Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü İsrailoğulları Neden Bir Zamanlar Alemlere Üstün Kılınmıştır?

N Çevrimdışı

neverland

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Merhabalar ben quran ı yeni okumaya başladım bu ayatler dikkattimi çekti neden israiloğulları ?neden onları üstün tutmuş allah yada ne zaman bu bahsettiği dönem?

40 - Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun!

47 - Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve vaktiyle sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.

122 - Ey İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki ümmetlere üstün tuttuğumu hatırlayın! .Bakara suresi
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
"Gerçekten biz, İsrailoğullarını, bilerek âlemlere üstün kıldık." (Duhan 32)

Şubhesiz ki biz, İsrailoğullarını, bilerek, zamanlarındaki insanların hepsinden üstün kıldık.

Ayet-i kerimede, İsrailoğullarının iman ettikleri dönemlerde, iman etmeleri sebebiyle, zamanlarında yaşayan bütün insanlardan üstün kılındıkları zikredilmiştir. Onların bu üstünlüğü, iman etmeleriyle kaimdir. İmandan ayrılanların, derece bakımından hayvanlardan bile aşağı olduktan, diğer bir âyette beyan edilmekte ve şöyle buyurulmaktadır:
"Yemin olsun ki biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır ama onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır ama onlarla hakkı görmezler. Kulakları vardır ama onunla hakkı işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha da sapıktırlar. İşte onlar gafillerin ta kendileridir." (A'raf Suresi, âyet: 179)
(Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/364)

Mucâhid yukarıdaki ayeti şöyle anlıyor: Ve andolsun ki, bile bile onları içlerinde bulundukları kimselerden daha seçkin kıldık.
Katâde de: Onlar içinde bulundukları zamanın halkı üzerinde seçkin kimseler kılınmıştır, der.
Ayrıca: Şubhesiz her zaman için bir âlem vardır, denilmiştir.
Mucâhid'in açıklamasına göre bu âyet-i kerîme Allah Teâlâ'nın şu kavilleri gibidir:
«Buyurdu ki: Ey Mûsâ, risâletim ve kelâmımla seni insanlar arasından seçtim.» (Ârâf, 144),
«Hani melekler: Ey Meryem, şubhesiz Allah seni seçip temizledi. Dünyaların kadınlarından seni üstün tuttu, demişlerdi.» (Âl-i İmrân, 42)
Şubhesiz ki Hatice ondan daha üstündür. Firavun'un karısı olan Âsiye Binti Muzahim de öyle olup üstünlükte ona eşittir. Âişe'nin kadınlara üstünlüğü ise, tirit yemeğinin diğer yemeklere olan üstünlüğü gibidir.

(Tirit, Arablarda tirit, o zamanlar sadece soyluların ve zenginlerin sofralarında rastlanabilen son derece kıymetli bir yemekti)
«Onlara âyetlerden, (hüccet, burhan ve harikulade şeylerden) öylelerini verdik ki, her birinde (hidâyete erişecekler için) açıkça bir imtihan (deneme) vardı.»
(Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 13/7188-7193)

"Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zaman) âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın." (Bakara 47)
Ey İsrailoğulları, ey Yahudi topluluğu, ey Yakub'un torunları, geçmişlerinize, ecdadınıza verdiğim nimetlerimi ve sizi bir zaman âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
Allah teala, İsrailoğullarını, Firavunun zulmünden kurtarmış, denizi yarıp onları karşıya geçirmiş, çöllerde onlar için taşlardan sular fışkırtmış, gökten yemekler indirmiş, soylarından bir çok Peygamberler getirmiş ve böylece onları, kendi zamanlarında yaşayan insanlardan üstün kılmıştır. Yoksa bu ifadede, onların, gelmiş geçmiş bütün insanlardan üstün oldukları kastedilmemektedir.
Rasulullah (s.a.v.) İsrailoğullarının bütün âlemlerden üstün olmadıklarını, bu şerefe ancak ummet-i Muhammedin nâil okluğunu beyan eden bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki:
"Sizler, yetmiş ummeti tamamlıyorsunuz. Sizler, Allah katında o ummetlerin en hayırlısı ve en üstünüsünüz."
(İbn-i Mâce, K. ez-Zuhd, bab: 34, Hadis No: 4288 ; Ahmed b. Hanbel, Musned, c. 4, sf: 447, c. 5, 5; Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, sure 3, Kit: 9, Hadis No: 3001)
(Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/203)

Allah Teâlâ, İsrâiloğullarının geçmişlerine ve atalarına verdiği nimetlerini ve kendilerine peygamberler göndererek, kitablar indirerek zamanlarındaki diğer milletlere üstün kılmasını hatırlatıyor.

Nitekim Allah Teâlâ başka âyet-i kerîmelerde şöyle buyurmaktadır:
«Biz onları bir bilgiye dayanarak âlemlere tercih etmiştik.» (Furkân, 32),
"Hani Mûsâ kavmine demişti ki; Ey kavmim, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani sizden peygamberler yaratmış ve sizi hükümdarlar kılmıştı ve size âlemlerden hiç birine verilmemiş olan şeyi vermişti.» (Mâide, 30)


Ebu Câfer el-Râzî, Rebî' İbn Enes'den o da Ebu'l-Âliye'den «Ve sizi âlemlere üstün kıldık» âyeti konusunda şöyle dediğini nakleder : Kitab, peygamberler ve hükümdarlık verilerek o zamandaki âlemlerden üstün, kılınmışlardı. Mucâhid, Rebî' İbn Enes, Katâde ve İsmâîl İbn Ebu Hâlid'den buna benzer bir rivayet nakledilir.

Bu âyetin bu mânâya hamledilmesi gerekir. Çünkü bu ummet (İslâm ummeti) İsrâiloğullarından daha üstündür. Zira Allah Teâlâ bu ummete hitaben şöyle buyurur : «Siz insanlar arasından çıkarılmış ummetlerin en hayırlısısınız. Mârûfu emreder, munkerden nehyedersiniz ve Allah'a inanırsınız. Eğer kitab ehli de inanmış olsalardı kendileri için daha hayırlı olurdu.» (Âl-i İmrân, 110).

Musned ve Sunen'de, Muâviye el-Kuşeyri'den nakledilir ki o Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu söylemiş:
Siz yetmiş ummetin yerine kâimsiniz. Çünkü siz ummetlerin en hayırlısı ve Allah katında en üstünüsünüz. Bu konuda hadîsler pek çoktur. Al-i İmrân sûresinde bu âyeti naklederken zikredilecektir.
(Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 2/322-326)

İsrâîl, Ya'kûb peygamberdir. Ya'kûb peygamber, İshâk'ın, o da İbrâhîm peygamberin oğludur. İsrâiloğulları ise yahûdîlerdir.

Sûrenin başından buraya kadar konu, kitab (Kur'an) ve halkın bu konudaki ihtilâfı üzerinde dönüp dolaşmaktaydı. Munafıklardan bazı örnekler verilerek Allah'a ibâdet emri tekrarlanmakta idi. Kur'an'ın Allah katından geldiği belirtilerek, ihtar ve müjde haberleri dile getirilmekte ve ardından da insanlığın yaratılış konusu bahis mevzû olmaktaydı. Şimdi ise söz ehl-i kitaba yöneliyor ve özellikle yahûdîlere hitab ediliyor. Konu ise yine bütünüyle Kur'an'ın etrafında dönüp dolaşıyor. Yüce Allah Yâkub peygamberin torunlarına seslenerek onların da ataları Yâkûb gibi Hakk'a tabî olmalarım belirtmektedir.
Allah'ın İsrâiloğullarını Firavun'un ve hanedanının zulmûnden kurtarışını ve ilerde tafsilâtı gelecek olan sayısız nimetleri hatırlatılmaktadır. Peygamberler arasında tefrik yapmaksızın inanmaları ve özellikle Abdullah oğlu Muhammed (a.s.)'in doğruluğunu kabullenmeleri belirtilmekte ve kendileri verdikleri sözleri tuttukları takdirde, Allah Teâlâ'nın da verdiği sözü tutarak, dünya ve âhirette onları nimetine erdireceğini bildirmektedir, Ehl-i kitabın, Peygamber (a.s.)'in getirdiği Kur'an'ı inkâr yerine, tasdik eden ilk kitle olması gerektiğini bildirmekte ve Kur'an'ın Tevrat'taki gerçekleri getirdiğini ifâde buyurmaktadır.
Allah'ın apaçık âyetlerini basit menfaatlarla değişmemelerini, dünyevî faydaların geçici olduğunu ve Allah'tan başka kimseden korkulmaması gerektiğini belirtmektedir. Sonra da bütün dinlerin ana esâslarından olan bir ibâdet olarak namaz kılıp zekât verip Allah'ın huzurunda huşu ile eğilmelerini emretmektedir.
Eğer hayret edilmesi gereken biri varsa, o da başkalarına hayret edip kendilerini unutan yahûdî bilginlerinin durumudur. Onlar bir mum gibi, halkı aydınlatırken kendilerini eritmektedirler. Allah'ın kitabını okuyan ve oradaki buyruklardan haberdâr olan bir kitlenin insanlara iyiliği emredip de kendi nefsini unutması uygun bir davranış mıdır?
Şubhesiz ki bu, akıllı kişilerin yapacağı bir şey değildir. Şu halde inanıp Allah'tan yardım dileyerek, kötülüğü emreden nefsin arzularından ve şeytânın esaretinden kurtulmak için sabır ve namazla Allah'a yönelmek gerekir. Çünkü sabır ve namaz kalblerin ve ruhların cilâsıdır. Evet, bunlar; kalblerini îmanla imâr edip bütün uzuvlarını namazın huzur ve güvenine teslîm edenlerden başkaları için çok zor işlerdir. Ancak bir gün gelip Rabb'lerine kavuşacaklarını kabul edenler, yaptıklarının hesabını verenler ve Allah'a döneceklerine inananlar bu ağır yükü kaldırabilirler.
(Bekir Karlığa, Bedreddin Çetiner, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 2/322-326)
 
Üst Ana Sayfa Alt