Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu İsa (a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddiaları ve Reddiyesi

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
İsa (a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddiaları

İddiaları :

1- Maide Suresi'nin 117. ayetinde geçen "... Beni vefat (teveffeyteni) ettirdiğinde üzerlerindeki gözetleyici Sendin..." ifadesidir. Ayette yer alan "teveffeyteni = vefat ettirmek" kelimeleri bu kişiler tarafından, biyolojik bir ölümdür.

2- İsa (a.s.)'ın yükseltilmesi, bizim bağımlı olduğumuz zaman ve mekan kavramları ile aynıdır.


3- Enbiya surasi 34 - 35. ayetlerde
"hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik" ve "her nefis ölümü tadıcıdır" ifadelerine göre , İsa (a.s.) ölmüştür.


4- İsa (a.s.)'ın ölmediği ve tekrar yeryüzüne geleceği inancının Hıristiyanlığa ait, dolayısıyla tahrif edilmiş bir inançtır.

5- İsa (a.s.)'ın gelişine inanmak, Hıristiyanlığı savunmaktır.

6- İsa (a.s.)'ın yeniden gelişi , imtihan ortamını ortadan kaldırır.
7- Kuran'da (Meryem 56 - 57) İdris'in (a.s.)'ın "yükseltilmesi" bildiriliyor, İsa (a.s.) bildirilmemektedir.

8- Muhammed (s.a.v.) son peygamber olarak geldiğinden, İsa (a.s.)'ın gelemez. İsa (a.s.) peygamber olarak gelmeyecekse, gelmesinin bir anlamı olmaz.
9- Din (i ahlakını) hakim kılmak için Muhammed (s.a.v.) yerine, İsa (a.s.) gönderilemez.

10- İsa (a.s.)'ın geleceğini beklemek, iman edenleri tembelliğe sürükler.


***

Cevabları:

İsa
(a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddialarına Cevab : 1


İsa (a.s.)'ın öldüğünü iddia eden kimselerin sözde delil olarak öne sürdükleri açıklamalardan biri Maide Suresi'nin 117. ayetinde geçen "... Beni vefat (teveffeyteni) ettirdiğinde üzerlerindeki gözetleyici Sendin..." ifadesidir. Ayette yer alan "vefat ettirmek" kelimeleri bu kişiler tarafından, biyolojik bir ölüm olarak algılanmakta ve İsa (a.s.)'ın ölmüş olduğuna sözde bir delil olarak kullanılmaktadır.

Oysa bu doğru değildir. Vefat ettirmenin, her zaman biyolojik olarak insanın ölümü manasında kullanılmadığını önceki bölümlerde İslam alimlerinin yorumları ışığında incelemiştik. Bu delilleri bir kez daha hatırlatmak yerinde olacaktır. Ayrıca, ayette İsa'nın öldüğünün ifade edilmediğinin, tam tersine diri olarak Allah Katına alındığının başka delilleri de vardır. Tüm bu deliller şu şekildedir:
1. Bu ayette "vefat ettirme" olarak tercüme edilen kelimeyle, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde kullanılan kelime aynıdır, yani her iki ayette de "teveffa" kelimesi geçmektedir. Daha önce, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini incelerken de açıkladığımız gibi, "vefat" kelimesinin Arabca karşılığı Türkçede kullanılan ölüm anlamından farklı anlamlar taşımaktadır. Kuran'da "teveffa" kelimesinin hangi anlamlarda kullanıldığı incelendiğinde, konu daha iyi anlaşılacaktır. Daha önce konuyla ilgili olarak Zümer Suresi'nin 42. ayetini incelemiştik. Teveffa kelimesinin ne anlamda kullanıldığını gösteren bir diğer ayet ise Enam Suresi'nin 60. ayetidir:


Sizi geceleyin vefat ettiren (teveffakum) ve gündüzün "güç yetirip etkilemekte olduklarınızı" bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten O'dur... (Enam Suresi, 60)

Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah uyuyan insanın canını almaktadır, ama bu haliyle insan bildiğimiz manada ölmüş olmaz. Yalnızca geçici bir süre için ruhu bedeninden ayrılmış farklı bir boyuta girmiş olur. Uyanacağı zaman ise tekrar ruhu bedenine iade edilir. Eğer bu, biyolojik ölüm olarak açıklanırsa, bu durumda İsa (a.s.)'ın yaşadığı süre boyunca her gece ölmüş olması gerekir. Aynı şekilde tüm insanlığın da her gece öldüğünü kabul etmek lazımdır. Oysa, kast edilen anlam, biyolojik manada bir ölüm değildir.
Teveffa kelimesinin, uyku manasında kullanıldığını söyleyenlere göre -ki çoğunluk bu görüştedir- ayetin tefsiri "Seni uyutacağım" şeklindedir. Sonuç olarak İsa (a.s.)'ın uykudakine benzer bir duruma sokularak Allah Katına yükseltildiğini, olayın bildiğimiz ölüm olmadığını, sadece bu boyuttan bir ayrılış olduğunu söyleyebiliriz. (Allahu alem.)
Çağdaş İslam alimlerinden Muhammed Halil Herras, konuyla ilgili olarak şu yorumda bulunmaktadır:
Bu ayette geçen "teveffi" kelimesi ölüm manasında değil, uyutma manasındadır. Şayet ölüm manasını kabul edeceksek, o zaman İsa (a.s.)'ın Allah Katına ölü olarak yükseltilmesinin bir açıklaması olmaz. Yine teveffi kelimesi ölüm anlamında kullanılırsa, "İsa (a.s.)'ın Yahudilerden kurtarılma ve temizlenme" müjdesinin de bir manası kalmaz, üstelik Allah onu öldürerek Yahudilere yardım etmiş olurdu. (Allah'ı tenzih ederiz.) Ayrıca Al-i İmran Suresi'nin 54. ayetindeki Allah'ın mekrini (tuzağını) nasıl anlayacağız? Yahudiler öldürmeden önce, Allah'ın İsa'yı öldürmesi onun mekrine (tuzağına) sığmaz. Gerçek mekr (tuzak) odur ki, Allah, İsa'yı diri olarak Kendi Katına yükseltecek, İsa (a.s.) ahir zamanda inecektir...
(Muhammed Halil Herras, Faslu'l Makal, s. 10)
Aynı şekilde Elmalılı Hamdi Yazır da Maide Suresi'nin 117. ayetini tefsir ederken, Al-i İmran Suresi 55. ayette geçen "müteveffi" kelimesine dikkat çekmiş ve bu kelimenin her iki ayette de aynı anlamda kullanıldığını ifade etmiştir. Elmalılı tefsirinde şu açıklama yer almaktadır:
... Fakat ne zaman ki Sen beni vefat ettirdin, içlerinden aldın, kaldırdın. (KUR'AN-I KERİM, ELMALILI TEFSİRİ: AL-İ İMRAN SURESİ)

Yani, bu ayette geçen "beni vefat ettirdiğinde" ifadesi, İsa (a.s.)'ın biyolojik olarak bilinen anlamda öldüğüne değil, Allah Katına yükseltildiğine, uykuya benzer bir duruma sokularak bu boyuttan alındığına işaret etmektedir. (Allahu alem.)
2. Bazı kimseler, Maide Suresi'nin 116. ve 117. ayetlerinde bildirilen haberleri yanlış yorumlamakta, bu nedenle de konuyla ilgili olarak birtakım yanılgılara kapılmaktadırlar. Oysa bu ayetler, sonraki ayetler ve İslam alimlerinin ve müfessirlerin konuyla ilgili açıklamaları doğrultusunda incelendiğinde, bu kişilerin yanılgıya düştükleri açık bir şekilde anlaşılacaktır. Maide Suresi'nin 116. ayetinde şöyle buyurulmaktadır:

Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen." (Maide Suresi, 116)

Söz konusu kişiler, Allah'ın İsa'ya sormuş olduğu bu sorunun, İsa (a.s.)'ın öldüğünü haber verdiğini iddia etmektedirler. Oysa bu ayette bildirilen ifade, ahiret gününde Rabbimiz'in İsa Mesih'le konuşmasıdır. Ayetin sonrasında yer alan diğer ayetler incelendiğinde, bu, açıkça görülmektedir:

Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu ) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Beni vefat ettirdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen herşeyin üzerine şahid olansın." (Maide Suresi, 117)

"Eğer onları azaplandırırsan, şubhesiz onlar Senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şubhesiz Aziz olan, Hakim olan Sensin Sen." (Maide Suresi, 118)

Allah dedi ki: "Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan radı olmuşlardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur." (Maide Suresi, 119)

Ayrıca, Kuran'da ahiret gününe dair verilen başka haberler de vardır. Ebu Leheb'in henüz hayattayken, cehenneme girecek olmasını Rabbimiz'in haber vermesi bunun örneklerinden biridir. Ayetlerde şu şekilde haber verilmiştir:

Ebu Leheb'in iki eli kurusun; kurudu ya. Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı. Alevi olan bir ateşe girecektir. Eşi de; odun hamalı ve boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) olarak. (Tebbet Suresi, 1-5)

Benzer bir şekilde, Kuran'da ahiret gününde Allah'ın insanları hesaba çektiği ve cehennem bekçilerinin, azabı hak eden insanlarla konuştuğu da bildirilmektedir.

Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıb-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: "Nefislerimize karşı şehadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler. (Enam Suresi, 130)

İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevk edildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: "Size Rabbiniz'in ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyib) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Onlar: "Evet." dediler. Ancak azab kelimesi kafirlerin üzerine hak oldu. (Zumer Suresi, 71)

Görüldüğü gibi Allah Kuran'da ahirette yapılan çeşitli konuşmalardan örnekler vermektedir. İsa'nın ayette bildirilen konuşması da, ikinci kez yeryüzüne gelip öldükten sonra ahirette Rabbimiz'in kendisi ile yapacağı konuşmadır.
Hıristiyanlar, İsa'yı ilahlaştırarak (Allah'ı tenzih ederiz) büyük bir sapkınlığa düşmüşlerdir. Bu sapkın inanca sahip olanlar, ahiret gününde Rabbimiz'in huzurunda hesap verecekler, İsa da onların hak dinden saptıklarına şahidlik edecektir. Ayetlerde İsa (a.s.)'ın bu şahidliği haber verilmektedir. Çünkü İsa kavmine, diğer tüm peygamberler gibi, Allah'a bir ve tek olarak iman etmeyi, sadece O'na kullukta bulunmayı tebliğ etmiştir. İsa'nın bu şahitliğinin ahiret gününde olacağı, yani yukarıda bildirilen ayetlerin hesab gününe dair bir haber olduğu, Maide Suresi'nin 119. ayetinden de anlaşılmaktadır. Ayette bildirilen,
"Bu, doğrulara doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür." açıklaması buna işaret etmektedir.


Görüldüğü gibi, söz konusu ayetlerde geçmişe dair değil, geleceğe yönelik bir anlatım vardır. "... Beni vefat ettirdiğinde..." şeklinde ayette yer alan cümlede de, İsa'nın geçmişte öldüğü şeklinde tefsir edilebilecek hiçbir işaret yoktur. Diğer bir deyişle, bu ayette bildirilen ifadenin İsa'nın daha önce ölmüş olduğunu gösteren bir delil olarak kullanılması mümkün değildir.
Diğer yandan, İslam alimlerinin büyük çoğunluğu da, ayette yer alan bilginin –daha önce de vurguladığımız gibi- İsa'nın ölmesi anlamında değil, İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi anlamında kullanıldığı konusunda hemfikirdirler. Örneğin İslam alimi Fahruddin Razi, ayette bildirilen anlamın "İsa'nın göğe çekilmesi" olduğunu açıklamaktadır.
(Sami Baybal, İbrahimi Dinlerde Mesih'in Dönüşü, Yediveren Kitap, Temmuz 2002, s. 177)
Aynı şekilde, İbn Kesir, "bu ayetin İsa (a.s.)'ın ölümüne işaret etmediğini, kıyamet gününde gerçekleşecek bir muhaverreyi (konuşma) anlattığını ve ayette bilinen anlamda ölüm kelimesinin kullanılmadığını" söylemektedir. (İbn Kesir, Tefsiru'l Kur'ani'l Azim, Cilt II, s. 120)


Mevkifu'l Akl adlı eserde ise Şeyhu'l islam Mustafa Sabri, ayeti şu şekilde tefsir etmektedir: "Sen beni aralarından çekib aldın ve yeryüzünde ilişkimi sona erdirdin."
Bu tefsirle birlikte Mustafa Sabri konuyu şöyle açıklamaktadır; "Bu, Katına yükseltmek suretiyle almaktır, yoksa öldürmek değildir."
Hasan Basri Çantay, Ömer Nasuhi Bilmen ve Sabuni gibi çağdaş müfessirler de, ayette geçen "vefat ettirmek" kelimelerinin, "Sen beni içlerinden (Kendine çekip) semaya kaldırdın" manasına geldiğini söylemişlerdir.
(Çantay, Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, I, 180; Bilmen, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsiri, II, 850; Sabuni, Safvetü't Tefsir, I, s. 375)



İsa (a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddialarına Cevab : 2

Kitabın önceki bölümlerinde detaylı olarak incelediğimiz gibi İsa (a.s.)'ın Allah Katına yükseltilmesi, İsa'nın ölmemiş olduğunu gösteren önemli delillerden biridir. Ancak, bu konu bazı kimseler tarafından yanlış yorumlanmaktadır. Bu yanlış yorumların temelinde, söz konusu kimselerin İsa'nın yükseltilmesini bizim bağımlı olduğumuz zaman ve mekan kavramları ile değerlendirmeye kalkışmaları yer almaktadır.

Bu da, onların İsa'nın fiziksel olarak bilinen anlamda gökyüzünde olduğu gibi sapkın bir kanaate kapılmalarına, bu kanaatleri nedeniyle de İsa'nın Allah Katına yükseltildiği gerçeğini tamamen reddetmelerine sebeb olmaktadır. Oysa, bu son derece yanlış bir düşüncedir. Öncelikle, İsa (a.s.)'ın Allah Katına yükseltilmesi ile kasıt, İsa'nın bilinen anlamda gökyüzünde yaşamaya başlaması değildir. İsa (a.s.)'ın yükseltilmesinden kasıt, Allah'ın İsa'yı zamandan ve mekandan bağımsız ayrı bir boyuta almasıdır. (Allahu alem)
İnsanlar zaman ve mekanla sınırlı bir boyutta yaşarlar ve yalnızca bu boyutun sınırları içerisinde, Allah'ın takdir ettiği kadarıyla ve O'nun dilediği şekilde, olayları algılar ve kavrarlar. Ancak Kuran'ın pek çok ayetinde, insanların bildikleri boyutların dışında boyutların da var olduğu bildirilmiştir. Örneğin melekler ve cinler, bizim bildiğimiz ve algılayabildiğimiz boyutun dışında bir boyuttadırlar. Ve Rabbimiz dilediği takdirde, melekler ve cinler kendilerinin bulunduğu boyuttan insanların bulunduğu boyuta geçebilmektedirler. Kuran'da, diğer boyutların varlığına işaret eden ayetler incelendiğinde bu konu daha iyi anlaşılacaktır.


1. Allah Alemlerin Rabbidir

Allah'ın Kuran'da bildirilen sıfatlarından biri de "alemlerin Rabbi" olmasıdır. Bu, insanların bildiği ve yaşadığı dışında başka alemlerin de olduğuna işaret etmektedir. ( Allahu alem) Allah, bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz, kavrayabildiğimiz ve kavrayamadığımız tüm alemlerin Yaratıcısı ve Rabbi'dir. Kuran'da "alemlerin Rabbi" ifadesinin yer aldığı bazı ayetler şu şekildedir:

Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir. (Şuara Suresi, 109)

Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. (Şuara Suresi, 192)

Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi: "Ateş (yerin)de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yücedir. (Neml Suresi, 8)

Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, alemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi. (Kasas Suresi, 30)

Kendisinde şubhe olmayan bu Kitab'ın indirilişi alemlerin Rabbi tarafındandır. (Secde Suresi, 2)

Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: "alemlerin Rabbine hamd olsun" denilmiştir. (Zumer Suresi, 75)


2. Şehidler İnsanların Bilmediği Bir Boyutta Yaşamaktadırlar

Kuran'da, insanların bildiği boyutun dışında başka boyutların olduğuna işaret eden ayetlerden bir diğeri de Şehidlerin makamının ve konumunun bildirildiği ayetlerdir. Bu ayetlerden birinde şu şekilde buyurulmaktadır:

Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz. (Bakara Suresi, 154)

Allah, Şehid olanları -dünyada bilinen anlamıyla ölmüş görünmelerine rağmen- ölüler olarak adlandırmamamızı bildirmiştir. Ayette, Şehidlerin ölü değil diri oldukları, ancak bunun ne şekilde olduğunun insanlar tarafından tam anlamıyla kavranamayacağı haber verilmiştir. Ayette bildirilen "... Fakat siz şuurunda değilsiniz." ifadesi de, insanların bu konumu bilmediklerinin ve dünya koşullarında anlayamayacaklarının işaretidir. ( Allahu alem) Şehidlerin konumunu bildiren başka ayetlerde ise, zaman ve mekanın olmadığı, daha farklı bir boyutta Allah'ın onlar için yaşam takdir ettiği şu şekilde bildirilmektedir:

Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. Allah'ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki, onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. Onlar, Allah'tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah'ın mu'minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler. (Al-i İmran Suresi, 169-171)

Görüldüğü gibi Şehidler, insanlar tarafından bilinmeyen bir boyutta yaşamaktadırlar. O boyutta rızıklanmakta, sevinç duymakta, kendilerinden sonra gelenlere müjde vermek istemektedirler. Bu durumda özünü kavrayamadıkları için İsa (a.s.)'ın Allah Katına yükseltilmiş olmasıyla ilgili yersiz şubhe ve tereddüte kapılanların, Şehidlerin yaşatıldıkları boyuttan da şüphe duymaları gerekir. Oysa, bundan şubhe duymayı gerektirecek hiçbir delilleri yoktur. Öte yandan, tıpkı Şehidlerin, meleklerin, cinlerin olduğu gibi İsa'nın da insanların bildiğinden farklı bir boyutta yaşadığının ve Allah dilediğinde, tekrar yeryüzüne döneceğinin onlarca açık delili vardır. Allah İsa'yı Kendi Katına almıştır ve Allah'ın takdir ettiği vakit geldiğinde, tekrar yeryüzüne –zaman ve mekanın olduğu boyuta- dönecektir. ( Allahu alem)

3. Melekler Bulundukları Boyuttan Yeryüzüne İnmekte ve Tekrar Allah Katına Çıkmaktadırlar

Meleklerin varlığına inanmak, imanın temel esaslarından biridir. Allah, Kuran'da meleklerle ilgili çeşitli bilgiler vermiştir. Melekler, sürekli Allah'ı anıp yücelten, Rabbimiz'in kendileri için belirlediği görevi tam ve eksiksiz olarak yerine getiren, Allah'a gönülden teslim olmuş varlıklardır. İnsanların bildiği zaman ve mekan boyutundan farklı bir boyutta yaşarlar. Meleklerin yaşadığı boyutun, bizim bildiğimiz kavramların dışında olduğuna işaret eden bir ayet şu şekildedir:

(Bu azab) Yüce makamlar sahibi olan Allah'tandır. Melekler ve Ruh (Cebrail), O'na, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (Mearic Suresi, 3-4)

Ayette bildirilen "elli bin yıl olan bir gün" ifadesi, meleklerin bizim sınırlı olduğumuz zaman kavramı ile sınırlı olmadıklarını göstermektedir. Ayrıca insanın bildiği zaman kavramının ötesinde bir yaşam daha olduğunun ve bu yaşamın dünyadakine benzer bir zaman veya mekan kavramına bağımlı olmadığının delillerinden biridir. İsa'nın da böyle bir boyutta yaşıyor olması mümkündür. (Allahu alem)
Meleklerin, Allah'ın dilediği vakitte takdir ettiği bir iş için dünyaya geliyor olmaları ise, diğer boyutlardan bizim boyutumuza geçişin Rabbimiz'in izin vermesiyle mümkün olduğunu göstermektedir. Kuran'da meleklerin, kimi zaman Allah'ın insanlara vahyini iletmek, kimi zaman da müminlere yardım etmek ve onlara destek olmak için Allah'ın izniyle yeryüzüne indikleri bildirilmektedir:


Sen muminlere: "Rabbiniz'in size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım iletmesi size yetmez mi?" diyordun. (Al-i İmran Suresi, 124)

Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: "Ben'den başka İlah yoktur, şu halde Ben'den korkub-sakının" diye uyarın. (Nahl Suresi, 2)

Bir başka ayette ise meleklerin Allah'ın takdir edeceği farklı görevler için de yeryüzüne inebildikleri haber verilmiştir:

Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. (Kadir Suresi, 4)

Ayrıca, Kuran'da İbrahim'e ve Lut'a meleklerin elçiler olarak gelip kavimlerine gelecek azabı haber verdikleri; Zekeriya'ya gelip onu bir çocuk ile müjdeledikleri; Meryem'e gelip kendisinin seçkin kılındığını ve İsa (a.s.)'ın doğumunu haber verdikleri bildirilmektedir. Kuran-ı Kerim'in Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)'e Cebrail aracılığı ile vahyedilişi ve Efendimiz (s.a.v.)'in Cebrail'i görüşü ise şu şekilde anlatılmaktadır:

Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir. (Ki o,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahibdir. Hemen doğruldu. O, en yüksek bir ufuktaydı. Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı. Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti. Onun gördüğünü gönül yalanlamadı. Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız? Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretu'l-Munteha'nın yanında. Ki Cennetu'l-Me'va onun yanındadır. Sidreyi örten örtmekte iken, göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü. (Necm Suresi, 5-18)

Görüldüğü gibi melekler, Allah'ın dilemesiyle çeşitli dönemlerde yeryüzüne inmekte ve tekrar Allah Katına çıkmaktadırlar. Ancak onların Allah Katına çıkıyor olmaları, elbette dünyada bizim bildiğimiz kavramlara göre yok olmaları anlamına gelmemektedir. Sadece başka bir boyuta geçmekte, bizim kavrayışımız dışında yaşamlarına devam etmektedirler. Benzer bir şekilde İsa (a.s.)'ın Allah Katına alınmış olması da, öldüğü anlamına gelmez. Nitekim, pek çok ayette İsa (a.s.)'ın ölmediği açık olarak bildirilmekte, hadislerle de bu gerçek bir kez daha teyid edilmektedir. İsa da bizim kavrayamadığımız bir boyutta diridir. Ayrıca, meleklerin iki boyut arasında, Allah'ın dilemesiyle, hareket ediyor olmaları, Rabbimiz dilediği takdirde bunun çok kolay olduğunu göstermektedir. İsa da, Allah'ın takdir ettiği vakit geldiğinde, yeryüzüne geri dönecek ve Rabbimiz'in elçisi olarak insanları gerçek din ahlakına davet edecektir. (Allahualem.)
Tüm bu deliller, Allah'ın gücünü ve kudretini gereği gibi takdir edemedikleri için İsa'nın ölmediği ve yeryüzüne geri döneceği gerçeğini reddetmeye çalışan kimselerin, büyük bir yanılgı içinde olduklarının göstergesidir. Unutmamak gerekir ki, Allah üstün güç ve kudret sahibi, herşeye kadir olandır. Dilediğini dilediği şekilde yaratır. İlmi sonsuzdur. İnsanın sahibi olduğu her türlü bilgi ise, Allah'ın takdir ettiği kadarıyla sınırlıdır. İnsan bir olayı, bu olayın ne şekilde gerçekleştiğini ve hikmetlerini ancak Allah'ın dilediği ölçüde kavrayabilir. İsa'nın inkarcılardan kurtarılıp Allah Katına alınması da, insanların ne şekilde meydana geldiğini tam olarak kavrayamadıkları olaylardan biri olabilir. İnkar edenler İsa'yı öldürmek için geldiklerinde büyük bir mucize gerçekleşmiştir. Mucizeler, iman edenlerin imanlarını güçlendiren, iman etmeyen bazı insanların imanlarına vesile olan harikalardır. Mu'minler şahid oldukları her mucizede, Allah'a yönelip döner, O'nun üstün gücünü tesbih ederler. Allah'a duydukları saygı dolu korku, içli sevgi daha da güçlenir, şevkleri ve heyecanları artar. İsa'nın inkarcıların tuzaklarından korunub, bedeni ve ruhuyla birlikte bu boyuttan ayrılması da, muminlere heyecan veren mucizelerden biridir. Allah'ın belirlediği süre geldiğinde, büyük bir mucize daha gerçekleşecek ve İsa dünyaya geri dönecektir. Bu gerçek, ayetlerle ve hadislerle müjdelenmiştir ve tüm iman edenlerin üzerinde düşünmesi gereken bir harikadır.



Kuran'da Yer Alan Diğer İşari Anlatımlar

Bu konunun başında da belirttiğimiz gibi, İsa (a.s.)'ın Allah Katına yükseltilmiş olmasını kavrayamayan kimselerin yaptıkları en önemli hatalardan biri Allah'ın zamandan ve mekandan munezzeh olduğu gerçeğini gereği gibi düşünmemeleridir. Oysa Kuran'da önceki satırlarda yer verdiğimiz gibi, insanların bildiği ve şahit olduğu boyutlar dışında boyutların olduğuna dair pek çok delil vardır. Bazı ayetlerde ise işari anlatımlar yer almaktadır. Bu işari anlatımlar da, İsa (a.s.)'ın Allah Katına yükselişi konusunun Kuran'daki delillerini anlamak açısından önemlidir. Örneğin, Bakara Suresi'nin 210. ayetinde Rabbimiz, "bütün işlerin Kendisi'ne döndürüldüğünü" bildirmektedir:


Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın (azabının) meleklerle onlara gelmesini ve (azab) emrinin gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa bütün işler Allah'a döner. (Bakara Suresi, 210)


Bir başka ayette ise, tüm işlerin insanların zaman kavramına göre "bin yıl süreli bir günde" Allah'a yükseldiği haber verilir:

Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir. (Secde Suresi, 5)

Allah, kainatta olan tüm olayları, en ince ayrıntısına kadar bilendir. Açıkça yapılan bir iş de gizlice gerçekleştirildiği düşünülen bir hareket de dahil olmak üzere hiçbir şey Rabbimiz'den saklı kalmaz. Söz konusu ayetlerde "bütün işler Allah'a döner" mealindeki ifadelerle bu gerçeğe işaret edilmektedir. Bir diğer ayette ise, Muhammed (s.a.v.)'le birlikte hicret eden müminlerin durumu haber verilirken, şöyle buyurulmaktadır:

... Allah'a ve Rasulu'ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şubhesiz Allah'a düşmüştür... (Nisa Suresi, 100)

Bu ayette geçen "Allah'a hicret eden" ifadesi de, Rabbimiz'in mekandan münezzeh olduğunu bildiren işari anlamlardan biridir. Müşriklerin ve inkar edenlerin baskısı nedeniyle yurtlarından çıkan ve Muhammed (s.a.v.)'le birlikte hicret eden müminler elbette, zaman ve mekan kavramlarıyla sınırlı olarak düşündüğümüz manada Allah'a hicret etmemişlerdir. Bu ayette de işari manada bir anlatım vardır. Salih müminlerin Allah'ın rızası ve rahmetini umarak yurtlarından çıkıp, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e itaat ederek başka bir yerleşim yerine hicret etmeleri haber verilmektedir.
Aynı şekilde, İbrahim'in Kuran'da bildirilen
"Şubhesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete erdirecektir." (Saffat Suresi, 99) ayeti de, İbrahim'in hicretine işaret etmektedir.
Ayrıca Kuran'da, insanların bildiği zaman, uyku ve ölüm kavramının dışında, uyutulan veya öldürülen sonra da yeniden diriltilen insanlardan bahsedilmektedir. Bunlardan biri, yüzyıl ölü bırakıldıktan sonra diriltildiği bildirilen kimsedir. Diğeri ise, uzun yıllar uyuduktan sonra uyandırılan Kehf Ehli'dir.


Yüzyıl sonra diriltilen adam

Yüzyıl ölü bırakıldıktan sonra diriltilen adamın durumu ayette şöyle haber verilir:

Ya da altı üstüne gelmiş ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah onu yüzyıl ölü bıraktı sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah ona ) "Hayır yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah herşeye güç yetirendir. (Bakara Suresi, 259)

Allah, dilediğini dilediği surette yaratan, herşeye kadir olandır. Ayette haber verilen adamın durumu bu gerçeğin örneklerinden biridir. Zaman ve mekan kavramlarından münezzeh olan Rabbimiz, dilediği takdirde insanları da bilinen zaman ve mekan kavramlarının dışına çıkarabilir, onlara olağanüstü durumlar yaşatabilir. Hiç şubhesiz bu, Allah için çok kolaydır. Zamanla ve mekanla sınırlı olan insandır. Rabbimiz ise zamandan, mekandan, her türlü eksiklik ve noksanlıktan münezzeh olan, istediğini dilediği şekilde yaratandır. Allah'ın "ol" demesi bir işin gerçekleşmesi için yeterlidir. Bu gerçek, ayetlerde şöyle haber verilir:

Onu istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca "Ol" demekten ibarettir; o da hemen oluverir. (Nahl Suresi, 40)

Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Mu'min Suresi, 68)

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)



Kehf Ehli'nin yıllar sonra uyandırılmaları

Konuya işaret eden diğer bir örnek ise Kehf Suresi'ndeki "Ashab-ı Kehf" kıssasındadır.
Allah Kehf Suresi'nde, din ahlakına karşı olan hükümdarın zulmünden korunmak için mağaraya sığınan bir grup gencin haberlerini bildirmektedir. Bu kıssada onların uzun yıllar uyuduktan sonra tekrar uyandırıldıkları anlatılmaktadır. Ayetler şöyledir:


O gençler mağaraya sığındıkları zaman demişlerdi ki: "Rabbimiz Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl). Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk.(derin bir uyku verdik) (Kehf Suresi, 10-11)

Sen onları uyanık sanırsın oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın geri dönüp onlardan kaçardın onlardan içini korku kaplardı. Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin." (Kehf Suresi, 18-19)

Kuran'da gençlerin mağarada kaç yıl kaldıkları haber verilmemiştir. Ayette bildirilen "yıllar yılı kaldılar" ifadesi, bu sürenin çok kısa olmadığına işaret etmektedir. (Allahu alem) Ayrıca ayette, insanların Kehf Ehli'nin mağarada kalış süresiyle ilgili olarak yaptıkları tahminin 309 yıl olduğu bildirilmektedir. Bu da oldukça uzun bir süre mağarada kaldıklarının bir diğer işaretidir:

Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar. De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir Velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf Suresi, 25-26)

Dünya şartlarına göre insanların böylesine uzun bir süre uyumaları mümkün değildir. Dolayısıyla bu ayette bildirilen uyku bizim bildiğimiz anlamda bir uykuya değil, Kehf Ehli'nin zaman ve mekanın olmadığı farklı bir boyuta alınmalarına ve yeniden dünyaya gönderilmelerine işaret ediyor olabilir. (Allahu alem)
Tıpkı uykudan uyanan insanlar gibi bu kişiler de yeniden hayata dönmüşlerdir. Benzer bir şekilde, Hz. İsa da zamanı geldiğinde tekrar dünya üzerinde yaşamaya dönecek, Allah'ın ona bahşettiği şerefli sorumluluğunu yerine getirdikten sonra, "Dedi ki: "Orada (dünyada) yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız." (A'raf Suresi, 25) hükmünün bir gereği her insan gibi dünyada ölecektir. (Allahu alem.)


İsa (a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddialarına Cevab : 3

İsa (a.s.)'ın yeryüzüne ikinci kez gelişine inanmayanların öne sürdükleri iddiaların bir diğerinde ise Enbiya Suresi'nin 34-35. ayetleri kullanılmaktadır. Ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:

Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar? Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 34-35)

Bazı kimseler bu ayetlerde bildirilen; "hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik" ve "her nefis ölümü tadıcıdır" ifadelerine dikkat çekerek, İsa (a.s.)'ın da ölmüş olduğunu öne sürmektedirler. Bu iddiayı ortaya atanların bir mantık çelişkisi içinde oldukları anlaşılmaktadır. Kuran'ın pek çok ayetinde İsa (a.s.)'ın ölmediği açık olarak ifade edilmektedir. Allah, İsa'yı inkar edenlerin kurduğu tuzaktan koruyup kurtardığını haber vermiştir. Bu, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in de bir müjdesidir. İslam alimlerinin büyük çoğunluğu da aynı kanaattedirler. Ancak elbette, İsa (a.s.)'ın ölmemiş ve Allah Katına yükseltilmiş olması, kendisinin ölümsüz olduğu manasına gelmemektedir. Ayrıca İsa (a.s.)'ın yeniden yeryüzüne gelişi ile ilgili yapılan açıklamaların hiçbirinde, İsa (a.s.)'ın ölümsüz olduğu düşüncesi ifade edilmemekte, böyle sapkın bir görüş savunulmamaktadır. Tüm delillerin gösterdiği ve üzerinde durulan gerçek şudur: İsa henüz ölmemiştir, yeryüzüne tekrar gelecektir, ölümü de ikinci gelişinden sonra gerçekleşecektir. (Allahu alem)
Söz konusu kimselerin böyle bir açıklama öne sürmelerinin nedeni, İsa (a.s.)'ın ölmemiş olduğunu açıkça gösteren delilleri tam anlamıyla inceleyememiş veya anlayamamış olmaları olabilir. "O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık." (Zuhruf Suresi, 59) ayetiyle de bildirildiği gibi, İsa da Allah'ın yarattığı bir kuldur ve tüm beşer gibi ölümlüdür. Ancak Rabbimiz kendisine pek çok lütufta bulunmuş, onu seçkin ve onurlu kılmıştır. Allah'ın kendisine lütfettiği nimetler ve mucizeler nedeniyle İsa'yı, ilahlaştırma yanılgısına düşenler, birtakım Hıristiyanlar olmuştur. Müslümanlar ise, İsa'ya –diğer tüm peygamberlere olduğu gibi- derin bir sevgi ve saygı duyarlar, ancak onun da diğer tüm elçiler gibi Allah'ın yarattığı bir kul olduğunun bilincindedirler. Kuran'da şöyle bildirilir:

Meryem oğlu Mesih, yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Onun annesi dosdoğrudur, ikisi de yemek yerlerdi. Bir bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz? (Yine)bir bak, onlar ise nasıl da çevriliyorlar? (Maide Suresi, 75)


İsa (a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddialarına Cevab : 4

Bazı kimseler de İsa (a.s.)'ın ölmediği ve tekrar yeryüzüne geleceği inancının Hıristiyanlığa ait, dolayısıyla tahrif edilmiş bir inanç olduğu yanılgısını öne sürmektedirler. Ancak bu son derece yanlıştır.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, dünyadaki diğer iki İlahi din olan Yahudilik ve Hıristiyanlık zaman içerisinde dejenere olmuş, bu dinlerin içlerine birtakım hurafeler ve batıl inanışlar karışmıştır. Bununla birlikte, Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat ve Hıristiyanların kutsal kitabı İncil incelendiğinde, hak dine ait bazı inanç ve ahlak esaslarının da muhafaza edildiği ve Kuran ile mutabık yönlerinin olduğu açıkça görülecektir. Söz konusu dinlerin hangi inançlarının tahrif edilmiş, hangilerinin hak dine uygun olduğunu ise ancak Kuran'ı ve Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in sünnetini rehber edinerek belirleyebiliriz.
Kuran, Allah Katından gönderilmiş son hak kitaptır. Allah, Kuran'ın indiriliş hikmetlerinden birinin de, insanların haklarında ihtilafa düştükleri konularda onları doğru yola iletmesi olduğunu bildirmiştir. Kuran'ın indirilmesinden önce çeşitli konularda kendi aralarında ayrılığa düşen Yahudiler ve Hıristiyanlara, Kuran'la birlikte bu konulardaki en doğru ve hak bilgi gelmiştir. Ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:


Biz Kitab'ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik. (Nahl Suresi, 64)

Ey Kitap Ehli, kitaptan gizlemekte olduklarınızın çoğunu size açıklayan ve birçoğundan geçiveren elçimiz geldi. Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. (Maide Suresi, 15)

Kuran'da Musa ve İsa (a.s.)'ın hayatları, onlara tabi olan inananların yaşamları, temel inançları, ahlaki değerleri, Müslümanların Yahudilere ve Hıristiyanlara bakış açısının ve tavrının nasıl olması gerektiği gibi konular detaylı olarak açıklanmıştır. Yahudiler ve Hıristiyanlarla ilgili Kuran'da yer alan önemli bilgilerden biri de, bu dinlerde dejenere olmuş inanç ve hükümlerin hangileri olduğudur. Tahrif olmuş inançların başında Hıristiyanların, İsa (a.s.)'ın Allah'ın oğlu olduğunu öne sürmeleri gelmektedir. (Allah'ı tenzih ederiz.) Hıristiyanlar, bu konuda büyük bir sapkınlık içine düşmüş ve İsa'yı ilahlaştırmaya kalkışmışlardır. Aynı şekilde, Hıristiyanlık inancının temel esaslarından biri haline gelen üçleme de sapkın bir inanıştır. Allah Kuran'da Hıristiyanların dinlerini bu şekilde tahrif etmekle çok büyük bir sorumluluk yüklendiklerini bildirmiştir. Konuyla ilgili bazı ayetler şu şekildedir:

Yahudiler: "Uzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar? (Tevbe Suresi, 30)


Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu ('Ol' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan)kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 171)

Andolsun, "Şubhesiz, Allah Meryem oğlu Mesih'tir." diyenler küfre düşmüştür. De ki: "O, eğer Meryem oğlu Mesih'i, onun annesini ve yeryüzündekilerin tümünü helak (yok) etmek isterse, Allah'tan (bunu önlemeye) kim bir şeye malik olabilir? Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır; dilediğini yaratır. Allah herşeye güç yetirendir. (Maide Suresi, 17)

Hıristiyanların bu tarz sapkın inanışlar geliştirmekle ne kadar büyük bir sorumluluk yüklendikleri bir başka ayette ise şu şekilde bildirilir:

"Rahman çocuk edinmiştir" dediler. Andolsun, siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup-geldiniz. Neredeyse bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp göçüverecekti. Rahman adına çocuk öne sürdüklerinden (ötürü bunlar olacaktı.) Rahman (olan Allah)a çocuk edinmek yaraşmaz. (Meryem Suresi, 88-92)

Bunun yanı sıra, Hıristiyanlık ve Yahudilikte ahiret gününe, peygamberlere, meleklere iman gibi temel inanç esasları; dürüst olmak, yardım sever olmak, sabırlı ve vefakar olmak, ihtiyaç içinde olanları koruyup kollamak, adaleti sağlamak, güzel söz söylemek, mutevazı olmak, barışsever olmak gibi hak din ahlakının gereği olan değerler muhafaza edilmiştir. Ayetlerde samimi olarak iman eden Kitap Ehli'nin bazı güzel özellikleri şu şekilde bildirilmiştir:

Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, munker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri bilendir. (Al-i İmran Suresi, 113-115)

Hıristiyanların İsa (a.s.)'ın ölmediğine ve yeryüzüne ikinci kez geleceğine dair inançlarına da Kuran'da açıklık getirilmiştir. Hangi yönlerinin batıl, hangi yönlerinin hak olduğu açıklanmıştır. İsa (a.s.)'ın Allah Katına yükseltilmesi konusunda Hıristiyanların, üçleme ve İsa'yı sözde ilahlaştırma gibi sapkın inançlarından kaynaklanan birtakım yanlış yorumları bulunmaktadır. Buna göre Hıristiyanlar, İsa'nın tüm insanların günahının bir kefareti olarak çarmıha gerildiğini, çarmıhta öldükten sonra yeniden dirilip Allah Katına yükseldiğini öne sürmektedirler. Hıristiyanların bu yorumları dejenere edilmiş, gerçek dine uygun olmayan yorumlardır. Allah, Kuran'da hiçbir insanın bir diğerinin günahını yüklenemeyeceğini bildirmiştir. Herkesin yaptıkları kendi lehine veya aleyhinedir. Her nefis hesap gününde tek başına sorguya çekilecek ve –Allah'ın dilemesi dışında- hiç kimse bir başkasına yardım etmeye güç yetiremeyecektir. Bu gerçek ayette şu şekilde bildirilmiştir:

Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azab edecek değiliz. (İsra Suresi, 15)

İsa ise, Allah'ın elçisi ve peygamberidir. O, "Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz'dir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur." (Al-i İmran Suresi, 51) ayetiyle bildirildiği gibi halkını yalnızca Allah'a kulluk etmeye, Allah'ın razı olduğu bir hayat yaşamaya çağırmıştır. Onları ahiret gününün azabına karşı uyarıp korkutmuştur. Gösterdiği büyük mucizeler ise Allah'ın dilemesiyle gerçekleşmiştir. Allah dilemedikçe, tüm insanlar gibi İsa (a.s.)'ın da hiçbir şeye güç yetirmesi mümkün değildir. Kuran'da İbrahim (a.s.)'in duasını haber veren ayetlerde bildirildiği gibi, insanı "... yediren ve içiren, hastalandığında şifa veren, öldüren ve dirilten, ahirat gününde iyilikte bulunanları bağışlayacak, kötülükte bulunanları azablandıracak olan" (Şuara Suresi, 79-82) yalnızca Allah'tır. Hıristiyanlar ise, İsa (a.s.)'ın tüm insanlığın günahlarının kefareti olarak çarmıha gerildiğini söyleyerek büyük bir hataya düşmüşlerdir.
Ancak İsa (a.s.)'ın tekrar yeryüzüne geleceğine dair inançları Kuran'da açık ve net olarak pekiştirilmiştir. Eğer İsa (a.s.)'ın yeniden yeryüzüne dönecek olması Hıristiyanların tahrif edilmiş inançlarından biri olsaydı (ki bu doğru değildir), hiç şubhesiz diğer tüm sapkın inanışları gibi bu da Kuran'da bildirilirdi. Kuran'da Hıristiyanların ihtilafa düştükleri konular açıklanarak İsa ile ilgili gerçek olan bilgi haber verilmiştir. Buna göre, inkar edenlerin İsa'ya kurdukları tuzaklar bozulmuş, İsa ölmemiş ve öldürülmemiştir. İsa Allah Katına yükseltilmiştir ve -Hıristiyanların da bekledikleri gibi- Allah'ın takdir ettiği zaman geldiğinde yeniden dünyaya gelecektir. Hıristiyanların, İsa'nın Allah Katındaki yaşamı hakkında sahib oldukları bazı inançlar da batıl yorumlar içermektedir. Kuran'da bize bildirilen gerçek, İsa (a.s.)'ın zaman ve mekanın olmadığı bir boyutta hayatta olduğudur. Bu boyutun nasıl bir alem olduğu ise Rabbimiz'in bilgisi dahilindedir.



İsa (a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddialarına Cevab : 5

İsa (a.s.)'ın yeniden yeryüzüne geleceği gerçeğini kabul etmek istemeyenlerin öne sürdükleri iddialardan biri de, "İsa (a.s.)'ın gelişine inanmanın, Hıristiyanlığı savunmak olduğu" yanılgısıdır.

Bu yanılgı, hatalı ve çarpık bir mantık örgüsünün ürünüdür. İsa, Allah Katında övülmüş, seçkin kılınmış, mubarek bir peygamberdir. Üstün ahlakı ve derin imanı tüm mu'minler tarafından saygıyla anılmakta ve örnek alınmaktadır. İsa (a.s.)'ın ahlakını övmek, böyle kutlu bir insanın yeniden dünyaya gelecek olmasından heyecan duymak, bu gerçeği tüm iman edenlere müjdelemek olması gereken güzel tavır örnekleridir. "Hıristiyanlığa destek vermek olur" gibi akıl ve mantık dışı bir mazaret öne sürerek, İsa (a.s.)'ın geleceği gerçeğini göz ardı etmeye çalışmak kesinlikle makul bir davranış değildir.
Bu çarpık mantığa göre, Hıristiyanlarla ilgili hiçbir şeyin anlatılmaması ve konuşulmaması gerekir. Aynı şekilde Musa'nın güzel ahlakı ve örnek hayatı da Yahudilere destek olmak anlamı taşır gerekçesiyle hiç anlatılmamalıdır. Kuran'da İsa'yı, Musa'yı, Yusuf'u, İbrahim'i, Yakub'u (a.s.) ve onlarla birlikte iman edenleri öven pek çok ayet yer almaktadır. Bu yanlış mantığa göre, bu ayetlerin de okunmaması gerekir. Bunların kabul edilebilir gerekçeler olmadığı son derece açıktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Kitab Ehli'nin hak dine uygun olmayan çeşitli sapkın inançları ve uygulamaları vardır ve bunlar Kuran'da bildirilmiştir. Aynı şekilde, güzel ve iyi yönleri, gerçek din ahlakına uygun inanış ve uygulamaları da haber verilmiştir. Bize düşen Kitap Ehli'ni, Kuran'a ve sünnete bakarak değerlendirmek, bu hak kaynaklardan edindiğimiz bilgi ile doğruyu yanlıştan ayırt etmektir.
Unutmamak gerekir ki, Müslümanlar,
"... Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız." (Bakara Suresi, 136) ayetiyle buyurulduğu gibi tüm peygamberlere birini diğerinden ayırt etmeden iman etmişlerdir ve hepsini derin bir sevgiyle severler. Rabbimiz'in kutlu bir elçisi olan İsa'nın da kıyametten önceki dönemde tekrar yeryüzüne gelecek olması iman edenler için akıl ve mantık dışı gerekçeler öne sürerek konuşulmaması gereken bir konu değildir. Tam tersine büyük bir şevk, aşk ve heyecan ile sürekli gündemde tutulması gereken bir müjdedir.
Söz konusu kimselerin böyle bir iddia öne sürmekle yanıldıklarını ortaya koyan bir diğer gerçek de, İsa (a.s.)'ın yeniden dünyaya geldiğinde, insanlar arasında Kuran ile hükmedecek olmasıdır. İsa da diğer tüm peygamberler gibi, Allah Katında gerçek ve hak olan dine yani İslam'a tabidir. Allah Katında hak dinin İslam olduğu ve tüm peygamberlerin aynı dine tabi oldukları ayetlerde şu şekilde haber verilmiştir:


Hiç şubhesiz din, Allah Katında İslam'dır... (Al-i İmran Suresi, 19)

O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti
(bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi'ne yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13)


İsa da yeniden dünyaya geldiğinde, Kitab Ehli'nin sapkın inançlarını ortadan kaldıracak, insanları Allah Katında hak olan dine yani İslamiyet'e çağıracak, Kuran'la ve sevgili Efendimiz (s.a.v.)'in sünnetiyle hükmedecektir. Bu hadislerde şöyle müjdelenmiştir:
Kırk (40) yıl Allah'ın Kitab'ı ve benim sünnetimle hükmeder, vefat eder. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 92)

Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu (İsa aleyhisselam)'ın adil bir hakim olarak sizin içinize inmesi muhakkak yakındır. O, salibi (haçı) kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır, mal o kadar çoğalıp taşacak ki, hiç kimse mal kabul etmez olacaktır. (Sahih-i Muslim, 6/532)



İsa (a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddialarına Cevab : 6

İsa (a.s.)'ın yeniden dünyaya geleceği gerçeğini kabullenmek istemeyenlerin öne sürdükleri mantık dışı açıklamalardan biri de, "İsa (a.s.)'ın yeniden gelişinin, imtihan ortamını ortadan kaldıracağı" iddiasıdır.

Hiçbir tutarlılığı olmayan bu iddiaya göre, İsa (a.s.)'ın tekrar dünyaya geldiğini gören tüm insanlar, binlerce yıl önce ölen birinin dirilişine tanıklık edecek ve yeniden dirilme konusunda şubheleri olanlar kesin olarak iman edeceklerdir. Bu da insanların imtihan olmasını ortadan kaldıracaktır.
Elbette bu, hiçbir mantıklı dayanağı olmayan bir yorumdur. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, İsa ölmemiş, Rabbimiz'in büyük bir mucizesi olarak inkarcıların tuzaklarından kurtarılıp Allah Katına yükseltilmiştir. İsa Allah Katında diridir ve Allah'ın takdir ettiği vakit geldiğinde –yine büyük bir mucize olarak- yeniden yeryüzüne dönecektir.
Ayrıca söz konusu kişilerin iddia ettiği gibi, İsa (a.s.)'ın dönüşü tüm insanlar tarafından hemen kabul edilmeyebilir. İsa, özellikle inkar edenler, gerçek din ahlakını yaşamayanlar veya imanen zayıf olanlar tarafından şüphe ile karşılanabilir. İsa yeniden yeryüzüne döndüğünde inkarcı sistem ve ideolojilere karşı büyük bir fikri mücadele yürütecek; din ahlakına sonradan dahil edilmiş hurafe ve batıl inanışları ortadan kaldırarak dini özüne döndürecek ve bu büyük fikri mücadelenin sonunda din ahlakı tüm dünyaya hakim olacaktır.
Tarih boyunca gönderilen peygamberlerin pek çoğu insanları imana davet edebilmek için onlara Allah'ın dilemesiyle pek çok mucizeler göstermişlerdir. Ancak gördükleri mucizeler karşısında insanların büyük bir kısmı iman etmemiş, tam tersine daha da kibirlenmiş ve inkarlarında direnmişlerdir. Musa'nın asasının yılan olması, elinin bakanlara bembeyaz görünmesi gibi gösterdiği birçok mucizeye rağmen Firavun ve yakın çevresinin iman etmemeleri bunun bir örneğidir. Ayetlerde, Musa'nın göstermiş olduğu mucizelere karşı kavminin verdiği cevap şu şekilde bildirilmiştir:


Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler. Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular. (Araf Suresi, 132-133)

İman etmeyenlerin, Allah dilemedikçe, çok büyük mucizeler görseler dahi inanmayacakları bir başka ayette ise şöyle haber verilmiştir:

Gerçek şu ki, Biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve herşeyi karşılarına toplasaydık, -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar. (Enam Suresi, 111)

Dolayısıyla bazı insanların iddia ettiği gibi İsa (a.s.)'ın gelişi gibi büyük bir mucizenin gerçekleşmesiyle, imtihan ortamının ortadan kalkması kesinlikle söz konusu değildir. İsa (a.s.)'ın gelişi samimi olarak iman edenlerle iman etmeyenlerin birbirlerinden tam anlamıyla ayrılacakları bir ortama vesile olacaktır. Samimi olarak iman edenler, imanlarının kazandırdığı akıl, feraset ve basiret ile İsa'yı tanıyacak ve ona gönülden itaat edecek, destek olup savunacaklardır. İman etmeyenler veya imanen zayıf olanlar ise Allah'ın bu apaçık mucizesi karşısında dahi şüphe ve kuruntular içinde kalacaktır. (Allahu alem) Ancak bu kişilerin vesveseleri ve şubheleri apaçık olan gerçeği değiştirmeyecek, Allah'ın vaadi gerçekleşecek ve İsa, Allah'ın izniyle yeryüzüne geri dönecektir.


İsa (a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddialarına Cevab : 7

İsa (a.s.)'ın öldüğü yanılgısına inananların öne sürdükleri açıklamalardan bir diğeri de, Kuran'da İdris'in "yükseltilmesi"nin bildiriliyor olmasıdır.

Bu kişilerin iddiasına göre, İsa için de -İdris için olduğu gibi- "makam" anlamında yükseltilmeden bahsedilmektedir. Oysa ayetler detaylı olarak incelendiğinde bu çıkarımın doğru olmadığı açıkça görülmektedir. İdris'in yükseltilmesinin bildirildiği ayet şu şekildedir:
Kitab'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi. Biz onu yüce bir mekan (makam)a yükseltmiştik. (Meryem Suresi 56-57)


İsa'nın Allah Katına yükseltilmesinden bahsedilen ayetlerde geçen ifadeler ise şu şekildedir:

... Seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim... (Al-i İmran Suresi, 55)

Ve: "Biz, Allah'ın Rasulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de(onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi... Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 157-158)

Ayetlerde de açıkça görüldüğü gibi, iki durum arasında büyük farklılık vardır. Meryem Suresi'nin 56. ayetinden önce gelen ayetlerde diğer bazı peygamberlerin üstün ahlakları ve imanlarının övüldüğü gibi, İdris ile ilgili bildirilen ayette de, İdris'in güzel ahlakı övülmekte ve kendisinin makam olarak yükseltildiği haber verilmektedir. İsa'yla ilgili bildirilen durum ise çok farklıdır. İnkarcıların İsa'ya tuzak kurmuş oldukları haber verilmekte, Allah'ın İsa'yı bu tuzaktan nasıl koruyup kurtardığı anlatılmaktadır. İsa'yı öldürmek için tuzak kuranlar, Allah İsa'yı Kendi Katına yükselttiği, yani bedenini ve ruhunu bu boyuttan zaman ve mekanın olmadığı bir başka boyuta aldığı için hedeflerine ulaşamamışlardır. İdris'in makam olarak yükseltilmesi bildirilirken, İsa'nın fiziksel olarak bu boyuttan alınması ve Allah Katına yükseltilmesi bildirilmektedir. (Allahu alem)


İsa (a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddialarına Cevab : 8

Konuyla ilgili olarak bazı kimselerin sıkça öne sürdükleri gerçek dışı iddialardan biri de, "Muhammed (s.a.v.) son peygamber olduğu için, İsa'nın gelmeyeceği"dir. Sıkça gündeme getirilen bu iddia mantık dışıdır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Muhammed Suresi'nin 40. ayetinde de bildirildiği gibi Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Allah'ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncusudur." Ve İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelecek olması -bazı kimselerin öne sürdüğü gibi- bu gerçeği değiştirmez. İsa, Muhammed (s.a.v.)'den sonra gönderilen bir peygamber olarak değil, Muhammed (s.a.v.)'in şeriatını devam ettirecek ve dünyaya din ahlakını hakim kılacak bir elçi olarak gelecektir.
Bazı kimseler ise, akla ve mantığa aykırı bir başka iddia ortaya atmakta ve "eğer İsa peygamber olarak gelmeyecekse, gelmesinin bir anlamı olmayacağını" öne sürmektedirler.


Bu iddia sadece akla değil, vicdana da aykırıdır. İsa'nın yeniden gelecek olması Rabbimiz'in bir vaadidir ve bu mübarek insanın yeniden yeryüzüne gelişinde çok büyük hikmetler vardır. Allah tarih boyunca insanlara gönderdiği peygamberler aracılığı ile doğru yolu göstermiştir. Kimi zaman da insanların din ahlakından uzaklaştıkları, bozulma ve dejenarasyonun yaygınlaştığı dönemlerde rasul hükmünde tebliğciler göndererek insanları karanlıktan aydınlığa çıkarmıştır. Bu tebliğciler, Allah'ın insanlara melik (yönetici) olarak gönderdiği kimselerdir ve gönderildikleri toplumların kurtuluşuna vesile olmuşlardır. Nitekim Kuran'da, darlık ve sıkıntı içinde olan insanların Allah'a, kendilerine bir kurtarıcı ve koruyucu göndermesi için dua ettikleri haber verilmiştir:

Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)

Allah'ın insanların bu dualarına icabet ederek onlara Katından kurtarıcılar göndermesi hiç şüphesiz çok büyük bir nimettir. Kuran'da bildirilen Talut ve Zulkarneyn kıssaları da Allah'ın insanlara peygamberler dışında elçiler gönderdiğinin önemli birer delilidir. Talut kıssasında, Allah'ın o dönemki topluma yönetici olarak Talut'u gönderdiği ve inananların ona itaat etmeleri gerektiği bildirilmiştir. Talut ve beraberindekiler, dönemin inkarcı lideri Calut'a karşı mücadele etmişlerdir. Samimi olarak iman edenler Talut'a gönülden bağlanıp ona itaat etmişler, tereddüte kapılanlar ise hem Talut'un kendilerine elçi olarak gönderilmesinin hem de onun verdiği emirlere uymanın hikmetlerini anlayamamışlardır. Talut'un kendilerine gönderilmiş olmasının hikmetini anlayamayanların vermiş oldukları cahilce tepki Kuran'da şöyle bildirilmiştir:

Onlara peygamberleri dedi ki: "Allah size Talut'u (melik olarak) gönderdi." Onlar: "Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?" dediler. O (şöyle) demişti: "Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir." (Bakara Suresi, 247)

Aynı şekilde Zulkarneyn de içinde bulunduğu topluma, onları düştükleri sıkıntıdan kurtarmak ve din ahlakını hakim kılmak için tebliğci olarak gönderilmiştir. Kuran'da Allah'ın Zulkarneyn'e sağlam bir iktidar verdiği bildirilmiştir:

Sana (Ey Muhammed,) Zulkarneyn hakkında sorarlar. De ki: "Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim. Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona he rşeyden bir yol (sebeb) verdik." (Kehf Suresi, 83-84)

Günümüzde de insanlar ahlaki çöküntünün, yokluğun, zulmün, haksızlığın hüküm sürdüğü karanlık bir dünyada yaşamaktadır. İsa, Allah'ın takdir ettiği vakit geldiğinde, din ahlakını dünyaya hakim kılmak, insanları karanlıktan aydınlığa çıkarmak için görevli olarak yeniden dünyaya gönderilecektir. İsa (a.s.)'ın gelişiyle birlikte, zulmün ve bozulmanın dayanak noktası olan inkarcı ideolojiler fikri olarak tamamen ortadan kaldırılacak, insanların özlemini duydukları huzur, güvenlik ve bolluk Allah'ın izniyle tüm dünyaya hakim olacaktır.



İsa (a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddialarına Cevab : 9

İsa'nın ölmediği ve yeniden dünyaya geleceği konusunda yersiz şubheleri olan bazı kimseler de, "Din ahlakını hakim kılmak için neden Muhammed (s.a.v.) değil de, İsa gönderilmektedir?" diye sormakta ve bu vesveselerini kendilerince mazeret kılarak birtakım itirazlar öne sürmektedirler.

Sevgili Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.), Allah katında onurlu ve güvenilir bir elçidir. Allah'ın en son hak kitabını vahyettiği, güzel ahlakı, takvası, Allah'a olan yakınlığı ile insanlara örnek kıldığı, Allah'ın dostu, Rabbimiz'in katında üstünlüğü olan mubârek bir insandır. Tüm mu'minlerin de dostu, en yakını ve velisidir. Muhammed (s.a.v.) yaşamı boyunca Allah yolunda tüm insanlığa örnek bir mucadele sergilemiş, cehaletin ve karanlığın içine gömülmüş olan Arab Yarımadasını İslam ahlakı ile aydınlatmıştır. Allah'ın takdir ettiği süre dolduğunda ise, diğer birçok peygamber gibi ömrü sona ermiştir.

İsa için ise, Allah farklı bir kader takdir etmiş ve onun yeniden yeryüzüne döneceğini vaadetmiştir. Bu Rabbimiz'in takdiridir ve şüphesiz büyük hikmetleri vardır. İsa'nın yeniden gelecek olmasının hikmetlerinden biri ise (Allahu alem), Hıristiyanların ve Yahudilerin içinde bulundukları durumdan ancak bu şekilde kurtulabilecek olmalarıdır. Bilindiği üzere, Hıristiyanların mevcut inanç ve uygulamaları pek çok batıl ve sapkın inanışı içermektedir. Müslüman dünyasında ise böyle bir inanç bozukluğu yoktur. Hıristiyanlar, İsa'nın ardından peygamberlerini ilahlaştırma sapkınlığına düşmüşler ve dinlerini tahrif etmişlerdir. Hıristiyan dünyasının söz konusu tüm sapkın inanışlardan arınarak gerçek din ahlakına ve son hak din olan İslam'a yönelmeleri için İsa'nın gelmesi büyük önem taşımaktadır. Her ne kadar bazı Hıristiyanlar doğru yolu gördükten sonra ona uymayı kabul etseler de, bazıları da bunu kendilerince İsa'ya bir tür ihanet gibi algılayıb gerçek din ahlakını yaşamaktan kaçınmaktadırlar. Oysa İsa'nın gelmesi ve kendilerine hak dini tebliğ etmesiyle bu insanların İslamiyet'e yönelmeleri çok daha hızlı ve kolay olacaktır. Kendi peygamberlerinin onlara teslis inancının sapkınlığını, Allah'tan başka İlah olmadığını, kimsenin bir başkasının günahını yüklenmesinin mümkün olmadığını, hak kitabın Kuran-ı Kerim olduğunu anlatması Hıristiyan dünyası üzerinde büyük bir etki oluşturacaktır. İsa ile birlikte insanlar kitleler halinde şirkten ve sapkın inanışlardan kurtulacak, akın akın Allah'ın dinine yani İslam'a yöneleceklerdir.
Unutmamak gerekir ki, Allah Kuran'da iman edenlere din ahlakının dünyaya hakim olacağını vaadetmiştir. Ancak bunun için mu'minlerin gizli ve açık şirkten tamamen sakınmaları ve yalnızca Allah'a yönelib ibadet etmeleri gerekmektedir. Allah'ın izniyle, İsa (a.s.)'ın gelişi de bu kutlu dönemin başlangıcı olacaktır.


Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şubhesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fâsıktır. (Nur Suresi, 55)


İsa (a.s.) Gelmeyecek Diyenlerin İddialarına Cevab : 10

İsa'nın ikinci kez gelişini kendilerince reddetmeye çalışanların iddialarından biri de, "İsa'yı beklemenin iman edenleri tembelliğe sürükleyeceği" aldatmacasıdır.

Bu aklın ve vicdanın kabul edemeyeceği bir iddiadır. Tarih boyunca insanlar, ahlaksızlığın yaygınlaştığı, zulmün ve haksızlıkların arttığı dönemlerde Allah'tan bir kurtarıcı istemişler, Allah'ın bir elçi göndererek kendilerini içinde bulundukları karanlıklardan aydınlığa çıkarması için dua etmişlerdir. Allah, dualarını kabul edip bir kurtarıcı gönderdiğinde, samimi olarak iman edenler bu elçinin destekçisi ve savunucusu olurlar:

... Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)

Bazı kimselerin iddialarının tam tersine, Allah'ın insanlara bir elçi gönderecek olması samimi olarak iman edenler için çok önemli bir şevk konusudur. Gönülden iman eden bir kişi, elçinin geleceği ortam için elinden gelen en iyi ve güzel hazırlığı yapması gerektiğini bilir. İmani bir heyecan ve aşkla hem kendisini hem de çevresini bu kutlu olaya hazırlar. Tembellik ve şevksizlik ise, munafıkane bir yapıya sahib olanlar ile imani zayıflığı olan kişilerin özellikleridir. İmanı zayıf olanlar hem elçinin gelişine tam olarak inanmaz hem de elçi geldiğinde, bu elçiye gönülden itaat edip bağlanmazlar. Tarihte bunun pek çok örneği görülmüştür. Geçmişteki toplumlar içinde bu zihniyete sahib olan insanların durumu bir ayette şöyle haber verilir:

Yeminlerinin olanca güçleriyle, kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelecek olsa, ümmetlerinin herhangi birinden mutlaka daha doğru olacaklarına dair, Allah'a and içtiler. Ancak onlara bir uyarıcı-korkutucu geldiğinde (bu), nefretlerinden başkasını artırmadı. (Fatır Suresi, 42)

Kuran'da İsa (a.s.)'ın da kendisinden sonra -kendisi Allah Katına yükseltildikten sonra- gelecek olan bir elçiyi haber verdiği bildirilmektedir. Bu haber, İsa döneminde ve ondan sonra yaşayan tüm müminler için büyük bir müjde olmuştur. Ayette şöyle buyurulmuştur:

Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler. (Saff Suresi, 6)

Eğer bazı kimselerin önceki satırlarda yer verdiğimiz iddiaları doğru olsaydı, bu durumda, Allah'ın İsa vesilesiyle ondan sonra insanlara bir elçi daha göndereceğini haber vermemesi gerekirdi. Ya da, bu haberin o dönemde yaşayanları tembelliğe ve şevksizliğe yönlendirmesi gerekirdi. Oysa Rabbimiz'in insanları bir elçiyle müjdelemesinin birçok hikmeti vardır ve samimi müminler için böyle bir tembellik veya gevşeklik, Allah'ın izni ile, hiçbir zaman söz konusu değildir. İman edenler, imanlarından kaynaklanan derin bir kavrayışa ve akla sahiptirler. Bu aklın sayesinde, bir elçi ile müjdelenmenin önemini gereği gibi kavrar, bu müjdenin imani heyecanını ve şevkini yaşar, bu büyük olaya en iyi şekilde hazırlanmaları gerektiğinin bilinciyle hareket ederler.

Görüldüğü gibi İsa (a.s.)'ın öldüğünü öne süren kimseler gerçek olmayan bir iddiada bulunmaktadırlar. Bu kimseler tarafından sözde delil olarak öne sürülen yorumların da gerçeği yansıtmadığı ispatlarıyla görülmektedir. Temennimiz, yanlış bilgilendirilmeleri veya konuyu tam anlamıyla araştırmadıkları için söz konusu yanılgıyı kabullenen kimselerin, bu eser aracılığı ile, yanıldıklarının ve yanlış bir düşünceyi savunduklarının farkına varmalarıdır. İnsanın inandığı veya savunduğu bir düşüncenin yanlış olduğunu fark edip, doğruyu gördüğünde yanlış olanda ısrar etmemesi güzel bir erdemdir. Ve bu ahlak Kuran'da övülen bir mümin özelliğidir.
Allah Kuran'da iman edenlerin, bile bile hatalarında direnmeyenler (Al-i İmran Suresi, 135) ve doğru yolu gördüklerinde ona uyanlar olduğunu bildirmiştir. Bu konuda da –her konuda olduğu gibi- en gerçek ve doğru bilgi Kuran'da yer alan ve Muhammed (s.a.v.)'in hadislerinde bize bildirilen bilgidir. Yani, İsa (a.s.) ölmemiş ve öldürülmemiştir. Zamanı geldiğinde ikinci kez yeryüzüne gelecektir. Dolayısıyla, çeşitli tevillerle bu açık gerçeği göz ardı etmeye ya da reddetmeye çalışmak yerine, Allah'ın elçisinin yeryüzüne gelecek olmasının ne kadar büyük bir müjde olduğunu düşünüb, bu sevinçli haberden şevk ve heyecan duymak gerekir. Samimi olarak iman edenlerin duası, bu kutlu insanın gelişine tanıklık edebilmek ve onun gelişiyle yeryüzünde yaşanacak güzellik ve hayır ortamında bulunabilmektir.







---------------


Nuzul'u İsa'yı (a.s.) İnkar Eden (Çağdaş Mutezile) Sapıklar



Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır
eG1qZDl6MTI=_l.jpg


Prof. Dr. Mustafa Karataş



Mustafa İslamoğlu


Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı



Ali Rıza Demircan
images


Prof. Dr. Mehmed Okuyan
373698700_295.jpg


Prof. İbrahim Sarmış
1509.jpg

 
Üst Ana Sayfa Alt