Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kabir Ziyaretinin Kadınlara Haram Oluşu

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
A Çevrimdışı

Al Muwahhida

Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayete göre

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kabirleri ziyaret eden kadınlara lanet etmiştir.”1

Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye şöyle demektedir:

“Bilindiği gibi kadının önünde bu kapı açık tutulacak olursa kadının tahammülü azalır ve onun ağıt yakmasına, ağlayıp sızlanmasına sebep olur. Çünkü kadın bu konuda zaafı olan bir varlıktır, tahammülü azdır, sabır ve direnci pek fazla değildir. Aynı şekilde bu onun ağlaması sebebiyle ölenin rahatsız olmasına, erkeklerin de onun sesi ve sureti dolayısıyla fitneye maruz kalmasına sebeptir.

Nitekim bir başka hadiste şöyle denmiştir: “Siz kadınlar hayatta olanı fitneye düşürür, ölene de eziyet edersiniz.”

Kadınların kabirleri ziyaret etmesi onlar ve erkekler hakkında haram kılınmış bir takım işlerin meydana gelme ihtimalini taşıyor ya da buna sebep teşkil ediyor olmakla birlikte; bu husus hikmette sağlam bir şekilde tesbit edilmediğine göre, bu işe götürmeyecek olan miktarın sınırını tesbit etmeye ve bir tür ile diğerini birbirinden ayırdetmeye imkan olmaz.

Şeriatın esaslarından birisi de şudur:

Eğer hikmet gizli ya da yaygın değil ise, hüküm bu işin hikmeti ile ilgili beslenen kanaate göre verilir. Şu halde istenmeyen sonuca götürmemek maksadı ile bu kapının kullanılması “seddü’z-zerai” kabilinden haram olmuştur. Bu husustaki fitne dolayısıyla kadının iç ziynetine bakmanın haram kılınması ile yabancı kadın ile baş başa kalmak ve -benzer şekilde- ona bakmanın haram kılınması da böyledir. Bu hususta -yani kadının kabri ziyaret etmesinde- ölene dua etmesi dışında bir maslahat yoktur. Bunu da evinde yapma imkânı vardır…”2

-------------------
1 Hadisi, Ahmed, İbn Mace ve Tirmizi rivayet etmiştir. Tirmizi, sahih olduğunu belirtmiştir
2 Mecmû’ul-Fetâvâ, XXIV, 335-356.

(Mu'min Hanımlara Özel Uyarılar)
 
B Çevrimdışı

by34

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayete göre

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kabirleri ziyaret eden kadınlara lanet etmiştir.”1

Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye şöyle demektedir:

“Bilindiği gibi kadının önünde bu kapı açık tutulacak olursa kadının tahammülü azalır ve onun ağıt yakmasına, ağlayıp sızlanmasına sebep olur. Çünkü kadın bu konuda zaafı olan bir varlıktır, tahammülü azdır, sabır ve direnci pek fazla değildir. Aynı şekilde bu onun ağlaması sebebiyle ölenin rahatsız olmasına, erkeklerin de onun sesi ve sureti dolayısıyla fitneye maruz kalmasına sebeptir.

Nitekim bir başka hadiste şöyle denmiştir: “Siz kadınlar hayatta olanı fitneye düşürür, ölene de eziyet edersiniz.”

Kadınların kabirleri ziyaret etmesi onlar ve erkekler hakkında haram kılınmış bir takım işlerin meydana gelme ihtimalini taşıyor ya da buna sebep teşkil ediyor olmakla birlikte; bu husus hikmette sağlam bir şekilde tesbit edilmediğine göre, bu işe götürmeyecek olan miktarın sınırını tesbit etmeye ve bir tür ile diğerini birbirinden ayırdetmeye imkan olmaz.

Şeriatın esaslarından birisi de şudur:

Eğer hikmet gizli ya da yaygın değil ise, hüküm bu işin hikmeti ile ilgili beslenen kanaate göre verilir. Şu halde istenmeyen sonuca götürmemek maksadı ile bu kapının kullanılması “seddü’z-zerai” kabilinden haram olmuştur. Bu husustaki fitne dolayısıyla kadının iç ziynetine bakmanın haram kılınması ile yabancı kadın ile baş başa kalmak ve -benzer şekilde- ona bakmanın haram kılınması da böyledir. Bu hususta -yani kadının kabri ziyaret etmesinde- ölene dua etmesi dışında bir maslahat yoktur. Bunu da evinde yapma imkânı vardır…”2

-------------------
1 Hadisi, Ahmed, İbn Mace ve Tirmizi rivayet etmiştir. Tirmizi, sahih olduğunu belirtmiştir
2 Mecmû’ul-Fetâvâ, XXIV, 335-356.

(Mu'min Hanımlara Özel Uyarılar)


1-Bir kere Ebu Hureyre güvenilmez bir kişi, Hz.Aişe validemiz tarafından kendisine kezzab denilen bir kişi. Kezzab (aşırı yalan söyleyen) demektir. Ayrıca Hz.Ömer tarafından kırbaçlanmış bir kişi. Onun rivayetlerine kuşkuyla bakmak gerekiyor bu durumda.

2-Nitekim bir başka hadiste şöyle denmiştir:"Siz kadınlar hayatta olanı fitneye düşürür, ölene de eziyet edersiniz." diye bir rivayet nakletmişsiniz. HZ.AİŞE, pekçok değerli sahabenin bile naklettiği "Ölü, ailesinin ona ağlaması yüzünden azaba uğratılır" hadisini dahi reddetmiştir. Delil olarakda FATIR SURESİ 18.AYETİ GÖSTERMİŞTİR "Hiçbir günahkar, bir başkasının günahını yüklenmez. Yükü ağır gelen, onu taşımaya çağırsa bile, kendisinden hiçbir şey yüklenilmez. Akraba bile olsa..."

Böyle rivayetler kadını toplumdan dışlamaya yönelik hizmet etmektedir. İslam Alemi akıldan uzaklaştıkça, ehli reyin izinden ayrıldıkça bunların olması doğaldı zaten.
 
A Çevrimdışı

Al Muwahhida

Üye
İslam-TR Üyesi
Yine Bir Şii Kokusu..
Ebu Hureyre (ALLAH Ondan Razı Olsun) gibi Bir Sahabiye İftira Atmak
Elbette Sapkın Şia Görüşlü Kimseler İçin Olağandır..
Şia Kaynaklı Delil Dışında Sahih Bir Kaynağınız varsa Buyrun..
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
1-Bir kere Ebu Hureyre güvenilmez bir kişi, Hz.Aişe validemiz tarafından kendisine kezzab denilen bir kişi. Kezzab (aşırı yalan söyleyen) demektir. Ayrıca Hz.Ömer tarafından kırbaçlanmış bir kişi. Onun rivayetlerine kuşkuyla bakmak gerekiyor bu durumda.

2-Nitekim bir başka hadiste şöyle denmiştir:"Siz kadınlar hayatta olanı fitneye düşürür, ölene de eziyet edersiniz." diye bir rivayet nakletmişsiniz. HZ.AİŞE, pekçok değerli sahabenin bile naklettiği "Ölü, ailesinin ona ağlaması yüzünden azaba uğratılır" hadisini dahi reddetmiştir. Delil olarakda FATIR SURESİ 18.AYETİ GÖSTERMİŞTİR "Hiçbir günahkar, bir başkasının günahını yüklenmez. Yükü ağır gelen, onu taşımaya çağırsa bile, kendisinden hiçbir şey yüklenilmez. Akraba bile olsa..."

Böyle rivayetler kadını toplumdan dışlamaya yönelik hizmet etmektedir. İslam Alemi akıldan uzaklaştıkça, ehli reyin izinden ayrıldıkça bunların olması doğaldı zaten.

Aceleci olma derim! Burda 1-2 iddia ile 5000'den fazla Hadis rivayet etmis büyük bir insani karaliyamazsin (Allah ondan razi olsun)

Ebu Hureyre, asirlar boyunca tetkik ve tenkid konusu olmustur. Gerek Dogu dünyasinda gerek Bati dünyasinda Ebû Hureyre hakkinda ileri geri konusulmustur. Bunun sebebi, keyif ve arzulara karsi gelen dine yönelik hile ve tuzaklari sonuçsuz birakan bir kisim hadislerinden kurtulmak istenmesidir. Bu hücumlar ya yalan ve zayif rivâyetlere, ya da bazi sahîh hadislere dayanir. Fakat bu tür sahîh hadisleri de dogru-dürüst anlayamazlar, bu yüzden de kendi arzulari dogrultusunda yanlis yorumlara basvururlar (Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 153; el-Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 5 1 3).

Bu hadislerden bir kismini ve cevaplarini özet olarak verelim:

Ebû Hureyre'nin hadis konusundaki güvenilirligine gölge düsürecek süphe kaynaklarindan biri, onun Rasûlullah (s.a.s.)'den: "Bir kimse Ramazan ayinda cünüp olarak sabahlarsa, o gün oruç tutmasin " hadisini nakletmesi ve halka bu yolda fetvâ vermesidir. Onun böyle rivâyet ettigini Âise ve Ümmü Seleme haber alinca, onun bu rivâyetini kabul etmemisler, söyle demislerdir: "Hz. Peygamber ailesiyle birlikte olmasi neticesinde cünüp olarak sabahlar, sonra da boy abdesti alip orucunu tutardi." Bunun üzerine Ebû Hureyre onlarin dediklerini kabul etmis ve demistir ki: "Bu hadisi bana Fadl b. Abbâs ile Üsâme b. Zeyd Hz. Peygamber'den nakletmislerdi. Mü'minlerin anneleri ise bu gibi konulari erkeklerden daha iyi bilirler" (Buhâri; Savm, 23; ibn Hacer, Fethu'l-Bâri, Misir 1300, IV, 123-124; Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 155).

Buna su cevap verilmistir: Ebû Hureyre sözkonusu hadisi Rasûlullâh (s.a.s.)'den kendisi isitmemistir. Hadisi Fadl ve Üsâme vasitasiyle rivâyet etmistir. Bu iki sahâbî ise dogru ve güvenilir kisilerdir. Âise ile Ümmü Seleme'nin hadisi, onun yaninda agirlik kazaninca, onlarin rivâyetine dönmüs, hakka uyarak önceki fetvâsindan vazgeçmistir (ibn Hacer, a.g.e., IV, 126; M. Eba Zehv, a.g.e, 155). Fadl ve Üsâme'nin naklettigi hadise gelince, âlimler bu konuda sunlari söylediler: Birincisi, bu hadis kendisinden daha kuvvetli hadisle çelismektedir; dolayisiyle onunla degil kuvvetli olanla amel edilir. ikincisi, bu iki sahâbînin hadisi orucun farz kilindigi dönemin baslarina aittir. O sirada oruçlunun uyuduktan sonra yemesi, içmesi, cinsel münasebette bulunmasi haramdi. Daha sonra Allah'tan yeri agarincaya kadar bütün bunlari mübah kildi. Onun için kari-koca iliskisi sabaha kadar devam ederdi. Fecrin dogusundan sonra da yikanmasi gerekmekteydi. Bu da gösteriyor ki Âise ile Ümmü Seleme'nin naklettigi hadisin hükmünü neshetmistir. Ne Fadl ile Üsamenin ne de Ebû Hureyre'nin bu son hükmü bildiren hadisten haberleri vardi. Bu yüzden Ebû Hureyre hâlâ önceki hadise göre fetvâ vermeye devam ediyordu. Kendisine bu haber ulasinca da bu fetvâsindan dönmüstür (ibn Hacer, a.g.e., IV, 127-128). ibn Hacer söyle der: "Ebû Hureyre'nin hakki teslim edip ona dönmesi onun faziletini gösterir" (a.g.e. ve yer; Kastallâni, irsâdü's-Sâri, Misir 1326. IV, 443; M. Ebû Zehv, a.g.e., 155).
Bir baska itiraz da sudur: Ebû Hureyre hadis rivâyet ederken tedlis yapardi (Hz. Peygamber'den duymadigi bir hadisi kendisine rivâyet eden sahsin ismini vermeyerek, Hz. Peygamber'den rivâyet ederdi). Meselâ, yukarida geçen "cünüp olarak sabahlayan kimseye oruç tutmak yoktur" hadisinde durum böyledir. Tedlis yapmak ise yalan söylemenin kardesidir (ibn Kesir, el-Bidâye, VIII, 109).

Bu itiraza söyle cevap verilir: Ebû Hureyre'nin islâm'a girisinin hicretin 7. yilina kadar geciktigi dikkate alinirsa, Hz. Peygamber'in pekçok hadisini ondan duymadigi ortaya çikar. Bu durum, onun hadis bilgisini tamamlayabilmesi için, Hz. Peygamber'den duymus olan sahâbîlerden almasini gerektiriyordu. Onun bu hali, ya dünyevi mesguliyetlerinden dolayi, ya da yaslarinin küçük olmasi, yahut da sonradan müslüman olmalari gibi sebeplerle Hz. Peygamber'in meclislerinde bulunmayan diger sahâbîlerin durumuyla aynidir. Humeyd'den gelen su haber de bunu teyid eder: "Biz Enes b. Mâlik'in yaninda idik. Bize söyle dedi: Vallahi size Hz. Peygamber'den naklettigimiz hadislerin hepsini bizzat kendisinden duymus degiliz. Fakat (hadisi duyan duymayana naklederdi) biz de birbirimizi yalanlamazdik" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Misir 1313, IV, 283; M. Ebû Zehv, a.g.e., 157).

Hadisi duyan ve digerlerine nakleden sahâbînin isminin zikredilmemesini tedlis saymak uygun degildir. Zira ehli sünnet âlimlerinin ittifakiyla sahâbenin hepsi âdildir. Âlimlerin, mürsel hadisi delil kabul etmek hususundaki ihtilâfi, ismi zikredilmeyen râvinin durumunun bilinmeyisi sebebiyledir. ibnu's-Salâh bu hususta söyle der: "ibn Abbâs ve benzeri yasça küçük sahâbîlerin Hz. Peygamber'den isitmedikleri halde ondan rivâyet ettikleri mürsel hadisler, mevsûl ve müsned hükmündedir. Çünkü onlar bu hadisleri sahâbîlerden almislardir. Bir sahâbînin kim oldugunun bilinmemesi, hadisin sihhatine zarar vermez. Çünkü sahâbîlerin tamami âdildir" (ibnu's-Salâh, Mukaddime, Misir 1326, 22). Bütün bunlardan anlasiliyor ki Ebû Hureyre'den hiçbir yalan çikmis degildir. Zira bu tür mürsel hadislerde Ebû Hureyre, "Rasûlullah'in söyle dedigini isittim, ya da söyle yaptigini gördüm" demiyor; aksine, "Rasûlullah söyle buyurdu veya söyle yapmistir" gibi ifadeler kullaniyordu. Burada onun tedlis yaptigi da söylenemez. Çünkü adini zikretmedigi sahâbeden biridir ve sahâbînin âdil olduguna dair icmâ vardir (M. Ebû Zehv, a.g.e., s.158).

Bir baska itiraz: Hz. Ömer, Ebû Hureyre'yi hadis rivâyetinden alikoymus ve ona, "Ya Hz. Peygamber'den hadis rivâyetini birakirsin, ya da seni Devs topraklarina sürerim" demistir (ibn Kesir, el-Bidâye, VIII, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 159). Ömer'in bu tutumu Ebû Hureyre'nin yalan söyledigini göstermektedir.

Buna söyle cevap verilmistir: Ebû Hureyre, Hz. Peygamber'den naklettigi hadisleri halka ögretmeyi, ilmi gizlemenin günahindân kurtulmak için, kendisine bir görev sayiyordu (Buhâri, ilim, 43). Bu anlayis onu çok hadis rivâyet etmeye sevketti. Bir tek mecliste bile Hz. Peygamber'in birçok hadisini naklederdi. Fakat Hz. Ömer, halkin herseyden önce Kur'ân ile mesgul olmasini, amelle ilgili olanlarin disinda kalan hadisleri az rivâyet etmelerini, halki yersiz bir tevekküle götürecek ruhsat hadisleriyle, halkin anlayamayacagi müskil hadisleri halka rivâyet etmeyi uygun görmüyordu. Bu arada, çok hadis rivâyet edenlerin, rivâyet sirasinda hata yapabileceklerinden ve benzeri seylerden de endise ediyordu. Bütün bu sebeplerle, Hz. Ömer sahâbîleri çokça hadis rivâyet etmekten alikoymus, Ebû Hureyre'ye de agir konusmus ve onu Devs'e sürmekle tehdid etmistir. Çünkü Sahâbe içerisinde en çok hadis rivâyet eden oydu. ibn Kesir bunu naklettikten sonra söyle der: "Bildirildigine göre Hz. Ömer (r.a.) daha sonra Ebû Hureyre'nin hadis nakletmesine izin vermistir (ibn Kesir, a.g.e., VIII, 106; M. Ebu Zehv, a.g.e., 159).

Bir baska menfî tenkid: Ebû Hureyre'nin diger sahâbîlerden daha çok hadis rivâyet etmesini saglayan sey, Hz. Peygamber söylesin veya söylemesin, helâl ve haramla ilgili olmayan, fakat güzel ahlâka tesvik, cennet ve cehennem haberleri gibi bütün güzel sözleri ona isnad etmeyi kendine câiz görmesidir. Onun bu konudaki dayanagi su hadislerdir: "Benden size hakka uygun bir söz ulastiginda, ben onu ister söylemis olayim isterse olmayayim, onu aliniz' "Benim söylemedigim fakat benden size ulastirilan güzel bir sözü, ben söylemisimdir" (M. Ebû Zehv, a.g.e., 160).

Buna verilen cevap sudur: Geç müslüman olmasina ragmen Ebû Hureyre'nin çok hadis rivâyet etmesi, onlarin ileri sürdükleri sebeplere baglanamaz. Bunun asil sebebi, dünyadan el-etek çekip Hz. Peygamber'in toplantilarina katilmasi, savasta ve savas disinda onun yanindan ayrilmamasi, hadisleri unutmamasi için Hz. Peygamber'in duasini almasi, Hz. Peygamber'in vefâtindan sonra elli yil kadar daha yasamasi ve duymadigi hadisleri diger sahâbîlerden alarak insanlara rivâyet etmesidir (A.g.e. ve yer). Helâl ve haram disindaki konularda Hz. Peygamber'e yalan isnad etmesini kendisi için câiz görmesi iddiasi da geçersizdir. Çünkü o, "Kim bilerek bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerine hazirlansin" hâdisinin râvîlerinden biridir. Birçok toplantilarinda hadis rivâyet etmek istediginde bu hadisi zikrettigi sâbittir. Sahâbiler, onun hadis rivâyetindeki üstünlügünü kabul ettiler ve ondan hadis naklettiler. Hz. Ömer, Osman, Talha, ibn Abbâs, Âise, Abdullah b. Ömer ve digerleri (r.anhum) bunlardandir (Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 513; ibn Kesir, a.g.e., VIII, 108). Bu da onlarin, Ebû Hureyre'nin güvenilirligi ve dogrulugu hususunda ittifak ettiklerini gösterir. Diger taraftan, Ebû Hureyre'nin rivâyet ettigi hadislerin çogunun, baska sahâbîler tarafindan da nakledildigi görülür (M. Ebû Zehv, a.g.e., 160, 161).

Ebû Hureyre'nin dayandigini ileri sürdükleri hadislere gelince, bu hadisleri Ebû Hureyre rivâyet etmemistir. Aksine bunlar onun adina uydurulmus sözlerdir. Bu hususta ibn Hazm söyle demistir: "Allah'tan korkmaz bazi insanlar birtakim hadisler rivâyet ettiler. Bunlarin bazisi islâm'in temel prensiplerini geçersiz kilmakta, bazilari da Hz. Peygamber'e yalan isnat etmeyi mübah saymaktadir. " ibn Hazm bu iki hadisi de, râvîlerinin çok zayif olmasindan ötürü geçersiz saymaktadir (ibn Hazm, el-ihkâm fî Usûli'l-Ahkâm, Misir 1345, II, 76, 78, 80; M. Ebû Zehv, a.g.e., 161, 162).
Macar asilli ünlü müstesrik yahudi Ignaz Goldziher de Ebû Hureyre'nin hadis uydurdugunu ve bunda hayli ileri gittigini ileri sürmüstür. Böyle bir tenkid tümüyle bâtildir, geçersizdir ve hiçbir hakli tarafi yoktur. Buhâri'nin söyledigi gibi Ebû Hureyre'den sekizyüz âlim hadis rivâyet etmistir. O, sahâbe ve muhaddisler nazarinda son derece güvenilir yüce bir sahsiyettir. ibn Ömer söyle demistir: "Ebu Hureyre benden daha hayirli ve naklettigini daha iyi bilendir." Cennet'le müjdelenenlerden biri olan Talha b. Ubeydullah da: "süphe yok ki Ebû Hureyre Hz. Peygamber'den bizim isitmedigimiz hadisleri isitmistir" demistir (el-Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e, III, 511, 512). Mervan'in sekreteri Ebû Zualza'a da Ebû Hureyre'nin hadis rivâyetinde ne derece güçlü oldugunu gösteren su haberi nakleder: "Mervan, Ebû Hureyre'yi Saray'da hadis rivâyet etmek için dâvet etmisti. Mervan beni divanin arkasina oturtmustu ve ben de Ebû Hureyre'nin naklettiklerini gizlice yaziyordum. Ertesi yil yine onu dâvet etti ve ondan hadis rivâyet etmesini istedi. Bana da bir yil önceki yazdiklarimdan takip etmemi tenbih etti. Neticede, onun bir tek kelime bile degisiklik yapmadan rivâyet ettigini gördüm (ibn Kesir, a.g.e., III, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 162-164).
 
B Çevrimdışı

by34

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Aceleci olma derim! Burda 1-2 iddia ile 5000'den fazla Hadis rivayet etmis büyük bir insani karaliyamazsin (Allah ondan razi olsun)

Ebu Hureyre, asirlar boyunca tetkik ve tenkid konusu olmustur. Gerek Dogu dünyasinda gerek Bati dünyasinda Ebû Hureyre hakkinda ileri geri konusulmustur. Bunun sebebi, keyif ve arzulara karsi gelen dine yönelik hile ve tuzaklari sonuçsuz birakan bir kisim hadislerinden kurtulmak istenmesidir. Bu hücumlar ya yalan ve zayif rivâyetlere, ya da bazi sahîh hadislere dayanir. Fakat bu tür sahîh hadisleri de dogru-dürüst anlayamazlar, bu yüzden de kendi arzulari dogrultusunda yanlis yorumlara basvururlar (Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 153; el-Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 5 1 3).

Bu hadislerden bir kismini ve cevaplarini özet olarak verelim:

Ebû Hureyre'nin hadis konusundaki güvenilirligine gölge düsürecek süphe kaynaklarindan biri, onun Rasûlullah (s.a.s.)'den: "Bir kimse Ramazan ayinda cünüp olarak sabahlarsa, o gün oruç tutmasin " hadisini nakletmesi ve halka bu yolda fetvâ vermesidir. Onun böyle rivâyet ettigini Âise ve Ümmü Seleme haber alinca, onun bu rivâyetini kabul etmemisler, söyle demislerdir: "Hz. Peygamber ailesiyle birlikte olmasi neticesinde cünüp olarak sabahlar, sonra da boy abdesti alip orucunu tutardi." Bunun üzerine Ebû Hureyre onlarin dediklerini kabul etmis ve demistir ki: "Bu hadisi bana Fadl b. Abbâs ile Üsâme b. Zeyd Hz. Peygamber'den nakletmislerdi. Mü'minlerin anneleri ise bu gibi konulari erkeklerden daha iyi bilirler" (Buhâri; Savm, 23; ibn Hacer, Fethu'l-Bâri, Misir 1300, IV, 123-124; Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 155).

Buna su cevap verilmistir: Ebû Hureyre sözkonusu hadisi Rasûlullâh (s.a.s.)'den kendisi isitmemistir. Hadisi Fadl ve Üsâme vasitasiyle rivâyet etmistir. Bu iki sahâbî ise dogru ve güvenilir kisilerdir. Âise ile Ümmü Seleme'nin hadisi, onun yaninda agirlik kazaninca, onlarin rivâyetine dönmüs, hakka uyarak önceki fetvâsindan vazgeçmistir (ibn Hacer, a.g.e., IV, 126; M. Eba Zehv, a.g.e, 155). Fadl ve Üsâme'nin naklettigi hadise gelince, âlimler bu konuda sunlari söylediler: Birincisi, bu hadis kendisinden daha kuvvetli hadisle çelismektedir; dolayisiyle onunla degil kuvvetli olanla amel edilir. ikincisi, bu iki sahâbînin hadisi orucun farz kilindigi dönemin baslarina aittir. O sirada oruçlunun uyuduktan sonra yemesi, içmesi, cinsel münasebette bulunmasi haramdi. Daha sonra Allah'tan yeri agarincaya kadar bütün bunlari mübah kildi. Onun için kari-koca iliskisi sabaha kadar devam ederdi. Fecrin dogusundan sonra da yikanmasi gerekmekteydi. Bu da gösteriyor ki Âise ile Ümmü Seleme'nin naklettigi hadisin hükmünü neshetmistir. Ne Fadl ile Üsamenin ne de Ebû Hureyre'nin bu son hükmü bildiren hadisten haberleri vardi. Bu yüzden Ebû Hureyre hâlâ önceki hadise göre fetvâ vermeye devam ediyordu. Kendisine bu haber ulasinca da bu fetvâsindan dönmüstür (ibn Hacer, a.g.e., IV, 127-128). ibn Hacer söyle der: "Ebû Hureyre'nin hakki teslim edip ona dönmesi onun faziletini gösterir" (a.g.e. ve yer; Kastallâni, irsâdü's-Sâri, Misir 1326. IV, 443; M. Ebû Zehv, a.g.e., 155).
Bir baska itiraz da sudur: Ebû Hureyre hadis rivâyet ederken tedlis yapardi (Hz. Peygamber'den duymadigi bir hadisi kendisine rivâyet eden sahsin ismini vermeyerek, Hz. Peygamber'den rivâyet ederdi). Meselâ, yukarida geçen "cünüp olarak sabahlayan kimseye oruç tutmak yoktur" hadisinde durum böyledir. Tedlis yapmak ise yalan söylemenin kardesidir (ibn Kesir, el-Bidâye, VIII, 109).

Bu itiraza söyle cevap verilir: Ebû Hureyre'nin islâm'a girisinin hicretin 7. yilina kadar geciktigi dikkate alinirsa, Hz. Peygamber'in pekçok hadisini ondan duymadigi ortaya çikar. Bu durum, onun hadis bilgisini tamamlayabilmesi için, Hz. Peygamber'den duymus olan sahâbîlerden almasini gerektiriyordu. Onun bu hali, ya dünyevi mesguliyetlerinden dolayi, ya da yaslarinin küçük olmasi, yahut da sonradan müslüman olmalari gibi sebeplerle Hz. Peygamber'in meclislerinde bulunmayan diger sahâbîlerin durumuyla aynidir. Humeyd'den gelen su haber de bunu teyid eder: "Biz Enes b. Mâlik'in yaninda idik. Bize söyle dedi: Vallahi size Hz. Peygamber'den naklettigimiz hadislerin hepsini bizzat kendisinden duymus degiliz. Fakat (hadisi duyan duymayana naklederdi) biz de birbirimizi yalanlamazdik" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Misir 1313, IV, 283; M. Ebû Zehv, a.g.e., 157).

Hadisi duyan ve digerlerine nakleden sahâbînin isminin zikredilmemesini tedlis saymak uygun degildir. Zira ehli sünnet âlimlerinin ittifakiyla sahâbenin hepsi âdildir. Âlimlerin, mürsel hadisi delil kabul etmek hususundaki ihtilâfi, ismi zikredilmeyen râvinin durumunun bilinmeyisi sebebiyledir. ibnu's-Salâh bu hususta söyle der: "ibn Abbâs ve benzeri yasça küçük sahâbîlerin Hz. Peygamber'den isitmedikleri halde ondan rivâyet ettikleri mürsel hadisler, mevsûl ve müsned hükmündedir. Çünkü onlar bu hadisleri sahâbîlerden almislardir. Bir sahâbînin kim oldugunun bilinmemesi, hadisin sihhatine zarar vermez. Çünkü sahâbîlerin tamami âdildir" (ibnu's-Salâh, Mukaddime, Misir 1326, 22). Bütün bunlardan anlasiliyor ki Ebû Hureyre'den hiçbir yalan çikmis degildir. Zira bu tür mürsel hadislerde Ebû Hureyre, "Rasûlullah'in söyle dedigini isittim, ya da söyle yaptigini gördüm" demiyor; aksine, "Rasûlullah söyle buyurdu veya söyle yapmistir" gibi ifadeler kullaniyordu. Burada onun tedlis yaptigi da söylenemez. Çünkü adini zikretmedigi sahâbeden biridir ve sahâbînin âdil olduguna dair icmâ vardir (M. Ebû Zehv, a.g.e., s.158).

Bir baska itiraz: Hz. Ömer, Ebû Hureyre'yi hadis rivâyetinden alikoymus ve ona, "Ya Hz. Peygamber'den hadis rivâyetini birakirsin, ya da seni Devs topraklarina sürerim" demistir (ibn Kesir, el-Bidâye, VIII, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 159). Ömer'in bu tutumu Ebû Hureyre'nin yalan söyledigini göstermektedir.

Buna söyle cevap verilmistir: Ebû Hureyre, Hz. Peygamber'den naklettigi hadisleri halka ögretmeyi, ilmi gizlemenin günahindân kurtulmak için, kendisine bir görev sayiyordu (Buhâri, ilim, 43). Bu anlayis onu çok hadis rivâyet etmeye sevketti. Bir tek mecliste bile Hz. Peygamber'in birçok hadisini naklederdi. Fakat Hz. Ömer, halkin herseyden önce Kur'ân ile mesgul olmasini, amelle ilgili olanlarin disinda kalan hadisleri az rivâyet etmelerini, halki yersiz bir tevekküle götürecek ruhsat hadisleriyle, halkin anlayamayacagi müskil hadisleri halka rivâyet etmeyi uygun görmüyordu. Bu arada, çok hadis rivâyet edenlerin, rivâyet sirasinda hata yapabileceklerinden ve benzeri seylerden de endise ediyordu. Bütün bu sebeplerle, Hz. Ömer sahâbîleri çokça hadis rivâyet etmekten alikoymus, Ebû Hureyre'ye de agir konusmus ve onu Devs'e sürmekle tehdid etmistir. Çünkü Sahâbe içerisinde en çok hadis rivâyet eden oydu. ibn Kesir bunu naklettikten sonra söyle der: "Bildirildigine göre Hz. Ömer (r.a.) daha sonra Ebû Hureyre'nin hadis nakletmesine izin vermistir (ibn Kesir, a.g.e., VIII, 106; M. Ebu Zehv, a.g.e., 159).

Bir baska menfî tenkid: Ebû Hureyre'nin diger sahâbîlerden daha çok hadis rivâyet etmesini saglayan sey, Hz. Peygamber söylesin veya söylemesin, helâl ve haramla ilgili olmayan, fakat güzel ahlâka tesvik, cennet ve cehennem haberleri gibi bütün güzel sözleri ona isnad etmeyi kendine câiz görmesidir. Onun bu konudaki dayanagi su hadislerdir: "Benden size hakka uygun bir söz ulastiginda, ben onu ister söylemis olayim isterse olmayayim, onu aliniz' "Benim söylemedigim fakat benden size ulastirilan güzel bir sözü, ben söylemisimdir" (M. Ebû Zehv, a.g.e., 160).

Buna verilen cevap sudur: Geç müslüman olmasina ragmen Ebû Hureyre'nin çok hadis rivâyet etmesi, onlarin ileri sürdükleri sebeplere baglanamaz. Bunun asil sebebi, dünyadan el-etek çekip Hz. Peygamber'in toplantilarina katilmasi, savasta ve savas disinda onun yanindan ayrilmamasi, hadisleri unutmamasi için Hz. Peygamber'in duasini almasi, Hz. Peygamber'in vefâtindan sonra elli yil kadar daha yasamasi ve duymadigi hadisleri diger sahâbîlerden alarak insanlara rivâyet etmesidir (A.g.e. ve yer). Helâl ve haram disindaki konularda Hz. Peygamber'e yalan isnad etmesini kendisi için câiz görmesi iddiasi da geçersizdir. Çünkü o, "Kim bilerek bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerine hazirlansin" hâdisinin râvîlerinden biridir. Birçok toplantilarinda hadis rivâyet etmek istediginde bu hadisi zikrettigi sâbittir. Sahâbiler, onun hadis rivâyetindeki üstünlügünü kabul ettiler ve ondan hadis naklettiler. Hz. Ömer, Osman, Talha, ibn Abbâs, Âise, Abdullah b. Ömer ve digerleri (r.anhum) bunlardandir (Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 513; ibn Kesir, a.g.e., VIII, 108). Bu da onlarin, Ebû Hureyre'nin güvenilirligi ve dogrulugu hususunda ittifak ettiklerini gösterir. Diger taraftan, Ebû Hureyre'nin rivâyet ettigi hadislerin çogunun, baska sahâbîler tarafindan da nakledildigi görülür (M. Ebû Zehv, a.g.e., 160, 161).

Ebû Hureyre'nin dayandigini ileri sürdükleri hadislere gelince, bu hadisleri Ebû Hureyre rivâyet etmemistir. Aksine bunlar onun adina uydurulmus sözlerdir. Bu hususta ibn Hazm söyle demistir: "Allah'tan korkmaz bazi insanlar birtakim hadisler rivâyet ettiler. Bunlarin bazisi islâm'in temel prensiplerini geçersiz kilmakta, bazilari da Hz. Peygamber'e yalan isnat etmeyi mübah saymaktadir. " ibn Hazm bu iki hadisi de, râvîlerinin çok zayif olmasindan ötürü geçersiz saymaktadir (ibn Hazm, el-ihkâm fî Usûli'l-Ahkâm, Misir 1345, II, 76, 78, 80; M. Ebû Zehv, a.g.e., 161, 162).
Macar asilli ünlü müstesrik yahudi Ignaz Goldziher de Ebû Hureyre'nin hadis uydurdugunu ve bunda hayli ileri gittigini ileri sürmüstür. Böyle bir tenkid tümüyle bâtildir, geçersizdir ve hiçbir hakli tarafi yoktur. Buhâri'nin söyledigi gibi Ebû Hureyre'den sekizyüz âlim hadis rivâyet etmistir. O, sahâbe ve muhaddisler nazarinda son derece güvenilir yüce bir sahsiyettir. ibn Ömer söyle demistir: "Ebu Hureyre benden daha hayirli ve naklettigini daha iyi bilendir." Cennet'le müjdelenenlerden biri olan Talha b. Ubeydullah da: "süphe yok ki Ebû Hureyre Hz. Peygamber'den bizim isitmedigimiz hadisleri isitmistir" demistir (el-Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e, III, 511, 512). Mervan'in sekreteri Ebû Zualza'a da Ebû Hureyre'nin hadis rivâyetinde ne derece güçlü oldugunu gösteren su haberi nakleder: "Mervan, Ebû Hureyre'yi Saray'da hadis rivâyet etmek için dâvet etmisti. Mervan beni divanin arkasina oturtmustu ve ben de Ebû Hureyre'nin naklettiklerini gizlice yaziyordum. Ertesi yil yine onu dâvet etti ve ondan hadis rivâyet etmesini istedi. Bana da bir yil önceki yazdiklarimdan takip etmemi tenbih etti. Neticede, onun bir tek kelime bile degisiklik yapmadan rivâyet ettigini gördüm (ibn Kesir, a.g.e., III, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 162-164).


Benim için, Hz.Aişe, Hz.Ali, Hz.Ömer gibi büyük sahabiler eğer Ebu Hüreyreye tepki koydularsa beni bu ilgilendirir. SİZCE GARİP DEĞİL Mİ? İnsanların Hz.Ali'den 50-60 hadis rivayet ettikleri halde Ebu Hüreyreden 4 binden fazla hadis rivayet etmek... Burada bir gariplik var açıkça...
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
KABİR ZİYARETİ


ERKEKLERE KABİR ZİYARETİNİN MÜSTEHAP


OLDUĞU VE ZİYARETÇİNİN NE DİYECEĞİ

Hadisler
582- عن بُرَيْدَةَ ، رضي اللَّهُ عنه ، قال : قال رسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيارَة القُبُورِ فَزُوروها » رواهُ مسلم . وفي رواية « فمن أراد أن يزور القبور فليزر فإنها تذكرنا بالآخرة » .
582. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kabirleri ziyaret etmenizi yasaklamıştım. Ama artık ziyaret edebilirsiniz.”
Müslim, Cenâiz 106, Edâhî 37. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 77; Tirmizî, Cenâiz 60; Nesâî, Cenâiz 100
Başka bir rivayete göre şöyle buyurdu:
“Kabirleri ziyaret etmek isteyen ziyaret etsin. Çünkü kabir ziyareti bize âhireti hatırlatır”

Tirmizî, Cenâiz 60; Ebû Dâvûd, Cenâiz 77

Büreyde İbni Husayb
Büreyde Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ederken müslüman oldu. O günlerde Mekkeli müşrikler Resûl-i Ekrem Efendimiz’in peşine düşmüşler, onu ölü veya diri yakalayana büyük ödüller va’d etmişlerdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Ebû Bekir’le birlikte Eslem kabilesinin arazisinden geçerken Büreyde karşılarına dikildi. Kabilenin reisi olduğu için arazisinden geçenleri sorgulama hakkına sahipti. Peygamberler Sultanı Efendimiz’in konuşması Büreyde üzerinde büyük bir tesir yaptı. Hemen orada adamlarıyla birlikte müslüman oldu ve hep beraber Resûlullah’ın arkasında namaz kıldılar.
Büreyde Efendimiz’e bir fenalık yapabilirler diye onu yalnız bırakmadı ve Medine’ye bayraksız girmesine gönlü razı olmadığı için başından sarığını çıkarıp mızrağına bağladı.
Daha sonraları Medine’ye hicret edip oraya yerleşen Büreyde, Bedir ve Uhud Gazveleri dışında, Efendimiz’le birlikte on altı gazveye katıldı. Bunların bir kısmında istihbârât görevlisi ve kılavuz olarak önemli hizmetler yaptı. Mekke fethi sırasında Eslem kabilesinin iki sancağından birini o taşıdı. Peygamber Efendimiz hazırladığı Üsâme ordusuna onu sancaktar yapmıştı. Resûl-i Ekrem’le beraber gittikleri bir gazvede, mola verdikleri yerde bazı eşyalar kalmıştı. Efendimiz o eşyayı Büreyde’nin sırtına yüklemiş, kendisine de, haydi bakalım yük devesi, diye iltifat etmişti. Büreyde bu hâtırayı sık sık yâdederdi.
Büreyde’nin en büyük günahım diye anlattığı Hayber fethi sırasında geçmiş bir olay vardır. Hayber kalesi günlerce kuşatıldıktan sonra nihayet surlarda ilk gedik açılmış, oradan içeri ilk dalanlardan biri de Büreyde olmuştu. Fakat o sırada Büreyde’nin üzerinde kırmızı bir elbise vardı. Bu elbise sebebiyle herkesin kendisini farkettiğini düşünür, tevâzua aykırı gördüğü bu hali hatırlayıp üzülürdü.
Daha sonraki devirlerde Büreyde savaşlardan hiç geri kalmadı. Nihayet 63 (682) yılında vefat etti. Horasan’da en son vefat eden sahâbî odur.
Büreyde Peygamber Efendimiz’den 164 hadis rivayet etti.
Allah ondan razı olsun.
Açıklamalar
İslâmiyet’in ilk yıllarında Peygamber Efendimiz kabir ziyaretini yasaklamıştı. Bunun önemli bir sebebi vardı. Zira o devirde bazı Câhiliye âdetleri hâlâ yaşamaktaydı. Araplar büyük ve kalabalık bir kabile olduklarını birbirlerine ispat etmek için mezardaki ölülerin sayısıyla övünürlerdi. Ölülerin kahramanlıklarını anarlar, göğüslerini yırtarak ve bağırıp çağırarak onlar için ağlarlardı.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu âdetlerin çirkin ve mânasız olduğunu benimsetene kadar kabir ziyaretini yasakladı. Kadınlar eski âdetleri devam ettirmeye daha arzulu oldukları için, onların kabirleri ziyaret etmesini özellikle yasakladı. Ölülere nasıl davranılması gerektiği konusunda İslâmiyet’in getirdiği emirler iyice benimsenip gönüllere yerleşince, bu yasak da kalktı.
Kadınların kabir ziyareti konusu asırlar boyu tartışılmıştır. Bazı âlimler daha hassas ve yufka yürekli olan kadınların kabir başında kendilerini tutamayıp dinin yasak ettiği şekilde ağlayıp sızlayacaklarını, hatta bazı devirlerde yaptıkları gibi, dikkat çekecek şekilde giyinip kuşanarak boy göstereceklerini ileri sürerek onların kabirleri ziyaret etmesini doğru bulmamışlar, Peygamber Efendimiz’in kabir ziyaretine dair verdiği iznin kadınları içine almadığını belirtmişlerdir.
Buna karşı ileri sürülen görüş daha tutarlıdır. Bu görüş sahipleri diyorlar ki: Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Kabirleri ziyaret etmek isteyen etsin. Zira kabirleri ziyaret etmek, insana âhireti (ölümü) hatırlatır” buyurduğuna göre, kabirlerden ibret almaya erkekler kadar kadınlar da muhtaçtır. Bu sebeple kabirleri ziyaret etmek onların da hakkıdır. Zaten Resûlullah Efendimiz “Kabirleri ziyaret etmek isteyen etsin” buyururken erkek kadın ayırımı yapmamış, nitekim Hz. Âişe’nin kabir ziyaretine gitmesine engel olmamıştır.
32 numaralı hadiste geçtiği üzere, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem kabir başında ağlayan bir kadını gördüğü zaman ona Allah’tan korkmasını ve sabırlı olmasını tavsiye etmiş, fakat kabristana gelmesinin doğru olmadığını söylememiştir. Şu halde kadınların -sık sık gitmemek şartıyla- kabir ziyareti yapmalarında bir sakınca yoktur.
Bununla beraber bütün âlimler, kadınların cenâze ile birlikte kabre kadar gitmelerini ve cenâze toprağa verilirken orada bulunmalarını uygun görmemişlerdir.
Peygamber Efendimiz sık sık Bakî mezarlığına gider, aşağıdaki hadislerde göreceğimiz şekilde ölülere selâm verir, onlara dua ederdi. Biz de zaman zaman kabristana gitmeli, yarın kendilerine komşu olacağımız kimseleri ziyaret etmeliyiz. Bir gün bizim de nâmımız, nişânımız kalmayacak diye düşünmeliyiz. Bugün dünya, câzibesiyle erkekli kadınlı hepimizi büyülemiş, bizi bir ahtapot gibi sarıp kendine bağlamıştır. İşte bu sebeple kabristanda yatanların halini gördüğümüz zaman, belki bağlanan basiretimiz çözülür, katılaşan kalblerimiz yumuşar.
Ziyaret edebi. Bir kimse kabristana gittiği zaman, aşağıdaki hadislerde görüleceği şekilde, önce kabir halkına selâm vermeli, onlara dua etmeli ve sonunda kendisinin de onlar gibi olacağını düşünmelidir. Kabrini ziyaret ettiği kimse sanki sağ imiş de onunla konuşuyormuş gibi yüzünü ona dönerek yanına yaklaşmalı ve rahatsız değilse ayakta durmalıdır. Sağlığında kendine çok yakın ise, yakınına varmalı, fazla yakın değilse uzakça durmalı, sonra da ona dua etmelidir.
Kabirde yatan kimse ne kadar büyük olursa olsun, ondan asla bir şey istememelidir. Çünkü kendisinden bir şey istenecek olan sadece Allah Teâlâ’dır.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. İslâmiyet’in ilk yıllarında Peygamber Efendimiz, İslâm öncesi devrin kabristanla ilgili kötü âdetlerini unutturmak için kabir ziyaretini yasakladı. Bu kötü âdetler unutulunca, yasağı kaldırdı.
2. Kabir ziyareti kalbleri yumuşattığı, insana âhireti ve ölümü hatırlattığı için zaman zaman kabristana uğramalı, öldükten sonra orada geçecek günleri düşünmelidir.
3. Kadınların kabirleri ziyaret etmesinde dinî bir sakınca yoktur.
583- وعن عائشَةَ رضي اللَّهُ عنها قالت : كان رسُولُ اللَّهِ ، صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، كُلَّما كان لَيْلَتها منْ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَخْرُجُ مِنْ آخِرِ اللَّيْلِ إِلى البَقِيعِ ، فَيَقُولُ : « السَّلامُ عَلَيْكُمْ دَارَ قَوْمٍ مُؤمِنينَ ، وأَتَاكُمْ ما تُوعَدُونَ ، غَداً مُؤَجَّلُونَ ، وإِنَّا إِنْ شَاءَ اللَّهُ بِكُمْ لاحِقُونَ ، اللَّهُمَّ اغْفِرْ لأَهْلِ بَقِيعِ الغَرْقَدِ » رواهُ مسلم .
583. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Âişe’nin yanında kaldığı gecelerin sonuna doğru Bakî mezarlığına giderek şöyle derdi:
“Selâm size, ey mü’minler diyârı! Başınıza geleceği söylenen şeylerle nihâyet karşılaştınız. Şimdilik ileri bir tarihe bırakıldınız. İnşallah yakında biz de aranıza katılacağız.
Allahım! Bakîü’l-garkad mezarlığında yatanları bağışla!”
Müslim, Cenâiz 102. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 79; Nesâî, Cenâiz 103; İbni Mâce, Cenâiz 36, Zühd 36
585. hadisle birlikte açıklanacaktır.
584- وعن بُرَيْدَةَ رضي اللَّهُ عنهُ ، قال : كَانَ النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يُعَلِّمُهُمْ إِذا خَرَجُوا إِلى المَقابِرِ أَنْ يَقُولَ قَائِلُهُم : « السَّلامُ عَلَيكُمْ أَهْل الدِّيارِ مِنَ المُؤْمِنِينَ والمُسْلِمِينَ وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللَّهُ بِكُمْ لاَحِقُونَ ، أَسْأَلُ اللَّه لَنَا وَلَكُمُ العافِيَةَ » رواه مسلم .
584. Büreyde radıyallahu anh şöyle dedi:
Hz. Peygamber ashâb-ı kirâma, kabristana gittikleri zaman şöyle demelerini öğretirdi:
“Selâm size, ey bu diyârın mü’min ve müslim halkı! İnşallah yakında biz de aranıza katılacağız. Allah’ın bizi de sizi de bağışlamasını dilerim.”

Müslim, Cenâiz 104. Ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz 103; İbni Mâce, Cenâiz 36

585. hadisle birlikte açıklanacaktır.
585- وعن ابن عَبَّاسٍ ، رَضَيَ اللَّه عنهما ، قال : مَرَّ رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بِقُبورٍ بالمَدِينَةِ فَأَقْبَلَ عَلَيْهِمْ بوَجْهِهِ فقالَ :« السَّلامُ عَلَيْكُمْ يا أَهْلَ القُبُورِ ، يَغْفِرُ اللَّهُ لَنا وَلَكُمْ ، أَنْتُم سَلَفُنا ونحْنُ بالأَثَرِ » رواهُ الترمذي وقال : حديثٌ حسن .
585. İbni Abbas radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’de bazı kabirlere uğradı. Yüzünü onlara dönerek şöyle buyurdu:
“Selâm size, ey bu kabirlerde yatanlar! Allah bizi de sizi de bağışlasın. Siz bizden önce gittiniz. Biz peşinizden geleceğiz.”

Tirmizî, Cenâiz 59

Açıklamalar
Bu üç hadiste, Peygamber Efendimiz’in kabristana gittiği zaman ölülere nasıl hitap edip selâm verdiğini, kendisini onlara ne kadar yakın hissettiğini görmekteyiz.
Birinci hadiste, Hz. Âişe’nin yanında kaldığı gecelerin sonuna doğru Resûlullah Efendimiz’in, Bakî veya Bakîü’l-garkad adıyla anılan Medine mezarlığına gittiğini gördük. Bakî Mezarlığı o devirde garkad adı verilen böğürtlen çalılarıyla kaplıydı. Bu sebeple oraya “garkad ormanı” anlamına gelmek üzere Bakîü’l-garkad denirdi. Fakat Türkler o diyara duydukları derin sevgi sebebiyle Mekke mezarlığını Cennetü’l-Muallâ, Medîne mezarlığını da Cennetü’l-Bakî diye ana gelmişlerdir.
Bir gece yarısı Peygamber Efendimiz Hz. Âişe’nin odasında uyurken Cebrâil aleyhisselâm Resûl-i Ekrem’i uyandırdı ve getirdiği emri tebliğ etti: Allah Teâlâ onun Bakî Mezarlığı’na gidip ölülere dua etmesini istiyordu.
Allah’ın Resûlü Hz. Âişe’yi uyandırmamaya çalışarak yavaşça kalktı. Onun bu hâli Âişe annemizi kuşkulandırdı. Acaba benim yanımdan kalkıp başka bir hanımına mı gidiyor diye düşündü. Sonra da Resûlullah Efendimiz’in peşine takılarak kabristana kadar onu takip etti. Zaten Cennetü’l-Bakî Efendimiz’in evine çok yakındı. Peygamber aleyhisselâm’ın iki gözü iki çeşme ağlayarak ümmetine dua ettiğini görünce çok utandı. Orada biraz durup Peygamberi Zîşân’ın bu coşkulu halini seyretti. Sonra da koşarak eve döndü ve yorganı başına çekerek uyuyormuş gibi yaptı. Onun arkasından hemen eve dönen Efendimiz Hz. Âişe’yi nefes nefese görünce durumu anladı ve ona:
“Allah ve Resûlü’nün sana haksızlık edeceğinden mi korktun?” diye sitem etti ve böylece kendi davranışlarının Allah Teâlâ tarafından kontrol edildiğini belirtmiş oldu.
Resûl-i Ekrem Efendimiz ölülere hitâb ederken:
“Başınıza geleceği söylenen şeylerle nihâyet karşılaştınız” buyuruyor. Bu sözleriyle onlara, dünyada bulundukları sırada âhirete dair kendilerine anlatılan ve başlarına geleceği söylenen gerçeği sonunda bizzat yaşadıklarını hatırlatıyor.
“Şimdilik ileri bir tarihe bırakıldınız” sözüyle de asıl hesabın daha sonra görüleceğini, ileride onları daha zor bir maceranın beklediğini haber veriyor. Şüphesiz bu gerçeği toprağın altına girenler çok iyi öğrenmiş, geride bıraktıklarının yalan olduğunu anlamışlardır.
Burada Hz. Ali’nin o değerli sözlerini hatırlamalıdır. Hz. Ali bir kabristana uğradığı zaman, orada yatanlara şöyle hitâb edermiş:
“Bırakıp gittiğiniz evleri şimdi eller tuttu.
Mallarınız paylaşıldı bitti.
Karılarınızı başkaları nikâh etti.
Bunlar bizim tarafta olup bitenler. Âh! Keşke bir de sizin tarafta olup bitenleri öğrenebilseydik!
Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, onların konuşmalarına izin verilseydi, en hayırlı azık Allah korkusudur, derlerdi” (İbni Abdirabbih, el-İkdü’l-ferîd, III, 236-237).
Bu pırlanta sözler, ölümü hatırlarına bile getirmeden “hepsi benim olsun” diye dünyaya sarılanların hazin sonunu çarpıcı bir şekilde dile getirmektedir.
Peygamber Efendimiz’in yukarıdaki üç hadisin ikisinde “İnşallah yakında biz de aranıza katılacağız”, birinde ise “Siz bizden önce gittiniz. Biz peşinizden geleceğiz” buyurması çok anlamlıdır. İnsan ölülere böyle selâm verirken, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” kabilinden olmak üzere bu sözleri daha çok kendi nefsine hitâben söylemelidir. Zira kabristana bakarak “İnşallah yakında biz de aranıza katılacağız” dediğimiz zaman, ölümü düşünmek istemeyen nefsimiz belki sarsılıp kendine gelebilir.
Hadislerden Öğrendiklerimiz
1. Erkek ve kadın herkes kabirleri ziyaret etmelidir.
2. Ölülere dua etmek onlara fayda verir. Bu sebeple kabristandaki müslüman ölülere dua etmelidir.
3. Kabristandakilere yarınki komşularımız gözüyle bakmalıdır.
4. Kabristan sadece gündüz değil, gece de ziyaret edilebilir.
67- باب كراهية تمني الموت
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
7- Erkeğin, Kabir Yanındaki Bir Kadına "Sabret!" Damesi Babı


15-.......Bize Sabit el-Bunânî tahdîs etti. Enesibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir kabir yanında ağlamakta olan bir kadına uğradı da, o kadına "Allah'a ittikaa et ve sabreyie!" buyurdu [29].
sahihi buhari

anlasilacagi uzere adaba uymak kaydi ile ziyaret yapabilirler.......
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Benim için, Hz.Aişe, Hz.Ali, Hz.Ömer gibi büyük sahabiler eğer Ebu Hüreyreye tepki koydularsa beni bu ilgilendirir. SİZCE GARİP DEĞİL Mİ? İnsanların Hz.Ali'den 50-60 hadis rivayet ettikleri halde Ebu Hüreyreden 4 binden fazla hadis rivayet etmek... Burada bir gariplik var açıkça...

Sen önce yaziyi oku öyle konus!
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
29- Kadınların Cenazeler Ardından Gitmeleri (Mes'elesi) Babı [72]


40-.......Ümmü Atıyye: Biz kadınlar cenazeler ardında gitmekten nehy olunduk. Cenazeler ardından gitmek bizim üzerimize vâcib kılınmadı, demiştir sahihi buhari


heryerde adab adab adab selametle birbirimizi kirmayalim by 34 kardes hele sahabelere lutfen seviyeli olalim
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Benim için, Hz.Aişe, Hz.Ali, Hz.Ömer gibi büyük sahabiler eğer Ebu Hüreyreye tepki koydularsa beni bu ilgilendirir. SİZCE GARİP DEĞİL Mİ? İnsanların Hz.Ali'den 50-60 hadis rivayet ettikleri halde Ebu Hüreyreden 4 binden fazla hadis rivayet etmek... Burada bir gariplik var açıkça...

Hz. Ali 500 civarinda Hadis rivayet etmistir.
 
A Çevrimdışı

Askalani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
SubhanAllah!
Allah ve Resulunun(sallahu aleyhi ve sellem)tezkiye ettiği güzide bir sahabiye söylenenler ne kadar acı ve üzücü...:kafaçakma
 
A Çevrimdışı

Askalani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
EBU HUREYRE R.A NUN TEZKİYESİ

“ … Abdirrahman rivayet etti ve dedi ki : Bana Ebû Hureyre rivayet etti. Dedi ki : Annem'i İslâm'a davet ediyordum. Kendisi müşrik idi. Bir gün onu davet ettim de bana Resûlullah s.a.v hakkında hoşlanmadığım sözler işittirdi. Bunun üzerine ağlayarak Resûlullah s.a.v’e geldim :
- Yâ Resûlallah ! Ben annemi İslâm'a davet ediyordum da kabulden çekiniyordu. Bugün kendisini yine davet ettim ; bana senin hakkında hoşlanmadığım sözler işittirdi. Şimdi Ebû Hureyre'nin annesine hidâyet vermesi için Allah'a duâ et ! dedim. Bunun üzerine Resûlulah :
- Allah'ım ! Ebû Hureyre'nin annesine hidâyet ver, diye duâ etti. Ben Nebi s.a.v’in duasına sevinerek çıktım.Eve gelerek kapıya dayandığımda onun kapalı olduğunu gördüm. Derken annem ayak seslerimi işitti ve :
- Yerinde dur ey Ebû Hureyre ! dedi. Bir de suyun şırıltısını işittim. Annem yıkandı, gömleğini giydi. Acele baş örtüsünü sardı. Arkacığından kapıyı açtı. Sonra şunu söyledi :
- Yâ Ebâ Hureyre ! Ben Allah'dan başka ilâh olmadığına şehâdet ederim. Muhammed'in onun kulu ve Resulü olduğuna da şehâdet ederim. Ben hemen Resûlullah s.a.v'e döndüm. Sevincimden ona ağlayarak geldim ve dedim ki :
- Yâ Resûlallah, müjde ! Allah senin duanı kabul etti ve Ebû Hureyre'nin annesine bidayet verdi. Bunun üzerine Allah'a hamdü sena etti. Ve hayırlı sözler söyledi.
- Yâ Resûlallal ! Annemle beni mü'min kullarına, onları da bize sevdirmesi için Allah'a duâ et ! dedim. Resûlullah :
- Allah'ım ! Şu kulcağızını - yâni Ebû Hureyre'y'ı - ve annesini mü'min kullarına, mü'minleri de bunlara sevdir !, diye duâ etti. Artık yaratılmış hiç bir mü'min yoktu ki, beni işitsin veya görsün de benî sevmemiş olsu. “
MÜSLİM : 7.C.2491.N

“ … Ebu Hureyre r.a şöyle dedi : Bir kerre Resulullah s.a.v’e dedim ki : Ya rasulallah Kıyamet gününde senin şefaatine en ziyade mazhar olacak insan kimdir ? . Resulullah s.a.v de : Ya eba Hureyre Hadis bellemek için sende gördüyüm şiddetli arzudan dolayı, bu hadisi senden evvel kimsenin bana sormayacağını zaten tahmin ediyordum. Kıyamet gününde halk içinde şefaatimle en ziyade mes’ud olacak kimse ; kalbinden halis olarak LA İLAHE İLLALLAH diyen dir, buyur- du. “
BUHARİ : 1.C.255.S

“ … A'rac'dan nakledildiğine göre o şöyle demiştir : Ben Ebû Hureyre'yi şunları söylerken işittim : Siz Ebû Hureyre'nin Resûlullah s.a.v’den çok hadîs rivayet ettiğini söylüyorsunuz. – Unutmayın – varılacak yer Allah'ın huzurudur. Ben fakir bir adam idim. Resûlullah s.a.v'e boğaz tokluğuna hizmet ediyordum. Muhacirleri pazar yerlerindeki pazarlık meşgul ediyordu. Ensârı da mallarına bakmak meşgul ediyordu. – Ve yine unutmayın ki – Allah resulü s.a.v bir gün : Kim elbisesini yayacak ki, bir daha bendan işittiği bir şeyi kat'iyyen unutmasın ! , buyurdu. Ben hemen elbisemi yaydım. Tâ ki, sözünü bitirdi. Sonra onu kendime topladım. Bir daha ondan işittiğim bir şeyi unutmadım. “
MÜSLİM : 7.C.2492.N

Dolayısiyla, umumen ve hususen Allah ve Rasulü’nün sahabeyi bu tezkiyesinden sonra, onların hiç kimsenin tezkiyesine ihtiyaçları kalmamıştır..

Binaenaleyh, birilerinin kalkıpta - örneğin mutezile ve şia gibi dalle gruplar - bu umumi ve hususi tezkiyeye karşı : “ …. Efendim onların hepsi de aynı değildi …. “ “ … onların aralarında bir çok anlaşmazlıklar ve kavgalar çıkmıştır …. “ veya “ … Hadis var kardeşim ; onlar havzın başından kovulmaktadırlar … “ dolayısiyla onların hepsinin sözlerine itibar edilir mi ? … tipindeki sözlerine asla itibar edilmez.

Aslında bu gibi sözler kullanarak ileri geri konuşan asabi ruhlara söylenecek çok şeyler vardır… Birinci olarak onlara deriz ki :


= Siz bazı hak olan sözlerinizle - aynen hariciler gibi - batılı taleb ediyorsunuz. Şöyle ki : Kullanmış olduğunuz : Sahabenin hepsi de aynımı idi ki ? , sözüyle eğer onların adaletinden bahsediyorsanız, evet hepsi de adil idi….. Yok eğer ilmi farklılıklarını dile getirmek istiyorsanız, bu doğrudur. Çünkü onların, resulullah s.a.v’in sohbetine iştirakları, anlayışları ve kavrayışları ölçüsünde ilmi vukufiyetleri birbirlerinden farklıydı…. Ama bu onların adalet sıfatlarını ortadan kaldıracak bir şey değildir.

= İkinci olarak anlayamadığınız bir şey de : Adalet ve masumiyet olayını birbirine karıştırmanızdır…. Onlar adildiler ama masum değillerdi…

Eğer kendi aralarındaki - Allah’ın önceden bildiği - bazı anlaşmazlıkları ve kavgaları gündeme getirmek istiyorsanız - ki, senelerdir derdiniz budur zaten - Bu konuda da şunu bilmeniz gerekir ki ; Allah, kendilerini tezkiye ettiği bu topluluğun ilerde ne işleyeceğini sizden daha iyi biliyordu. Dolayısiyla, Allah onların imanlarından, adaletlerinden ve kendilerinden razı olmuş ve kendilerinden sonra gelenlere de şunu emretmiştir :

“ - O Muhacir ve Ensar’dan - sonra gelenler, derler ki : Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalp-lerimizde o iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçek-ten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin."
HAŞR : 10

= Üçüncü olarak bilinmesi gereken önemli bir hususta şu ki ; bizdeki şahitlik müessesesindeki tesbit , adalet sıfatının tesbitidir, masumiyet sıfatının tesbiti değil….

Allah’ın dışındaki herkes hata yapmaya müsaittir. Dolayısiyle, bizler sahabe’ye masum gözüyle değil, adil gözüyle bakarız….. Yani onlar da hata yapmaya müsait olan insanlardı. Ki, zaten yapmışlardır da…. Ama unutulmaması gereken bir nokta var ki, bu onların adalet sıfatını asla zedelemez…. Neden ? “ Çünkü onları tezkiye eden zat ; - biraz önce de ifade edildiği gibi - bu topluluğun ilerde ne gibi hatalar işleyeceklerini çok iyi biliyordu.

Bu konu da Hatib bin Belta olayını hatırlamak gerekir.

“ … Ali'nin kâtibi Ubeydullah b. Ebu Râfi' haber verdi ve dedi ki : Ali r.a dan şunu söylerken işittim : Resûlullah s.a.v beni, Zübeyr'i ve Mikdâd'ı gönderdi ve : Hâh bostanına kadar gidin ! Orada bir câriye var, beraberinde de bir mektup. O mektubu ondan alın getirin ! buyurdu. Hemen atlarımızı koşturarak yola koyulduk. Birden kadın karşımıza çıktı :
- Mektubu çıkar ! dedik.
- Bende mektub yok ! dedi.
- Yâ bu mektubu çıkarırsın yahut elbiseleri çıkarırız ! dedik. Bunun üzerine örülü saçlarının arasından mektubu çıkardı. Biz de onu Resûlullah s.a.v’e getirdik. Bir de ne görelim mektup da Hâtib b. Beltea'dan Mekkeli müşriklerden bazı kimselere hitah ediliyor. Onlara Resûlullah s.a.v’in bâzı işlerini haber veriyor. Resûlullah :
- Yâ Hâtıb ! Bu ne ? dedi, Hâtıb :
- Üzerime varmakta acele etme ya Resûlallah ! Ben Kureyş'le alakası olan bir kimse idim……… Seninle beraber bulunan muhacirlerden onlara akraba olanlar vardı. Bu sebeble ailelerini himaye ediyorlardı. Benim neseb cihetinden onların arasında yakınım olmayınca, onlardan dost edinip onunla akrabamı himaye etmelerini arzu ettim. Bunu küfür etmek veya dinimden dönmek için yapmadım. Müslüman olduktan sonra küfre razı olduğum için de yapmadım, dedi. Bunun üzerine Peygamber s.a.v :
- Doğru söyledi !.. dedi. Ömer ise :

- Bana müsaade et yâ Resûlallah ! Şu münafığın boynunu vurayım ! dedi. Resûlullah s.a.v :
- Şüphesiz o Bedr'de bulunmuştur. Ne biliyorsun, Allah’ın Bedr ehli hakkında bir bildiği var ki ; “ Dilediğinizi yapın ! Sizi affettim " buyur-muştur, dedi……………. “
MÜSLİM : 7.C.2494.N

= Dördüncü olarak anlaşılması gereken şey : Müslümanlar kendi arala-rında savaş sa dahi, Allah onları kardeş kabul ediyor ve aralarının düzeltilmesini istiyor…… Rabbimiz şöyle buyurur :

“ Mü'minlerden iki topluluk birbiriyle çarpışacak olursa, kardeş-lerinizin aralarını düzeltin. Şayet biri diğerine tecavüzde bulunacak olursa, artık tecavüzde bulunanla, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın ; eğer sonunda - Allah'ın emrini kabul edip - dönerseler, bu durumda adaletle aralarını bulun ve adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever. “
HUCURAT : 9

= Beşinci olarak anlaşılması gereken şey : Onlar senden sonra neler yaptılar, hadisinin düzgün anlaşılmasıdır.
BUHARİ : 14.C.6476.S

Zikredilen bu hadis’le ilgili onlara sorulması gerekli bir çok sorular var. Ama bu sorulara geçmeden önce isterseniz bahsi edilen hadisi şerifi beraberce bir okuyalım….

“ … Abdullah ibni Mes’ud r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : Ben Havz’ın başına sizden önce varacak öncünüz ve sizi orada karşı-layacak olanınızım. Ve muhakkakki orada benim önümden sürülerek sizlerden bir takım insanlar uzaklaştırılacaklardır. Ben :
- Ey Rabbim ! onlar benim sahabilerimdir ! derim. Bana :
- Sen onların senden den sonra ne bid’atler çıkardıklarını bilmezsin !

Diğer bir ziyade de :

“ …. Onlar senden sonra arkalarını dönüp din’den çıkmışlardır. Denilecektir.
BUHARİ : 14.C.6476 – 6480.S

Şimdi hadisle ilgili sorulara geçiyor ve soruyoruz :

A - Kendilerinden bahsedilen bu kimseler kim ve bunların isimleri ne ?
ÖyIe ya,kendilerinden haber kabul etmeyeceğimiz bu insanlar kimlerdir ? Bunun tesbiti çok güzel yapılmalıdır. Yani, bir delil getirilip ; İşte bundan alınmaz, denilmelidir.

B – Acaba bunlar sizin zannettiğiniz gibi Allah’u Azze ve Celle’nin ilk önce tezkiye edip te sonra vazgeçip cerh ettiği insanlar mı ? … Bu asla mümkün değildir.... ..

C = Ve en önemlisi bunların din‘den çıkan insanlar olduğu anlatılıyor hadisi şerifte….

D = Bu konu da yine öğrenilmesi gereken bir hususta ; sahabi tarifidir… Eğer bu tarifi kafamıza güzelce yazmış olsaydık, Resulullah s.a.v’den sonra dinden çıkan kimselerin bu tarifin dışında olduğunu çok güzel anlamış olurduk…

Çünkü sohbetimizin başlangıcında da tarif edildiği gibi, SAHABİ : Peygamber s.a.v devrini idrak etmiş, müslüman olarak peygamberi görmüş, o’nun sohbetinde az veya çok bulunmuş ve yine müsIüman olarak ölmüş olan kimselere denir.

Binaenaleyh, bu hadisde bahsedilen kimseler, resulullah s.a.v’den sonra dinden dönen insanlardır……. Yani bunlar, sahabi tarifine dahil kimseler değillerdir.

Şunu asla unutmamak gerekir ki ; Allah’a hakkıyla iman eden samimi ve ihlaslı Müslümanlar, Allah ve Resulü’nün tezkiye edip temize çıkardığı bu insanları sevmekten başka çareleri yoktur…….

Konuyla alakalı son sözümüz ; Rabbimizin kerim kitabında buyurduğu şu sözdür :

“ ……. Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde o iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin."

HAŞR : 10

TACUDDİN EL - BAYBURDİ
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt