Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kasten Müslümanı Öldüren veya Ölümüne Sebep Olan Ebedi Cehennemde midir?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Özel Soru :
Selamün aleyküm kardeşim,
Vermiş cevaplar teşekür ediyorum Rabbim razı olsun senden.
Istersen Aşağıdaki sorumu açıktan yayınlayabilirsin. Ama çok özel olduğu için şimdi böyle yazdım. .... Ama Benim için cevaplar hayati önem taşıyor.
Şimdi ben uzunca vermiş cevabdan özelikle beni ilgilendiren kısım hakkında kişisel soru sormak istiyorum.

Ben kendini bildim bilelili müslümanım, geçmişte dini kurallara önem veren ve bunu en doğru yaşamaya çalışan biri olarak gençliğimi geçirdim. Nasıl olduysa oldu (Rabbimin affına sığınıyorum) ve utanarak yaramı deşmek istiyorum. Şimdi ise tevbe etmiş Hamdolsun dinimi Allah'ın istediği gibi yaşamaya çalışıyorum.

Ama dediğim gibi geçmişte birçok küçük ve büyük günah işledim.
Mesela zina, içki hatta ve hatta bilerek veya bilmeyerek birinin canına kıymak bile oldu belkide.

Şimdi Bu olaylar Avrupa'da (darül harpte) oldu. Ve bana bunca zinadan dolayı ciddi bir cinsel hastalık bulaştı ve halen bu hastalığı taşıyorum. Bu ciddi hastalık bazı durumlarda ölümcül olabiliyor. Ama günümüzde bu çok ciddi ölümcül hastalığı vaktinde tedaviye başlanırsa bu hastalıkla uzun süre yaşama imkanı olabiliyor. Mesela Hepatit B ve Hepatit C (sarılık) gibi. Mesela bir insan sarılık hastalığı taşıyıcısı olabilip uzun süre ilaç veya doktor denetiminde hayatını sürdürebiliyor.

Ben is, yani bu ciddi cinsel hastalağı yine bazen sarhoş bazende ayık durumda belkide başkasına bulaştırmış olabilirim. Şimdi açık ve net olarak bu günahımı kimseye deşmedim, Rabbime tevbe ettim ama içim senelerdin rahat değil.
Ben Bu ciddi bulaşıcı cinsel hastalığım olduğu halde bazen korumasız olarak başkalarıyla birlikte olmuştum. Bu birlikte olduğum kişiler sanırım müslüman
değildi. Ama bunu emin olarak bilmiyorum.

Âleykum selam we rahmetullah kardeşim;
Evvela başına gelen bunca sıkıntılı durumlardan dolayı geçmiş olsun der, hatandan dolayı uyanıp tevbe etme imkanını bahşeden Allaha hamd ederim. İnşeAllah bu tür sıkıntılar günahlarına da keffaret olur. Yeter ki tevbende samimiyet ve ihlasını son anına kadar sebat göstererek Rabbına kavuşasın.
Birde inşeAllah bu tür sıkıntılı günahlarını, cevabını bulmanın haricinde kimseye anlatma, gizle ki, Allah (c.c.) da ahiratte gizlesin.

Günahlarını açıklayanlar hariç bütün (samimi tövbe eden) insanlar afvedilmiştir. İnsanlardan birisi geceleyin bir günah işler, Allahu Teala günahını örtmüştür. Ancak, sabaha çıkınca Allah Teala’nın örttüğü perdeye açar ve günahını (insanlara) anlatırsa işte bu afvedilmez." (Buharî, Edeb, 60; Müslim, Zühd, 52; Riyâzu’s-Sâlihîn, 24; Câmiu’s-Sağîr, 3000)

"Allah, kıyamet gününde mûmin kuluna yaklaşır, şefkatiyle örterek insanlardan gizler; "Şu, şu günahını biliyor musun?” der; kul “Evet Rabbim biliyorum” der.
Allah tekrar "Şu şu günahını da biliyor musun?” der; o kul “Evet Rabbim” der.
Böylece o insan bütün günahlarını ikrar eder. Artık ben kurtulamam diye düşünmeye başlayınca Allah, "Ben senin bütün o günahlarını dünyada örttüm. İşte bugün de onları mağfiret edeceğim” der
" (Buhârî, Mezâlim, 3).

Günah gizli kaldıkça sadece sahibine zarar verir. Ortaya çıktığında ise düzeltilmezse, topluma zarar verir.
(Câmiu’s-Sağîr, 332)


Soru 1.
Eğer bu kişiler müslüman değilse bende bunlarla birlikte olduysam, (tabiiki Darül harpte oldu Bu olaylar) kısas uygulanmaz diye defalarca okudum. Hatta bir kafire denk hiç uygulanmaz diye okudum.
C 1- Evet, zina yaptığının müslüman ya da kafir olmasının bir değeri veya hafifletici sebebi yoktur, Dar'ul harbde olmanızdan dolayı had uygulanmaz, öldürülmezsin. Fakat mukellefiyetin başladığı için bu konuda günah olarak sorumlusundur. Bunlardan (içki, zina, katl) dolayı sürekli tevbe etmelisin. Rabbim afv edicidir, inşeAllah

Soru 2.
Benim durumum ise eğer ben kasıtlı veya kasıtsız bu bulaşıcı cinsel hastalağımı başka bir müslümana darül harpte bulaştırdıysam Benim durumumda Ne yapmalı veya Ne hüküm verilir....?
C 2- Hastalıklı olduğunuzu ve bulaştıracağınızı bilerek zina etmenizden dolayı, zinanın haricinde niyetinizden dolayı da günaha girmişsinizdir. Eğer bu ölümcül hastalık sizin ihmal ve kasıtınızla bulaşmışsa, sebebiyet vermekten dolayı da günaha girmişsinizdir. Bundan dolayı da tevbe etmelisiniz.

Hastalıklı olduğunuzu bilmiyor veya bulaştıracağınızı bilmiyor idiyseniz, zina günahı bâki kalsa da; hata, bilmemek gibi mâzur görülen etkenlerden dolayı bulaştırmanın veya sonucunda ölmüş olmasının ekstra günahı yüklenmeyeceği kanaatindeyim.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ummetimden hata, unutma ve zorlandıkları şeyin hükmü kaldırıldı."
(Buhârî, Hudûd, 22; Talâk, II; Ebû Dâvud, Hudûd, 17; Tirmizî, Hudûd, 1; İbn Mâce, Talâk, 15)


Şimdi Aşağıdaki ayette şu geçiyor:
Kim bir Mümini kasten öklürürse, onun cezası cehennemdir. Orada ebedi olarak kalacaktır. Allah ona gazab ve lânet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır." (Nisa 93)
Soru 3.
Bu ayeti okuduktan sonra büsbütün çaresiz gibi oldum. Vallahi o kadar için yanıyor ve sızlıyor ki Ne yapacağımı şaşırmaktan korkuyorum. Eğer ben bir müslümana veya müslümanlara Bu ölümcül olabilecek cinsel hastalığı bulaştırdıysam ve Bu kişiler öldüyse Rabbim beni afetmezmi...?
Soru 4.
Tabii kasten adam öldürmenin tam Ne olduğunu bilmiyorum. Ve Benim yapmış olduğum fiillerin kasten veya bilerek adam öldürme yerine geçtiğini bilmiyorum. Çünki Bu birliktelikler günü birlik olmuştu. Yani Bu kişilerin tanımam etmem. Yaşıyorlarmı öldülermi bilmiyorum. O yüzdende müslümanmı kafirmi olduklarını bilmiyorum. Ancak tahminimce kafir idiler, çünki çoğu ecnebi Yani Fransız, Hollandalı, Alman, Ispanyol idiler.
C 3 - 4- "Hata dışında bir mûmin diğer bir mu'mini öldüremez. Kim bir mûmîni hata ile öldürürse, bir mûmin köle azad etmesi bir de ölünün ailesi ne diyet teslim etmesi gerekir. Ancak, ölünün ailesinin bağışlaması mustesnadır. Eğer ölen, size düşman olan bir kavimden olur da mûmin olursa, öldürenin sadece mûmin bir köle azad etmesi gerekir. Eğer ölen sizinle aralarında anlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet teslim etmesi ve bir mûmin köle azad etmesi gerekir. Bunu bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulu için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nisa 92)



İkrime, Abdullah b. Abbas, Suddi, Katade, İbrahim en-Nehai ve İbn-i Zeyd'e göre, (Nisa 92) âyetin bu bölümü şunu ifade etmektedir:
"Eğer hata ile öldürülen mûmin kimse, kâfir bir kavimden ise onun kavmine diyet ödenmez. Katilin sadece mûmin bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara göre bu durum, Daru'l Harb'te yaşayan insanlar için geçerlidir. Yani, Daru'l Harb'te yaşayan bir mûmin, hata ile yine orada yaşayan başka bir mûmini öldürecek olursa ve hata ile öldürdüğü kişinin kavmi de kâfir ise onlara diyet verilmez. (Taberi tfs)

Âyet-i kerimenin devamında: "Eğer ölen sizinle aralarında andlaşması olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet teslim etmesi ve bir mûmin köle azad etmesi gerekir." buyrulmaktadır.
Mufessirrler burada, hata ile öldürülmüş olacağı zikredilen kişiden müslüman mı yoksa kâfir mi kasdedildiği hususunda iki görüş zikretmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas, Zuhri, Şa'bi, İbrahim en-Nehai, Katade ve İbn-i Zeyd'e göre, âyetin bu bölümünde, öldürülmüş olacağı zikredilen kimseden maksad, kâfir olan kimsedir.
Bu görüşte olan âlimlere göre bir mûmin, kendileriyle anlaşma yapılmış olan kâfir bir kavimden bir kâfir kişiyi, hata ile öldürecek olursa, o mûminin hem andlaşmalı olan kavme öldürülen kişinin diyetini ödemesi hem de mûmin bir köle azad etmesi, bu mümkün değilse iki ay peş peşe oruç tutma keffaretini yerine getirmesi gerekir.

Görüldüğü gibi bu görüşte olanlara göre andlaşma ile müslümanlann himayesinde olan gayr-i muslim zimmilerin diyetleri, müslümanların diyeti gibidir.

b- İbrahim en-Nehai ve Cabir b. Zeyd'e göre ise âyetin bu bölümünde zikredilen kişiden maksad, mûmin olan kişidir. Bunlara göre, âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: "Şayet hata ile öldürülen mûmin kimse, kâfir bir kavimden ise ve o kavim de sizinle anlaşmalı ise hata ile öldürülen müminin, kâfir olan ailesine diyet verilmesi bir de mümin bir kölenin azad edilmesi gerekir.

Taberi, âyette öldürülen kişinin mûmin olma sıfatı zikredilmediğinden bu kişinin, mûmin bir kimse olduğunu söylemenin isabetli olmadığını bu itibarla birinci görüşün tercihe şayan olduğunu, müslümanlarla andlaşmalı olan kavimden kâfir bir kimsenin öldürülmesi halinde bile o kavme, öldürülenin diyetinin ödeneceğini söylemiştir.

Âyette zikredilen "Hata"dan neyin kasdedildiği, ibrahim en-Nehai tarafından şöyle izah edilmiştir:
Hata ile öldürmek, bir şeyi atarken istemediğin halde bir insana isabet ettirmendir. İşte hata budur. Bunun diyeti, öldürenin babası tarafından olan erkek akrabalarına aittir.

Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki: "Bu âyette bir müslümanın veya andlaşmalı bir gayr-i muslimin', zımmi veya muahedeli kimsenin öldürülmesi halinde ödenmesinin gerekli olduğu zikredilen diyet ne demektir?"
Cevaben denilir ki: "Bir kişiyi hata ile öldürenin ödemesi gereken diyet, hata ile öldürülen kişinin müslüman veya andlaşmalı gayr-i muslim olması halinde farklıdır. Keza öldürenin, babası tarafından olan erkek akrabalarının deve veya altın yahud gümüşle muamele yapmaları durumunda da diyetin cinsi farklıdır.


"Kim bir mûmini kasden öldürürse onun cezası cehennemdir. Orada ebedi olarak kalacaktır. Allah ona gadab ve lânet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır." (Nisa 93)

Mufesirler, âyet-i kerimede zikredilen ve yapılması halinde onu yapanın ebedi olarak cehennemde kalacağı bildirilen "kasıtlı öldürme"den neyin kasdedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Atâ, Said b. el-Museyyeb, İbrahim en-Nehai, Tavus ve Haris'e göre, kasıtlı bir şekilde öldürmekten maksad, kişiye kesici veya yaralayıcı yahud kopana ve parçalayıcı bir demirle, öldürünceye kadar vurmaktır. Bunlara göre herhangi bir değnekle veya kamçı ile yahud taş ile dövülme neticesinde öldürülen bir kimse kasıtlı bir şekilde öldürülmüş sayılmaz. Çünkü bu hususta Numan b. Beşir, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.
"Her şeyin hatası vardır, kılıç hariç. Her hatanın ise bir diyeti vardır" (Ahmcd b. Hanhcl, Musned, C. 4 S. 272)

b- Ubeyd b. Umeyr ve İbrahim en-Nehai'ye göre ise, kişinin genellikle öldürücü olan herhangi bir âletle ve öldürme kastıyla birine vurup öldürmesi, onu kasden öldürmektir. Mesela bir kişi diğer bir insanı, ölünceye kadar değnekle dövecek olursa veya iple boğazını sıkarak öldürecek olursa o kimse o kişiyi kasden öldürmüş olur ve öldüren katile kısas uygulanır.
Bunların delilleri ise Enes b. Malik'in rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir.
Enes diyor ki:
"Bir Yahudi, bir cariyeyi, gümüşten yapılmış süs eşyalarını elinden almak için, başını taşla ezerek öldürdü. Cariyenin daha canı çıkmadan Rasulullah'a getirildi.
Rasulullah ona: "Seni filan mı öldürdü?" (Yani seni bu ölüm haline getirinceye kadar dövdü?) dedi.
Cariye başıyla işaret ederek "Hayır" dedi..
Rasulullah başka birini sordu.
Cariye yine başıyla "Hayır."
Rasulullah üçüncü bir kimseyi sordu.
Cariye başıyla işaret ederek "Evet" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah, o adamın da başını iki taş arasında ezerek öldürdü (Yani o şekilde öldürülmesini emretti ve öldürüldü.)
(Muslim, K. el-Kasame, bab: 15, Hadis no: 1672; Buhari, K. ed-Duyat, bab: 7)


Görüldüğü gibi Rasulullah'ı, cariyeyi taşla öldüren Yahudiye kısas uygulamış ve onu taş ile öldürtmüştür. Rasulullah, öldürme aleti demir olmadığı halde öldürmeyi kasıtla yapılan bir fiil olarak kabul etmiş ve kısas uygulamıştır. Bundan da anlaşılmaktadır ki kişinin, genellikle öldürücü olan herhangi bir âletle ve öldürmek kasdıyla birine vurup öldürmesi, onu kasden öldürmedir.

Taberi bu ikinci görüşün tercihe şayan olduğunu, zira Rasulullah'ın hadisinin bunu isbatladığını söylemiştir.

Âyet-i kerimede geçen "Onun cezası cehennemdir, orada ebedi olarak kalacaktır." ifadesi mufessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

a- Ebu Miclez ve Ebu Salih bu ifadeyi şu şekilde izah etmişlerdir:
"Eğer Allah, onu cezalandırmayı dileyecek olursa onun cezası cehennemdir. Allah dilerse onu afv edebilir de."
Görüldüğü gibi bunlara göre kasıtlı olarak bir mu'mini öldürenin büyük günah işlemesine rağmen afv edilmesi muhtemeldir.

b- İkrime ve İbn-i Curayc'e göre de bu ifadenin izahı şöyledir:
"Kim kasıtlı bir şekilde ve öldürülmesini helal sayarak bir mûmini öldürecek olursa işte onun cezası cehennemdir ve o orada ebedi olarak kalacaktır.
Görüldüğü gibi bu izaha göre kasıtlı olarak bir mûmini öldürenin, ebedi olarak cehennemde kalması söz konusu değildir. Fakat öldüren kişi bu öldürmenin helal olduğuna inanırsa, haramı helal saydığı için dinden çıkar ve bu sebeble de ebedi olarak cehennemde kalmayı hak etmiş olur.

c- Mucahid'e göre ise bu ifadenin mânâsı şudur:
"Kim kasıtlı olarak bir mûmini öldürecek olursa onun cezası cehennemdir. O orada devamlı olarak kalacaktır. Ancak tevbe etme durumu mustesnadır.
Görüldüğü gibi bu izaha göre tevbe edenin afv edileceği ümit edilmektedir.

d- Abdullah b. Abbas'dan nakledilen başka bir görüşe göre ise:
Bu ifadeden maksad, "Kim bir mûmini kasıtlı olarak öldürecek olursa onun cezası cehennemdir. O orada ebedi olarak kalacaktır. Tevbe etse de tevbesi kabul edilmeyecektir." demektir.
Görüldüğü gibi bu görüşte olanlara göre bir mu'mini kasden öldüren, bu günahından tevbe etse dahi ebedi olarak cehennemde kalacaktır. Bu görüşte olan âlimlere göre Furkan suresinin altmış sekiz altmış dokuz ve yetmişinci âyetleri bu âyetten sonra inmişlerdir. Bu itibarla onlarda zikredilen, bir mûmini kasden öldürenin tevbe edip salih ameller işlediği takdirde afvedileceği hükmü bu âyet-i kerimeyi nesh etmemiştir.

Bu hususta Salim b. Ebil Ca'd diyor ki: "Biz, Abdullah b. Abbas, gözlerini kaybettikten sonra yanında bükmüyorduk.
Ona bir adam geldi ve "Ey Abdullah b. Abbas, bir mu'mini kasden öldüren kişi hakkında görüşün nedir?" diye sordu.
Abdullah b. Abbas da dedi ki: "Onun cezası cehennemdir. Orada ebedi olarak kalacaktır. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır."
Adam da; "Ne dersin o tevbe etse, imanında samimi olsa, salih amel işlese ve hidayete kavuşsa da mı?" diye sordu.
Abdullah b. Abbas ise: "Vay annesi kaybedesi, ona tevbe nereden, hidayet nereden? Ruhum elinde olan Allah'a yemin olsun ki Peygamberinizin şöyle buyurduğunu işittim: "Vay annesi kaybedesi, o öyle bir kişidir ki, kasıtlı olarak birini öldürmüştür. Öldürdüğü kimse kıyamet gününde öldürenin kaküllerinden yakalamış bir şekilde tutup getirir. Onun kendi başı elindedir. Damarlarından kan fışkırmaktadır. Öldürülen kişi der ki: "Ey Rabbim, işte beni öldüren budur." "Onu arşa kadar çekip götürür."
Abdullah b. Abbas, sözlerine devamla diyor ki: "Abdullah'ın ruhu elinde olan Allah'a yemin olsun ki bu âyet indi ve Peygamberinizin ruhu alınıp âhirate intikal etmesine kadar bu âyeti nesneden herhangi bir âyet inmedi. (Tirmzî. K. Tefsir el-Kur'an, sure 4, Hadis No: 3029)

Abdullah b. Abbas demiştir ki: "Bir adam müslüman olur, İslamın hükümlerini ve emirlerini öğrenir sonra da bir mûmini kasten öldürecek olursa artık onun tevbesi kabul edilmez."
Daha önce Furkan süresindeki, "Onlar Allah'ın yanında bir başkasını ilah edinip ona kulluk etmezler. Ölümü hak edenler dışında Allahın haram kıldığı cana kıymazlar. Zina etmezler. Kim de bunları yaparsa, işlediği günahın cezasını görür.." Kiyamet gün azabı kat kat olur. O korkunç azabın içinde hor ve hakir bir halde ebediyyen kalır." (Furkan 68 - 69) âyetleri nazil olunca Mekke halkından muşrik olanlar dediler ki: "Biz Allah'a ortak koştuk. Allah'ın, öldürülmesini haram kıldığı kimseleri haksız yere öldürdük, fuhuş işledik. Artık İslam bize fayda vermez."
İşte bunun üzerine: "Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok afveden ve çok merhamet edendir." (Furkan-suresi, 25/70) âyeti nazil oldu.

Abdulah b. Abbas, Furkan süresindeki bu âyetlerin imandan ümit kesen muşrikler hakkında nazil olduğunu, bahse konu olan âyetin ise bunlardan sonra indiğini ve bir mûmini kasten öldüren mûminin hükmünü beyan ettiğini ve mensuh olduğunu söylemiştir.

Abdullah b. Mes'ud ve Zeyd b. Sabit'in de bu âyetin neshedilmediğini söyledikleri rivayet edilmiştir.

Taberi diyor ki "Bu hususta doğru olan görüş, âyetin mânâsının şöyle olduğunu söyleyen görüştür. "Kim kasıtlı olarak bir mûmini öldürecek olursa ve Allah da onu cezalandıracak olursa onun cezası cehennemdir. O orada ebedi olarak kalmaya layıktır. Fakat Allah, mûminlere lutufta bulunarak onları affeder, onları orada ebedi olarak bırakmaz. Onları ya lutfuyla afv edib hiç cehenneme sokmaz, yahud da oraya koyar sonra da lutfu ve merhametiyle cehennemden çıkarır. Zira O, mûmin kullarına şöyle vaad etmiştir. "Ey Muhammed, kullarıma deki: "Ey kendi aleyhlerine haddi aşan kullanın, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şubhesiz ki Allah bütün günahları bağışlar. Muhakkak ki o, çok afv eden ve çok merhamet edendir. (Zumer 53)

Taberi diyor ki: "Eğer denilecek okusa ki "Kasıtlı olarak bir mûmini öldüren kişi, bu âyette zikredilen bütün günahların affedilmesi vaadine dahil ise Allah'a ortak koşan da bu vaade dahildir. Zira, Allah'a ortak koşmak da bir günahtır."
Buna cevaben denilir ki: "Allah teala, kendisine ortak koşanı affetmeyeceğini şu âyetle açıkça beyan etmiştir. "Şubhesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını afv etmez. Bunun dışında dilediği kimseyi afv eder. Kim Allah'a ortak koşarsa şubhesiz büyük bir günah ile iftira etmiş olur. (Nisa 48)


Tüm bu deliller ve izahatlardan sonra diyeceğimiz;

"Kim bir mûmini kasden öldürürse cezası içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona gadab etmiş, lanetlemiş ve büyük azab hazırlamıştır." (Nisa: 93)

Mufessirlerin hepsi bu ayeti kerimenin nesh olunduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Onu nesheden ise "Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar." (Nisa: 116) ayeti kerimesi ve
"Onlar Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler. Zina etmezler. Bunları yapan suç işlemiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur. Orada alçaltılarak temelli kalır. Ancak tövbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir" (Furkan: 68-70) ayetleridir.

İbni Abbas ve İbni Ömer bu ayetin (Nisa 93) nesh olunmayıp muhkem olduğunu söylemişlerdir.
Mufessirler bu ayeti nesh eden ayet hususunda iki görüşe ayrıldılar.
Birincisi; Bu ayeti nesh eden "Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar." (Nisa: 116) ayeti kerimesi olduğunu söylerler. Doğrusu bu iki ayet arasında tezat yoktur. Bir kişi bir müslümanı ister kanını helal sayarak ister helal saymayarak öldürsün öldürenin cezası cehenneme de sonsuza kadar kalmasıdır ama Allah dilerse onu bağışlar. Çünkü Allah (c.c) şirk dışındaki bütün günahları dilerse bağışlar. Allah (c.c) bağışlamayı "şirk koşmama" şartına bağlamıştır.

İkincisi: Bu gruptaki alimler de, bu ayetin biraz önce yukarıda zikrettiğimiz "Furkan: 68-70" ayetleriyle nesh olunduğunu söylerler.

Kur'an'da kafirlerin cehennemde sonsuza kadar kalacaklarının zikri geçen ayetlere baktığımızda görürüz ki; Allah (c.c) onlar için ( خَالِدِينَ hâlidine) yani sonsuz kelimesinden sonra (أَبَداً ebedee) yani sonsuza kadar kelimesini kullanmaktadır. Eğer (hâlidine) kelimesi (ebedee) kelimesiyle beraber gelirse bundan hiç kesilmeyecek sonsuz anlaşılır.
Allah (c.c) (Nisa: 93) ayeti kerimesinde (halidine) kelimesinden sonra kafirlerin sonsuz kalması söz konusu olduğunda kullanılması alışkın olunan (ebede) kelimesini zikretmemiştir.
O zaman (Nisa: 93) ayeti kerimesinde geçen sonsuz kelimesinin manası, bir mu'mini bilerek öldüren bir müslümanın Allah'ın dilediği kadar çok uzun bir müddet cehennemde kalmasıdır. Daha sonra Allah (c.c) fazlı ve keremi ile o kulu cehennemden çıkarır. Bu görüşü şu hususda destekler; Allah (c.c) bir müslümanı öldürmekten çok daha büyük bir cûrum olan küfrü işlediğinde tövbe etmesi halinde bağışladığına göre daha hafif bir cürüm olan bir mu'mini öldürmeyi nasıl bağışlamaz. Kaldı ki küfürden daha büyük bir cûrum yoktur.
Bu açıklamaya göre bu ayette nesh yoktur. Bu ayet hususundaki İbn-i Cevzi'nin görüşü de bu görüşü destekliyor. O şöyle demiştir : Sahih olan bu iki ayetin muhkem olmasıdır. Eğer (Nisa: 93) ayeti daha önce indiyse bu ayette korkutma hususundaki hüküm tamamlanmamış bunu daha sonra Furkan
süresindeki ayetler tamamlamıştır. İbn-i Abbas da dahil birçok mufessir şöyle demişlerdir:
"Eğer Allah bu kişiyi cezalandırırsa cezası cehennemdir."
Eğer Furkan süresindeki ayetler daha önce indiyse o zaman (Nisa: 93) ayeti kerimesinde daha önce tekrarlanmış olan hususların tekrarlanmasına gerek görülmemiştir. Bu açıklamalara göre her halûkarda nesh için bir sebeb yoktur.

Ayetteki
"Cehennemde sonsuza kadar kalacaklar" lafzının ise insanları bu işi işlemekten daha fazla sakındırmak için kullanıldığını söylerler. Yoksa bu onların kafir olduklarını gösterir.

Doğru olan cumhurun görüşüdür. Bu ayet müslüman bir kişiyi öldüren kafirler hakkında nazil olmuştur. Ya da ayette kastedilen bir mûmini sebebsiz olarak ve helal sayarak öldüren kişinin cezasıdır. Aynı zamanda bu ceza öldüren kişi kafir olarak ölürse geçerlidir. Ya da ayetin manası Allah ona ceza verirse onun cezası ebedi olarak cehennemde kalmaktır.

İbni Abbas'tan şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Ayette ebedi cehennemde kalacak lafzının kullanılmasının hikmeti, işlenen haramın büyüklüğünü göstermek içindir. Bu suçu işleyen katile de eğer kısas cezasının uygulanmasından kaçarsa ona, kısas cezası uygulanmadıkça; "senin tövben kabul edilmez" denir."

Selef ve halefin çoğunluğuna göre kasden de olsa adam öldüren kişi tevbe eder, iyi amel işlerse tevbesi kabul edilir, Allah onun kötülüklerini iyiliklerle değiştirir. Maktulun uğradığı zulme karşılık da nimetler verip onu memnun eder ve hakkını helal ettirir. "Deki: Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Zumer 53) ayeti, şirk de dahil, her türlü günahın affedileceğini bildirmektir. Cemian kelimesi bütün günahları içine almaktadır. Fakat: "Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun dışında kala günahları, dilediği kimseye bağışlar." (Nisa 48) ayeti şirki af dışında bırakmıştır.
Allah (c.c.), şirk dışında bulunan her günahı afvedeceğine göre kasden adam öldüreni de dilerse affeder. "Her kim bir mûmini kasden öldürürse onun cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir!" (Nisa 93) ayetide kasden ve müslüman olduğu için bir mûmini öldürenin cezasını bildirmektedir. Fakat bu kişi tevbe ederse, Allah isterse onu afveder. O, dilediğini yapar. Kasden mûmini öldüren kişi uzun süre Cehennemde kalsa da yine oradan kurtulacaktır. Çünkü kalbinde zerre kadar iman bulunan kimsenin cehennemden çıkacağına dair mutevatir hadisler vardır. (Buhari, Tevhid 24, 36; Muslim, İman, h. 81, 82, 83.)





Soru 5.
Bu tamda net olmayan durumda ben Ne yapmalıyım Abdulmuiz kardeşim? Uykularım kaçıyor, Rabbime tevbe ediyorum. Ama yukarıdaki ayet eğer Benim için geçerliyse diyorum. Vay halime.
Soru 6.
Aceba yukarıdaki ayetten sonra Başka ayet indimi...?
Yani yukarıdaki ayet Tevbe etmeyen müslümanlar içinmi geçerli...?

C 5 - 6- Açıklamalardan anlaşılan, Allah'ın afv etmesi mumkunat dahilindedir. Nisa 93 ayeti sizin durumla bire bir örtüşmüyor, nuzul sebebi ve genel hükmü de farklıdır. Yeter ki tevbenizde içten netâmet ve hayır üzere bulunun. Allah (c.c.) afv edebilir.

Soru 7.
Ek olarak şunuda söylemem lazım, ben Bu kişilere (ölümcül) cinsel hastalığımı bulaştırdığımı emin olarak bilmiyorum.
Yani şüpheli durum, çünki korumasızda birlikte olmuş olduğum bu kişiler yüzde yüz Bu hastalığı bulaştırdığım anlamına gelmiyor. Yani emin değilim bulaştırdığıma.

Soru 8.
Ve hatta bulaştırmış ta olsam Bu kişilerin şuanki durumlarını bilmiyorum ve araştırma imkanımda yok, çünki nerdeler bilmiyorum hatta bazılarının ismini bile bilmiyorum.

C 7 - 8- Evet, bizim cevabımız en kötü duruma göredir. Neticesini bu dünyada tesbit edebilmenin imkanı yoktur, bu konuda (tesbitte) yapılacak bir şey de yoktur. İnşeAllah karşı taraflara böyle bir zarar olmamıştır. Bu da (zayıf ta olsa) bir ihtimaldir, ki ümitsizliğe düşmeyin, bunun olumlu olması hakkında da Allah'a ayrıca dua etmelisiniz.
"Ey oğullarım, gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez." (Yusuf 87)


Soru 9.
Ayet'te Kur'an-ı kerimde de mealen, (Allahü teâlâ şirkten başka günahları dilerse affeder) buyuruluyor. (Nisa 48)
Bu ayet kafirlere, Yani müslüman olmadan önce müşrik veya kafirleremi geldi yoksa bu ayet günah işleyen müslümanlaradamı geldi...?
C 9- Nisa suresi 48. ayet, müslüman olduktan sonra günah işleyenler için nazil olmuştur. Zâten İslam kendisinden öncekini silmektedir.
"Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Kim de Allah 'a şirk koşarsa elbette çok büyük bir günahla iftira etmiş olur." (Nisa 48)

Abdullah ibn Ömer'den rivayette o şöyle anlatıyor:
"De ki: ey kendileri aleyhinde haddini aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları yarlığar. Hiç şubhesiz O, Gafur'dur, Rahîm'dir." (Zumer, 53) âyet-i kerimesi nâzil olup da Allah'ın Rasûlu (s.a.v.) bunu ashabına okuduğunda bir sahabi kalktı ve: "Ey Allah'ın peygamberi, O, kendisine ortak koşanı da yarlığar mı?" diye sordu.
Allah'ın Rasûlüu (s.a.v.) sanki bu sorudan hoşlanmayarak sustu.
O sahabînin ısrarla tekrar sorması üzerine bu âyet-i kerime nâzil oldu da Allah'ın Rasûlü "Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar" buyurdu. (el-Vâhıdî, Esbâbu'n-Nuzûl. s. 128)

Ebu Eyyûb el-Ansâri'den, o şöyle anlatıyor:
Bir adam Rasûlullah (s.a.v.)'a geldi ve: "Benim bir kardeşimin oğlu var, haram işlemeyi bırakmıyor, haram işlemekten vazgeçmiyor." dedi.
Peygamber (s.a.v.): "Dini nedir?" diye sordular,
"Namaz kılıyor ve Allah'ı birliyor." diye cevab verdi.
"Ondan dinini sana bağışlamasını, dinini sana bağış olarak vermesini iste. Eğer bunu kabul etmezse dinini sana satmasını iste." buyurdular.
Adam gidip kardeşinin oğlundan, Peygamber (s.a.v.)'in tavsiye ettiği üzere dinini kendisine bağışlamasını ya da satmasını istedi de kardeşinin oğlu her iki isteği de kabul etmedi.
Adam tekrar Rasûlullah (s.a.v.)'a geldi ve kardeşi oğlunun ne yaptığını haber verip "Onu dininde çok cimri buldum. Bir cimrinin malına sahib çıkması gibi dinine sahib çıkıyor." dedi de bu âyet-i kerime nazil oldu. Bu haberi Taberânî ve İbn Ebî Hatim tahric etmişlerdir. (Taberî, Câmiu'l-Beyân, VI, 22)


Soru 10.
Bir mümini kasten öldüren, ebedî Cehennemde kalır) deniyor. Ebedî Cehennemde kâfirler kalıyor. Katillik küfür mü oluyor?
Alimler bu ayeti şöyle izah ediyor:
Katillik küfür değil, büyük günahtır. Bir mümini kazaen veya alacak, borç, dünya işleri gibi herhangi bir sebeple öldüren kâfir olmaz. O âyet-i kerimeyi Ehl-i sünnet âlimleri, (Bir mümini, mümin olduğu için öldüren ebedî Cehennemliktir) diye açıklamışlardır.

Yani dikat edilmesi gebreken nokta mümini mümin olduğu için yorumu doğrumu...?

Nisa 116'ıncı ayette Allah şirk dışında tüm günahları af edebileceğinden söz ediliyor. Yani Nisa 116 ayeti Nisa 93 ayetten sonramı geldi ve nesh etti?
C 10- Evet o şekilde açıklandığı da izahatlar arasında var. Bunu zaten yukarıda belirttik.
Nisa 116 ayetinin Nisa 93 ayetini nesh ettiği ihtilaflı bir mesele. Her ne kadar Nisa 93 nesh olmamıştır diyenler olmuşsa da, izahatını sizin düşündüğünüz gibi ebedi cehennemlik olarak veya musluman diyerek kasten öldürmesi olarak açıklamışlarsa da; âlimlerin ekserisi Nisa 116 ayetini nihai hüküm olarak almışlardır. Nitekim ehl-i sunnetin genel görüşü de Allah kendisine şirk koşulmasından başka her günahı bağışlayabilir. Aşağıdaki sahih hadis bu konuya ayrıca ışık tutacaktır.

Ebû Saîd Sa’d b. Mâlik b. Sinân el-Hudrî (Radiya’llâhu Anh)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (Aleyhiselam) şöyle buyurmuştur :
Sizden evvelkiler içinde bir adam vardı. 99 kişi öldürmüştü. Sonra, dünyânın en büyük âlimi kimdir? diye soruşturdu.
Ona bir râhib gösterildi bunun üzerine
Râhibin yanına gitti;
-99 adamı öldürdüm, tevbe etsem olur mu? diye sordu.

-Râhib kabul olmaz, dedi.
Bunun üzerine o adam rahibi’de öldürdü; onunla yüzü
(100) doldurdu. Sonra yeryüzü halkının en büyük âlimini sorup araştırdı, O'na alim bir kimseyi tavsiye ettiler.

-Âlime sordu 100 adam öldürdüm, tevbe etsem kabul olur mu ?
-Alim: Evet, seninle tevbe arasında kim hâil olabilir, filân yere git,
Allâh’a ibadet ile meşgul insanlar vardır onlarla beraber Allâh’a ibadet et, Memleketine dönme; zîrâ orası fenâ bir yerdir,
dedi.
Bunun üzerine adam yola çıktı, yarı yola vardığında öldü.
Rahmet melekleri ile Âzab melekleri bu adam hakkında munâkaşa ettiler.
Rahmet Melekleri:
Bu adam, candan tevbe ederek geldi, dediler.
Âzab melekleri: Bu adam hiçbir iyilik işlememiştir, dediler.
Bunun üzerine insan suretinde bir melek, bunların yanına geldi. Melekler onu aralarında (hakem) yaptılar.
Melek şöyle dedi:
İki taraftaki mesâfeyi mukâyese ediniz; hangi tarafa daha yakın ise, Adam o tarafındır.
Mesâfeyi ölçtüler; adamı, varacağı yere daha yakın buldular. Bundan dolayı onu Rahmet melekleri aldılar…

Sahîh’deki başka rivayete göre, o kimse ahâlîsi iyi olan karye'ye bir karış daha yakın olduğundan o karye ahâlîsinden sayıldı.

Sahîh’teki bir diğer rivâyette:
Allâhu Teâla, -Öteki karyeye uzaklaşmayı, Beriki karyeye de yaklaşmayı işaret etti ve ondan sonra meleklere, iki taraflı mukâyese ediniz, dedi.
Mukâyese netîcesinde, onu. Beriki karyeye bir karış daha yakın buldular.
Bundan dolayı yarlığandı, deniliyor.
Daha başka birr Rivâyette de: Göğsü ile kayarak sâlih köye doğru ötekinden uzaklaştı, fıkrası vardır.
(Hadîsî, Buhârî ve Müslim rivâyet etmişlerdir; Riyazu's'salihin" 1.Cild. s.26-27)
 
Son düzenleme:
Üst Ana Sayfa Alt