Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kavga Etmek Ne Gibi Durumlarda Caiz Olur?

Ebu Selman et-Turkî Çevrimdışı

Ebu Selman et-Turkî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu Aleykum we Rahmetullahi we Berekatuh

Burada sormak istediğim iki soru var

Birincisi, herhangi bir silah olmaksızın kavga etmek ne zaman caiz olur?

İkinci sorum, kavganın şekli nasıl olmalıdır. Eğer kavgayı -caiz ve haklı olacak şekilde- biz çıkardıysak yüze vurmamız caiz olur mu?

"Bize Abdullah bin Mesleme bin Ka'neb rivaye etti. (Dedi ki) Bize Mugira Ebu'z Zinad'dan, o da A'racdan, o da Ebu Hureyre'den (r.a.) nakletti, Rasulullah (s.a.v) 'Biriniz kardeşiyle kavga ettiği vakit yüze vurmaktan sakınsın' buyurdular". (Müslim)

"Cabir (r.a), 'Resulullah bizi yüzü damgalamaktan ve yüze vurmaktan sakındırdı.'(Müslim, Libas, 106).".

Cevaplarsanız sevinirim, şimdiden Allah (s.v.t) razı olsun.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Esselamu Aleykum we Rahmetullahi we Berekatuh

Burada sormak istediğim iki soru var

Birincisi, herhangi bir silah olmaksızın kavga etmek ne zaman caiz olur?

İkinci sorum, kavganın şekli nasıl olmalıdır. Eğer kavgayı -caiz ve haklı olacak şekilde- biz çıkardıysak yüze vurmamız caiz olur mu?

"Bize Abdullah bin Mesleme bin Ka'neb rivaye etti. (Dedi ki) Bize Mugira Ebu'z Zinad'dan, o da A'racdan, o da Ebu Hureyre'den (r.a.) nakletti, Rasulullah (s.a.v) 'Biriniz kardeşiyle kavga ettiği vakit yüze vurmaktan sakınsın' buyurdular". (Müslim)

"Cabir (r.a), 'Resulullah bizi yüzü damgalamaktan ve yüze vurmaktan sakındırdı.'(Müslim, Libas, 106).".

Cevaplarsanız sevinirim, şimdiden Allah (s.v.t) razı olsun.
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh ;

1- Silah olmaksızın kavga etmek, karşıdaki kavga edilenlerin sayı, güç ve donanımıyla (durumuyla) da ilgili bir meseledir. Eğer silahsız kavga edilenlere karşı kişi kendini savunabiliyor veya üstesinden gelebiliyorsa silah kullanmadan, karşı tarafın silahlı veya teknik donanımlı olması durumunda, üstünlük sağlayabilecek en az silah kullanarak düşmanı bertaraf etmesi gerekir.

2- Kavga esnasında mümkün mertebe yüze vurmaktan sakınmak gerekir.



NEFSİ MUDAFAA (KİŞİNİN KENDİNİ SAVUNMASI)
"Ef'ali mukellefin" olan tarz, vacib, mendub, mubah, haram ve helalle alakalı sayılan konulardan biri de "nefsi mudafaa" konusudur. Zira, kişiye kendini savunurken bazı haramlar mubah olabilir. Bu mevzuun izahına girmeden evvel şu hususları belirtmeye ihtiyaç vardır:

1. İslâm'ın Himayesi:

İslâm dini kendisine boyun eğen insanların canlarını, mallarını, ırz ve namuslarını, akıllarını himayesi altına almış ve böylece mûminlerin birbiriyle kaynaşıb tek vücud haline gelen faziletli bir toplum, numune bir ümmet oluşturmalarını sağlamıştır. Bu dine gönül verenler, ihanet yapmazlar, yalan söylemezler, müslüman kardeşlerini sahibsiz bırakmazlar, canına kastetmezler, ırzına saldırmazlar, malına göz dikmezler. "Hata dışında bir mûmin diğer bir mûmini öldüremez..." (Nisa 92)

Peygamber efendimiz de şöyle buyurmaktadır:

"Müslüman müslümanın kardeşidir. Bir müslüman diğer müslüman kardeşine ihanet etmez. Ona yalan söylemez ve onu sahibsiz bırakmaz. Her müslümanın diğer müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takva işte buradadır. Kişinin müslüman kardeşini tahkir etmesi kötülük olarak ona yeter."
(Tirmizi, Kit. Birr, Bab: 18, Hadis no: 1927; İbn Mâce. Kit. Filen, bab: 2, Hadis no: 3933; Musned, İmam Ahmed, c. II, sh. 277, 360, c. III, sh. 491; Tirmizi, "Bu hadis hasen ve garibdir. Bu mevzuda Ali'den ve Ebu Eyyub'dan da rivayet vardır" demektedir)
Fakat bu nimetleri takdir edemeyen bazı bedbahtlar çeşitli suçlar işleyerek İslâm'ın himayesini zedelemek isterler ve böylece kendi haklarını da kaybederler.

2. Himaye Edilme Haklarını Kaybedenler:

Bunlar, katiller, zâniler ve murtedlerdir. İslâm dini kendisine boyun eğenlerin canlarını, akıllarını, mallarını ve namuslarım himaye altına alırken bunu sağlayan prensiplerinin devamı ve esaslarının sarsılmaması için, müslümanların canına kasteden bir katili, ırzlarına tecavüz eden bir zâniyi ve İslâm'ı kabullendikten sonra ondan çıkma cinayetini işleyen bir murtedi, ölümle cezalandırmakta ve yılanın başını ezmektedir. Artık bu cinayetleri işleyen insanlar için islâm'ın himayesi söz konusu değildir. Aksi taktirde İslâm, kendi kendini nakzetmiş ve temel prensiplerini çiğneyenleri kucağında beslemiş olur. Elbetteki ilahi bir nizam olan İslâm'da böyle bir çelişki görmek imkansızdır.

Peygamber efendimiz, İslâm'ın himaye hakkını kaybeden bu İnsanları beyan ederek şöyle buyuruyor:

"Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın Peygamberi olduğuma şehadet eden bir müslümanın kanı helal olmaz. Ancak şu üç kişi hariçtir. Bunlar; cana kıyan, evlendikten sonra zina eden ve dinden çıkıp cemaati terk edendir.”
(Buhâri, Kit. Diyat.; Muslim, Kit. Kasaıııe, bab: 25, 26. Hadis no: 1676; Ebû Dâvûd, Kir. Hudud, bab: 1. Hadis no: 4352; Nesei, Kit. Talırim, bab: 5; Tirmizi, Kıt. Diyat, bab: 10, Hadis no: 1402.
Tirmizi bu hadisin hasen ve sahih olduğunu, bu konuda Osman'ın. Aişe'nin ve İbn Abbas'ın da rivayetleri bulunduğunu söylemiştir.)


Başka bir rivayette şöyledir:
"Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Peygamberi olduğuna şehadet eden bir müslümanın kanı helal olmaz. Ancak şu üç kişiden birinin durumuna düşenin kanı helaldir: Evlendikten sonra zina eden. Çünkü bu recmedilir. Allah'a ve Peygamber'ine karşı savaşa girişen. Zira bu öldürülür veya asılır yahut yeryüzünde sürgün edilir. Bir insanı öldüren. Çünkü bu öldürdüğü insana karşılık öldürülür.”
(Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab: 1, Hadis no: 4353; Nesei, Kit. Tahrim, bab: 5)

İslâm, toplum için zararlı olan bu gibi kötü insanların tehlikesinden korunmak için hem devlet mekanizmasına büyük selahiyetler vermiş hem de fertlere kendi kendilerini savunma hakkı tanımıştır. İşte nefsi müdafaa bundan ileri gelmektedir.

3. Nefsi Müdafaa Hakkı ve Kapsamı:

Müslümanlar, gerçek anlamda kardeştir. Birbirlerini severler. Birbirlerine yardımcı olurlar, birbirlerini savunurlar ve düşmanlarına karşı yek beden olurlar. Kişi dinden çıkarak veya din kardeşinin canına kıyarak, yahud ırzına göz dikerek ya da malını gasb ederek bu kardeşliği bozarsa, İslâmî kardeşliği devam ettirmek zorunda olan samimi bir müslüman, bu tür hastalıklara yakalanan kişiye karşı kendisini savunma hak ve yetkisine sahibdir. Savunacağı haklar nefsi mudafaa kavramı altına giren meselelerin tümüdür.

Nefsi mudafaa kavramına, kişinin dinini, canını, namusunu, malını ve saldırıya uğrayan başka bir mûmin kardeşini savunması girmektedir. Bu konuları mezheblere göre zikretmeden önce, haklarında rivayet edilen nasları zikretmek önemli görülmektedir. Bu itibarla önce naslar zikredilip sonra görüşlerin özetlenmesine çalışılmıştır.



A. Müslümanın Dinini Savunması:

Bu hususta Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
"Fitne ortadan kalkıp din yalnız Allah'ın oluncaya kadar sizinle savaşanlarla savaşın." (Bakara 193)
Peygamber efendimiz de (s.a.v.): "Kim dinini değiştirirse onu öldürün"
(Bukârî, Kit. Cihad, bab: 149. Kit. frisam, bab: 28, Kit. İstitabe, bab: 2; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab: 1; Tirmizi Kit. Hudud, bab: 35; Nesei, Kit. Tahrim ed-Dem, bab: 14; İbn Mâce, Kit, Hudud, bab: 2; Musned İmam Ahmed, c. I, sh. 2, 7, 283)

"Müslümanlardan her kim dini müdafaa yolunda öldürülürse şehiddir
(Ebû Dâvûd, Kit. Sünnet, bab: 29, Hadis no: 4772; Nesei, Kit. Tahrim, bab: 24, Hadis no: 4049; Tirmizi, Kit. Diyat, bab: 22, Hadis no: 1421)

B. Müslümanın Canını Savunması:

Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Kim size saldırırsa, siz de ona size yaptığı tecavüzün aynısı ile mukabele edin. Allah'tan korkun ve bilin ki Allak, kendisinden korkanlarla beraberdir.” (Bakara 194)

Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kim bize silah çekerse o bizden değildir.
(Tirmizi, Kit. Hudud, bab: 26, Hadis no: 1459; İbn Mâce, Kit. Hudud, bab: 19, Hadis no: 2575, 2576, 2577; Nesei Kit. Tahrim, bab: 26.
Tirmizi, bu hadisin "hasen ve sahih" olduğunu, bu konuda Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Zubeyr, Ebu Hurayra, Seleme bin Ekva ve Ebu Musa el-Eşari'den de hadis rivayet edildiğini söylemektedir.)

Diğer bir rivayette:
"Kim silah çeker, onunla insanlara vurmaya girişirse onun kanı helaldir."
(Nesei, Kit. Tahrim, bab: 26)
Başka bir rivayette de:
"Kim silahını yukarı kaldırıp insanlara vurmaya başlarsa onun kanı hederdir."
(Nesei, Kit. Tahrim, bab: 26)
(Yani kanı dökülürse bir şey gerekmez), buyurmuşlardır.

C. Müslümanın Irz ve Namusunu Savunması:

Allah Teala şöyle buyuruyor: "Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun..." (Nur 2)
"İffetli kadınlara zina isnad edip de sonra bu iddialarını doğrulayacak dört şâhid getirmeyenlere seksen değnek vurun." (Nur 4)

Peygamber efendimiz de şöyle buyuruyor:
"Her kim ehlini ve namusunu korumak için öldürülürse şehiddir..."
(Ebû Dâvûd, Kit. Sünnet, bab: 29, Hadis no: 4772, Nesei, Kit. Tahrim, bab: 24, Hadis no: 4049)
Diğer bir hadîs-i şerifte şöyle buyuruyor:
"İznin olmadan bir insan gelir evinden içeri bakar da sen de taş alıb
onun gözünü çıkarırsan sana bir günah yoktur."
(Buhâri, Kil. Diyat, bab: 15, 23; Muslim, Kit. Adab, bab: 44, hn. 2158; Nesei, Kit. Kasaıııe, bab: 47. 48; Musned, İmanı Ahıııed, c. II, sf:. 243)
Başka bir hadis-i şerifte:
"Kim bir kavmin izni olmadan evinden içeri bakar da o kavim de bakanın gözünü çıkarırsa onun ne diyet alma hakkı vardır. Ne de kısas ettirme
(Muslim, Kit. Adab, bab: 43, Hadis no: 2158; Nesei, Kit. Kasame, bab: 47, 48; Ebû Dâvûd, Kit. Adab, bab: 127, Hadis no: 5172; Musned, İmanı Ahmed, c. II, sh. 266) buyurmuşlardır. (Ebû Davud'un rivayetinde: "... Onun gözü hederdir"; Muslim'in rivayetinde: "... Topluluğun onun gözünü çıkarması helaldir" şeklindedir).
Enes (r.anh)'dan rivayet ediliyor ki; "Bir adam, Rasulullah'ın odalarının birinden içeri baktı. Bunun üzerine Rasulullah, ucu uzun demirli bir ok veya okları aldı. O adama saplamak için onu gözetliyordu."
(Buharı, kit. Diyet, bab: 23; Muslim, Kit. Adab. bab: 44, Hadis no: 21.58; Ebû Dâvûd, Kit. Edeb, bab: 127, Hadis no: 5171; Tirmizi, Kit. İstizan, bab: 17, Hadis no: 2708. Tirmizi bu hadisin "basen ve sahili" olduğunu söylemektedir.) (Tirmizi'nin rivayetinde hadisin sonu şöyledir: "... Rasulullah ok ile o adama hamle yaptı. Adam geri çekildi.")

D. Müslümanın Malını Savunması:

Bu hususta Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Erkek hırsızın ve kadın hırsızın yaptıklarının karşılığı ve Allah tarafından bir ceza olarak ellerini kesin." (Maide 38)

Ebu Hurayra (r.anh) diyorki;
"Bir adam Rasulullah'a geldi ve ona;
- "Ey Allah'ın Rasulu! Eğer bir kişi gelir de malımı almak isterse ne yapayım» dedi.
Rasulullah: - «Malını ona verme» dedi.
Adam: - «Ya benimle savaşırsa ne yapayım?" dedi.
Rasulullah: - «Sen de onunla savaş» dedi.
Adam: - «Beni öldürür ise?" dedi.
Rasulullah: - «Sen şehid olursun» dedi.
Adam: - "Ben onu öldürür isem-
Rasulullah: - «O cehennem ateşindedir» buyurdu"
(Muslim, Kit. İman, bab: 225, Hadis no: 140)

Abdullah bin Ömer diyor ki, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kimin malına saldırılır ve kendisiyle savaşılır da O da saldırana karşı savaşır ölürse şehiddir."
(İbn Mâce, Kit. Hudııd, bab: 21, Hadis no: 2851)

Görüldüğü gibi, masum bir insanın, haksız yere, dinine canına, ırzına ve malına saldıran insan, müslüman dahi olsa kanı helal olur. Saldırıya uğrayan kişi, kendisini savunma hakkına sahibdir. Bu hakkını kullanırken saldırganı öldürür ise sorumlu değildir. Ancak öldürme dışında bîr başka yolla kendisini savunabildiği halde saldırganı hemen öldürmüş olursa, bu taktirde kısmen de olsa sorumlu olur.
Şayet dinini, canını, ırzını ve malını savunan insan saldıran tarafından öldürülürse şehid olur. Bu hususta Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Müslümanlardan her kim, malını muhafaza uğrunda öldürülürse şehiddir. Her kim canını savunma uğrunda öldürülürse şehiddir. Her kim dinini mudafaa yolunda öldürülürse şehiddir. Her kim ehlini ve namusunu korumak için öldürülürse şehiddir.”
( Ebû Dâvûd, Kit. Sünnet, bab: 29; Hadis no: 4772; Nesei, Kit. Tahrim, bab: 24, Hadis no: 4049; Tirmizi, Kit. Diyat, bab: 22, Hadis no: 1421 (Metin Tirmizi'ye aittir. Tirmizi, bu hadisin "hasen ve sahih" olduğunu söylemiştir.)

Hulasa, masum bir insan, bu hususları savunma mecburiyetinde kalırsa, yapılan saldırıyı öldürme dışında bir yolla engellenmesi mümkün ise o yolla önler. Önlemenin öldürmeden başka bir yolu yoksa, o kişiyi öldürmekten dolayı sorumlu olmaz.


E. Müslümanın Başka Bir Müslümanı Savunması:

İslâm dîni, kendi mensuplarını ve mensuplarının idaresi altında yaşayan gayri müslümleri himayesi altına aldığı ve müslümanları tek vücut gibi kabul ettiği daha önce izah edilmişti. Bu itibarla İslâm'da her müslüman diğer müslüman kardeşini savunmakla yükümlüdür. Bir müslümana, pasif tavır takınmak, müslümanlann uğradıkları saldırılar karşısında kabuğuna çekilip susmak, zalimin zulmünü alkışlayıp mazlumun figanına kulaklarını tıkamak ve zevk u sefasına dalıb, olup bitenlerden uzak kalmak asla yakışmaz. İslâm'ı ve müslümanları savunma yönünden her müslüman bir polis, her mûmin bir savcıdır. Her fert bir asker, her cemaat bir ordudur. Her haklı bir hakim, her haksız bir mahkumdur.

Bu ilahi nizamda, iktidara gelenlerin putlaştırılması, sadece onların sözlerinin geçerli olup, idare edilenlerin ezilmesi, ordunun, adlî teşkilatın ve polisin baskı aracı olarak kullanılması asla mümkün ve caiz değildir.

Zaten bu nizamda insanları putlaştıran unvan ve rütbelerin yeri yoktur. Buna göre egemenlik, sadece Yaratıcı'nındır. Yaratılanlar ancak Ona boyun eğme derecelerine göre birbirlerinden üstün olurlar.
İşte bu nedenledir ki, İslâm'da eşitlik gerçek anlamda mevcuddur. Sadece kağıt üzerine yazılan bir yazıdan, munasebetlerde tekrarlanan aldatmacadan ibaret değildir.
Birbirlerine eşit olan müslümanlar, kendilerini savunmada da bu eşitliği ortaya koyarlar. Savunma vazifesini belli bir sınıfa yükleyip kendilerini bundan azade saymazlar. Bu itibarla her mûminin diğer kardeşini savunma yükümlülüğü vardır.
Bu hususta Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Eğer, mûminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa, aralarını bulup barıştırın. Eğer onlardan biri diğerine saldırmaya devam ederse, saldıran taraf Allah'ın hükmüne dönünceye kadar, onlarla savaşın, Eğer Allah'ın hükmüne dönerse, aralarını adaletle bulub barıştırın- Her zaman adaletli davranın. Şubhesiz Allah, adil olanları sever." (Hucurat 9)

Enes bin Malik, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Zalimde olsa mazlum da olsa mûmin kardeşine yardımcı ol,"
Bir kişi:
- "Ey Allah'ın Rasulü! Mazlum olduğunda yardımcı olayım. Fakat zalim olduğunda Ona nasıl yardımcı olabilirim?" diye sorunca
Rasulullah: - "Onu zulumden alıkoyarsın. işte bu Ona bir yardımdır"
(Buharı, Kil. İkrah, bab: 7, Kir. Mezalim, bab: 4; Tirmizi, Kit. Fiten, bab: 68, Hadis no: 2255; Darimi, Kit. Rikak, bab: 40; Musned, İmam Alınıed, c. III, sf: 99, 201) cevabını vermiştir.

Sehl bin Huneyl de Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Her kim, bir mûmin yanında zelil edildiği halde ona yardımcı olmazsa, Allah da onu kıyamet gününde yaratıkların huzurunda zelil eder.”
(Musned, İmanı Ahmed, o. III, sf: 487;
Heysemi, "bu hadisi İmam Alımed ve Taberanj rivayet etmiştir. Ravilerin içinde İbn Lehia bulunmaktadır. Bu zat hadisi "lıasen" olan biridir. Fakat zayıftır. Diğer râviler ise güvenilir kişilerdir demiştir. Mecma uz-Zevaid, c. VII, sh. 267)


Evet, bir mûmin kendi canını, malını, ırzını, savunma yetkisine sahib olduğu gibi diğer mûmin kardeşini de savunma yetkisine sahibdir. Aksi taktirde; "mûminler ancak kardeştirler" (Hucurat 10) âyet-i celilesinin ifade buyurduğu mana gerçekleşmiş olmaz.

Zaten müslümanı, müslüman olmayandan ayıran en belirgin vasıflardan biri de hakkı savunmada kınayanın kınamasından korkmaması ve zalimin zulmüne karşı çıkmaktan çekinmemelidir.
Bu itibarla, müslümanın bir mûmin kardeşini savunması müslümanlığının gereğidir. Bu gereği yerine getirmediği taktirde artık ondan bir şey beklemek abestir. Bu hususta Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Ummetimin zalimin karşısında »sen zalimsin» demekten çekindiğini gördüğünüz zaman, artık onlara veda edin."
(Müsned İmam Ahmed, c. II, sf: 163-190)


Hanefi Mezhebine Göre:

1. Nefsi Müdafaanın Hükmü:
Hanefi mezhebine göre, kişinin canını, malını, ırzını savunması vâcibdr. Kişi bunları savunurken öldürülürse şehiddir.

2. Nefsi Mudafaanın Sınırı ve Bundan Doğacak Sorumluluk:
Nefsi mudafaanın sınırı ve bundan doğacak sorumluluk; saldıran insanın, sorumlu olma yeteneğine sahib olup veya olmamasına, öldürücü bir araçla saldırıp saldırmamasına, zamanın gece veya gündüz olmasına, saldırı yerinin şehir veya şehir dışı olmasına, saldırılan şeyin can mal ve ırz olmasına göre farklı olabilir. Şöyle ki:

A. Kişinin bir mükellefin saldırısı karşısında canını, malım ve ırzını savunması:
Mükellef olan (sorumlu olma yetkisine sahib olan: akıllı ve ergenlik çağına ulaşan) bir insan, başka bir insanın canına veya malına yahut ırzına saldıracak olursa, iki ihtimal vardır:

a. Saldırıya maruz kalan insan, bunu öldürmeye başvurma dışında herhangi bir yolla önleme kanaatina sahibdir. Bu halde o yolla önlemesi gerekir. Direk olarak saldırganı öldürürse sorumlu olur. Saldırıya uğrayan kişi, çevreden yardım isteyerek saldırganı uzaklaştırma imkanına sahibdir. Veya saldırgan amacına ulaşmadan kaçıp gitmiştir. İşte bu halde onu öldürürse bundan dolayı sorumludur. Duruma göre kendisine kısas uygulanır veya diyet ödettirilir.

b. Saldırıya maruz kalan insan, saldırganı ölçtürmekten başka bir imkana sahib değildir. Bu taktirde saldırganı öldürmesinden dolayı kendisine hiçbir sorumluluk yoktur.

Alimler, böyle saldırganların öldürülmesinde mahzur görmemişler ve bunlardan herhangi birini öldürenin sorumlu olmayacağını söylemişlerdir. Buna misaller:

- Silah çekip direten saldırganı öldürmek.
Saldırma zamanının gece veya gündüz olması, saldırı yerinin şehir veya şehir dışı olması farksızdır. Çünkü silah çekip diretene, savaşmaktan başka bir yolla engel olmak mümkün değildir.

- Geceleyin sopa ile saldırıp öldürmek. Saldırı yerinin şehir içi veya dışı olması farksızdır. Zira geceleyin yardım istenmesi ve istenilen yardımın ulaşması zordur

- Gündüzlerin tenha bir yerde sopa ile saldıranı öldürmek. Çünkü şehir dışı tenha yerlerde yardım islemek mümkün değildir.

B. Kişinin mükellef olmayanlar karşısında canını, malını ve ırzını savunması:

Eğer bir insana, akılsız bir deli veya temyiz gücüne sahib olmayan bir çocuk silah çeker, yahud bir hayvan saldırır, O da bunları kasten öldürür ise, Hanefi mezhebine göre sorumlu olur. İnsanların diyetini hayvanın da değerini ödemekle yükümlüdür.

Zira bu tür bir saldırganı öldüren insan, masum İnsanları ve başkasına ait olan akılsız bir hayvanı öldürmüş olur. Bu itibarla mali yönden sorumludur. Deli veya çocuğun silahlı saldırıya geçmeleri bunların masumiyetini düşürmez ve kanlarını helal kılmaz. Çünkü sorumlu olma yeteneğine sahib değillerdir. İşte bu nedenledir ki, bunların kasıtlı olarak birini öldürmeleri halinde bunlara kısas uygulanmaz.

Diğer yandan, kendisini savunan insan silah çeken bir deliyi veya çocuğu öldürür İse buna kısas cezası uygulanmaz. Çünkü kendisini müdafaa uğrunda bunu yapmıştır ve bu nedenle kısastan kurtulmuştur.

Daha sonra belirtileceği üzere, Şafii mezhebine göre, mükellef olmayanlara karşı kendisini savunan İnsanın bunlardan birini öldürmesi halinde diyet ödeme yükümlülüğü yoktur. Zira kendisini savunmak için öldürmüştür. Keza saldıran bir hayvanı öldürenin, bu hayvanın değerini ödemesi gerekmez. Bunlar, öldürülmelerine kendileri sebeb olmuşlardır. Bu itibarla saldıran bir insan durumuna düşmüşlerdir.

Ebu Yusuf'a göre ise, hayvanın değerini ödemek gerekir. Zira hayvanın suçu sahibinin hakkını düşürmez. Delinin ve çocuğun ise, diyetlerini ödemek gerekmez. Çünkü kendileri kendi haklarını heder etmişlerdir. Başkalarının hakkı da söz konusu değildir. (Fethu'l-Kadir, c. X, sf: 232-233)

C. Hanefi mezhebine göre, malını savunan insanın, saldırganı öldürebilmesi için, diğer şartlarla birlikte, malının en az on dirhem gümüş değerinde olması şartı aranmaktadır. (Yaklaşık 30 gr'dir)

D. Bu mezhebe göre, bir insan başka bir insanın zorla ırzına tecavüz etmek isterse ve saldırıya uğrayan erkek veya kadın, saldırganı öldürmekten başka bir imkâna sahib olmaz ise, onu öldürebilir. Kişinin korumakla yükümlü olduğu insanların ırzına saldırılması halinde de kişi kendisine saldırılmış gibi bunları savunur. (Hukuku îslamiye Kamusu (Ö. N. Bilmen) c. III, sf: 124-125)



Şafii Mezhebine Göre:

1. Nefsi Mudafaanın Hükmü:
Şafii mezhebinde nefsi mudafaanın hükmü saldırana ve saldırılan şeye göre değişmektedir:

A. İnsanın Canına Saldırılması:
Bu durumda hüküm saldırgana göre farklıdır.

a. Eğer insanın canına, bir kafir veya bir hayvan yahut kanı helal olan bir müslüman (Şafii mezhebine görevli iken zina eden, namazı terk eden, yol kesen ve benzeri müslümanların kanı helaldir) saldıracak olursa, kişinin bunlara karşı canını savunması vacibdir. Savunmaz ise günahkâr olur.

b. Şayet insanın canına, kanı helal olmayan bir müslüman saldıracak olursa, tercih edilen görüşe göre bu durumda kişinin kendini savunması caizdir. Savunmazsa günahkâr olmaz. Zira Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:
"...Fitne zamanında sizden birinizin evine zorla bir insan girecek olursa, evine girilen kişi Adem (a.s.)'in iki oğlundan hayırlı olanı gibi olsun."
(Ebû Dâvâd, Kit. Fiten, bab: 2, Hadis no: 4259; İbn Mâce, Kit. Fiten, bab: 10, Hadis no: 3961; Tirmizi, Kit. Fiten, bab: 33, Hadis no: 2204)
Yani Habil gibi olsun. Çünkü Kabil bunu öldürmek istediğinde Habil O'na el kaldırmamış ve günahı diğer kardeşine yüklemiştir.

Diğer bir görüşe göre ise, böyle bir saldırı halinde de kişinin kendini savunması vâcibdir. Zira Allah Teala: "... Kendinizi elinizle tehlikeye atmayın…” (Bakara 195) buyurmaktadır.

B. İnsanın Irzına Saldırılması:
Böyle bir saldırıya uğrayan insanın, canından korkmaması halinde ırzını savunması vacibdir. Irzı savunma hususunda kişinin kendisi gibi ailesinin ve başkalarının ırzını savunması da vâcibdir. Irza saldırmanın ileri bir safhaya varması şart değildir. Öpme gibi davranışlar da ırza saldırı sayılır.

C. İnsanın Malına Saldırılması:
Mal canlı bir hayvan ise, bunun sahibinden, canından ve ırzından korkmaması şartıyla, bu hayvanı savunması vâcibdir. Saldırıya uğrayan malın bizzat savunana ait olması şart değildir. Canlı mal, saldırıcının kendisine ait olsa bile, O hayvanı savunmak, can ve ırz tehlikesi arz etmedikçe, vâcibdir. Yapmaz ise günahkâr olur.

Canlı olmayan bir mala saldırılması halinde, Halife dışında herhangi bir müslümanın bu tür bir malı savunması vâcib değildir. Halifenin savunması ise, her zaman için gerekmektedir.

D. Başka Bir İnsanın Canına, Malına, Irzına Saldırılması:
Bu durumda da bîr müslümanın, saldırıya uğrayan diğer müslüman kardeşinin canını, ırzını ve malını savunması kendi canını, malını ve ırzını savunması gibidir. Vâcib olan bir yerde vâcib, câiz olan yerde câizdir.


2. Şafii Mezhebine Göre Nefsi Mudafaanın Sınırı:

Bu mezhebe göre saldıranın tecavüzü, mümkün olan en hafif yolla önlenir. Mesela saldırganı sözle veya başkalarını yardıma çağırmakla uzaklaştırmak mümkün ise, onu dövmek caiz olmaz. Keza elle dövülerek uzaklaştırılması mümkün ise, kamçı veya copla dövmek câiz değildir. Copla dövülerek uzaklaştırılması mümkün ise değnekle dövmek câiz değildir. Sopa atarak uzaklaştırılması mümkün ise bir organını koparmak câiz değildir. Bir organını kopararak uzaklaştırılması mümkün ise, öldürülmesi haramdır. Şayet saldırgandan kaçıp kurtulmak mümkün ise, saldırıya uğrayanın kaçması vâcibdir. Bu durumda da saldırganı öldürmesi haramdır.

3. Şafii Mezhebine Göre Nefsi Müdafaadan Doğacak Sorumluluk:

Saldırıya uğrayan insan, saldıranı munâsib olan en güzel yolla uzaklaştırma hakkına sahibdir.
Bıı mezhebe göre, saldırıya uğrayan insan, saldıranın saldırısını önlemek için Onu öldürmekten başka bir çare bulamazsa, saldıranı öldürebilir ve bundan dolayı sorumlu olmaz. Ona ne diyet ödemek gerekir ne de kısas. Günahkar da olmaz. Hayvan ise değerini ödemesi gerekmez. Kefaret tutması da gerekmemektedir. Saldıranın müslüman veya kâfir, akıllı veya deli, küçük veya büyük, akraba veya yabancı, insan veya hayvan olması farksızdır.

Keza saldırının cana veya mala, yahut bir organa veya ırza yönelik olması farksızdır. Zira bu hususta Rasulullalı şöyle buyurmuştur:
"Müslümanlardan her kim, malını muhafaza uğrunda öldürülürse, şehiddir. Her kim dinini müdafaa yolunda öldürülürse, şehiddir. Her kim namusunu mudafaa için öldürülürse, şehiddir."
(Ebû Dâvûd, Kil. Sünnet, bab: 29, Hadis no: 4772 Nesei, Kıl. Tahrim, bab: 24, Hadis no: 4049; Tirmizi, Kil. Diyat, bab: 22, Hadis no: 1421)
Rasulullah adı geçen şeyleri savunanın öldürülmesi halinde şehid sayılacağını beyan etmiştir. Bu da saldırıya uğrayanın savaşmasının câiz olduğunu ve saldıranı öldürebileceğini göstermektedir. Ancak mal almak için saldıran insan, başka bir insan tarafından öldürülmekle tehdit edilme neticesinde bunu yapıyorsa, mal sahibinin cebredilene karşı malını savunmaması, malını vererek cebredilenin canını kurtarması gerekmektedir. (Muğni'l-Muhtac, C. IV, Sf: 194-198)


Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Mudafaa

1. Nefsi mudafaanın hükmü:
Bu mezhebe göre, nefsi mudafanın hükmü, savunulması gereken hususa göre farklıdır.

a. Kişinin canına veya malına bir müslüman tarafından saldırılması halinde, saldırıya uğrayanın canını ve malını savunması câizdir. Dilerse savunur. dilerse savunmaz. Zira Rasulullalı (s.a.v.) Ebu Zerr el-Gıfariye şöyle buyurmuştur:

- "... Zeytin yağı taşlarının (zeytinleri ezip yağlarını çıkaran taşların) kanlar içine gömüleceği bir derecede, insanların öldürülmeye maruz kalacakları zaman sen ne yapacaksın?"
Ebu Zerr: - "Allah ve Rasulu hakkımda neyi hayırlı kılmışsa onu yaparım."
Rasulullalı: - "O halde sen, senden olana katıl."
Ebu Zerr: - "Ey Allah'ın Rasulu! Kılıcımı alıp bunları yapanların boynunu vurmayayım mı?" diye sormuş
Rasulullah da: - "Böyle yaptığın taktirde sen de o topluluktan biri olursun. Fakat sen evine çekil."
Ebu Zerr: - "Ey Allah'ın Rasulü. Eğer bunu yapan evime girer ise, ne yapayım?" demiş
Rasulullah da: - "Şayet kılıç şuası gözlerini kamaştıracak olursa, cübbenin bir kenarıyla yüzünü kapa. Saldıran kişi kem senin günahını, hem de kendi günahını yüklensin ve cehennemliklerden olsun” cevabını vermiştir.
(İbn Mâce, Kit. Fiten, bab: 10, Hadis no: 3958; Ebû Dâvûd, Fiten, Kit. bab: 2, Hadis no: 4261; Musned, İmanı Ahmed, c. V, sf: 163)

Peygamber efendimiz (s.a.v.) diğer bîr hadisinde şöyle buyuruyor:
"Kıyamet kopmadan önce, karanlık gecenin parçaları gibi bir kısım fitneler ortaya çıkacaktır, işte o zaman kişi, sabaha mûmin olarak çıkacak, akşam kâfir olacaktır veya mûmin olarak akşam edecek, sabaha kâfir olarak çıkacaktır. O zaman yerinde oturan ayakta durandan, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. O zaman yaylarınızı kırın, yaylarınızın bağını koparın. Kılıçlarınızı taşlara çalın. Şayet saldıranlardan biri, birinizin bulunduğu yere girer ise yanına girilen insan, Adem'in iki oğlundan hayırlı olanı gibi olsun.”
(Ebû Dâvûd, Kit. Fiten, bab: 2, Hadis no: 4259; İbn Mâce, Kit. Fiten, bab: 10, Hadis no: 3961; Tirmizi, Kit. Fiten, bab: 33, Hadis no: 2204;
Tirmizi sahibi Ebu İsa, "Bu hasen, garib vesahih bir hadistir" demiştir)


Rasulullah başka bir hadisde Halid bin Velid'e şöyle buyuruyor:
"Ey Halid! Benden sonra bir kısım hadiseler, fitneler ve ihtilaflar ortaya çıkacaktır. Eğer sen Allah'ın katil kulu olmayıp öldürülen maktul kulu olabilir isen böyle ol."
(Müsned, İmam Ahmed, c. V, sf: 292)

Hanbeli mezhebinden olan âlimler, bu tür hadisleri delil göstererek mûmin bir kişinin saldırısına uğrayan başka bir mûmin kendini ve malını savunmasının câiz olduğunu söylemişlerdir. Dilerse savunur, dilerse savunmaz.

b. Ancak, bir mûminin herhangi bir kafirin saldırısına uğraması halinde, canını, malını ve benzeri şeylerini savunması vâcibdir. Yukarıda zikredilen hadis-i şerliler, mûminler arasında meydana gelecek saldırılardan bahsetmektedir. Bazı sahabeler, bu tür hadiselerin mûminlerle kafirler arasında çıkacağından haber verildiğini zannetmişler ve Rasulullah'a neyi kastettiğini sorup doğru cevabı almışlardır.

Ebu Musa el-Eş'ari diyor ki:
"Rasulullah bize kıyamet kopmadan önce kargaşa çıkacağından bahsetti.
Dedim ki:
- Ey Allah'ın Rasulü! Kargaşa nedir?''
Rasulullah: - "insanları öldürmektir" dedi.
Orada bulunan bir kısım müslümanlar: - "Ey Allah'ın Rasulu! Biz şimdi de muşriklerden yılda şu kadar insan öldürüyoruz" dediler.
Bunun üzerine Rasulullah şu cevabı verdi: - "Bu muşriklerin öldürülmesi değil, sizin birbirinizi öldürmenizdir. Öyle ki kişi, komşusunu, amcasının oğlunu ve yakın akrabasını öldürmüş olacaktır."
Orada bulunan bazı insanlar; - "Ey Allah'ın Rasulü! O gün aklımız başımızda olacak mı?" deyince,
Rasulullah: - "Hayır. O zamanda yaşayan insanların çoğunun aklı başından alınmış olacak. Ortaya, akılsız, adi insanlar çıkacaktır” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Kit. Fiten, bab: 10, Hadis no: 3959; Musned, İmam Ahmed c. IV, sf: 392 - 406 - 414)

Görüldüğü gibi, mûminin kafiri öldürmesi, kargaşa ortamı sayılmamaktadır. Zira cihad, kıyamete kadar bakidir. Cihad devam ettiği sürece kafirleri öldürme de devam edecektir. Bu Allah'ın dinini hakim kılmak için kaçınılmaz bir zarurettir.
Fakat mûminler arasında fitne çıkarsa, fitnenin defi için savaşmaktan kaçınmak gerekir. Velev ki nefsi mudafaa mahiyetinde olsun.

c. Hanbeli Mezhebine Göre Kişinin Namusunu Savunmasının Hükmü:
Her halükarda kişinin ırzını savunması vâcibdir. Saldıranın kafir veya müslüman olması farksızdır. Zira, zinaya hiçbir surette ruhsat yoktur.

2. Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Mudafaanın Sınırı:

Bu mezhebe göre, bir insanın evine silahlı biri girer ise, ev sahibi, önce o adama çıkmasını emreder. Eğer emretmekle çıkarsa ev sahibinin onu öldürmesi câiz değildir. Şayet emretmekle çıkmaz ise ev sahibinin onu def edecek olan en hafif şeyle dövmesi caizdir. Mesela sopa ile dövdüğünde çıkacağı bilinirse onunla dövülmesi gerekir. Demirle dövülemez.

Ev sahibi, saldırıyı bir sopa vurarak önlerse, ikinci bir darbe indirmeye hakkı yoktur. Saldıranın şerrini önledikten sonra yaptığı her türlü şeyden sorumlu olur. Yerine göre kendisine kısas uygulanabilir veya diyet ödettirilir. Eğer mudahale neticesinde saldıran kaçar ise, saldırıya uğrayanın artık Onu öldürmesi veya kovalaması câiz olmaz. Saldırıya uğrayan saldıranı öldürmekten başka bir çare bulamazsa veya Onu öldürmediği taktirde onun hemen kendisini öldüreceğinden korkarsa bu taktirde saldıranı öldürücü veya organlarından birini kopana bir araçla vurması câizdir. Yaptığı şeyden de sorumlu değildir.

Hulasa bir insanın malına, canına veya ırzına saldırılır ise saldırıya uğrayan kişi:
Önce saldırana uzaklaşmasını emreder. Eğer uzaklaşırsa ona bir şey yapılamaz.
Sözle uzaklaşmazsa mümkün olan en hafif şeyle Onu dövebilir.
Dövme ile de şerri bertaraf edilemiyor ise veya saldırdığı insan öldüreceğinden korkutursa bu defa öldürülmesi caizdir. Kanı da helaldir.
Hasan el-Basri, Sabi, Nehai ve İmam Ahmed bu görüştedir.
Hasan el-Basri'den rivayet edilir ki:
Bir adam ona gelip şunu sormuştur: "Elinde demir bulunan bir hırsız evime girer ise onu öldüreyim mi?"
Hasan el-Basri: "Evet, onu nasıl öldürebiliyorsan öldür" cevabını vermiştir." (el-Mugni li İbni Kudame, c. VIII, sf: 328 vd.)


3. Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Mudafaadan Doğabilecek Sorumluluk:

Bir insanın canına veya malına yahud ırzına saldırılır da o da meşru bir şekilde bu saldırılan şeyleri savunur ve saldıranı öldürür ise sorumlu olmaz.
Saldıranın, müslüman veya kafir, büyük veya küçük, akıllı veya deli, insan veya hayvan olması farksızdır. Ancak, kendisini savunan, saldıranı öldürme dışında başka bir yolla uzaklaştırabileceği halde onu öldürür ise sorumlu olur.
İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Şafiî ve İmam Malik'e göre saldırı neticesinde meşru bir şekilde öldürülen delinin, çocuğun diyetlerini ve hayvanın değerini ödemek gerekmez.
Ebu Hanife ve talebelerine göre ise, bu zikredilen şeylerin meşru mudafaa esnasında öldürülmeleri sadece kısasa manidir. Fakat öldürenin bunların diyetini ve hayvanın değerini ödemesi gerekir.
Hanbeli mezhebine göre, kendini savunan insan, saldıranı öldürmeden başka bir yolla kendisini müdafaa edebileceği halde bu yolu bırakır da saldıranı direkt olarak öldürür ise bundan dolayı sorumlu olur.
Keza, saldırıya uğrayan kişi saldırıyı önledikten sonra saldıranı öldürür ise sorumlu olur. Yerine göre kendisine kısas yapılır veya diyet ödettirilir. Saldırıya uğrayan kişi öldürülür ise şehiddir.
Hanbeli mezhebine göre de, bir müslümanın, saldırıya uğrayan başka bir müslümana yardımcı olma hak ve yetkisi vardır. (İbni Kudanıe, İbn Kudame, c. VIII, sf: 328-332)


Maliki Mezhebine Göre Nefsi Mudafaa

İmam Malik'in Muvatta adlı eserini şerh eden Zerkani şöyle diyor:
"Eğer bir insan diğerini öldürmeyi kastetse, canına kasdedilen insan da Onu öldürmekten başka bir çare bulamazsa ve Onu öldürür ise, ölenin kanı hederdir (helaldir).

Eğer bir insana deve saldıracak olursa, saldırıya uğrayan insan canından korkar da deveyi öldürür veya ayaklarını keserse bir şey ödemesi gerekmez. (Muvatta Şerhi Zerkani, c. IV, sf: 38)


حدثنا أبو الربيع العتكي وقتيبة بن سعيد. كلاهما عن حماد بن زيد (واللفظ لقتيبة). حدثنا حماد عن أيوب، عن أبي قلابة، عن أبي أسماء، عن ثوبان، قال:
قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "إن الله زوى لي الأرض. فرأيت مشارقها ومغاربها. وإن أمتي سيبلغ ملكها ما زوى لي منها. وأعطيت الكنزين الأحمر والأبيض. وإني سألت ربي لأمتي أن لا يهلكها بسنة عامة. وأن لا يسلط عليهم عدوا من سوى أنفسهم. فيستبيح بيضتهم.
وإن ربي قال: يا محمد! إني إذا قضيت قضاء فإنه لا يرد. وإني أعطيتك لأمتك أن لا أهلكهم بسنة عامة. وأن لا أسلط عليهم عدوا من سوى أنفسهم. يستبيح بيضتهم. ولو اجتمع عليهم من بأقطارها - أو قال من بين أقطارها - ى يكون بعضهم يهلك بعضا، ويسبي بعضهم بعضا
Bize Ebû'r-Rabî El-Atekî ile Kuteybe b. Saîd ikisi birden Hamnıad b. Zeyd'den rivayet ettiler. Lâfız Kuteybe'nindir. (Dedi ki); Bize Hammad, Eyyub'dan, O da Ebû Kılâbe'den, O da Ebû Esma'dan, O da Sevban'dan naklen rivayet etti.
(Demişki): Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular : «Gerçekten Allah bana yeri topladı da, onun doğusunu batısını gördüm. Hiç şubhe yok ki, ummetim bana toplanan yerlerin mülküne ulaşacaktır. Bana kırmızı ve beyaz iki define de verildi. Ben Rabb'imden ummetim için onu kıtlık senesiyle helak etmemesini diledim. Bir de onların üzerine kendilerinden başka bir düşman musallat edip de onların köküne kibrit suyu damlatmamasını istedim.
Rabbim : — Yâ Muhammed! Ben bir hüküm verirsem, o geri çevrilmez. Ben ummetin için sana onları umumî kıtlıkla helak etmeyeceğime ve üzerlerine kendilerinden başka olup, köklerine kibrit suyu damlatacak bir düşman musallat etmeyeceğime söz verdim. Velev ki, üzerlerine yerin her tarafındakiler —yahud yerin memleketleri arasındakiler demiştir— toplanmış o şunlar. Tâ ki, birbirlerini helak edip, birbirlerini esir alıncaya kadar buyurdu.
(Muslim, Fiten, Bab 53, Hadis no: 2889)


حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا عبدالله بن نمير. ح وحدثنا ابن نمير (واللفظ له). حدثنا أبي. حدثنا عثمان بن حكيم. أخبرني عامر بن سعد عن أبيه؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم أقبل ذات يوم من العالية. حتى إذا مر بمسجد بني معاوية، دخل فركع فيه ركعتين. وصلينا معه. ودعا ربه طويلا. ثم انصرف إلينا.
فقال صلى الله عليه وسلم "سألت ربي ثلاثا. فأعطاني ثنتين ومنعني واحدة. سألت ربي أن لا يهلك أمتي بالسنة فأعطانيها. وسألته أن لا يهلك أمتي بالغرق فأعطانيها. وسألته أن لا يجعل بأسهم بينهم فمنعنيها
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Numeyr rivayet etti.
Bize ibni Numeyr de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize babam rivayet etti. (Dedi ki): Bize Osman b. Hakim rivayet etti. (Dedi ki): Bana Âmir b. Sâ'd babasından naklen haber verdi ki:
(Şöyle demiş):
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gün yayladan geldi. Benî Muaviye'nin mescidine uğradığı vakit, İçeri girerek, orada iki rek'at namaz kıldı. Onunla birlikte biz de kıldık ve Rabb'ine uzun uzun dua etti.
Sonra bize döndü de Rasûlullah (Sallallahu Aleyhl ve Sellem) şöyle buyurdu: «Rabb'imden üç şey istedim. Bana ikisini verdi. Birini vermedi. Rabb'imden ummetimi açlıkla helak etmemesini istedim, Onu bana verdi. Ondan ummetimi suda boğmakla helâk etmemesini diledim, bunu da verdi. Felâketlerini kendi aralarında vermemesini diledim. Bunu bana vermedi.»
(Muslim, Fiten, Bab 53, Hadis no: 2890)
 
Ebu Selman et-Turkî Çevrimdışı

Ebu Selman et-Turkî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh ;

1- Silah olmaksızın kavga etmek, karşıdaki kavga edilenlerin sayı, güç ve donanımıyla (durumuyla) da ilgili bir meseledir. Eğer silahsız kavga edilenlere karşı kişi kendini savunabiliyor veya üstesinden gelebiliyorsa silah kullanmadan, karşı tarafın silahlı veya teknik donanımlı olması durumunda, üstünlük sağlayabilecek en az silah kullanarak düşmanı bertaraf etmesi gerekir.

2- Kavga esnasında mümkün mertebe yüze vurmaktan sakınmak gerekir.


NEFSİ MUDAFAA (KİŞİNİN KENDİNİ SAVUNMASI)
"Ef'ali mukellefin" olan tarz, vacib, mendub, mubah, haram ve helalle alakalı sayılan konulardan biri de "nefsi mudafaa" konusudur. Zira, kişiye kendini savunurken bazı haramlar mubah olabilir. Bu mevzuun izahına girmeden evvel şu hususları belirtmeye ihtiyaç vardır:

1. İslâm'ın Himayesi:

İslâm dini kendisine boyun eğen insanların canlarını, mallarını, ırz ve namuslarını, akıllarını himayesi altına almış ve böylece mu'minlerin birbiriyle kaynaşıp tek vücud haline gelen faziletli bir toplum, numune bir ümmet oluşturmalarını sağlamıştır. Bu dine gönül verenler, ihanet yapmazlar, yalan söylemezler, müslüman kardeşlerini sahipsiz bırakmazlar, canına kastetmezler, ırzına saldırmazlar, malına göz dikmezler. "Hata dışında bir mu'min diğer bir mu'mini öldüremez..." (Nisa 92)

Peygamber efendimiz de şöyle buyurmaktadır:

"Müslüman müslümanın kardeşidir. Bir müslüman diğer müslüman kardeşine ihanet etmez. Ona yalan söylemez ve onu sahibsiz bırakmaz. Her müslümanın diğer müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takva işte buradadır. Kişinin müslüman kardeşini tahkir etmesi kötülük olarak ona yeter."
(Tirmizi, Kit. Birr, Bab: 18, Hadis no: 1927; İbn Mâce. Kit. Filen, bab: 2, Hadis no: 3933; Musned, İmam Ahmed, c. II, sh. 277, 360, c. III, sh. 491; Tirmizi, "Bu hadis hasen ve garibtir. Bu mevzuda Ali'den ve Ebu Eyyub'dan da rivayet vardır" demektedir)
Fakat bu nimetleri takdir edemeyen bazı bedbahtlar çeşitli suçlar işleyerek İslâm'ın himayesini zedelemek isterler ve böylece kendi haklarını da kaybederler.

2. Himaye Edilme Haklarını Kaybedenler:

Bunlar, katiller, zâniler ve murtedlerdir. İslâm dini kendisine boyun eğenlerin canlarını, akıllarını, mallarını ve namuslarım himaye altına alırken bunu sağlayan prensiplerinin devamı ve esaslarının sarsılmaması için, müslü-manların canına kasteden bir katili, ırzlarına tecavüz eden bir zaniyi ve İslâm'ı kabullendikten sonra ondan çıkma cinayetini işleyen bir murtedi, ölümle cezalandırmakta ve yılanın başını ezmektedir. Artık bu cinayetleri işleyen insanlar için islâm'ın himayesi söz konusu değildir. Aksi taktirde İslâm, kendi kendini nakzetmiş ve temel prensiplerini çiğneyenleri kucağında beslemiş olur. Elbetteki ilahi bir nizam olan İslâm'da böyle bir çelişki görmek imkansızdır.

Peygamber efendimiz, İslâm'ın himaye hakkını kaybeden bu İnsanları beyan ederek şöyle buyuruyor:

"Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın Peygamberi olduğuma şehadet eden bir müslümanın kanı helal olmaz. Ancak şu üç kişi hariçtir. Bunlar; cana kıyan, evlendikten sonra zina eden ve dinden çıkıb cemaati terk edendir.”
(Buhâri, Kit. Diyat.; Muslim, Kit. Kasaıııe, bab: 25, 26. Hadis no: 1676; Ebû Dâvûd, Kir. Hudud, bab: 1. Hadis no: 4352; Nesei, Kit. Talırim, bab: 5; Tirmizi, Kıt. Diyat, bab: 10, Hadis no: 1402.

Tirmizi bu hadisin hasen ve sahih olduğunu, bu konuda Osman'ın. Aişe'nin ve İbn Abbas'ın da rivayetleri bulunduğunu söylemiştir.)

Başka bir rivayette şöyledir:
"Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Peygamberi olduğuna şehadet eden bir müslümanın kanı helal olmaz. Ancak şu üç kişiden birinin durumuna düşenin kanı helaldir: Evlendikten sonra zina eden. Çünkü bu recmedilir. Allah'a ve Peygamber'ine karşı savaşa girişen. Zira bu öldürülür veya asılır yahut yeryüzünde sürgün edilir. Bir insanı öldüren. Çünkü bu öldürdüğü insana karşılık öldürülür.”
(Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab: 1, Hadis no: 4353; Nesei, Kit. Tahrim, bab: 5)

İslâm, toplum için zararlı olan bu gibi kötü insanların tehlikesinden korunmak için hem devlet mekanizmasına büyük selahiyetler vermiş hem de fertlere kendi kendilerini savunma hakkı tanımıştır. İşte nefsi müdafaa bundan ileri gelmektedir.

3. Nefsi Müdafaa Hakkı ve Kapsamı:

Müslümanlar, gerçek anlamda kardeştir. Birbirlerini severler. Birbirlerine yardımcı olurlar, birbirlerini savunurlar ve düşmanlarına karşı yek beden olurlar. Kişi dinden çıkarak veya din kardeşinin canına kıyarak, yahut ırzına göz dikerek ya da malını gasbederek bu kardeşliği bozarsa, İslâmî kardeşliği devam ettirmek zorunda olan samimi bir müslüman, bu tür hastalıklara yakalanan kişiye karşı kendisini savunma hak ve yetkisine sahibdir. Savunacağı haklar nefsi mudafaa kavramı altına giren meselelerin tümüdür.

Nefsi mudafaa kavramına, kişinin dinini, canını, namusunu, malını ve saldırıya uğrayan başka bir mu'min kardeşini savunması girmektedir. Bu konuları mezheblere göre zikretmeden önce, haklarında rivayet edilen nasları zikretmek önemli görülmektedir. Bu itibarla önce naslar zikredilib sonra görüşlerin özetlenmesine çalışılmıştır.


A. Müslümanın Dinini Savunması:

Bu hususta Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

"Fitne ortadan kalkıp din yalnız Allah'ın oluncaya kadar sizinle savaşanlarla savaşın." (Bakara 193)
Peygamber efendimiz de (s.a.v.): "Kim dinini değiştirirse onu öldürün"
(Bukârî, Kit. Cihad, bab: 149. Kit. frisam, bab: 28, Kit. İstitabe, bab: 2; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab: 1; Tirmizi Kit. Hudud, bab: 35; Nesei, Kit. Tahrim ed-Dem, bab: 14; İbn Mâce, Kit, Hudud, bab: 2; Musned İmam Ahmed, c. I, sh. 2, 7, 283)
"Müslümanlardan her kim dini müdafaa yolunda öldürülürse şehiddir
(Ebû Dâvûd, Kit. Sünnet, bab: 29, Hadis no: 4772; Nesei, Kit. Tahrim, bab: 24, Hadis no: 4049; Tirmizi, Kit. Diyat, bab: 22, Hadis no: 1421)

B. Müslümanın Canını Savunması:

Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Kim size saldırırsa, siz de ona size yaptığı tecavüzün aynısı ile mukabele edin. Allah'tan korkun ve bilin ki Allak, kendisinden korkanlarla beraberdir.” (Bakara 194)

Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kim bize silah çekerse o bizden değildir.
(Tirmizi, Kit. Hudud, bab: 26, Hadis no: 1459; İbn Mâce, Kit. Hudud, bab: 19, Hadis no: 2575, 2576, 2577; Nesei Kit. Tahrim, bab: 26.
Tirmizi, bu hadisin "hasen ve sahih" olduğunu, bu konuda Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Zubeyr, Ebu Hurayra, Seleme bin Ekva ve Ebu Musa el-Eşari'den de hadis rivayet edildiğini söylemektedir.)
Diğer bir rivayette:
"Kim silah çeker, onunla insanlara vurmaya girişirse onun kanı helaldir."
(Nesei, Kit. Tahrim, bab: 26)
Başka bir rivayette de:
"Kim silahını yukarı kaldırıb insanlara vurmaya başlarsa onun kanı hederdir."
(Nesei, Kit. Tahrim, bab: 26)
(Yani kanı dökülürse bir şey gerekmez), buyurmuşlardır.

C. Müslümanın Irz ve Namusunu Savunması:

Allah Teala şöyle buyuruyor: "Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun..." (Nur 2)
ffetli kadınlara zina isnad edib de sonra bu iddialarını doğrulayacak dört şahid getirmeyenlere seksen değnek vurun." (Nur 4)

Peygamber efendimiz de şöyle buyuruyor:
"Her kim ehlini ve namusunu korumak için öldürülürse şehiddir..."
(Ebû Dâvûd, Kit. Sünnet, bab: 29, Hadis no: 4772, Nesei, Kit. Tahrim, bab: 24, Hadis no: 4049)
Diğer bir hadîs-i şerifte şöyle buyuruyor:
znin olmadan bir insan gelir evinden içeri bakar da sen de taş alıb
onun gözünü çıkarırsan sana bir günah yoktur."
(Buhâri, Kil. Diyat, bab: 15, 23; Muslim, Kit. Adab, bab: 44, hn. 2158; Nesei, Kit. Kasaıııe, bab: 47. 48; Musned, İmanı Ahıııed, c. II, sf:. 243)
Başka bir hadis-i şerifte:
"Kim bir kavmin izni olmadan evinden içeri bakar da o kavim de bakanın gözünü çıkarırsa onun ne diyet alma hakkı vardır. Ne de kısas ettirme
(Muslim, Kit. Adab, bab: 43, Hadis no: 2158; Nesei, Kit. Kasame, bab: 47, 48; Ebû Dâvûd, Kit. Adab, bab: 127, Hadis no: 5172; Musned, İmanı Ahmed, c. II, sh. 266) buyurmuşlardır. (Ebû Davud'un rivayetinde: "... Onun gözü hederdir"; Muslim'in rivayetinde: "... Topluluğun onun gözünü çıkarması helaldir" şeklindedir).
Enes (r.anh)'dan rivayet ediliyor ki; "Bir adam, Rasulullah'ın odalarının birinden içeri baktı. Bunun üzerine Rasulullah, ucu uzun demirli bir ok veya okları aldı. O adama saplamak için onu gözetliyordu."
(Buharı, kit. Diyet, bab: 23; Muslim, Kit. Adab. bab: 44, Hadis no: 21.58; Ebû Dâvûd, Kit. Edeb, bab: 127, Hadis no: 5171; Tirmizi, Kit. İstizan, bab: 17, Hadis no: 2708. Tirmizi bu hadisin "basen ve sahili" olduğunu söylemektedir.) (Tirmizi'nin rivayetinde hadisin sonu şöyledir: "... Rasulullah ok ile o adama hamle yaptı. Adam geri çekildi.")

D. Müslümanın Malını Savunması:

Bu hususta Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Erkek hırsızın ve kadın hırsızın yaptıklarının karşılığı ve Allah tarafından bir ceza olarak ellerini kesin." (Maide 38)

Ebu Hurayra (r.anh) diyorki;
"Bir adam Rasulullah'a geldi ve ona;
- "Ey Allah'ın Rasulu! Eğer bir kişi gelir de malımı almak isterse ne yapayım» dedi.
Rasulullah: - «Malını ona verme» dedi.
Adam: - «Ya benimle savaşırsa ne yapayım?" dedi.
Rasulullah: - «Sen de onunla savaş» dedi.
Adam: - «Beni öldürür ise?" dedi.
Rasulullah: - «Sen şehid olursun» dedi.
Adam: - "Ben onu öldürür isem-
Rasulullah: - «O cehennem ateşindedir» buyurdu"
(Muslim, Kit. İman, bab: 225, Hadis no: 140)

Abdullah bin Ömer diyor ki, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kimin malına saldırılır ve kendisiyle savaşılır da o da saldırana karşı savaşır ölürse şehiddir."
(İbn Mâce, Kit. Hudııd, bab: 21, Hadis no: 2851)

Görüldüğü gibi, masum bir insanın, haksız yere, dinine canına, ırzına ve malına saldıran insan, müslüman dahi olsa kanı helal olur. Saldırıya uğrayan kişi, kendisini savunma hakkına sahibdir. Bu hakkını kullanırken saldırganı öldürür ise sorumlu değildir. Ancak öldürme dışında bîr başka yolla kendisini savunabildiği halde saldırganı hemen öldürmüş olursa, bu taktirde kısmen de olsa sorumlu olur.
Şayet dinini, canını, ırzını ve malını savunan insan saldıran tarafından öldürülürse şehid olur. Bu hususta Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Müslümanlardan her kim, malını muhafaza uğrunda öldürülürse şehiddir. Her kim canını savunma uğrunda öldürülürse şehiddir. Her kim dinini mudafaa yolunda öldürülürse şehiddir. Her kim ehlini ve namusunu korumak için öldürülürse şehiddir.”
( Ebû Dâvûd, Kit. Sünnet, bab: 29; Hadis no: 4772; Nesei, Kit. Tahrim, bab: 24, Hadis no: 4049; Tirmizi, Kit. Diyat, bab: 22, Hadis no: 1421 (Metin Tirmizi'ye aittir. Tirmizi, bu hadisin "hasen ve sahih" olduğunu söylemiştir.)

Hulasa, masum bir insan, bu hususları savunma mecburiyetinde kalırsa, yapılan saldırıyı öldürme dışında bir yolla engellenmesi mümkün ise o yolla önler. Önlemenin öldürmeden başka bir yolu yoksa, o kişiyi öldürmekten dolayı sorumlu olmaz.

E. Müslümanın Başka Bir Müslümanı Savunması:

İslâm dîni, kendi mensuplarını ve mensuplarının idaresi altında yaşayan gayri müslümleri himayesi altına aldığı ve müslümanları tek vücut gibi kabul ettiği daha önce izah edilmişti. Bu itibarla İslâm'da her müslüman diğer müslüman kardeşini savunmakla yükümlüdür. Bir müslümana, pasif tavır takınmak, müslümanlann uğradıkları saldırılar karşısında kabuğuna çekilip susmak, zalimin zulmünü alkışlayıp mazlumun figanına kulaklarını tıkamak ve zevk u sefasına dalıb, olup bitenlerden uzak kalmak asla yakışmaz. İslâm'ı ve müslümanları savunma yönünden her müslüman bir polis, her mu'min bir savcıdır. Her fert bir asker, her cemaat bir ordudur. Her haklı bir hakim, her haksız bir mahkumdur.

Bu ilahi nizamda, iktidara gelenlerin putlaştırılması, sadece onların sözlerinin geçerli olup, idare edilenlerin ezilmesi, ordunun, adlî teşkilatın ve polisin baskı aracı olarak kullanılması asla mümkün ve caiz değildir.

Zaten bu nizamda insanları putlaştıran unvan ve rütbelerin yeri yoktur. Buna göre egemenlik, sadece Yaratıcı'nındır. Yaratılanlar ancak ona boyun eğme derecelerine göre birbirlerinden üstün olurlar.
İşte bu nedenledir ki, İslâm'da eşitlik gerçek anlamda mevcuddur. Sadece kağıt üzerine yazılan bir yazıdan, munasebetlerde tekrarlanan aldatmacadan ibaret değildir.
Birbirlerine eşit olan müslümanlar, kendilerini savunmada da bu eşitliği ortaya koyarlar. Savunma vazifesini belli bir sınıfa yükleyib kendilerini bundan azade saymazlar. Bu itibarla her mu'minin diğer kardeşini savunma yükümlülüğü vardır.
Bu hususta Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Eğer, mu'minlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa, aralarını bulup barıştırın. Eğer onlardan biri diğerine saldırmaya devam ederse, saldıran taraf Allah'ın hükmüne dönünceye kadar, onlarla savaşın, Eğer Allah'ın hükmüne dönerse, aralarını adaletle bulub barıştırın- Her zaman adaletli davranın. Şubhesiz Allah, adil olanları sever." (Hucurat 9)

Enes bin Malik, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Zalimde olsa mazlum da olsa mu'min kardeşine yardımcı ol,"
Bir kişi:
- "Ey Allah'ın Rasulü! Mazlum olduğunda yardımcı olayım. Fakat zalim olduğunda ona nasıl yardımcı olabilirim?" diye sorunca
Rasulullah: - "Onu zulumden alıkoyarsın. işte bu ona bir yardımdır"
(Buharı, Kil. İkrah, bab: 7, Kir. Mezalim, bab: 4; Tirmizi, Kit. Fiten, bab: 68, Hadis no: 2255; Darimi, Kit. Rikak, bab: 40; Musned, İmam Alınıed, c. III, sf: 99, 201) cevabını vermiştir.

Sehl bin Huneyl de Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Her kim, bir mu'min yanında zelil edildiği halde ona yardımcı olmazsa, Allah da onu kıyamet gününde yaratıkların huzurunda zelil eder.”
(Musned, İmanı Ahmed, o. III, sf: 487;
Heysemi, "bu hadisi İmam Alımed ve Taberanj rivayet etmiştir. Ravilerin içinde İbn Lehia bulunmaktadır. Bu zat hadisi "lıasen" olan biridir. Fakat zayıftır. Diğer raviler ise güvenilir kişilerdir demiştir. Mecma uz-Zevaid, c. VII, sh. 267)

Evet, bir mu'min kendi canını, malını, ırzını, savunma yetkisine sahib olduğu gibi diğer mu'min kardeşini de savunma yetkisine sahibdir. Aksi taktirde; "mu'minler ancak kardeştirler" (Hucurat 10) âyet-i celilesinin ifade buyurduğu mana gerçekleşmiş olmaz.

Zaten müslümanı, müsiüman olmayandan ayıran en belirgin vasıflardan biri de hakkı savunmada kınayanın kınamasından korkmaması ve zalimin zulmüne karşı çıkmaktan çekinmemelidir.
Bu itibarla, müslümanın bir mu'min kardeşini savunması müslümanlığının gereğidir. Bu gereği yerine getirmediği taktirde artık ondan bir şey beklemek abestir. Bu hususta Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Ummetimin zalimin karşısında »sen zalimsin» demekten çekindiğini gördüğünüz zaman, artık onlara veda edin."
(Müsned İmam Ahmed, c. II, sf: 163-190)


Hanefi Mezhebine Göre:

1. Nefsi Müdafaanın Hükmü:
Hanefi mezhebine göre, kişinin canını, malını, ırzını savunması vacibdr. Kişi bunları savunurken öldülürse şehiddir.

2. Nefsi Mudafaanın Sınırı ve Bundan Doğacak Sorumluluk:
Nefsi müdafaanın sınırı ve bundan doğacak sorumluluk; saldıran insanın, sorumlu olma yeteneğine sahip olup veya olmamasına, öldürücü bir araçla saldırıb saldırmamasına, zamanın gece veya gündüz olmasına, saldın yerinin şehir veya şehir dışı olmasına, saldırılan şeyin can mal ve ırz olmasına göre farklı olabilir. Şöyle ki:

A. Kişinin bir mükellefin saldırısı karşısında canını, malım ve ırzını savunması:
Mükellef olan (sorumlu olma yetkisine sahip olan: akıllı ve ergenlik çağına ulaşan) bir İnsan, başka bir insanın canına veya malına yahut ırzına saldıracak olursa, iki ihtimal vardır:

a. Saldırıya maruz kalan insan, bunu öldürmeye başvurma dışında herhangi bir yolla önleme kanaatına sahiptir. Bu halde o yolla önlemesi gerekir. Direk olarak saldırganı öldürürse sorumlu olur. Saldırıya uğrayan kişi, çevreden yardım isteyerek saldırganı uzaklaştırma imkanına sahiptir. Veya saldırgan amacına ulaşmadan kaçıb gitmiştir. İşte bu halde onu öldürürse bundan dolayı sorumludur. Duruma göre kendisine kısas uygulanır veya diyet ödettirilir.

b. Saldırıya maruz kalan insan, saldırganı ölçtürmekten başka bir imkana sahib değildir. Bu taktirde saldırganı öldürmesinden dolayı kendisine hiçbir sorumluluk yoktur.

Alimler, böyle saldırganların öldürülmesinde mahzur görmemişler ve bunlardan herhangi birini öldürenin sorumlu olmayacağını söylemişlerdir. Buna misaller:

- Silah çekip direten saldırganı öldürmek.
Saldırma zamanının gece veya gündüz olması, saldırı yerinin şehir vcva şehir dışı olması farksızdır. Çünkü silah çekip diretene, savaşmaktan başka bir yolla engel olmak mümkün değildir.

- Geceleyin sopa ile saklrjiv öldürmek. Saldırı yerinin şehir içi vea dışı olması farksızdır. Zira gr.vlcyirı yardım İstenmesi ve istenilen yardımın ulaşması zordur

- Gündüzlerin tenha bir yerde sopa ile saldıranı öldürmek. Çünkü şehir dışı tenha yerlerde yardım islemek mümkün değildir.

B. Kişinin mükellef olmayanlar karşısında canını, malını ve ırzını savunması:

Eğer bir insana, akılsız bir deli veya temyiz gücüne sahip olmayan bir çocuk silah çeker, yahut bir hayvan saldırır o da bunları kasten öldürür ise, Hanefi mezhebine göre sorumlu olur. İnsanların diyetini hayvanın da değerini ödemekle yükümlüdür.

Zira bu tür bir saldırganı öldüren insan, masum İnsanları ve başkasına ait olan akılsız bir hayvanı öldürmüş olur. Bu itibarla mali yönden sorumludur. Deli veya çocuğun silahlı saldırıya geçmeleri bunların masumiyetini düşür-mez ve kanlarını helal kılmaz. Çünkü sorumlu olma yeteneğine sahip değillerdir. İşte bu nedenledir ki, bunların kasıtlı olarak birini öldürmeleri halinde bunlara kısas uygulanmaz.

Diğer yandan, kendisini savunan insan silah çeken bir deliyi veya çocuğu öldürür İse buna kısas cezası uygulanmaz. Çünkü kendisini müdafaa uğrunda bunu yapmıştır ve bu nedenle kısastan kurtulmuştur.

Daha sonra belirtileceği üzere, Şafii mezhebine göre, mükellef olmayanlara karşı kendisini savunan İnsanın bunlardan birini öldürmesi halinde diyet ödeme yükümlülüğü yoktur. Zira kendisini savunmak için Öldürmüştür. Keza saldıran bir hayvanı öldürenin, bu hayvanın değerini ödemesi gerekmez. Bunlar, öldürülmelerine kendileri sebeb olmuşlardır. Bu itibarla saldıran bir insan durumuna düşmüşlerdir.

Ebu Yusuf'a göre ise, hayvanın değerini ödemek gerekir. Zira hayvanın suçu sahibinin hakkını düşürmez. Delinin ve çocuğun ise, diyetlerini ödemek gerekmez. Çünkü kendileri kendi haklarını heder etmişlerdir. Başkalarının hakkı da sözkonusu değildir. (Fethu'l-Kadir, c. X, sf: 232-233)

C. Hanefi mezhebine göre, malını savunan insanın, saldırganı öldürebilmesi için, diğer şartlarla birlikte, malının en az on dirhem gümüş değerinde olması şartı aranmaktadır. (Yaklaşık 30 gr'dir)

D. Bu mezhebe göre, bir insan başka bir insanın zorla ırzına tecavüz etmek isterse ve saldırıya uğrayan erkek veya kadın, saldırganı öldürmekten başka bir imkâna sahib olmaz ise, onu öldürebilir. Kişinin korumakla yükümlü olduğu insanların ırzına saldırılması halinde de kişi kendisine saldırılmış gibi bunları savunur. (Hukuku îslamiye Kamusu (Ö. N. Bilmen) c. III, sf: 124-125)


Şafii Mezhebine Göre:

1. Nefsi Müdafaanın Hükmü:
Şafii mezhebinde nefsi müdafaanın hükmü saldırana ve saldırılan şeye göre değişmektedir:

A. İnsanın Canına Saldırılması:
Bu durumda hüküm saldırgana göre farklıdır.

a. Eğer insanın canına, bir kafir veya bir hayvan yahut kanı helal olan bir müslüman (Şafii mezhebine görevli iken zina eden, namazı terk eden, yol kesen ve benzeri müslümanların kanı helaldir) saldıracak olursa, kişinin bunlara karşı canını savunması vacibdir. Savunmaz ise günahkâr olur.

b. Şayet insanın canına, kanı helal olmayan bir müslüman saldıracak olursa, tercih edilen görüşe göre bu durumda kişinin kendini savunması caizdir. Savunmazsa günahkâr olmaz. Zira Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:
"...Fitne zamanında sizden birinizin evine zorla bir insan girecek olursa, evine girilen kişi Adem (a.s.)'in iki oğlundan hayırlı olanı gibi olsun."
(Ebû Dâvâd, Kit. Fiten, bab: 2, Hadis no: 4259; İbn Mâce, Kit. Fiten, bab: 10, Hadis no: 3961; Tirmizi, Kit. Fiten, bab: 33, Hadis no: 2204)
Yani Habil gibi olsun. Çünkü Kabil bunu öldürmek istediğinde Habil ona el kaldırmamış ve günahı diğer kardeşine yüklemiştir.

Diğer bir görüşe göre ise, böyle bir saldırı halinde de kişinin kendini savunması vacibdir. Zira Allah Teala: "... Kendinizi elinizle tehlikeye atmayın…” (Bakara 195) buyurmaktadır.

B. İnsanın Irzına Saldırılması:
Böyle bir saldırıya uğrayan insanın, canından korkmaması halinde ırzını savunması vacibdir. Irzı savunma hususunda kişinin kendisi gibi ailesinin ve başkalarının ırzını savunması da vacibdir. Irza saldırmanın ileri bir safhaya varması şart değildir. Öpme gibi davranışlar da ırza saldırı sayılır.

C. İnsanın Malına Saldırılması:
Mal canlı bir hayvan ise, bunun sahibinden, canından ve ırzından korkmaması şartıyla, bu hayvanı savunması vacibdir. Saldırıya uğrayan malın bizzat savunana ait olması şart değildir. Canlı mal, saldırıcının kendisine ait olsa bile, o hayvanı savunmak, can ve ırz tehlikesi arz etmedikçe, vacibdir. Yapmaz ise günahkâr olur.

Canlı olmayan bir mala saldırılmast halinde, Halife dışında herhangi bir müslümanın bu tür bir malı savunması vacib değildir. Halifenin savunması ise, her zaman için gerekmektedir.

D. Başka Bir İnsanın Canına, Malına, Irzına Saldırılması:
Bu durumda da bîr müslümanın, saldırıya uğrayan diğer müslüman kardeşinin canını, ırzını ve malını savunması kendi canını, malını ve ırzını savunması gibidir. Vacib olan bir yerde vacib, caiz olan yerde caizdir.

2. Şafii Mezhebine Göre Nefsi Mudafaanın Sınırı:

Bu mezhebe göre saldıranın tecavüzü, mümkün olan en hafif yolla önlenir. Mesela saldırganı sözle veya başkalarını yardıma çağırmakla uzaklaştırmak mümkün ise, onu dövmek caiz olmaz. Keza elle dövülerek uzaklaştırılması mümkün ise, kamçı veya copla dövmek caiz değildir. Copla dövülerek uzaklaştırılması mümkün ise değnekle dövmek caiz değildir. Sopa atarak uzaklaştırılması mümkün ise bir organını koparmak caiz değildir. Bir organını kopararak uzaklaştırılması mümkün ise, öldürülmesi haramdır. Şayet saldırgandan kaçıb kurtulmuk mümkün ise, saldırıya uğrayanın kaçması vacibdir. Bu durumda da saldırganı öldürmesi haramdır.

3. Şafii Mezhebine Göre Nefsi Müdafaadan Doğacak Sorumluluk:

Saldırıya uğrayan insan, saldıranı münasip olan en güzel yolla uzaklaştırma hakkına sahibdir.

Bıı mezhebe göre, saldıraya uğrayan insan, saldıranın saldırısını önlemek için onu öldürmekten başka bir çare bulamazsa, saldıranı öldürebilir ve bundan dolayı sorumlu olmaz. Ona ne diyet ödemek gerekir ne de kısas. Günahkar da olmaz. Hayvan ise değerini ödemesi gerekmez. Kefaret tutması da gerekmemektedir. Saldıranın müslüman veya kafir, akıllı veya deli, küçük veya büyük, akraba veya yabancı, insan veya hayvan olması farksızdır.

Keza saldırının cana veya mala, yahut bir organa veya ırza yönelik olması farksızdır. Zira bu hususta Rasulullalı şöyle buyurmuştur:

"Müslümanlardan her kim, malını muhafaza uğrunda öldürülürse, şehiddir. Her kim dinini müdafaa yolunda öldürülürse, şehiddir. Her kim namusunu mudafaa için öldürülürse, şehiddir."
(Ebû Dâvûd, Kil. Sünnet, bab: 29, Hadis no: 4772 Nesei, Kıl. Tahrim, bab: 24, Hadis no: 4049; Tirmizi, Kil. Diyat, bab: 22, Hadis no: 1421)
Rasulullah adı geçen şeyleri savunanın öldürülmesi halinde şehid sayılacağını beyan etmiştir. Bu da saldırıya uğrayanın savaşmasının caiz olduğunu ve saldıranı öldürebileceğini göstermektedir. Ancak mal almak için saldıran insan, başka bir insan tarafından öldürülmekle tehdit edilme neticesinde bunu yapıyorsa, mal sahibinin cebredilene karşı malını savunmaması, malını vererek cebredilenin canını kurtarması gerekmektedir. (Muğni'l-Muhtac, c IV, sf: 194-198)


Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Mudafaa

1. Nefsi müdafaanın hükmü:
Bu mezhebe göre, nefsi müdafanın hükmü, savunulması gereken hususa göre farklıdır.

a. Kişinin canına veya malına bir müslüman tarafından saidırılması halinde, saldıraya uğrayanın canını ve malını savunması caizdir. Dilerse savunur. dilerse savunmaz. Zira Rasulullalı (s.a.v.) Ebu Zerr el-Gıfariye şöyle buyurmuştur:

- "... Zeytin yağı taşlarının (zeytinleri ezib yağlarını çıkaran taşların) kanlar içine gömüleceği bir derecede, insanların öldürülmeye maruz kalacakları zaman sen ne yapacaksın?"
Ebu Zerr: - "Allah ve Rasulu hakkımda neyi hayırlı kılmışsa onu yaparım."
Rasulullalı: - "O halde sen, senden olana katıl."
Ebu Zerr: - "Ey Allah'ın Rasulü! Kılıcımı alıp bunları yapanların boynunu vurmayayım mı?" diye sormuş
Rasulullah da: - "Böyle yaptığın taktirde sen de o topluluktan biri olursun. Fakat sen evine çekil."
Ebu Zerr: - "Ey Allah'ın Rasulü. Eğer bunu yapan evime girer ise, ne yapayım?" demiş
Rasulullah da: - "Şayet kılıç şuası gözlerini kamaştıracak olursa, cübbenin bir kenarıyla yüzünü kapa. Saldıran kişi kem senin günahını, hem de kendi günahını yüklensin ve cehennemliklerden olsun” cevabını vermiştir.
(İbn Mâce, Kit. Fiten, bab: 10, Hadis no: 3958; Ebû Dâvûd, Fiten, Kit. bab: 2, Hadis no: 4261; Musned, İmanı Ahmed, c. V, sf: 163)

Peygamber efendimiz (s.a.v.) diğer bîr hadisinde şöyle buyuruyor:

"Kıyamet kopmadan önce, karanlık gecenin parçaları gibi bir kısım fitneler ortaya çıkacaktır, işte o zaman kişi, sabaha mu'min olarak çıkacak, akşam kafir olacaktır veya mu'min olarak akşam edecek, sabaha kafir olarak çıkacaktır. O zaman yerinde oturan ayakta durandan, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. O zaman yaylarınızı kırın, yaylarınızın bağını koparın. Kılıçlarınızı taşlara çalın. Şayet saldıranlardan biri, birinizin bulunduğu yere girer ise yanına girilen insan, Adem'in iki oğlundan hayırlı olanı gibi olsun.”
(Ebû Dâvûd, Kit. Fiten, bab: 2, Hadis no: 4259; İbn Mâce, Kit. Fiten, bab: 10, Hadis no: 3961; Tirmizi, Kit. Fiten, bab: 33, Hadis no: 2204;
Tirmizi sahibi Ebu İsa, "Bu hasen, garib vesahih bir hadistir" demiştir)

Rasulullah başka bir hadisde Halid bin Velid'e şöyle buyuruyor:
"Ey Halid! Benden sonra bir kısım hadiseler, fitneler ve ihtilaflar ortaya çıkacaktır. Eğer sen Allah'ın katil kulu olmayıp öldürülen maktul kulu olabilir isen böyle ol."
(Müsned, İmam Ahmed, c. V, sf: 292)

Hanbeli mezhebinden olan alimler, bu tür hadisleri delil göstererek mu'min bir kişinin saldırısına uğrayan başka bir mu'min kendini ve malını savunmasının caiz olduğunu söylemişlerdir. Dilerse savunur, dilerse savunmaz.

b. Ancak, bir mu'minin herhangi bir kafirin saldırısına uğraması halinde, canını, malını ve benzeri şeylerini savunması vacibdir. Yukarıda zikredilen hadis-i şerliler, mu'minler arasında meydana gelecek saldırılardan bahsetmektedir. Bazı sahabeler, bu tür hadiselerin mu'minlerle kafirler arasında çıkacağından haber verildiğini zannetmişler ve Rasulullah'a neyi kastettiğini sorub doğru cevabı almışlardır.

Ebu Musa el-Eş'ari diyor ki:
"Rasulullah bize kıyamet kopmadan önce kargaşa çıkacağından bahsetti.
Dedim ki:
- Ey Allah'ın Rasulü! Kargaşa nedir?''
Rasulullah: - "insanları öldürmektir" dedi.
Orada bulunan bir kısım müslümanlar: - "Ey Allah'ın Rasulu! Biz şimdi de muşriklerden yılda şu kadar insan öldürüyoruz" dediler.
Bunun üzerine Rasulullah şu cevabı verdi: - "Bu muşriklerin öldürülmesi değil, sizin birbirinizi öldürmenizdir. Öyle ki kişi, komşusunu, amcasının oğlunu ve yakın akrabasını öldürmüş olacaktır."
Orada bulunan bazı insanlar; - "Ey Allah'ın Rasulü! O gün aklımız başımızda olacak mı?" deyince,
Rasulullah: - "Hayır. O zamanda yaşayan insanların çoğunun aklı başından alınmış olacak. Ortaya, akılsız, adi insanlar çıkacaktır” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Kit. Fiten, bab: 10, Hadis no: 3959; Musned, İmam Ahmed c. IV, sf: 392 - 406 - 414)

Görüldüğü gibi, mu'minin kafiri öldürmesi, kargaşa ortamı sayılmamaktadır. Zira cihad, kıyamete kadar bakidir. Cihad devam ettiği sürece kafirleri öldürme de devam edecektir. Bu Allah'ın dinini hakim kılmak için kaçmımaz bir zarurettir.

Fakat mu'minler arasında fitne çıkarsa, fitnenin defi için savaşmaktan kaçınmak gerekir. Velev ki nefsi mudafaa mahiyetinde olsun.

c. Hanbeli Mezhebine Göre Kişinin Namusunu Savunmasının Hükmü:
Her halükarda kişinin ırzını savunması vacibdir. Saldıranın kafir veya müslüman olması farksızdır. Zira, zinaya hiçbir surette ruhsat yoktur.

2. Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Mudafaanın Sınırı:

Bu mezhebe göre, bir insanın evine silahlı biri girer ise, ev sahibi, önce o adama çıkmasını emreder. Eğer emretmekle çıkarsa ev sahibinin onu öldürmesi caiz değildir. Şayet emretmekle çıkmaz ise ev sahibinin onu def edecek olan en hafif şeyle dövmesi caizdir. Mesela sopa ile dövdüğünde çıkacağı bilinirse onunla dövülmesi gerekir. Demirle dövülemez.

Ev sahibi, saldırıyı bir sopa vurarak önlerse, ikinci bir darbe indirmeye hakkı yoktur. Saldıranın şerrini önledikten sonra yaptığı her türlü şeyden sorumlu olur. Yerine göre kendisine kısas uygulanabilir veya diyet ödettirilir. Eğer müdahale neticesinde saldıran kaçar ise, saldırıya uğrayanın artık onu öldürmesi veya kovalaması caiz olmaz. Saldırıya uğrayan saldıranı öldürmekten başka bir çare bulamazsa veya onu öldürmediği taktirde onun hemen kendisini öldüreceğinden korkarsa bu taktirde saldıranı öldürücü veya organlarından birini kopana bir araçla vurması caizdir. Yaptığı şeyden de sorumlu değildir.

Hulasa bir insanın malına, canına veya ırzına saldırılır ise saldırıya uğrayan kişi:
Önce saldırana uzaklaşmasını emreder. Eğer uzaklaşırsa ona bir şey yapılamaz.
Sözle uzaklaşmazsa mümkün olan en hafif şeyle onu dövebilir.
Dövme ile de şerri bertaraf edilemiyor ise veya saldırdığı insan öldüreceğinden korkutursa bu defa öldürülmesi caizdir. Kanı da helaldir.
Hasan el-Basri, Sabi, Nehai ve İmam Ahmed bu görüştedir.
Hasan el-Basri'den rivayet edilir ki:
Bir adam ona gelib şunu sormuştur: "Elinde demir bulunan bir hırsız evime girer ise onu öldüreyim mi?"
Hasan el-Basri: "Evet, onu nasıl öldürebiliyorsan öldür" cevabını vermiştir." (el-Mugni li İbni Kudame, c. VIII, sf: 328 vd.)


3. Hanbeli Mezhebine Göre Nefsi Mudafaadan Doğabilecek Sorumluluk:

Bir İnsanın canına veya malına yahut ırzına saldırılır da o da meşru bir şekilde bu saldırılan şeyleri savunur ve saldıranı öldürür ise sorumlu olmaz.

Saldıranın, müslüman veya kafir, büyük veya küçük, akıllı veya deli, insan veya hayvan olması farksızdır. Ancak, kendisini savunan, saldıranı öldürme dışında başka bir yolla uzaklaştırabileceği halde onu öldürür ise sorumlu olur.
İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Şafiî ve İmam Malik'e göre saldırı neticesinde meşru bir şekilde öldürülen delinin, çocuğun diyetlerini ve hayvanın değerini ödemek gerekmez.
Ebu Hanife ve talebelerine göre ise, bu zikredilen şeylerin meşru mudafaa esnasında öldürülmeleri sadece kısasa manidir. Fakat öldürenin bunların diyetini ve hayvanın değerini ödemesi gerekir.
Hanbeli mezhebine göre, kendini savunan insan, saldıranı öldürmeden başka bir yolla kendisini müdafaa edebileceği halde bu yolu bırakırda saldıranı direkt olarak öldürür ise bundan dolayı sorumlu olur.
Keza, saldırıya uğrayan kişi saldırıyı önledikten sonra saldıranı öldürür ise sorumlu olur. Yerine göre kendisine kısas yapılır veya diyet ödettirilir. Saldırıya uğrayan kişi öldürülür ise şehiddir.
Hanbeli mezhebine göre de, bir müslümanın, saldırıya uğrayan başka bir müslümana yardımcı olma hak ve yetkisi vardır. (İbni Kudanıe, İbn Kudame, c. VIII, sf: 328-332)


Maliki Mezhebine Göre Nefsi Mudafaa

İmam Malik'in Muvatta adlı eserini şerh eden Zerkani şöyle diyor:
"Eğer bir insan diğerini öldürmeyi kastetse, canına kasdedilen insan da onu öldürmekten başka bir çare bulamazsa ve onu öldürür ise, ölenin kanı hederdir (helaldir).

Eğer bir insana deve saldıracak olursa, saldırıya uğrayan insan canından korkar da deveyi öldürür veya ayaklarını keserse bir şey ödemesi gerekmez. (Muvatta Şerhi Zerkani, c. IV, sf: 38)
Allah subhanehu ve teala razı olsun hocam
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt