Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İslam Ümmetine Sesleniş=> Mervan Hadidi

I Çevrimdışı

istizkar

Üyeliği İptal Edildi
Banned

İSLAM ÜMMETİNE SESLENİŞ
Mervan Hadidi

Ey müslüman kardeşlerim!

“İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine "Biz sizden ve ALLAH'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek ALLAH'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir" demişlerdi.” (60 Mümtehine/4)

Ey âlimler topluluğu bu ayetin muhatabı kim? Onun muhatabı, bizler yani bütün müslümanlar mıyız? Yoksa bu işi memleketlerinizin hâkim tağutlarına mı bıraktınız? Yoksa onlarla birlikte yaşyor, onlara kin ve düşmanlık beslemiyor ve onlara olan düşmanlığınızı, buğzunuzu açık bir şekilde ortaya koymuyor musunuz?

Yoksa bu hâkimler ALLAH’ın kitabı ve Rasulu’nün sünneti ile mi hükmediyorlar?

Onlar ALLAH’ın kitabı ve peygamberinin sünneti ile hükmetmiyor, ferdi ve toplumsal hayatlarında onu düstur edinmiyorlar ve bunun yerine kendileri kanun çıkarıyor ve uyguluyorlarsa kâfir midirler yoksa değil mi?

Ey İslam âlimleri! Bize ilmi olarak cevap verin!

Yazının Tamamını Bilgisayarınıza İndirmek İçin Buraya Tıklayınız
 
İSTİŞHAD Çevrimdışı

İSTİŞHAD

الله لا ينسى أحداً ، هذا أمر كاف ليطمئن قلبك
Admin
İslam Ümmetine Sesleniş
Mervan Hadidî

Ey müslüman kardeşlerim!

“İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir" demişlerdi.” (60 Mümtehine/4)

Ey âlimler topluluğu bu ayetin muhatabı kim? Onun muhatabı, bizler yani bütün müslümanlar mıyız? Yoksa bu işi memleketlerinizin hâkim tağutlarına mı bıraktınız? Yoksa onlarla birlikte yaşyor, onlara kin ve düşmanlık beslemiyor ve onlara olan düşmanlığınızı, buğzunuzu açık bir şekilde ortaya koymuyor musunuz?

Yoksa bu hâkimler Allah’ın kitabı ve Rasulu’nün sünneti ile mi hükmediyorlar?

Onlar Allah’ın kitabı ve peygamberinin sünneti ile hükmetmiyor, ferdi ve toplumsal hayatlarında onu düstur edinmiyorlar ve bunun yerine kendileri kanun çıkarıyor ve uyguluyorlarsa kâfir midirler yoksa değil mi?

Ey İslam âlimleri! Bize ilmi olarak cevap verin!

Hâkimler kâfir, zalim ve fasık iseler onlarla Yahudiler arasında ne gibi bir fark var? Onlar Yahudiler gibiyse onlarla birlikte yaşayacak, geçinip gidecek miyiz? Ki onlar memleketlerimizi istila ettiler ve bizleri yönetiyorlar. Ne yapmalıyız? Yahudiler memleketlerimizi istila edince durum ve tutumumuz ne olacak? Nasıl hareket etmemiz gerekiyor? Arap Tağut Düzeni ile İsrail Yahudi düzeni arasında herhangi bir fark var mı? Onlarla savaşmak bize vacip midir? Eğer savaşmak vacip ise kâfirlerle savaşmak için hazırlık yaptıktan sonra mı savaşa başlayalım yoksa hazırlık yapmadan mı? Yoksa “Onlarla savaşmaya imkânlarımız elvermiyor. Bu sebepten dolayı onlarla savaşmak bize vacip değildir” mi diyelim? Allah’ın düşmanlarıyla savaşmanın hükmü ve İslam Devletini kurmanın hükmü nedir? Allah’ın düşmanları kâfir yöneticilerse onlarla savaşmak haram mı, mübah mı ya da müstehap mı? Yoksa sünnet veya farz mı? Eğer farz ise farz-ı ayn mı farz-ı kifaye mi? Peki ne zaman, nerede ve hangi yaştaki müslümana savaşmak farzdır?

Allah’ın kelimesini (tevhid) yüceltmek için tek başına kâfirlerle savaşan kimsenin hükmü nedir? O cennette mi yoksa cehennemde midir? Kâfirlerle savaşmayan, İslam devletinin kurulmasına ve Kelimetullah’ın yüceltilmesine çalışmayanın hatta niyet bile etmeyenin hükmü nedir?

“Dinim İslam” deyip de Allah’ın kitabı ile amel etmeyen veya yarım yamalak yaşayanı ne olarak isimlendirmeliyiz?

Kur’an ve Sünnet’e tam ve tafsili olarak iman ediyor musunuz? Hususi durumlar dışında Kur’an ve Sünnet’te bulunan her şeyle amel etmeniz sizin üzerinize farz değil mi? Yoksa Kur’an Muhammed (s)’e indi ve yalnızca ona ve ashabına mı has?

Uygulamaya koymaya gücümüzün yetmediği ayetler (Müslüman hakimler ve İslam devleti olmadığı için had cezaları ile ilgili ayetler gibi) sizden istenilen bütün meşru yollarla çalışmanız, gerekeni yapmanız size vacip değil mi? İlerde onu uygulama ve tatbik etme imkânına sahip olmamız için… Bu da azgınlıkları, kötülükleri kaldırmakla ve İslam’ı yerleştirmek ve sağlamlaştırmakla olur. Yoksa siz sadece onunla amel etmekle mi çözüm buldunuz?

Allah’ın emirlerinin uygulanması, tatbik edilmesi ve yürürlükte olmasına imkân sağlamak için İslam hükümlerinin (kanunlarının) uygulanmasına mı çalışıyor çabalıyorsunuz? Yoksa tembellik edip (yan gelip yatıp) –ihmaliniz neticesine- Allah’ın huzurunda hiçbir sorumluluğunuzun olmadığını mı düşünüyorsunuz?

İmkânımız var mı? Hükümdarlar başa geçmişler, tepenize binmişler, Kur’an düsturu (yasası) ile hükmetmeyi reddetmişler, bunu isteyeni hapislerde çürütmüşler. İslam hükümlerini ayakta tutmaya ve İslam devletini kurmaya, Allah’ın kelimesini yüceltmeye savaşa sığınmadan, savaş yapmaksızın gücünüz yeter mi?

Kâfirlere karşı koymak için gücümüz yettiğince kuvvet hazırlığı yapmakla emrediliyor muyuz? Allah (sb)’nın şu ayetlerinin anlamı nedir?

“İnkâr edenler, kaçıp-kurtulduklarını sanmasınlar; gerçek şu ki, onlar (bizi) aciz bırakamazlar. Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz.” (8 Enfal/60)

Müslümanın “Kâfirler bizi geçti geçtiler. Bizim onlara gücümüz yetmez” diye inanması caiz midir? Yoksa bu bizzat kâfirlerin zannı mı? Ya da bu savaş göklerin ve yerin cebbarı ile kâfirler arasında yapılan bir savaş değil mi? Rabbimiz bize yol gösteriyor –Hazırlık yolu (hazırlık yapın)- Allah (sb)’nın rızasına ulaşmak, Allah’ın düşmanlarına korku salmak için Allah bize yol göstermiyor mu?

Kâfirler içinde bulunduğumuz memleketi ele geçirmişlerse savaşın hükmü nedir? Fakihlerin de söylediği gibi oğul babasından izin almadan cihada gidebilir mi? Kadın kocasından izinsiz, borçlu alacaklısından izinsiz, köle efendisinden izinsiz gidebilir mi? Yoksa bu hükümler günümüzde değişti mi?

Peki, Rasulullah (s)’in “Kim cihad etmeden veya cihad etmeyi kalbinden geçirmeden ölürse nifaktan bir şube üzere ölmüş olur” hadisinin manası nedir? Bu hadisin sıhhat derecesi nedir? Şayet bu hadis sahih ise bizim için geçerliliği var mıdır? Biz bu hadisin gerekleriyle sorumlu muyuz?”

Allah yolunda savaşa çıkmalı mıyız yoksa kâfirleri bırakıp memleketimize hükmetsinler mi?
Memleketimize hükmeden kâfirlerle savaşmamız mı öncelikli yoksa uzak İslam beldelerinden istila eden kâfirlerle savaşmak mı önceliklidir?

Ey âlimler! Bu ikisinin hükmü nedir? Cihat etmek ve savaşmak istiyorsak Allah düşmanları ile gerçekten cihad, buna güç ve kuvvet hazırlığı yaparak hazırlanmamız gerekmiyor mu? Allah (sb) şöyle buyurmuştur:

“Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara "Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!" denildi.” (9 Tevbe/46)

Elinde bütün hazırlık sebepleri bulunduğu halde savaş için hazırlıkta bulunmayana ne hüküm vermeliyiz?

Bizler müslüman halkı, âlimleri, özellikle İslamî cemaatleri olarak bir çatı altında İslam nizamı gölgesinde mi yaşayalım? Yoksa zillet ve kepazelik altında inleyerek mi yaşayalım?

Allah’a itaat ederek ölmek mi daha hayırlı? Yoksa onların zulmü, küfrü, onlardan korkarak ve onlarla savaşmaya hazırlık yapmadan yaşamak mı daha hayırlıdır? Bu şekildeki hayat Allah’a itaat içerisinde olan bir hayat mı? Yoksa ona isyan içerisinde geçen bir hayat mı?

Yetkili âlimler, İslam cemaatleri hakkında ne diyorlar? Allah (sb)’nın şu ayetinin anlamı nedir?

“Kim yalnız dünya hayatını ve onun ziynetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar.” (11 Hud 15)

Eğer cehenneme götüren yol bu yol ise cennete götüren yol hangisidir?

“Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.” (2 Bakara/214)

Allah (sb)’nın emrettiği cihad kalp ve dil ile olan cihad mı sadece? Yoksa kurbanlar verme, çalışıp çabalama, uğraşma ve mücadele etme cihadı mı? Ey âlimler topluluğu ne dersiniz?

Allah (sb) bütün müminlerden canlarını, mallarını ve lisanlarını satın almadı mı? Canını ve malını satmayı kabul etmeyen mümin sayılır mı?

Allah (sb) ile olan bu anlaşmanın şartı “Allah yolunda savaşırlar. Öldürürler, ölürler.” (9 Tevbe/111) değil mi? Yoksa onlar şöyle mi görüyorlar: konuşacaklar, okuyacaklar, okutacaklar, maaş alacaklar, fikri mücadele yapacaklar veya Allah düşmanlarının hapishanelerinde çürüyecekler, itiraz etmeksizin ve karşı koymadan onların azaplarına işkence ve eziyetlerine katlanacaklar. Öyle mi?

Allah (sb)’nın şu buyruğunun anlamı nedir?

“Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri yarattık (ki insanlar ondan yararlansınlar). Allah da kendisine ve Resûllerine gayba inanarak yardım edecekleri bilsin. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (57 Hadid/25)

Bunun manası Allah (sb)’nın resulüne silah taşımakla, silahlanmakla, Kelimetullah’ın yücelmesi, dinini ve şeriatını koruması ve yeryüzünde Allah’ın Devletini kurmak için yardım edecek anlamında mı? Yoksa Allah’ın düşmanlarına teslim olalım, öldürsünler, ırz ve namusu çiğneyip müslüman kadınlara tecavüz etsinler onları müşriklerle evlenmeye mecbur kılsınlar? Biz de sakin sakin duralım, kılımızı bile kıpırdatmayalım. Öyle mi?

Ey âlimler bize fetva verin!

Allah yolunda ancak belirli terbiye merhalelerinden ve yollarından geçen sadık müminlerin savaşması gerekiyorsa bu terbiye süresi ne zaman bitecek?

Ey İslam cemaatlerini yönetenler! Ey cemaat liderleri! Bu süre ne zaman sona erecek? Bir müslümanın savaşçı olması ya da olmamasını belirleyen ölçü nedir? Cemaat veya tarikat ehli kimseler şu an savaşa ehil mi yoksa değil mi?

Allah (sb) “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran’da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır!” (9 Tevbe/111) buyuruyor. Peki, siz cennete arzu duyuyor musunuz?

Peki, Allah (sb)’nın “Sizin üzerinize savaş farz kılındı” ayetiyle “Sizin üzerinize oruç farz kılındı” ayeti arasındaki fark nedir? Birinci ayetteki “farz kılındı” ile ikinci ayetteki “farz kılındı” ifadelerinin anlamları nelerdir? Savaşmak da oruç gibi farz kılındı ise o da oruç gibidir öyleyse? Orucun vakti Ramazan ayı olduğu malum olduğuna göre peki savaşın vakti nedir? Ey fakihler bizlere fetva verin!

Ey müslümanlar! Peki, siz hangi delil ile kendinizi savaştan muaf tutuyorsunuz?

Ey İslamî cemaat ve tarikatların sorumluları sizin kendinizi savaştan muaf tutmak için (aşağıda sayacağım delillerden) bir deliliniz var mı?

Savaşa hazırlık yapmaktan sizi engelleyen nedir? Allah (sb) size bunu “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın!” buyurarak emrediyor ve sizden gücünüzün yetmediği bir şey de istemiyor.

Yoksa sizler Allah (sb)’nın cihad için hazırlık emrini tağutlardan, yönetici kafirlerden korktuğunuz için mi yerine getiremiyorsunuz? Dinleyin bakın ama.. Allah (sb) şöyle buyurmuştur:

“Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Oysa Allah, -eğer siz gerçek mü’minler iseniz- kendisinden korkmanıza daha lâyıktır.”

“İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Ben'den korkun.” (3 Ali İmran/175)

Ve bilin ki…

“Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz.” (89 Fecr/25-26)

Sizler ise kâfirlerden korkarak Allah’ın emri olan hazırlık yapmayı terk mi ediyorsunuz? Kendilerine hiçbir fayda veya zarar veremeyen kullardan mı korkuyorsunuz? Unutmayın ki hazırlık yapmayı terk etmek masiyettir, günahtır.

Yoksa sizler savaşmaya ve kâfirlere karşı durmaya ehil olmadığınıza mı inanıyorsunuz?

Siz Allah (sb)’nın hizbinden olduğunuzu zannediyorsunuz ama rezillik ve zelilliğe boyun eğiyor, ona razı oluyorsunuz? Sanki sizler zelilliği Allah (sb)’ya nispet ediyorsunuz? Oysa “Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.” (63 Münafikun/8)

Yoksa İslam cemaatleri ve tarikatlarında İslam terbiyesi kayboldu veya azaldı mı? Yoksa kâfirlerin eğitimi sizin kardeşlerinizi ve müritlerinizi eğitmenizden daha mı sağlam daha mı kuvvetli? Öyle ki kâfirlerin savaşa önem verdiklerini görmemize rağmen sizin ve kardeşlerinizin savaşa hiç önem vermediğinizi görüyoruz. Onların gayesi ne, sizin gayeniz ne? Onların yolu ne, sizin yolunuz ne? Onlara yardım eden kim, size yardım eden kim?

“Allah, iman edenlerin velisidir; kafirlerin ise, velisi yoktur.” (47 Muhammed/11)

İman terbiyesi, İslam’ın tamamı ile olur. Farz olan cihadı bırakmamakla, onu terk etmemekle ve ona sarılmakla olur.

Yoksa sizi hazırlıktan alıkoyan, davayı koruma ve tanzim etme ve ikisinin çıkarlarını düşünme amacınız mı?

Sizi savaştan engelleyen tanzim etmek ise bu tanzimin önemi nedir? Nasıl bir önem taşıyor ki sizi savaştan alıkoyuyor? Grup ve cemaatlerden oluşan örgütlerin hepsinin amacı memlekette kanunları hâkim kılmak. Öyle ki İslam kanunlarını hayata geçirebilmek. Onu koruyup muhafaza etmek için uğraşıp didinip duruyorlar. Bu hedefler, başlangıçlar ve çalışmalar ne olursa olsun onlar, hedeflerine ulaşmak için gayret sarf ediyorlar. Ama sizler savaşı terk ediyor ve bununla da Allah’a isyan etmiş oluyorsunuz. Allah’ın dinine yardım etmekten alıkonuluyorsunuz.

Allah’ın yardımı, galip gelmek, şartların ve hedeflerin gerçekleşmesi için tek çarenin savaşmak olduğunu Allah (sb) bize “Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.” (9 Tevbe/14) buyruğuyla öğretiyor. Peki, sizler bu tanzim meselesini Allah’tan başka ibadet edilen bir put mu yaptınız?

Davaya gelince… Dava, Allah’ın davasıdır. Onu korumayı Allah (sb) üstlenmiştir.

“Zikri kesinlikle biz indirdik. Elbette onu yine biz koruyacağız” (15 Hicr/9)

Allah’ın azabından kurtulmak için dava cihad yolunda yürümemiz gerekir. Yalnızca bunu yapmalısınız!

“Eğer O'ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.” (47 Muhammed/38)

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (5 Maide/54)

Yoksa ayaklanmaları harekete geçirmek mi? Kürtlerin ayaklanmasındaki başarısızlık gibi mi?

Sizlere ne oluyor da başarısız ayaklanma eylemlerini örnek göstererek kendi durumunuzu, farz olan cihaddan geri kalmanızı temize çıkarıyorsunuz. Savaşta ölümden veya Allah’ın yolunda öldürülmekten başka bir şey olmadığına göre öyleyse yatakta ölmek daha mı üstün? Sizler de biliyorsunuz ki ölüm ve ecel Allah’ın elindedir. Kim buna inanmazsa işte o, Allah’ın kitabının yalnızca bir kısmına iman etmiş bir kısmını inkâr etmiş demektir. Kim böyle yapar ise işte apaçık kâfirdir. İsterseniz kulak verin!

“Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.” (3 Ali İmran/145)

Sonra yine kulak verin!

“Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.” (3 Ali İmran/157)

Allah (sb)’nın kitabında müminleri savaştan alıkoyan bir örnek bulabilir misiniz? Ayrıca Allah (sb) “Nice az sayıdaki birlik, Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir” (2 Bakara/249) buyurmuştur. Hiç şüphesiz cihad ile hem bu dünya hem de ahiret sevabı elde edilir. Sonra asla unutmayın ki Kürtler ayaklanmalarında İran’a güvendiler. Onların destek vereceklerine inandılar. İran onları yalnız bırakınca ve onlara destek vermeyince yardım güvencesini kaybettiler ve kendilerine yapılacak desteği ve yardımı bulamadılar. Dolayısıyla ayaklanma başarısız oldu. Ama müslümanlar olarak bizler yalnızca Allah’a dayanıp tevekkül ediyor, yardım ve desteği ondan bekliyoruz. O bizim yardımcımız ve mevlamızdır:

“Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.” (65 Talak/3)

“Şüphesiz ki, peygamberlerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” (40 Mü’min/51)

Sonra yine dinlerseniz dinleyin bakın!

“İnkâr edenlere de ki: “Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena yataktır!” (3 Ali İmran/12)

Ey müslüman topluluğu! Kimler yardımla müjdeleniyor ve kimler yalnızlıkla…?

Yoksa sorun silah ve teçhizat verecek kimselerin bulunmaması mı?

Allah (sb) bizi gücümüzün yettiği kadarıyla hazırlık yapmakla mükellef kıldı. Bundan sonra Allah’a tevekkül etmeliyiz. İsterseniz Allah (sb)’nın şu buyruğuna kulak verin!

“Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (48 Fetih/7)

Meselenin bir yönü böyle, diğer bir yönü ise silahları Allah’ın izniyle düşmanlarımızdan temin ederiz. Onların elinden alırız. (inşaallah)

Yoksa müslüman kardeşlerinize güvenin olmayışı veya onlarla yardımlaşmanın bulunmayışı mı?

Allah (sb) şöyle buyurmuştur:
“İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın.” (5 Maide/2)

Müslümanların en büyük hayır üzerinde yardımlaşmaları mümkündür. O da Allah’ın düşmanları ile savaşmak ve İslam’ı hâkim kılmaktır. Sonra cihad vesilesiyle aradaki güven artar.

İhlâslı olanlar zorluk içerisinde bilirler ki; “Sabredip âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman, içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık.” (32 Secde/24)

Müslümanlar arasında güven ve sevgiyi oluşturacak etken hepimizin Rasulullah (s)’in şu sözlerini hatırlamızdır:

“İnsanların ayıplarını bırakarak kendi ayıbı ile uğraşan kimseye müjdeler olsun.”

“Ademoğlu’nun hepsi hata yapar. Ancak hata yapanların en hayırlısı tevbe edenlerdir.”

Buna göre hepimiz kendimizi çetin bir hesaba çekmeliyiz. Kardeşlerinden her birinin hataya düşebileceğini düşünmeli ve bunun için nasihat etmeli ve ona hakkı ve sabrı tavsiye etmesi gerekir. Ona anlayış göstermeli, niyetini ve ona karşı tutumunu düzeltmeli ve ona büyüklük taslamamalıdır. Rasulullah (s)’in ashabı ve onlara her yerde ve her zaman uyanlar onlara iyilik ve güzellikle uyanlar müminlerin sıfat ve özelliklerini ne güzel! Dinleyin!

“Muhammed Allah'ın elçisidir. “Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.” (48 Fetih/29)

Küçük işlerle uğraşmaktan uzak durdular, insanların kusurlarını ve ayıplarını araştırıp ortaya çıkarmadılar ve Allah (sb)’nın şu sözünü hakkıyla anladılar.

“İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.” (28 Kasas/83)

Allah (sb) sizi savaşmakla sorumlu tuttu. Mümin kardeşlerinizi de buna teşvik etmekle yükümlü kıldı. Onlardan size katılmayan olursa siz kendinizden sorumlusunuz. Onlar kabul etmezse sizin üzerinize bir mesuliyet yoktur.

“Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez.” (5 Maide/105)

“(Ey Muhammed!) Artık Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun!

Mü’minleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah inkâr edenlerin gücünü kırar. Allah’ın gücü daha üstündür, cezası daha şiddetlidir.” (4 Nisa/84)

Hazırlık yapamamış olmayı delil getirerek kendinizi cihaddan muaf mı tutuyorsunuz? Durum açığa çıkar korku ve endişesiyle veya iman terbiyesini kaybetme endişesiyle veya davayı koruma ve çıkarlarını gözetme maksadı ile bilinçsiz ve cahilane bir ayaklanmada bulunma endişesi veya silah ve teçhizat temin edememe ya da müslümanlar arasında sevgi ve güven bulunmayışını bahane ederek kendinizi cihaddan muaf mı tutuyorsunuz?

Asla unutmayın ki Allah (sb) yalnızca topal, kör ve hasta olanları savaştan muaf tutuyor?

Ey fakihler topluluğu! Sizlere sorum şudur:

Hazırlanmaya gücü yetmeyen fakir bir kimse savaşmaktan sorumlu değil mi? savaş farz-ı ayn olduğu zaman mücahidlerin yanında yer alması gerekmiyor mu? Savaşa hazırlık halindeyken zenginlerin fakirleri silahlandırmaları gerekmiyor mu? Allah yolunda savaşmak için teçhizat almak isteyen biri olduğu zaman zekât mallarından Allah yolunda bir parçasını o kimseye vermemek müslümanlara caiz midir? Mallarının zekâtlarını vermeleri zenginleri kurtarır mı? Bizzat savaşmadıkları zaman bu onları Allah katında kurtarır mı? Oysa onlar yukarıda sayılan özür sahibi kimselerden de değiller.

Peki, Allah (sb)’nın “Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve Rasulüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” (61 Saf/10,11) ayetinin manası nedir? Dikkat edin! Cihad edilmediği takdirde azabın geldiği veya geleceğine bu ayette bir işaret yok mu? Azaptan kurtuluşun da cihatta olduğu bildirilmiyor mu?

Günümüzde silahı kullanmak ancak eğitimle oluyorsa savaşmak farz olduğu zaman bu silahlı eğitim de farz olmuyor mu?

Peki, Allah (sb)’nın “Sorumluluk ancak, zengin oldukları hâlde senden izin isteyenleredir. Bunlar, geride kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte olmaya razı oldular. Allah da kalplerini mühürledi. Artık onlar bilmezler.” (9 Tevbe/93) ayetinin maksadı nedir? Cihada katılmayarak geride kalanlarla (özürlülerle) birlikte kalmaya razı olan bu zenginlerin zenginleşmeleri iş ve ticaretlerinde çok aşırı gitmemeleri onlar için daha faziletli ve daha üstün değil mi? İblis onlara sağdan yaklaşıyor da onlar boş sözleri ile mücahidlerin istek ve arzularını kırıyorlar. Onların himmetlerini durduruyor, azaltıyor ve yavaşlatıyorlar. Onlar ayetin gerçek manasını bilmiyorlar. Müminler onların safsatalarına asla kulak vermesinler. İsterse onlar büyükleri olsun sözlerini dinlemesinler.

Onlar kim?

“Yanlarına döndüğünüz zaman, kendilerini rahat bırakmanız için size Allah adıyla yemin edeceklerdir. Artık onların peşini bırakın. Çünkü onlar pistir. Kazandıklarının karşılığı olarak, varacakları yer de cehennemdir.” (9 Tevbe/105)

Onlar cihaddan geri kalanlar, hayata bağlananlar değil mi? Dünya hayatına önem veren, Allah’ın dinine yardım etmekten uzak duran kimseler değiller mi? Allah (sb) onlar hakkında “muhakkak ki onlar necistir” buyurmuyor mu? Onlar canlılar arasında kokuşmuş leşler gibidir.

“Kazandıklarının karşılığı olarak, varacakları yer de cehennemdir.”

Çünkü onlar dünyada rezillik ve zelilliğe razı oldular.

Rasulullah (s) 15 yaşındaki birisinin cihada katılmasına izin veriyorsa cihada katılmamanın yaşı kaçtır? Üstelik bugün savaş teknolojik silahlarla yapılıyor. bu da savaş çeşitlerinin gerçekten en zoru… Kırk yaşına gelen kimseler savaştan muaf mı tutuluyor. Yoksa bu yaş elli, altmış ya da yetmiş mi? Peki, Rasulullah (s)’in son katıldığı gazvede yaşı kaçtı? Altmış yaşının üzerinde değil miydi? Huneyn gazvesi günü savaşın kızıştığı bir anda ashabı ondan uzaklaştıklarında onların geri dönmelerini isteyerek “Ben peygamberim yalan değil! Ben Abdulmuttalib’in oğluyum yalan değil” dediğinde yaşı kaçtı?

Allah’ın salât ve selamı senin üzerine olsun ey efendim! Ey Allah’ın elçisi!

Ey önder ve liderler sorum size!

Hangi delille kendini cihaddan muaf tutuyor ve Rasulullah (s)’in durmuş olduğu yerden uzaklaşıyorsun? Niçin Rasulullah (s) gibi müşrik ve kâfirlerle savaşmıyorsun? Allah (sb) şöyle buyuruyor:

“Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”

Ayetin manası “Birimiz sakal bırakmalı, başına sarık sarmalı, dinde ilim sahibi olmalı ilim tahsil etme ve insanlara öğretme bahanesiyle cihaddan uzak durmalı!” şeklinde mi acaba? Yoksa onun görevi savaşta insanlara önderlik yapıp müslümanları teşvik etmek, Âlimlerin fakihlerin ve mücahidlerin efendisi olan Rasulullah (s)’i örnek almak, önder kabul etmek mi?

Allah (sb)’nın huzuruna hangi yüzle varacak, Rasulullah (s)’in yüzüne hangi yüzle bakacaksınız? Kıyamet gününde kâfirlerle savaşmadığınızdan ve zalimlere destek vermenizden sorulduğu zaman hangi yüzle “Bizler zayıf kimselerdik ve yardım edecek birisini bulamadık” diyeceksiniz?

Bakın işte bizler sizi şimdi Allah düşmanları ile savaşmaya çağırıyoruz. Biz Allah’la en kuvvetliyiz. Nefisleriniz size mazur olduğunuzu hoş göstermesin! Bilakis sizinle nefsiniz arasında Allah’ın kitabı hüküm versin!

Sizler Allah ile birlikte olduktan sonra Allah düşmanları size ne yapabilir? Neye sahip olabilirler? Onlar ecellerini öne alabilirler mi? Rızkınızı kesmeye güçleri yeter mi? Allah’ın size yazdığından başkasını size yapabilirler mi?

Hangi durumda Allah’ın mükâfatını ve sevabını ve rızasını umuyorsunuz? Kâfirlere kin ve nefret kusup onlarla savaşarak mı? Yoksa onların sizden memnun kalması ve zilletle mi?

“Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (3 Ali İmran/185)

Zarar ve ziyan malı, makamı veya tamamıyla dünyayı kaybetmek değildir. Asıl zarar ve ziyan kıyamet gününde kendini ve aileni kaybetmiş olmandır.

“De ki: “Şüphesiz hüsrana uğrayanlar, kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. İyi bilin ki bu, apaçık hüsranın ta kendisidir.” (39 Zümer/15)

Bir şeyden korkuyorsam ondan sizin için de korkarım.

Allah’ın kulları, Allah’ın düşmanlarıyla savaşa başladığı zaman, seyircilerin oturduğu yerde durur ve savaşmazsanız bunun neticesinde Allah’ın düşmanları sizleri evlerinizde oturduğunuz halde ateşe (cehenneme) sürükler. Allah’ın gazabına uğratır, götürür. Çünkü Allah (sb) size savaşı emretti ama siz icabet etmediniz? Sizler mücahid kardeşlerinizi savaş etmeleri için Allah düşmanlarıyla baş başa bıraktınız, onlara yardım etmediniz? Oturanlara birlikte oturup kaldınız.

Allah (sb) cennete karşılık sizden canlarınızı ve mallarınızı satın aldı. Bu alışverişteki şart savaşmanız, öldürmeniz ve öldürülmeniz idi. Yoksa ondan kaçmanız, geri kalmanız ve koyunlar gibi kesilmeye teslim olmanız değildi.

Eğer siz Allah (sb)’nın bildirdiği mustazaflardan iseniz yardımlarınızla savaşanlara destek çıkmanız, onları teşvik edip cesaretlendirmeniz ve dualarınızla onların yanında yer almanız gerekir. Eğer zengin iseniz mallarınızla onlara yardım etmeniz gerekir. Şevk ve isteklerini kırarak savaştan alıkoymak ve engellemek değil…

Savaş başladığı vakit eğer siz hazırlık yapmışsanız ne bir silah ne de eğitim alarak işte sizler Allah Katında mazur musunuz? Allah’ın kitabını okumuyor musunuz?

“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz.” (8 Enfal/60)

Siz özürlü veya engelli misiniz? Ya da Allah katında hüccetiniz kabul edilecek mi? Yoksa sizler bu ayete kulağınızı mı tıkadınız? Bu ayeti anlamıyor musunuz? Yoksa o sizi ilgilendirmiyor mu? Belki de onunla amel edilmesi gerektiğini anlamadan onun için ağlıyor ve gözyaşı döküyorsunuz ya da namazlarınızda okuyup duruyorsunuz.

Ey âlimler topluluğu! “Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler” (25 Furkan/73) ayetinin manası nedir? Bu ayetin manasını anladıktan sonra gelin bir de şu ayetin manasını hatırlayalım.

“Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.” (39 Zümer/36)

Ey âlimler topluluğu! Ey fikir önderleri ve cemaat liderleri! Ey tarikat şeyhleri! Zannediyor musunuz ki cihad etmemek Allah’ın düşmanlarıyla savaşmamak küçük bir günahtır? Dilerseniz Allah’ın şu ayetine kulak verin!

“Eğer (bundan böyle) Allah seni onlardan bir zümrenin yanına döndürür de, onlar (sefere) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “Artık siz benimle birlikte ebediyyen çıkmayacak ve benimle birlikte hiçbir düşmanla asla savaşmayacaksınız. Çünkü siz baştan yerinizde oturup kalmaya razı oldunuz. Şimdi de geri kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte oturun. Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.” (9 Tevbe/83-84)
Gelin hep birlikte cihat etmediğimiz için günahlarımızdan ve noksanlıklarımızdan dolayı Allah Tevbe edelim ve Allah’a yönelim.

“Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” (24 Nur/31)

Haydi, gelin savaş için hazırlığa başlayalım! Kâfirlerin eziyeti ve baskısı devam ediyor, ondan kurtuluş yok! Önümüzde savaşa başlamaktan ve müminleri savaşa teşvik etmekten başka çaremiz yok. Müminler sadece kendi nefislerinden sorumludur ancak kardeşlerini de cihada teşvik etmelidirler. Allah (sb) buyuruyor:

“(Ey Muhammed!) Artık Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun! Mü’minleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah inkâr edenlerin gücünü kırar. Allah’ın gücü daha üstündür, cezası daha şiddetlidir.” (4 Nisa/84)

Cihad ve Allah düşmanları ile savaşma konusunda bir ihtilaf ya da yeni bir durum var mı? Ayetler gayet açık ve net değil mi? Apaçık deliller geldikten sonra ihtilafların hükmü nedir? Allah (sb) şöyle buyurmuştur:

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın” denilir.” (3 Ali İmran/105-106)

Biz sizleri bizimle birlikte savaşmaya davet ediyoruz. Allah’ın kelimesinin yücelmesi ve yeryüzünde onun devletinin kurulması ve Allah’ın emirlerine sımsıkı sarılınması için “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” (8 Enfal/39) diyoruz.

Aynı şekilde Allah (sb) bize nereden başlamamızı emretti ise biz de savaşa oradan başlayalım. Allah (sb) “Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar” (9 Tevbe/123) buyurmuştur.

Ayrıca kim korkuyorsa ve kaçmak onu kurtarıyorsa memleketi terk etsin gitsin.

“Binlerce kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi? Allah, onlara “ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler. Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir.” (2 Bakara/243)

Savaştan kaçmak, kişiyi ölümden veya savaştan kurtarır mı?

“De ki: “Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” (62 Cuma/8)

Peki, oturmak insanı savaştan veya ölümden kurtarır mı?

“De ki: “Evlerinizde dahi olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış bulunanlar mutlaka yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gideceklerdi.” (3 Ali İmran/154)

Savaştan kaçmaktan ve ona yüz çevirmekten kaçının! Kâfirlerin söylediği şu sözden de sakının!

“Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler ve yeryüzünde sefere çıkan ve savaşan kardeşleri hakkında "Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın! Allah bu kanaati onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu.” (3 Al-i İmran/156)

Ey âlimler, liderler, önderler ve şeyhler topluluğu!

Savaşın hükmünü herkese anlatın! Kendinizi ve yanınızdakileri, kâfir olan ve memleketlerimizi yöneten Allah’ın düşmanlarıyla savaşmaya hazırlayın! Allah yolunda tek vücut olarak savaşmak, istişare etmek ve yardımlaşmak için gelin birlikte olalım. Aramızda yardımlaşma, dayanışma ve kaynaşma olsun! Allatan korkalım, aramızdaki ihtilafları bir kenara bırakalım ve aynı saflarda savaşalım. Çünkü ayrılıklarda Allah’a isyan, dünyada rezillik ve zelillik vardır. Ahirette ise çetin ve acıklı bir azab…

Allah (sb)’nın ordusunun sıfatları şudur:

“Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (5 Maide/54)

Allah (sb) mücahidlerin efendisi Rasulullah (s)’in lisanıyla şöyle buyurmuştur:

“De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (3 Al-i İmran/31)

Bizler Allah’ın elçisi Muhammed (s)’in yolunda yürüyoruz. Doğusundan batısına kadar tüm kardeşlerimize feda oluruz. Kanlarımız ve canlarımız Allah yolunda onlara feda olsun. biz kardeşlerimizi sevmekle, onlara karşı mütevazi davranmakla ve onlara merhamet etmekle Allah’a yakınlaşmış oluyoruz.

Kâfirlere ve yandaşlarına karşı da düşmanlık, nefret, kin duyup savaş açtığımızı da ilan ediyoruz. Nefislerimizi ve kardeşlerimizi Allah’ın düşmanlarına asla teslim etmeyiz. Dinimizde alçalamaz, rezil ve zelil olamayız.

Sizden her biriniz kendi nefsinde üstünlük, izzet ve şerefin Allah (sb) ile olduğunu hissetsin!

“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.” (3 Ali İmran/139)

Ey müslümanlar!

Ferd ferd ve cemaatler halinde Allah’ın düşmanlarıyla savaşa hazırlanın! Üzerinizden zillet elbisesini atma zamanı geldi. Dünyada İslam nizamı altında yaşama vakti geldi. Allah bizden razı olduğu halde şehid olarak O’na kavuşma zamanı geldi. İki başarıdan biri… Ya zafer ya şehadet!

Allahım! Tebliğ ettim mi? Allahım sen benim şahidim ol! Allahu Ekber!

İzzet Allah’ın, rasulunun ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu anlayamazlar!
 
MuhacirSelman Çevrimdışı

MuhacirSelman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Şeyh’in mahkemesini yerli yabancı tüm basın mensuplarına açık olarak yapıyorlardı. Mahkeme heyeti Suriye savunma bakanı Mustafa Talaş ve bölgeyi elinde bulunduran en kuvvetli şahsiyet olan Salah Cedid’ten oluşuyordu. Mahkeme heyetinin ilk sorusu: “Neden silah taşıdınız ve devlete karşı niçin azgınlaştınız?..” olur. Şeyh Mervan şöyle cevap verir: “Orada Adı Salah Cedid olan Nusayri bir köpekle birlikte kendisini ehlisünnete nispet eden ikinci bir köpek Mustafa Talaş vardı. (O anki mahkeme heyeti bu ikisinden oluşuyordu ve üstad Mervan bunu yüzlerine karşı söylüyordu) Bu iki köpek, bölgede İslâm’ı ve Müslümanları yok etmek istiyordu. Bizler hayatta olduğumuz sürece İslâm’ın yok edilmesine müsaade edemeyiz.” Bu ifadeleri duyan mahkemedeki devrim muhafızları üstadın üzerine saldırırlar. Polisler ise Şeyhin mahkemede yabancı basın mensuplarının da bulunduğu bir ortamda öldürülmesini önlemek ve dünya basınına Suriye mahkemesinde polis katliamı diye yansımasını engellemek amacıyla, üstadı devrim muhafızlarından korurlar. Mahkeme heyeti üstada: —Sen uşaksın” der. Üstad da;
—Ben Allah’ın uşağıyım. Gerçek uşaklarsa siz ve sizin Abdunnasır’dan yetmiş sekiz bin cüneyh çalan parti lideriniz Michel Aflektir.” Mahkeme heyeti;
—Siz Muhammed el-Hamid’in (Hama müftüsü) sizinle birlikte olduğunu söylüyorsunuz. O ise sizlerden nefret etmekte.” Üstad onların bu sözüne yüce Allah’ın şu ayetiyle cevap verir: “Eğer yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. O’na güvenip dayandım. O, büyük arşın Rabbidir.” (Tevbe, 129)
Mahkeme heyeti çok güçlüydü. Duruşma sonunda, kendisiyle birlikte yargılanan gençlerin bir bölümüne beraat, diğer bölümüne de üstadla birlikte idam kararı verdi. Haklarında idam kararı verilen gençler ve üstad gülümsüyor, birbirlerini tebrik ediyorlardı. Haklarında beraat kararı çıkan gençler ise ağlıyordu.(Abdullah Azzam /Cihad Dersleri)

Allah şehadetini kabul etsin.. Allahım bizimde canımızı rızana uygun birer şehid olarak al (AMİN)
 
Üst Ana Sayfa Alt