve Tekfir Manifestosu




Dr Eymen el Zevahiri'nin Sivillere Karşı Saldırıları Kınaması


Arap Devrimleri hareketinin Suriye’ye sıçraması sonrası Suriye’de büyük protesto gösterileri meydana gelmiş aylar süren barışçıl protestolara hükümetin silahla karşılık vermesi halkın silaha sarılmasına neden olmuştur. Bu dönemde Suriye-Irak-Lübnan-Ürdün bölgelerinde en etkili silahlı grup Irak İslam Devleti’dir. Bir kısmı Irak’ta bir kısmı ise Suriye’de bulunan aşiretler bu dönemde Irak’tan gelen savaşçıları ve silahları Suriye’ye taşımış ve bu döneme kadar Irak İslam Devleti’ne destek veren Ebu Muhammed el Cevlani ve birçok Suriye’li Suriye’ye geri dönerek Nusret Cephesi’ni kurmuştur. Nusret Cephesi lideri yaptığı bir açıklamada Suriye’ye kendisini Ebubekir el Bağdadi’nin gönderdiğini ve kendisine para ve silah yardımında bulunduğunu açıklamıştır. Cevlani tarafından kurulan Nusret Cephesi kısa sürede Suriye’nin en etkili direniş gruplarından biri olmuştur. Nusret Cephesi’nin liderliği Irak’ta yaşanan olaylar ve direnişin zayıflamasında Irak İslam Devleti grubunun diğer hareketleri hiçe sayan, halklarla bütünleşmeyen, direnişin imajına zarar veren eylemlerinin ve metodlarının neden olduğu yönünde görüş sahibidir. Bu yönüyle Nusret Cephesi liderliği Irak İslam Devleti grubunun da hiyerarşik açıdan üzerinde olan Merkez El Kaide’nin metodolojik çizgisini benimsemiş ve söylem ve eylem olarak Irak İslam Devleti’nden farklılıklar göstermiştir. Bu fikir ve uygulama farklılıkları Irak İslam Devleti ile krizi derinleştirmiş ve 13 Nisan 2013 tarihinde Irak İslam Devleti’nin lideri Ebubekir el Bağdadi bir ses kaydı yayınlayarak Nusret Cephesinin fesh edildiğini ve örgütün faaliyet alanını Suriye’ye doğru genişleterek Irak-Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) kurduğunu ilan etmiştir. Nusret Cephesi lideri ise yaptığı açıklamada bu talebi reddetmiş ve Nusret Cephesi’nin devam edeceğini belirtmiştir. Bu dönemde Irak İslam Devleti grubu Nusret Cephesi’ne ait bir çok emtia ve silaha el koymuş bir çok savaşçı da silahlarıyla beraber Irak-Şam İslam Devleti grubuna katılmıştır. Daha sonraki süreçte Suriye’de ciddi güç kazanan IŞİD diğer direniş gruplarıyla da problemler yaşamış ve bu problemler hala devam eden çatışmalara neden olmuştur. IŞİD’in Irak’taki kazanımları bugün direniş hareketlerini destekleyen kesimlerin çoğu tarafından müjde olarak algılanmamaktadır. IŞİD geçtiğimiz günlerde yayınladığı Musul Bildiri’sinde diğer gruplara yönelik ötekileştirici eleştirisine neden olan tavrını sürdüreceği mesajı vermiştir. IŞİD tarafından 12. 06. 2014 tarihinde Musul Manifestosu isimlendirmesiyle yayınlanan bildiride IŞİD açık bir şekilde kendi bayrağını ve otoritesini kabullenmeyenlerle savaşacağını açıklamıştır. Manifestonun 10. Maddesi bu açıdan IŞİD’in gelecekte diğer grupları Suriye’dekine ve geçmişte Irak’takine benzer bir şekilde diskalifiye edeceği endişelerini artırmaktadır. Grubun açıklaması:




بسم الله الرحمن الرحيم

ولاية نينوى



التاريخ:14شعبان 1435ه

العدد : 34



نهنئ الأمة الإسلامية عامَّة وأسود الدَّولة الإسلامية في العراق والشام بفتح الله المبين الذي منَّ الله به على عباده المجاهدين فها هي دولة الاسلام تتوالى انتصاراتها بفضل الله ، فهي مشروع الخلافة المنشود وسيفها المشرَع ...( وثيقة المدينة)

الحمدُ للهِ ناصرِ المؤمنين وخاذلِ المجرمين والصلاةُ والسلامُ على إمامِ المجاهدين وقائدِ الغرِّ المحجلين وعلىآلهِ وصحبِهِ حماةِالملةِ والحقِّ المبينِ ومن تبعهم بإحسانٍ الى يومِ الدينِ أما بعد :

وما زالت بحمدِ اللهِ عودُها يشتَد ورقعتها تمتَد, ولا تعرِف النكوصَ والرجوع, ولا الرضوخ والركوع! قضيتُهاواحدة لا غير وهي إقامة سلطانِ اللهِ في الأرضِ وبسط نفوذ الشريعة وكنسِ شريعةِ الغابِ من أرضِ المسلمين....

وهذهِ سطور لطيفة يسيرة نزجيها لعشائرِنا الأصيلة وأهلِنا وأحبابِنا وعوائِلنا في ولايةِ نينوى المباركة :

  1. نبشرُكم والعالم الإسلامي بهذه الفتوحاتِ الربانية وكذا بتحريرِ الأسرى من سجونِ الطغاةِ الرافضةِ المرتدين على أيدي ابنائكم من صناديدِ الدولةِ الإسلاميةِ وجنودِها الذين باعوا الحياةَ لِيحطِّموا قيودَ إخوانهم وحلّ وثاقِهم فاطلقوا الآلاف من اخوانِهم الأسرى وفتحوا قلعةَ بادوش الحصينة وسجن مديرية الشرطة وسجن المكافحة وسجن التسفيرات بقلوبٍ موقنةٍ ثابتةٍ وعزائمَ متينةٍ ودَقُّوا أعناقَ عدوِّهم ومرَّغُوا اُنوفَ الطغاةِ على أعتابِ السجون وداسوا على كرامةِ الصفويين بأقدامِ الفاتحين .
  2. لقائلٍ أن يقول: من أنتُم؟ الجواب : نحنُ جنود الدولةِ الإسلاميةِ في العراقِ والشامِ من زرعِ الإسلام أخذنا على عاتِقِنا إرجاع أمجادِ الخلافةِ الإسلامية ودفعَ الظلمِ والحيفِ عن أهلِنا واخوانِنِا بعدَ التفافِ الأفعى الصفوية على رقابِ المسلمين والعمل على بترِها وبترِ لفيفِها.
  3. نعامِلُ الناسَ بما ظهرَ لنا منهم ونكلُ سرائرَهم إلى اللهِ ، والأصلُ في الناسِ الإسلام ولانأخذُ أحداً بالظنِّ والتهمةِ بل بالبيِّنةِ القاطعةِ والحجَّة الساطعةِ, والمقدَّم عندنا إحسانُ الظن في المسلمِ مالم يكن أذنا للمعتدين وعوناً للمجرمين.
  4. الناس في ظلِّ حكمِنا آمنونَ مطمئنُّون, فوالله لا رغد للعيشِ إلَّا في ظلِّ حكمٍ إسلامي يضمن للرعيةِ حقوقَهم وينصف المظلومَ ممَّن هضمَه حقَّه , ومن كان علينا بالأمسِ ناقماً فهو اليومَ رعيةٌ آمن, إلَّا من صدَّ وندَّ وارتد.
  5. الأموالُ الَّتي كانت تحتَ قبضةِ الحكومةِ الصفوية (مالُ العام) أمرُها عائدٌ إلى إمامِ المسلمين وهوَ الذي يتولى تصريفُها في مصالحِ المسلمين وليسَ لأحدٍ أن يمدَّ اليها يدَه بنهبٍ أو سلبٍ او نحو ذلك وإلا عرَّضَ نفسه للمثولِ أمامَ القضاءِ الشرعي والمسائلةِ ثمَّ انزال العقوبةِ الرادعةِ به , وكذلك الملك الخاص من مالٍ وأثاثٍ ومتاعٍ من سَرَقَ منها نصاباً من حرزٍ لا شبهةَ لهُ فيه كان عليهِ القطع , ونتعامل معَ عصابات السطوِ المسلَّح على انهم مفسدون في الأرضِ ونُنَزِلُ بهم قولَه تعالى :( إِنَّمَا جَزَاءُ الَّذِينَ يُحَارِبُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا أَنْ يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ أَوْ يُنْفَوْا مِنَ الْأَرْضِ ذَلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ ) المائدة 33 ، وعلى من يروِّع المسلمين بالتهديدِ والإبتزازِ وأخذِ المكوسِ أنكى العقوبات الرادعةِ في حالةِ ثبوتِ ذلك.
  6. المساجدُ بيوتُ اللهِ : غايةُ الغايات, أم المرعيات, رأسُ الحرمات , نعمرها بالروَّادِ ونبثُ الخيرَ والعرفانَ, وملَّة المرسلِ العدنان, ترخص دونها الدماء والمُهج, والنفس والنفيس, فنحن نحث جميع المسلمين على تأدية الصلوات في أوقاتها مع الجماعة عملاً بحديث النبي صلى الله عليه وسلم : (صلاة الجماعة تفضل على صلاة الرجل وحده خمسا وعشرين صلاة) .
  7. علماؤنا وشيوخ عشائرِنا ائمتنا وخطباؤنا تاجُ الرؤوسِ وأنسُ النفوسِ : هلمُّوا إلى وقفة مشرفة ينصت لها التاريخ ويشرق منها محيَّا الدهر... إلى وقفةٍ جادةٍ صادقةٍ لصدِّ العدوانِ الرافضي المسموم هلمَّ إلى لُحمةٍ إسلاميةٍ تنصهِرُ في بودقةِ الجهادِ والإمدادِ ولنكن صفاً واحداً مرصوصاً كما أحبَّ ربُنا وأمر فلنسيرَ في ركبٍ واحدٍ رائدٍ.
  8. حذارِ حذارِ من مراجعةِ العمالةِ ومغازلةِ الحكومةِ فقد بانَ الطريق واتضح وبارَ الكفرُ وانفضح ونحن ابناء اليوم والتائب من الذنب كمن لا ذنب له , كما ويحرم الإتجار والتعاطي بالخمور والمخدرات والدخان وسائر المحرمات .
  9. وأمَّا المرتدون من الجيش والشرطة وبقية الاجهزة الكفرية فنقول لهم بابُ التوبةِ مفتوحٌ لمن يريدها فقد خصَّصنا أماكنَ خاصة لاستقبالِ التائبين وبشروطِها وضوابطِها ، أما من أصرَّ وبقيَ على ردَّتِهِ فليسَ لهُ إلَّا القتل ، لقولِ النبي صلى اللهُ عليهِ وسلم : ( من بدّل دينَهُ فاقتلوهُ ) .
  10. وأمَّا المجالس والتجمعات والرايات بشتى العناوين وحمل السلاحِ فلا نقبلها البتة لقولِهِ صلى الله عليه وسلم: ((من أتاكُم وأمرُكم جميع على رجلٍ واحدٍ يريدُ ان يشقَّ عصاكُم أو يفرِّقَ جماعتَكُم فاقتلوهُ)) رواه مسلم ، وفي روايةٍ أخرى لمسلم : ((فاضربوه بالسيف كائناً من كان)).
  11. أمَرَ اللهُ تعالى بالجماعةِ والإئتلافِ ونبذ الفرقةَ والخلاف, وكدرُ الجماعةِ خيرٌ من صفوِ الفرقة, والإنقسام من فخاخ الشيطان وتشرذُم المسلمين مدعاةُ ضعفٍ وفي الائتلافِ تحت رايةٍ نقيةِ العقيدةِ صافية المشربِ خيرٌ كثير فضلاً أنَّ تعدد المشارب والأهواء يثيرُ النعرات والأنفة ممَّا يختزلُ من العملِ الجهادي بركتَه ولذَّتَه والله المستعان.
  12. إذا مكنَّ المولى سبحانَه لأوليائه النافرين في سبيله بسطوا سلطانَ الشريعة وحكموا بالعدلِ والقسطِ وخفَّفوا الأغلال التي اثقلت كاهلَ الناسِ من القوانين الوضعية العفنة, وحدٌ يعملُ بهِ في الأرضِ خيرٌ لأهلِ الأرضِ من أن يمطروا أربعين صباحاً.
  13. موقفنا من المشاهد والمراقد الشركية والمزارات الوثنية هو ماصحَّ عن النبيِ صلى الله عليه وسلم:( أن لا تدع تمثالا إلا طمسته ولا قبرا مشرفا الا سويته ).
  14. إلى النساءِ الفضلياتِ الكريماتِ : الله الله في الحشمةِ والسترِ والجلبابِ الفضفاضِ فالقرارُ في البيتِ وملازمةُ الخدرِ وترك الخروجِ الإ لحاجةٍ هو هديُ أمَّهاتِ المؤمنين والصحابيات الجليلات رضي الله عنهن أجمعين.
  15. وارفلوا وانعموا في حكمٍ إسلاميٍّ مقسط ووادع واسعدوا بأرضٍ فيها للمسلمين الصولةُ والجولةُ والأحكام والإبرام.
  16. وفي الختام نطرز ديباجة الوثيقة ونقول: أيُّها الناس إنكم قد جربتم الأنظمة العلمانية كلها ومرت عليكم الحقبة الملكية فالجمهورية فالبعثية فالصفوية وقد جربتموها وذقتم لوعتها واكتويتم بنارها وسعارها, وهاهي الآن حقبة الدولة الإسلامية وعهد الإمام أبي بكر القرشي وسترون بحول الله وتوفيقه مدى الفرق الواسع الشاسع بين حكومة علمانية جائرة صادرت طاقات الناس وكممت أفواههم وأهدرت حقوقهم وكرامتهم وبين إمامة قرشية اتخذت الوحي المنزل منهجاً والقضاء به أبيض أثلج, وتسمع النصيحة من الصغير والكبير والحر والعبد لافرق بين أحمر واسود, ونقيم الحقَّ على أنفسنا قبل غيرنا كما قال ربنا عزوجل: (( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاءَ لِلَّهِ وَلَوْ عَلَى أَنْفُسِكُمْ أَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ إِنْ يَكُنْ غَنِيًّا أَوْ فَقِيرًا فَاللَّهُ أَوْلَى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا...))النساء 135 ، والله من وراء القصد
المكتب الإعلامي لولايــــــــة نـــــينـــــــوى





Irak'ta yaşanan gelişmeler bir çok yönüyle Suriye'de baskılar sonucu barışçıl protestoların silahlı bir devrime dönüşmesine benzemektedir. Suriye'den farkı ise zaten ülkede yeterince silah ve direniş grubunun bulunmasıdır. Yaşanan olaylara Baas'ın dönüşü, Sünni halkın isyanı ve siyasi arenaya dönüşü demek de mümkündür. Uzun süren sessizliğin ardından bir çok aktör sahaya geri dönmüştür. İran'ın devrim muhafızlarını bölgeye gönderdiği yönünde basına yansıyan haberler-İran zaten yıllardır uzmanlarıyla Irak'ta- olayların ok yakın bir gelecekte İran'a da sıçrayacağını göstermektedir. IŞİD'in elinde tuttuğu Türkiye'li rehineler için ise kısa bir süre çinde Türkiye'ye geri iade edileceklerini ve zarar görmeyeceklerini söylemek mümkündür. IŞİD bu rehineleri elinde tutarak dünya kamuoyunun dikkatini çekmeyi amaçlamıştır. Ancak daha önce Türkiye bir IŞİD konvoyunu vurmasına rağmen IŞİD Türkiye'yi karşısına almamıştır. Ayrıca Suriye'deki Türkiye toprağı olan Süleyman Şah Türbesi'ne takviye gönderen Türkiye askeri araçlarına da saldırmamıştır. Irak'ta yaşanan gelişmeler IŞİD'in buraya odaklanması dolayısıyla Suriye'li direnişçileri rahatlatacak, Esed rejimine de kkaradan Irak üzerinden gelen destekleri azaltacaktır. Ayrıca bir çok Irak'lı Şii savaşçı Suriye'den ülkelerine geri dönecektir.

Bir sonraki bölümmde Ensar el İslam Hareketini ve diğer grupları ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.

Abdulkadir ŞEN
Twitter: @Abdulkadir_Sen
 
H Çevrimdışı

HasanMuhacir

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Çok başarılı bi yazı keşke şu video ve fotoğraflar ve linklerde silinmemiş olsaydı
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt