Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İtikadi Bid'atların (Sapmaların) Ortaya Çıkış Tarihi

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İtikadi Bid'atların (Sapmaların) Ortaya Çıkış Tarihi

Selef âlimlerinin karşı koymaya çalıştıkları bid'atler, öyle hemen birdenbire ve bir tek dönem içerisinde meydana çıkmış değildir. Bu bid'atler birbirinden farklı mekan ve zamanlarda ortaya çıkmıştır, işte bu bakımdan ben, bu bolümde, ortaya çıkan bid'atlerin hangi dönemlerde ve kimlerin ellerinde meydana geldiğini açıklamaya çalıştım. Bu, hemen hemen üçüncü çağın başlarından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır.

Bid'atlerin görülmediği ilk altın çağ, ümmetin akide bakımından sağlam olduğu ve istikamette bulunduğu dönemdir ki, bu dönemi başa aldım. Daha sonra da dönem dönem ne tür bid'atlerin ortaya çıktığını sırasıyla açıkladım. (1)

Başlangıçtan 37. hicrî yıllar arasındaki dönemdir.

Kur'an-ı Kerîm vahiy olarak 23 yıl boyunca Hz Peygamber (s.a.v,)'e inmeye devam etti. Hz. Peygamber(S.a.v.) de gelen bu vahyi insanlara tebliğ ve beyan etti. Bu tebliğ ve beyan din kemale erince ve islâm nimeti tamamlanıncaya dek sürdü. Daha sonra yüce Allah, Hz. Peygamber (s.a.v.)'i katına aldı.

Sahabe -Allah kendilerinden razı olsun. Hz. Peygamberden Kur'ân'ı dinlediler, onun ne demek istediğini mana yönünden anladılar, sonra da buna iman ederek hükümleriyle amel ettiler, Kur'ân'da yer alan hususlar, gayba ait haberlerdi. Meselâ yüce Allah'ın zatından, isim ve sıfatlarından, fiillerinden, ahiret gününden, bununla ilgili durumlardan, cennet ve cehennemden ve bu ikisinde Kulları için ne gibi şeyleri hazırladıklarından söz etmekteydi. Kısaca cennetteki sevaplardan ve cehennemdeki cezalardan... İşte bütün bunlar ve bu manadaki şeyler Kur'ân ile Hz. Peygamber'e bildiriliyordu. Hz. Peygamber de bütün bunları tebliğ edip açıklıyordu. Sahabe de bunları can kulağıyla alıp, kavrayarak bunlara iman ediyorlardı.

Hiçbir sahabinin bildirilen konulara ilişkin tereddütlerinin veya müşkilatlarının olduğu noktasında bir bilgi elimize geçmiş değildir.

Biz de öyle inanıyoruz ki sahabe tümüyle muhatab oldukları gerçekleri kesinlikle anlıyorlardı. Şayet anlayamadıkları bir şeyler olsaydı kesinlikle onu Resûlullah'a (s.a.v.) sorarlardı. Özellikle hayatlarında kendilerini doğrudan ilgilendiren bir şeyleri olmuşsa, hele bu mesele bilhassa inanç yönünü ilgilendiriyorsa, kesinlikle açıklamasını da istemekteydiler.

Bildiğiniz gibi, onlarda şunu görmekteyiz. Nasıl ki sahabe, Müslüman olmadan evvel anlayamadıkları yani ikna olamadıkları bir şey karşısında, hemen silaha sarılıp peygambere karşı harb etmişlerdir. Fakat gerçekleri görüp ikna olunca yani Müslüman olunca da, hemen onu savunmak için mallarını, canlarını ve çocuklarını ortaya koymaktan kesinlikle çekinmemişlerdir... Oysa ki onlar anlayamadıkları, iç yüzünü kavrayamadıkları, kısaca bilemedikleri bir din ya da inanç adına bunu yapmamışlardır.

Evet, sahabe şeriatla ilgili bir takım müşkilat ve meseleleri Hz. Peygamberden sormuşlardır. Fakat bütün bu sordukları şeyler amelî olan yani nasıl tatbik edileceği ile alakalı olan şeylerdi. Yoksa itikada bağlı şeyler, değildi. Nitekim Abdullah b. Abbas (r.a.) şöyle der:

"Peygamber (s.a.v.)'in ashabından daha hayırlı bir topluluk görmüş değilim. Onların HZ. Peygamber (s.a.v.)'e, vefat edinceye dek sordukları onüç soru Kur'ân'da yer almaktadır.

Bu sorular; kadınların ay halinden, haram aylardan, yetimlere ait hüküm v.b. meselelerden ibaretti. Nitekim bu âyetlerde "Sana hayızdan sorarlar, sana haram aylardan sorarlar, sana yetimlerle ilgili sorarlar..." diye buyurulmuştur. Onlar sadece kendilerine yararlı olan şeyleri soruyorlardı"[1]

"Miftahu's-Saâde" adlı eserin yazarı derki: "Hz. Peygamber (s.a v.) döneminde sahabe tek bir akide üzereydiler. Çünkü onlar bizzat vahiy dönemini yaşadılar. Doğrudan doğruya Hz. Peygamberin sohbetinde bulundular. Dolayısıyla kendilerinden şüphe ve vehim denen şeyi önlemiş oldular..."[2]

İbnu'l-Kayyım da şöyle demektedir: "Sahabe bir çok ahkâm meselesiyle ilgili tartışmalarda bulunmaktaydılar. Fakat sadece ahkâm ile ilgili meselelerde tartışıyorlardı. Kendileri mû'minler önde gelen isimlerinden oldukları kadar,iman yönünden de mû'minlerin en mükemmelleriydiler. Fakat yüce Allah'a hamdolsun ki sahabe, hiçbir vakit yüce Allah'ın isim, sıfat ve fiilleriyle ilgili olan tek bir meselede tartışmamışlardır."[3]

İşte sahabenin yaşamış olduğu gerçek hayat bu idi. Çünkü sahabe toplumu, her türlü şaibeden ve sapmadan tümüyle uzaktı. O toplum tertemiz ve pırıl pırıl bir toplum idi.

Zaman zaman bu toplum içerisinde bazı sapmalar baş gösterdiğinde derhal ikaz ediliyor ve o sapmanın büyümesine izin verilmiyordu. Gereken müdahale anında yapılıyordu. Dolayısıyla ortaya çıkan sapma, uzun süre devam edemeden önlenmiş oluyordu.

Nitekim Hz, Peygamber (s.a.v.) döneminde kimi sahabi kaderle ilgili olarak bazı sözler sarfetmişler, Resûlullah (s.a.v.) buna oldukça öfkelenmiş ve bundan menetmiş, onlarda derhal bundan uzak durmuşlardır.

Abdullah b. Amr b. As şöyle diyor: "Sahabilerden bazıları bir gün kader konusunu tartışırlarken, yanlarına Hz.Peygamber (s.a.v.) çıkagelir kimisi kader konusunda şöyle konuşuyor, kimisi de böyle konuşuyordu. Bu durum karşısında Rasûlullah'n yüzü nar gibi kızarmaya başladı ve şöyle buyurdu: "Bununla mı emrolundunuz ya da bununla mı görevli kılındınız da, Allah'ın kitabından bir kısmını bir kısmıyla tartışmaya kalkışıyorsunuz? Kendisiyle emrolunduğunuz şeye bakın ve ona uyun, hakkında nehyedildiğimiz şeyden de kaçının,"[4]

Bu hadisten de anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde sahabilerden kader konusuna dalanlar olmuşsa da, fakat bu tartışma arızî olmuş, bir daha tekrar edilmemiştir. Netice sahabenin tümü bu manada öze dönüşün dışında bir şey üzerinde durmamışlardır. Sahabenin tümü -Allah kendilerinden razı olsun bu konularda öylesine hassas idiler ki, tek bir sahabiden olsun, onlardan bu manadaki bir tartışmanın tekrar diriltilmesine çalışıldığı rivayeti gelmiş değildir. Bu tartışmalar üzerine herhangi bir şey kurdukları da variddeğildir. Aksine sahabeden gelen rivayete göre, sonradan ortaya çıkan Kaderiye ile ilgili hususları reddetmişler ve kendileri bundan uzak durmuşlardır.[5]

Nitekim Hz. Ömer b. Hattab (r.a.) döneminde tektük bazı olaylar ortaya çıkmışsa da bunlar kısa yoldan önlenmiş ve birdaha ortaya çıkmasına o dönemde fırsat tanınmamıştır.

Yine Hz. Ömer (r.a.) döneminde Sabîğ adındaki bir şahıs bu türden bir konuyla ilgilenmiş ve Kur'an'daki Müteşabihlerle ilgili sorular sormaya başlamıştı. Ancak Hz. Ömer, durumu öğrenir ve kendisini cezalandırır, adam da bunun üzerine tevbe eder.

Lalekâî, Süleyman b.Yesar'a varan senediyle yaptığı rivayete göre Benî Ğuneym'den Sabığ b. Asel adındaki bir kişi Medine'ye gelir. Yanında da bir takım kitaplar bulunmaktadır. Bu kişi, Kur'an'daki müteşabihler hakkında sorular sormaktaydı. Adamın bu hali Hz. Ömer'e iletildiğinde Hz. Ömer, kendisinin huzura getirilmesi için adam gönderdi. Bu arada Hz. Ömer, bu adamı cezalandırmak için hurma dallarından bir kaç sopa hazırladı. Adam huzura gelip oturdu, Hz. Ömer; Sen kimsin? dedi. Adam:

Ben Abdullah Sabîğim, cevabını verdi.

Hz, Ömer de:

(Onun, ben Allah'ın kulu (Abdullah Sabîg'im) sözü üzeri ne, "Ben de Allah'ın kulu (Abdullah) Ömer'im" dedi. Bu arada, adı geçen hurma lifleriyle (sopalıyla) kırbaçlanması için işaret verildi. Adam kafasından yaralanıncaya dek kırbaçlandı. Yüzünden kanlar akmaya başladı.

Bunun üzerine adam:

- Ey müminlerin emiri! Allah'a yemin olsun ki, daha önce başımda (beynimde) yer alan rahatsızlık kayboldu, diyerek, gerçeği anladığını söyledi.[6]

İşte bu kısacık açıklamayla bu dönemin itikadî bakımdan her türlü bid'atlerden ve sapmalardan arınan bir dönem olduğu gerçeği açıklanmış oldu. [7]

[1] Bk. İbn Kayyım el- Cevziyye, İ'lâmu'l-Muvakkîn, 1/71.

[2] Bk. Miftâhu's-Saâde, 2/162.

[3] Bk. Bk. İbn Kayyım el- Cevziyye, İ'lâmu'l-Muvakkîn,1/49 ve Makrizî, el- Hıtât, 4/180

[4] Bk. Ebu'l-Kasım Lalekaî, "Şerhu İtikadi Ehli's-Sünneti ve'l-Cemaati", s: 179-180.

[5] Lalekaî, sözkonusu kitabının: "Kader hakkında tartışmalardan uzak durma" adlı bölümünde bu husus üzerinde uzun uzadıya durmaktadır.

[6] Bk. Lalekâî, adı geçen eser, s.: 1137

[7] İslam Tarihinde İtikadi Sapmalar.
http://www.islah.de/akide&tevhid/akd00006.pdf
 
Üst Ana Sayfa Alt