Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Islam Âlemine Yeni Tehdit: Tekfirciler ,haberi Üzerine Mülahazalar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
ENSAR Çevrimdışı

ENSAR

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İnternette dolaşırken dikkatimi çeken bir yazı,yazıyı yazan yazara göre bizlerde tekfirciyiz,yazıda tekfircileri tanıtırken ,tekfirci dediği insanların görüşlerini serdederken İslam tr dende faydalanmış yazar dahada ilginci bu yazıyı okuyanlar,Yazarın karalamak için yazdığı yazıdan hidayeti bulup bizim gibi(yazara göre tekfirciler)düşünmeye başlamışlar,yazar bir nevi tebliğ yapmış...Saf fıtrat sahibi birisi Tevhidi okuyunca iman ediyor bu yazıdaki yorumlarda en büyük delil bu kadar karalamaya rağmen Yorumlarda,Tekfirci dediği insanların delilsiz konuşmadığını,tekfirci dediği insanların hak olduğunu bu yazı sayesinde görüşlerinin değiştiğini demokrasiyi artık müşriklerin dini olduğunu yazan yorumcuyu görünce Yazarın yüz ifadesini merak ediyorum Şimdi sizlere yazıyı ve yorumları paylaşıyorum İnşaAllah..Tabi yazar tekfircilerin görüşlerinede yer vermiş...Yazıda tekfirde aşırıya gidenlerin görüşleride mevcut...

İSLAM ÂLEMİNE YENİ TEHDİT: TEKFİRCİLER
İslam âlemi, Osmanlı’nın çöküşünden sonra her alanda büyük yıkımlar yaşadı. İslam düşmanları, İslam’a ve Müslümanlara zarar vermek için türlü türlü gaileler açtılar Müslümanların başlarına. Müslüman ülkelerin yönetimini kendilerine bağlı idarecilere teslim etmek, bunu yapamadıkları takdirde ambargolarla istemedikleri yönetimleri alaşağı etmek, bunu da yapamadıkları takdirde “demokrasi götürmek” bahanesi ile o ülkeleri işgal etmek; artık alışageldiğimiz yöntemler. Ancak bunlardan daha zarar verici bir yöntem var ki, bu yöntem ta Râşit Halifeler döneminden beri etkili oluyor! Bu yöntemi “Müslümanlar arasına fitne sokmak ve onları birbirlerine düşürüp kırdırmak” şeklinde özetleyebiliriz.


EL-KAİDE’NİN İDEOLOJİSİ: CİHADİ SELEFİLİK” Okumak içintıklayınız.

Bir araştırma yaparken varlıklarından haberdar olduğum ve ülkemizde faaliyet gösteren “Tekfirciler” diye tabir edebileceğimiz bazı gruplar, Müslümanları bölmek ve birbirlerine düşürmek için kurgulanan planların en güzel örneklerinden biri gibi geliyor bana. Bu gruptaki insanlara göre Türkiye’de bir avuç insan dışında Müslüman yok. Demokrasiyi insan eliyle oluşturulmuş bir din olarak görüyorlar ve demokrasiye inanan, demokrasinin ibadeti olarak gördükleri oy kullanmayı kabul edip oy kullanan, kâfir devlet olarak gördükleri Türkiye Cumhuriyeti adına çalışan, bu devlette memurluk yapan, cami imamlarının arkasında namaz kılan herkesi tekfir ediyorlar (kâfir olarak niteliyorlar). Onlara göre, bir kişinin kelime-i şehadet getirmesi, namaz kılması, oruç tutması vb. ibadetleri yerine getirmesi, Müslüman olduğu anlamına gelmez. Tüm bu söylenenleri yerine getirdiği halde mesela bir kişi, cami imamının arkasında namaz kılarsa MÜŞRİK[1] (Allah’a şirk yani ortak koşan kişi) oluyor.

İnternette “İslam’da Demokrasinin Hükmü ve Particilik” başlıklı yazıdan alıntılanan aşağıdaki bölümler, bu anlayıştaki insanların ne kadar radikal söylemlerde bulunduğunu en iyi şekilde gösteriyor;

“Beşer anayasasındaki din, Allah (c.c)’ın dini değil demokrasi dinidir. Demokraside ise hüküm verme yetkisi Allah (c.c)’a değil halka aittir. Oysa Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Bir şeyde ihtilaf ettiğinizde hüküm verecek olan Allah’tır.” (Şura: 10)

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasule ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin! Bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, (onun hükmünü) Allah’a ve Rasulüne arzedin!” (Nisa: 59)

“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil yalnız O’na ibadet etmenizi emretti. İşte dosdoğru din budur! Fakat insanların çoğu bilmez.” (Yusuf: 40)

Bu ayetlere rağmen asrımızın beşeri anayasası ve onun kulları şöyle diyorlar: “Hüküm halka aittir. Halk kanunların temel kaynağıdır. Yani; halk bir meselede ne derse o geçerlidir ve uygulamaya konulur. Halk bir meseleye haram derse o mesele haram olur veya bir meseleye helal derse o helal olur.

……

Küfür ve şirk işleyerek İslam adına yapılan particiliğin hükmüne geçmeden önce şunu belirtelim ki; dinin hakim kılınması yolunda çalışan Müslümanlar küfür devleti içinde, “ŞİRK KANUNLARININ OLUŞTURDUĞU DEMOKRATİK SİSTEMDE” akideden tavizler vererek bir takım mevkiler elde edip ve bu mevkiler vasıtasıyla İslam’ı hakim kılmaya çalışması bu dinin metodu değildir ve bu metod asla başarıya ulaşamaz. Şayet böyle olsaydı Rasulullah (s.a.v) müşriklerin bu teklifini kabul ederek Kureyş’in en yüksek makam ve mevkilerini elde eder ve bu mevkiden İslam’ı hakim kılmak için çalışırdı. Fakat bu din akideden taviz verilmesine asla yanaşmaz.

ŞİRK KANUNLARININ OLUŞTURDUĞU DEMOKRATİK SİSTEMDE; Particiliğin doğal sonucu olarak üyesi olunmaya azmedilen, Allah’ın değil milletin çoğunluğunun hâkimiyetini esas alan meclisin üyesi olmak için şart koşulan, mevcut düzene sadakat andını, şakayla da olsa, taktik icabı da olsa, kadrolaşmak niyeti ile de olsa telaffuz etmek asla helal değil küfürdür. Çünkü ikrah olmadan, kendi iradesi ile tekzip edici sözleri telaffuz eden kimse Müslümanlık vasfını yitirir.” [2]

Yukarıdaki ifadelerden de görüldüğü üzere; bu anlayıştaki insanlar, hangi niyetle olursa olsun demokratiksistem içinde yer alan herkesi tekfir ediyorlar. Buraya kadar okuduklarınızdan irkildi iseniz daha durun! İnternette biraz arama yaptığınızda, “El-Kaide’yi, Taliban’ı tekfir etmeyenler, destekleyenler, savunanlar kâfir midir?” gibi forum başlıklarıyla karşılaşacaksınız. Aşağıda aynı başlıkla açılan forumda yer alan bazı ifadeler yer alıyor.[3]

“…. Ben el-kaidenin talibanin ozgur suriye ordusunun kassam tugaylarin hizbullahin iran devrim muhafizlarin iran mehdi ordusunun rafizi nusayri caferi sianin zevahirinin makdisinin abdullah azamin usame binladinin molla omerin humeyninin hamaneynin ahmedi nejatin muhammed mursinin halid mesalin hamasin ihvani musliminin acik ve net kafir oldugunu ve tevile mahal yok ve suphe etmeden kafir diyorum tekfir ediyorumbunlari cunku biliyorum bunlarin bir kufuru degil cok kufurleri ve sirkleri vardir ve bunlari destekleyenleri savunanlari musluman diyenleri zahirlerine gore tekfir ediyorum kafir diyorum sorum yanlis anlasilmasin sadece sormamdaki amac cogu insan bunlarin safinda yer aliyor fakat bilmiyorlar bunlarin saptirici olduklarini sehid diyorlar destekliyorlar hatta ayni safta savasiyorlar katiliyorlar ve en yakin zamanda turkiyedende cogu insan islam topraklarindaki savasa katilacaklardir buna binaen vereceginiz cevab önemlidir.”

İslam’ı radikal bir şekilde yorumladığı bilinen El-Kaide ve Taliban gibi örgütleri ve bunların mensuplarını dahi tekfir eden ve “radikal” kavramının ifade etmekte yetersiz kalacağı bir anlayışla karşı karşıya olduğumuz görülmekte.

Bu anlayışın Türkiye’de önde gelen isimlerinden biri; Ebu Hanzala lakaplı Halis Bayancuk’tur. Kendisi El-Kaide üyeliğinden tutuklanmış[4] ama geçen haftalarda serbest bırakılmıştır. Babası Hizbullah yöneticisi olmaktan tutuklu olan Ebu Hanzala’nın sohbetleri ve “Güncel İtikat Meseleleri”[5] isimli risalesi internet ortamında yer almakta, ancak kendisi hakkında fazla bilgiye internet ortamından ulaşılamamaktadır. Bingöllü bir Zaza olduğu ve çok genç birisi olmasına rağmen, gençler üzerinde bu kadar etkili olmasının sebebinin ilmiolmadığı, kendisinde ilim namına neredeyse hiç bir şeyin olmadığı; ancak ahlak ve samimiyetinin gençler üzerinde çok etkili olduğu yönünde ifadeler, internette yer almaktadır.[6] Kendisi, youtube’dan erişilebilen bir sohbetinde[7], bazı kesimlerce radikal olarak nitelenen Cübbeli Ahmet Hoca’yı, cemaatini ve sohbetini dinleyenleri tekfir etmekte; başka bir sohbetinde[8] ise Türkiye’deki camileri Mescid-i Dırar[9] olarak nitelemekte ve cami imamlarının arkasında namaz kılanları tekfir etmektedir. Aynı anlayıştaki tekfirci bir grubun Libya’da tarihî bir camiyi “halk şirke bulaşıyor” bahanesiyle yıktıkları bildirilmektedir.[10]

Diyanet ilmihalinde, tekfir edilen bir kimseye İslam hukukuna göre uygulanacak muamelelerle ilgili olarak;

“Bu durumdaki bir kimse, gerçek durumunu Allah bilmekle birlikte, toplumda Müslüman muamelesi görmez, selâmı alınmaz, kendisine selâm verilmez, kestikleri yenilmez. Müslüman bir kadınla evlenmesine müsaade edilmez. Öldüğünde cenaze namazı kılınmaz. Müslüman kabristanına gömülmez.”

denilmekte ve böylesine ağır sonuçlar doğuran bir eylem için Peygamberimizin tavrı şu şekilde ifade edilmektedir:

“Tekfir bu denli ağır sonuçlar doğurduğu içindir ki, Hz. Peygamber Medine toplumunda, münafıkların varlığını bildiği halde onları küfürle itham etmemiş, temelleri hoşgörüye bağlı bir İslamlaştırma siyaseti izlemiş, pek çok hadiste de “Ben Müslümanım” diyeni küfürle suçlamaktan sakınmayı tavsiye etmiştir. Bir hadiste “Kim bir insanı kâfir diye çağırırsa, yahut öyle olmadığı halde ey Allah düşmanı derse söylediği söz kendisine döner” (Buhârî, “Ferâiz”, 29; Müslim, “Îmân”, 27) buyurulurken, bir başka hadiste de şöyle denilmiştir: “Bir insan müslüman kardeşine ey kâfir diye hitap ettiği zaman, ikisinden biri bu sözü üzerine almış olur. Şayet söylediği gibi ise küfür onda kalır, değilse söyleyene döner” (Buhârî, “Edeb”, 73; Müslim, “Îmân”, 26)”

Bu denli hassas ve Müslümanların birbirine düşmesine neden olabilecek bir konuda bazı grupların aşırıya gitmelerinin Müslümanlar için hiçbir faydasının olmadığı açıkça ortadadır. El-Kaide gibi İslam’ı radikal bir şekilde yorumlayan bir örgüt mensupları bile, tekfirciler olarak nitelenen bu grupların aşırılıklarından rahatsız olmuşlar ve bu grupların aşırıya gittiklerini; kendilerinin bu gruplarla alakalarının olmadığını anlatabilmek için açıklamalar yapmak zorunda kalmışlardır. İnternet ortamında yer alan; Ebu Selleme eş-Şami (muhtemelen müstear bir isim) imzalı “Tekfir Hakkında Önemli Açıklamalar”[11] başlıklı bir risalede; demokrasinin şirk olduğu, bunu bile bile oy vermenin insanı küfre sokacağı, ancak Müslüman ülkelerde halkın bu konuların bilincinde olmadığı (cahil oldukları), cehaletin ise tekfir etmenin önünde bir engel olduğu anlatılmakta ve tekfircilerin bu konuda aşırıya gittikleri ifade edilmektedir (Bu risaleye cevaben Ebu Hanzala, yukarıda zikredilen “Güncel İtikat Meseleleri” isimli reddiye kaleme almıştır).

Yine internette yer alan bir videoda, El-Kaide adına açıklama yapan Atiyyetullah isimli bir sözcü; Müslümanlara karşı yapılan ve El-Kaide’nın yaptığı söylenilen bir takım eylemlerin kendileri tarafından gerçekleştirilmediğini, bu tarz eylemlerin tekfirci gruplarca gerçekleştirildiğini; kendilerinin Müslüman ülke halklarının Müslüman olduğuna inandıklarını (yani bu halkları tekfir etmediklerini) ifade etmektedir.[12] Aşağıda bu açıklamadan bazı bölümler yer almaktadır:
(02:33 -05.09) “Size hitap ettiğim bu kısa mesajımın ardındaki sebep, bizim ve başkalarının sık sık düşmandan ve ona hizmet eden medyadan cihad hareketlerinin Müslümanları hedef aldığına dair suçlamalarıyla ilgili duyduklarımızdır. Ki onlar Mücahidleri kan akıtmaktan başka amacı olmayan katil ve mal talan edicileri olan silahlı gruplarmış, hiçbir ulvi amaçları, hedefleri ya da siyasi planları olmayan kimselermiş gibi ve buna benzer başka ithamlarla tasvir ediyorlar. Şüphesi ki onlar yalan söylüyorlar! Zelil ve merdud olarak Afganistan’dan çekilmeye hazırlanan Haçlı düşmanın kurnaz entrikaları ki bunun içinde fücuru yayma, ekinleri ve hayvanları yakmak suretiyle insanlığa karşı hiçbir şekilde kaygı duymandan ve de sonuçlarını ya da uluslararası ilişkilerin geleceğini düşünmeden yürütülen “dünyayı sonlandırma” siyaseti de dahil olmak üzere kendilerine yardımı dokundu. Öyle ki göğü, kaçan bu düşmanın ve Müslümanların Pazar yerlerini ve hatta bazen camileri ve diğer yerleri hedef alan şüpheli saldırıların tozu kapladı. Bu ithamlara bir son vermek, yolu aydınlatmak için, Allah katında bir mazeret olsun ve iyilik ve cihadi hareketimizi kontrol altında tutmada daha fazla paylaşım olsun diye, Müslümanları camilerinde, pazar yerlerinde, nakil yolculuklarında ya da toplanma yerlerinde hedef alan herhangi bir operasyondan yana tamamıyla masumiyetimizi yineliyoruz. El-Kaide, liderleri, demeçleri ve sözcüleri vasıtasıyla bu meseleyi sayısız vesilelerle vurgulamıştır. Bu inancımızı menhecimizde, yolumuzda ve çağrımızda net bir şekilde göstermiştik. Müslüman halkımızı seçimi olmayan bir halk olarak gördüğümüzü açıklamıştık. Fakat aynı zamanda onları da kendimizi de hatalardan münezzeh görmüyoruz. Bunun yerine olaylar, üzerine inşa edilen meselenin en belirgin niteliğine göre değerlendirilir. Mürted tağutlar ve hainler tarafından ve de düşmana yalakalık yapan, Batı’yla müttefik olan laik rejimlerce yönetilen Ümmetimizin haklarının Müslüman olduğuna inanıyoruz. Bizim ve her bir muktedir bireyin üzerine onları korumak, özgürleştirmek ve reform, izzet ve asalet yolunda onlara rehber ve öncü olmak vaciptir. Yoksa onları öldürmek, mallarını talan etmek ya da acılarını, ıstırap ve felaketlerini artırmak değil!”

Diyanet İlmihalinde tekfirle ilgili şu ifadeler yer almaktadır:

“Müslüman olduğunu söyleyen bir kimsenin, bu dünyada mümin kabul edilmesi ve İslâm toplumundan dışlanmaması gerekir. Çünkü dünyada dış görünüşe ve ikrara göre işlem yapılır. İçten inanıp inanmadığını tesbit ise Allah’a mahsus ve âhirete ilişkin bir meseledir: “…Size selâm verene dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, sen mümin değilsin demeyin…” (en-Nisâ 4/94) buyurularak buna işaret edilir. Hz. Peygamber de imanda ikrarın önemini vurgulamak ve kelime-i tevhidi söyleyenin, müslüman kabul edilmesi gereğine işaret etmek için şöyle buyurmuştur: “İnsanlar Allah’- tan başka Tanrı yoktur, Muhammed O’nun elçisidir deyinceye kadar kendileriyle savaşmakla emrolundum. Ne zaman bunu söylerlerse, can ve mal güvenliğine sahip olmuş olurlar…” (Buhârî, “Cihâd”, 102; Müslim, “Îmân”, 8; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 104). Bu sebeple imanını diliyle ikrar ettiği veya davranışlarına yansıttığı sürece herkesin İslâm toplumunun tabii bir üyesi olarak görülmesi, can ve mal güvenliğine sahip olması, dünyevî-dinî ahkâm, sosyal ve beşerî ilişkiler bakımından da müslümanın sahip olduğu bütün statü, hak ve sorumluluklara muhatap olması gerekir. (İlmihal, s.79)”

Makul olan da yukarıda ifade edildiği şekliyle amel etmektir. Yoksa Müslüman toplumları tekfir ederek, İslam ve insanlık adına bir menfaat ummak nasıl mümkün olacaktır? Tekfirci grupların bu anlayışları, Müslümanların birbirine düşmesinden başka hiçbir sonuç doğurmayacaktır. Bu da İslam düşmanlarının en çok arzu ettikleri şeydir. Dolayısıyla, tekfirci anlayışa sahip kişilerin, Müslümanların birbirine düşmesinde menfaati olan ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından yönlendiriliyor olmaları kuvvetle muhtemeldir.

Türkiye’de tekfirci anlayışa sahip kişiler, genellikle El-Kaide üyeliğinden tutuklanmakta ancak ne bu kişiler El-Kaide üyeliğini, ne de yukarıda El-Kaide sözcüsünün ifadelerinde yer aldığı üzere El-Kaide bu kişilerin kendilerinden olduğunu kabul etmemektedir. Bu anlayıştaki kişilerin Türkiye’de henüz herhangi bir eylem yapmadıkları bilinmekte ancak diğer İslam ülkelerinde özellikle Şii camilerine karşı yapılan eylemlerde bu anlayıştaki insanların rol aldıkları bilinmektedir.[13] Bu anlayıştaki grupların, diğer (radikal olarak kabul edilen) İslami örgütlerle de çatışmaya girdikleri, bu çatışmalarda çok sayıda Müslümanın öldüğü bilinmektedir.[14]

İslam âlemi ve insanlık için büyük bir tehlike olarak ufukta görünen ve hızla yayılan bu anlayışa karşı İslam alimleri, akademisyenler ve devletin ilgili kurumları, toplumu bilinçlendirmeye çalışmalı ve bu konuda farkındalık oluşturmalıdır.

.

Süleyman ERDEM[email protected]

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

.

[1] Diyanet ilmihalinde şirk şöyle tanımlanıyor; “Sözlükte “ortak kabul etmek” anlamına gelen şirk, terim olarak Allah Teâlâ’nın tanrılığında, isim, sıfat ve fiillerinde, eşi, dengi ve ortağı bulunduğunu kabul etmek demektir. Müşrikler Allah’ın varlığını inkâr etmezler. O’ndan başka ilâh olduğunu kabul edip, onlara da taparlar veya isimleri, sıfatları, irade ve otorite sahibi olması açısından Allah’a eşdeğer güç ve varlıklar tanırlar.

Şirk ile küfür birbirine yakın iki kavramdır. Aralarındaki fark, küfrün daha genel, şirkin ise daha özel olmasıdır. Bu anlamda her şirk küfürdür, fakat her küfür şirk değildir. Her müşrik kâfirdir, fakat her kâfir müşrik değildir. Çünkü şirk sadece Allah’a, zât, isim ve sıfatlarına ortak tanıma sonucu meydana gelir. Küfür ise, küfür olduğu bilinen birtakım inançların kabulü ile gerçekleşir. Küfür olan inançlardan biri de Allah’a ortak tanımadır. Meselâ Mecûsîlik’te olduğu gibi iki tanrının varlığını kabul etmek şirk olduğu gibi aynı zamanda küfürdür. Halbuki âhiret gününe inanmamak küfürdür, ama şirk değildir. Allah’a şirk koşmak günahların en büyüğüdür. Şirk dışındaki günahları, Allah’ın dilediği kimse için bağışlayacağı bir âyette şöyle ifade edilir: “Allah kendine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır” (en-Nisâ 4/116).”

[2] https://www.islam-tr.org/demokrasi/23078-islamda-demokrasinin-hukmu-ve-particilik.html

[3] http://www.davetulhaq.com/tr/index.php?topic=10922.0

[4] “Halis Bayancuk tutuklandı” http://www.sutunhaber.com/96488_haber.html

[5] http://tevhiddersleri.com/2010/02/guncel-itikat-meseleleri adresinden indirilebilmektedir.

[6] http://ebuhuzeyfeturki.wordpress.com/2012/10/09/ben-kimim/

[7]

[8]

[9] “Hz. Peygamber Tebük’te yirmi gün kadar kaldıktan sonra, ashab-ı kiramın ileri gelenleri ile istişare ederek geri dönmeye karar verdi. Çünkü Bizans ordusu saldırmaya cesaret edememiş ve amaca ulaşılmıştı. O gün için daha fazla ileri gidip kan dökmeye ihtiyaç yoktu. Çünkü Şam yöresini fetih gibi bir amaçla yola çıkılmamıştı. Üstelik Şam yöresinde bulaşıcı bir hastalık (tâun) olduğu da haber alınmıştı. Geri dönüş için yola çıkan ordu Ramazan’ın ilk günlerinde Medîne’ye ulaştı. Hz. Peygamber Tebük’e giderken Medine’ye bir saat uzaklıktaki Ziyevan köyüne geliniğinde münâfıklardan bir heyet gelerek: “Ey Allah’ın Resulu! Biz hastalar ve Kuba mescidine gelemeyenler için özellikle yağmurlu gecelerde namaz kılmak üzere bir mescid bina ettik. Teşrif edip burada namaz kıldırsanız, hayır ve bereketle dua buyursanız” dediler. Hz. Peygamber bunun dönüşte olabileceğini söylemişlerdi. Bunun üzerine Tebük dönüşü bu sözü Allah elçisine hatırlatıp yeni yapılan mescide gelmesini rica ettiler.

Bu mescid Ebû Âmir Fâsık adlı bozguncu münafık ve fasığın teşviki ile münafıklarca Kuba Mescidinin cemaatını bölmek niyetiyle yapılmış ve Hz. Peygamber’e suikast düzenlemek üzere içi silâhla doldurulmuştu. Hz. Peygamber bu mescide gitmeye hazırlanırken Cebrail (a.s) gelerek durumu haber verdi.

Kur’an-ı Kerîm’de bu mescidden şöyle söz edilir:

Zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah ve Resulune karşı savaşanlara gözetleme yeri hazırlamak üzere bir mescid yapanlar; “Biz sadece iyilik yapmak istiyorduk” diye yemin ederler. Allah da şahittir ki bunlar yalancıdırlar” (et-Tevbe, 9/107). “Ey Muhammed! Bu mescidde asla namaz kılma. Şüphesiz ki, başlangıcından itibaren takva üzere kurulan mescidde (Kuba mescidi) namaz kılman daha hayırlıdır. O mescidde kendilerini maddî ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardır. Allah temizlenmek isteyenleri sever” (et-Tevbe, 9/108; bk. 109, 110).

Bunun üzerine Hz. Peygamber ashab-ı kiramdan Mâlik b. Dehsan ile Ma’n b. Adiyy (r. anhümâ)’yi Mescid-i Dırar’ı yıkmak üzere gönderdi. Bu sahabeler mescidi yakıp yıktılar. Böylece kötü amaç için bina edilen bir mescid ortadan kaldırılmış oldu (bk. İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, III, 71; İbn Sa’d, Tabakât, III, 540 vd; İbn Kesîr, Muhtasar Tefsîr, II, 169; Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarih, X, 422).” (http://www.sevde.de/mescidi_diran.htm)

[10] http://www.islamidavet.com/2012/08/...de-halk-sirke-bulasiyor-bahanesiyle-yiktilar/

[11] https://www.islam-tr.org/ilmi-munaz...-sami-tekfir-hakkinda-onemli-aciklamalar.html

[12]
(02:33 -05.09)

[13] Örneğin bakınız; http://www.zeynebiye.com/79975_Tekfirciler-Yine-Saldirdi.html ve “Irak’ta müşrik Şiilere bombalı saldırıları biz düzenledik” http://www.rasthaber.com/90361_–irak-ta-musrik-siilere-bombali-saldirilari-biz-duzenledik-.html

[14] Örneğin bakınız; “Hamas ile ‘Tekfirciler çatıştı: 21 ölü” http://www.nebeonline.com/haber/hamas-ile-tekfirciler-catisti-21olu-1026.htm
Ve yorumlar
Müslümanlar arasına fitne fesat sokmaya çalışan, onları bölmeye çalışan, birilerini oraya buraya sokan, farklılıkları zenginlik olarak görmeyip ayrımcılık tohumları eken böyle oluşumları deşifre etmek, hoşgörü dini olan yüce dinimiz adına, aynı zamanda insanlık adına bir hizmettir. Ağzına sağlık Süleyman kardeşim. 1.Yorum

Kusura bakmayın sayın erdem fakat siz alim misiniz,insanlar nelere göre tekfir edilir,nelere göre tekfir edilmez sanırım bilmiyorsunuz.Ben tekfirci değilim fakat tekfir edilmesi gerekeni tekfir ederim.(Evet namaz kılsa bile)Çok insanlar biliyoruz namaz kılar ama Allah’ın hükmünden yüz çevirir.Şu kendilerine Kitap’tan pay verilmiş olanlara bak, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabı’na çağrılıyorlar da içlerinden bir zümre yüz çevirerek dönüp gidiyor Ali imran 23.Ayrıca o yazdığınız sitelerin hiçbirinde ortaya söz atılıp delil konmaması rastladığım bi durum değil. 2.Yorum

Süleyman Bey demokrasi hakkında görüşlerim değişti…. Arık bende demokrasinin ve laikliğin budizm yahut şamanizm gibi bir din olduğuna ve türkiyede yaşayan çoğu insanın müşrik olduğuna (hüccet kendisine ikame edilene kadar) iman ediyorum… ateş çukurunun kenarındaymışız… ve dünya hayatı bizi gerçekten aldatmış….
3.Yorum
Yüce rabbim işine bak subhanallah yazıyı yazan arkadaş tekfir konusunda birkaç siteden derme çatma yarım bilgilerle tekfiri ve demokrasiyi anlatmaya bu insanları öcü gibi göstermeye çalışmış ama yazılan yorumlar her hayrda bir şer her şerde de bir hayr niteliğinde olmuş.evet demokrasi bir dindir ve Allahın hükmetmedikleri şeylerle hükm koyanlarda kafirin ta kendileridirler.neden bu gerçeği görmek istemiyorsunuz tekfir gerektiği kişilere yapılır doğrudur.inşallah rabbimin izniyle hak batıldan ayrılacaktır ve tevhid gün yüzüne çıkacaktır. 4.Yorum

bu yazıyı okuyunca hakkaten oy vermemek lazım dedim,sağolun.. 5.Yorum

Selamun Aleyküm .
Öncelikle şunu söylemek isterim,başta kendime, bu vakte kadar ne kadar dinimizle ilgili konularla ilgilendik, inanmanın gereklerini bildik … Doğduktan sonra atalarımızın dini üzere bir nevi devam etmiş olduk . Durum bu şekilde iken bizler dinimize dair hiçbirşeyi araştırmazken şirke düşmemiz kaçınılmaz olur ve müşrik, kafir oluruz..
Oy verme konusunda söz söylemeye gerek görmüyorum. Kur’an okuman yeterli olur .
En başta dediğim nokta burası . Biz kitap okumayarak kendimizi islama atfediyoruz . Ne güzel :) . Bedava cennet.

Allah bizlere Tevhid konusunda yardımcı olsun .. Ayaklarımızı sabit kılsın. Kalplerimiz onun elindedir … 6.Yorum

Sitenin linki: http://sahipkiran.org/2013/05/14/tekfirciler/#_ftn6
 
F Çevrimdışı

fatih can

Üye
İslam-TR Üyesi
İnternette dolaşırken dikkatimi çeken bir yazı,yazıyı yazan yazara göre bizlerde tekfirciyiz,yazıda tekfircileri tanıtırken ,tekfirci dediği insanların görüşlerini serdederken İslam tr dende faydalanmış yazar dahada ilginci bu yazıyı okuyanlar,Yazarın karalamak için yazdığı yazıdan hidayeti bulup bizim gibi(yazara göre tekfirciler)düşünmeye başlamışlar,yazar bir nevi tebliğ yapmış...Saf fıtrat sahibi birisi Tevhidi okuyunca iman ediyor bu yazıdaki yorumlarda en büyük delil bu kadar karalamaya rağmen Yorumlarda,Tekfirci dediği insanların delilsiz konuşmadığını,tekfirci dediği insanların hak olduğunu bu yazı sayesinde görüşlerinin değiştiğini demokrasiyi artık müşriklerin dini olduğunu yazan yorumcuyu görünce Yazarın yüz ifadesini merak ediyorum Şimdi sizlere yazıyı ve yorumları paylaşıyorum İnşaAllah..Tabi yazar tekfircilerin görüşlerinede yer vermiş...Yazıda tekfirde aşırıya gidenlerin görüşleride mevcut...

İSLAM ÂLEMİNE YENİ TEHDİT: TEKFİRCİLER
İslam âlemi, Osmanlı’nın çöküşünden sonra her alanda büyük yıkımlar yaşadı. İslam düşmanları, İslam’a ve Müslümanlara zarar vermek için türlü türlü gaileler açtılar Müslümanların başlarına. Müslüman ülkelerin yönetimini kendilerine bağlı idarecilere teslim etmek, bunu yapamadıkları takdirde ambargolarla istemedikleri yönetimleri alaşağı etmek, bunu da yapamadıkları takdirde “demokrasi götürmek” bahanesi ile o ülkeleri işgal etmek; artık alışageldiğimiz yöntemler. Ancak bunlardan daha zarar verici bir yöntem var ki, bu yöntem ta Râşit Halifeler döneminden beri etkili oluyor! Bu yöntemi “Müslümanlar arasına fitne sokmak ve onları birbirlerine düşürüp kırdırmak” şeklinde özetleyebiliriz.


EL-KAİDE’NİN İDEOLOJİSİ: CİHADİ SELEFİLİK” Okumak içintıklayınız.

Bir araştırma yaparken varlıklarından haberdar olduğum ve ülkemizde faaliyet gösteren “Tekfirciler” diye tabir edebileceğimiz bazı gruplar, Müslümanları bölmek ve birbirlerine düşürmek için kurgulanan planların en güzel örneklerinden biri gibi geliyor bana. Bu gruptaki insanlara göre Türkiye’de bir avuç insan dışında Müslüman yok. Demokrasiyi insan eliyle oluşturulmuş bir din olarak görüyorlar ve demokrasiye inanan, demokrasinin ibadeti olarak gördükleri oy kullanmayı kabul edip oy kullanan, kâfir devlet olarak gördükleri Türkiye Cumhuriyeti adına çalışan, bu devlette memurluk yapan, cami imamlarının arkasında namaz kılan herkesi tekfir ediyorlar (kâfir olarak niteliyorlar). Onlara göre, bir kişinin kelime-i şehadet getirmesi, namaz kılması, oruç tutması vb. ibadetleri yerine getirmesi, Müslüman olduğu anlamına gelmez. Tüm bu söylenenleri yerine getirdiği halde mesela bir kişi, cami imamının arkasında namaz kılarsa MÜŞRİK[1] (Allah’a şirk yani ortak koşan kişi) oluyor.

İnternette “İslam’da Demokrasinin Hükmü ve Particilik” başlıklı yazıdan alıntılanan aşağıdaki bölümler, bu anlayıştaki insanların ne kadar radikal söylemlerde bulunduğunu en iyi şekilde gösteriyor;

“Beşer anayasasındaki din, Allah (c.c)’ın dini değil demokrasi dinidir. Demokraside ise hüküm verme yetkisi Allah (c.c)’a değil halka aittir. Oysa Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Bir şeyde ihtilaf ettiğinizde hüküm verecek olan Allah’tır.” (Şura: 10)

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasule ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin! Bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, (onun hükmünü) Allah’a ve Rasulüne arzedin!” (Nisa: 59)

“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil yalnız O’na ibadet etmenizi emretti. İşte dosdoğru din budur! Fakat insanların çoğu bilmez.” (Yusuf: 40)

Bu ayetlere rağmen asrımızın beşeri anayasası ve onun kulları şöyle diyorlar: “Hüküm halka aittir. Halk kanunların temel kaynağıdır. Yani; halk bir meselede ne derse o geçerlidir ve uygulamaya konulur. Halk bir meseleye haram derse o mesele haram olur veya bir meseleye helal derse o helal olur.

……

Küfür ve şirk işleyerek İslam adına yapılan particiliğin hükmüne geçmeden önce şunu belirtelim ki; dinin hakim kılınması yolunda çalışan Müslümanlar küfür devleti içinde, “ŞİRK KANUNLARININ OLUŞTURDUĞU DEMOKRATİK SİSTEMDE” akideden tavizler vererek bir takım mevkiler elde edip ve bu mevkiler vasıtasıyla İslam’ı hakim kılmaya çalışması bu dinin metodu değildir ve bu metod asla başarıya ulaşamaz. Şayet böyle olsaydı Rasulullah (s.a.v) müşriklerin bu teklifini kabul ederek Kureyş’in en yüksek makam ve mevkilerini elde eder ve bu mevkiden İslam’ı hakim kılmak için çalışırdı. Fakat bu din akideden taviz verilmesine asla yanaşmaz.

ŞİRK KANUNLARININ OLUŞTURDUĞU DEMOKRATİK SİSTEMDE; Particiliğin doğal sonucu olarak üyesi olunmaya azmedilen, Allah’ın değil milletin çoğunluğunun hâkimiyetini esas alan meclisin üyesi olmak için şart koşulan, mevcut düzene sadakat andını, şakayla da olsa, taktik icabı da olsa, kadrolaşmak niyeti ile de olsa telaffuz etmek asla helal değil küfürdür. Çünkü ikrah olmadan, kendi iradesi ile tekzip edici sözleri telaffuz eden kimse Müslümanlık vasfını yitirir.” [2]

Yukarıdaki ifadelerden de görüldüğü üzere; bu anlayıştaki insanlar, hangi niyetle olursa olsun demokratiksistem içinde yer alan herkesi tekfir ediyorlar. Buraya kadar okuduklarınızdan irkildi iseniz daha durun! İnternette biraz arama yaptığınızda, “El-Kaide’yi, Taliban’ı tekfir etmeyenler, destekleyenler, savunanlar kâfir midir?” gibi forum başlıklarıyla karşılaşacaksınız. Aşağıda aynı başlıkla açılan forumda yer alan bazı ifadeler yer alıyor.[3]

“…. Ben el-kaidenin talibanin ozgur suriye ordusunun kassam tugaylarin hizbullahin iran devrim muhafizlarin iran mehdi ordusunun rafizi nusayri caferi sianin zevahirinin makdisinin abdullah azamin usame binladinin molla omerin humeyninin hamaneynin ahmedi nejatin muhammed mursinin halid mesalin hamasin ihvani musliminin acik ve net kafir oldugunu ve tevile mahal yok ve suphe etmeden kafir diyorum tekfir ediyorumbunlari cunku biliyorum bunlarin bir kufuru degil cok kufurleri ve sirkleri vardir ve bunlari destekleyenleri savunanlari musluman diyenleri zahirlerine gore tekfir ediyorum kafir diyorum sorum yanlis anlasilmasin sadece sormamdaki amac cogu insan bunlarin safinda yer aliyor fakat bilmiyorlar bunlarin saptirici olduklarini sehid diyorlar destekliyorlar hatta ayni safta savasiyorlar katiliyorlar ve en yakin zamanda turkiyedende cogu insan islam topraklarindaki savasa katilacaklardir buna binaen vereceginiz cevab önemlidir.”

İslam’ı radikal bir şekilde yorumladığı bilinen El-Kaide ve Taliban gibi örgütleri ve bunların mensuplarını dahi tekfir eden ve “radikal” kavramının ifade etmekte yetersiz kalacağı bir anlayışla karşı karşıya olduğumuz görülmekte.

Bu anlayışın Türkiye’de önde gelen isimlerinden biri; Ebu Hanzala lakaplı Halis Bayancuk’tur. Kendisi El-Kaide üyeliğinden tutuklanmış[4] ama geçen haftalarda serbest bırakılmıştır. Babası Hizbullah yöneticisi olmaktan tutuklu olan Ebu Hanzala’nın sohbetleri ve “Güncel İtikat Meseleleri”[5] isimli risalesi internet ortamında yer almakta, ancak kendisi hakkında fazla bilgiye internet ortamından ulaşılamamaktadır. Bingöllü bir Zaza olduğu ve çok genç birisi olmasına rağmen, gençler üzerinde bu kadar etkili olmasının sebebinin ilmiolmadığı, kendisinde ilim namına neredeyse hiç bir şeyin olmadığı; ancak ahlak ve samimiyetinin gençler üzerinde çok etkili olduğu yönünde ifadeler, internette yer almaktadır.[6] Kendisi, youtube’dan erişilebilen bir sohbetinde[7], bazı kesimlerce radikal olarak nitelenen Cübbeli Ahmet Hoca’yı, cemaatini ve sohbetini dinleyenleri tekfir etmekte; başka bir sohbetinde[8] ise Türkiye’deki camileri Mescid-i Dırar[9] olarak nitelemekte ve cami imamlarının arkasında namaz kılanları tekfir etmektedir. Aynı anlayıştaki tekfirci bir grubun Libya’da tarihî bir camiyi “halk şirke bulaşıyor” bahanesiyle yıktıkları bildirilmektedir.[10]

Diyanet ilmihalinde, tekfir edilen bir kimseye İslam hukukuna göre uygulanacak muamelelerle ilgili olarak;

“Bu durumdaki bir kimse, gerçek durumunu Allah bilmekle birlikte, toplumda Müslüman muamelesi görmez, selâmı alınmaz, kendisine selâm verilmez, kestikleri yenilmez. Müslüman bir kadınla evlenmesine müsaade edilmez. Öldüğünde cenaze namazı kılınmaz. Müslüman kabristanına gömülmez.”

denilmekte ve böylesine ağır sonuçlar doğuran bir eylem için Peygamberimizin tavrı şu şekilde ifade edilmektedir:

“Tekfir bu denli ağır sonuçlar doğurduğu içindir ki, Hz. Peygamber Medine toplumunda, münafıkların varlığını bildiği halde onları küfürle itham etmemiş, temelleri hoşgörüye bağlı bir İslamlaştırma siyaseti izlemiş, pek çok hadiste de “Ben Müslümanım” diyeni küfürle suçlamaktan sakınmayı tavsiye etmiştir. Bir hadiste “Kim bir insanı kâfir diye çağırırsa, yahut öyle olmadığı halde ey Allah düşmanı derse söylediği söz kendisine döner” (Buhârî, “Ferâiz”, 29; Müslim, “Îmân”, 27) buyurulurken, bir başka hadiste de şöyle denilmiştir: “Bir insan müslüman kardeşine ey kâfir diye hitap ettiği zaman, ikisinden biri bu sözü üzerine almış olur. Şayet söylediği gibi ise küfür onda kalır, değilse söyleyene döner” (Buhârî, “Edeb”, 73; Müslim, “Îmân”, 26)”

Bu denli hassas ve Müslümanların birbirine düşmesine neden olabilecek bir konuda bazı grupların aşırıya gitmelerinin Müslümanlar için hiçbir faydasının olmadığı açıkça ortadadır. El-Kaide gibi İslam’ı radikal bir şekilde yorumlayan bir örgüt mensupları bile, tekfirciler olarak nitelenen bu grupların aşırılıklarından rahatsız olmuşlar ve bu grupların aşırıya gittiklerini; kendilerinin bu gruplarla alakalarının olmadığını anlatabilmek için açıklamalar yapmak zorunda kalmışlardır. İnternet ortamında yer alan; Ebu Selleme eş-Şami (muhtemelen müstear bir isim) imzalı “Tekfir Hakkında Önemli Açıklamalar”[11] başlıklı bir risalede; demokrasinin şirk olduğu, bunu bile bile oy vermenin insanı küfre sokacağı, ancak Müslüman ülkelerde halkın bu konuların bilincinde olmadığı (cahil oldukları), cehaletin ise tekfir etmenin önünde bir engel olduğu anlatılmakta ve tekfircilerin bu konuda aşırıya gittikleri ifade edilmektedir (Bu risaleye cevaben Ebu Hanzala, yukarıda zikredilen “Güncel İtikat Meseleleri” isimli reddiye kaleme almıştır).

Yine internette yer alan bir videoda, El-Kaide adına açıklama yapan Atiyyetullah isimli bir sözcü; Müslümanlara karşı yapılan ve El-Kaide’nın yaptığı söylenilen bir takım eylemlerin kendileri tarafından gerçekleştirilmediğini, bu tarz eylemlerin tekfirci gruplarca gerçekleştirildiğini; kendilerinin Müslüman ülke halklarının Müslüman olduğuna inandıklarını (yani bu halkları tekfir etmediklerini) ifade etmektedir.[12] Aşağıda bu açıklamadan bazı bölümler yer almaktadır:
(02:33 -05.09) “Size hitap ettiğim bu kısa mesajımın ardındaki sebep, bizim ve başkalarının sık sık düşmandan ve ona hizmet eden medyadan cihad hareketlerinin Müslümanları hedef aldığına dair suçlamalarıyla ilgili duyduklarımızdır. Ki onlar Mücahidleri kan akıtmaktan başka amacı olmayan katil ve mal talan edicileri olan silahlı gruplarmış, hiçbir ulvi amaçları, hedefleri ya da siyasi planları olmayan kimselermiş gibi ve buna benzer başka ithamlarla tasvir ediyorlar. Şüphesi ki onlar yalan söylüyorlar! Zelil ve merdud olarak Afganistan’dan çekilmeye hazırlanan Haçlı düşmanın kurnaz entrikaları ki bunun içinde fücuru yayma, ekinleri ve hayvanları yakmak suretiyle insanlığa karşı hiçbir şekilde kaygı duymandan ve de sonuçlarını ya da uluslararası ilişkilerin geleceğini düşünmeden yürütülen “dünyayı sonlandırma” siyaseti de dahil olmak üzere kendilerine yardımı dokundu. Öyle ki göğü, kaçan bu düşmanın ve Müslümanların Pazar yerlerini ve hatta bazen camileri ve diğer yerleri hedef alan şüpheli saldırıların tozu kapladı. Bu ithamlara bir son vermek, yolu aydınlatmak için, Allah katında bir mazeret olsun ve iyilik ve cihadi hareketimizi kontrol altında tutmada daha fazla paylaşım olsun diye, Müslümanları camilerinde, pazar yerlerinde, nakil yolculuklarında ya da toplanma yerlerinde hedef alan herhangi bir operasyondan yana tamamıyla masumiyetimizi yineliyoruz. El-Kaide, liderleri, demeçleri ve sözcüleri vasıtasıyla bu meseleyi sayısız vesilelerle vurgulamıştır. Bu inancımızı menhecimizde, yolumuzda ve çağrımızda net bir şekilde göstermiştik. Müslüman halkımızı seçimi olmayan bir halk olarak gördüğümüzü açıklamıştık. Fakat aynı zamanda onları da kendimizi de hatalardan münezzeh görmüyoruz. Bunun yerine olaylar, üzerine inşa edilen meselenin en belirgin niteliğine göre değerlendirilir. Mürted tağutlar ve hainler tarafından ve de düşmana yalakalık yapan, Batı’yla müttefik olan laik rejimlerce yönetilen Ümmetimizin haklarının Müslüman olduğuna inanıyoruz. Bizim ve her bir muktedir bireyin üzerine onları korumak, özgürleştirmek ve reform, izzet ve asalet yolunda onlara rehber ve öncü olmak vaciptir. Yoksa onları öldürmek, mallarını talan etmek ya da acılarını, ıstırap ve felaketlerini artırmak değil!”

Diyanet İlmihalinde tekfirle ilgili şu ifadeler yer almaktadır:

“Müslüman olduğunu söyleyen bir kimsenin, bu dünyada mümin kabul edilmesi ve İslâm toplumundan dışlanmaması gerekir. Çünkü dünyada dış görünüşe ve ikrara göre işlem yapılır. İçten inanıp inanmadığını tesbit ise Allah’a mahsus ve âhirete ilişkin bir meseledir: “…Size selâm verene dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, sen mümin değilsin demeyin…” (en-Nisâ 4/94) buyurularak buna işaret edilir. Hz. Peygamber de imanda ikrarın önemini vurgulamak ve kelime-i tevhidi söyleyenin, müslüman kabul edilmesi gereğine işaret etmek için şöyle buyurmuştur: “İnsanlar Allah’- tan başka Tanrı yoktur, Muhammed O’nun elçisidir deyinceye kadar kendileriyle savaşmakla emrolundum. Ne zaman bunu söylerlerse, can ve mal güvenliğine sahip olmuş olurlar…” (Buhârî, “Cihâd”, 102; Müslim, “Îmân”, 8; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 104). Bu sebeple imanını diliyle ikrar ettiği veya davranışlarına yansıttığı sürece herkesin İslâm toplumunun tabii bir üyesi olarak görülmesi, can ve mal güvenliğine sahip olması, dünyevî-dinî ahkâm, sosyal ve beşerî ilişkiler bakımından da müslümanın sahip olduğu bütün statü, hak ve sorumluluklara muhatap olması gerekir. (İlmihal, s.79)”

Makul olan da yukarıda ifade edildiği şekliyle amel etmektir. Yoksa Müslüman toplumları tekfir ederek, İslam ve insanlık adına bir menfaat ummak nasıl mümkün olacaktır? Tekfirci grupların bu anlayışları, Müslümanların birbirine düşmesinden başka hiçbir sonuç doğurmayacaktır. Bu da İslam düşmanlarının en çok arzu ettikleri şeydir. Dolayısıyla, tekfirci anlayışa sahip kişilerin, Müslümanların birbirine düşmesinde menfaati olan ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından yönlendiriliyor olmaları kuvvetle muhtemeldir.

Türkiye’de tekfirci anlayışa sahip kişiler, genellikle El-Kaide üyeliğinden tutuklanmakta ancak ne bu kişiler El-Kaide üyeliğini, ne de yukarıda El-Kaide sözcüsünün ifadelerinde yer aldığı üzere El-Kaide bu kişilerin kendilerinden olduğunu kabul etmemektedir. Bu anlayıştaki kişilerin Türkiye’de henüz herhangi bir eylem yapmadıkları bilinmekte ancak diğer İslam ülkelerinde özellikle Şii camilerine karşı yapılan eylemlerde bu anlayıştaki insanların rol aldıkları bilinmektedir.[13] Bu anlayıştaki grupların, diğer (radikal olarak kabul edilen) İslami örgütlerle de çatışmaya girdikleri, bu çatışmalarda çok sayıda Müslümanın öldüğü bilinmektedir.[14]

İslam âlemi ve insanlık için büyük bir tehlike olarak ufukta görünen ve hızla yayılan bu anlayışa karşı İslam alimleri, akademisyenler ve devletin ilgili kurumları, toplumu bilinçlendirmeye çalışmalı ve bu konuda farkındalık oluşturmalıdır.

.

Süleyman ERDEM[email protected]

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

.

[1] Diyanet ilmihalinde şirk şöyle tanımlanıyor; “Sözlükte “ortak kabul etmek” anlamına gelen şirk, terim olarak Allah Teâlâ’nın tanrılığında, isim, sıfat ve fiillerinde, eşi, dengi ve ortağı bulunduğunu kabul etmek demektir. Müşrikler Allah’ın varlığını inkâr etmezler. O’ndan başka ilâh olduğunu kabul edip, onlara da taparlar veya isimleri, sıfatları, irade ve otorite sahibi olması açısından Allah’a eşdeğer güç ve varlıklar tanırlar.

Şirk ile küfür birbirine yakın iki kavramdır. Aralarındaki fark, küfrün daha genel, şirkin ise daha özel olmasıdır. Bu anlamda her şirk küfürdür, fakat her küfür şirk değildir. Her müşrik kâfirdir, fakat her kâfir müşrik değildir. Çünkü şirk sadece Allah’a, zât, isim ve sıfatlarına ortak tanıma sonucu meydana gelir. Küfür ise, küfür olduğu bilinen birtakım inançların kabulü ile gerçekleşir. Küfür olan inançlardan biri de Allah’a ortak tanımadır. Meselâ Mecûsîlik’te olduğu gibi iki tanrının varlığını kabul etmek şirk olduğu gibi aynı zamanda küfürdür. Halbuki âhiret gününe inanmamak küfürdür, ama şirk değildir. Allah’a şirk koşmak günahların en büyüğüdür. Şirk dışındaki günahları, Allah’ın dilediği kimse için bağışlayacağı bir âyette şöyle ifade edilir: “Allah kendine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır” (en-Nisâ 4/116).”

[2] https://www.islam-tr.org/demokrasi/23078-islamda-demokrasinin-hukmu-ve-particilik.html

[3] http://www.davetulhaq.com/tr/index.php?topic=10922.0

[4] “Halis Bayancuk tutuklandı” http://www.sutunhaber.com/96488_haber.html

[5] http://tevhiddersleri.com/2010/02/guncel-itikat-meseleleri adresinden indirilebilmektedir.

[6] http://ebuhuzeyfeturki.wordpress.com/2012/10/09/ben-kimim/

[7]

[8]

[9] “Hz. Peygamber Tebük’te yirmi gün kadar kaldıktan sonra, ashab-ı kiramın ileri gelenleri ile istişare ederek geri dönmeye karar verdi. Çünkü Bizans ordusu saldırmaya cesaret edememiş ve amaca ulaşılmıştı. O gün için daha fazla ileri gidip kan dökmeye ihtiyaç yoktu. Çünkü Şam yöresini fetih gibi bir amaçla yola çıkılmamıştı. Üstelik Şam yöresinde bulaşıcı bir hastalık (tâun) olduğu da haber alınmıştı. Geri dönüş için yola çıkan ordu Ramazan’ın ilk günlerinde Medîne’ye ulaştı. Hz. Peygamber Tebük’e giderken Medine’ye bir saat uzaklıktaki Ziyevan köyüne geliniğinde münâfıklardan bir heyet gelerek: “Ey Allah’ın Resulu! Biz hastalar ve Kuba mescidine gelemeyenler için özellikle yağmurlu gecelerde namaz kılmak üzere bir mescid bina ettik. Teşrif edip burada namaz kıldırsanız, hayır ve bereketle dua buyursanız” dediler. Hz. Peygamber bunun dönüşte olabileceğini söylemişlerdi. Bunun üzerine Tebük dönüşü bu sözü Allah elçisine hatırlatıp yeni yapılan mescide gelmesini rica ettiler.

Bu mescid Ebû Âmir Fâsık adlı bozguncu münafık ve fasığın teşviki ile münafıklarca Kuba Mescidinin cemaatını bölmek niyetiyle yapılmış ve Hz. Peygamber’e suikast düzenlemek üzere içi silâhla doldurulmuştu. Hz. Peygamber bu mescide gitmeye hazırlanırken Cebrail (a.s) gelerek durumu haber verdi.

Kur’an-ı Kerîm’de bu mescidden şöyle söz edilir:

Zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah ve Resulune karşı savaşanlara gözetleme yeri hazırlamak üzere bir mescid yapanlar; “Biz sadece iyilik yapmak istiyorduk” diye yemin ederler. Allah da şahittir ki bunlar yalancıdırlar” (et-Tevbe, 9/107). “Ey Muhammed! Bu mescidde asla namaz kılma. Şüphesiz ki, başlangıcından itibaren takva üzere kurulan mescidde (Kuba mescidi) namaz kılman daha hayırlıdır. O mescidde kendilerini maddî ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardır. Allah temizlenmek isteyenleri sever” (et-Tevbe, 9/108; bk. 109, 110).

Bunun üzerine Hz. Peygamber ashab-ı kiramdan Mâlik b. Dehsan ile Ma’n b. Adiyy (r. anhümâ)’yi Mescid-i Dırar’ı yıkmak üzere gönderdi. Bu sahabeler mescidi yakıp yıktılar. Böylece kötü amaç için bina edilen bir mescid ortadan kaldırılmış oldu (bk. İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, III, 71; İbn Sa’d, Tabakât, III, 540 vd; İbn Kesîr, Muhtasar Tefsîr, II, 169; Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarih, X, 422).” (http://www.sevde.de/mescidi_diran.htm)

[10] http://www.islamidavet.com/2012/08/...de-halk-sirke-bulasiyor-bahanesiyle-yiktilar/

[11] https://www.islam-tr.org/ilmi-munaz...-sami-tekfir-hakkinda-onemli-aciklamalar.html

[12]
(02:33 -05.09)

[13] Örneğin bakınız; http://www.zeynebiye.com/79975_Tekfirciler-Yine-Saldirdi.html ve “Irak’ta müşrik Şiilere bombalı saldırıları biz düzenledik” http://www.rasthaber.com/90361_–irak-ta-musrik-siilere-bombali-saldirilari-biz-duzenledik-.html

[14] Örneğin bakınız; “Hamas ile ‘Tekfirciler çatıştı: 21 ölü” http://www.nebeonline.com/haber/hamas-ile-tekfirciler-catisti-21olu-1026.htm
Ve yorumlar
Müslümanlar arasına fitne fesat sokmaya çalışan, onları bölmeye çalışan, birilerini oraya buraya sokan, farklılıkları zenginlik olarak görmeyip ayrımcılık tohumları eken böyle oluşumları deşifre etmek, hoşgörü dini olan yüce dinimiz adına, aynı zamanda insanlık adına bir hizmettir. Ağzına sağlık Süleyman kardeşim. 1.Yorum
Kusura bakmayın sayın erdem fakat siz alim misiniz,insanlar nelere göre tekfir edilir,nelere göre tekfir edilmez sanırım bilmiyorsunuz.Ben tekfirci değilim fakat tekfir edilmesi gerekeni tekfir ederim.(Evet namaz kılsa bile)Çok insanlar biliyoruz namaz kılar ama Allah’ın hükmünden yüz çevirir.Şu kendilerine Kitap’tan pay verilmiş olanlara bak, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabı’na çağrılıyorlar da içlerinden bir zümre yüz çevirerek dönüp gidiyor Ali imran 23.Ayrıca o yazdığınız sitelerin hiçbirinde ortaya söz atılıp delil konmaması rastladığım bi durum değil. 2.Yorum

Süleyman Bey demokrasi hakkında görüşlerim değişti…. Arık bende demokrasinin ve laikliğin budizm yahut şamanizm gibi bir din olduğuna ve türkiyede yaşayan çoğu insanın müşrik olduğuna (hüccet kendisine ikame edilene kadar) iman ediyorum… ateş çukurunun kenarındaymışız… ve dünya hayatı bizi gerçekten aldatmış….
3.Yorum
Yüce rabbim işine bak subhanallah yazıyı yazan arkadaş tekfir konusunda birkaç siteden derme çatma yarım bilgilerle tekfiri ve demokrasiyi anlatmaya bu insanları öcü gibi göstermeye çalışmış ama yazılan yorumlar her hayrda bir şer her şerde de bir hayr niteliğinde olmuş.evet demokrasi bir dindir ve Allahın hükmetmedikleri şeylerle hükm koyanlarda kafirin ta kendileridirler.neden bu gerçeği görmek istemiyorsunuz tekfir gerektiği kişilere yapılır doğrudur.inşallah rabbimin izniyle hak batıldan ayrılacaktır ve tevhid gün yüzüne çıkacaktır. 4.Yorum
bu yazıyı okuyunca hakkaten oy vermemek lazım dedim,sağolun.. 5.Yorum

Selamun Aleyküm .
Öncelikle şunu söylemek isterim,başta kendime, bu vakte kadar ne kadar dinimizle ilgili konularla ilgilendik, inanmanın gereklerini bildik … Doğduktan sonra atalarımızın dini üzere bir nevi devam etmiş olduk . Durum bu şekilde iken bizler dinimize dair hiçbirşeyi araştırmazken şirke düşmemiz kaçınılmaz olur ve müşrik, kafir oluruz..
Oy verme konusunda söz söylemeye gerek görmüyorum. Kur’an okuman yeterli olur .
En başta dediğim nokta burası . Biz kitap okumayarak kendimizi islama atfediyoruz . Ne güzel :) . Bedava cennet.

Allah bizlere Tevhid konusunda yardımcı olsun .. Ayaklarımızı sabit kılsın. Kalplerimiz onun elindedir … 6.Yorum

Sitenin linki: http://sahipkiran.org/2013/05/14/tekfirciler/#_ftn6
 
F Çevrimdışı

fatih can

Üye
İslam-TR Üyesi
ENSAR MERAK EDİYORUM AYIN 7 SİNDE SEÇİME GİDİLECEK ..BAK AYLAR ÖNCESİNDEN HER PARTİ PROPANGANDYA BAŞLADI BU UĞURDA KAVGALAR EDİLİYOR.HERKES Bİ PARTİNİN BAYRAĞI ALTINDA ADETA SAVAŞIYOR HALBUKİ KURAN VE SÜNNET ARALARINDA OLDUĞU HALDE BUNU YAPIYORLAR. ŞİMDİ BU PARTİCİLER EĞERKİ BU HALKI OLUŞTURUYORSA BU SEÇİME KATILAN HALK MÜŞRİK KAFİR OLMUYORMU. Kİ BUNLARIN SADECE DEMOKRASİ KÜFÜRLERİ YOK HALKIN NEREDEYSE YARISINDAN ÇOĞUDA YA CEMAATÇİ YADA TARİKATÇI..SENCE KAFASI DÜNYALIK HERŞEYE ÇALIŞAN PARA İÇİN SERVET İÇİN DÜNYALIK İÇİN HERTÜRLÜ YOLU VE DÜMENİ BİLEN BU İNSNANLAR ALLAHIN DİNİNE KÜFR EDERKEN CEHALETLERİYLE MAZURMUDURLAR..
 
F Çevrimdışı

fatih can

Üye
İslam-TR Üyesi
BENCE BAZILARI CEHALETLE DİNDEN YÜZ ÇEVİRMEYİ BİRBİRİNE KARIŞTIRIYORLAR BUDA ÇOK İLİMSİZCE YAPILAN BÜYÜK BİR HATADIR..
 
ENSAR Çevrimdışı

ENSAR

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ENSAR MERAK EDİYORUM AYIN 7 SİNDE SEÇİME GİDİLECEK ..BAK AYLAR ÖNCESİNDEN HER PARTİ PROPANGANDYA BAŞLADI BU UĞURDA KAVGALAR EDİLİYOR.HERKES Bİ PARTİNİN BAYRAĞI ALTINDA ADETA SAVAŞIYOR HALBUKİ KURAN VE SÜNNET ARALARINDA OLDUĞU HALDE BUNU YAPIYORLAR. ŞİMDİ BU PARTİCİLER EĞERKİ BU HALKI OLUŞTURUYORSA BU SEÇİME KATILAN HALK MÜŞRİK KAFİR OLMUYORMU. Kİ BUNLARIN SADECE DEMOKRASİ KÜFÜRLERİ YOK HALKIN NEREDEYSE YARISINDAN ÇOĞUDA YA CEMAATÇİ YADA TARİKATÇI..SENCE KAFASI DÜNYALIK HERŞEYE ÇALIŞAN PARA İÇİN SERVET İÇİN DÜNYALIK İÇİN HERTÜRLÜ YOLU VE DÜMENİ BİLEN BU İNSNANLAR ALLAHIN DİNİNE KÜFR EDERKEN CEHALETLERİYLE MAZURMUDURLAR..
Subhanallah,nasılda ajitasyon yapıyorsun halk belamlar tarafından cahil bırakılmış kendilerine islam diye tağutları desteklemek öğretilmişken sen bu halkı tekfir edersin,cehaletleri mazerettir,sana seleften,şeyhülislamdan delil getirsem ,kendilerini tekfir edenl kabirlerden istiğaseye çağıran,haşa Allah(s.v.t) nın kelamına mahluktur diyenleri,ve daha buraya yazmadığım bir çok sapkınlığa çağıranları tekfir etmediğine dair nakil getirsem dönecek misin?Bir kaç mesajını takip ettim vede aşırılıklarını gördüm , ne zaman alenen ortaya çıkacağını merak ediyordum ...
 
Hilafet Sancağı Çevrimdışı

Hilafet Sancağı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ENSAR MERAK EDİYORUM AYIN 7 SİNDE SEÇİME GİDİLECEK ..BAK AYLAR ÖNCESİNDEN HER PARTİ PROPANGANDYA BAŞLADI BU UĞURDA KAVGALAR EDİLİYOR.HERKES Bİ PARTİNİN BAYRAĞI ALTINDA ADETA SAVAŞIYOR HALBUKİ KURAN VE SÜNNET ARALARINDA OLDUĞU HALDE BUNU YAPIYORLAR. ŞİMDİ BU PARTİCİLER EĞERKİ BU HALKI OLUŞTURUYORSA BU SEÇİME KATILAN HALK MÜŞRİK KAFİR OLMUYORMU. Kİ BUNLARIN SADECE DEMOKRASİ KÜFÜRLERİ YOK HALKIN NEREDEYSE YARISINDAN ÇOĞUDA YA CEMAATÇİ YADA TARİKATÇI..SENCE KAFASI DÜNYALIK HERŞEYE ÇALIŞAN PARA İÇİN SERVET İÇİN DÜNYALIK İÇİN HERTÜRLÜ YOLU VE DÜMENİ BİLEN BU İNSNANLAR ALLAHIN DİNİNE KÜFR EDERKEN CEHALETLERİYLE MAZURMUDURLAR..

bu konu defalarca işlendi,o dediğin insanların(müslüman halkın) çoğu daha bunun küfür olduğunu bile bilmiyor.Ensar kardeşin dediği gibi halk cahil bırakılmıştır.Belamlarca saptırılmıştır.Ve cehaletleri kısmen(sınırsız olmasada) mazerettir.tevilleri de öyle.Ama sınırsızca bir mazeret söz konusu değil.Delillerle hüccet ikame edilip şüpheler giderilmedikçe bireyler tekfir edilmezler.Bu muayyen tekfirde böyledir.Mutlak tekfirde de halk karışık bir konumda olduğu için net bir hüküm veremiyorum ben.Kendini islama nispet eden bir halk olduğundan geneli müslüman bir halk diyoruz.Hataen insanları tekfir etmemek için en uygunu budur.İç yüzünü Allah bilir.

hem toplumları tekfir etmeye neden bu kadar meraklısın?Sana bir ödül falan mı veriyorlar halkı tekfir edince?söyle de bilelim.Bu yaptığın usülsüz ve aşırı(hatalı) tekfirciliğinle doğru yolda olduğunu sanma.Böyle sapık bir menhec, kuran ve sünnet yolu değil, menheci değil.
 
A Çevrimdışı

ahmet ömer

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BENCE BAZILARI CEHALETLE DİNDEN YÜZ ÇEVİRMEYİ BİRBİRİNE KARIŞTIRIYORLAR BUDA ÇOK İLİMSİZCE YAPILAN BÜYÜK BİR HATADIR..
sana ışidden örnek vereyim ırak el kaidesi lideri şehit ömer bağdadinin konuşması
CFCGcmbUMAAFJsT.jpg
 
Hilafet Sancağı Çevrimdışı

Hilafet Sancağı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
fatih can, çoğu insan tarafından aşırıcı bulunan ışid dahi halkları senin yaptığın gibi tekfir etmiyor.Kendini islama nispet eden halkların genelini müslüman gördüklerine dair bir sürü açıklamaları var sadece bu örnek değil.Gerçi kötü zan yapmış gibi olmayayım ama sen ışid'i bile tekfir eden uçmuş tekfircilere benziyorsun yani.
 
Ahlu Tawheed Çevrimdışı

Ahlu Tawheed

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Subhanallah,nasılda ajitasyon yapıyorsun halk belamlar tarafından cahil bırakılmış kendilerine islam diye tağutları desteklemek öğretilmişken sen bu halkı tekfir edersin,cehaletleri mazerettir,sana seleften,şeyhülislamdan delil getirsem ,kendilerini tekfir edenl kabirlerden istiğaseye çağıran,haşa Allah(s.v.t) nın kelamına mahluktur diyenleri,ve daha buraya yazmadığım bir çok sapkınlığa çağıranları tekfir etmediğine dair nakil getirsem dönecek misin?Bir kaç mesajını takip ettim vede aşırılıklarını gördüm , ne zaman alenen ortaya çıkacağını merak ediyordum ...

Kuran ve sünnetten delil getir, alimlerden değil.

Alimlerin sözleri delil değil delillendirmeye muhtaçtır.

Ha bana dönüp dolaşıp kendini yaktıran adam kıssası gibi fetret ehli delillerini getirme. Zira bunlar zaten ilme ulaşma imkanına sahip değildiler.
 
ENSAR Çevrimdışı

ENSAR

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kuran ve sünnetten delil getir, alimlerden değil.

Alimlerin sözleri delil değil delillendirmeye muhtaçtır.

Ha bana dönüp dolaşıp kendini yaktıran adam kıssası gibi fetret ehli delillerini getirme. Zira bunlar zaten ilme ulaşma imkanına sahip değildiler.
Sen ne dediğin farkında mısın,alimler nereden delil getiriyorlar kendi kafalarından mı uyduruyor bre ahmak herif,ulemayı devre dışı bırakalımda senin gibi daha doğru dürüst kuran okumasını dahi bilmeyen,dillerinde sadece müslümanları tekfir etmekten başka bir şey olmayanlar mı konuşsun ilimden yoksun herifler hepiniz ilmini! toplasak, Şeyhülislam ibni teymiyyenin ilminin milyonda,biri eder mi?Gelmiş bana alimlerden delil getirme bunlar ,adı üstünde alim yol gösterici ,Allah(s.v.t) demiyor mu zikir ehline sorun diye demiyor mu bilenlerle bilmeyenler bir olur mu diye, delil getireceğim kendi kafanla ,ilim sandığın 2 kitap okumakla konuşacaksın,bre ahmak herif sizler nasılda bu foruma dadanıyorsunuz anlamış değilim ,Allah rasulü(s.a.v) demiyor mu ,alimler peygambelerin varisleridir diye...
 
Ahlu Tawheed Çevrimdışı

Ahlu Tawheed

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sen ne dediğin farkında mısın,alimler nereden delil getiriyorlar kendi kafalarından mı uyduruyor bre ahmak herif,ulemayı devre dışı bırakalımda senin gibi daha doğru dürüst kuran okumasını dahi bilmeyen,dillerinde sadece müslümanları tekfir etmekten başka bir şey olmayanlar mı konuşsun ilimden yoksun herifler hepiniz ilmini! toplasak, Şeyhülislam ibni teymiyyenin ilminin milyonda,biri eder mi?Gelmiş bana alimlerden delil getirme bunlar ,adı üstünde alim yol gösterici ,Allah(s.v.t) demiyor mu zikir ehline sorun diye demiyor mu bilenlerle bilmeyenler bir olur mu diye, delil getireceğim kendi kafanla ,ilim sandığın 2 kitap okumakla konuşacaksın,bre ahmak herif sizler nasılda bu foruma dadanıyorsunuz anlamış değilim ,Allah rasulü(s.a.v) demiyor mu ,alimler peygambelerin varisleridir diye...

Alimlere hakaret etmedim, sana İslam ilminde bir kaideyi söyledim: "Alimlerin sözleri delil değil delillendirmeye muhtaçtır." Alimlerin yanıla da bilirler, isabet ede de bilirler. Onlar put değildir. Yanlış içtihadları olabilir. Onları hatasız görenler hristiyanlardı onlar da "din adamlarını rabb edindiler." tevbe 31

Zikir ehline sormaktan kastı İbn Hazm, 'ayeti ve hadisi ezbere bilen, bu ikisinden kaynaklı alıntı eden kişilerin' olduğunu söyler.

Öyle bir hadis bilmiyorum. Varsa bana delilini sıhhatini getir. Sahih olsa bile bu o alimin kendi görüşüyle değil Kuran ve sünnetle hüküm vermesini kast eder.

Sana Kuran ve sünnetten delil getir diyorum sen bana alimleri aşağılamak ithamında bulunuyorsun.
 
F Çevrimdışı

fatih can

Üye
İslam-TR Üyesi
bu forum allah rızası için değilde sadece bir grubun kendine has fikirleri için açılmışsa allah cc bereketli kılmasın allahumme amin yok allah rızası için açılmışsa insanlar kendi hür iradeleriyle birşeyleri paylaşmak birşeyleri öğrenmek birilerine yardımcı olmak için açılmışsa allahcc bereketli kılsın..
ama ne hikmetse bir konu hakkında delil istendiğinde site yöneticileri gibi düşünmediğini söylediğinde farklı bir konu hakkında soru sorulduğunda id. ile ilgili bir şey sorulduğunda hemen önyargı ile bakılıyor insanlar töhmet altında bırakılıyor ve hemen fforumdan üyelikten atılıyor bu ne yaaa böyle şeyde allahın rızası olmaz.. ben birkaç soru sordum adam yazmışki BENDE BEKLİYORDUM BAKALIM NEZAMAN YÜZÜ ORTAYA ÇIKACAK DİYE bune yaa siz insanların fikirlerinden sebep onlara böyle önyargıyla bakarsanız kusura bakmayın ama ehli taassubçu sofilerden ne farkınız kalır...sözüm ona sen benim kalbimimi yardın yahu bune cahillik..
insanları hemen tekfirci harici diye yaftalamak kolay olmasa gerek..ilmi olan buyursun başbaşa konuşalım ..nevar bunda... çok mu zor acaba ..dağdan taşmı taşı diyoruz insan gibi konuşalım ilmi olsun herkes istifade etsin. subhanallah..
 
S Çevrimdışı

Süleyman Incek

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
süleyman banamı diyorsun bunu
Evet sana diyorum ... son mesajının ilk satırlarından sonra bir tekfir bekliyorum ...
Yani şov buraya doģru gidiyor ...
Hakkın ortaya çıkmasını isteyin bir kişinin birkere uslübu doğru olur ...
adam şöyleyse böyle olsun .. öyle değilse böyle olsun die beddua ediyor utanmadan ... sonra delilden bahsediyor ..
 
F Çevrimdışı

fatih can

Üye
İslam-TR Üyesi
allahtan hiçmi korkmassın yahu ittegullah kendini tekfir ettirecek başka bir cahil bul kendine..
 
Ahlu Tawheed Çevrimdışı

Ahlu Tawheed

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Hakikaten sizin kalbinizi bir taasup bürümüş. İlminiz varsa ilimle çürütün. Harici tekfirci diye suçlamayın, delil getirin. Ben o veya forumdan başkası hatalıysa, hatadan dönelim. Müşriklere gösterdiğiniz hoşgörüyü size göre aşırı gitmiş müslümanlara da gösterin. Bozuk plak gibi aynı şeyleri söylüyorsunuz.

FORUM YÖNETİCİLERİNE RİCAM, FORUMU YAFTACI DEĞİL İLİM MEKANI HALİNE GETİRMEK, HATA SAHİPLERİNİN İRŞADINA VESİLE EDİLİR KILMAK

Yahu delil getir dedim diye alim düşmanı edildim!
 
ENSAR Çevrimdışı

ENSAR

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Alimlere hakaret etmedim, sana İslam ilminde bir kaideyi söyledim: "Alimlerin sözleri delil değil delillendirmeye muhtaçtır." Alimlerin yanıla da bilirler, isabet ede de bilirler. Onlar put değildir. Yanlış içtihadları olabilir. Onları hatasız görenler hristiyanlardı onlar da "din adamlarını rabb edindiler." tevbe 31

Zikir ehline sormaktan kastı İbn Hazm, 'ayeti ve hadisi ezbere bilen, bu ikisinden kaynaklı alıntı eden kişilerin' olduğunu söyler.

Öyle bir hadis bilmiyorum. Varsa bana delilini sıhhatini getir. Sahih olsa bile bu o alimin kendi görüşüyle değil Kuran ve sünnetle hüküm vermesini kast eder.

Sana Kuran ve sünnetten delil getir diyorum sen bana alimleri aşağılamak ithamında bulunuyorsun.
Benim anlamadığım şudur sen alimlerden delil getirme kuran ve sünnetten delil getir diyorsunya bende diyorum ki alim dediğimiz insanlar kuran ve sünnetin dışında bir şey ile mi delil getiriyorlar,oku bak bakalım cehalet mazeret mi?
3. Mazeret : Bilmeme - Cehalet
Cehalet iki zumre insan için söz konusudur.

1. Kendisine hiç davet ulaşmayan, iki peygamber arasında yaşayan ve isimlerine ehl-i fetret denilen insanlar.
2. Peygamberin daveti kısmen kendilerine ulaşan fakat tümüyle ulaşmayan gerek Dar’ul harbte yaşadığından gerekse topluluklardan uzak adalarda, dağlarda vs. yaşayan dinin tamamını bilmeyen insanlar için söz konusudur.
1. sınıftan olan cahiller yani ehl-i fetret olanların ahirette akıbeti ne olacaktır?
Dünyada bunların kafir olduğu , kendilerine kafir muamelesi yapılacağı muhakkaktır.

Adl-i ilahide sorumlu olacaklar mı olmayacaklar mı?
Bu husuta iki görüş zikredilmektedir.

Birincisi :
Maturidi ve Hanefilerin bayraktarlığını yaptığı görüştür ki; buna göre kişiye hiçbir peygamberin daveti ulaşmasa dahi onun Allah’ın zatını, genel olarak sıfatlarını bilme mecburiyeti vardır, aksi taktirde ahirette sorumlu olacaktır. Sorumluluğunun derecesi hususunda da aynı mezheb aynı görüş içerisinde iki görüş vardır.
Birincisine göre “ebedi olarak cehennemde kalacaklardır” manasını kastetmektedirler. İkincisine göre “ahirette günahkar olarak haşrolunacaklar, belli hesabları verdikten sonra akıbeti belli değil Allah bilir” diye ifade etmişlerdir.
Bu gurubun özetle delilleri şunlardır:

Ey Muhammed hatırla, Bir zaman Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zurriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahid tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dediği vakit, onlarda demişlerdi ki "evet biz şahidiz ki Sen bizim Rabbimizsin" dediler. (Yüce Mevla)kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu." demeyesiniz diye (yapmıştık). (A’raf 172)
Ayet ahiratte sorumluluğu dolaylı yoldan ifade ediyor. Çünkü insanlık yaratılışında zerrecikler olarak Rabbinin varlığını kabul etmiş, kafasına monte edilen aklı da bunu bilecek güçtedir. Bunu kullanmazsa, acizse muaftır, aciz değil diğer dünyevi işlere kullanıyor dinine kullanmıyorsa adl-i ilahide hesabı vardır. Diğer ayet-i kerime:
{30 حَنِيفاًوَجْهَكَ لِلدِّينِفَأَقِمْ
Sen yüzünü hanif olarak dine çevir. Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. (A’raf 172)

Ayeti kerimede insanın fıtratının temiz olarak yaratıldığı , Allahın dinini kabullenecek temayul ve güçte olduğu beyan buyuruluyor. Buna rağmen Allahın dinini fıtratının gereği bilmezse özellikle yüce Mevla’yı ve sıfatlarını bilmezse ahirette hesaba çekilecektir. Diğer yönden Ankebut 61’de

Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?”
buyurulmaktadır.
Bakınız muşrikler, Allah’ın yeri ve gökleri yaratıldığını itiraf edip kabul ediyorlar. Buna akıllarıyla vardılarsa yine Allahın birliğini ve diğer sıfatlarını da bilmek zorundadırlar. Yine Mu’minin suresi 84 -85 de:

-(Rasulum!) onlara de ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?"
- "Allah'a aittir" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?" de. (Mu’minun 84-85) Ve benzeri ayetleri ileri sürüp ahiratte insanların sorumlu olacaklarını , Allahın zatı ve sıfatlarından hesaba çekileceklerini zikretmişlerdir.
Hadis olarak; konuyla ilgili olarak şu iki hadis zikredilmektedir.

Enes’ten nakledilen bir rivayette de şöyle anlatılmaktadır:
Biri: Ya Rasûlullah, babam nerededir? diye sordu. Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem):
Cehennemdedir” buyurdu.
Adam, arkasını dönüp üzgün üzgün giderken, Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) onu çağırdı ve:
Benim de, senin de baban cehennemdedir” buyurdu.
(Muslim, İman, 347-203; Ebû Dâvûd, Sunne, 17-4717; Ahmed b. Hanbel, Musned, 119, 268.)

Başka bir rivayette de şöyle denilmektedir:
Ebû Hureyre’den yapılan bir rivayete şöyle buyurmaktadır:
Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) annesinin kabrini ziyaret etti. (Kabrin yanındayken) ağladı. Yanındakileri de ağlattı. Sonra şöyle buyurdu:
Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabbimden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi. Kabirleri ziyaret ediniz, çünkü onlar ölümü hatırlatır
(Ebû Dâvud, Cenâiz 77-3234; İbn Mâce, Cenâiz 49-1572, Muslim, Cenâiz, 105, 106, 108-976; Tirmizî, Cenâiz, 60; Nesâî, Cenâiz, 101-2042; Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 441; V, 356.-s.441)

Görüldüğü gibi hadisi şerifte Rasulullah (s.a.v.) daha 6 yaşındayken kaybettiği annesine dua etmeyi taleb etmiş yüce Mevla izin vermemiştir. Eğer kurtuluşa eren, necate erenlerden olsaydı yüce Mevla izin verirdi diye beyanda buyurmuşlardır.

İkincisi :
Eşari ve ona tabi olan alimlerin fetret ehl-i ile mezhebi ise;
Kendisine peygamber gönderilmeyen veya peygamberin daveti kendisine ulaşmayan insanlara ahirette sorumluluk söz konusu değildir. Velev ki Allah’ın zatı ve sıfatları hakkında dahi olsa. Zira Yüce Mevla İsra suresi 15. ayette yüce Mevla :
“… Biz bir Peygamber göndermedikçe, hiç kimseye azab edecek değiliz”. (İsra 15) buyurmuştur.
Bunlara peygamber gönderilmediği, daveti ulaşmadığına göre ahirette nasıl kendilerine azab edilir.

Diğer gurup, birinci görüş sahipleri bu delile cevaben:
“ayeti kerime biz onlara dünyada azab etmeyiz” diye buyurulmuştur yoksa ahiretteki azabı bakidir.”
(Kanaatimizce ayeti kerime mutlak ifade edilmiştir. Onun sadece dünya için geçerli olabilir diye söyleme bir tevildir. Doğruda olabilir yanlışta-Hasan hoca)

2. Kendilerine peygamber gönderilmiş, onun daveti kendilerine ulaşmış fakat tümüyle ulaşmamış insanlar, bu tür insanlardır. Bu tür insanlar, yani dinin tümünün kendilerine ulaşmamış insanların kendilerine ulaşan kısımların tamamından adl-i ilahide sorulacaklarında ittifak vardır.
Ancak dinin kendilerine ulaşmadığı dallarda dini bilmez, sert davranırlarsa hatta kendilerini inkara götürecek laflar söylerde, ciddi bir şekilde uyarılıp onun inkar olduğu kendilerine tebliğ edilmezse bunlar adl-i ilahide sorumlu olmayacakları, bilmedikleri konulardan mazur kalacakları beyan edilmiştir.
Öyle ki bu durum Rasulullah (s.a.v.) zamanında bile yani dine ters sözleri söyleme hatta yüce Mevla’nın bazı sıfatlarında sorularak sorarak “böyle midir” diyerek öğrenmeye çalışmalar olmuştur. Onların cehaletleri Rasulullah (s.a.v.) tarafından mazur görülmüş, kendilerine imanlarını yenilemeleri veya küfre düştükleri tövbe edip yeniden Müslüman olmaları beyan edilmemiştir.

Aşağıda zikredeceğimiz ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde de bunlar vurgulanmaktadır.

Evvela daha önce zikrettiğimiz cehaletin mazeret olduğunu beyan eden İsra 15. ayeti kerimeye ilaveten şu ayetlerde zikredilmiştir:

Eğer biz, onları bundan (peygamber veya Kur'ân'dan) önce bir azab ile yok etseydik, muhakkak "Ey Rabbimiz! bize bir peygamber gönderseydin de, alçak ve rezil olmadan önce âyetlerine uysaydık, olmaz mıydı?" diyeceklerdi (Ta ha 134)

“Yüce Mevla peygamber göndermese onların bu iddiaları baki kalırdı. Peygamber gönderilip daveti ulaşanların artık böyle bir şey söyleme hakkı yoktur” diye izah edilmiştir.

-Daha önce sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere de (vahyettik).Ve Allah Musa ile de konuştu.
- Peygamberleri müjdeciler ve azab habercileri olarak gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak üstündür, yegane hikmet sahibidir.(Nisa 164-165)
Ayet-i Kerimede uyarıcı ve müjdeleyici peygamberler gönderdik ki artık peygamberler kendilerine geldikten sonra kimse kendisine bir gerekçe sunarak bana peygamber gelmedi demesin. Binealeyh peygamberin davetinin kendisine ulaşmayanın böyle bir şeyden sorumlu olacağı beklenilmemelidir. Adli İlahide buna müsaade edilmez.

De ki: ….. "bu Kur'ân vahyolundu ki, onunla hem sizi, hem de sizden sonra kendisine ulaşan herkesi uyarayım.” (En’am 19)
Belli ki Kur’an kendisine ulaşmayanlar bu hükmün dışında kalıyor. Başka bir ayeti kerimede Yüce Allah cehennemi vasfederken diyor ki :

-Az daha öfkeden çatlayacak. Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: "Size korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?" diye sorarlar.
- Derler: "Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz." dedik. (Mulk 8-9)

Görüldüğü gibi ayeti kerimede kendilerine uyarıcılar geliyor, onları yalanlıyorlar ondan sonra cehenneme girmeye hak ediyorlar. Uyarıcının uyarısı kendisine ulaşmayanlar sorumlu değillerdir.
-Ateştekiler, cehennem bekçilerine derler ki: "Rabbinize dua edin de bir gün olsun bizden azabı biraz hafifletsin."
- Bekçiler de: "Size peygamberleriniz mucizelerle gelmiyorlar mıydı?" diye sorarlar. Onlar: "Evet" derler. Bekçiler: "Öyle ise kendiniz dua edin" derler. Kâfirlerin duası ise hep çıkmazdadır, sapıklıktır. (Mu’min 49-50)
- İşte bu (Kur'ân) da mübarek bir Kitap'tır. Onu biz indirdik. Ona uyun ve Allah'tan korkun ki, size rahmet edilsin.
- (Onu size indirdik ki: "Kitap, sadece bizden önceki iki topluluğa (yahudi ve hıristiyanlara) indirildi; biz ise, onların okumasından habersizdik (o kitapları okuyamıyor ve dillerini anlayamıyorduk)" demeyesiniz.
- Yahut: "Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk", demeyesiniz. İşte size de Rabbinizden açık delil, hidayet ve rahmet geldi. Allah'ın âyetlerini yalanlayıp, onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmeleri sebebiyle azabın en kötüsüyle cezalandıracağız. (En’am 155-156-157)
-(Allah) "Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bugününüze kavuşacağınız hususunda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" deyince onlar: "Kendi aleyhimize şahidiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kâfir olduklarına şahidlik ettiler. (En’am 130)

Bu konudaki benzeri ayetler Kur’anı Kerim’de oldukça fazladır. Binealeyh kişiye davet tam ulaşmazsa adl-i ilahide ulaşmadığı dalda hesaba çekilmeyecektir.

Bakınız bu konuda İbn Kayyım el Cevziyye Tarikul Hicreteyn ve babu Saadeteyn adlı kitabında şöyle demektedir:
Allah c.c. ancak peygamberliğin ve peygamberin delilinin kendisine ulaştığı kimseyi azab eder. Bu kesin bir şeydir. Fakat insanları ferdlere indirgeyerek Zeyde emre bu deliller ulaştı, ulaşmadı bunu bilmemiz mümkün olmaz. Bunu ancak Allah bilir, Kullarıyla Allah arasındaki incelikleri Ona havale ederiz.”

Yani şunu demek istiyor ki, piyasada bir takım insanlar varsa kendi kanaatimizle “buna dava ulaşmış diyelim yoksa buna dava ulaşmamış diyelim” bilemeyebiliriz bu hususu Allah’a bırakın diyor.
Aslında kula gerekli olan şudur: İslam dininden başka bir dini kendine din edinen genel olarak kafirdir. Bizde Allah kuluna delilini göndermedikçe ona azab etmeyecektir. Buna mukabil işi kişilere bizzat indirgememek, Allahın ilmine bırakmak lazımdır. Yani sana davet ulaşmış, sende iman etmemiş kafirin tekisin demede tedbirli olun diyor. Bu mesele ahiretle ilgili meseledir. Dünyada ise biz bunlara görünürünü yaparız. Kafir görünümlü ise kafir muamelesi, Müslüman görünümlü ise müslüman muamelesi yaparız.
İbn Teymiyye’de fetvalar isimli eserinin 7. cildinin 237 sayfasından şöyle buyuruyor:
Bakarsın ki insan bir şeyi yalanlar veya inkar eder. Peygamberin onu haber verdiğini veya onu emrettiğini bilmez, öyle ki bunu bilecek olsa bunu yalanlamaz, inkar etmez. Sonra zaman gelir onu duyar veya öğrenir , düşünür yahutta anlamamışsa manasını kendisine açıklanır veya kendisi bir başka delilden onun manasını anlar yalanladığı şeyi tasdik eder. Bu onun için yeni bir tasdiktir, yeni bir imandır, imanının artması demektir. Bu kimse bilmediği bir şeyden dolayı daha önceden kafirdir anlamına gelmez, fakat cahil olduğundan mazur görülür. Bu usulde mucmel ve mufassala benzer” diye ibn Teymiyye devam ediyor.

Bu husustaki ayeti kerimeler ve pek çok daha alimlerin ifadeleri de bulunmaktadır.
Dinin kendilerine tebliğ edilmeyen bölümünü iman etmezlerse veya yalanlar iseler ahrette sorumlu olmaz diyenlerin izahları bunlardır.
Bu husustaki bazı hadisleri zikredeceğiz:
Ebu Said el Hudri , ebu Hureyre, Huzeyfe’tul Yeman , Ebubekir es Sıddik, Abdullah bin Mesud, Muaviye bin Hide’den rivayet edilen şu hadisi şeriftir:
Hadisin kısa rivayeti şöyledir.
Rasulullah (s.a.v.) bir adamı anlattı. “Ve bu sizden önce geçen ümmetlerden biriydi” buyurdu.
Allah c.c. bu adama bolca mal ve evlat vermişti. Ölüm gelip kendisine çatınca oğullarına” :
Yavrularım Beni sizin için nasıl bir baba görüyorsunuz?diye sordu.
Oğulları da :hayırlı bir baba biliyoruzdediler.
Rasulullah s.a.v. buyurdu ki: “Ne var ki bu adam Allah katına hiçbir şey göndermemişti, orada hiçbir şey hazinelememiş, depolamamıştı, hayrı yoktu”.
Ve şöyle dedi: “Eğer Allah bana gücü yeterse azab eder, sizler bakın düşünün ölünce beni yakın, kömür olduğumda beni ezin. Fırtınalı bir günde külümü savurun çevreye dağılsında Allah beni diriltmesin
Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Buna dair oğullarından ahidler aldı. Rabbime yemin olsun ki oğullarıda bunu yaptılar. Sonra onu fırtınalı günde külünü savurdular.”
Yüce Mevla buyurdu kiol”.
Hemen adam ayakta bir adam olarak yüce mevlanın karşısında dikildi.
Yüce Mevla buyurdu ki:Ey kulum , seni bu yaptıklarına sevk eden nedir?diye sordu.
Yakılıp savrulan ve sonra diriltilen adama dönüştürülen kul buyurdu ki : “Sen daha iyi biliyorsun ki senden korkmamdır”. dedi
Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Bu sözü ağzından çıkar çıkmaz Allah ona rahmet eyledi , affeyledi.”
(Buhari; tevhid 35, rikak 22, enbiya 50; Muslim 2754- 2757; Nesei Cenaiz 117; İmam Malik Muvatta Cenaiz 115; Ahmed b. Hanbel, Musned c.4. s.30-266)

Görüldüğü gibi bu kişi yüce Mevla’nın kendisinin zerrecikler halinde küllerinin savrulması hainde diriltemeyeceğine inanarak ölmüş. Fakat bunu bilmediğinden dolayı mazur görülmüş , affedilmiş.
Cehaletin mazeret olduğuna hadis olarak en büyük delillerden biridir.
Hadis sahihayn’de yani Buhari ve Muslim’de geçtiği gibi daha pek çok hadis kitabında geçmekte ve pek çok sahabeden gelmekte olması dikkate alınmalıdır.

İkinci bir hadis Muavviz’in kızı Rubeyye’den geliyor. Diyor ki :

Benim tam düğünümün yapıldığı gece Rasulullah (s.a.v.) geldi , şöyle senin oturduğun gibi benim döşeğime oturdu. Birtakım cariyelerde defler çalıyor, Bedir gününde öldürülen babalarına dair marşları, ağıtları söylüyorlardı.
Nihayet bir cariye şöyle dedi : ”İçimizde yarın ne olanı bilen peygamber de var”.
Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki : “Böyle söyleme, daha önce söylediğin şeyleri söyle”
(Buhari: Magazi 12, Nikah 48 , Edeb 51/ 4922 ; Ebu Davud; Tirmizi , İbn Mace)
Tirmizi, hadisin hasen ve sahih olduğunu söylüyor.

Görüldüğü gibi “içimizde yarın ne olacağını bilen peygamber var” diyen sahabeyi cariyeye, Rasulullah (s.a.v.) “Gaybi Allah’tan başka kimsenin bilmediğini” hatırlatarak “sen iman et küfre düştün” diye bir ikazda bulunmuyor , cehaletini mazeret kabul ediyor.

Üçüncü bir hadis-i şerif Muaz bin Cebel’in Rasulullah’a secde etme olayı.

Hadis Abdullah bin ebi Evfa, Suheb-iRûmî; Ebu Zabyen ve Zeyd bin Erkam gibi sahabilerden geliyor.
Hadisin kaynakları ise Ahmed bin Hanbel’in Musnedi, Taberani, İbni Mace, Bezzar gibi kaynaklar.
Bu hadisi şerifin kaynakları yukarıdaki birinci hadisi şerif kadar kuvvetli değil değil ancak çeşitli zatlar tarafından rivayet edilmiş olduğundan güven telkin ediyor.
Hadisin rivayetlerinden bir tanesini aktaralım :

Abdullah bin ebi Evfa diyor ki ; Muaz , Şam’dan gelince Rasulullah’a secdeye kapandı.
Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Ey Muaz bu da ne ?
Muaz dedi ki: “Ben Şam’a vardım. Orada şuna denk geldim ki, Şam’daki Hırıstiyanlar Oskoflarına, patriklerine secde ediyorlar. İçimden şunu arzuladım ki “biz bunu Rasulullah’a da yapalım ve yaptım
Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Yapma, çünkü ben bir kişinin başka birine secde etmesini emredecek olsaydım kadının kocasına secde etmesini emretmiş olurdu. Allah’a yemin olsunki kadın beyinin hakkını ödemeden Rabbinin hakkını ödeyemez”
…….
(İbn Mace , Ahmed B. Hanbel, Musned; ….. )

Dördüncü bir hadis-i şerif Aişe’nin Rasulullah’ı (s.a.v.) takip etme olayı .

Aişe buyuruyor ki :
Benimle Rasulullah arasında geçen bir olayı anlatayım mı?
Sahabeler diyor ki: “anlat.”
Aişe : “Benim sıram olan gecede Rasulullah yanımdaydı.”
''Nebi (s.a.v.), benim yanımda bulunduğu gece olunca geldi. Muteakiben ridasını yere koydu, ayakkabılarını çıkarıp onları da ayaklarının yanına koydu. İzarının bir tarafını döşeğinin üzerine yayıp uzandı. Ancak benim uyuduğumu zannedinceye kadar bekledi. Muteakiben yavaşça ridasını aldı. Kapıyı yavaşça açtı, evden çıktı yavaşça kapattı.
Elbisemi başımdan geçirip büründüm. İzarımı da giyindim, sonra arkasından gittim. Nihayet Rasulullah (s.a.v.) Baki mezarlığına vardı, ayakta durdu ve duruşunu uzattı. Sonra üç defa ellerini kaldırdı. Sonra üç defa ellerini kaldırdı. Sonra geri döndü. Bende geri döndüm. O süratle yürüdü. Ben daha süratle yürüdüm, koştum. Neticede ben onun önüne geçtim ve eve girdim. Ben yatar yatmaz o da eve girdi ve:
Rasulullah (s.a.v.) : “Ya Aişe, neyin var soluk soluğasın, karnın kalkıp iniyor?”, buyurdu.
Ben: “Bir şey yok” dedim.
Rasulullah (s.a.v.) : “Ya bana haber verirsin, yahut da Latifu'l Habir Olan Allah bana haber verir”,buyurdu.
Ben: “ya Rasulullah: Anam babam sana feda olsun” dedim ve olanı anlattım.
Rasulullah (s.a.v.) : “O önümde gördüğüm insan karıltısı sen miydin ?buyurdu..
Bunun üzerine beni gögsümden bir defa itti ve bu itişle beni sarstı.
Sonra:(Nöbetinde) Allah ve Rasulunun sana zulmedeceğini mi sandın be ey Aişe?” dedi.
Aişe: “İnsanlar her gizlediğini Allah bilir mi ?” dedim.
Rasulullah (s.a.v.) : “evet bilir” buyurdu. Devamında
Senin gördüğün zaman Cibrîl bana geldi ve beni çağırdı. Senden gizli olarak beni istedi. Bende, O’na cevap verdim fakat cevâbımı sen*den gizledim.
Ben, senin uyuduğunu zannettim de, uyandırmak istemedim. Dışarı çıkıp gittim.
Rabbimin emriyle , Bakî'de yatanların yanına giderek onlar için af diledim.
Bende dedim ki:— Ey Allahın Rasulu, kabristana vardığımda, (ziyaret ettiğimde) onlara ne diyeyim?
Peygamber (s.a.v.)- Deki “Ey mu'min ve Müslüman olan burada yatanlar size selam olsun! Allah, bizden önce geçenlere de rahmet eylesin bizden sonra geleceklerimize de rahmet eylesin. Bizler de inşallah mutlaka sizlere kavuşacağız” kabirde böyle de buyurdu.
(Muslim 974; Nesai, Cenaiz 103/3973; Ahmed b. Hanbel, Musned c.6, s:221)

Bu hadiste Aişe (r.anha), Rasulullah (s.a.v.)’e “insanların her gizlediğini Allahu Teala bilir mi?” diye sorduğunda, Rasulullah (s.a.v.) “Evet bilir” cevabı dışında ek bir ikazda bulunmamıştır. Kendisinin bunu bilmeyişi O’nun o anda küfrüne hüküm
vermeyi gerektirmemiştir. Cehaletin mazeret olduğuna bu yönü delil gösterilmiştir.
Beşinci bir hadis-i şerif;

Ebû Vâkıd el Leysî (r.anh) diyor ki :
Rasulullah (s.a.v.) Hayber’e giderken müşriklere ait bir ağacın yanından geçtiler. Ağaca da askılı ağaç deniliyordu. Muşrikler silahlarını oraya asıyorlar ve orada itikaf ediyorlardı.
Rasulullah (s.a.v.) ile bulunan sahabaler dediler ki : “Ey Allahın Rasulu, nasıl bunların askılı ağaçları varsa sende bize böyle bir ağaç ihdas et, yap
Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Subhanallah, bu tıpkı Musa’nın kavminin Musa’ya söylediği sözler: “Ey Musa bunların ilahları olduğu gibi bize de ilah yap (A’raf 138)”. Canım elinde olan Allaha yemin olsun ki sizlerde geçmiş milletlerin yolunu tutacaksınız!
Yüce Mevla buyuruyor ki:
- Ve İsrailoğullarının denizden geçmelerini sağladık? Derken bir kavme vardılar ki, onlar, kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı.
Dediler ki; Ey Musa! Onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap! Musa da onlara dedi ki: Siz gerçekten cahillik eden bir kavimsiniz. (A’raf 138)

Musa (a.s.), kavmine “sizler kafir oldunuz” gelin iman edin deme yerine “sizler cahil bir topluluksunuz” diye buyurmuş. Rasulullah (s.a.v.)’de bu olayı hatırlatarak “sizler gelin yeniden dine girin , ne demek tekrar putçuluğa mı dönüyorsunuz” dememiş.
Çünkü “onların bunun putçuluk olduğunu bilmemeleri, böyle ağacın etrafında itikafa girerek tavaf ederse mahzurlu olmadığını sanmaları kendilerini küfre düşürmediğini göstermiştir” diyor alimler.

Günümüzde iç içe yaşadığımız, ve dini mubine ters davranarak, değil ki amellerine namaz kılmamak, sadece oruç tutmama; itikadiyle ilgili, Allah’ın Uluhiyetiyle, Rabbliğiyle, kainatı sevk idare etmesiyle, insanlara yasalar belirlemeyle ilgili sıfatlarında adeta peynir ekmek yer gibi tahriflerde bulunmaları, o sıfatlarını gevelemeleri onları nereye götürüyor?
Bunlar, bu huylarında dediklerinde, yaptıklarında burada zikredilen cahiller guruhundan veya değiller?
Bunu Allah’a bırakalım. Artık İbn Kayyım’ında, İbn Teymiyye’nin de dediği gibi kişilere indirgemede bırakalım Allah’a belirlesin bu bunu biliyor mu bilmiyor mu, ama küfrünü gördüğümüzde “bu küfür işi”, Müslümanlığını gördüğümüzde de “Müslüman işi” diyebiliriz.
Yani bunlara rahat rahat “Müslüman kardeşlerimiz, canımız ciğerimiz, yaptığını da biz yapalım” dersek halimiz ne ola ? Veya “bunlar kafirlerin tekidir, canı, malı, kanı helaldir gidin öldürün” o da caiz değildir.
Allah bu tür olanlara da hakiki iman nasip eylesin. Allah İslam’ın hakimiyetini bize versin ki, kimin ne olduğu net bir şekilde ortaya çıkmış olsun. (Amin)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt